Cümle Sorgusu

Cümle Sorgusu

Cümleyi çözmek için

Cümlede yolculuk yaptım

Cümleden bulduklarımla

CÜMLEYİ sorguladım!

 

Dil konusuna ilgim hep vardı ancak hiçbir dönemde son zamanlardaki gibi bu konu üzerine yoğunlaşmamıştım. İnsan Bu (1) sayfasında dil üzerine yapılan her paylaşım beni diğer tüm tartışmalardan daha fazla kendine çekmiştir, ancak ilgim hep kısa süreli olmuştur. İki ay kadar önce, yine bir paylaşım sonrasında ise durum farklıydı, ilgim azalmadı, tersine katlanarak arttı. Dilde yolculuk yapmanın ve şifreleri çözmenin heyecanına kapıldım.

Geçmişte bana deselerdi ki bir gün bir cümle seni günlerce uykusuz bırakacak, çözebilmek için sayfalarca yazı okuyacak, her çözdüm dediğinde tekrar başa saracak ve yeniden düşünmeye başlayacaksın ve bu cümle Türkçe olacak, sanırım güler geçerdim. Son bir ayım tam da bu yukarıdaki cümle ile izah edilebilir ve bir de çözmeye çalıştığım cümledeki yay gibi, bir gerilen bir yayılan halimle.

Şimdi, nedir ki bu cümle dediğinizi duyar gibiyim ancak sizi onunla tanıştırmadan önce biraz kendimden söz edeyim. Dil konusunda kendimi bilgili değil ancak ilgili olarak tanımlayabilirim. İki aydır ilgi düzeyimin artmasına paralel olarak bilgilenme sürecim başladı ancak şu an henüz yolun başındayım. Bir de bu cümleyi aldığım Nişanyan Sözlük (2) hakkındaki düşüncemden söz etmek istiyorum. Çalışmalarımda başvurduğum ilk kaynak olduğunu belirteyim. Sonra Kaşgari’nin sözlüğü (3) ve TDK sözlük (4) var ilklerde. Nişanyan Sözlük; elbette eksikleri yanlışları vardır ancak erişilebilir ve  derli toplu bir çalışma olması olumlu yanları. Ancak hem bu derli toplu oluşun önümüze serdiği tablo hem de bireylerden önce TDK’nın böyle bir çalışmayı önümüze koymamış olması, dilimiz açısından çok düşündürücü. Şimdi gelelim cümlemize. Nişanyan Sözlük’te kur kökünün açıklaması için verilen bir örnek cümle bu.

 

“Tarihçe (tespit edilen en eski Türkçe kaynak ve diğer örnekler)

Eski Türkçe: [ Uygurca Maniheist metinler, 900 yılından önce]
yasın kurdı [yayını gerdi]Eski Türkçe: [ Kaşgarî, Divan-i Lugati't-Türk, 1073]
er yā ḳurdı [[adam yayı gerdi]], χān çuvāç ḳurdı [[han otağ kurdu]], er eligi kuruldı [[adamın eli kasıldı veya sıkıştı]]

Köken

Eski Türkçe kur- "germek" fiilinden evrilmiştir.”

 

İlk gördüğümde doğru kabul ettiğim, sorgulamaya başladığım dönemde ise bir tuhaflık var dediğim cümle. Bu açıklama Sevan Nişanyan’a mı aittir, yoksa başka bir yerden, olduğu gibi mi alınmıştır, bunların cevabını bilmiyorum. Yine de kelimelerin sözlüklerden alınan karşılıkları ve kur köküne yüklenen anlamlardan yola çıkılarak yapılmış bir açıklama diyebilirim ve hislerim; bu açıklamayı yapanın da çok içine sinmiş olmadığı ancak çok fazla düşünmek istemediği yönünde. 

 

Cümlenin ilk bölümünden başladım. Kendime ilk sorduğum soru, yay için gerildi mi demeliyiz, kuruldu mu oldu. Bu sorunun cevabı aşağıdaki linkte. (5) Bu arada, ya yay demekmiş(3), orada sorun yok sanırım.

