En tehlikeli laiklik karşıtı din olarak Freudculuk – Freudculuğun eleştirisi (1)

Dinci gericiliğin arsız bir paragözlük ve gücü yettiğine azgın bir saldırganlık olarak başımıza bela kesilmesiyle bizim aydınlarda dine karşı tepki de arttı. Bir yere kadar makul karşılamak gerek. Hepimiz öfkeleniyoruz İslam’ın bu denli görgüsüzce çıkarlara alet edilmesine.

Ama insana evrim kuramıyla baktığımızda dinsel inançların evrensel yaygınlıkta bir ihtiyaç olduğunu da net bir biçimde kavrıyoruz. Sadece insan zayıflığını ve insanın akli yetersizliğini kapayan, sığınılacak huzurlu bir liman olması yönünde değil. Aynı anda aksi yönde insanın inanmaya eğilimi, evrimsel-genetik manada oluşmuş biyolojik bir sonuç.  

O bakımdan insanların dinsel inançlarını şımarıkça küçümseyen aydın tavrına da öfkeleniyorum, ilk öfkem kadar yoğun olmasa da. (Çünkü onlar şimdi iktidarda değiller.) Şu soruyu gündeme sokmaya çalışıyorum: Aslında bilinen dinlere bağlı veya herhangi bir ideolojiye bağlı olmaksızın tamamen dinsiz o kadar az sayıda insan var ki… En ileri sol kesimlerinizin benimsediği komünizm ütopyası da bir hayal, bir dinsel inanç değil mi? Sosyalizm tamam, görülmüş, yaşanmış bir örnek, ulaşılabilir. Fakat insanın komünizme ulaşabileceğine dair herhangi bir bilimsel kanıt veya mantıklı emare mevcut mu? Değil. Ama başkasının dinini küçümsüyordunuz!

Yine de ileri bir ideal olarak komünizm ütopyası başka bir şey kadar tehlikeli değil. Bir yere kadar güzel bir şey hatta. Bırakın bazı insanlar (bu uğurda ölmedikçe-öldürmedikçe) ona inansınlar.   Bu onlara bir yaşam enerjisi, bir şevk verir. Bu inanç belli bir yere kadar laik bir inanç. Yani günlük yaşama pek fazla karışmıyor, karıştığında çoğun sınırlı ve olumlu yönde karışıyor. (Şu dönem.)

Fakat başka bir şeyler var ki, başka birçok yaygın inanç var ki, günlük yaşama, politikaya karışıyor, insanları birlikte kafa yoramaz, birlikte iş yapamaz hale getiriyor. En yaygın ve tehlikelisi Freudculuk işte. Dünya ölçeğinde sol ve liberal aydınlar arasında bu denli sorgulanmaksızın kabul gören, terimleri günlük dilimizi idare eden başka bir ideoloji, inanç sistemi yok.  Başka bir din yok.  

ABD’de entelektüeller bilimle daha haşir neşir olduklarından Freudculuktan epeyce yakayı sıyırmışlar. Ama orada da doğru dürüst sol yok. Avrupa hâlâ Freud dini ve alt tarikatlarına bağlı. Gerçi Avrupa solu da sol değil, ama bizimkileri fena halde etkiliyor sol görünümüyle. Avrupa’da hâlâ liberal, sol, Marksist entelektüeller arasında Freudculuk ezici bir hakimiyete sahip. Her kesimden sağ ve sol liberaller, komünistler, anarşistler, yeşiller, Troçkistler arasında… (İlk Troçki soktu zaten Marksizme Freudculuğu) Sovyet karşıtlığının yaygınlığı nedeniyle (büyük ölçüde haklı nedenlere dayanan bir karşıtlık), Sovyet resmi ideolojisi ne derse tersini düşünen Avrupa komünistleri-sosyalistleri, Feudculuğu başa çıkılması güç bir salgın hastalık haline getirdiler.  

