Kör “sokak güzellemesi”, Heijan ve Bavul Dergisi

Böyle yazılar yazmaktan hiç hoşlanmıyorum. Ancak birilerinin yapması gereken bu işi bir görev duygusuyla yapmak zorunda hissediyorum. Aylık çıkan edebiyat dergileri ile ilgili yazıya epeyce bir yorum ve eleştiri gelmişti (1). O yazıda kabaca, sol değerlerin parola olarak kullanıldığını, geçmişte neyi savunduğuna bakılmaksızın bu parolalarla iktidar yandaşların elini kolunu sallaya sallaya bu dergilerde sol okura sunulduğunu, pazarlandığını ve bazılarının bir anlamda aklandığını yazmıştım. Konuyu sündürüp sakız etmemek için bu konuda bir daha yazmayı düşünmüyordum. Bu tür yazılar, bana birçok düzeysiz söz, hakaret ve elbette sansür olarak geri döndü, dönüyor. Ancak bunları birilerinin mutlaka yazması gerekiyordu.

O yazıya gelen eleştirilerden sonra uzun bir süre ”acaba yanıldım mı?” diye düşünmüştüm. Bavul Dergisi’nin Aralık sayısını internette görünce bu konuda gerçekten de yanıldığımı anladım.

Bu dergilerde yazmak için “birkaç cümle Berkin anması ya da birkaç satır Gezi güzellemesi yeterli oluyor” diye yazmıştım; yanılmışım. Bavul Dergisi’nin bu sayısına bakarak bu yorumumun çok iyimser ve yanlış olduğunu kavrayabildim. Gerçek şu ki, Berkin’e veya Gezi’ye küfretseniz de yazmanızda hiçbir sakınca yok. Bavul Dergisi’nin son sayısında Gezi’yi ve Berkin Elvan’ı aşağılayan “Gezi diss 2014” isimli şarkının sahibi Heijan ile yapılmış bir söyleşi var. Bu şarkının sözlerini uzun uzun yazıp yazıyı uzatmayacağım.

 İnanmayan bu şarkıyı dinleyip kendisi karar versin (2). Bunu eleştirmek acaba benim fesatlığımdan mı kaynaklanıyor? Yoksa ortada gerçekten bir sorun mu var?

Bu şarkıcının Bavul Dergisi’nde yer almasının nedeni nedir?

Bavul Dergisi’nin yayın kurulunun beyanlarına, yazar kadrosunun hitap ettiği okur kitlesine ve derginin iddialarına bakın. Şimdi bu yazıyı okumaya ara verip lütfen bu şarkıyı bir kez baştan sona dinleyin (2).

 “Gezi ve Berkin için 2 twit atan solcu zannedilip hemen sola pazarlanıyor” diye yazmıştım. Bavul Dergisi’nin bu sayısına bakacak olursak buna dahi gerek yokmuş! Doğrusu yazmam gereken şey, “Geziye ve Berkin’e küfür etseniz dahi sola pazarlanabilirsiniz” olmalıymış!

Değerli okurlar, bu yargım mı daha acımasızdır yoksa acımasız olan bu olayın kendisi midir? Bu şarkıcının böyle bir dergide olması bizzat acımasızlığın daniskasıdır!

Böyle bir şarkıyı yapmış olan bir şarkıcının burada bulunma amacı nedir? İyimserliğimizi koruyarak ve aptallığa yakın bir saflıkta tahmin yürütelim. Herhalde amaç yazarların ara sıra vurguladığı gibi “sokağın nabzını tutmak” olsa gerek.

“Sokağın nabzını tutuyorum” diyerek hiçbir ilke gözetmeden, sadece ve sadece sokakta ya da halkın içinde diye, olan her şeyi olumlarsanız sonuç tam olarak böyle bir şey olacaktır.

Sokaktaki her şey ”halkın değeri” olarak mı anılmalıdır? Bir kişi, uyuşturucu kullanıyor, küfürlü konuşuyor ya da bohem yaşıyor diye otomatik olarak solcu mudur? “Marjinal olmak”, ideolojik olarak solcu olmak anlamına mı gelir? Dünyanın her yerinde solcuların eşcinsel haklarının, toplumun dışında yaşayanların, ezilenlerin haklarının doğal taşıyıcısı olması elbette doğrudur; bunun böyle olması, bir bireyin “marjinal” diye otomatik olarak solcu olduğu anlamına mı gelir?

