ÇÖPÇATAN PAPAĞAN

ÇÖPÇATAN PAPAĞAN

Fang Ying-hsien,Yang-chou eyaletine bağlı Kanch’üanlı bir bilgindi, eski ve çok zengin bir tuz tüccarı ailesindendi. Ama, Fang paraya düşkün değildi. Malının mülkünün yönetimini başka ellere bıraktı, kendi zevk için kitap, suluboya tablolar, bronzdan ya da taştan yapılmış eski kurban kapları topladı. Onun Kuang-ch’u kapısı önünde, içinde çeşmeleri, taş döşeli bahçesi, kameriyeleri, taraçları olan bir çiftliği vardı. Her yıl yaz sıcakları bastırınca, Fang bu çiftliğe taşınırdı. Bahçesinden birkaç adım ötede zengin bir aile olan Linler otururdu. Bunların Shuang-ying adında, şiir yazmasını bilen bir kızları vardı. Bu kız çok güzeldi ve o zamanın en zeki, en güzel kızlarından biriydi. Bilgin Fang o sıralarda henüz evli değildi, kıza karşı da bir eğilimi vardı. Yalnızca onu henüz görmemiş olmak Fang’ı çok üzüyordu. Linlerin evlerinin arkasında, doğrudan doğruya bilginin bahçesine bitişik oldukça büyük bir bahçe vardı. Kız her zaman bu bahçe içinde gezinirdi. Bilgin, taştan yapay bir tepe, onun üstüne de bir kameriye yaptırdı; bu kameriyeye “Lai-Ying” (Yine Geliyor) adını verdi. Buradan Linlerin bahçesi tümüyle görünürdü. Ama kız, bilginin amacını anladı ve bir daha bahçede dolaşmadı. Fang her şeyi denedi; gizli gizli gözetledi, kulak verip çevreyi dinledi. Ama, bir daha kızı göremedi. Aralarındaki bir adımlık toprak parçası, gökyüzü denli derin ve geniş bir uçurumdu. Bilgin artık deliye dönmüştü, ne yapacağını bilmiyordu.

Bir zamanlar kasabanın zengin ailelerinden birçok kişi kızla evlenmek için evin kapısını çalmıştı. Kızın babası da hepsini şiirden sınava çekmişti; ama hiçbiri onun istediği gibi çıkmamıştı. Bunun için yıllar geçtikçe kızı istemeye gelenler azaldı. Bilgin işte bu sırada kızı istemeyi düşünmüştü. Bu düşüncesi sunmak için birbiri ardından okul arkadaşlarını, dostlarını gönderdi. Ama, Linler bilgini sersemin biri sandıklarından önerisini kabul etmediler.

Sonunda, yedinci ayın yedinci gün bayramı geldi. O gün bizim bilgin bahçesinde boş boş oturuyordu. Erkek kadın hizmetçilerine evi süpürmelerini buyurdu, “hüner dileme” oyununun oynanmasına özgü buhurdanlı ve üstü kavunlarla süslenmiş masaları hazırlattı. Bu sırada bir kuş uçup geldi, yere, gagasından bir parça kâğıt düşürdü. Kuşun kanatları yeşil, pençeleri kırmızıydı. Ayağında da altın bir zincir vardı. Bu belki de, sahibi olan bir papağandı. Bilgin kuşu yakalamak istedi; ama papağan uçtu, evin önündeki bir ağaca kondu ve dedi ki; “Bilgin Fang, bana kötülük etme, getirdiğim kâğıda evimizin “üçüncü kız’ı bir şiir yazdı. Oku, yanıtını şiirle yaz, onu senin için hareme götüreyim. Bilgin kâğıdı aldı. Bu “saksağan köprüsü evliyası” (*) üzerine yazılmış bir şiirdi. İçinde gerçek bir aşktan söz ediliyordu. Bilgin, hemen çiçeklerin arasında bulunan bir köşke koştu. Fırçasını aldı, durmadan yazdı, yazdı. Kuş ağaçtan ona bakıyordu.

