Ara sıra uğradığım Türk esnaf. Uzun süredir dertli, ama bir o kadar gururlu. Oğlu iki yıldır Suriye’de savaştaymış. Her an ölüm haberini almayı bekleyerek iki yıldır diken üstünde yaşıyormuş adamcağız, on beş kilo vermiş. “Benim oğlum yedi düvele karşı savaşıyor. İmanlarından başka güçleri yok, yapayalnızlar, ama Allah onları görüyor” diyor. Gittikleri yol yol değil, her yanlarından haklılık fışkırsa ne olacak bu yamyamlıkla. Ama ne yapacaksın, canlarını koymuşlar. "İnşallah sağ salim döner" dedim, başka ne diyeyim.
Ertesi gün de iki Kürt genci geldi odama. Kobani'yi anlattılar. Orada bir halk direnişi yaşanmıyormuş sadece, bir devrim yaşanıyormuş. Bu Kürtlerin Kobani'si bende hep Kurt Cobain'i çağrıştırıyor. O da mı Kobaniliydi acaba. Yersiz bir espri olur, diye onlara bahsetmedim. İmza istediler. Olur atın imzamı dedim. Artık her şey mail üstünden, kalem bile almadım elime. Topraklarını savunacak insanlar, katliam korkusuna pabuç bırakmayacaklar. İnternetten takip ediyorum. Türkiye'deki birçok yazar, aydın Kobani'ye destek imzası vermek için birbirleriyle yarışıyorlar. Bir itiş kakış, bir yetişme telaşı, bir öne geçme şevki ki sormayın, sanki imza vermiyorlar, sırayla sipere yatıp tetik çekiyorlar. İnsan en aydınıyla bile gerçekten tuhaf bir yaratık.
21. yüzyıl uygarlığı içinde destan toplulukları olarak örgütlüyüz, ortak bilinçaltımız değişmiyor, neden değişsin. İnsan için bin yıl, üç bin yıl, beş bin yılın arketipleri şiddetle geçerli. Cesaretini kanıtlamak, cesarette yarış etmek, bunun üstünden destanlar yazmak, ancak destan yazanların söz sahibi olabilmesi.
Aynı anda şizofrenik bir internet toplumu içinde yaşamamız. Herkes evinde oturup her şeyi söyleyebiliyor. Sınırsız bir söz hürriyeti. Oysa arkaik toplumlarda, kabile ve klanlarda söz söyleyebilmek için bir gencin önce cesaretini kanıtlaması gerekliydi. Bir kahramanlık yapması. Cemiyet için saygın bir işi kotarması. Veya en azından bazı erginlenme törenlerinde olduğu gibi belli bir süre sıkıntıya, korkuya, yalnızlığa, acıya katlanması. Bu sınavdan geçemeyen ergen o topluluğun eşit hakta, söz ve karar sorulan bir üyesi olamazdı.
Şimdi bütün bunlar aşılmış görünüyor, ama siz öyle sanın. İnternette sınırsız söz özgürlüğünüz erk sahiplerinin belirlediği çerçevede bir eğlenceden, oyalamadan ibaret. Bir şeyleri değiştirmek için ortaya mı çıktınız. Fiziksel şiddetle karşılaşıverirsiniz. Para, iktidar, erk sahiplerinin hizmetinde kendini cesaretle kanıtlamış güvenlik güçleri tepenize biner. Daha ileri şeyler konuşmak için bile sizin de ona karşı durma cesaretinizi kanıtlamanız gerekir.
En demokratik ülkelerde bile sözünüzü sürdürebilmek için cesaret göstermeniz, sözünüzün geniş çevrede yankı bulması için o cesareti geniş bir çevreye kanıtlamanız gerektir. Benim ülkem gibi yarı demokratik yarı vahşi toplumlarda destan ve cesaretin söz ve fikir üstündeki üstünlüğünü varın siz düşünün.
İşte böyle bir coğrafyada Kobani’de de PKK-PYD kendi destanını yaratıyor. Epey bir Coni desteği de söz konusu, mamafih destanın bu nakaratı oldu olası davul sesiyle gürültüye getirilir. Mitlerde kahramana Tanrı kayırması pek açık edilmeyen bir şeydir. Ne diyorduk, PKK destan yazıyor, ilerde daha büyük destanlar yaratabilmek, daha fazla söz ve karar hakkı alabilmek için. Yoksa terk ederdi bu büyük güç karşısında küçücük bir şehir parçasını, kimse de bundan ötürü şaşkınlığa düşmezdi.