Bizde bu işin misyonerliğini 80 öncesi ve sonrası Birikim ve Metis tayfaları üstlendi. Althusser dediler beynimizi …ler; Lacan, Zizek, Badiou dediler bilincimize ettiler. ÖDP’de Birgün’de bunlar, Cumhuriyet’te onlar, Aydınlık’a, soL’a bile sızdılar; sinemada onlar, Radikal-2 ve bilumum Pazar eklerinde, kitap gazetelerinde… Hangi kitap-dergi kapağını açarsan aç aynı yobaz, aynı felç edici dil… Aynı anal dönem, aynı Fallus önümüzde sallanıyor. Fallusu iter, geçip işimize bakarız da, Freudculuk sosyalist alemde liberalliğe açılan cezp edici, ışıklı bir kapı. Oraya doğru mihmandarlık yapan Leyla Erbil’den Murat Belge’ye, Yavuz Alogan’dan Ergin Yıldızoğlu’na yüzlerce melek…

En çok kafayı taktığım da en yakınımdakiler. Biri yayıncım Ahmet Öz, öbürü Tıp Bu Değil’den dost Mutluhan İzmir. Bu yazı dizisi kapsamlı bir “Evrimci Siyaset Psikolojisi” kitabının ilk halkası, bakalım ne yapacağız? Kitabı nasıl yayımlatacağız J Başkalarından geçtim, sadece Ahmet’le, Mutluhan’ın gerçekten parlak zekalarını akıl şeytanının yoluna saptırabilsem Ulu Tengri’den başka ne isterim.  

Bu öylesine günlük yaşama ve siyasete bulaşan, onu kıpırdamaz hale getiren bir ideoloji ki, anti-laik şeriatçılıktan hiç farkı yok. Hatta keşke Nakşibendi veya Fethullahçı olsaydı bu arkadaşlarım. Ahmet veya Mutluhan o durumda, herhangi bir somut sorunla birlikte uğraşmaya çalıştığımızda, muhtemelen konuyla alakalı cin çeşitleri ya da meleklerin görev dağılımından bahsedeceklerdi, ben de he he diyecektim; çünkü bilimsel-somut dünyada bunların etkileri zayıflatılmış-sınırlandırılmıştır büyük ölçüde; işimizi birlikte yapmaya devam edecektik. Veyahut diyecekti ki biri, ben bir namaz kılıp geleyim, o namazını ifa ettikten sonra eylemde, etkinlikte tekrar buluşacaktık. (Olmaz ya, gerçi tek tük örnekleri görülmüyor değil, sadece bunun bizim açımızdan aslında daha kolay olduğunu anlatmaya çalışıyorum, bilim dışı, günlük hayat dışı samimi dinsel inançlarla daha kolay başa çıkılabileceğini, uyum sağlanacağını anlatmaya çalışıyorum.)    

Ama bizim ideolojik inançlı, ideolojik dinli sol-sosyalist arkadaşlarımız öyle mi. Gittikleri her yere, her somut tartışmanın içine bu inançlarını getiriyorlar (en yaygını olan Freudculuktan başladık) ve insanın tüm şevkini, birliktelik ruhunu baştan kırıyorlar. Düşünebiliyor musunuz, herhangi bir iletişim sorununu veya gruplar arasındaki çatışmayı cinlerle, perilerle açıklamakta ısrar eden arkadaşlarınız çoğunluk olsa, ne gibi bir fikri veya eylemsel gelişim çıkar bundan? En basiti birlikte bir kitap yazsanız, yayın çıkarsanız, okurlar ne der buna? Peki, durmadan kastrasyon kompleksinden, Oedipus karmaşasından, fallustan, fallik dönemden, anal takıntıdan bahseden, Althusser’le yatan, Lacan’la kalkan sol teorisyenlerle nereye kadar gidebilirsiniz?  Kimi aydın-entelektüel, kafası çalışır görüp yanına yanaşsanız yüzünü bir dönüyor ki: Walking Dead. Omurilikten düşünen bir Freudcu ve sizi midesine indirmeye çalışıyor. Freudcu değilseniz entel aleminin sopası sırtınızda, “ötekileştirme” had safhada, “kıro” sayılmak bonusu. Biz ne kadar ‘La kan’mayın bunlara desek, güç olamıyoruz ki, odak olamıyoruz ki, koruyamıyoruz beyinleri, sonuç: İnsanın dostunun gerçeklik duygusuna güveni tek bir noktadan kırılsa, ardından aynı coşkuyla birlikte mücadele edemiyorsun.    