Bilgin, fırçasını bir yana bırakınca, kuş ona doğru uçtu, şiiri alıp gitti. Fang şaşkınlıktan kendisini alamıyordu.

Bütün bu işler olmadan önce, kız, hizmetçisine kuşu temizlemesini buyurmuştu. Yıkanması bittikten sonra kuş, kıza, ayağındaki zinciri çıkarması için yalvarmış, kız da acıyıp onun istediğini yapmıştı. Papağan özgür kalınca, başındaki tüyleri ayıklamış, kanatlarına çeki düzen vermiş, tavandaki direklerin arasına uçmuştu. Çok neşeli görünüyordu. Uzun zamandan beri eve alışmış olduğundan, hizmetçi kız onu kafese kapamamıştı. Papağan birdenbire hizmetçinin gözleri önünde bilginin bahçesine uçup gitti. O sırada hizmetçi, kuşu yakalamak için birini yollayacaktı. Ama kısa zaman sonra papağan geri döndü. Biraz sonra da genç kız masasının üstünde bir şiir buldu.

“Boş merdiven basamaklarında dökülmüş yapraklar

Issız avluda soğuk çiğ damlaları var.

Güz gelince ayrılık acısını çekmek daha güçleşiyor.

Ben bir garip insanım.

Parmaklıklara dayanıyor, acımı içimde taşıyorum.

Hiç konuşmadan gökyüzündeki çift yıldıza (**)

                                                                     bakıyorum.

Örümcek küçük bir kutuda duruyor.

Renkli bir iplik iğneye geçirildi.

Çocukluğumda duyduklarımı yeniden yaşamak

                                                              istiyorum;

Ama, talih her ikimizi de birbirinden ayırdı.

Hiç olmazsa bu bayram gecesinde seninle

                                                                karşılaşmak isterdim.”

Kız şiiri defalarca okudu; ancak bunun nereden geldiğini bir türlü anlayamadı. Sonunda dizelerin altında şu sözleri gördü. “Bayan Shuagn-ying’in ince duygulu sözlerine yanıt. Saygılarımla: Ying-shan.” Kız, şaştı kaldı. Hemen kendi şiirini aradı. Ama onu hiçbir yerde bulamayınca, daha çok şaşırdı; o, artık bilginin yetenekli bir adam olduğunu anlamıştı. Ama, bütün bunlardan anasına babasına söz etmedi.

Güz ortaları bayramı gelmişti. Kız bu sırada T’ienning tapınağına gitmek istedi. Türlü renklerle boyanmış olan kayık hazırlanmıştı. O gün bilgin bahçesinde oturmuş, kitap okuyordu. Bu sırada birdenbire papağanın kendisine doğru uçtuğunu gördü. Kuş ona, “Bugün evin ‘üçüncü kızı’ T’ien-ning tapınağına gitmek istiyor. Bay Fang, onun yüzünü görmek isterseniz tapınağın kapısında bekleyin, muradınıza erersiniz” dedi. Sonra kanatlarını çırptı, uçup gitti. Bilgin, kuşun dediklerine inandı ve bir kayık satın aldı. Hemen kızın peşi sıra gitti. Oraya vardığı zaman kayıklar, balığın pulları gibi üst üste binmişti. İnsan kalabalığı da sanki bulut yığınları gibiydi; öyle ki, bilgin Linlerin kayığının bağlandığı yeri bulamadı.

Birdenbire suları hışırdatarak bir kayık yanaştı. Tepesinde bir papağan kafesi asılı duruyordu. Bilgin, kendi kendisine, “Bu kesinlikle kızınkidir,” dedi. Hemen iki kayıkçı çağırdı, onların yardımıyla kendi kayığını bağladı. Sonra kayığın burnuna geçti. Çok geçmeden kız hizmetçisinin yardımıyla dışarı çıktı. Yüzünün ve teninin güzelliğinin dünya yüzünde eşi bulunamazdı. Bilgin Fang, iyi bak? Ailemizin üçüncü kızı geliyor” dediğini işitti. Kız bunu duyduğu zaman başını kaldırdı ve bilgini gördü; iki çift göz sanki birbirlerinin içine gömüldüler. Az kalsın akıllarını yitireceklerdi. O sırada hizmetçi kız papağana bağırdı, dırdır etmemesini söyledi. Sonra hepsi kıyıya çıktılar.

