Gün Zileli, en son basılan kitabı “Mevsimler” adlı romanını nasıl bulduğumu sormuştu. Kitapları genellikle çıktıktan epeyce bir süre sonra okuyorum, o zaman bazı şeyler daha yerli yerine oturuyor kanımca, ama bir ay içinde okuyup görüşlerimi ileteceğimi
İsviçre'den beri bakıyorum kalabalık ve karmaşık ülkeme. Ara sıra televizyon seyretsem ruhani sefaletimiz yumruk gibi boğazıma oturuyor. Önceki başbakan yine kanalların baş yıldızı. Doğruya doğru, konuşmaları ustaca, insanın arketipine sesleniyor. Problem burada zaten. Bizim halkın arketipi kaymış,
Toplumcu Tıp literatürümüz zenginleşiyor. Bu kez zenginliğimize Deniz Akgün, Notabene yayınlarından çıkan Kapitalizm Hasta Eder başlıklı kitabıyla katıldı. Kendisiyle yapılan bir söyleşide “toplumcu tıp Türkiye’de mümkün mü?” sorusunu, “bunun aksi mümkün mü?” sorusuyla yanıtlayan Akgün, “[y]aygınlaşan toplum sağlığı
Bu eski bir yazım. “Toplumsal Hareketleri Anlayamamak” üst başlığıyla üç bölüm halinde 6-13-20 Temmuz 2012’de soL Portal’da yayımlandı. Güncelliğini ve temelliğini koruyan bu yazıyı bu sitede de size sunmayı uygun gördük. İlk iki bölümü aşağıda, 3. bölümün bağlantısını
Eski bir Romatoid Artrit(RA) hastası olarak; şu hangimiz daha bilimsel tartışmasına balıklama dalma ihtiyacı hissettim. Nereden çıktın sen diyenler de olabilir, piyangodan vurduğumu varsayın. Mini hayat hikâyemi anlatmadan önce şöyle hekimlik sıfatımı çıkarıp kenara koyayım. Yazının
Geçtiğimiz bayramda soL Dergisi’nin özel nüshasında önemli bir yazı yayınlandı: Rezidansa karşı sosyal tesisler (Yıldız Koç) (1). Yazıda, Cumhuriyetin ilk yıllarında Sovyetler Birliği ile kurulan yakın ilişkilerin bir ürünü olarak inşa edilen sanayi tesislerinin bünyesinde
Gerçekten kanıtımız yok mu? Veya kanıt göstermeyi önemsemiyor muyuz? Bilimsel yaklaşımda kanıt elbette çok önemlidir, ama bilimsel yaklaşım kanıttan ibaret değildir, kanıt olsa olsa bilimselliğin beş altı temel ve ötekilerden kopmaz bileşeninden biridir.
Bilimsel yaklaşım
1- Sol sansür genel olarak sansürde olduğu gibi sadece bizlerin, yazarların sorunu değildir değerli okur. Yazarlar, düşünce insanları, sanatçılar sansürden çok çekiyorlar, ama bizler onu aşmanın bir şekilde yolunu buluyoruz. 10 kişiye ulaşabilecekken 1 kişiye ulaşıyoruz,
insanbu sitesinin değerli baş editörü Taylan Kara’ya mektubumdur.
Her ne kadar değerli bir editörünüzle 600 ve zamlısıyla 750 karakter içinde tartışıp dursak da, “yazıların altında 750’lik yazmaya devam et, kendin yazı yazma” diyen olmadı. Ben de genişleyen
Bu uzun yorumu yazı sonundaki kutucuklara yazmaktan çok, bütünlüğün korunması için böyle göndermeyi tercih ettim. Metin 2004 yılında yazdığım Estetik ve Politika adlı eleştiri yazımdan bir bölüm.
Bazıları bu dünyaya “vazifeli” geliyorlar. Hamdi Koç’un, roman olduğu iddiasıyla Orhan Kemal ödülü verilen “Çıplak ve Yalnız” kitabındaki, 599 sayfa boyunca süren monoloğunu okuduğumuz Mesut’un “vazifesi”, paralı ve yaşlı bir tiyatro oyuncusu olduğunu söylediği karısıyla cinsel ilişkide bulunmak.