Hiçbir ilke gözetmeden sokağın nabzını tutuyorsanız “Palalı adam” da, Madımak Oteli’nin önündeki topluluk da, Ali İsmail’e çelme takan fırıncı da sokaktadır ve de tam tamına “halk”tır, “sokağın nabzı”nın orta yerindelerdir. AKP’nin bir mitinginde kendisini “g.t kılı” olarak tanımlayan yaşlı kadın, Birmingham Sarayı’nda doğmamıştı; yoksuldu, sokaktaydı, tam tamına “halk”tı. “Sokağın nabzını tutmak” amacıyla bu saydıklarımla bir söyleşi yapmayı neden düşünmezsiniz acaba? Sokaksa sokak, nabızsa nabız, halksa halk!

Şunu anlamak zorundayız. Sokakta olan her şey “iyi” değildir; “sokağın nabzı”, her zaman istediğiniz gibi atmaz. Tarihsel öznelerin görevi, sokağın nabzını “olduğu gibi güzellemek” değil tam da bu anlamda “dönüştürmek”tir.

Sokağa kulak verdiğinizde duyduğumuz şey sadece “bir halkın şanlı isyanı”  değildir. Bazen, hem de hiç nadir olmayarak Madımak önünde “yakın la yakın!” vahşiliğini de duyarsınız, Ali İsmail’in tekmelerle ve sopalarla kırılan kemik sesleri de vardır o sokaktan gelen seslerde…

Halk, sokağa sırf Fransız Devrimi için Bastille’i basmaya, Kışlık Sarayı’na saldırmaya ya da Gezi isyanı için çıkmamıştır. Sokakta gördüğünüz her şey Fransız Devrimi, Ekim Devrimi ya da Gezi değildir. Madımak’ın ateşçileri, palalı esnaflar, “muhbir vatandaşlar”, Ali İsmail’in katili “gariban” esnaf da o sokağa dahildir. Hatta eğer bugün için “sokakta” bir referandum yapılabilse, referandumda kazanan, büyük bir olasılıkla bunlar olacaktır. Uzun lafın kısası, kayıtsız şartsız bir sokak güzellemesi bu örnekte olduğu gibi insanı yanlış yerlere sürükleyebilir.

Bu nedenle şunu söylüyorum: ilke… Lütfen biraz ilke…

Bavul Dergisi’nin yayın kurulu’ndaki yazarların kötü niyetli olduklarını hiçbir zaman düşünmedim. Ancak ne yaptıklarını bilmeleri, neye yol açtıklarının farkında olmaları gerekir. Bu uyarıyı yapmak, benim için tarihsel bir sorumluluktur.

Taylan Kara

taylankara111@gmail.com

 

Kaynaklar:

  1. http://abcgazetesi.com/solculuk-yaprak-soldan-itibar-devsiren-2071.html
  2. https://www.youtube.com/watch?v=RiVHm4wOX6Q

NOT 1: Bu yazıyı bitirdiğim sırada Bavul Dergisi’nin yayın yönetmeni Önder Abay’ın bu olay nedeniyle twitter hesabından özür dilediğini gördüm. Önder Abay’ın bu erdemli davranışını önemsiyor ve bu nedenle özellikle belirtme gereği duyuyorum. Ö.Abay’ın bu davranışının, kendilerine getirilen en kibar eleştirilere bile hakaretle karşılık veren sol-sosyalist-ilerici yayın organlarına örnek olmasını –umutsuzca da olsa- umut ediyorum. Neden olmasın?!

