Türkiye’nin aydınlık günlerine giden yolun karartılmasına, dört bir yandan gittikçe daralan emperyalist kuşatmaya karşı gelebilecek en duyarlı kesim olması gereken sol’da, bugün de en hararetli tartışma, kırk yıl öncesinin aynısıdır.
Milliyetçilik, yurtseverlik, enternasyonalizm, Kemalizm, sosyalizm tartışmaları sona ermiş değil.
Bir ülkenin kaderi coğrafi konumundadır demiş Napolyon. Ben de tarihsel konumunun derinliğindedir, diye ekliyorum bugün.
Mehdi Bektaş, Kemalizm ve Sosyalizm adlı yeni çıkan kitabında, bu tartışmaların bugün daha heyecanlı ve ateşli yapılmasını, emperyalizmin eskisi gibi Laos’ta Vietnam’da, Latin Amerika’daki gibi romantik bölgelerde değil, burnumuzun dibinde, güney sınır ülkelerinden kuzey komşularımıza dek Türkiye’yi sarmış olmasına bağlıyor.
Ülke içinde ise yatay ve dikey (etnik ve mezhepsel), uzun/kısa erimli projelerinin uygulanmasına, bu sorunların gün geçtikçe semirip devleşmesine neden olan, medya ve kamu yönetimi dahil tüm ekonomik siyasi merkezleri gasp etmiş oligarşik yapının ardı arkası kesilmeyen faaliyetlerine bağlıyor.
Bugün Türkiye’nin bir çöküşe, yok oluşa sürüklendiği, dört bir yandan sarıldığı bir gerçek.
(Öyle ki çıkış yok: ya AKP, ya MHP ya CHP ya HDP! Al birini vur ötekine. -Ve kim ya da kim kimle hükümet olursa olsun emekçi halkımızın önüne, seçim öncesinin cilalı vaadlerini unutup, ülkeyi bölünmeye ve karanlık bir bilinmeze sürükleyecek federasyon dahil bin bir melanet içeren “Yeni Anayasa”yı hemen servis edeceklerdir.)
Ya da küçük bir soru soralım: Yugoslavya’yı, kuzeyimizde Ukrayna’yı, Rusyayı, güneyimizde Inak ve Suriye’yi paramparça eden emperyalizm bizi pas mı geçecek dersiniz?
O halde bu işin, yani bu tartışmaların fazla uzamadan artık somut biçimde berraklaşması gerekiyor. Kemalizm ve Sosyalizm kitabı biraz da tam da zamanında bunu yapmaya çalışıyor.
HEM KEMALİST YURTSEVER HEM SOSYALİST OLUN(A)MAZ MI?
Öyle bir karmaşa ki bir yanda hem Kemalist hem sosyalist olunmaz diyenler, öte yandan Kemalist olunmadan sosyalist olunmaz diyenler var.
Hem Kemalist hem sosyalist olunur diyenlere ırkçı, milliyetçi, ulusalcı, inkarcı, imhacı nitelemeleri yapılırken, hem Kemalist hem sosyalist olunmaz diyenlere de milliyetsiz, işbirlikçi, dinci, hilafetçi, ayrılıkçı, bölücü nitelemeleri kolaylıkla yapılıyor.
(Kırk yıllık arkadaş Hikmet Çetinkaya ile Ataol Behramoğlu bile bu tartışmaya var güçleriyle girdiler.)
Türkiyeyi ayakta tutan temel yapılara abanmış durumda emperyalizm. Cumhuriyet gazetesinden CHP’ye dek yönetimde el değiştirmeler, kavga düzeyinde kora kor mücadele, güçlerin –özellikle seçimden sonra başlayacak– daha büyük savaşlar için tahkimatından başka bir şey değil.
Yani hem Mustafa Kemal’in hem Denizlerin başlattığı o büyük kavgadan bağımsız değil bu kavga.
