Vasat Edebiyatı üzerine çeşitlemeler (Edebiyat Piyasası-Piyasa Edebiyatı’ndan sanat çıkabilir mi?)

                           Vasat Edebiyatı üzerine çeşitlemeler

            (Edebiyat Piyasası-Piyasa Edebiyatı’ndan sanat çıkabilir mi?)

                                                        

                                                            Yıkma güdüsü aynı zamanda yaratıcı bir güdüdür.

                                                                                                                      M. Bakunin

   Geçen yıl Orhan Kemal Roman Ödülü ile ilgili dozunu düşük ve şiddetini hafif bulduğum küçük çaplı tartışmalar yaşandı. Bu tartışma, Türkiye’deki edebiyat ödülleriyle ilgili tartışmaya paralel gelişmişti. Bu ödüllerin veriliş mekanizmasındaki akıl almaz ilişkileri, mide bulandırıcı olayları ortaya koyarken birçok kimsenin adı geçti. Normal bir mantıkla düşünüldüğünde bu kişilerin, bu suçlamalar karşısında bir yanıt vermeleri, söylenenleri yalanlamaları, kendilerince doğru olanları ifade etmeleri, varsa düzeltme yapmaları, yoksa da bir açıklama yapmaları gerekirdi (1-5).

Birileri sokakta yüzünüze tükürse hiçbir şey olmamış gibi geçip gidemezsiniz. Birisi işyerinize gelip sizi cinayetle suçlasa, onu yok sayamazsınız. Bu tartışmada kanıtsız cinayet suçlamaları yapılmadı; “cesetler”, “toplu mezarlar”, “suç aletleri”nin üzerindeki “parmak izleri” gösterildi. Bazı cinayet yerlerinde sadece “parmak izleri”ni değil “parmak”larını da bırakmışlardı!

Doğrusunu isterseniz biz “marjinal”ler, kendi kendimize ciyakladık ve durduk. Çünkü karşımızda gerçek bir muhatap yoktu ve hiç ortaya çıkmadı. Bu konuda bir kısmını da benim yazdığım yazılara hiçbir yanıt, hiçbir açıklama gelmedi.

Oysa bu yazıları çok dikkatli takip ettiklerini, kendi aralarında bunları konuştuklarını, bazılarının nüfuzlarını kullanarak engellemeye çalıştıklarını, “böyle yazılara ne gerek var” diye editörleri aradıklarını biliyorduk.

 

Topluma güvenleri tam!

Edebiyat piyasası-piyasa edebiyatı “sessizlik suikastleri” ile meşhurdur. Her zamanki gibi toplumun balık hafızalı oluşuna güveniyorlardı.

Edebiyat dünyasında böylesi korkunç bir olay bile kayda değer bir tartışma yaratmıyorsa şaşıracak fazla bir şey kalmamıştır. Bunlara şaşırmayan ya da bunlara karşı söyleyecek bir şeyi olmayan bir kimse, hiçbir şeye şaşıramaz.  

 

Bu kadar gürültü niye?

Peki biz niçin bu kadar “gürültü” yapıyoruz? Ödüllere, edebiyattaki bu oligarşiye, bu kuşatılmışlığa niçin gülüp geçmekle kalmıyoruz da müdahale ediyoruz?

Bizlere ödül verilmedi diye kıskanıyor muyuz yoksa? Kitaplarımızın daha çok satması için reklam mı yapıyoruz? Ödül jürilerine mi seçilmek istiyoruz? Edebiyat oligarşisine darbe yapıp onların yerine mi geçmek istiyoruz? Ödül jürilerinde bizim gibi düşünenlerin olmasıyla sesimiz kesilir mi? Bizlere birer köşe, bir editörlük, bir konum, bir paye verseler sesimizi kesip pişmiş kelle pozları mı vermeye başlayacağız? Bütün bu tantana bunlar için mi? Bu kadar yazı, bir “kayıkçı kavgası”ndan mı ibaret? Bu kadar itiraz, “prensipte anlaşmış kişiler”in “detaylar”daki pazarlığı yükseltmek için yaptığı bir taktik midir?

Bunları yapanlar olmuştur, olabilir, olacaktır da. Bütün bu suçlamaların hepsini bir an için doğru kabul edelim. Peki bunlar, söylediklerimizi yalanlar mı?