Facebook
yorumlar ... ( 13 )
04-01-2016
03-01-2016 13:58 (1)
Bu yazı, Bavul Dergisi'nin Ocak 2016 sayısında değil Aralık 2015 sayısında çıkmıştır. Bu paylaşımı internetten gördüğüm için son sayısı olarak yazmıştım. Yazının ilk halindeki bu hatayı twitterda "şiir sokakta" isimli kullanıcının uyarısıyla düzeltir, okurlarımdan özür dilerim. Taylan Kara
03-01-2016 14:48 (2)
Taylan hocam,çok güzel bir yazı yine.Benim,kişisel olarak,bu tip dergiler konusunda tarif edemediğim rahatsızlıklarımı derli toplu ve tam olarak ifade etmişsiniz.Bu tip dergiler ya da kitaplar için sizin gibi bakan insanların eleştirisi de en az onların üretimleri kadar önemli.Akıl açıcı,farklı bir bakış açısı oluyor biz sıradan okurlar için.İnsan Bu kollektifi de siz de hep var olun;sadece ilkeli siyaset değil ilkeli edebiyat,sanat konusunda da hep okuyabilelim düşüncelerinizi.Dilek Yalçın.
03-01-2016 14:48 (3)
Sokak, bütün dönemlerde “solcu-devrimci”nin ilişilemezi / dokunulamazıdır. Tabusudur, âmentüsüdür düpedüz. Böyledir ve ilânihâye böyle gitmesi, yukarılardan / politbürolardan vaaz edilmektedir. Sokakperest için; sol’a / devrim’e bağlanan kişinin, biyo-psiko-sosyo-kültürel, hadi felsefece söyleyelim: ontolojik / geistik bir varlık oluşunun, trajik konumlanışının sinek pisliği kadar bir önemi, bir değeri yoktur ve olması da gerekmez! Ondan ki: 12 Eylül’ün üstünden bir yüzyılın üçte birinden daha fazla zaman geçmiştir ama; iki pankart sopasını tutmaktan öte hiçbir eylemselliğe başkoymadan ihtiyarlayan “aktif solcu”nun saygınlığı, diyelim dörtbin küsur sayfa felsefe-sanat-düşün-siyasalbilim yazısı kotaran “pasif solcu”nun algılanışına açık ara fark atmaktadır hâlâ bu mahfillerde. Yanlış anlaşılmaktan çekinirim: Sokak tu kakadır, filan demiyorum.-b.durali+
03-01-2016 14:56 (4)
Söylemenin lüzumu var mı, bilmem: Sokaktan bütünüyle soyutlanmış bir îtiraz ve o îtirazı örgütleyen muhâlefet; sırça köşkte sızlanmaktan öte bir işe yaramaz. Ne ki, demem o değil. Sokağı abartarak yüceltmektir, anlamadığım. Kimileyin sokak kabadayılığını savunmaya kadar uzanan, nerdeyse “sokağa tapma”yı normalleştiren anlayıştır. Öyle olunca da, siyasal iktidarlarla onların çanak yalayıcısı süperegoların sokağa ittiği-kaktığı, fakat söz konusu itilip-kakılmayı, sürgit “rızâ kültürü” üreten bir fatalizme sığınarak, umarsızlıklarını aynı iktidarların yakıt deposuna dönüştürmekte beis görmeyen herkesi, kendiliğinden “soldan” görmek, “halktan” saymak illüzyonuna düşülmektedir. Kazın ayağının hiç de öyle olmadığı, ateşlerden geçerek, bizzat yaşayarak öğrenilecektir. Sevgideğer Taylan Kara’nın yetesiye örneklediği, günümüzün kanırtıcı gerçeklerini somutlayan yazısına, ben de bir tutam yaşanmışlık getireceğim:++
03-01-2016 14:56 (5)
1980 öncesinde, kendilerini sol, demokrat, ilerici, devrimci diye niteleyen (ağırlıklı olarak üniversiteli) gençler “halkı kazanmak” uğruna, söz temsili, yoksul bir aile ev inşaatına girişmişse, güçlerini birleştirirler ve o evin temelinden çatısına değin bütün işçilik hizmetlerini beş kuruş almaksızın karşılarlardı. Daha başka parasız-pulsuz dayanışma biçimleri de vardı ya, buncası açıklayıcıdır herhâlde. Darbe’den sonra o gençlere ne oldu, merak etmez misiniz? İlkin, dayanıştıkları kesimlerce ihbar edildiler ve azımsanmayacak bir kesiminin pırıl pırıl özlemleri, özgeci ilkeleri tuzla buz edildi. O her biri hercai menekşe tâzeliğindeki insanlar, düşmanca düdülerle fişlendiler, olmadık üzgülere / baskılara göğüs gerdiler.+++
03-01-2016 14:56 (6)
Sonrasında, çatır çatır kazandıkları sınavlara karşın, işsizlikle-yoksullukla terbiye edildiler! Hepsinden acısı, en yakın toplumsal çevrelerince de dışlandılar. O günlerden bugünlere, “halk yalakalığı” demek olan “popülizm”le esaslı bir şekilde hesaplaşamadığımızdan, yem torbamızda birbirinden bayat kavramlar, bostan beygiri örneği dönüp duruyoruz aynı sarmalda. Hesaplaşmadıkça da, heyhat, sürecek bu tertip yakınmalar, eleştiriler.++++
03-01-2016 14:57 (7)