Hoş bir ödül tartışması çıktı buralarda. Ne diyelim; akıllara sağlık olsun… Akıllara ziyan bir işleyişin iç yüzünü gösteren fotoğraflar çekildi. Başka yamuklukların yanı sıra, her karede Doğan Hızlan’a denk gelinmesinin çarpıklığı çıktı ortaya. Eş dost hısım
Yıldız Holding, Harvard’a 24 milyon dolarlık bağış yaptı. Üniversitenin Toplum Sağlığı Fakültesi’nde kurulan Sabri Ülker Merkezi, Türkiye ve dünyadan bilim adamlarının çalışmalarına ev sahipliği yapacak...
İlknur Arslanoğlu’nun haberi ve yorumu:
Orhan Kemal Roman Ödülü’nün Hamdi Koç gibi Orhan Kemal ve toplumcu gerçekçilik karşıtı bir yazara verilmesi bir cüretti. Orhan Kemal’in sanat anlayışı hiç bu kadar ağır bir ideolojik saldırıya uğramamıştı.
Geçenlerde Lucy’yi izleme fırsatı buldum. Luc Besson’ın yazıp yönettiği bir filmde, Morgan Freeman ile Scarlett Johannson’un nasıl durduklarını merak ettiğimden senaryosuna bakmadan gitmiştim sinemaya. Ne de olsa Luc Besson ve Morgan Freeman kendilerini çoktan ispatlamıştı; Scarlett Johannson da
D vitamini kullanmanın gerekçesi nedir ?
D vitamini, alternatif tıbba veya marjinal itirazcı doktorlara göre değil, klasik tıp kitaplarına göre, en temel etkisi rahitis ve osteomalasiden korumak, son on yılda öne çıkan bulgulara göre daha da
Nuri Bilge Ceylan filmlerinin entelektüel çevrelerde nasıl bu denli etki yarattığını bir anda kavradım. Hani bir şimşek çaktı kafamda ve cevabı o anda buldum denir ya… İşte öyle. Bir Zamanlar Anadolu’da filminde gece yarısı ıssız dağ
Bir şeyin metalaşması (meta haline veya alınır – satılır bir mal haline) gelmesi için, başkaları için kullanım değeri yaratması ve değişim yolu ile el değiştirmesi gerekir. Yararlı olan veya insanların belli bir gereksinimini karşılayan her şeyin
Sevgili Yavuz Alogan, sağolsun, bilmecemizi bilip dolmakalem hediyemizi kazanmakla kalmadı, yazımıza cevaplar da verdi.
Önce olayı onun Aydınlık'ta yazmaya başlamasından kaynaklı bir gönderme sandı, ama bu böyle değildi. Doğu Perinçek ve Aydınlık hakkında daha başka olumsuz
HADEP’in seçim politikalarının sol içersinde meşruluk kazanmasına yardımcı olmak, kadro ve ilişkilerimizi seçim döneminde yukarıdaki ortaklaşma çerçevesinde harekete geçirmek tercih edeceğimiz ve zorlayacağımız yaklaşım olacaktır” (…)
“Blok çalışmasının sonucunda HADEP’in yüzde 10 barajını aşmasının kesin olduğu kanısındayım.
Markar Eseyan’ın Şimdinin Dar Odası’nı (2) okurken bir kum saatini sürekli çevirip duruyormuşum gibi duyumsadım kendimi. Kum saatleri ne güzeldir oysa. Zamanı nasıl gösterdiğinden çok, üstteki yuvasından, (ben ona “oda” diyeyim) hızla akan kum tanelerinin aşağıdaki
Azizm Sanat Örgütü’nün set ölümleriyle ilgili bildirisini yayımlıyoruz:
Sektörleşememiş dizi-reklam-sinema pazarında 11 Eylül’de bir can kaybı daha gerçekleşti. Star kanalında yayınlanan "Kaçak Gelinler" adlı dizinin setinde çalışan Engin Küçüktopuz, üç günde 45 saatlik bir çalışma neticesinde geçirdiği
İnsanlar tarihin her döneminde doğayı ve etraflarında olup bitenleri anlamak ve anlamlandırmak çabası içinde olmuşlardır. Erken dönemlerde çevrelerindeki olayları ve olguları rastgele, birbiriyle ilişkisiz, birbirlerinden bağımsız, ayrı ayrı şeyler olarak kavrayan insanlar, doğanın durgunluk içinde
Solun yerinde saymasına neden olan açmazlarını, tutarsızlıklarını inceleme çerçevesinde bu üçüncü yazı. Konuya Irmak Zileli’nin “Eşik” romanını irdeleyerek gireceğiz. Roman temasıyla son derecede uygun ve kışkırtıcı, bana da makale için esin kaynağı oldu. Irmak Zileli otobiyografik
Af edersiniz, bilmeceye konu yazımızın başlığı aynen böyle.