 

https://www.youtube.com/watch?v=pEDQrI6-sHE

 

Buradan yayın kurulduğunu ve tersinin de çözülme olduğunu öğreniyorum. Bu arada Lars Andersen ile tanıştım, okçuluk merakınız yoksa da; bugünkü sakin sporla pek ilgisi olmayan, atalarımızın okla ilişkisini daha iyi anlamak için izleyin.  (6)

 

               https://www.youtube.com/watch?v=BEG-ly9tQGk

 

 

Epey sonra da yine Kaşgari Sözlük’te ya kurdı sözcüğünün tersinin ya yaydı olduğunu buldum.

 

Yaylar konusundaki araştırmalarım bununla sınırlı kalmadı elbette, saat yayı, oyuncak araba yayı v.b. metal yaylar konusunda da epeyce bilgilendim, neden derseniz, bu çözüm sürecinde kur kökünü de sorgulamam gerekti de ondan diyeyim, bu çalışmaya paralel belli bir seviyeye gelebildi, ancak henüz bitmedi.

 

 

Cümlenin ikinci bölümüne gelelim.

 

χān çuvāç ḳurdı [[han otağ kurdu]]

 

Adam yayı kurdu diyelim; han otağ kurdu ne demek; otağı padişah çadırı diye biliyorum, burada han çadırı da olabilir, yine de bakalım.

 

Otağ kelimesinin

 

TDK Sözlük’te karşılığı : “büyük ve süslü çadır, çerge.

 

“Türk lehçelerinde “oda“ anlamına da geliyor.

 

Han ise buradaki anlamıyla

 

Doğu ülkelerinde yerli beyler ve Kırım girayları için kullanılan unvan:  Kırım hanları. Altın Ordu hanları.”

 

Han çadırını kendi kuracak değil, hanın çadırı kuruldu olabilir, ancak yazıdaki şekil “han çadır kurdu”. Belki de adam önce yay kurdu, sonra da han çadırı kurdu demek istiyordur. Han çadırı için tek kişi çalışması da garip, çoğul ifadesi de yok. En iyisi, son bölüme geçmek.

 

Cümlenin son bölümünde bir sıkıntı olduğunu, ilk gördüğümde hissettim ancak çözemedim.

 

er eligi kuruldı. [[adamın eli kasıldı veya sıkıştı]]

 

 

Elig nedir diye bakıyorum ve Kaşgari’nin sözlüğünde el olarak karşıma çıkıyor. Kuruldı sözcüğü kasılmak mı sıkışmak mı, belli ki çözümsüz bir durum var burada. Adam bunca iş yaptı yoruldu ya da eline fazla yüklendi, eli kasıldı, yok olmuyor. Bu açıklama, Türk erkeği kavramıyla da pek uyumlu değil ayrıca. J Şimdi birilerinin aklından; dilde yozlaşmada çığır açan, olur olmaz her yere yakıştırılan ve cinsellikle ilgili olması da kuvvetle muhtemel olan kasmak fiilinin milliyetçilikle bütünleşmiş şekli geçecektir.  Bu düşünceden onları uzaklaştırmak için bir paylaşım daha yapmam şart oldu.

Bu bir İngiliz okçunun iskeleti ve kollar arasındaki fark bu fotoğrafta çok net görünüyor.(7)  https://jacksadventuresinmuseumland.files.wordpress.com/2013/06/imag1320.jpg

 

O dönem insanlarının nasıl savaştıklarını anlamak hem de onların fiziksel güçleri hakkında daha gerçekçi olmak için, bu da gerekli. Oku çekmek için 90 kg.a varan kuvvet harcandığı düşünülünce sonucun bu olması çok normal. (8)

 

Kasılmadı, sıkışmadı ise ne olabilir? İşi bitti ellerini yıkadı kurudu J ya da teri kurudu mu demek istiyor, yoksa acıktı, susadı anlamındaki kurumak mı bu?  Kursağım kurudu, ağzım dilim kurudu, midem kurudu deriz. Kuruldu aynı zamanda oturdu anlamında kullanılır. Annemin “Bu kadar iş varken, kurulmak yok”, “baş köşeye kurulmuşsun yine”, “köşe yastığı gibi kurulmuş” “misafir gibi kurulmuş” sözleri geldi aklıma. Kaşgari’de kurulmak sözcüğünün anlamı büzülmek olarak verilmiş. TDK da ise kurulmak sözcüğünün karşılığı olan üç farklı açıklama var.

