Toplumcu Sağlık Söyleşileri, önümüzdeki toplantısında (9 Nisan 2016) trafik sorununu sağlık ekseninde “sınıfsal” boyutuyla tartışacak ve “trafik canavarının” kimliğini deşifre edecek.
Toplumcu hekimlerin ve sağlıkçıların trafiği bir “sınıf sorunu” olarak gündemlerine almaları kimilerine yadırgatıcı gelebilir. Bu makalede
İnançların tarihi, insanın bilinen tarihi kadar eski görünüyor. Fakat bu tarih boyunca herkesin inanç sahibi olduğu anlamına gelmiyor. Bütün toplumlarda, toplumu oluşturan bireylerin çoğunluğu inanç sahibi olsa da, her zaman inanmayanlar olmuş, inançlar sorgulanmış.
İnançların örgütlenerek din
Geçen yıldan beri Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde sürdürdüğümüz Toplumcu Sağlık Söyleşileri’nde bu ayın konusu “şeker” oldu. Konu toplum sağlığı ve sınıf mücadelesi çerçevesinde ele alınarak çeşitli boyutlarıyla tartışıldı. Şekerin gündelik yaşantımıza girmesi ve bir sağlık sorunu olarak
Bugün konumuz son aylarda gündelik yaşamımızın giderek sıradanlaşan bir gündemi olmaya başlayan “ölüm”. Üzerine konuşmak için çok hoş bir konu olmadığını biliyorum fakat ölüm bir yanıyla yaşamımızın kaçınılmaz bir gerçeği, diğer yanıyla sağlığın en önemli konusu. Şüphesiz burada
Geçen akşam televizyon ekranlarından kamuoyuna yansıyan bir haber, artık çanların tütün lobisinden sonra, şeker lobisi için de çalmaya başladığına işaret ediyordu. Haberde San Fransisko ve Touro Üniversitelerinin ortak bir çalışmasının sonuçlarına yer veriliyor, çalışmaya alınan çocukların diyetlerinden “sadece”
Meşhur öyküdür: Deniz kenarında yürüyüş yapan bir erkek, kumların üzerindeki deniz yıldızlarını denize atan bir kadın görür ve yanına yaklaşarak ne yaptığını sorar. Kadın, "deniz çekilince deniz yıldızları güneşte kuruyacaklar, onları denize atıyorum" der. Erkek, "binlerce kilometre sahil,
Ahmet Rasim Küçükusta bu hafta kolesterol tartışmasını bir kez daha oldukça ironik bir şekilde sayfalarına taşıdı (1). British Medical Journal’da yayınlanan bir makaleyi değerlendiren Küçükusta, 11 araştırmanın metaanaliz sonuçlarının 2 – 6 yıl kolesterol ilacı kullanan
Geçtiğimiz aylarda İnsan Bu, Yavuz Dizdar’ın gıda güvenliliği konusundaki iddialarını okurlarıyla paylaşmasını istedi ve Dizdar da “Tavuk Sanılan, Piliç Denen Kuş” başlığı ile dört bölümden oluşan bir makale yayınladı. Makaleye eleştiriler geldi, Dizdar bunların bir bölümünü
Türkiye’de üniversiteli gençlik toplumsal ilerleme mücadelesinde her zaman en ön saflarda yer almıştır. Tarihimize baktığımızda hemen her önemli olayda üniversiteli gençlerimizin toplumsal mücadeleye “önderlik” ettiğini görürüz.
Çoğu insan tıptaki ana ayrımın modern (bilimsel) tıp ile alternatif (geleneksel) tıp arasında olduğunu düşünür. İnsanların böyle düşünmesinin nedeni, günümüzün en önemli “bilgi” kaynaklarından biri olan medyanın sorunu bu şekilde tanımlamasıdır. Medyada genellikle modern tıp ve
Kübalı bilim insanları geçen hafta prostat kanserine karşı aşı geliştirme çalışmalarının üçüncü evreye ulaştığını açıkladı. Çalışmaların ilk iki evresinde elde edilen yüreklendirici sonuçlar, çalışmaların geleceğine ilişkin umut veriyor. İlk iki evrede hastalığın ilerlemesinin durdurulması ve hatta geriletilmesi gibi
Çoğumuz çağımızı ve yaşadıklarımızı, üzerinden en az bir çeyrek yüzyıl geçtikten sonra tarihçilerden öğreniriz. Aramızda çağını ve yaşadıklarını kavrayabilen çok az insan vardır. Fakat değişim, bu az sayıda insan diğerleriyle buluşabilirse ve buluşabildiği ölçüde gerçekleşebilir.