Google "tanrısı" yüzünden bilmecelerimizden ikisi çok kolay bilindi. Şimdi daha derin arşiv taraması yapıyoruz, internete geçmemiş yazıları bulmaya çalışıyoruz.
Bu arada öyle tuhaf yazılarla karşılaşıyoruz ki, takılmamak mümkün değil. Bu
“Geniş” cehaleti gizleyen “dar” bilgi
Dar bir alanda derinlemesine uzmanlaşıp hayatın diğer alanlarında zır cahil kalmak, bu çağ için artık bir eksiklik değil neredeyse bir normdur. Çağ, tamamen cahil değil –çağın bilgi yükünün ve bilgi toplumu retoriğinden hareketle-
Zavallı küçük burjuva,
tarihte her zaman aynı nedenleri saptar; kendininkileri…(1)
Bertolt Brecht
Yukarıya alıntıladığım tümcenin üç noktasından sonra devam etmek gerekiyor. “Öğleden sonra kahve içer insan, tabii karısını kıskanır, kuşkusuz meslek edinmek ister,(…) yirmi yıl öncesine göre karısına daha sevimsiz
Giriş:
Yaratıcı yazar okur aramaz. Umurunda bile değildir. İç dünyasında “okunmak” istemektedir ama bunun için kılını bile kıpırdatmaz. Mekanik işlevlere, çabalara girişmez.
Şanlı bir mezar ve özgeçmiş bırakmaya çalışan insanlardan değildir gerçek yaratıcı yazar. Korkunç olan: “üstün görünümlü”, aslında
"Haksız bir davranışla ve sadece kaba kuvvete dayanarak hareket edenlere karşı tarihe geçecek bir örnek olması için, her yola başvurarak yaşamım pahasına bile olsa direneceğim."
Şili faşist ordusunun Amerikan hizmetkarı darbesine karşı Salvador Allende'nin 11 Eylül 1973
İkinci bilmecemiz hayli zordu. Birinci bilmecemiz google'dan kolayca bulunabildiği için, işi zorlaştırmıştık. O yüzden kimse bilemedi. Bu ötekine göre bir derece kolay, ama sanırız bu da zor.
Bu sözleri kim söylemiş, daha doğrusu bu aşağıdaki metin kime ait? Yazarın
“Bereketli topraklar üzerinde” yaşıyoruz. Anadolu’nun hangi köşesini kazsanız altından kat kat çanak çömlek, kırık insan heykeli, tonluk kayalardan yontulmuş tapınak temelleri çıkıyor. Üstünde toprağın yüzünü kaplamış gürlek otlar, çalı çırpı, ağaçlar arasından enginar yaprağı işlenmiş bir yapı taşının
Bu yazıda yazacağım her şeyi herkes biliyor. Yazının sorunsalını; bilen bilmeyen televizyonlarda, gazetelerde, sanal medya ortamlarında, internet sitelerinde yazarak, konuşarak açıklamaya, anlatmaya çalışıyor. Anlatmaya çalışırken bir yandan da alttan alta anlamaya çalışan halleri, hallerimiz gözlerden kaçmıyor. Ben de
Ulusal Kanal’da B. Sadık Albayrak’ın hazırlayıp sunduğu Edebiyat Cephesi programının, 7 Eylül 2014 Pazar günü saat 16.15’te yayımlanacak bölümünün konusu “EDEBİYAT ÖDÜLLERİ”. Programa yazar Cengiz Gündoğdu ile yazar Taylan Kara konuk olacaklar.
Edebiyatımızın büyük gerçekçisi Orhan Kemal adına düzenlenen
Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu filmi üzerine Onur Keşaplı ve Çağrı Kınıkoğlu’nun yazdığı iki yazıyı yayınlıyoruz. http://www.azizmsanat.org/EDergi linkinden alınmıştır.
Kış Uykusu ve Aydına Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği, Sinemanın Saati Geri Kalınca
Poe, “Kalabalıkların Adamı” adlı öyküsünde Almanca bir kitap için “es lässt sich nicht lesen” – Kendini okutmuyor– diye yazar. Son yıllarda kitapçılarda, sahaflarda aynı lafın söylendiğini birçok kereler işittim. Nezaket kurallarını bir kenara iterek her seferinde bu lafı