Ta en baştan söylemiştik: Bu sitede başka hiçbir yerde bulamayacağınız yazılar, haberler çıkacak. O zamandan bu yana 23 aya yakın zaman geçti, teveccühünüzden ve tepkilerden anlaşılıyor ki, bunu başardık, sözümüzü tuttuk.
Değil Türkiye’de, dünyada bulamayacağınız kimi yoğun emek ürünü,
Düşmanınızı mutlak yanlış, kendinizi mutlak doğru görürseniz hakikatten uzaklaşmaya, sahte bir dünya yaratmaya başlarsınız. Bu tutum ne bilimsel, ne ahlakidir. Fakat gerçeği iyi bir şey için çarpıtmanın siyaseten işinize yarayacağını düşünebilirsiniz. Evet, yarar, ama daha çok
Bir şey ne kadar kötücülse, o kadar çok seviliyor he mi? Bizim gibiler katmerli mahalle baskısı altında. Sol mahallelerde oturuyoruz ister istemez. İletişimde bulunduğumuz insanların büyük çoğunluğu solcu doğallıkla. Gericiliğin mahalleye baskısı bir yana, biz bir de soldaki
Yerim sizin “daha önemli” gündemlerinizi!
Bu sitede ve önceki birkaç yılda bizce çok hayati olan, aslında gerçek siyaset olan, şu gündemleri açmaya, şöyle tartışmaları alevlendirmeye çalıştık:
Orhan Kemal ve öteki edebiyat ödüllerindeki rezaletler.
Edebiyatta-sanatta sol-liberal hegemonya, piyasacılık ve kalitesizlik.
Gezi hareketinin
Skandalsız kalan Türkiye’de, Boğaziçi’nde, Nâzım Hikmet kavgasının getirdiği açıklıkları görmeyi deneyebiliriz. Düzenin kendisi tepeden tırnağa skandala dönüşmüşse, yaşanan hiçbir şeye şaşırmak mümkün değildir. Boğaziçi Üniversitesi’nde Nâzım Hikmet Merkezi açılması başlı başına bir skandaldır ve bunun böyle olduğu açılışında
Tüm dillerin bir ortak atası bulunduğu, en azından bu ortak atalardan birinin en eski Türkçe olduğu bir zaman gelecek, açık biçimde kanıtlanacak.
Yine büyük olasılıkla ilk insanın dil öncesi ilk sesleri en yüce güçle, en yukarıdakiyle, hayat verenle, Tanrı
Aralarında (...), (...), (...), (...), (...) gibi isimlerin de bulunduğu ülkenin önemli aydınları EDEBİYATTA DÖNEN DOLAPLARA ARTIK YETER dedi… mi?
AKP Hükümeti’nin yazarları-edebiyatı denetim altına almak, işine gelen bir edebiyat üretmek için Kültür Bakanlığı eliyle bir fon oluşturduğu ve
Sunu: Yazar arkadaşlarımızdan biri, bir sosyal medya yazarı olan Deli Gaffar’ın, “PKK Karşısında Solun Stratejik Suskunluğu” adlı makalesini yayımlamamızı önerdi.
Büyük ölçüde katıldığımız bu yazı biraz eskiydi ve çok değişik mecralarda çıkmış ve hayli okunmuştu. Gaffar Yakınca’nın
Nihat Genç'in "İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı" adlı son romanı yine harika. Bu romana layık olduğu değer yine verilmeyecek, edebiyat çevreleri ve muhalif siyasi kanattan büyük çoğunluk sözünü bile etmeyecektir. Bu çok yaygın "değerleri " görmeme hali
Madem başladık, birkaç söz de editörün yorumu için sarf edip, “hala içselleştirebilecek varsa” artık unutulmuş bir şiirle tamamlayalım. Bazı okurların bilgileri “tam doğru” ya da “hap” gibi istemeleri ne yazık ki akademisyenler için de fazlasıyla geçerlidir.
Yaşananları gerçeğe sadakatle bize bildiren veya yorumlayan tek bir medya organı bile yok… (Gerçeğe sadakat mi? Bunu umursayan kaldı mı?)
