Mantık hataları

Mantık hataları

Bir süredir 1- Reductio ad absurdum, 2- İgnoratio elenchi, 3- Non sequitur başlıkları altında bir şeyler yazıp yazmamayı kafamda evirip çeviriyordum. M arkadaşın yazı başlığını görünce diğer iletileri atlayıp ilk onu okudum. Okuduklarım hiç aklıma yatmadı. Bir cevap veren çıkar mı diye bekledim. Verilen tek cevabın bir kıymeti harbiyesi yoktu, cevaptan bile sayılmazdı. Onu geçelim. O. Hocanın “kabul görme” olarak yorumladığı, benim “hoşgörüye” ya da  (kimse kusura bakmasın) “adaaam işin mi yok”a verdiğim bir suskunlukla karşılandı yazı. Kimseyi suçlamıyorum. Bunu ben de sıklıkla yapıyorum. İnsan katılmadığı her şeyi ifade etmek zorunda değil ne de olsa. Kendime “suç ortakları” aramıyorum. Elbette benim dışımda herkes çok beğenmiş de olabilir. Ama benim itirazım var.

M arkadaş reductio ad absurdum’un anlamını şöyle veriyor: “Bir önermeden saçma (aykırı) bir sonuç türetme ve türetilen bu saçma sonuçtan hareketle ilk önermenin kendisini geçersiz sayma.” Bu tanımı nereden almış, elbette bilmeme imkân yok. M, terimin Osmanlıcasını da veriyor ve örnekler sıralıyor. Bunların bir tanesi bile “abese irca” olmayıp, hepsi de “abes”in tastamam kendisi. Bu örneklerdeki akıl yürütmeye olsa olsa İgnoratio elenchi veya Non sequitur denebilir. Anlatayım.

İlk önce Reductio ad absurdum:

Dictionary of Phrase and Fable (1898)’da yer alan tanım şöyle: A proof of inference arısing from the demonstration that every other hypothesis ınvolves an absürdity. Thus, suppose İ want to prove that the direct road from two given places iş the shortest, İ should say, “İt must either be the shortest or not the shortest. If not the shortest, then some other road iş the direct road; büt there cannot be two shortest roads, therefore the direct road must be the shortest.”

Ben bu yöntemi, bir önermenin mantığını en son sınırına kadar zorlayarak ortaya çıkacak sonucun değerlendirilmesi olarak anlıyorum.

Şu aşağıdakileri de Nigel Warburton’ın “A’dan Z’ye Düşünmek” adli kitabını tanık tutarak yazıyorum.

Bir önermenin doğruluğunu kanıtlamak için önce yanlış olduğunu kabul ederek bu kabulün yol açacağı çelişkiyi göstermek hamlesine verilen addır. Bu yöntem günlük tartışmalarda çok ender kullanılır. Daha yaygın olan ikinci kullanımı ise bir görüşün, doğru olması durumunda varabileceği saçma sonuçları gösterme tekniğidir.

Bir örnek vereyim. Bir arkadaşım “yağmurda koşmakla yürümenin fark etmeyeceğini” söyledi. Her iki durumda da aynı miktarda ıslanırmış insan. Sonra bunu temellendirmek için argümanlarını sıraladı.“Dur bakalım,” dedim, “bu önermeyi abese irca edelim hele bir. Bakalım ne sonuç çıkacak?” İmdi yürüme eylemini mantıken mümkün en aşırı uçlarına kadar geliştirelim. Hızlanacak olursak varacağımız en aşırı nokta ışık hızı. Yavaşlarsak en son nokta olduğumuz yerde durmak. Ben ışık hızında hiç ıslanmayacağımız, durduğumuzda da olanca yağmuru yiyeceğimiz sonucuna vardım ve arkadaşımın önermesinin yanlışlığına hükmettim. Benim bu örneğim pek parlak olmayabilir, eminim siz daha iyilerini bulursunuz. Ama reductio ad absurdum işte böyle bir şey. Absürd bir şey söylemek değil, mantığı absürde varıncaya kadar ileri götürmek.

M’nin örneklerinin hangisinde var böyle bir şey? Hangisinde mantık son sınırlarına kadar genişletiliyor?