Bu hafta soL
Antibiyotik direnci iklim değişimi, mültecilik, yoksulluk gibi “insanlığın” karşı karşıya olduğu en önemli güncel sorunlardan biridir. Sorun çok boyutludur ve Sınıfın Sağlığı okurları daha önce antibiyotik direncinin farklı boyutlarına dikkat çeken makalelerimizi anımsayacaklardır.
Kapitalizm, emperyalizm, sınıf ve Ebola? başlıklı
Dünyada en çok çocuk işçi çalıştıran ülkeler arasında ilk sıralarda yer alan Hindistan’da hükümetin, 12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Günü’nde çalışma yaşını 14 yaş altına indirmek için kolları sıvadığını açıklaması sözcüğün tam anlamıyla bir ironi oluşturdu. Diğer
Kuşkusuz bu çabalar tıp içinden gerici güçlerin direnişi ve muhalefetiyle karşılaşıyor. Bunun son örneklerinden biri geçtiğimiz günlerde 389 tıp insanının The Lancet editörü Dr. Richard Horton’a karşı başlattıkları bir kampanyayla karşımıza çıktı. Geçen yıl The Lancet’da
Çağımız kirlenme çağı ve her şeyin hızla kirlendiği bir çağ. Kirliliğin birçok türü var: hava kirliliği, su kirliliği, toprak kirliliği, gürültü kirliliği, ışık kirliliği, bilgi kirliliği... Bunların her birinin sağlığımız ve iyiliğimiz üzerinde olumsuz etkileri var.
Liberal kirlilik,
CrossOver Healthcare Ministry ABD’de Richmond Büyükşehir bölgesinde sağlık sigortası olmayanlara nitelikli ve insani amaçlı sağlık bakımı sunan dini bir kuruluş. “Crossover” İngilizcede geçit veya köprü anlamında da kullanılan bir deyiş. Başlangıçta ihtiyaç duyanlara ücretsiz hukuksal yardım,
İşçi sınıfının “doğal” örgütlenme ve mücadele alanı işyeridir. İşçi sınıfı tarih sahnesine çıktığından beri işyeri temelli sendikalar ve meslek örgütlerinde örgütlenmiş, mücadelesini işyerlerinde yürütmüştür. Bugün de işyeri temelli mücadele işçi sınıfı mücadelesinin omurgasını oluşturuyor, yarın da böyle olacaktır.
1970’lerin sonlarında henüz tıp fakültesinde öğrenciyken meslek örgütünün yayın organlarında sosyalist ülkelerdeki tıp uygulamalarına ilişkin makaleler okuduğumu anımsıyorum. Öğrencilerin çıkarttığı birkaç dergi de vardı. Çok uzun zaman geçti fakat sanıyorum birinin adı “Tıp Yolunda Sesimiz” dergisiydi. Kurtuluşçu arkadaşlar
14 Mart tıp bayramıdır. Türkiye’de tıp bayramı 1960’lara kadar devletin korporatist yapısına uygun olarak, illerde başhekimlerin ve askeri tabiplerin yönetiminde örgütlenen Tabip Odaları tarafından, daha çok lüks otellerde veya orduevlerinde düzenlenen “balolarda” kutlanmıştır. 1960’larda sınıf mücadelesinin toplumsallaşması
Antropoloji ülkemizde çok popüler olmayan bir bilimdir ve bu alanda Türkçe kaynaklar oldukça sınırlıdır. Antropolojinin kimi alt başlıklarına genellikle sosyoloji kitaplarında rastlamak mümkündür fakat bunların çoğu yabancı ülkelerde yürütülmüş çalışmalardan örnekler verdiğinden, kendi toplumumuzun yaşantısıyla ilişkilendirmekte
Türkiye’de solun en büyük ihtiyacı toplumsallaşmak ve toplum içinde bir güç haline gelmek. Ancak bu konuda herkesin fikir birliği içinde olmasına rağmen, solun toplumsallaşması genellikle insanların sol bir partiye üye olması veya oy vermesi olarak algılandığından,
Bu ülkede sağlık üzerine yazmak zordur, hem de çok zor. Masanızın başına geçer, her yıl binlerce insanın yaşamlarından çalan, çal(a)masa da yaşamlarını zindan eden bir sağlık sorunu üzerine yazmaya başlarsınız. Gerçekten de önemli bir sorundur. Literatür tararsınız, sorunun
Neoliberal kapitalizmin dünyayı yeni bir “ortaçağa” sürüklediğine ilişkin yorumlar giderek artarken, bu eğilimin yalnızca sosyal ve siyasal yaşamla sınırlı olmadığı, tıp gibi bilimsel alanlarda da hızla bilimden uzaklaşılmaya başlandığı ve binlerce yıl önce terk edilmiş ilkel tıbbi uygulamaların
Yazılama Yayınevi tarafından yayınlanan “Kızıl Tıp: Sovyet Rusya’da Toplumsallaştırılmış Sağlık” başlıklı kitabın Türkçe baskısına önsöz olarak kaleme alınmıştır.