Eve döner dönmez, kız, hizmetçisine, gizlice “Bu Fang ne biçim bir adam acaba diye sordu. Hizmetçi kız da, “Kayıkçılar onun, bizim komşumuz Fang olduğunu söylüyorlar” diye yanıt verdi. Kız hiçbir şey söylemedi; ama o şimdi Fang’ın bilgili ve yakışıklı olduğunu biliyordu. Ona bütün yüreğiyle âşık olmuştu.

Öte yandan, bilgin de kızı gördüğünden beri yemeyi içmeyi, uykuyu unutmuştu. Lai-Ying (Ying Geliyor) köşküne çıktı. Gözlerini havaya dikti. Bir süre sonra birdenbire sıçradı. Çünkü ayaklarının dibinde bir hışırtı işitmişti. Gözlerini yere indirdiğinde, papağanın, köşkün bir köşesine konmuş olduğunu gördü. Ellerini kavuşturarak ona teşekkür etti ve “Kutsal kuş, geldin mi? Bu zavallı bilgine ne haberler getirdin? dedi. Papağan kanatlarını gerdi, havalandı. Gagasıyla bir taşa vurup şu sözleri söyledi.

“Kızla evlenmek için

Hemen bir dünür gönder.

Artık talihin sana yâr olacak

Sözlerimi unutma!”

Sonra uçup gitti. Bilgin hemen kızın babasına bir dünür yolladı. Adam bu kez olumsuz yanıt vermedi. Hemen düğün gününü kararlaştırdı ve gönderilen nişan armağanlarını aldı. Günü gelince bilgin nişanlısını aldı, kendi evine götürdü. Gerdek gecesi de, kıza bu şaşırtıcı öyküyü baştan sona anlattı ve “Papağan bizim dünürümüz, onu unutabilir miyiz!” diye ekledi. Her sabah kuşun yiyeceğini bilgin verdi. Onu hep en iyi yemlerle besliyordu. Papağan günün birinde ölünce, bilgin ona P’ing-shan türbesi yanında bir mezar kazdı; bu mezara da “Papağanın Mezarı” adını verdi. Üzerine, kuşun yaptıklarını anlatan bir övgü yazarak bir yazıt diktirdi. O günden beri bu papağan, Yang-chou halkının dilinde destandır.


 

(*) Yedinci ayın yedinci günüyle ilgili masalın anlattığına göre, gökte bir karıkoca varmış, bunlar işledikleri bir günahtan dolayı birbirlerinden ayrı yaşarlarmış. Gökte yaşayan bu çiftin arasından Samanyolu akar geçermiş. Yalnızca yılda bir kez, yani bu bayram gününde, adam, bu samanyolunun üstünde saksağanların yaptığı köprüden geçer, sevgilisiyle buluşurmuş.

(**) Gökyüzün bu bir çift yıldızından daha önce notta söz edildi. Sonradan sözü geçen örümcek ve iplik, bu bayram gecesinde oynanan oyunda kullanılan şeylerdir. Bu oyunun sonucunda gelecek yılın nasıl olacağı konusunda yargılara varılır.

 

Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Çin Dili ve Edebiyatı Profesörü Dr. Wolfram Eberhard ve Ankara Kız Lisesi öğretmenlerinden Hayrünnisa Boratav tarafından Çinçeden çevrilmiştir.


  • Kaan Arslanoğlu

    Kaan Arslanoğlu 19.06.2017

    "Güz ortaları" diye başlayan paragrafta iki kez "kayıt" sözcüğü geçiyor. Bu "kayık" yerine mi, yanlış mı, doğru mu?

Bu sayfalarda yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan www.insanbu.com sorumlu tutulamaz.