 

Herkesin bildiği “sır”lar

Edebiyat piyasasında bir ödül mafyası yok mudur?  (6)

Yılda 16 jüri üyesi olan kişi ödüle katılan dosyaları nasıl okumaktadır?

Önüne gelen dosyaları okuyan kaç jüri vardır?

Babanın jüri üyesi olduğu bir ödüle oğlu, abinin jüri üyesi olduğu bir ödüle kardeşi nasıl katılır ve dahası ödül alır?

75 günde 13 bin sayfa kitap nasıl okunur?

Bu konuda yazılan 10‘u aşkın yazıya, sadece bu konuyu ele alan 1 saatlik TV programına bir satır bile yanıt verilmemesi, bu suçlamaların kabulü anlamına mı gelir? (7)

 

Orhan Kemal “ticareti”

Bütün yaşamını her türden “piyasa” ile mücadeleye adamış ve bu uğurda her türlü bedeli ödemiş olan Orhan Kemal’i piyasalaştırırken, onun sanatsal mirasını alıp satarken hiç utanmadılar.

Orhan Kemal’in sanatsal mirasına, ideolojisine, dünya görüşüne açık açık küfreden bir yazarın kitabına ödül vermek piyasa edebiyatı-edebiyat piyasasının geldiği son noktaydı. Bu köpeksiz köyde değneksiz gezmekti. Bu bir cüretti.

 

Koca bir palavra olarak sanatçı özgürlüğü!

Piyasa edebiyatı-edebiyat piyasasında şu anda gördüğümüz yazar-şair triplerini, karnaval havasını, sözüm ona büyük muhalif pozlarının ne kadar sahte, ne kadar gülünç olduğu artık ayan beyan ortadadır. “Sanatçı özgürlüğü” ise böyle bir piyasada gülünç bile olmayacak kadar alçakça bir palavradır. Ortada sanat ya da özgürlük namına olan şey mafyatik ilişkilerdir, çete mantığıdır, 3-5 tekke ve çevresinde öbeklenmiş çıkar halkalarıdır.

 

Hangisi daha namusludur?

Bugün edebiyat piyasası-piyasa edebiyatına hakim olan unsurların, gazino-uyuşturucu-kadın satıcılığıyla uğraşan yer altı şebekelerinden tek farkı, aralarındaki itibar farkıdır: mafyaların mafya olduğunu, pis işlerle uğraştığını herkes bilir; bugünkü ana akım edebiyat piyasasındaki kişiler ise hala sanatçı zannedilerek itibar görmektedir. İlişkiler ve işleyiş şekli bakımından aralarında en küçük bir fark yoktur.

 

Hangisi daha yalancıdır?

Yalan konusunda ise kişisel olarak şunu rahatlıkla söyleyebilir ve bunu kolaylıkla kanıtlayabilirim: edebiyat piyasası-piyasa edebiyatının gövdesindeki bir kitap “eleştirmeni” ile karşılaştırıldığında, bir mafya babası kesinlikle daha az yalan söylemektedir. Piyasa edebiyatının “saygın” eleştirmeni için yalan, arada sırada söyledikleri bir şey değil, nerdeyse her yazısına sinen bir ahlaki normdur artık (8-10).

Yalan, onların olmazsa olmazıdır. Berbat olduğunu çok iyi bildikleri bir romanı övmediklerinde, orada var olamayacaklarını çok iyi bildikleri için yalanları artık kendilerine yapışmıştır.

Edebiyat piyasası-piyasa edebiyatı bu haliyle “reforme” ya da “rehabilite” EDİLEMEZ.

 

Çürümeye direniş!

Türkiye’de yetişen, yetişmekte olan genç sanatçılara, yazar ve şairlere haddim olmayarak şu öneride bulunmayı kendime görev biliyorum.

Bu ülkede artık, “sanatçı” olmanın ilk ve olmazsa olmaz koşulu piyasa edebiyatı-edebiyat piyasasının bu kokuşmuş ilişkilerini

EN BAŞTAN,

TÜMDEN,

TAVİZSİZ

reddetmekten geçer. Bundan daha azı sizin de bu çıkar çetelerine eklenmenize neden olur. “Az ahlaklı” ya da “az özgür” olunmaz.