“kurulmak

1. nesnesiz Kurma işine konu olmak veya kurma işi yapılmak:

      "Kurulmuştu benim adıma bir saray / Çevresini dolanmış gümüşten bir çay" - Ahmet Muhip Dranas

2. -e Rahatça oturmak, yerleşmek:

      "Bayramlarda bir payton tutar, tek başına arkaya kurulur, saatlerce dolaşırdı." - Cahit Külebi

3. nesnesiz, mecaz Övünür biçimde davranışlarda bulunmak, kasılmak:

      Adam amma da kuruluyor.

 

Er elig oturdu iyi duruyor ama olmuyor. Acaba bilinmeyen başka bir anlamı olabilir mi bu fiilin? Bunu anlamak için kur kökünden türeyen sözcükleri ve kökün kendisine yüklenen anlamları sorguladım. Bu sorgulamanın hikayesi ayrı, burada önemli olan şu ki düşündüklerimin dışında bir sonuca ulaşamadım. O zaman elig sözcüğünü doğru kabul etmekten vazgeçip bu sözcüğü sorgulamaya başladım.   

El sadece vücudumuzun bir parçasını tanımlamaz, yabancı hatta yer anlamında da kullanılır. Belki er elig sözcüğü, yabancı erkek ya da erkekler anlamına geliyordur. En iyisi aramaya devam etmek diyorum.

Bakın ne buluyorum bu aramada: (9)

 

“eldik (I) ‘halk, millet, kalabalık’ sözünün yapısı el+dik < el+lik ~ él+lik şeklinde açıklanabilir. Kırgızca eldik (I)’in ‘halk, boy’ anlamındaki Eski Türkçe él ~ el’e dayandığı nettir. Kırgızcaya ulaşan eldik (I)’teki eke bakılırsa Eski Türkçedeki aslının {+lXk} eki taşıdığı anlaşılmaktadır. Ancak, Clauson, ellik’i eliglig’in kısaltılmış biçimi olarak kaydetmiş ve kelimenin ‘elli, el sahibi’ anlamında göstermiştir (1972: 142a, 143b-144a). Kırgızca eldik (I)’in Clauson’un bahsettiği bu ellik ile birleştirmek anlamsal bakımdan ilk bakışta epey zor gözükmektedir. Bu nedenle Eski Türkçede belki şimdiye değin henüz tespit edilemeyen veya fark edilemeyen ‘boy, halk’ anlamına gelen bir *ellik’in daha olduğu veya ellig ya da ellik’in daha Eski Türkçe döneminde birbirine karıştığı tahmin edilebilir.”

Şimdi gelelim cümlemize;

 

er eligi kuruldı.

Er milleti kuruldu.

 

Çok uygun, işte bu diyorum. Er milleti oturdu anlamına geliyor yani. Burada millet derken, birden fazla olanı işaret ediyor, bu da toplamda iki de olabilir daha fazla da.

 

Çocuk milleti, hadi bahçeye!

Erkek milleti, sofra hazır!

Kadın milleti süslenmeyi sever.

Bu ifadeleri çoğumuz duymuşuzdur.

 

Kurulmak ise çadır yaşamına uygun şekilde; yere serilmiş bir minderde ya da yerden hafif yüksek bir seki üzerine ayakların toplanıp oturulmasını anlatıyor olmalı. Bu şekliyle farklı sözlüklerdeki; büzülmek anlamını da, rahatça oturmak, yerleşmek anlamını da aynı zamanda kökten gelen yaşa ve toplumdaki konumuna uygun bir sırada oturmak ve belki de işi bitirmenin verdiği gururla hafif övünme ve kasılma anlamını da karşılıyor.

 

Şimdi cümlenin başı sonu tamam ancak orta bölümünde geçen han sözcüğü işi bozuyor.

