Sanat tarafsız mıdır?

                                  Sanat tarafsız mıdır?

 

Çürümüş ve yıkılmaya yüz tutmuş tarihi dönemlerde, çok belirgin bir öznel gericilik göze çarparken, bütün ilerici dönemlerde dünyayı kendi bütünselliği içinde ve olduğu gibi kavrama gereği görülmektedir. 

Goethe

 

Goethe aslında, kendisine sorulmamış bir soruyu yanıtlamıştır. Soru şudur: eseriniz okuyucuya nasıl bir dünya sunmaktadır?

Öngörülemez, gizemlerle dolu, “akıl sır ermez”, insanın edilgen ve zavallı olduğu bir dünya mı yoksa insanın dünyaya ve de kendi kaderine müdahale edebilen bir özne olduğu bütünlüklü bir dünya mı?

 “Sanatçı öznelliği”, “romanın kendi gerçekliği”, “sanatçı yaratıcılığı” ve benzeri sıfatlarla listeyi uzatabilirsiniz; ancak liste ne kadar uzarsa uzasın her şeyi Goethe’nin ortaya koyduğu sorunun etrafında kümelendirebilirsiniz:

bütünlüklü dünya algısı” mı, yoksa “parçalı bilinç” mi?

 

Okuyucuya önerdiğiniz dünyanın nitelikleri, işaret ettiğiniz pencereden görünen, neyi gösterip neyi sakladığınız, neyi büyütüp neyi küçülttüğünüz, kısacası durduğunuz yer, okura “bütün bir dünya algısı mı sunar, yoksa parçalı bir algı mı?

 Aslında Goethe aynı cümlede “çürümüş ve yıkılmaya yüz tutmuş tarihi dönemlerle”, “ilerici dönemler”in ayrımını yaparak bunun cevabını da vermiştir.

 

O halde sanat perspektifinizi seçerken, aslında parçası olacağınız “tarihi dönem”i de seçmektesinizdir. 

 

Edebiyat insanla ilgili bir etkinliktir. Şu ana kadar, izleği, kurgusu ya da konusu ne kadar “gerçek dışı” olursa olsun bir insanlık durumunu işlemeyen, insanla ilgili olmayan bir roman henüz yazılamamıştır. Örneğin Tolkien, filmi de çekilen Yüzüklerin Efendisi’nde tamamen kendine özgü bir dünya kurmuştur; alfabe ve dil bile icat etmiştir, apayrı türler yaratmıştır. Ama bütün roman iyi-kötü, gücün tehlikesi, iktidar vs gibi sorunları işlemektedir.

Her roman bir hakikatin estetik düzlemde yeniden kurgulanması ve sunuluşudur.

Her sanat eseri, sanatçının niyetini de aşan bir nesnel gerçekliğe oturur. Neden Balzac gibi bir kralcıyı, Dostoyevski gibi Slav milliyetçisi koyu bir Ortodoks’u okuyoruz hala? Çünkü kendilerinden onlarca yıl sonra yaşayan insanlara, kişisel görüşlerin çok ötesinde verebildikleri bir dünya kavrayışı vardır. “Gerici” Balzac ve “gerici” Dostoyevski, insanlığı ilerletmektedir.

            Sanatçı bunun bilincinde olsun ya da olmasın, sanat eserinin bir dünya tasavvuru, bir toplumsal karşılığı, tarihsel olarak oturduğu nesnel bir gerçekliği, kısacası pratik bir değeri vardır.

Sanatı, “doğuştan yetenekli üstün insanların bir tür salgısı”, “sanatçının nevrozlarından kaynaklı gizemli bir ürün” ya da “sıradan fanilerin anlayamayacağı insanüstü yaratılar” olarak görmek-göstermek tamamen bilinçli bir ideolojik tercihtir. Bu tutum –ki egemen görüş budur- insanın tarihselliğini gizlemeyi amaçlar. “Takma kafana böyle şeyleri” der bu sanat, “dünyayı anlayamazsın, dünyayı değiştiremezsin, otur oturduğun yerde” der alıcısına. Bundan daha politik, daha ideolojik bir mesaj olabilir mi?

