Birkaç haftalık Ankara seyahatimin düşündürdüğü bazı şeyleri birkaç yazıda paylaşmak isterim. Önem sırasına değil, aklıma geliş sırasına göre kaleme alıyorum.
(1) Büyük kente girince ilk göze çarpan şey hayatın giderek daha sentetik bir hal alması. Reklam tipleri çok göze
Çocuğa önce anne ve baba demeyi, akabinde eş, dost, akrabaya küfür etmeyi öğretiriz, küfredince de pek seviniriz. Toplumda erkekliğe ilk adım, amcalara pipi gösterilerek atılır. Oğluna pipisini göstertirken'' mahallenin tüm kızlarını götür lan…'' ve kahkaha patlamaları… Kızlara gelince
“Sol ne yaparsa başarılı olur?” sorusunun cevabını her dertli solcu gibi ben de kafamda döndürüp duruyorum.
Kaan Arslanoğlu’nun, solun dine ve dindarlara yaklaşımıyla ilgili yazılarını okuduktan sonra daha hızlı dönmeye başlamıştı ama yazıya dökülmemişti.
Yunanistan’da Sol’un zaferinden sonra kafamda
Yaş haddi nedeni ile emekli olduktan bir süre sonra bir poliklinikte çalışmaya başladım. Sektörün en disiplinli anlayışına sahip bu merkez, tüm özel sigortalar, kurumlar ve doktorlar ile randevulu görüşmeler yaparak tanıtım ve prezentasyon faaliyetini ciddiyet ile sürdürmekteydi. Geçen
Halkı, sıradan insanı ikna etmek, örgütlemek çok zor. Nice yiğitler bu işe ömür verdi, baş verdi, yapamadı. Bu yolda çok da hatalar yapıldı, ama hiç yanlış yapılmasa da bu iş zor. Olağanüstü yetkinlik ve çaba gerektiren bir şey.
Sabah Gazetesi Özel İstihbarat Servisi Müdürü Abdurrahman Şimşek, internet ortamında (twitter adresinden), Emniyet İstihbarat ve Jandarma istihbaratının kapatılacağını açıklamıştı. Bu açıklamalardan sonra, 5 Mart gecesi A Haber kanalına canlı yayın konuğu oldu ve “İslami cemaatlerin dinlemesi Emniyet'ten ve
Evet!!!!!!! Syriza’dan size ne?! Gene el maslahatıyla gerdeğe girme hesapları. Yunanistan’dan sonra sıra İspanya’ya gelecekmiş, Türkiye’nin Syrizası bakalım hangi siyasal oluşum olacakmış, olabilirmiş; Syriza’ya “Selam olsun yoldaşlara!” diye işmar edip, kitakse çeken HDP’nin eşbaşkanı Selahattin
"Çözüm Süreci" denen şeyde ne pazarlıklar, ne anlaşmalar yapılıyor? Ülkenin kaderi üstünde iki kişi aldım verdim bir gizli oyun içinde. Herkes soruyor, nelerde anlaşıyorsunuz? Tek bir makul cevap var mı?
AKP-HDP seçim için anlaşmış deniyor. Her şey zaten bunu
Ben Hrant Dink ile hiç karşılaşmadım. Mezarına bile gitmeyi başaramadım. Ben hiç “Hrant’ın arkadaşı” olmadım. Onun “vefasız” bir yakın akrabasıyım. Onu canlıyken “platonik” sevdim, öldüğünde mezarına ise en fazla yattığı mezarlığın duvarı kadar yaklaşabildim.
Cumhuriyet Bilim Teknik’te, Doğan Kuban hocanın: “Sultan saraylarını ya da İstanbul’un en güzel süvari kışlası olan Vaniköy kışlasını, Haydarpaşa istasyonunu otel yapmaya çalışıp, ne olduğu belli olmayan en çirkin kışlayı Taksim’de ihya etme çalışanlar ne istediklerini biliyorlar mı?
Freud’un savaş ilanına anında tepki vermesi beklenmedik bir şeydi. Çocukluğunun askeri şevklerinin yeniden uyanışı… Kendini iyice kaptırmıştı, "Bütün libidomu Avusturya-Macaristan’a vakfettim, diyordu.” “Freud’un savaş imgesi, Avusturya-Macaristan’ı sağlıksız ‘cerahatler’inden temizleyecek bir ‘fırtına’ydı ve bu imge çoğunluk tarafından paylaşılıyordu.”