Çuvaç sözcüğünü teyit etmem gerek önce, otağ gibi büyük ya da özel bir çadır mıdır?

Kaşgari sözlükte “çuvaşçadır anlamı taşıyor ve görebildiğim kadarıyla yine aynı sözlükte “kurvi çuvaç” var, anlamı ise hana ait yuvarlak çadır. Ancak benim yararlandığım kaynak dahil pek çok yerde tekrarlanan bir yanlışlığı da gözlemleme şansım oldu bu arada. Sadece kurvi yazıyor ve karşılığında Çuvaç han’a ait yuvarlak çadır, ne yazık ki. Burada yuvarlak oluşun özellikle vurgulanması; normalde sadece çuvaç kullanıldığında başka formda olabilir mi diye düşündürdü. Buradaki çuvaç, çadırsa eğer yuvarlak olmayan bir çadır mı? Çadırlar konusunda yapılmış çalışmalara baktığımda bu sözcükle karşılaşmadım hiç. Hemen hepsi ç harfiyle başlıyor ama çuvaç yok. Nişanyan Sözlük’te çadar, çatır, çaçır, çaşır olarak vurgulanmış.

 

TDK Güncel Sözlük’te yok ancak Derleme Sözlüğü’nde  çuvaç var; güneş ve güneşli yer anlamında kullanılıyormuş pek çok yörede.

TDK ya göre otağ süslü çadır ve çerge anlamlarına geliyor demiştim. Peki, çerge ne imiş?

 

Çergenin üç anlamı var:

“Derme çatma çadır, göçebe çadırı;  

Çingene çadırı;  

Otağ.”

 

Halk ağzında çerge:

“Kilim, bir çeşit dokuma örtü; Göçebe çadırı, tente; Köşe; iki direkli, iki ucu açık çadır”

Kimi yörelerde ise “cerge” olarak söyleniyor ve üstteki anlamlara ek olarak:

“Bostan ve tarlalara yapılan basit kulübe, gölgelik; Süslenmiş gelin arabası; Derme çatma dükkan; Çeten; Dizi, sıra; Grup grup, dizi dizi; Kendir saplarından yapılan deste; Bacakları uzun bir cins kuş; Bir çeşit sürek avı. (?)”

gibi anlamlar taşıyor.

Buradan çıkardığım sonuç; otağ dendiği zaman sadece süslü, büyük, yöneticilere ait çadırı anlamamam gerektiği, bunun aynı zamanda basit bir göçebe çadırı, derme çatma yapılmış bir gölgelik de olabileceği.

Çadır neymiş bakalım, belki karşılığında çuvaç yazar umuduyla.

 

“Çadır: Farsça çāder

1. Keçe, deri, kıl dokuma, sık dokunmuş kalın bez veya plastik maddelerden yapılarak direklerle tutturulan, taşınabilir barınak, çerge, oba, otağ:

2. Gölgelik olarak kullanılan tente veya şemsiye.”

Halkımız çadıra ne diyormuş

“Mısır demeti; Şemsiye; Kefen; Buğday (Çiçekdağı); çadıy || çadur; Kaputbezi; Patiska.”

 

Çadır bende kapalılığı çağrıştırıyor, açık tente ya da gölgelik için çardak kullanımını biliyorum. Oysa halk ağzında kullanım karışmış, TDK Güncel Türkçe Sözlük’de de durum böyle. Hem açık hem kapalı olabiliyor hepsi. Çuvaç sadece derleme sözlüğündeki anlamıyla var yani “güneş ve güneşli yer”. Güncelde kullanılmıyor olsa da pek çok yörede bu şekilde ifade edilmiş olması bunun çardak gibi açık bir yapı tariflediği anlamına geliyor. Düşüncem bu yönde, en iyisi çuvaç sözcüğünü başka kaynaklarda arayayım diyorum ve aşağıdakileri buluyorum.