Bu örneklerin olsa olsa ignoratio elenchi olabileceğini söyledim. “ignoratio”yu herkes anlamıştır. “Elenchi”ninse Grek kökenli bir kelime olup “çürütme, aksini ispatlama” anlamına geldiğini belirteyim.

Nigel Warburton bunu “meseleyi kavramamak anlamına gelen söz” şeklinde geçiştirmiş. Edgar Allan Poe’nun bir öyküsünü çevirirken ben şöyle bir not düşmüşüm: “İlgisiz bir hususu kanıtlayan bir argümanın tartışılmakta olan hususu kanıtladığını varsaymak şeklindeki mantık hatası.”

Bir de non sequitur’dan söz ettim. Nedir non sequitur? Latince “izlemez” anlamına gelen bir ifade. Hemen hemen hiçbir dilde karşılığı olmadığı için hep Latince kullanılır. Anlamı: Kendinden önce gelen öncüllerden doğal olarak çıkmayan önerme. Non sequitur’ların başında genellikle yanlış olarak kullanılan “öyleyse” ve “bu yüzden” ifadesi yer alır. Bazen bu sözcükler kullanılmadan da söylenen şeyin öncekilerden çıkan bir sonuç olduğu hissettirilir. Non sequitur sanılan bazı şeylerin de aslında bir enthymeme (eksiltili taşımsal çıkarım) olabileceği gözden uzak tutulmamalıdır.

M’nin (çok parlak) “ne yani”leri, pekâlâ “öyleyse”lerin, “bu yüzden”lerin yerini tutuyor ve bu da verilen örneklerin tümünü (tabii ikinci önermeleri mantık kabul edersek) birer non sequitur yapıyor.

Non sequitur’a çok güzel bir örnek Aziz Nesin’in bir öyküsünde vardı. Öykünün adını hatırlamıyorum. Ama eminim hatırlayan çok sayıda arkadaşımız vardır. Öykünün kahramanı sürekli olarak “Bir teneke şu hiç burayı ıslatır mı?” diye sorar ve (bunu her gün onlarca defa onaylamak zorunda kaldığı için sonunda kafayı üşütme noktasına gelerek işi bırakan çırakların verdiği onaydan sonra) tamamen ilgisiz bir hüküm verir. “Bir teneke şu hiç burayı ıslatır mı? Islatmaz. Demek ki kabaktan musakka olmaz” gibi.

M arkadaş bir de “Namık Kemal'in "Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan çıkar" (hakikatin şimşeği fikirlerin çatışmasından çıkar) sözüne de sınırlı bir değer biçmek gerekir.” diyor. Ne diyeyim? “Şimdilik” kaydı düşülmüşse de bu, tam bir post hoc ergo propter hoc değilse şeytan götürsün beni.

 

M’nin kendisinden farklı düşünen solcuları abesle iştigal eden, abes (ipe sapa gelmez) insanlar olarak nitelemesi ve yazının sonunda “çocuk, demagog, cahil, ahmak” diye nitelemesi bazılarının içine su serpmiş olsa da, ben bu ifadeleri bir talihsizlik olarak yorumluyorum. M’nin humptydumpty’cilik yaptığı düşüncesindeyim. M’yi yanlış anlamış olmayı diliyorum. Öyleyse, sözlerimi geri almaya hazırım. (Reductio… konusunu yanlış bildiğindeyse ısrarlıyım).

Neden bu kadar çok Latince kullandığımı merak edenler olabilir (züppeliğime verenlere söyleyecek lafım yok.) Merak edenlere cevabım şöyle: Quidquid Latine dictum sit, altum viditur (ya da sonatur). Yani, Latince söylenen söz kulağa derin gelir. Bir de şöyle ifade edelim (Voltaire’den çevirdiğim Micromegas’dan aktarıyorum):

Sirius’lu “ Öyleyse, neden Aristoteles dediğiniz o adamın sözlerini Yunanca söylüyorsunuz?” diye sordu. “Çünkü,” diye yanıtladı bilgin, “insan hiç anlamadığı şeyleri en az bildiği dilde söylemelidir.”