Ekim Devrimi’ni izleyen yıllarda Rusya emekçilerinin çalışma ve yaşam koşullarında gerçekleştirilen olağanüstü iyileştirmeler, bu ülkenin “Batı” tarafından izole edilmesiyle dünya emekçilerinden
Dünya kamuoyu Paris katliamına teşhisi koydu: basın (düşünce) özgürlüğüne saldırı. Bu makalede Paris katliamını ve islamcı terörü, “düşünce özgürlüğü” çerçevesinde değerlendirmeye çalışacağım.
İki yıl kadar önce tıbbın sermayenin boyunduruğuna girmesinden rahatsız olan bir grup hekim, Tıp Bu Değil başlıklı bir kitap yayınladı. Farklı dünya görüşlerine ve siyasi düşüncelere sahip bu hekimleri bir araya getiren tek şey, tıbbın artık topluma hizmet
Toplumcu Sağlık Söyleşileri’nin ilkini gerçekleştirdik. (22 Kasım Cumartesi günü) Katılan bütün dostlarımıza çok teşekkür ederiz.
1. Birincisi ve en önemlisi salon doldu. Bu bizi geleceğe yönelik umutlandırdı. Salonun dolması bu alanda
Türkiye’de sağlığa “toplumcu” bir mercekten bakan çalışmaların hızla artıyor olması çok sevindirici. Son birkaç yıldır hız kazanan bu çabaya, İstanbul’dan bir Aile Hekimi, Dr. Haluk Çağlayaner, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye Sağlığın Çağdaşlaşması başlıklı kitabıyla katıldı.
Yine bir maden faciası, yine TV’lerde uzmanlar, yine cenazeler ve yine geride kalan acılı aileler... Bu tablo artık o bitmez tükenmez, aynı repliklerin art arda 3 – 5 kez tekrarlandığı, geçen bölümlerden sahnelerin tekrar tekrar izlendiği “pembe dizilere”
Toplumcu Tıp literatürümüz zenginleşiyor. Bu kez zenginliğimize Deniz Akgün, Notabene yayınlarından çıkan Kapitalizm Hasta Eder başlıklı kitabıyla katıldı. Kendisiyle yapılan bir söyleşide “toplumcu tıp Türkiye’de mümkün mü?” sorusunu, “bunun aksi mümkün mü?” sorusuyla yanıtlayan Akgün, “[y]aygınlaşan toplum sağlığı
Geçtiğimiz bayramda soL Dergisi’nin özel nüshasında önemli bir yazı yayınlandı: Rezidansa karşı sosyal tesisler (Yıldız Koç) (1). Yazıda, Cumhuriyetin ilk yıllarında Sovyetler Birliği ile kurulan yakın ilişkilerin bir ürünü olarak inşa edilen sanayi tesislerinin bünyesinde
Bir şeyin metalaşması (meta haline veya alınır – satılır bir mal haline) gelmesi için, başkaları için kullanım değeri yaratması ve değişim yolu ile el değiştirmesi gerekir. Yararlı olan veya insanların belli bir gereksinimini karşılayan her şeyin
İnsanlar tarihin her döneminde doğayı ve etraflarında olup bitenleri anlamak ve anlamlandırmak çabası içinde olmuşlardır. Erken dönemlerde çevrelerindeki olayları ve olguları rastgele, birbiriyle ilişkisiz, birbirlerinden bağımsız, ayrı ayrı şeyler olarak kavrayan insanlar, doğanın durgunluk içinde
Beslenme, sağlığın en önemli “toplumsal” belirleyicilerinden biridir. Beslenme tarzı ile vakitsiz ölümlere yol açan başlıca hastalıklar (kalp damar hastalıkları, tip 2 diyabet ve kanserler) arasında güçlü bir ilişki vardır.
Beslenme alanındaki literatür daha çok “yeterli ve dengeli beslenme”