Peki Freud düşüncesi neden bu kadar çok tuttu, çok yayıldı?

Şimdi konuya yavaş yavaş girebiliriz. Ara başlıktaki sorunun beş yanıtı var. Hepsini teker teker açımlamadan önce bir sayalım. 1- Freud söyleminin dinsel karakteri, 2- Freudculuğun dinsel örgütlenme tarzı, 3- Freud’un dinsel-etnik kökeni, 4- İnsanlığın cinselliğe olan kallavi ilgisi, 5- İnsanlığın geçen yüzyıldaki düşünsel bir boşluğuna denk gelmesi…

1- Dinsel karakterde bir söylem-öğreti olarak Freudculuk

Başta da vurguladığımız üzere insanlığın dinsel inançlara ve söylemlere bir ihtiyacı, bir yatkınlığı söz konusu. Çok güçlü bir yatkınlık ve ihtiyaç.

Çok farklı kıtalarda birbirlerinden on binlerce kilometre ötede ve farklı dönemlerde yaşamış ilkel kabile, klanların ve daha geniş toplulukların birbirine çok benzer efsanelere, dinsel inanışlara ve ritüellere sahip olması bunun evrimsel olarak ve biyolojik anlamda türümüzün karakteri olduğunu düşündürüyor. Din ve insanlık ilişkisi şu anda yazmaya başladığımız  kitabın ana temalarından biri olacak. Şimdi sadece Freudculuk bağlamında değiniyoruz.

İnsanlığın dine ve dinsel söyleme, inanışlara, efsanelere olan bu aşırı ilgisini bilim insanları arasında kabul etmeyen yok. Çok farklı eğilimlerden antropologlar, sosyologlar, evrimciler bu noktada birleşiyorlar. Ancak nedeni hakkında elbette ayrılıyorlar. Kimi evrimsel biyolojik yana ağırlık verirken, kimi olayı tamamen kültüre veya sosyo-ekonomik ilişkilere bağlıyor.

Hatta evrimci psikologlar arasında bile aynı konuda farklı birçok görüş çarpışabiliyor. Örnek: Memetik kavramını ortaya atan Dawkins’ten sonra onun bazı izleyicileri “mem” adı verilen, gen benzeri çalışan, taklit edilip kopyalanan davranış, söylem, imge biçimlerinin yayılarak kültürü oluşturduğunu ve insanlığın evriminde belli dönemden sonra bu kültürel form birimlerinin genler kadar etki gösterdiğini iddia ediyorlar.

İster biyolojiye ağırlık verelim, ister kültüre, isterse memlere, sonuç olarak insanlar arasında belli söylem biçimleri, davranış kalıpları daha kolay yayılıp kökleşiyor, bazıları ise bu kadar şanslı olmuyor. Sebebini başka bölümlerde tartışacağımız insanın bu dinsel yatkınlık özelliğine uyan kültürel yapılar şüphesiz ki en şanslı olanlar.

Freudculuğun söyleminde ve kuramın ana direğinde bu dinsel karakterlerden ne ararsanız mevcut. Mitolojiye, efsanelere dayanması, en bilinen en popüler edebi metinlere bolca göndermeler yapılması, Hıristiyanlıkta ve başka dinlerde sıkça kullanılan üçleme motifine uygun bir iskelet (Baba-oğul, kutsal ruh; Süperego, ego, İd), kuramın dinsel kitaplardan ve efsanelerden alınma Latince terim ve kavramların üstüne oturtulması, bolca “arketipal” arakaik simge, sembol kullanımı  ve tüm bu biçimsel dini ögelerin de üstünde kuramın bütünüyle inanmaya, inanca dayanması. (Yanılmanın Gerçekliği, Kaan Arslanoğlu, İthaki Yay. 1. Bölüm, 5. Kısım)

Başka deyişle başından beri kanıtı, ispatı, bilimsel testlerle sınanmayı, ölçmeyi, nesnel olarak gözlemleyip yayımlamayı, eleştiriyi ve sorgulamayı hiç mi hiç takmaması. Bu konudaki eleştirileri baştan reddetmesi, ruh biliminin ölçmeyle, sınanmayla ilerlemeyeceğini iddiası.