Sürçü lisan eyledikse affola, ne de olsa Errare humanum est.

Buraya kadar sabreden çıktıysa, bu arkadaşlarıma ekte gönderdiğim bir yazıyı (kendim yazmış olabilmeyi çok isterdim), Tanıl Bora’nın yazısını okumalarını, hem de dikkatle, sindirerek okumalarını hararetle tavsiye ederim. Yazının aslında bir de devamı var: “Çılgın Kalabalıktan Uzakta”. Birikim’in Haziran 2007 sayısında yayımlandı.

Selamlar.

hfn

Facebook
yorumlar ... ( 7 )
19-03-2015
18-03-2015 23:48 (1)
Metin kimdir acep? Metin kardeş ne demiştir de bu yazı başımıza gelmiştir?dbo
19-03-2015 10:05 (2)
Eksiltili taşımsal çıkarım? Abboovvv!!! O ne oluyo baboli? Bi de... Sana zahmet, bana ahmet... Şu harfleri gözünü seviym düzelt. O ne yav? Ç, Ş, İ, I, Ö... Abov değil above. Çevirmen dedik. Bağrımıza basacağıdık. Accık Russell, Wittgenstein falan oku. Sersefil olmuşun. Mantık değil mantı anlamışın. Önce matematik gelir. Dil de matematiğin bi türevidir. Nokta. a.y.a.
19-03-2015 11:54 (3)
N'oli ya, bu nedir? mh
19-03-2015 14:46 (4)
reductio ad absurdum: Buradaki reductio'ya dikkat etmek gerek bence, bir indirgenme ve mantık (hatası değil) yanıltmacası söz konusu. Yukarıdaki yağmurda durup ıslanan şahıs örneği pek uymuyor bu yanıltmacaya. Yaptığınız karşı önermenin saçma olduğunu söyleyemem, aşırı ama saçma değil. Ama örneğin evrimsel olarak yağmurda yavaş yürüme davranışı daha çok olurdu gibi saçma öneri getirseydiniz reductio ad absurdumunuzu kabul edebilirdim. Belki hayatın saçmalığından saçma toleransım yüksek kalıyor. ASay
20-03-2015 09:32 (5)
Bak sen, Russell'dan girmiş Wittgenstein'dan çıkmış, bulgur eksperi mi, mantık profesörü mü belli değil. Name dropping'le nereye kadar? Bildiğimiz konuda ahkâm keselim, yoksa temkinli bir dille konuşalım, aamiyaane tabirle artislik yapmayalım, ne gerek var? Maranki'ler, Rasim Ozan'lar aynı topraktan çıkıyor, nereye gidiyoruz? Niye böyle olduk sayın seyirci? Siyez Bulguru
20-03-2015 10:57 (6)
5'e... Name dropping? Bay Meraklı gibi güldüm. Allah iyiliğini versin. Cuma cuma beni eğlendirdin. Siyez bulguru değil firik pilavı olsan kaç yazar? Hangi konuyu bilip bilmediğimi sen nerden biliyodun? Hocam mısın? Hacım mısın? ROK? Maranki? Site müdüriyetine duyuruyorum. Bu adların benzetme için kullanımına izin veriyolar. Tercihleridir. Ama problematik olur. Temkinli bi dille konuşalım diye bana akıl verecek adsızlara benim önerim kendilerinin daha temkinli olmaları yönündedir. Artizlik? Gadanı alırım guzum. Boyum 188cm. 114 kiloyum. Eski profesyonel sporcuyum. Sokakta yüzüme karşı söyleyemeye maçanın yemeyeceği lafları burdan uluorta sallama. Yediririm. Bulgur hemi de. Meyhane pilavı olur. Bi tencere! a.y.a. hayırlı cumalar diler!
20-03-2015 12:45 (7)
Aya ile polemiğe giren arkadaşım, yorum kurallarımız gereği isimsiz olarak polemiğe giremezsiniz. Yorumlarınızı siliyoruz. Aya da ona cevap vermesin. Ben gittim falan la da olmuyor bu işler. Tartışmayı sürdürecekseniz kim olduğunuzu bileceğiz. Saygılar. K.A.
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210888
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.