Öyleyse Goethe’den başladığımız yazıyı Horkheimer’in ünlü kalıbını kullanarak şöyle özetleyelim:  Politikadan bahsetmek istemeyen sanattan söz açmamalıdır.

                                                                                                                     

Taylan Kara taylankara111@gmail.com

 

Bu yazı Aydınlık Gazetesi kültür sanat sayfasında yayınlanmıştır.

Facebook
yorumlar ... ( 22 )
09-07-2014
09-07-2014 07:28 (1)
Daha önce bu sitede sanat ve sosyalist parti ilişkisi epey tartışıldı. Sanatın tarihselliğine Goethe'den yola çıkarak yapılan vurguya katılırım ama "politika"yla ilişkisinin Kara'nın belirttiği gibi doğrudan değil, dolaylı olduğunu söylemek isterim. Şunu demek istiyorum: İnsan ancak doğrudan doğruya "tarihsellik"te olduğu gibi politikayı da kendini gerçekleştirme aracı olarak eline aldığında sanatın politikayla ilişki doğrudan olabilir. Sanat, politika gibi "aracı" bir "kurum" kabul etmeyeceğinden de bu böyledir. Nihat Ateş
09-07-2014 10:51 (2)
Nihat Ateş haklı ama, Taylan Kara zaten burada sanatın politikayla doğrudan ilişkisi olması gerektiğini savunmuyor ki!
09-07-2014 20:15 (3)
Tarafsızım demek, sessiz kalarak, devletin uyguladığı siyasete tarafım demektir. Tabii,sanatın siyasetle ilişkisinde önemli olan, devlet ya da partinin dayatmasından ziyade, bunu sanatçının bizzat hissetmesi ve istemesidir. Hassas konu... Mehmet Yılmaz :)
09-07-2014 20:16 (4)
Değerli Nihat Ateş, bu yazı bir tür "çubuğu tersine bükme"dir. "sanat-politika ilişkisi nasıl olmalıdır" sorusuna yanıt olsun diye değil "sanatla politikanın ilgisi yoktur" önermesine yanıt olarak yazılmıştır. Tartışmanın zamanı, tarihi dönemi bile bu yazıdan başka sonuçlara varılmasına yol açabilir. Mesela böyle bir yazıyı SSCB'de asla yazmazdım. "Çubuğun şu anki konumu", "nereye büküleceğini" belirliyor çünkü. Sevgiler saygılar T.Kara
09-07-2014 22:24 (5)
son yoruma itirazım var. taylan kara gibi düşünen, sorgulayan, eleştiren aydınları sscb'de genellikle ya öldürüyorlardı ya da çalışma kamplarına kapatıyorlardı. hi
09-07-2014 22:48 (6)
nasıl anlaşıldı bilmiyorum ama "SSCB'de yazmazdım" dememin nedeni, "sanat-siyaset ilişkisi"nin belli bir dönem "sanatın siyasetin hizmetine koşulması" olarak anlaşılmasıdır. öyle bir ortamda, "sanat siyasetle ilişkilidir" önermesi, anlamsız, gereksiz bir saptama olur ve daha da fazlası, bu yanlış anlayışa destek vermiş olurdu. bu yazıyı burayla, bu kültür ortamıyla, bu ülkenin sanat iklimiyle düşünmek, daha anlaşılır olmasını sağlayacaktır. saygılarımla t.kara
11-07-2014 20:31 (7)
Egemen güçler sanatı da,bilimi de,üniversiteyi de,medyayı da belirliyor. Bunu ortadan kaldırmanın yolu tarafsız olmak değil,her türden iktidara karşı durmaktır.Özel mülkiyeti ve çalışmayı ortadan kaldırmalıyız.Sınıflar var oldukça güçlü olan güçsüzü ezecektir.Klasikler kârlı değil diye yeni baskılarını bulamayacağız.Bankalara ait yayınevlerimizin var.Klasiklerin çevirilerini en çok bu yayınevleri bastırıyor.Bu ortamda yazarlara verilen ödülü,tarafsız sanatı,okuyucu beğenisini tartışmak bütünlüklü bir bakış değil.Tek bir semptomunun iyileşmesiyle bütünü etkileyen bir hastalık tedavi edilemez.MB