 

 “(orul-) tarıg oruldı: ekin biçildi. Şöyle derler:

 

Korvı çuvaç kuruldı

Tugum tikip uruldı

Süsi otun oruldı

Kançuk kaçar ol tutar

 

Savaşı tasvir ederek diyor ki: Hakanın otağı –ki o Türk hakanları için ipekten yapılır,

onları sıcağa karşı gölgeler, yağmur ve kara karşı korur- yayıldığı zaman; savaş alametleri

(tuğlar) ve davullar vurulduğu zaman düşman ordusunun bir kısmı ekin biçilircesine

biçildi. Onların en büyüğü şimdi benden nasıl kaçar (Ercilasun vd. 2015: 97)?” (10)

 

“Orta Türkçede çatır yanında çovaç (veya çuvaç) adının kullanıldığını da görüyoruz. Ancak Kâşgarlı Mahmud’un verdiği bu ad çağdaş diyalektlerde geçmez.” (TDK)

 

Bir de Çuvaç olarak adlandırılmış köpek cinsi var. (11)

 

“The čuvač was developed over the centuries in the Tatras by crossbreeding white mountain sheep dogs , large wolf spitzes and kuvaszes.”

“čuvač yüzyıllar boyunca Tatras'ta beyaz dağ çoban köpekleri, büyük kurt spitzleri ve kuvaszelerin melezlenmesiyle geliştirilmiştir.”

 

Bunu da not düşmek istedim, çünkü bu konuda biraz araştırma yapınca, baştaki algım değişti ve bu isimlendirmelerin tesadüfi olmadığını düşünmeye başladım. Çuvaç sözcüğünü tam yorumlayabilmek için bu konunun da açıklığa kavuşması gerekir ancak bu da başlı başına ayrı bir araştırmanın konusu olabilir.

 

Sonuç olarak otağ da deseniz, çadır da deseniz çerge de deseniz hepsi diğer anlamlarının yanında,  aynı zamanda güneşten korunmak için yapılan bir yapı tarifliyor. Çuvaç ise yalnızca gölge yapması amaçlanan bir yapı denebilir.

İlave olarak da çuvaç, kim için ve nerede yapıldığına bağlı olarak ister ipekli ya da sıradan bez isterse kilim ya da ağaç dallarıyla örtülmüş olsun, geniş açıklıkları ve direkleri olan koruyucu bir yapı ya da örtü denebilir.

Elimdeki verilerle benim yorumum bu şekilde.

 

Şimdi, bitti mi diyeceksiniz, ne yazık ki bitmedi hatta yeni başlıyor gibi. Yine başa döndük ve soru değişmedi. Han, en büyük başbuğ diye nitelendirilen bir kişi, çadır ya da güneşlik fark etmez, böyle bir yapıyı ne kurar ne de bozar (galiba burada çözer demeliyim). Burada uygun fiil ancak kurdurdu olabilir. Acaba han denilen han değil de, yakıştırma bir sözcük mü diyorum. Türklerde erkek çocuklarına özel önem atfedildiğini biliyoruz. Paşa, han, hakan isimlerinin ya da nitelemelerinin sıkça kullanıldığını da biliyoruz.  

 

Er sözcüğünü de sorgulayayım kusur kalmasın.

 “er (12)

 

Neyse bu cümlede er gerçekten, erkek anlamına geliyor, başka anlamları da yok değil ama onlara girmeyelim.

Bu cümlede er babayı, han yetişkin oğlu tanımlıyor olabilir mi?

Türkler meğer çocukları tanımlamak için ne kadar çok sözcük üretmişler, daha anne karnından başlayarak çocukluğun her safhası için bir dolu sözcük. Buna rağmen hiçbir yerde erkek çocuğun han olarak adlandırıldığını bulamadım.

Bu sefer tam tersi doğru olabilir mi diye düşündüm. Er erkek çocuğu, han babayı tanımlıyordur belki. Bu arayışımda kadının ele alındığı pek çok çalışma gördüm, erkekler bu konuda mağdur edilmiş gibi, yine de zar zor da olsa iki yerde han sözcüğüne benzer, bu tanıma uyan sözcük bulmayı başardım. :) 

Biri Tengrici Türkiye adlı bir facebook sayfasında ve aynen paylaşıyorum. (13)

 

“Eski Türkçe'de Kang: Baba; Ög: Ana anlamında kullanılırdı.

Bu iki söz hala şu şekilde dilimizde yaşamaktadır: Öksüz ve Kansız.

