Kemal: Sanki kapıda bekliyordunuz da, çağrılmaya hazırdınız. Bu ne çabukluk üstadım!
Karl: Hiç de sandığınız kadar heveskar değilim paşam, benim derdim bana yeter.
1. Melek: Sorumuza cevap veriniz beyefendi!
Karl: Vereyim.
1. Melek: Sizin seçme şansınız bulunmuyor paşam!
Kemal: Peki, ne yapalım, öyle diyorsanız öyledir. Fakat hiç değilse onu da sorgulayın burada. Veya ben birkaç soru sorabileyim.
1. Melek: Endişelenmeyin paşam!
1. Melek: Bu siyasi liderlerden korkulur. Konuşmasına fırsat verirsen bizi bile ikna edebilir. Bu böyle olmayacak.
2. Melek: Evet, zaten Araf’ta bile saflaşmış bunlar. Karşı taraftan birini çağıralım, bilirkişi
İstanbul Tıp Fakültesi’nde, Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun ön ayak olmasıyla bir “Tıp Budur” söyleşisi yapıldı. Kitabımızın yazarlarından Dr. Akif Akalın’ın konuşmacı olarak katıldığı toplantı FKF ile Toplumcu Tıp Seminerleri grubunun ortak etkinliğiydi.
Çoğu kitabı okumuş ve tartışmaya
Sırf bizim fikrimizi destekliyor diye bile bile bir yalana göz yumar mısınız? Bu soruya yanıtınız, ahlakınızın, kişiliğinizin, siyasetinizin bir göstergesidir.
Bile bile yalan… Gerçeğe sadık
2. Melek: Suphi olayındaki gibi…
Kemal: Evet, Suphi olayındaki gibi. Suphi olayından dolayı ben kendimi suçlarım da, onlar kendilerini hiç suçlamazlar mı canım? Bir günde sildiler adamı, adını bile
1. Melek: Daha sonra iç savaş bitti. Güçlü sayılabilecek bir devlet kurdular. Bir uygarlık…
Kemal: Tamam, diyeceğim şey yok. Biraz işbirliği yaptık zaten. Ama yine de orada batıyla karşılaştırdığımda
Kemal: Doğru. Ne sosyalistlere ısınabildim, ne sosyalizme. Kağıt üstünde çok güzel bir dava. Zaman zaman meyletmedim değil. Ama hayal… Bunu nasıl anladım derseniz, sosyalistlere bakarak. Bu kadar birbirini
Kongre ne demek? Diyabetliler için kongre ne demek?
“Kongre”den benim anladığım, katılanların her birinin delege olduğu ve kürsüdekiyle eşit hakka sahip olduğu, her an söz alabildiği bir toplantı.
“Diyabetliler için diyabet kongresi” ise katılan her kişinin hem öğrendiği,
1. Melek: Emrinizin sonucunu duyunca ne yaptınız?
Kemal: Başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Açık konuşmak lazım, duygusal bir adam değilimdir hiç. Öldüler, falan onun için fazla üzülmem kimse için.
Kemal: Güç bela bir denge yakalamıştık, düşmana karşı direniş için zor bela bir birlik sağlamıştık. Yine de her şey pamuk ipliğine bağlıydı. Bolşevik cereyan çok güçlü esmeye başlamıştı
2. Melek: Bu kendini aklamaya çalışan birçok diktatörün savunusu. “Yani aslında tam öyle yapmak istememiştim. Çevrem kötüydü!” Madem iyi, nitelikli kadro sıkıntısı çekiyordunuz, onca sosyalisti niye ezdiniz? Daha
Türk Tabipler Birliği’nin aklına işçi sağlığı ara sıra Soma gibi katliamlar olursa geliyor. İş kazaları, meslek hastalıkları sosyalist partilerimizin aklına yılın birkaç günü geliyor.
“TTB’nin asıl görevi, birinci gündem maddesi koruyucu hekimlik siyaseti olmalıdır” diyoruz yıllardır.
Kemal: Ama ben asker adamım. Benim ailem yoktu, olmamıştır. Benim ailem kışlaydı, bütün memleket benim kışlamdı. Benim anladığım mücadele buydu. Dişe diş mücadele. Cesarete dayanan kurnaz siyaset. Sonra
2. Melek: Fakat her şeye haddinden fazla sert müdahale ettiniz? Fazla yasakçıydınız. Biraz oluruna bıraksaydınız daha kötüsü olmazdı, iyisi olurdu.
Kemal: Ben bir Gandhi değilim. Burası da Hindistan
2. Melek: Bu sizin yasakçı, totaliter tutumunuz için mazeret olamaz!
Kemal: Ülke savaştan çıktığında aklınızın alamayacağı bir sefillik içindeydik. Her bakımdan.. ama her bakımdan.. Bugünün liberalleri o ortamda değil
2. Melek: Açık ve özgür seçimlerden hazzetmediğiniz ortada. Zaten size boşuna diktatör demiyorlar.
Kemal: Rakibim Churchill'in niye ikide bir V işareti yaptığını biliyorsunuz herhalde. Önünde hep Şeytan dururmuş. Tabii,
Gezi'yle ateşlenen Direniş'in şekillendirdiği 2013'ün, Azizm Sanat Örgütü'nce kültürel, sanatsal, bilimsel ve politik bir değerlendirmesi olan "Azizm Sanat Yıllığı 2013" çıktı. "Direnişin Sineması", "Faşizm
1. Melek: Halife olabilirdiniz mesela!.. O yetkiyle hem halkı daha iyi idare eder, hem de dindarları doğru yola sokabilirdiniz.
