Öykü
YALAN DA OLSA
Çilli Orhan, ateşin başında toplanmış arkadaşlarının yanına gelerek ağır bir küfür salladıktan sonra üzgün üzgün söylendi.
“Yattı be abi gene yattı.’’
“Ne oldu oğlum’’ dedi Sıska Yusuf. “Ne yattı?’’
“Sorma be abi’’ dedi Çilli. “Altılı yattı. Son ayakta gitti abi.’’
Dudağını büzerek konuştu Yusuf.
“Takma be oğlum, sıkma canını. İlk defa mı yattı sanki.’’
Üşüyen ellerini ovuşturuyorlardı. Çilli, kederli bir sesle sitem eder gibi konuştu.
“Birikmiş kira borçlarım vardı be abi.’’
Yusuf, “Dert etme arkadaş’’ dedi. “Bak Bünyamin’e hiç dert ediyor mu? Vuruyor şarabın gözüne.’’
Yutkunarak irkildi Bünyamin kendisinden bahsedildiğini duyunca.
“Öyle ya’’ dedi. “Bak bana keyfim yerinde.’’
Şarap şişesini mehtaba doğru uzattı, tok bir kahkaha attı. Sonra hızlıca ağzına götürdü şişeyi. Soluksuz içti.
Çilli, “İlaçların parasını da veremedim.’’ dedi. “Eczanenin önünden geçemez oldum. Kış da kapıya dayandı.”
Yusuf yer açtı yanında. “Gel kardeş, otur hele şöyle, için ısınsın’’ dedi.
Çilli, isteksiz isteksiz çömeldi ateşin başına. Oturduğunda üşüdüğünü fark etti. İçindeki ürpertiden korktu.
Hava iyiden iyiye soğuyordu. Yusuf yerinden kalkarak çalı çırpı getirdi, ateşin üzerine bıraktı, az sonra da mavi kızıl bir alevle canlandı ateş. Sıcak iyi gelmişti. Bünyamin duvar dibine gidip işedi. İşerken kendi kendine mırıldanıyordu. Kimse bir şey anlamıyordu dediklerinden. Anlamsız sesler çıkarıyordu. Çilli, cebindeki birkaç kuruşu göstererek, “Bu da hayat mı be’’ dedi. “Yoksul insan düş bile kuramaz!’’
Yusuf’un kemikleşmiş yüzü asıldı. Çilli’nin omzuna şefkatle dokundu. Ağlamaklı oldular. Bünyamin fermuarını çekerek geldi yanlarına. “Unutmayın’’ dedi, “Yalnızca düşler satılık değildir!”
Ateş sönmeye yüz tutuyordu. Birbirlerine daha sıkı sarıldılar. Az sonra hepsi uyudu.
Sabahleyin gri, külrengi bir gökyüzüne uyandılar. Boğazlarında anlatılmaz bir kuruluk vardı. Ateş yerini kül yığınına bırakmıştı. Çilli, arkadaşlarını dürttü. Esneyerek, gerinerek kendilerine gelmeye çalıştılar. Pazaryerinin yolunu tuttular. Havanın kararmasına yakın gene sığınaklarında buluştular. Bünyamin çalı çırpı toplayıp ateşi yaktı. Yusuf birkaç lokma bir şeyler hazırladı. Çilli, mahcup bir halde sessizdi. Sessizliği Yusuf’un dikkatini çekti.
“Nen var gene arkadaş?’’
Çilli, başını yerden kaldırmadan cevapladı.
“Size de yük oldum be abi.’’
Çilli, kira borcundan ötürü evden atılmış, aralarına sonradan katılmıştı. Yusuf kızar gibi konuştu. “Duymayayım bir daha’’ dedi, “O nasıl lakırdı.’’
Bünyamin, “Arkadaş biz soframızı da yatağımızı da paylaşırız’’ dedi. “İnsanlık onuru bunu gerektirir.’’
Çilli’nin gözleri doldu. Alışkın değildi böylesi bir şefkate. Gene de dayanamayıp söylendi.
“Onur mu kaldı be abi. Sen buna onurlu yaşamak mı diyorsun?’’
Yusuf karışmadı, ekmeği bölüyordu. Bünyamin durgun ama kararlı bir sesle konuştu.
“Çilli kardeş, biz onursuzluk yapmadık. Onursuzluğu bizi bu şekilde yaşamaya mecbur edenler yapıyorlar.’’
Bir süre sustu. Sakallarını kaşıdıktan sonra devam etti Bünyamin.
“Bak az sonra içeceğim, kafam güzel olacak. Sonra derin bir hayale dalacağım. Belki çok zamandır görmediğim sevgiliyi düşleyeceğim. Onu doya doya öpecek, saçlarını koklayacağım. Sizinle bir tabak çorbamı bölüşeceğim. Ateşimiz yanacak, üşümeyeceğim. Bu keyif dünyanın en zengin insanlarında bile yok’’ dedi.
Yusuf hafifçe gülümsedi. Çilli de başını yerden kaldırarak gülümsemeye başladı. Sonra Bünyamin kahkahayı koy verdi. Gülmesi sona erince;
“E ne dersin Çilli kardeş’’ dedi, “Hayat buna değmez mi?’’
ERKAN ÖZTÜRK
Erkan Öztürk 1985 yılında doğdu. 2008 yılında Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü'nü bitirdi. Patika, Berfin Bahar, İnsancıl ve Güney Kültür Sanat vb. edebiyat dergilerinde öyküleri yayımlanıyor. Ankara’da yaşıyor.