Öksüz, annesi olmayan çocuk demektir.
Kansız ise hakaret anlamında 'babasız' anlamında kullanılır.

Sandı
ğımızın aksine 'kansız' sözündeki 'kan', damarımızda akan kan değildir. Eski Türkçe 'baba' demektir.”

 

Ben buna bir ek yapmak istiyorum. Buradaki kansız ifadesi babası belli olmayan anlamında dolayısıyla soyu belli olmayan için kullanılan soysuz sözcüğüyle eşdeğerde. 

 

Diğeri ise: (14)

 

“Ayrıca Eski Türkçe “baba” anlamına gelen “kaη:ı” sözcüğüne de gönderme yapar.”

” “Onun annesi ve babası” anlamındaki Eski Türkçe bir cümle olarak da şunu örnek verir “Ögi:, kaη:””

 

Her ikisinde de han değil kan olarak geçiyor hatta kang. Ben de bunu teyit etmek için önce TDK sözlüğüne baktım.

kan

İki anlamı var biri “damarlarımızda akan kan”, diğeri “soy”

O da benim kanımdan” diye örnek cümle verilmiş.

 

TDK derleme sözlüğündeki anlamları ise çok ilginç,

Çıkıntılı pervaz.

Toprak sekinin çevresine yapılan odun çerçeve.

Büyük kereste.

Dört köşeli yontulmuş direk, hatıl.

Ambar yapımında kullanılan tahtaların kalın kenar parçaları.

Mutfak

Verimli toprak.

10x10 ya da 15x15 kalınlığında biçilmiş köşeli kereste.

Kan

Direk; tandırbaşının tahta eşiği

Kan// kan etmek: feryat hâlinde olmak// kan leşi goturmak: katliam olmak, kan gövdeyi götürmek

 

Tüm bu sözcükler, baba sözcüğüne yüklediğimiz anlamlarla ve baba algımızla sıkı sıkıya bağlı. Ambarı, sekiyi, pencereyi saran, aileyi dışarıdan gelecek tehlikelere karşı koruyan, yiyeceğin temini, korunması ve ailenin bir arada tutulmasının sembolü. Soyun devamının sağlanmasının sembolü. Evi ayakta tutan, bugün hala yaygın kullandığımız şekliyle evin direği. Bugün sadece sözde olsa da, ev diye tanımlanan çadır olunca anlamı daha iyi anlaşılıyor.

Tüm bunların hemen altında yer alan etimoloji sözlüğünde; baba anlamı bir yana, soy anlamının bile dışlanmış olması çok düşündürücü. Bir dolu ayrıntı verilmiş ancak esas gözden kaçırılmış. Sadece damarlarda dolaşan kızıl sıvı olmuş kan.

 

Kaşgarinin sözlüğüne bakıyorum ve sonunda yanlış yolda olmadığımdan emin oluyorum.

Kansık, üvey demek

Kandaş, babaları bir olan

 

Burada babadan değil de damarlarımızdaki kandan söz ediyor da olabilir. Farklı kandan olan ve aynı kandan olan anlamında ancak babaları bir olan şeklinde açıklanmış.

Ben yumuşatma işaretini koyamadım ancak “n”harfi bildiğimiz yumuşak g işaretini almış.

Hayati sıvı anlamındaki kanda ise bu işaret yok. Han yazılış olarak x harfiyle başlıyor bu ise k, bugünkü Türkçede karışabilir. Asıl metin dilinde nasıl karıştığını bilemem. Bakmadım fikir yürütmedim sanmayın ama kendimi başka bir alfabeyi incelerken ve benzer harflerin ters duruşlu hali mi karışıklık yaratmış diye sorgularken görünce oradan acensiz :) kaçmam gerekti. Şimdi kendime şaşırdım açıkçası. Acele yazacaktım ki, birden derinlerden çıkıp geliverdi bu sözcük, yıllar yıllar öncesinden ve beni de geçmişe götürdü. Anlamını merak ettim şimdi. Benim bildiğim şekli; aceleyle, telaşlı bir şekilde yapılan hareketi hatta gidişi tanımlıyor. TDK’da ace var bir tek, amca, kardeş, amca çocuğu ve arkadaş anlamlarına geliyormuş. Acensiz için; onları bile bırakıp gitmek anlamında bir aceleciliği tanımlıyor sonucu çıkabilir buradan. Böyle giderse bu yazı hiç bitmeyecek.