Ne kadar yetenekli olursanız olun bu ilişkilere bulaştığınız ölçüde çürüyeceğinizi unutmamalısınız. Bu piyasadan “vasat edebiyatı” dışında, ortanın üstü bile olsa bir sanat çıkmaz, çıkamaz, çıkmamıştır da. Birbirlerine verdikleri ödülleri, büyük holdinglerin ve devletin himayesindeki dergileri, gizlice verdikleri teşvik paraları, vıcık vıcık programları, yüzlerinden riya akan törenleri, her sözcüğünden “ben yalanım” ifadesi dökülen kitap ekleri, bilboardları, reklamları ile koca bir kötülük endüstrisinden geriye sanat bakımından ne kalmıştır?

Bütün şiir ödüllerinin seçiciler kurulunda yer alan Doğan Hızlan’ın bir şiiri, hadi şiir çok olur, bir mısrası aklınızda mıdır? Sizi etkileyen, belleğinizde yer edinmiş bir mısrasını söyleyin: sadece bir mısra…

Yazıyı okumayı bırakıp 2 dakika düşünün: aklınıza gelen sadece bir mısra var mıdır?

 

Şu yazıdaki listede adları geçen, piyasa edebiyatı-edebiyat piyasasını belirleyen büyük jürilerin kaç tanesinin bir şiiri, bir öyküsü, bir romanı sizi etkilemiştir? Bu yalan rüzgarından olsa olsa ne olabilir?

Sanatın koşulu mu olur?

Evet olur!

Genç sanatçıya ne yapması gerektiğini söylemek benim haddim değil ancak ne yapmaması gerektiğini hemen söyleyebilirim:

Çürümemeli!

İşe en baştan çürümemekle başlamak, bana göre bu koşullarda oldukça iyi bir başlangıç olacaktır.

Bu düşüncelerle, çürümemeye direneceklerine inandığım Karazin’e başarılar dilerim. Sanat kaygısı var ise çürümeye direniş bir zorunluluktur çünkü.

                                                                                                          Taylan Kara

                                                                                              taylankara111@gmail.com

 

NOT: Bu yazı Karazin Dergisi’nin 2. sayısında yayımlanmıştır.

Dipnotlar:

1.      Orhan Kemal Roman Ödülü nasıl verilmemelidir?

http://www.insanbu.com/a_haber.php?nosu=1619

2.                                                                                                                  Seçici Kurula açık mektup

http://www.gercekedebiyat.com/haber-detay/orhan-kemal-roman-armagani-secici-kuruluna-uc-soru-taylan-kara/1785

3.                                                                                                                  2014 Orhan Kemal Roman Ödülü karşısındaki sessizliğin düşündürdükleri

http://www.aydinlikgazete.com/m/?id=47984

4.                                                                                                                  Bir kez daha Orhan Kemal Roman Ödülü üzerine

http://www.insanbu.com/a_haber.php?nosu=1549

5.                                                                                                                  Muhalif yazara gönderilmemiş yanıt

http://www.insanbu.com/a_haber.php?nosu=1632

6.                                                                                                                  http://www.gunzileli.com/2014/06/30/taylan-karaturkiyede-edebiyat-odulleri-nasil-verilir/

7.      Edebiyat Cephesi (Ulusal Kanal) https://www.youtube.com/watch?v=9b8Pr6fTeXw

 

8.       Vasat Edebiyatı 101- Penguen yazılar ve Tonguç Kundil

http://www.insanbu.com/a_haber.php?nosu=1419

 

9.                                                                                                                  Yazı pazarlama AŞ, bazı kitap eklerinde yazı yazma kılavuzu http://www.aydinlikgazete.com/kultur-sanat/yazi-pazarlama-as-h48325.html

 

10.   Vasat Edebiyatı 101- saçma bir “eleştiri” nasıl yazılır?

http://www.insanbu.com/a_haber.php?nosu=1410

 

 

 

 

 

