Madem her şeyi ekonomi belirler, komünistler niçin bu yönüne bakmazlar!
Madem komünistler her şeyin temeli olarak ekonominin belirleyiciliğini esas alırlar Demirel Kosigin Podgorni üçlüsünün Türkiye’nin ekonomik altyapısını kurmasını niçin es geçiyorlar.
Süleyman Demirel hakkında, 1944’te solcu Tan gazetesini basanların
Benim beslenme konusunda bundan yaklaşık beş yıl öncesine kadar herhangi bir kişisel hassasiyetim yoktu. Bu konuda okumaya başlamamın nedeni Vatan Gazetesi köşe yazarlarından Mutlu Tönbekici’nin 5 Ocak 2010 tarihli “Yoğurtlar artık niye bozulmuyor?” başlıklı köşe yazısıdır.
Kübalı bilim insanları geçen hafta prostat kanserine karşı aşı geliştirme çalışmalarının üçüncü evreye ulaştığını açıkladı. Çalışmaların ilk iki evresinde elde edilen yüreklendirici sonuçlar, çalışmaların geleceğine ilişkin umut veriyor. İlk iki evrede hastalığın ilerlemesinin durdurulması ve hatta geriletilmesi gibi
Uzun bir geçmiştir şimdiki zaman. Toplumsal ve bireysel tarihiyle yaşamaya tutkun insan için böyledir. Zamanı kendimizin kılmak için, onu bireysel tarihimizin bir yerinde durdurur ve bütün o tarihi takvimlere, defterlere ve saatlere yükleriz. Tarihimizin aktığını düşündüğümüz mekânlar; takvimler,
Medya eleştirisi - edebiyat, sanat - Tıp, sağlık ağırlıklı internet kültür yayını İnsanbu 18 Mart 2013 Pazartesi günü yayına başladı. Yayının amacını ve ilkelerini ortaya koyan “Amacımız” yazısı şöyle:
ÇIKARKEN
Türkiye’de hayatın her alanında mücadeleye zarar verecek ölçüde aşırı bir fikir çeşitliliği hüküm sürmekte. Tek tek insanların büyük çoğunluğunun üstünde inatla durdukları fikirler kolay kolay tartışmayla, kanıtla, belgeyle, zorlu ikna çabalarıyla değiştirilemiyor. Söz konusu fikir sabitlikleri araştırmaya, okumaya,
CHP’nin Sivas belediye başkan adayı, İnsan BU yazarlarından, aynı zamanda Tıp Bu Değil kitabımızın her iki cildinin yazarlarından biri olan Gülümser Heper. Kardiyoloji uzmanı Prof. Dr. Heper uzun yıllardır siyasete yakın, siyasetin içinde yaşayan bir hekim. Seçilmesi durumunda,
İktidar sadece seçimi değil, seçim sonuçlarının algılanışını da çıkarına göre idare ediyor. İl genel meclisi temelli bakıldığında sonuçların kötü olduğu, ama ilk gösterildiği kadar kötü olmadığı anlaşılacaktır. Sonuçların yüzde 99'u kadarıyla, doğruya en yakın
Bir kitap eleştirisi nasıl yazılmamalıdır? Aslında böyle bir yazıya özel bir gereksinim yok. Çünkü kitap eklerini az çok takip eden okurlar, her hafta bunlardan onlarcasına rastlayabilirler. Haydi biz de piyasa estetiğinden yola çıkalım ve saçmasapan bir yazı yazalım.
Erdoğan: (Devamla) Sonra efendim, biz bu Amerikalı yetkililerle görüşmelere başladık. Tabii Fethullah hocamızın mektubu da yanımızdayken çok rahatız. Laf aramızda o zaman paralel falan değildi, gayet üçgen bir
2. Melek: Fikri bey sonucuna varmadan önce güncel bir tartışmaya girmek kaçınılmaz oldu. Buradakilerin görüşlerini almak önemli. Cumhurbaşkanlığı seçiminde "çatı aday" Ekmeleddin bey hakkında neler düşünüyorsunuz acaba? Kemal
(Bu yazı Aydınlık Kitap'ın 125. sayısında yayınlanmıştır)
Savaşı anlayabilir miyiz? Kolumuzun çarptığı bir insandan özür dilediğimiz, bankada sıra beklediğimiz, garsona teşekkür ettiğimiz, kırmızı ışıkta durduğumuz bir dünyada yaşarken, insanların bir anda parçalara ayrıldığı, bebeklerin ve çocukların topluca öldürüldüğü, kadınlara
Biliyorsunuz 60 yıldır mafyatik Tıp kalp-damar hastalıkları, Tip 2 diyabet ve obezitenin bir numaralı sorumlusunun doymuş yağlar olduğunu söylüyordu. Başta tereyağı olmak üzere doymuş yağlardan uzak durulması tavsiye ediliyordu. Yıllardır bağırıyoruz başta merhum arkadaşımız Uz. Biyolog Dr.