Tartışması bile abes: Sokaklar, halk için elzemdir elbet. Ama hangi halk için elzem? Cevâbını herkes biliyor da, kuru ve kara kalabalıklarla onları yedekleyen psödo-solcular (birkaç istisnâyı ayırarak söyleyelim: bu tür “sol” cemaatlerin müritleri, birbirlerinin sırtlarını kaşıya kaşıya ancak barınabildikleri dergiciklerinde, çirkef kumkumacılığında yarışan sanal edebiyat sitelerinde, facebook’ta, twitter’de, Berkin’in, Ali İsmail Korkmaz’ın vd. katledilmelerinin ardından binlerce ipe-sapa gelmez manzûmeler, pop-şiirler, televole tarzı paçozluklar çiziktirdi) bilmezden geliyor. Bütün mesele de buralarda düğümleniyor. Taylan Kara’nın, galaksileri dolaştığını düşündüğüm şu çığlığı, (vicdanlısıyla-vicdansızıyla) hepimiz için uyarıcıdır, unutulmaz derslerle doludur oysa: “Halk, sokağa sırf Fransız Devrimi için Bastille’i basmaya, Kışlık Sarayı’na saldırmaya ya da Gezi isyanı için çıkmamıştır. Sokakta gördüğünüz her şey Fransız Devrimi, Ekim Devrimi ya da Gezi değildir.+++++
03-01-2016 15:08 (8)
Madımak’ın ateşçileri, palalı esnaflar, ‘muhbir vatandaşlar’, Ali İsmail’in katili ‘gariban’ esnaf da o sokağa dahildir. Hatta eğer bugün için ‘sokakta’ bir referandum yapılabilse, referandumda kazanan, büyük bir olasılıkla bunlar olacaktır. Uzun lafın kısası, kayıtsız şartsız bir sokak güzellemesi bu örnekte olduğu gibi insanı yanlış yerlere sürükleyebilir.”++++++ b. durali
03-01-2016 17:23 (9)
Ne kadar titizlensem olmuyor. Gene bir çepel var yorumumda: (5)te, sondan bir önceki satırda "güdülerle" diyecekken, "düdülerle" demişim. Düzeltiyorum.-b.durali
03-01-2016 17:24 (10)
Sayın Taylan Kara, sevmediğiniz halde zaman ayırıp bu yazıyı yazdığınız için teşekkürler. Değindiğiniz gibi; sokak her zaman şiir değil, iyilik değil samimiyet değil. İnsana ait her şey var içinde. Her türlü değerin hızla tükendiği bir mevsimde bu türden itiraz seslerine daha çok ihtiyacımız var. Bavul'un özrü umut verici olmuş.Saygılar. Elif F.
04-01-2016 12:31 (11)
Sokak, günah çiçeklerinin yetiştiği yerdir. Rap de politik bir müziktir. Heijan bitirim ayaklarıyla çaktırmadan propaganda da yapıyor. Sonuçta herşey her zaman olduğu gibi gidip, insanlara dayatılarak giydirilmiş etnik-dinsel kimliklere varıyor. Yani Heijan, linki verilen klipte "Bir alevi-kürt öldürülünce bu kadar yaygara koparıyorsunuz da sünni-kürtler öldürülünce neden gıkınız çıkmıyor." babında bir şeyler söylüyor. Bunu derken de Gezi'ye destek verenleri de Türk milletini de suçluyor. Aradaki bir ton küfür de cabası. Taylan Kara iyi yakalamış. (B.Ö.)
04-01-2016 19:35 (12)
Teşekkürler yine, güzel saptamalarınız için Sn. Kara. İşte, her şeyin olduğu gibi "sokak"ın da kullanıldığını ve pazarlandığını görüyoruz. Sokak, solun, sağın, eğitimli olanın olmayanın, her daim işine gelen, kullanışlı, "kişileştirilmiş" ve "kişiselleştirilmiş" bir esnek mekan. Ancak, şunları vurgulamakta da yarar var: İlki, ceşitli kesimler için sokakta bulunanlar değişmekte. Sağlık profesyonelleri için eğitimli de olsa sağlık alanının dışındakiler, mühendisler, edebiyatçılar vb bir nevi sokak-halk. Buna karşın, örneğin bazı edebiyatçılar için de o sağlık profesyonelleri sokak-halk beğenisini temsil ediyor. Buna karşın, kimse de kendini ötekine göre sokakta addetmiyor. +++++ Mine M.
04-01-2016 19:37 (13)
Devam +++ Herkes, diğerinin bilgisini, zevkini, tercihini "sokaklıyor". İkincisi, -yazıda belirtilen şiddet aktörleri gibi değil - sokaktaki-halkın gerçekten masum kabul edilebileceği durumlar var. Ve bir de bunlardan ve çıkar devşirmeye çalışan uyanık-piyasacı kesim... İşte, bu kesime olan kızgınlıkla masum sokakçı ayırt edilmeyip, aynı yıkıcı tepki potasına konacak olursa, kızmak ve - kızgınlığıyla başbaşa - yalnız kalmak kaçınılmaz yazgı olur, diye düşünmekteyim. Her branşın sokağına/halkına/nabzına uygun toplu şerbet de kuşkusuz, iyi ve geniş bir ekip işi gerektirir. Üstelik, her birimizin sokakta sayılabilecek alanlarımız, yakınlarımız, yanlarımız var…Saygılar. Mine M.
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210553
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.