Bursa Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin düzenlediği etkinliğe konuşmacı olarak katıldım. Konu “Hayatta ve edebiyatta solculuğun anlamı ve sansür” idi. 20 Kasım akşamı gerçekleşen toplantıya katılım yoğundu, üç buçuk saat hararetli şekilde konuştuk, tartıştık.
Toplantının kalabalık ve canlı
Nuri Bilge Ceylan filmlerinin entelektüel çevrelerde nasıl bu denli etki yarattığını bir anda kavradım. Hani bir şimşek çaktı kafamda ve cevabı o anda buldum denir ya… İşte öyle. Bir Zamanlar Anadolu’da filminde gece yarısı ıssız dağ
Bu Nobel Ödülü alan ikinci Türk oldu demekte acele etmeyin çünkü ana-babadan geçen doğumsal bir özelik olmayıp, gönüllü bir kabul süreci olan Türklüğe ilkinin uzak duruyor olabileceği, “Türkler bir milyon Ermeni’yi kesti” karalamasını dile getirmesi nedeniyle
Kılıçdaroğlu, ABD icazetiyle hareket ediyormuş, Cemaat'le gizliden anlaşmış! Sermaye güdümündeymiş, iyice sağa kaymış; sağ, hatta faşist adayları öne çıkarmış son seçimde. Sarıgül’ü, Yavaş’ı...
Sosyalist partilerimiz, sol aydınlarımız, ulusalcılar buna değişik noktalardan isyan içinde. Solu onlar temsil ediyor ya, sağa
[Sesonline] Ağustos 2008 / 300 akademisyen, hukukçu, hak ve özgürlük savunucusu, sanatçı ve medya mensupları özgür bir ülkede yaşamak isteyen herkesi Ergenekon Davası'nın takipçisi olmaya çağırdı. Aydınlar açıklamalarında; "Ergenekon İddianamesi ahtapotun kollarından birini yakalamıştır. Ancak,
Eleştirmenlik ağırlığı olması gereken bir sorumluluktur. Bunun farkında olanlar için olumsuzluk içeren eleştiriler, amaçlı da değilse, daha masumdur. Belki küçük kırgınlıklara neden olur ama aksaklıkları göstererek yazarın yolunu açarken nitelikli edebiyata da hizmet etmiş olur. Eleştirmene kazandırdığı düşmanlıklar
Kemal Okuyan’ın “Direnişin sanatı, devrimin sanatı...” adlı bir yazısını okudum SoL Portal’da. Heyecanla, “sanırım TKP sanat konusunda kıpırdanmaya başladı, günceli yakalamaya karar verdi” diye okumaya başlamıştım ki, yazının ortalarında hevesim kursağımda kaldı. Özetle, Haziran (Gezi) Direnişi sürecinde sergilenen
Dinci gericiliğin arsız bir paragözlük ve gücü yettiğine azgın bir saldırganlık olarak başımıza bela kesilmesiyle bizim aydınlarda dine karşı tepki de arttı. Bir yere kadar makul karşılamak gerek. Hepimiz öfkeleniyoruz İslam’ın bu denli görgüsüzce çıkarlara alet edilmesine.
Ama
Bu yılın (2014) mayıs ayında verilen Orhan Kemal Roman Armağanı nedeniyle, edebiyat ödülleri konusunda sınırlı da olsa bir tartışma başladı. Bu ödül nedeniyle birçok şair, yazar, gazete ve dergiye nazik bir üslupla mailler atmıştım. Siyasal duruşları nedeniyle normal
Ülke baştan aşağı Leonard Zelig kaynıyor. “Zübük” de diyebiliriz, ama o karakter çok demode kaldı. Çağımızın siyasisi bambaşka:
Gezi eyleminde, HES direnişinde Türk bayrağı sallar, Kobani eylemlerinde onu yakar.
Gezi’de, HES’te, Validebağda CHP’liyle omuz omuzadır, kendi mekanına gelir, “CHP sol
Birinci (80 öncesi) Türkiye İşçi Partisi’nin veya 80 öncesi Halkın Kurtuluşu grubunun Kürt sorununa bakışı bence konuya en doğru bakışlardı. Öznel olabilirim, yanılabilirim, ama tartışalım.
Siyasette tartışalım demenin, kararsızlık göstermenin yeri yok. Görüşünüz ne kadar yanlış bile olsa “Bu
İyi ki geldiniz Ekmelleddin bey!
Tayyip Erdoğan'ın sizin yanınızda ne kadar masum kaldığını sayenizde gördük. Hakikaten gerçek tehlike sizmişsiniz!