Freudculuk ortaya çıktığında bilim bu kadar ileri değildi, insan fizyolojisiyle ilgili bilgilerse çok sınırlıydı. Böyle bir ortamda ruh ve beyin hakkında istediğiniz kadar üfürebilirdiniz. Size karşı çıkanlar da aksini ispatlayabilecek durumda değildi. Ama sonra Freudculuğun savları teker teker çürütüldü, birçok bilim dalında, buluşlarla, deneyle, ispatla. Ama onun izinden gidenler bu kez de pozitivizme karşı oluşan entelektüel tepkiden yararlandılar. Post modernizm doğuyordu yavaş yavaş ve geniş bir çevre maddiyatı, kanıta dayalı ispatı küçümsemeye başlamıştı. Freudculuk başlangıçtaki özüne tamamen aykırı biçimde liberal, muhalif, sol hatta sosyalist bir biçime büründü ve dinsel söylemini ilerici çevrelerde daha güzel oturttu.

Bu bakımdan bu güne kadar Freudculuğa karşı yaptığımız tüm itirazlar, onun dinsel söylemi kullandığı, bilimsel ispattan hep kaçtığı uyarılarımız bu çevrelerce “evet, ne olmuş, mecbur muyuz!” tarzında özgüvenli bir tepkiyle karşılandı.

Kendisi de bir psikanalist olan, yani ekolü tamamen terk etmeyen değerli bir yazar Louis Breger’in “Freud Görüntüsünün Ortasındaki Karanlık” kitabı bu güne kadar söylediklerimizi yeniden doğruluyor. (Yapı Kredi Yay.)     

“Bu fikirleri destekleyecek inandırıcı bir kanıt asla olmadı; temelde kendi ihtiyaçlarından ve kişisel kör noktalarından kaynaklanıyordu.” (s.13) “Oedipal uyanışının anısında ise araya mesafe koyan Latince kelimeler –libida, matrem, nudam… (…) Oedipal hikayeye dayanarak rahatlatıcı bir mit yaratmıştır.” (s.32) “Esas becerisi dil ve edebiyat alanındaydı, yazar ya da filozof olabilirdi. Aslında ilk başta bu alana yönelmişti.” (s.67)

Önceleri dost oldukları Bleuler Freud’a şöyle yazar: “Benim için bu teori diğer gerçekler arasında yeni bir gerçek sadece… Bu yüzden de bütün kişiliğimi davanın ilerlemesi uğruna feda etmeye sizin kadar yatkın değilim. ‘Ya hep ya hiç’ prensibi mezhepler ve siyasi partiler için geçerlidir… bence bilim söz konusu olduğunda zararlıdır.” (s.248)

Freud ve izleyicilerinin bilimselliği yazılarına ve konferanslarına dayanıyordu. Yaptıkları pratik ve bilimsel sınama ise hastalarıyla ve birbirleriyle yaptıkları psikanaliz seanslarına. Bu seanslardan edindikleri izlenimleri tamamen teoriyi doğrulayacak yönde (deneyden teori çıkartacak yönde değil) nobran biçimde yorumluyorlar ve bunları yayımlıyorlardı. Başarısız tedavi girişimlerinden hiç söz edilmiyordu. Sansür tabii bir uygulamaydı. Gerçeği istedikleri gibi eğip büküyor, kesiyor, uzatıyorlardı. (Sayfa: 67, 189, 208, 245, 278, 295) Ve hatta Hans olayındaki gibi kimi vakalarda (s.239) gerçeği yönlendirme bilimsel ahlaksızlık boyutuna kadar varıyordu:

“Hans at fobisinden mustaripti, onu ısıracaklarından ya da sokakta düşüp ‘bağıracaklarından’ korkuyordu. Freud atların babayı; ısırılmanınsa, Hans’ın annesine duyduğu cinsel arzu yüzünden hadım edilme korkusunu simgelediği yorumunda bulundu. Freud’un talimatları doğrultusunda oğlunun analisti rolünü üstlenen Hans’ın babası, küçük çocuğun cinsel merakını, bebeklerin nereden geldiğiyle ilgilenmesini, anababasına karşı hislerini ve oedipal açıdan korkularını tekrar tekrar yorumladı. Freud’un kendi versiyonunda bile Hans’ın bu yorumları doğrulamadığı; hayatında, çatışmalarını ve kaygılarını daha ikna edici bir şekilde açıklayan başka etkenler olduğu açıktır.”

Küçük Hans vakası daha sonra “Oedipal Karmaşa” kuramının “kanıtı” olarak kullanılacaktı. Bu vaka örneğinde sadece birden fazla tıbbi etik, bilimsel etik ihlali yoktu, aynı zamanda Freud ve izleyicilerinin sıkça yaptıkları hastaya açıkça zarar verme hali vardı ki başka birkaç bakımdan, yasal suçtu bunlar ve Freud’un kendisi düpedüz kriminal bir vakaydı.        

Dinsel bir örgütlenme olarak Freudculuk  

Aynı kitaptan, 1991’de Freud ilk havarilerinden Stekel’in ifadesi:

“Freud’un öğretisi olan öğretimizin günbegün daha fazla destekçi kazandığını ve sürekli ileri gittiğini gururla söyleyebiliriz… Bugünlerde herkesin yararı için tek tek bireylerden fedakarlık bekleyen bir tarikatın üyeleri gibi hissediyoruz kendimizi.” (s.250)

Örgütlenme ve öğreti yayımı, dinsel bir tarikatın neredeyse tüm yöntemlerini kullanıyordu. Yakın çevre çekirdek örgütlenme, havariler oluşturma, onların bağlılığından tam emin olma (tekrarlayan psikanaliz seansları ve kapalı toplantılar) ve onları değişik ülkelerde misyonla görevlendirme… Gizli karar almalar, halka açık konferanslar. Yeni müritlerin kabulü. Yeni müritlerin kabulü için erginlenme seansları (psikanaliz seansları). Davadan dönenin aforoz edilmesi ve itibarsızlaştırılması.

Bu erginlenme töreni veya takdis ritüeli öyle katıdır ki en yakın, en sadık havarilerden biri olan ve psikanalizi ABD’de kökleştiren Otto Rank, Freud’u eleştirmesinin ardından aforoz edilir ve onun psikanalizden geçirdiği bütün müritlerin takdisi mekruh ilan edilir. Onlar yeni havariler tarafından tekrar analizden geçirilir. (s. 425)

Tarikatta problem çıkartılacağına inanılan kişilerden, en yakın havarilerden de olsa yazılı itirafnameler alınırdı. Psikanaliz seanslarında itiraf ettikleri şeyleri yazıya döküp imzalamaları istenirdi. Ki, ayrılık gerçekleştirildiğinde “O zaten hastaydı” diyebilmek için. Nitekim ayrılan her kişi hakkında bu yönde hasta-hekim gizliliğinde veya dost güvenliğinde kalması gereken sırlar ifşa edilir, kişiye psikotik, nörotik, karakter bozukluğu damgası vurulurdu. (s. 420)

İş bununla kalmayıp Freud ve ekibi Bolşevik Parti’nin, hatta Stalinci partinin yöntemlerine de başvurdu. Tüm dünya psikanaliz hareketini yönetmek ve çatlak sesleri doğmadan bastırmak için bir gizli komite kuruldu 1912’de. Merkez Büro’nun ilk üyeleri Freud, Jones, Rank, Ferenczi, Abraham ve Sachs idi. Yaptıkları iş atamaları saptamak, sansürü denetlemek, ihraç kararlarını vermekti. (S. 270-73).

“Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler romanındaki ‘Büyük Engizitör’ bölümünde yazdığı gibi insanların çoğu özgürlükten rahatsız olur, ‘mucize, gizem ve otorite’ arar. Pek çok kişi hayatın belirsizliklerine cevaplar sunan ve kendilerine kılavuzluk eden güçlü bir liderin başını çektiği inanç sistemleri ve davalara katılırlar” (Breger, s. 273)

ARA SONUÇ: Birinci ve İkinci Büyük Savaş’ta insanlık çok büyük bir travmaya uğradı, bu arada savaşta suç ortaklığı yapan geleneksel dinlerin vahşeti ve gericiliği iyice açığa çıktı. Batı aydını kendine sığınacak manevi bir liman arıyordu. Bu Marksizm, anarşizm olamazdı, sosyalizm mücadelesi zordu, travmayı azaltmıyor, artırıyordu ve üstelik Sovyet deneyi büyük hayal kırıklığı yaratmıştı. Savaş yıkımını devasa boyutlara getiren teknolojiyi yaratan bilim de suçlanıyordu. Pozitivizmin ahlaki bir nihilizme yol açtığı düşünülüyordu. İşte bu ortamda Freud bir peygamber olarak ortaya çıktı, psikanaliz “nazil oldu”. Avrupa ve ABD entelektüel alemi, orta ve üst sınıfı kendine çok daha saygın, deşifre olmamış, her şeyi açıklayabilen, her konuda rahatlatan yeni bir din buldu. Bu din kişilere hiç riske girmeden müthiş bir önemlilik hissi, aidiyet ve korunma duygusu veriyordu.

Kaan Arslanoğlu

(Devam edecek, tahminen 4-5 bölüm daha gelecek)     

