Şu anda, 33 uyuşukluk yılını temsil eden iklimin sokaklarda alenen kırıldığı bir toplumda, eski edebiyatın varlığını ve ağırlığını aynen koruduğuna tanık oluyoruz. Bu kendi başına normaldir. Dedik ya, sokaktaki kırılma, hemen insanların bilincine yansımaz, hele hele
Leyla Erbil’i geçtiğimiz günlerde kaybettik. Edebiyatımızda kadın yazarlar kuşağının dik başlı yazarıdır Leyla Erbil. Mektup Aşkları’nı okuduğumda 1931 doğumlu yazarın nasıl olup da bu denli ilerici, pırıl pırıl ve çağdaş olduğuna ve benim ona bu kadar geç kalışıma
Sürekli “tarih”i ve “aydın”ı tartışıyoruz. Neden? Birçok “çelişki”nin birbirini kestiği bir dönemden geçiyoruz da onun için. Bir yandan “tarih”in modernliğin icadı olduğu saptanarak bir tarihsizlik içine itilmeye çalışılırken, “sosyalist devrimlerle” rayından çıkmış bir dünya tarihini yeniden
Bu yazı, Gezi Direnişi’nin yarattığı özgün pratiğin bir ürünü olarak devam eden forumlarda yapılan bir sunumun metni olarak kaleme alındı. Gezi Direnişi’nin yarattığı yeni bir mücadele estetiğine işaret edilen sunum, tamamen farkındalıklar üzerinden yola çıkıyordu. Haziran
Marksist felsefeci Selahattin Hilav ışıklar içinde yatsın; 40 yıl öncesinin ve şimdilerin Hilmi Yavuz türü dansözlerine karşı Tanpınar'ın “sol tarafta” görülmesi gerektiğini o vurgulamıştı. Ne kadar haklı olduğunu görüyoruz. İşte o Ahmet Hamdi Tanpınar, modern Türk
Gezi direnişine şairlerden destek ve yorumlar devam ediyor. Şairin yorumu şiirle olur. İşte iki yeni şiir sayfası: Cinozoğlu’ndan Cellâdlar Baladı, Alphan’dan Gezi İçin Şiirler. Bu şiirlere ve şiir bölümümüzdeki tüm şiirlere ulaşmak için şu
İlk olarak, sanırım bundan on sene kadar önce, Beşiktaş’tan Ortaköy’e yürürken denk gelmiştik. Ayakkabı boyacısı küçük bir kardeşimiz boya sandığını düşürmüş, boyalar ortalığa saçılmış; kendisi cam kırıkları arasında yere çömelmiş, başı önünde
Takılır halkın arkasına, rahat ve mutlu
Her ayağa kalktığında halk
Önce peşlerine takılıp
Sonra,
Hızla geçivermek önlerine
Işık hızı ile değilse de sesten hızlı bir şekilde
“Gelin peşimden halkım” diyerek
Gelmezse, bu bir şapka sorunu, önüne alıp düşünmek
Turgay Fişekçi usta, Sözcükler Dergisi’nin 44. Sayısının sunu yazısına şöyle başlamış: Dağlarca da, Fethi Naci de bir kez daha haklı çıktılar: İnsan Tükenmez. Başlığı da şöyle: Gezi Parkı: Kaldırım Taşlarının Altında Kumsal Var.
İnsan Bu güncel hayata ilişkin sıcak edebiyat eserleri yayımlamaya devam ediyor. Usta şair Tarık Günersel’in “Diktetör” ü de bunlardan biri. Daha önce de Gezi Direnişi’yle ilgili Enver Topaloğlu ve Ümit
Ahmet Altan’ın kitaplarıyla ilgili tanıtım yazılarını okuduğumda nedense aklıma “mucize ilaç” reklamları gelir.
Gazetelerde gördüğümüz “mucize ilaç” reklamlarını hatırlayalım: Hiçbir yan etkisi olmayan, her hastalığa iyi gelen ”sadece 49.99 TL”
‘Sanat’ denen şey egemen güçler (çağdaş prensler), sanatçılar (çağdaş soytarılar) ve diğer aracılar (küratörler, eleştirmenler, reklamcılar) arasında oynanan gösterişli ve gerilimli bir oyuna dönüşmüş olup, halk da bu oyunu seyretmektedir. Halk sahaya ne zaman
-Film nasıldı?
-Güzel…
İzlemediğiniz bir film hakkında söylenen “güzel” nitelemesi size ne ifade eder?