Facebook
yorumlar ... ( 13 )
05-11-2015
05-05-2015 20:20 (1)
sanat-piyasa ilişkisi, aşağı tükürsek sakal, yukarı tükürsek bıyık türünden, çetrefilli bir meseledir. konuya daha çok plastik sanatlar üzerinden kafa yormuş biriyim. bu konudaki görüşlerim şunlardır: http://mehmetyilmazmehmet.com/metinler-texts/sanat-piyasa-kuresellesme-mehmet-yilmaz/
06-05-2015 10:36 (2)
Çok üzücü çok. Dahası, yalan, niteliksizlik, çıkarcılık hayatın her alanında standart. Nereye varır bu işlerin sonu? Mine
06-05-2015 12:03 (3)
Bu dürüstlük çok fazla! Çok acımasızca! T. Kara bu yazılarıyla sanatçılık-yazarlık denilen "büyünün" genlerini hatırlatıyor.. Yüzlere çarpıyor.. Tükürülen yüz, gülümsüyor ve oradan sıvışırken, tükürüldüğü yüzünde taşıdığı kibirli bakışları hiç değiştirmiyor! Bu T. Kara'nın sorunu değil; sanırım hem de taşıdığı maddî-Manevî imkânlarına karşın bu "karakterlerin" yaptığı bu "seçim", insanlığın on binlerce yılda yaptığı "ahlaki kültür" adına dibe inildiğinin de kabulüdür. Bu "zehirlenmiş ruh'un" oldukça karmaşık yollardan geçerek, öznel-kendi dünyasını da kirleteceğini düşünüyorum. T. Kara, bu ve benzeri yazılarıyla bu "zehirlenmiş ruhlara" kaçacak yer bırakmıyor; acımasızca davranıyor! Bence bu "acımasızlığın" doğru seçimi; on binlerce yıllık insan uygarlığının damıttığı "iyi ve güzel" şeylerin "sağ kalması" için bu tam da gereken doz... ogürsel
06-05-2015 10:36 (4)
"Oysa bu yazıları çok dikkatli takip ettiklerini, kendi aralarında bunları konuştuklarını, bazılarının nüfuzlarını kullanarak engellemeye çalıştıklarını, “böyle yazılara ne gerek var” diye editörleri aradıklarını biliyorduk." demişsiniz. Kim bu editörler? Nereden bu bilgiye ulaştınız? Biraz detay verir misiniz?
06-05-2015 12:58 (5)
4 nolu yorumcuya: Bana bir mail atabilirseniz sorunuza oradan yanıt vereyim. Saygılarımla Taylan Kara
06-05-2015 15:59 (6)
Yolunuza kimin taş koyduğunu herkesin bilmesi lazım Taylan Bey. Şahsi bir meraktan değil, bunlara karşı daha etkili bir kamuoyu yaratılması, daha çok tepki gelmesi açısından soruyorum. Ben size bir bilgi vereyim. Hamdi Koç, Can Yayınlarına transfer olmuş. Sonbaharda yeni romanı çıkıyor.
07-05-2015 02:11 (7)
6 no lu yorumcuya: Yazdığım yazılar, okura söylediklerim mutlaka net ve kanıtlı olmak zorunda. Şimdiye kadar güvenilir, herkes tarafından kabul edilecek kanıtlar olmadıkça hiç kimseyi itham etmedim. Eski yazılarımda bunu görebilirsiniz. Merak ettiğiniz konuya gelince: bunların tamamını ikinci ağızdan duyduğum için kanıt düzeyini yetersiz gördüğümden okurlara aktarmaktan kaçınıyorum. Ancak ödül yazılarından sonra özellikle haziran 2014'te yazımda adı geçen jürilerin birkaç tanesinin bizzat gazeteyi arayıp sitemde bulunduğunu, suçlamalarımla ilgili birşey söylemeyip "neden böyle yazılar yayımlıyorsunuz" şeklinde konuştuklarını biliyorum. Ancak bu telefon konuşmalarının kayıtları doğal olarak yok. Tamamı sözel olarak 2-3. kişiden bana aktarılanlar. Hiçbir yazılı kanıtım yok. Birilerinin şahitliği de kolayca inkar edilebilir. Ben de net kanıtlar ortaya koymadan bunları yazarsam, okurların güvenini sarsmış olurum. Çekincem nedeni budur. Buna benzer çok örnekler var. Devamı var T.Kara
07-05-2015 02:11 (8)