Kemal: Yapma çocuğum.. Bir halife olarak nasıl salıncakta sallanırdım o
Özellikle Gezi'den beri, öfkesi ve saldırganlığı katlanarak artıyor. Soma'da yaşananların, görüntülü ve sesli çekimlerin açıkça gösterdiği gibi, işi bizzat vatandaşa kalabalık önünde tokat atmaya kadar vardırmış durumda.
İşte buradan yola çıkarak birçok siyasi veya yazar-gazeteci, Erdoğan'ın akli-ruhi
1. Melek: Demek ki olay çok boyutluymuş. Maneviyatın alet edildiği, maddiyatın kullanıldığı bir korkunç kargaşa. Para da işin içinde, iman da, imansızlık da. Namus ihtiyacı da orada, namussuzluk
Atatürk: O zaman teolojik konuşalım. Soma'da yanan milletimin ruhuydu. Seçim kazanmak için dağıtılan bedava kömürlerle yanan milletimin ruhu. Yiyecek yardımı yaptılar seçim kazanmak için. Milletim kendi etlerini yiyordu.
1. Melek: Ülkenizin Başbakanı şimdi de maden katliamı mağdurlarına saldırmış, hem de yüzlerce koruma eşliğinde bizzat, kendisi.. sille, tokat... "Kaçma İsrail dölü" diye bağırmış!
Atatürk: Beni daha fazla ezmeyiniz efendim! Bu
Atatürk: Bunlar var ya bunlar… İkisi de benim sayemde varlar.. Gerçi o da benim ayıbım. Biri benim adımı kullandı başa geçti, öbürü bana olan düşmanlığı kullandı. İkisi de
1. Melek: Fakat bir şeyler yaptınız. Diyanet işlerini kurdunuz, yasalar, ilahiyat öğrenimi falan. Sonuç ne? Bu canavarı siz yarattınız!
Atatürk: Memlekette öyle cehalet vardı ki, okuma yazma bilen 20
1. Melek: Ülkede ne kadar iyi şey olmuşsa sizden biliniyor. O halde kötü şeylerden de ilk siz sorumlusunuz. Türkiye’de dinciliğin bu derece güçlenip yozlaşmasından siz sorumluymuşsunuz. Madem dine
En iyi gazeteci, en az kağıdı en ucuza boyayıp en pahalıya satandır. Gazetelerin kumaşı kültür, eğitim ve zeka seviyesi düşük, konsantre yeteneği kısıtlı, okuma isteği az, züğürt insanlara uygun olarak kesilmelidir. Bu tür insanlar Türk halkının büyük çoğunluğunu
O saat ülkenin gelmiş geçmiş en büyük lideri Atatürk’ün ahiret öncesinde sorguya alınmasına hükmedildi. İki melek bu sorgu sualle görevlendirildi. Neydi bu kıyamet alametlerinin müsebbibi? Kimdi baş suçlu? Anlatı
İp “göktekiler” için bir noktadan sonra koptu. Ülke üstündeki yalan bulutu iyice belirginleşince. İktidar partisinin mitingine katılan mütedeyyin bir kadın milyonların gözü önünde Başbakan için “onun g..nün kılı oluruk” dediğinde…
Sinir dokusu, vücudumuzda bulunan diğer dokulardan farklı olarak kendini yenileyemez veya tamir edemez. Bu nedenle gerek beyin, gerekse de omurilikte değişik nedenlerle oluşan hasarlar geri dönüşümsüz olarak kalıcı bulgular oluşturacaktır. Böylece, hasar yapan nedene, hasarın genişliğine bağlı olarak
İktidar partisi ne melanet çıkmışsa muhakkak bir düşman yaratıp suçu ona atmayı iyi beceriyordu. Başkanları, ne söylese inanacak büyük bir kitle oluşturmuştu, daha doğrusu ne söylese gerçekte inanmasalar
Geçen asırda Beşiktaş’ta Rıza isminde bir futbolcu vardı. Sağdan yavaş adımlarla koşar, çok basit (muz) bir orta yapar, Metin-Ali-Feyyaz’dan biri vurur, daima gol olurdu. Rakipler bunu ezbere bildikleri
Geçtiğimiz yıl KESK’e yönelik yapılan operasyonda gözaltına alınan ve 11 ay Kandıra F Tipi Cezaevinde tutuklu kalan eski Kocaeli Tabip Odası Başkanı Dr. Cem Çoşkun, tırnak makasının cezaevine girişte ‘güvenlik’
Yine de, büyük yolsuzluk davalarından tahliye edilenleri tekbir getirerek kutlamak yeni bir şeydi. Aynı davadan muzdarip olan Başbakan’a destek veren birçok Müslüman da, ülkenin değişik yerlerinde tekbir getirerek
Tekbir getirerek, esir aldıkları insanların kafalarını kesen birtakım kalabalık çeteler türemişti ki, bunlar bölgedeki birkaç devletçe de destekleniyordu. Din adına katliam yapan, özellikle de dindarları öldüren sapıtmış ruhlar