11-07-2014 20:43 (8)
Sayın MB, bize her türlü eleştiriyi, her türlü incelemeyi yasaklıyorsunuz. Onu yapmak birşey getirmez, bunu ele almak sonuç vermez... Herhalde siz yazın desek, yazınız tek kelimeden oluşurdu: DEVRİM. Slogan solculuğu yapıp hiçbir entelektüel üretime yanaşmayanlar çok, ama sizin kadar sekteri herhalde yok. Her şeyi devrime bağlayanlar bile yayın çıkarıyor ve güncel birçok noktayı eleştiriyorlar. Sizin yaklaşımınızın özeti: Yazmayın. Peki siz niye ikide bir buraya yorum yazıyorsunuz? Lüzumsuzu eleştirmekle vakit harcıyorsunuz? Hani tekili eleştirmek gereksizdi, bundan sonuç çıkmazdı?KaanA Arslanoğlu
11-07-2014 20:50 (9)
Hiç olmaz ya, kesinlikle mümkün değil ama, MB gibilerinin çoğaldığını ve devrim yaptığını düşünün. (Çoğalamazlar çünkü üç beş kelimeyi tekrarlamakla kimseyi ikna edemezler, baksanıza sistem diyor, ama sistemin hiçbir ana ayağı konusunda bilgisi yok, bilgi edinmek de istemiyor). Ne olurdu? O devrim yapıldığı anda karşı devrime dönüşürdü, çünkü hayatın hiçbir konudaki işleyişi hakkında kafa yormamış o "devrimciler" o saat yönetimi burjuvaziye devretmek zorunda kalırdı :) Bakın banka yayınevlerinin iyi iş yaptığını sanıyor... Daha işin neresinde.
12-07-2014 08:03 (10)
Sizin için imkansızlar var.Verili koşulları olduğu haliyle kabul ediyorsunuz.Hayal edemiyorsunuz.Toplumun maddi egemen sınıfının,egemen fikir gücü olduğunu bildiğimiz halde,niye bu güç onların elinde diye sızlanıyorsunuz.Hegel "güzel ruh"diyor buna.Bu bir durum tespiti ama hiçbir çözüm getirmiyor.Egemen sınıf olma çabasını,rasyonel düşünce gibi öne sürüyorsunuz.Belli bir sınıfın egemenliği,yani özel bir çıkarı genel çıkar olarak gösteriyorsunuz.Bankaların iyi iş yaptığını söylemiyorum.Klasiklerin bile metalaştığını söylüyorum.Gorki,Musil,Balzac,Joyce çevirilerine,Nazım kitaplarınıza bakın.MB
12-07-2014 08:05 (11)
Sizse burjuvaziye tamamen teslim olmuş,burjuvazi bizi niye içine almıyor diyorsunuz. Yenilgiyi baştan kabul etmişsiniz. "Egemen sınıfa alın bizi de biz daha çok hakediyoruz" diyorsunuz. Berna
13-07-2014 09:45 (12)
Aydınlık bu yazıyı yayınlayarak büyük aşama kaydetmiş. Daha önceki yıllarda Dostoyevski'nin bir romanını inceleyen yazımı, Dostoyevski'yi gerici ilan ederek Bilim ve Ütopya'da yayınlamamışlardı. Burjuva olmanın şahikasına çıkıp da başkalarını burjuvaziye teslim olmuş diye eleştirenleri ben hiç tarlada çapa yaparken görmedim. Yaşamı "devrim" gibi birkaç klişe kelimeyle idame ettirmek kolay ama neyi neden yaşadığını da bilmeli insan. Politikadan kopalım derken Tayyip mi yoksa Ekmeleddin mi noktasında buluyor insan kendisini. M. İzmir.
13-07-2014 11:49 (13)
Sayın İzmir, yine onikiden vurmuşsunuz. Denizden çıktığımda aynı analoji aklımdaydı (küç.bur. olduğumdan hafif bir tatil eğilimim var), duş alana kadar (vallahi kuraklık geçti aklımdan) yazıvermişsiniz. Modern tıp yalanı diyerek meydanı alternatifçilere bıraktık, GDO diye diye Dizdarı yıldız yaptık, şimdi tıpta Thales modeli bilimsel üretim yok diye Sağlık Bakanlığının kendi kadro ve yapısından çıkarak üniversite ve araştırma merkezi kurmasını izleyeceğiz. Başbakan "Ar-Ge olsun!" demiş, biz yakın çevremize yürümeye bakalım (metafor olarak, fiilen destekliyorum). Ama Ekmel'e tamah edelim. YÜ