Devamla: Daha etkili bir kamuoyu oluşmayacaktır. Çünkü bunlara hassas bir kamuoyunun eksikliğinden kaynaklanıyor zaten bütün bu pislikler. Bu yazıların amacı, bu eksik kamuoyunu oluşturabilmek, duyarlılıkları başka bir okur yaratabilmekti. Burada mesele ben, şu ya da bu değil. Bu yazılardan sonra beni yayınevime sorduran, 3.kişiler aracılığıyla yoklayan, "çaktırmadan" haber yollatan ve hatta iltifatlarla yemleyen "edebiyat büyükleri" oldu. (Doğal olarak hepsi de jüri üyeleriydi!) Bunlar da ikincil duyumlar. Bazı mecraların bana artık kapılarını tamamen kapatmasında (eski yazılarımı da sitelerinden kaldırarak) bu yazıların büyük payı mevcut. Gelecek ay çıkacak olan son kitabımın (edebiyat eleştirileri içerikli) tam 1 yıldır yayımlanamamasında da bu yazıların etkilerini görmekteyim. Ancak dediğim gibi: size isim verecek güvenilir kanıtlarım yok. Keşke söz ettiğiniz etkili bir kamuoyundan bir damla olabilseydi. O zaman zaten bu rezaletleri yazmamıza bile gerek kalmazdı. taylan kara
07-05-2015 02:14 (9)
Sn. 4 ve 6, hamdi koç'un transferini siz nereden duydunuz, biraz detay alabilir miyiz, kamuoyu yaratmak için işe yarayabilir de. Karga Mel
07-05-2015 10:52 (10)
Can Öz, Edebiyat Kokusu adlı programa katılmış. Orada söylüyor. 45:40'tan sonra konuya giriyor: "Abi şey bir transfer yaptık en son. Bunu da ilk defa duyurucam. Murakami'yi kapamadık ama Hamdi Koç'u kaptık abi Doğan'dan. Yeni kitabı ekimde bizden çıkacak. Çok sevdiğim bir yazardır yani." https://www.youtube.com/watch?v=CBH7HmqAl6U
07-05-2015 18:59 (11)
Sevgideğer Taylan Kara'nın,her yazısı öyledir ya,sanat-edebiyat yarışmalarını/ödüllerini(daha doğrusu:şair-yazar vuruşturmalarını!)odak aldığı yazılarındaki vicdanlı ve nâmuslu tutum,her türlü takdirin üstündedir.Nitekim,bu yazısında da aynı tutumun izini sür(dür)düğünü apaçık görüyoruz. Zihin ve bir yandan da gönül açıcı bu son kertede özverili ve kıymetli girişimleri için,kendisine teşekkür etmek,boynumuzun borcudur. Yalnız,bu yazıda beni duralatan ve şaşırtan bir bölüm var.O bölüm şudur:"Bütün şiir ödüllerinin seçiciler kurulunda yer alan Doğan Hızlan’ın bir şiiri,hadi şiir çok olur,bir mısrası aklınızda mıdır?Sizi etkileyen, belleğinizde yer edinmiş bir mısrasını söyleyin:sadece bir mısra...Yazıyı okumayı bırakıp 2 dakika düşünün:aklınıza gelen sadece bir mısra var mıdır?" Doğan Hızlan,şair değildir ki,ondan bir mısrâ bekleme hakkımız olsun!En azından benim bildiğim bu.Eleştirmen(mi?)dir.Öyleyse,kabzımaldan,diyelim tulumba tatlısı istemek gibi bir tuhaflık sayılmaz mı bu?-B.Durali
07-05-2015 18:59 (12)
2015 Yunus Nadi ödüllerini kazananlar açıklanmış. Roman ödülünü Eren Aysan'a vermişler. Hangi yayınevi? Bilin bakalım.
07-05-2015 19:51 (13)
Güzel bir yazı, ancak arz - talep meselesini kaçırıyor. Piyasaya ilahi aşk adı altında, evli erkeklerle evli kadınların çarpık ilişkilerini hikaye eden kitapların hakim olmaya başlaması ve ödüle layık görülmeleri aslında bunlara bir talebin varlığını gösterir. Demek ki toplumun evli kadınlarla veya evli erkeklerle aşk yaşamaya meyilli bir kesimi var. Ama bu toplum kesimi, "ilahi aşk" kavramından da anlaşılabileceği üzere kutsalları kullanan bir kesim. Bence bu arz talep olayını anlamadan bu ödül olayının anlaşılabileceğini sanmıyorum. Ayrıca bu arz - talep olayı anlaşılırsa ahlaksızlığı boyutları da anlaşılabilir. Not: Bu arada hiç kimseyi itham etmiyor ve kimseyi de bu tür eğilimleri var diye suçlamıyorum. Sadece kitapçı raflarında yeni ve çok satan olarak gördüğüm kitaplar ve çok satan yazarların kitapları hakkında akıl yürütüyorum o kadar. Bahadır Özdemir
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210854
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.