 

Yok yok, bitmiş galiba :) 

er yā ḳurdı [[adam yayı gerdi]], χān çuvāç ḳurdı [[han otağ kurdu]], er eligi kuruldı [[adamın eli kasıldı ]]

 

Oğul yay kurdu, baba güneşlik kurdu, erkek milleti kuruldu.

Oldu gibi.

Buradaki iki erkek, baba oğul olmayabilir elbette, o zaman oğul yerine çok alışamadığım delikanlı sözü kullanılabilir ya da günümüzde daha çok genç erkekleri tanımlayan genç sözcüğü. Aynı şekilde baştaki özne olan er, herhangi bir erkek anlamında adam diye de yorumlanabilir. Bu sözcük, cümlenin nereden alındığına göre değişebilir. Tek cümleden hareketle bana en doğru ifade bu gibi geldi.

Yine de el sözcüğünün yabancı anlamına takılmadım değil. Bir de bugün millet sözcüğünü iki kişi için kullanıyor olsak da eskiden durum farklı olabilir. Oradaki elig; baba, oğul ve diğer erkekleri ifade ediyor olabilir. Diğer erkekler, evin ya da ailenin dışından, yabancı el diye nitelenebilecek kişiler de olabilir.

Aklıma gelmişken şunu da not düşeyim. Acaba kangal da kang ve al birleşimi sonucu oluşmuş olabilir mi? Sürünün bir arada tutulmasını sağlayan ve dışarıdan gelecek tehlikelere karşı koruyan anlamında ve ala rengi vurgulanarak oluşan bir sözcük. 

Sonuç olarak bir deneme yaptım. Bu cümlenin açıklamasını getirebileceğim en anlamlı hale getirmeye çalıştım. Sorgulama bitmedi, bitmez ve bitmemeli. Bugün kendi açımdan bu cümleyi sorgulamayı bitirdim, ileride tekrar döner miyim bilinmez.  

Sözlerimi bitirmeden henüz bu konudaki çalışmam bitmemiş olsa da bir konuda uyarmak isterim. Belki doğruyum belki yanlış, yine de söylemesem olmaz. Kurmakla ilgili bir ifade gördüğünüzde doğrudan germek ve kasılmak fiilleriyle bağlantı kurmayın lütfen, yay da olsa, çadır da yani germeyi çağrıştıran sözcükler de olsa, çünkü biliyorsunuz sofra da kurulur yaşam da, yuva da, hayal de.

Son sözüm de şu olsun:

Her sözcük bir inci.

Derleyin, toplayın hinci.

 

Deniz Can

 

  1. https://www.insanbu.com/
  2. https://www.nisanyansozluk.com/ 
  3. https://www.turkbitig.com/p/eskiturkcesozluk.html
  4. https://sozluk.gov.tr/
  5. https://www.youtube.com/watch?v=pEDQrI6-sHE
  6. https://www.youtube.com/watch?v=BEG-ly9tQGk
  7. https://jacksadventuresinmuseumland.files.wordpress.com/2013/06/imag1320.jpg
  8. https://www.bbc.com/news/uk-wales-17309665
  9. Kirgizca_Eldik_I_halk_millet_kalabalik_v.pdf
  10. http://www.karamdergisi.com/Makaleler/1621101028_12.%20%c4%b0brahim%20Kekevi%20TM.pdf
  11. https://books.google.com.tr/books?id=LGMqAQAAIAAJ&q=%C3%A7uva%C3%A7&dq=%C3%A7uva%C3%A7&hl=tr&sa=X&ved=2ahUKEwjDv9ntuqz0AhXCSfEDHVqoBywQ6AF6BAgGEAI
  12. http://turkoloji.cu.edu.tr/YENI%20TURK%20DILI/mehmet_hazar_cocuk_ve_genc.pdf
  13. https://www.facebook.com/tengriciturkiye/posts/1585980025030456/
  14. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/198029