Herkes, her olayı, önceden katılaşmış fikirleri doğrultusunda görüyor ve bize eksik, yanlı, çarpık bilgi veriyor… (Herkes
On dört yıl kadar önce girdi yaşamımıza. Sağlık ve tıpla ilgili görüşlerimizde devrim yaptı. Onunla tanışmadan önce de sosyalisttik, ondan önce de tıbba, sağlık sistemine eleştirel bakardık. Kişisel pratiğimizde olabildiğince koruyucu hekimlikten, bilgilendirmeden ve “iyi hekimlikten” yana durmaya
Dr. Dizdar her türlü gıda ile ilgili bilim dışı iddialara dayalı felaket senaryoları yaratarak ününe ün katmaya ve medyada yıldızlaşmaya devam ediyor. Beyaz et konusunda yazdıklarını da bu kapsamda değerlendiriyorum. Dr. Dizdar’ın “olsa olsa
Solda, sosyalistler arasında ona kötü, buna kötü diyoruz, peki ne yapacağız? Böyle soranlar çıkıyor. Sormayan bazılarının da, kırık gönülleri, eleştirilere büyük oranda katılsalar bile daha da parçalanıyor. Çözümsüzlük, umutsuzluk insana yaramaz. Somut bir hedef mi istiyorsunuz?
Benim de üç şiirimin yayımlandığı (onları yorumlamak, bana düşmez) insanbu’daki şiir birikimine, topluca / kuşbakışı bir yaklaşımı denemek istedim bu yazıyla. Buna karşın, her insan tekinin, istediğince çalışsın, öznelliğinden tümüyle sıyrılabilmesi, bana olanaksız görünüyor. Dolayısıyla öznelleştiğimi düşündüren noktalar,
Şalom aleykhem site ahalisi! Özlediniz beni, değil mi? Yeni yazımın ne zaman çıkacağını sabırsızlıkla bekleyen, en yakın diyenar'daki nemrut kıza ısrarla "Conan'ın yeni macerası geldi mi?" diye soran siz sevenlerim olmasanız ben de aslında bu sulara atılmaya pek
Yorumlarınızda ilgili şiir veya öykünün adını belirtmeyi lütfen unutmayınız. Bir süredir sadece gerçek adını ve soyadını belirten yorumcularımızın görüşlerini onaylıyoruz. Editörlük…
Umutlanmanın daha derin umutsuzluğa yol açacağı durumlarda umut pompalamak yanlıştır. Emine Ülker Tarhan aklı ve ahlakının saygınlığını koruduğu bir ülkede bu büsbütün yersizdir.
Sosyalist partilere gelince...
Merhaba site ahalisi! Soğuk bir kış vakti yine birlikteyiz. Kestane kebap, yemesi sevap mevsimi neticede. Mandalina kabuklarını da sobanın üstüne koyun ki cigara kokusuyla kaplı odalarda ciğerler azıcık bayram etsin. Öncelikle öğrenmek istediğim bir husus var. Herkes ağzına
İstanbul’da bir barda oturup içki içerken, “Anadolu’daki içki yasağının ardındaki sosyolojiyi görmek lazım” yazısı nasıl yazılabilir? Laiklik, liberal solcu için zaten en baştan yüklenmiş bir fabrika ayarı, tarihsiz ve mücadelesiz verili, “doğal” bir haldir. Bu ilkenin ardındaki uzun
Orhan Kemal Roman Ödülü’nün Hamdi Koç gibi Orhan Kemal ve toplumcu gerçekçilik karşıtı bir yazara verilmesi bir cüretti. Orhan Kemal’in sanat anlayışı hiç bu kadar ağır bir ideolojik saldırıya uğramamıştı.
İnsan Bu sitesinde tavuk etiyle ilgili tartışmada arkadaşımız Yavuz Dizdar'ın "Tavuk sanılan, piliç denilen kuş" başlıklı yanıt dizisi oldukça ilginç. Vatan Gazetesi yazarı Mutlu Tönbekici'nin 5 Ocak 2010 tarihli "Yoğurtlar artık niye bozulmuyor?” yazısı olmasa ve anneanneleri tarafından
Bir süredir üzerinde zihin yürütmeyi ve nasipse kalem oynatmayı düşündüğüm bir mevzu idi. Demek ki kısmet bugüneymiş. Ülkemin genelde pek çaplı sayılamayacak insan hammadesinin içinde daha da az çaplı bir altgrubu oluşturduklarını düşündüğüm grafik tasarım tayfasının kıt ve
SOLCULUK DİYE BİR ŞEY YOKTUR, AZ SAĞCILIK VARDIR. Solcunun solculuğunun ilk engeli kendisinin, yakın çevresindeki solcuların sağcılığıdır.
Madem bin çeşit solculuk var, kimse kimsenin solculuğunu beğenmiyor, solu derecelendirecek bir ölçek bulalım dedik.