“Güzel film”,
“Güzel yer”,
“Güzel kadın”…
“Güzel”, genel bir nitelendirmedir, ayrıntılı bir açıklaması yoksa nitelediği şey hakkında özel
Günümüz Türk edebiyatını parmağında oynatan “oligarklardan” birinin son Londra seferinden hareketle, sormak farz oldu: Bunlar dışarıya, daha doğrusu Batı’ya gittiklerinde neler anlatırlar? Hiç dikkat ettiniz mi? Daha doğrusu, Batı neden
Editör Notu: Nebil Yılmaz dostumuz bu şiir-eleştiriyi Gezi Kalkışması başlamadan önce yollamıştı. Malum teknik sorun nedeniyle elimize geç ulaştı, şimdi yayımlıyoruz. Şu hareketli günlerde sırası mı diyebilir bazı okurlarımız. Yazarımız
“Vasat Edebiyatı 101” başlıklı yazı dizisinde şimdiye kadar konuyla ilgili belli başlı kitaplar üzerinde durulmuştu. Vasat Edebiyatı örnekleri olarak ele alınan bu kitaplar anlatılırken kavramın kendisi hakkında da biraz söz
Fatih Akın’ın İstanbul’lu, müzikli, bu toprağın ve sokakların otantik değerlerini aradığı belgeselinde, sokak çalgıcılarından Siyasiyabend’in elemanı (“bizon” olmayan) Murat söylüyordu yaklaşık olarak şöyle bir şeyler: “Bunu yaşayan bilir. Tamam
Öykü Sunağı bölümümüzde bu kez Nihat Genç’in bir öyküsünü yayımlıyoruz. Kendisi de eski bir sağlık emekçisi olan değerli yazar Nihat Genç, “Tıp Bu Değil”in ikinci kitabına “Kalk Ali” adlı öyküsünü
soL günlük gazetede her gün tefrika halinde yayımlanmakta olan romanım “Kayıp Devrimin Öncesinde”yi, ilk bölümlerinden başlayarak yavaş yavaş İnsan Bu’da yayımlamaya geçiyoruz. Bildiğim kadarıyla günceli izleyen siyasi tefrika roman dünyada bir ilk.
Üzerinde yaşadığımız zenginliğe yabancı durdukça, emperyalist kültürün temsilcileri, bu toprakların gerçek sahipleri siz değilsiniz, siz bu topraklarda misafirsiniz "muamele"si yapıyor.
*
Güney Amerika'da olsa bu kültürel zenginlik üzerlerine ölü toprağı mı serper
Dilde kısırlaşma ciddi bir bilinç daralması sorununa yol açıyor. Ne yazık ki televizyonlar, gazeteler, gazete köşe yazarları ve hatta edebiyatçılar dil tahribinin başta gelen suçluları. Bir sözcük moda haline geliyor,
Meğer ki anneler günüymüş. Çiğdem kokulu mendillerden kalanlar /
Demir sürgü düştü. Voltayı kestik. Maltaya ışık düşmeden koğuş kapısına koştuk, yeni biri mi geliyordu, baskın
23 Nisan 2013 tarihli Hürriyet gazetesi Almanya baskısı birinci sayfasında, Fatih Akın’ın To Vima gazetesine verdiği röportajı, daha doğrusu bu röportajdan ne anladığını, manşet yaptı. Hürriyet gazetesi Fatih Akın’ın söylediklerine
Bir edebiyat eserini “güzel”, “kötü” ve benzeri maymuncuk sözcüklerle tanımlamak, o eser hakkında hiçbir şey söylememektir. Gazetelerin kitap eklerinde “edebiyat eleştirisi” adı altında çıkan birçok yazı, sözünü ettiği kitap hakkında
Asıl işlerinden, işlevlerinden biri de budur; yeni kapılar açmak. O kapıdan pencereye uzanmak, dışarı çıkmak, ufku da genişletmek ve yeniden açmak. Bir daha çıkmak, kendinden de çıkmak, hep yola ve
2011’de Ceyhun Atuf Kansu ve Behçet Necatigil ödüllerini alan, bir süre önce de 2012 Behçet Aysan Şiir Ödülü’ne layık görüldüğü açıklanan şair Ferruh Tunç, yeni kitabı “Tunç Ayna” ile şiir
Radyo, hayatımıza “kaliteli” müziği sokmuştu. Ellerimiz kir içindeyken bir işbaşında, mutfakta lavabonun başında bulaşıkları yıkarken, dışarının bütün uğultusunu onun sesiyle bastırıp kitap okumaya dalmışken radyodan yayılan klasik, caz, Yurttan Sesler
Hiçbir şeyi hatırlamak ve hiçbir şeyle yüzleşmek istemiyoruz.
Ve işte o nedenle -dilimiz ne kadar aksini söylese de- asla barışmak istemiyoruz.
Ve işte tam da bu nedenle barışa düşmanız…
İnsan sormadan edemiyor: Türk edebiyatını gerici bir kanona sokarak çökerten, bunu, ilerici yazarlarla geçmişteki dostluğunu kullanarak oldukça yumuşak, adeta "çaktırmadan" başarıyla gerçekleştiren Doğan Hızlan'ın edebiyattaki görevlerinden başka, acaba asıl görevi
soL Gazetesi'nde yayımlanmakta olan tefrika romandan bugün de bir bölümü aktarıyorum, yakın zamanda başka yok. Kahramanımız “akil adamları” değerlendiriyor ve ilginç sonuçlara varıyor:
Akil Adamları Ergenekon Yönetiyor /
Mehmet Han’ın bilinç
Kayıp Devrimin Öncesinde adlı tefrika roman soL gazetesinde her gün yayımlanmaya devam ediyor. Dünkü bölüm de Türkiye’deki son siyasi haller ve barış süreciyle ilgiliydi. Bakalım bazı akiller televizyonda neler konuşmuşlar:
Okurlar şiir denince, öykü denince, roman denince kaçıyor, “Buna bir çare bulabilmişseniz, söyleyin, sizin de önerilerinizi bekleriz ey sevgili okur!” diye çağrı yapılınca ilgili yazıda, kendimi görevli kabul ettim. ("Sevgili okur" denilmesi..