Facebook
yorumlar ... ( 59 )
14-12-2014
14-12-2014 21:36 (1)
Kaan, Lacancılar her yere sızdı diyorsun ama ben bir Lacancı olarak hiçbir yere sızabilmiş değilim, bir tek bu site kaldı elimde. Yosa sen de sektin gizli bir yapılanmasının önderi misin? Lacan'a saldırıyor gibi yapıp, benim gibi Lacancıların sesinin duyurulması görevini mi üstlendin:)) Mİ.
14-12-2014 21:41 (2)
Sevgili Mutluhan, Freudculuk-Lacancılıkla Avrupacılık-liberalizm arasında çok sıkı bağlantı var. Bunu da sonra işleriz. Senin gibi Kemalist Lacancı ben ilk kez gördüm, tüm dünyada belki en çok üç-dört kişisiniz, belki yalnızsın. :) Bir yere sızamıyorsan bu tuhaflık yüzündendir. O bakımdan seni ikna edebilsem Lacancılığın bir kolunu çökertirim, Kemalizmi de böyle bir gariplikten kurtarırım. :))
14-12-2014 22:24 (3)
Mantıklı bir szıma harekatı, tebrikler. Ama hücrede, senin de saptamış olduğun gibi yalnızca ben varım, yalnızlık diz boyu. Kongrelerin, TV programlarının, akademianın yıldızlarından olamadım ama ender bir tuhaflığın yegane örneklerinden birisi olabildim :))Bu durumda ne derler? Erken gelmişim bu dünyaya, ilerideki nesiller mutlaka beni anlayacaklardır diye böbürlenmek, ya da utanıp bir köşeye çekilmek adettendir. Yine de ülkemizin şiddetle bu tür bir tuhaflığa ihtiyacının olduğunu düşünüyorum. Senin hücremin ikinci elemanı olacağın günleri hasretle beklemekteyim, diyalektiğin sonunda kimin kime benzeyeceği belli olmaz.
14-12-2014 23:12 (4)
Althussercilikte Freudçuluk ve liberalizimin etkileri var. Ama Althusser'in hümanizm eleştirilerinin tümüne katılıyorum. Althuseri bu kadar aşağılamaya da gerek yok. Frankfurt okulu ile liberalizm Avrupa soluna sızdı. Freudyen Marksist düşünce oluştu. Bir de komünizmi inanç olarak görmenizi garipsedim. Neden inanç olduğunu açıklayamamışsınız. Sınırsız sınıfsız toplum olamazın kanıtları neler merak ediyorum. Milliyetçilik bana kalırsa bir inanç. İnanç olarak da buna inananı da çok güçlü bir inanç.Liberalizmin yansımalarını sizin yazınızda da gördüm. Yazınızda insanın biricik olduğu inancı var. ç.
14-12-2014 23:26 (5)
neden bir din aynı zamanda kan bağını da dikkate alır? mensubiyet işareti neden cinsel organda saklıdır? neden öteki dünya kavramı semavi olduğu iddia edilen bu dinde formel olarak yoktur? yeryüzü cenneti kavramına iman ettirilerek yetiştirilen ve şehir ortamının "fiktif" işleriyle geçinmek zorunda bırakılan (oysa bu durum boru gibi imtiyazdır!) samilerin tam da moderniteyle birlikte kendi içlerine kapanık "sektler"de kaba insan gücünün gerçek efendileri olacağı aşikar değil midir? 2 anadille topluma giren bir insan grubunun evrim düzeninde 1 anadile göre uyum sağlamış beyinlere üstün olacağı öngörülemez mi? bu bilingualite erbabının kavram piçleştirme, ad dönüştürme ve devşirme konusunda kanaat önderi olacağı su götürür mü? bu özelliklere sahip bir kifayetsiz muhterisin (özel örneğimizde Freud) biraz güç ve para hırsına "Menschliches, Allzumenschliches!" diye ünlenemez mi? yoksa Kaan Arslanoğlu, bu kifayetsizi örnekleyerek "?zınısım adnıkraf ninekilhet" mı demek istiyor? a.y.a. sordu
14-12-2014 23:41 (6)
Sayın Ç,Althusser'i nasıl bu kadar aşağılamışım anlamadım,aşağılanan biziz, onlar 40 yıldır bizi aşağılıyor, durum tam tersi. Konumuz Althusser'in hümanizm tezleri de değil üstelik. Freudculuğu tartışıyoruz. Komünizmin niye olamayacağını başka birkaç yerde yazdım. Ama her yeni yazımda daha önce yazdıklarımı yineleyemem. O zaman her makalem birkaç bin sayfa olur. Bu konuya yazmaya başladığım kitapta çok daha geniş değineceğim. YALNIZ BİR ŞEY VAR: Özetle komünizmin bir ütopya olduğunu ama bu konuda bilimsel bir kanıt bulunmadığını söylüyorum. Yani komünizme inananlar, eğer siz inanıyorsanız siz, niye olacağına ilişkin benim bilmediğim kanıtlar varsa onu yazın, hatta makale yazın, onun üstünde tartışalım.Yani ispata zorunlu olan sizsiniz, başka deyişle bir ateiste "Tanrı yok diyorsun, o halde kanıtla" diyen dindarın durumuna düşmeyin.Komünizmin niye olabileceğini bize ispatlayın. Yerimiz bol. Liberalizm yansıması ve insanın biricik olduğu tezimi de anlamadım.O da tam tersi sanırım K.A