“Denizler”, THKO davasında şunları söylemişlerdi: “Türkiye, emperyalizme karşı ilk Kurtuluş Savaşı veren ve onu dize getiren ülkedir. Bütün ezilen uluslara ışık tutan ve Kurtuluş Bayrağını dalgalandıran Türkiye halkı, bundan 50 yıl önce görevini yapmıştır. Ne yazık ki, o zaman yurdumuzu terk etmek ve yenilgiyi kabullenmek zorunda kalan emperyalist ülkeler, sonradan bir avuç satılmışın menfaati uğruna tekrar yurdumuza girdiler. Ve Kurtuluş Savaşında gerçekleştiremedikleri emellerini bugün gerçekleştiriyorlar. Ulusumuz, Amerikan emperyalizminin sömürüsü altında ezilmektedir. Kurtuluş Savaşımızda şehit düşen yüz binlerin onurları ve cesetleri üzerinde yabancı pençesi cirit atmaktadır.” ( 1. THKO Davası – Mahkeme Dosyası, 1.Cilt, S. 394, Yöntem Yayınları, 1974)
Mehdi Bektaş’ın kitabı tam zamanında yayınlandı dedim. Çünkü büyük bir akıl tutulması mı diyeyim, ihanet mi diyeyim bir haller içindeyiz.
Bırakalım genç nesili, “savunma”larında, 1919-23 yıllarında emperyalizme karşı verilen Kurtuluş Savaşına, “Kurtuluş Savaşımız” diyecek kadar sahip çıkan THKO’lu devrimcilerin hayatta kalanları 1970’lerin ikinci yarısından itibaren ilk dönemlerde “sosyal emperyalizm”ci görüşün etkisiyle dünya emperyalist sistemine bakışını değiştirdi ve varlık nedeni anti-emperyalizm, Tam Bağımsızlıkçılık olan THKO çizgisinden uzaklaştı.
ABD emperyalizmine karşı bağımsızlıkçı cephede olmak yerine Sovyetler Birliği karşıtı malum çizgiye oturarak yanlış yerde mevzilendi. (2000’li yıllara doğru bu geleneğin devamcısı olarak ortaya çıkan EMEP ise bu kez BDP-HDP siyasetinin peşinden gidiyor ve geleceğini bu harekete teslim ederek var olan gücünü de eritmiş durumdadır.)
Kürt milliyetçiliğinin peşinde solculuk arayan bu tip “sol” anlayışlar anti-emperyalizm şiarını çoktan unuttu. Hepsi de “Deniz”e sahip çıkıyor ama “Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye” mücadelesinin sözünü ağzına almıyor.
“Anti-kapitalist” mücadelenin öneminden, “küreselleşme”den, yeni “sol” vb. hareketlerin yaratıcılığından, Kürt meselesinin belirleyiciliğinden pek çok söz ediyorlar ama işte kıçımızın dibinde emperyalizminin yürüttüğü vahşi politikaların yarın bize fiili olarak yönelme ihtimali, bu ihtimalde yurt içinde neler yaşanacağı ve sahnedeki işbirlikçi aktörlerinden söz etmiyorlar.
HÜSEYİN İNAN’IN SAPTAMASI
Yazar Mehdi Bektaş, “Emperyalizmin halkları bölüp milletleri parçalamalarında şaşılacak bir durum yoktur. Halkları bölerek yönettikleri, işbirlikçileri yoluyla ülkelerin zenginliklerine el koydukları, özgürleştiriyorum diyerek köleleştirdikleri yadsınamaz tarihsel gerçeklerdir!” diyor.
Ancak o soruyu soruyor: “Sorun emperyalist saldırıların saptanmasında değil, sorun ülke insanlarının bu saldırılar karşısında nasıl tutum alması, ne yapması gerektiği değil midir?”
Bu sorunun yanıtını bulmak kolay değil. Ama olanaksız da değil. Bu sorunun yanıtını bu ülkenin tarihi içinde bulmak mümkün.
Bu saptamadan yola çıkan Mehdi Bektaş avukatlığının, hukuk insanlığının da dikkat ve özeniyle Kemalizmin tarihsel köklerini oluşturan Osmanlı’daki ıslahat hareketlerine, ümmetten millete geçiş sürecine, Genç Osmanlılara, Jön Türklere, ilerici/gerici, şeriatçı/laik çatışmalarına tarihsel bir yolculuk yapıyor.
“Kemalizmin tarihsel kökleri Anadolu tarihinin derinliklerindedir, Kemalizm ve sosyalizm karşılaştırması”nı yaparken, “Demokratik devrim tamamlanmadan sosyalist devrimin gerçekleşemeyeceği bilimsel bir gerçeklik olarak sosyalistlerce de saptanıp kabul edilmişken Kemalistlerin yaptıklarını kimse görmezlikten gelip yok sayamaz.” diyor Mehdi Bektaş.