Gözünüz haminizin üstündeyken bir entelektüel gibi düşünemezsiniz. Edward Said.
İnsan türünün çeşitliliği gerçekten hayret vericidir. Birkaç yüz dolar için ruhunu satan kişi ile 1 milyon dolarlık ödülü elinin tersiyle iten Grigori Perelman, insanın iki ayrı türüdür.
Sıradan bir
Nuri Bilge Ceylan’ın Kış Uykusu filmi üzerine Onur Keşaplı ve Çağrı Kınıkoğlu’nun yazdığı iki yazıyı yayınlıyoruz. http://www.azizmsanat.org/EDergi linkinden alınmıştır.
Kış Uykusu ve Aydına Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği, Sinemanın Saati Geri Kalınca
Zavallı küçük burjuva,
tarihte her zaman aynı nedenleri saptar; kendininkileri…(1)
Bertolt Brecht
Yukarıya alıntıladığım tümcenin üç noktasından sonra devam etmek gerekiyor. “Öğleden sonra kahve içer insan, tabii karısını kıskanır, kuşkusuz meslek edinmek ister,(…) yirmi yıl öncesine göre karısına daha sevimsiz
Herkesin birbirine benzediği yerde hiç kimse yoktur.
M. Foucault.
Bilmeyi olanaklı kılan şey, önermeler arasında doğruluk değerlerine göre bir hiyerarşi oluşturabilmektir. Nesneleri ve kavramları adıyla çağırmak, nesnel gerçekliğe varmanın ilk koşuludur.
Şimdi ben de bir “ödül” hem de “prestijli bir ödül” öyküsü anlatmak için yazıyorum bu yazıyı.
Bildiğiniz gibi Duygu Asena 30 Temmuz 2006 tarihinde öldü; hemen dört gün sonra P.E.N Türkiye Merkezi'nin o günkü yönetim kurulu toplanıyordu. 03.08.2006
“Yaşamın acı yüzüyle bu kadar erken tanışmasaydı, kuşkusuz yine yazar olurdu ama hiçbir zaman okurları tarafından böyle sahiplenilmezdi Raymond Carver. Gençlerin haytalık yapıp havai aşklar kovaladığı yaşlarda o evli ve iki çocuk babasıydı. Hayatı öğrenmenin yolu, bulduğu her
Çocuğa önce anne ve baba demeyi, akabinde eş, dost, akrabaya küfür etmeyi öğretiriz, küfredince de pek seviniriz. Toplumda erkekliğe ilk adım, amcalara pipi gösterilerek atılır. Oğluna pipisini göstertirken'' mahallenin tüm kızlarını götür lan…'' ve kahkaha patlamaları… Kızlara gelince
Bu sözcükte itiraz ettiğim en önemli şey, kullanımındaki maymuncuk konumudur. Bir kavram, “herşey”i açıklıyorsa, aslında hiçbir şeyi açıklamıyordur. Bir “başucu kavramı” olmuştur artık, söyleyenlerin büyük bir kısmının dilinde hiçbir şey açıklamamaktadır.
Bugünlerde herkes darbelere karşıdır. Şimdilerde çevrede 12 Eylül darbesini savunan bir kişi bile nedense bulunamıyor, sanki 1982’deki seçim sırasında milyonlarca insan dışardan gelip seçimde “evet” diyerek sonrasında ülkeyi terk etmiş! 12 Eylülün edebiyattaki karşılığı nedir? Herkes 12 Eylülün
Geçen akşam televizyon ekranlarından kamuoyuna yansıyan bir haber, artık çanların tütün lobisinden sonra, şeker lobisi için de çalmaya başladığına işaret ediyordu. Haberde San Fransisko ve Touro Üniversitelerinin ortak bir çalışmasının sonuçlarına yer veriliyor, çalışmaya alınan çocukların diyetlerinden “sadece”
Gazeteci yazar dostlarımızdan Cengiz Erdinç, son günlerde medyadaki pandora kutusunu açan önemli bir çıkış gerçekleştirdi.