Ben şahsen içimdeki arkaik yanın alevlendirmesiyle fiziksel cesarete daima hayran kalmışımdır. Her milletin mitlerini okumaktan bıkmam, keyif alırım. Böyle bir yöntemi kesinlikle yanlış bulmamama karşın bir bilim insanı ve hekim halimle intihar eylemcilerini eni konu kıskandığım olmuştur. Şimdi Kobani’de çatışan ve kendi açılarından destan yazan iki tarafın cesaretine de şapka çıkarıyorum.
Ama salim kafayla düşündüğümde ki, çoğu zaman başarırım ve işim budur benim, iki tarafın da bu cesaretinin, iki tarafın da bu destanının kafamdaki ideal toplum hayalinin gerçekleşmesine hiçbir katkı sunmayacağını rahatlıkla görebiliyorum. Aksine o eylem şekli, tarz, yol ve yöntemin ideal toplumu (giderek bunun bir hayal olduğunu anlıyorum) tahrip ettiğini de görmemek için fanatik olmak gerekir. Dahası da var. Ben kendimi liberal ve siyaset dışı gibi görüyorum. Bir demokratik solcu veya bir Marksist ya da bir anarşist açısından da gündemi böyle güçlerin tayin etmesi tam bir yıkım sayılmaz mı? Bunu otuz yıldır anlayamamaları son derece enteresan.
Sonuçta şöyle bakın. Bu yöntemleri uygulamış ve uygulayan şu güçlerden herhangi birinin herhangi bir toprak parçasında egemen olduğunu düşünün. O rejimin neler yapabileceğini kestirmek hiç de zor sayılmaz, yapacaklarını şimdiden yapıyorlar zaten. Bir de o rejimden kurtulmak için daha sonra başka güçlerin neler yapabileceğini düşünün. Geleceği tahayyül edemiyorsanız geçmişi düşünün. Her etnik, dini, sosyal grubun birbirini sürekli kestiği yüzyıllar, bin yıllar. Neredeyse bire bir aynı topraklarda sürgit birbirinin aynı kırımlar.
Hepsi aynı destanlarla geldiler ve ortalığı kana boğdular. Cezaevinde mahkum yakan askerin, arkadaşına işkence yapıp infaz eden gerillanın, canlı canlı kafa kesen şeriatçı militanın cesareti var, destanı var. Ama bunlar ne işimize yarar derseniz? Haklılıklarını yedi kat gökten onaylatsalar neye yarar bu acımasızlıkla! Bizim varsa gerçekten bir idealimiz, başkalarının büyüyen destanı ancak bizimkileri yok etmeye fayda eder. Bende ideal kalmadı, destancılıktan çok bostancılığa meylediyorum, lakin böyle masal-mit yaratacak bir havayı daha makul güçlerde de göremiyorum. O halde neymiş... kafa kesen, çocuk kurşuna dizen, mahkum öldürenlerden zevkimize göre bir taraf, star seçip fanlığa devam...
Uykunuza dikkat edin
Bu yazıyı okuyan sizler büyük çoğunluk yetişkin insanlarsınız. O bakımdan yeterince uyuyun, uykuyu ihmal etmeyin, erken yatın erken kalkın, bunun sağlığa sayısız yararları vardır desem, size önemli bir şey söylemiş olmam. Bunları zaten bin kez duymuşsunuzdur. Ama büyüme çağındaki çocuklarınız için bu şart desem, birden irkilirsiniz, lakin bu irkilti 3-5 saniye sürer, siz yine bildiğiniz gibi yaparsınız, hiç aldırmazsınız.
Desem ki, insan gece çalışmak, gece avlanmak için geliştirilmedi, bu bakımdan gece sürekli ayakta, ışık altında, uyanık kalmanız doğanıza aykırıdır. Ne doğası falan derseniz, ne arzu ederseniz onu yaparsınız.
O zaman hiç değilse tam karanlık ortamda uyuyun uyuyacaksanız. Niye mi, bilmiyorum. İçgüdülerim size böyle bir tavsiye yapmamı öngördü. Ben tam karanlık ortamda uyumam her zaman. Doğruyu bilirim, tamamen farklı yaşarım. Hepimiz böyle değil miyiz?
Koral. G. Yunuk