13-07-2014 13:37 (14)
Dizdar bir fenomen oldu Gerçekten sevgili Üresin. Biz kendimizi değil başkalarını meşhur ediyoruz, vallahi kendimiz için bişey istiyorsak namerdiz ama bu gidişle bize de TBD Hayratı adını takacaklar. İyi banyolar dilerim zat-ı alinize. M.i.
13-07-2014 15:04 (15)
Çıplak ayakla yürüyemeyecek kadar tutuklulara söylenecek ne olabilir sevgili hocalarım. Schadenfreude değil bu, nihilizm belki... Berna
14-07-2014 08:05 (16)
Sevgili doktor ağabeylerim, başka yorumlarınızda da lafı geçti, Dizdar ve benzerlerinin derdiniz nedir, bunların eksiği nedir, lütfen açık seçik anlatınız, güzel yazılar yazıp bizi bilgilendiriniz. Çünkü insanlara olumlu görünüyorlar, dikkat çekiyorlar.(Daha önce YÜ bir yazı yazmıştı, kendi payıma ondan yararlandım ama daha teknik bir yazıydı sanırım, daha alan içi bir tartışmaydı. Söyleyeyim de sonra yazdık okunmuyor diye ıslık çalmasın, sitemler savurmasın)
15-07-2014 21:25 (17)
Çok beylik olacak ama Yavuz en yakın arkadaşlarımdan biridir. Hatta sistemli olarak beni yazmaya o başlatmış, bir endüstriyel dergi o çevredeki ağirliğimdan dolayı sürdürtmüş, sonra da K. Arslanoğlu başınıza bela etmiştir. Tıp Bu Değil II'deki yazım büyük ölçüde Yavuz'un I'deki yazısına yönelik eliştiriye dayanmaktadır. Kendisi iyi bir insan ve hekim ve "sistem" e getirdiği eleştiri ana hatlarıyla doğru olmakla birlikte, benim "Sergen kompleksi" adını verdiğim illetten muzdariptir. Aklıyla ortaya attığı, okuyarak öğrendiği bir konuda parlayınca bunun altını gerçek anlamda çalışma ve birikimle+
15-07-2014 21:25 (18)
doldurmamış, yüzeyel ve sansasyonel olanda kalmış, "profesyonel" (dörtlü) abilerinin peşinden olura olmaza savurmaya dalmış, bilim dışına taşmış (kutsal değil bilim; GDO'nun her durumda zararlı olmadığı da öne sürülebilir)) kısmen de mistikleşmiştir. Bu benim gözlemim, bilimsel inceleme, soruşturma değil. İşte "benzeri görülmemiş bombardıman"ın bir ayağı da budur. İnsanı bir taraftan svg. Yavuz, bir taraftan sn. Ekinci, bir taraftan hükumet politikaları, bir taraftan endüstri azgınlığı, bir taraftan daha az azgın olmaya AB müktesebatı arasında kaldığını düşünsenize :)) YÜ
15-07-2014 21:26 (19)
Bir öncekine cevap vermek çok zor. Belki Brecht verebilir: bildiriminiz gösteriyor bize, dünyayı değiştirmenin ne kadar gerekli olduğunu: öfke ve dayanıklılık, bilgi ve hiddet, hızlı müdahale, derin düşünmek, soğuk tahammül, sonsuz sebat, tekili kavramak ve bütünü kavramak, yalnızca gerçek tarafından öğretilerek, değiştirebilir gerçek. Die Massnahme adlı oyundan, aslında "Önlem" demek ama Türkçe ve İngilizce'de "Karar" olarak yer alıyor. YÜ
15-07-2014 23:25 (20)
"değiştirilebilir gerçek". küçük yazıları gözlüksüz göremiyorum, bu da bir gerçek. YÜ
21-07-2014 14:28 (21)
YÜ'r right...
26-07-2014 20:15 (22)
"Sanatın politikayla işi olmamalı görüşü bile politik bir tavırdır." demiş George Orwell-MM
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211477
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.