Önce, Hasan Cemal'in Milliyet gazetesinden uzaklaştırılması üzerine "ahlanıp vahlanan" duyarlı gazeteci arkadaşlarına; sendika dernek kurma
Günümüz Türk edebiyatını parmağında oynatan “oligarklardan” birinin son Londra seferinden hareketle, sormak farz oldu: Bunlar dışarıya, daha doğrusu Batı’ya gittiklerinde neler anlatırlar? Hiç dikkat ettiniz mi? Daha doğrusu, Batı neden
Devrim ne için yapılmalı? Devrim nasıl olmalı?
Devrimi gereksinim haline getiren şeyin sömürü olduğunu unutmadan bu soruların yanıtını düşünmek gerekir. Can sıkıntısı iyi bir devrim nedeni değildir.
Sömürü ise kendini mekânsal onarım
“Ahmakça sorular” dizimiz devam etmeyecek ne yazık ki değerli okur, bu ikincisi ve son. Ahmaklığım giderek arttığından sanırım bundan böyle soru soracak kadar yoğunlaşamayacağım. Soru denince sol geldi aklıma. Kafam yine dağıldı ve ardından “neden Çulhaoğlu” dedim kendime. “Daha önce
Biyolojik bilimler fizik, matematik gibi tartışılamaz kaideler ve araştırmalar üzerinden yürüyemiyor. Sağlık bilimleri ile uğraşanlara ilk yapılan, ilgili fakülteye girmek için sınavda çözmesi gereken soruların büyük kısmını oluşturan fizik, kimya ve matematiğin unutturulması; ardından biyoistatistik biliminin yüzlerine vurulması. İstatistik
Şike soruşturması kapsamında yapılan sayısız dinlemeden birinin tape kayıtlarını okuyorum. Ünlü bir futbolcuya eski büyük kulübü yeniden talip oluyor. Henüz sezon bitmemiş, bir de üstüne, oyuncunun mevcut takımı transfer olacağı büyük takımla önemli bir maça çıkacak.
Öyküyü ve sonunu,
1. Melek: Bay Karl, Lice’de iki kişi öldürüldü. Sahi, sizinkiler Kürt sorununda nasıllar?
Karl: İnadına en zayıf olduğum noktaları mı soruyorsunuz! Kemal beye sorun.
1. Melek: Ona da sorarız belki,
Bu yazıda yazacağım her şeyi herkes biliyor. Yazının sorunsalını; bilen bilmeyen televizyonlarda, gazetelerde, sanal medya ortamlarında, internet sitelerinde yazarak, konuşarak açıklamaya, anlatmaya çalışıyor. Anlatmaya çalışırken bir yandan da alttan alta anlamaya çalışan halleri, hallerimiz gözlerden kaçmıyor. Ben de
Bu uzun yorumu yazı sonundaki kutucuklara yazmaktan çok, bütünlüğün korunması için böyle göndermeyi tercih ettim. Metin 2004 yılında yazdığım Estetik ve Politika adlı eleştiri yazımdan bir bölüm.
Bu yazı Yazar Öner Yağcı’nın 1 Ocak 2015 tarihli Aydınlık Gazetesi’nde çıkan “2014 Edebiyat Deyince” başlıklı yazısı üzerine yazılmıştır.
Sayın Öner Yağcı, yazısında 2014 yılındaki edebiyat olaylarını genel olarak değerlendirmiştir. Yazının büyük bir kısmında 2014 yılında edebiyat alanında
Vakti zamanında biz buna kompartımanlı bilinç diyorduk. Bölmeli bilinç. Kompartıman, İngilizce compartment, “bölme”, sözcüğününün söylenişine göre birebir Türkçe yazımıyla tirenlerin odası için kullanılırdı. Eskiden Ankara’ya giderken tireni kullanırdım. Şimdi, hızlı tiren var ama Pendik’ten binebilmek için tirenin hızıyla
Herkesin bizden biraz uzak olduğunu düşünüyorum, mesela… Geçmişten bugüne, her şeyini bildiğiniz kaç kişi oldu hayatınızda? Peki, sizinkini bilen? Anlatmayı aslında çok istediğiniz ama