Aşağıdaki ölçek on yılların kafa yormaları ve
Ara sıra uğradığım Türk esnaf. Uzun süredir dertli, ama bir o kadar gururlu. Oğlu iki yıldır Suriye’de savaştaymış. Her an ölüm haberini almayı bekleyerek iki yıldır diken üstünde yaşıyormuş adamcağız, on beş kilo vermiş. “Benim oğlum yedi düvele karşı
Doğanın karmaşasına bakışımız idealist uyum arayışlarımızın etkisinden kurtulmasıyla olgulara bakışımız da Gauss’un normal perspektifinden çıkıp Pareto’nun güç dünyasına kayıyor.
Sıradanlığın rahat fakat sıkıcı dünyası:
Normal dağılım olarak da bildiğimiz Gauss dağılımı çan şeklindeki eğrisi ve simetrik eğimleriyle yabancımız değil.
Türk Tabipler Birliği’nin aklına işçi sağlığı ara sıra Soma gibi katliamlar olursa geliyor. İş kazaları, meslek hastalıkları sosyalist partilerimizin aklına yılın birkaç günü geliyor.
“TTB’nin asıl görevi, birinci gündem maddesi koruyucu hekimlik siyaseti olmalıdır” diyoruz yıllardır.
Damar içi kireçlenme soba borusu gibi her yerde olmuyor. Keza toplar damarlarda hiç olmuyor. Yapılan By-Pass ameliyatlarına bakıldığında damar kireçlenmesinin neredeyse hep belli aynı yerlere olduğu görülüyor. Bir TV programına katılan bir kardiyolog, by-pass ları hep aynı yere
Aydın olmak… Bugün, bu yaşadığımız ortamda, yıkımın, savaşın, vahşeti giderek daha grotesk bir boyutta olan kapitalizmin ortasında giderek bir kuyu gibi kararıp durduğumuz, dışımızdaki ve içimizdeki savaşlarda durmadan çarpıştığımız bu evrende, “şimdi ve burada” aydın olmayı, aydın bilincini
Fakat çok manidardır ki Hitler’le savaş yıllarında bu politikadan vazgeçildi. Sovyetler Birliği tıpkı ağır stres altındaki bazı ateistlerde görüldüğü gibi, savaş zamanında dinden ve Rus milliyetçiliğinden medet aradı. Kapanan birçok kilise yeniden açıldı, Moskova radyosu “Din Saati” yayını
Bu bir bilimsel-düşünsel tez yazısıdır, aşağılama veya küfür amacında değildir. Lütfen düşünerek ve soğukkanlı okuyunuz.
İnsanın sosyal zekasının düşüklüğü üstüne epey yazdım. Siyasi zekası daha da düşüktür. Konuyu birkaç cümlede özetlersek: İnsan türü bundan 200 bin yıl
ÇGD’de yazar Kaan Arslanoğlu’nu izleyen sevgili dostum İhsan Orak bir ileti yollamış bana şöyle diyor iletide Orak:
‘’Arslanoğlu anlatırken, iç dünyamda öz eleştiri yaptım. Kendini solcu, sosyalist, devrimci olarak tanımlayanlar; kapitalist hayat tarzıyla yaşadığı sürece, düşüncesindeki dünyayı gerçekleştirmesi imkansız.
“Auschwitz duygusu”nun benim için ilk algısı donmuş ayaklardır. Tarihte gerisin geri bakarak Auschwitz’i kim hazmedebilmiştir? Yapılanların korkunçluğu, insanın bu derece alçaklaşabileceğine inanamamak olayları idrak etmeyi zorlaştırır: ama gerçektir işte.
Birkenau’da mart ayında atkı, bere ve eldivenlerimle son derece kalın
Kapana kapan
Sokal Kapanı diye adlandırılan olayı bilen bilir. Çok uzatmadan anımsatarak başlayayım: Bin dokuz yüz doksan sekiz yılında fizik profesörü Alan Sokal ve fizik kuramcısı Jean Bricmont birlikte “Son Moda Saçmalar/Postmodern Aydınların Bilimi Kötüye Kullanmaları”(*) adlı ortak bir
İnsanın ne olduğu, kendi yaşam alanında yaptıklarıyla belli olur. Bir insanı verdiği oydan değil lokantada garsona nasıl davrandığıyla tanıyabilirsiniz. Bir insanı siyasal nutuklarından değil, evdeki temizlikçiye, sokaktaki dilenciye davranışlarından anlayabilirsiniz. Büyük ölçekte “söyledikleri” değil, küçük ölçekteki “yaptıkları”dır insan.