Erdoğan “Gezi”de birleştirmişti solcuyu, sağcıyı, Türk milliyetçisini, Kürt milliyetçisini, sosyalisti, liberali... Şimdi asıl sizin korkunuz birleştirdi hepsini.
Anladık ki Gezi
Burada, okuduğum iyi kitapların tanıtımını yapsam diye düşünüyordum bir süredir. Gerçekten bazı eserler var ki değil elli, beş yüz elli sıradan kitaba bedel. Belki hafta sonu paylaşımlarımı buna ayırsam iyi olacak. Tabii, bu arada popüler ama kötü kitaplara
"Çözüm Süreci" denen şeyde ne pazarlıklar, ne anlaşmalar yapılıyor? Ülkenin kaderi üstünde iki kişi aldım verdim bir gizli oyun içinde. Herkes soruyor, nelerde anlaşıyorsunuz? Tek bir makul cevap var mı?
AKP-HDP seçim için anlaşmış deniyor. Her şey zaten bunu
Değerli okur, bu yazı dizisinin daha önce okuduğun 6 bölümü tamamen kurgudur. Bana böyle mektuplar gelmedi. Dizi, başından itibaren bir roman olarak planlandı ve uygulandı. Romana benzetemediysen, "anlatı" de, deneme de, ama sonuçta, şimdiye
İki yıl kadar önce tıbbın sermayenin boyunduruğuna girmesinden rahatsız olan bir grup hekim, Tıp Bu Değil başlıklı bir kitap yayınladı. Farklı dünya görüşlerine ve siyasi düşüncelere sahip bu hekimleri bir araya getiren tek şey, tıbbın artık topluma hizmet
İnsan Bu sitesinde tavuk etiyle ilgili tartışmada arkadaşımız Yavuz Dizdar'ın "Tavuk sanılan, piliç denilen kuş" başlıklı yanıt dizisinde söylediklerini irdelemeye devam edelim.
Dizdar’ın “Tavuk sanılan piliç denilen kuş” dizi yazısının 4. Bölümünde “Cerrahpaşa Kalp ve Damar
HTKP’nin yayın organı İleri Haber’in ön-ana sayfasında “penis büyütme” reklamını gördükten sonra öteki reklamlara da dikkat kesildik. KP’nin yayın organı soL Haber Portalı’nda da benzeri “alternatif tıp” reklamlarına hemen her sayfada bolca yer veriliyor.
Kapitalizmin sağlıkta nasıl ölümlere,
HDP kendi içindeki egemen sınıf unsurlarına karşı ezilen sınıfların haklarını savunacak mı? Etnik kimlik siyasetinin sınıf mücadelesini bastırmasını engelleyebilecek mi?
Özgür Babaoğulları, Sendika.Org’daki yazısında solcuları Kürt alerjisine sahip olmakla suçluyor. Anlamak istemediğiyse solcuların etnik siyaset alerjisi olması. O
Sunu: Konuyu Kerem Cankoçak önerdi. Şu sıralar bir bilim kongresi daveti geliyor ilgililere: “Anaakım Bilime Karşı Marksist Müdahaleler”. Ne başlık ama! Bizim HTKP’li eski dostlar düzenliyor. Yer de Nesin Matematik Köyü.
Ali Nesin kendini komünist sanan
Din konusu üstünde biraz fazla durduğunuzda kuşkuları üstünüze çekiveriyorsunuz. "Ne o yoksa dindarlaşıyor mu, dönüyor mu?" Namaz kılmaya başlayarak dönenler hani az da sayılmazlar. Dinden bahsetmeye tepki gösteren kimi dostlar tümden haksız mı, hayır. Öte yandan iktidardaki riyakarların baskısıyla
Çocukken nefret ettiğim bir yemek vardı. Köyde sac ekmeği pişirilir, küflenmesin diye kurutulur, yeneceği zaman da su serpilerek yumuşatılırdı. Bir iki hafta sonra, ekmek bitmeye yakın, annem dipte kalmış bölük pörçük kuru ekmek parçalarını tavada kızartır, haşlanmış soğan
Ortak tuvaletleri temizlemek sanmıyorum ki bazılarımıza eğlenceli gelsin. Bu iş için ücretli bir eleman yoksa sıraya koymak gerekir. Ancak ne kadar sıkı nöbete koysanız da kimisi kaytaracak, kimisi üstünkörü yapacak, iş başka bazılarına kalacaktır her
Kürt sorununda bir yazı yazıp görüşlerini açık seçik ortaya koymak benim gibi “yansız” bir yazar için kendi ayağına kurşun sıkmak gibi bir şey. Çünkü biliyorum ki, okur kaybettirir, dost kaybettirir.