İdeoloji nedir sorusunu doğru biçimde açabilmek için, ideoloji ve mekânı bir arada ele almak gerekir. İdeoloji ile mekân, üretim ilişkileri bağlamında kesişirler; bir toplumun yaşadığı coğrafyadaki, yani belli bir mekândaki üretim ilişkilerini ve sermaye hareketlerini düzenleyen dizgeye ideoloji
Tarih, gücü ve eşitsizliği haklı göstermek adına evrim teorisini suiistimal eden korkunç örneklerle dolu. Yeni biyolojik determinizm çağına hoş geldiniz.
İnsanların neden savaş açtığını anlamak isterseniz, bunun için bir gen mevcut. Erkeklerin neden kadınlara tecavüz ettiğini anlamak mı istiyorsunuz?
Dünya yaşanır olmaktan çıktı da biz sürünmeye ve leş yiyiciler gibi, akbaba sürüleri gibi “yaşama” devam ettiğimizi sanıyoruz. Geçen günkü, “İstanbul Şirinevler'deki fast food zinciri Burger King'deki müşteriden artan patatesleri yiyen bir çocuk şube müdürü tarafından dövüldü…” “Küçük
Almanya’da yükselen ırkçılığın merkezi olan PEGIDA’nın gövde gösterisi, Köln’de karşıt gösteri düzenleyen eylemciler tarafından engellendi; aşırı milliyetçiler planladıkları yürüyüşü iptal etti.
Avrupa’da yükselen milliyetçiliğin bir uzantısı olan Avrupa’nın İslamlaştırılmasına Karşı Yurtsever Avrupalılar'ın (PEGIDA) Köln’de yaptıkları yürüyüş, karşıt görüşlü kişilerin
Lacan metinlerini okuyorsanız ve bu sizi hasta etmiyorsa, olmuşsunuz demektir, zaten hastasınızdır. Şaka tabii. Ancak her şakada olduğu gibi doğruluk payını siz değerlendirin. İşin ciddi esası şu: Her kuram belli tipte kişilikler içindir. İnsan toplumları belli
Daha önceki iki yazımda basılı medya, internet medyası, internet teknolojisinin hızlı gelişimiyle ortaya çıkan yeni iletişim kanalları ve boyutlarına göz atmaya çalışmıştım. Bu olgular karşısında konumumuzu anlamaya yönelik yazılardı ve yazılmaya da devam edecek gibi gözüküyor. “Anlamak gideni
Solda, sosyalistler arasında ona kötü, buna kötü diyoruz, peki ne yapacağız? Böyle soranlar çıkıyor. Sormayan bazılarının da, kırık gönülleri, eleştirilere büyük oranda katılsalar bile daha da parçalanıyor. Çözümsüzlük, umutsuzluk insana yaramaz. Somut bir hedef mi istiyorsunuz?
Hiperbarik tıp kapalı bir ortamda yüksek basınç altında hastalara %100 oksijen solutulmasına dayalı bir tedavi yöntemidir. Günümüzde akut ve kronik birçok hastalıkta ana tedavi veya mevcut tedavilere destek olarak kullanılmaktadır.
İnsanın bir tür olarak doğasını, evrimsel gelişim sonucu edindiği genetik yapısı belirliyor. Tek tek insanların yazgısını da büyük ölçüde genetik ve kalıtım belirliyor. Birçok hastalıkta kalıtsal veya genetik yükün başat etkisi gösterildi. Organik hastalıklarda, organik yapısal
Hafta sonu mükemmel bir toplantıya katıldım: Biber Gazı Yasaklansın Tıbbi Sempozyumu
Mükemmeldi, çünkü sempozyum; bilimin politikadan azade siyaset üstü yapılan ve laboratuarlarda üretilip sadece dergilerde yayınlanan bir uğraş olmadığına işaret ediyordu.
Mükemmeldi, çünkü sempozyum; tarihin hemen her döneminde tıp denilen
Tüm dünya insanlığının Charlie Hebdo katliamına gösterdiği tepkinin (dünkü Paris yürüyüşü de dâhil) tek bir anlamı vardır: İnsanlığın en duyarlı olduğu konu ifade özgürlüğüdür.
Dünkü yürüyüşle ilgili olarak medyaya “terörle mücadele” sloganı servis edildi ama bu kesinlikle yanlış. 11
Soma, benim ilk tayin olduğum yerdir.
Ankara Ü. Tıp Fakültesi’ni 1971 Temmuz ayında bitirdim. Üniversitede uzman cerrah olmak için sınavlara girmiştim. Sonuçların ilanı üç ay kadar gecikince, akademik kuruldaki arkadaşım beni uyardı. “İstenmiyorsun, seni almayacaklar, vazgeç,”
Dünya kamuoyu Paris katliamına teşhisi koydu: basın (düşünce) özgürlüğüne saldırı. Bu makalede Paris katliamını ve islamcı terörü, “düşünce özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirmeye çalışacağım.