THKO VE THKPC’NİN CUMHURİYETE BAKIŞLARI
Hüseyin İnan şöyle demişti: “Milli Mücadele Subay, Aydın, İşçi, Köylü ittifakının omuz omuza vererek başardıkları bir mücadeledir. Bu dönemde yurdu istila eden düşman saflarındakiler, Padişah ve onun dayanağı toprak ağaları, tüccar ve eşraftır. Önceleri Milli Mücadeleye karşı olan ve düşmana yeşil ışık yakan bu güçler daha sonraları, halkımızın başarılarına ve ülkenin düşmandan temizleneceğine emin olduktan sonra, derhal saf değiştirmişler ve yurtsever kesilmişlerdir. Kurtuluş Savaşı dönemine baktığımız zaman yurdumuzu dört bir yandan işgal eden düşman askerlerine bunların ‘hoş geldiniz’ dediğini görürüz. Yunan ordusu İzmir’i işgal ettiği zaman tek başına hayatını ortaya koyarak karşı koyan ve silah kullanan Hasan Tahsin bu güçlerin gözünde vatan hainidir. Yurtseverlerin gözünde ise gerçek bir kahramandır. Bu da gösteriyor ki, vatan hainliği şartlara ve değişik güçlerin menfaatlerine göre değişen bir kavramdır.” (I. THKO Davası, s.335-36)
Mahir Çayan ise Kemalizmi bugün pek çoklarının ezbere ileri sürdüğü gibi, ne burjuvazinin ideolojisi, ne küçük burjuva hareket olarak görüyordu. Küçük burjuvazinin en solunu temsil eden NEREDEYSE özel bir zümre olarak görüyordu.
Mahir Çayan’ın yeniden yeniden anımsatmamız gereken saptaması şöyledir:
“Kemalizm, emperyalizmin işgali altındaki bir ülkenin devrimci-milliyetçilerinin bir millî kurtuluş bayrağıdır. Kemalizm’in özü, emperyalizme karşı tavır alıştır. Kemalizm’i bir burjuva ideolojisi veya bütün küçük-burjuvazinin veyahut asker-sivil bütün aydın zümrenin ideolojisi saymak, kesin olarak yanlıştır. Kemalizm, küçük-burjuvazinin en sol, en radikal kesiminin milliyetçilik tabanında anti-emperyalist bir tavır alışıdır. Bu yüzden, Kemalizm soldur; millî kurtuluşçuluktur. Kemalizm, devrimci-milliyetçilerin, emperyalizme karşı aldıkları radikal politik tutumdur.”
Görüldüğü gibi ne TKP geleneği, ne 60-70’ler solu Cumhuriyet ve devrimlerine karşı olmuştur. Onlar “bilimsel” bakış açısından hiç sapmamışlardı.
Sapma, sapıklık derecesinde 1990’dan sonra AB solculuğunun etkisinde gelişen, kafadanbacaklı Birikim gericiliğinin tüm hücrelerine sirayet ettiği, emperyalizmin denetimindeki sözüm ona “sol”culuktadır!
(Barzanicilerin sitesi nasname.com’da ise şöyle deniyor: “Mahir Çayan’ın Kemalist olduğu gerçeğini, Çayancılar bile inkar edemediğine göre, onun Kemalist kimliğini tartışmak anlamsızdır. Kemalist kimliği gereği Mahir Çayan, Misak-ı Milliye mutlak şekilde bağlıdır ve Misak-ı Milli dışında Kürd/Kürdistan sorununun çözümüne kesinlikle karşıdır; yani mutlak şekilde devletçidir.
Tarihin gördüğü en büyük faşistlerden/katliamcılardan biri olan Mustafa Kemali, ‘anti emperyalist bir devrimci’ olarak gören Mahir Çayan, Cumhuriyet döneminde Kürdlerin uğradığı tüm katliam ve soykırımları da açıkça destekliyor.”)
Görüldüğü gibi kavga tüm hızıyla devam ediyor! Bu kavgada Mehdi Bektaş’ın Kemalizm ve Sosyalizm kitabını okumak taraflara epey silah verecektir.
Hüseyin İnan’ın dediği gibi: ““Bu kavga biz olmasak da devam edecektir. Türkiye halkı var oldukça devam edecektir. Yurtsever analar var oldukça devam edecektir.” (I. THKO Savunması, s. 344)
Ahmet Yıldız