Yeni tip liboşlara ne ad veriliyor?
Boykoş (Daha önceki seçimlerde de boykotu savunan az sayıda insan istisna)
Boykot yapan Kemaliste ne denir?
Kemoş
Boykot yapan komüniste ne diyeceğiz?
Komüş
Boykotçuların yedikleri nane ortadayken seçime katılanlara
Ne kadar engellemeye çalışırsanız çalışın "doğru" denen şey, yeşil sürgün gibidir, taşı-betonu deler kafasını bir yerden kaldırır.
Bundan 15 yıl önce Ahmet Aydın Hoca'nın sözlerini işiten hekim arkadaşlarımız, diyetisyenler, aydınlar gülüp geçiyor, üsteleseniz alaya alıyorlardı. Bilimi cebe attıklarını,
MUHALEFETİN BİRLEŞMESİNİ ASLA İSTEMİYORUM.
Evet istemiyorum. Nedenlerini ve yol açacağı felaketli sonuçları çok kısaca açıklamak isterim:
(1) Büyük çoğunluğu denetim altında olan bir muhalefetin birleşmesi, bunun içerisinde gerçekten muhalefet yapmak isteyen ve hala vicdani bağımsızlığını yitirmemiş olan unsurları büsbütün etkisizleştirir.
Bir gazetemiz baş sayfadan bildirmiş. İçerde de geniş haber yapmış. Bilmecemizin fotoğrafı da aynı gazeteden. Haber başlığı ve spotu şu şekilde:
Necati Cumalı’ya verilen Orhan Kemal Roman Ödülü tartışmalara yol açtı. “Viran Dağlar”ın ardındaki ödül. Seçici kurul daha
Freud’un savaş ilanına anında tepki vermesi beklenmedik bir şeydi. Çocukluğunun askeri şevklerinin yeniden uyanışı… Kendini iyice kaptırmıştı, "Bütün libidomu Avusturya-Macaristan’a vakfettim, diyordu.” “Freud’un savaş imgesi, Avusturya-Macaristan’ı sağlıksız ‘cerahatler’inden temizleyecek bir ‘fırtına’ydı ve bu imge çoğunluk tarafından paylaşılıyordu.”
Gün geçtikçe feci haberleri birine diğeri ekleniyor. Birkaç gün önce Türkiye yine bir aile faciasına şahit oldu; ekonomik zorluklardan bunalan bir baba önce evde
Kim ne derse desin, eleştirmenler, özelde edebiyatın (genelde sanatın) üvey evlâtlarıdır. İki kez ikinin dört ettiği kadar kesin bir gerçektir bu. Şairler / yazarlar (sanatın hangi dalında olursa olsun, eser verenler), veya kendilerini şair / yazar (sanat insanı
Ama en çok bir liberal başkaldırıydı.
Hani bir portakal devrimiydi demek istemiyorum, iç dinamik çok baskındı, bir dış etki varsa, bence sonradan sınırlı ölçüde gerçekleşmiştir. İktidar bu konuda da yalan söyleyip duruyor.
Fakat oradan genç bir bakış, genç bir hareket çıkmadı.
Körfez’de Edebiyat dergimizin, Ekim sayısında; “Şâkir Şırıldak Şiir Yarışması” ilânını mutlaka gördünüz! Ve bu ilâna, otuzu aşkın kişi başvuruda bulundu. Elbette, yarışmanın, şiir ödüllerinin, şiir yarışma/yarıştırmalarının, anlamsızlığını eleştirmek olduğunu bilmeden! Yarışma ismi kurmacayken, yarışma jürisindeki isimler
Yitik çocukların arayışında… Bu yazıda (aşağıdaki tabloyla) kısa zaman önce yabancı bir kuruluşa gönderdiğimiz çocuk diyabetiyle ilgili uğraşılarımızın raporunu, aslının çok az gözden geçirilmiş şekliyle sunuyorum.
Değerli Akif Akalın’a iki gönderme yapıyorum: İçerik kısmen de olsa
Utanç! Dünyayı bir tek utanç kurtarabilir. I. Bergman.
Türkiye’de okuduğu en derin roman Da Vinci Şifresi olan yüzlerce akademisyen, hakkında eleştiri yazısı yazdığı kitabı okumayan eleştirmenler vardır. Ülkemizde rezil olmanın hiçbir yolu yoktur. “Halk okumuyor” diyerek “geyik yapmak” kolay.