"Genele uygulanabilecek tek bir fikir belirdi kafamda. Bir vaka olarak kendime baktığımda da anneme aşık olduğumu ve babamı kıskandığımı fark ettim, şimdi bunun çocuklukta rastlanan evrensel bir olay olduğunu düşünüyorum" Freud (Wilhelm Fliess'e mektubundan)
Bu dizinin yazarını tanımasanız
“Yahudileeer… efendimiiiiz… müşrikleer…” kelimeleri duyuluyordu kesik kesik, konuşurken halka şeklinde etrafını saran kadınlara sesini duyurmak için, ayakları sabit kendi etrafında dönerken. Sonra sesini alçalttı kır sakallı, kır saçlı, karakaşlı tıknaz adam, belli ki konuşması sona ermişti. Halka
Adolf Hitler’in faşist Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP), 5 Mart 1933 tarihli seçimi kazanarak iktidara geldi. NSDAP, iktidarının hemen başında yani 24 Mart 1933’te bütün partileri yasaklayarak devlet partisi halini aldı. Nazilerin devleti ele geçirdikten sonra el
Ülke baştan aşağı Leonard Zelig kaynıyor. “Zübük” de diyebiliriz, ama o karakter çok demode kaldı. Çağımızın siyasisi bambaşka:
Gezi eyleminde, HES direnişinde Türk bayrağı sallar, Kobani eylemlerinde onu yakar.
Gezi’de, HES’te, Validebağda CHP’liyle omuz omuzadır, kendi mekanına gelir, “CHP sol
"Uzun yol" hep tarihin, insanlık tarihinin nitelemesi olmuştur. Tarihsel insanın toplumsal belleğinin taşıyıcısı olmakla “yol”a yapılan bu vurgu aynı zamanda "yolda olmanın" da çağrışımını içerdiğinden, insanın tarihi yaparak ilerleyen bir canlı olduğuna işaret eder. Bellek de yol
Yüksekova halkının aşağıdaki feryadı olmasa ve diken üstünde tuttuğunuz milyonlarca insanın gözü ve kulağı size kilitlenmese bu açık mektubu yazmazdım. Bana hiddetleneceğinizi biliyorum. Yanlışlıklara sessiz kalmak ruhunu satmak ve böcekleşmektir. Bu sınıf insanlardan biri olmak istemediğim için, halkın
Tarihte sadece kendi yanlışlarımızın yarattığı sonuçlardan mesul olduğumuzu varsayarak sıyrılamayacağımız utanç duygusunun en derin hissedilebileceği olaylardan biri Struma. Almanya-Romanya-Türkiye-İngiltere-Filistin ve Sovyetler Birliği’nin doğrudan rol aldığı tüm dünyanın öylece seyrederek ortak olduğu 769 kişinin 72 gün boyunca
Freud'un bilinç-bilinçaltı fantezisi (toparlama)/
Herhangi bir anda kenara çekilin, sakin bir yere oturun ve bilincinizi boşaltmayı, hiçbir şey düşünmemeyi deneyin. Başaramadığınızı göreceksiniz. Meditasyonda çok ileri düzeye yükselenler bile bunu uzun süre başaramaz, onun yerine imgelemi tek bir noktaya odaklamaya
Yok edilmesi “o kadar da önemli olmayan” insanların toplu ölümleri hep bir tam sayıya yakınsar. Auschwitz, tam sayılara yakınsayarak ölmektir. İnsan türü, kendine bir tür “tür ahlakı” kurabileceği birçok tuğlayı Auschwitz duygusu’ndan edinebilir.
Türkçe, kökenleri kimilerine göre Sümerlere kadar uzanan köklü bir dildir. Göktürk kitabelerinde saptanan bir dil; Türkiye’nin Kemalist devrimiyle, latif alfabesini benimseyerek özünü bulmuştu. Osmanlı döneminde, halk dili olan Türkçe; ezilmiş, yok sayılmış ancak yaşamıştı. Saray dili, Arapça, Farsça,
Bugün bile Einstein’ın genel kuramı insanları başlıca estetik ilkeler sayesinde kendine çekebilmektedir ve öyle sanıyorum ki bu, matematikçiler dışında çok az kişinin algılayabildiği bir çekiciliktir…
Hatta yeniliği yapanın ve onun da ustalarının milliyetleri yahut daha önceki itibarları bile bazen