  • Deniz Can

    Deniz Can 16.12.2021

    TDK’nın adına Güncel Türkçe Sözlük dediği Sözlük ne kadar günceldir acaba? Güncelin karşılığını “Günün konusu olan, şimdiki, bugünkü (haber, olay v.b.)” olarak vermiş de ne kadar zaman aralığıyla güncellenir bu Sözlük? En son ne zaman değişiklik yapılmıştır? Bunca dilbilimci her gün bir çalışma yayınlar, vatandaşlar her gün binlerce yorum yapar sözcükler üzerine, TDK bunları araştırır mı? Çadır sözcüğünün Türkçe olmadığına kimseyi inandıramaz da, neden hala orada öylece durur? Gerçek anlamda güncel bir sözlük yapmayı düşünmüyorlarsa bile en azından Sözlük’ün adındaki güncel ifadesini değiştirseler diyorum. Yorumunuz için teşekkür ediyorum Fahri Bey.

  • fahri kumbul

    fahri kumbul 14.12.2021

    [[ve Oğuzlar buna çaşır der]] . 8. Yüzyılda Orta Asya'da Oğuz Yabgu Devleti kuran halk, Farsça konuşmadığına göre fazla uzatmaya gerek yok. Ayrıca en eski yazıtlarda Türk kavimleri arasında adı anılan Kırgızlarda da 'çatır' ve üstelik bildiğimiz çatıya da çatır dendiğini bilinir. Saygılar.

  • Deniz Can

    Deniz Can 10.12.2021

    Güzel yorumlarınız için teşekkürler. Kaan Bey çadır etimolojisi için TDK sözlükten yararlandım, oradan çuvaçla ilgili tek cümleyi aldım. Orada dediğiniz gibi hem Türkçe olabilir hem Farsça olabilir deniyor ancak TDK Farsça olmasına sıcak bakmış olmalı ki üstteki Güncel sözlükte Farsça olarak belirtmiş. Çadır konusunda yine etimoloji açıklaması yapılmış ama yörük kelimesi için o da yok. Çoğu yerde geçen yürüyen adam açıklaması da çok tatmin edici durmuyor. Fahri bey, çadırda doğmuş olmanın hakkı beş satırla sınırlı olmasın, belki çadır konusundaki karışıklığı düzeltmek istersiniz. Nedim bey, ben bu yorumunuzu duvarıma asacağım. Çok güzel, bunaldıkça bana iyi gelecektir. Tekrar teşekkürler.

  • fahri kumbul

    fahri kumbul 10.12.2021

    Dilimiz çatmaya ve eklere dayanır. Köküne eklemeler yaparak edilgen, ettirgen, işteş, dönüşlü çatılar kurulur. Çatı, barınılacak yer (çadır) demek. Yiğide de çatal yürekli denir. Çat (kavşak), çatı, derme çatma, çatak, çatal, çatışma, çatlak, çatlama…. Tam adamına çatıp bana keyif çatma fırsatı verdiğiniz için sağ olun! Çadırda doğdum da:)

  • kaan arslanoğlu

    kaan arslanoğlu 10.12.2021

    Güzel bir çözümleme olmuş... Tek takıldığım yer "çadır" sözcüğünün etimolojisi. Onu nereden almış yazar tam çıkaramadım. Fakat orada "çader" Farsça diye yazıyor. Çoğu kötü niyetten ve biraz da cahillikten kaynaklanan tipik yurdum etimologlarından bir alıntı. Çadırın çatmaktan geldiği pek açıkken, "çatma"nın da Türkçe olduğu açıkken, Çadırı Türklerin bulup en çok onların kullandığı da belliyken, illaki pek çok kelimede olduğu gibi oraya da bir "Farsça" sıkıştırıverirler.

  • Nedim Pala

    Nedim Pala 10.12.2021

    Sormuşlar dervişe: - Hayat nicedir ? ? Demiş ki; - " Hafız .. hayat bir bilmece. Attığın her adım bir hece, Çözene gündüz, çözemeyene gece .".

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.