15-12-2014 01:28 (7)
Komunizm dininin namazıda eylemler. Yazı çok güzel feryad hissettim. Haklısınızdır herhalde.
15-12-2014 08:51 (8)
Komunizm dininin namazıda eylemler. Yazı çok güzel feryad hissettim. Haklısınızdır herhalde. Serkan b
15-12-2014 08:52 (9)
Sormak istiyorum. Merakımı bağışlayın. Komünist değiliz, liberal zaten değiliz, Althusser'i, Lacan'ı, Freud'u, Zizek'i, Badiou'yu sevmiyoruz. Postmodernizmden nefret ediyoruz. Dini, imanı savunuyoruz. Felsefeyi, diyalektiği inanç sistemleri ile bir tutuyoruz. Solcuların salak olduklarını düşünüyoruz. Ulusalcıları, kürtçüleri hatalı görüyoruz. Geriye pek seçenek kalmadı. Neyi savunuyoruz? Tövbe edip müslüman olmuş Kimmeryalı Conan'ı mı, Dracula'yı mı? Hiçbiri değilse, bir ideali savunmamanın bilimsel geçerlilik durumu nedir?- Anlaması kıt ama oy hakkına sahip sıradan kişi
15-12-2014 08:57 (10)
9 numaraya ve herkese cevap: Neyi mi savunuyoruz: Bilimi savunuyoruz. Bilimsel devrimciliği savunuyoruz. Bilimsel yöntem, felsefe ve bakışı savunuyoruz. Bilimsel siyaseti savunuyoruz. Şimdi bizim de sormak hakkımız: 0 (sıfır) kanıtla bu Freudculuk yüz yıldır tıp literatünde, müfredatta ve pratikte. Hala psikiyatri kitaplarında (kapsamı çok azalsa da) bilimsel bir yaklaşım gibi bahsedilebiliyor. Ey D vitamininde (bir sürü kanıt gösterdiğimiz halde beğenmeyip) bize karşı kıyamet koparan kanıta dayalı tıpçı arkadaşlar. Samimi olarak desteğinizi bekliyorum artık Freudculuğa karşı. Kaan Ars.
15-12-2014 09:52 (11)
Vicdan, etik, aşk, iktidar, özgecilik, cömertlik, dava, inanç, kötülük matematiksel formüllerle nasıl ifade edilir? Kölelik, sömürgecilik, emperyalizm, savaş, silah teknolojisi, petrol savaşları, hatta faşizm matematiksel ilerleme sağlıyorsa desteklenmeli midir? Niye desteklenmemelidir? Bilimsel izahı var mıdır? Formülü nedir? Değişkenleri nelerdir? Para=nicelik değil midir? "Bana mutluluğun resmini yapabiler misin" klişesiyle bitiyor sorularım. -beyninde okuduğunu anlama bölgesi gelişmemiş, aptallığı kalıtsal, üstüne üstlük bulgur seven kişi
15-12-2014 09:53 (12)
Yazıyı ancak akşam okuyabileceğim ancak, başka bir konuda sayın Kaan. A.'ya bir şey iletmek istedim. Burada, gelişmelere dair düşüncelerimizi paylaşabileceğimiz "Serbest Kürsü" başlığından bir şey düşünülebilir mi, yoksa sadece makale başlıkları ile mi sınırlı kalmalıyız?
15-12-2014 10:03 (13)
Sayın 11 numara, "aptallığı kalıtsal, üstüne üstlük seven biri" olarak matematiğin ne olduğunu, bilimin ne olduğunu size öğretemem. Durumunuz çok ümitsiz, sorularınız çok abes. Şu kadar, bütün bu söylediğiniz zekice kavramların hepsinin bilimsel karşılığı vardır, bilimin inceleme konusudur. Arkadaşlar bir şeyi yineleyeyim. KANITA DAYALI TIP TARAFTARI olma iddiasıyla burada D vitamini tartışmalarında getirdiğimiz onca kanıtı beğenmeyip yine kanıtınız yok bu bilimsel değil diyen TIPÇILARA sesleniyorum. Bakın Freudculuk burada, hala tıp kitaplarında, hala tıp pratiğinde, hala milyonlarca insan psikanalizden geçmeye devam ediyor!!! 0 (SIFIR) kanıtla. Buna bir şey demeyecek misiniz. 11 numara siz de onlardan mısınız? Bu işin şakası yok, bu tam bir SAMİMİYET TESTİ: Niyetinizi anlayacağız. Kanıt ve bilim peşinde misiniz, yoksa körükörüne görevli muhalefet mi? Kaan Ars.
15-12-2014 10:03 (14)
Sayın 12 numara, bu isteminiz için zaten bir bölümümüz var. ISLIKLAŞMA köşesi. Oraya bize mail atarak başvuruyorsunuz. Saygılar. Kaan Ars.
15-12-2014 10:30 (15)
Kaan bey, "D vitamininin faydası kesin kanıtlarla ispatlanmamıştır", "Freud'un teorileri kesin kanıtlanmamıştır" önermeleri bilimseldir. "Freud'un, Lacan'ın fikirleri de, D vitamini almak da kesinlikle yanlıştır" demek ise bilimsel değildir. tertium non datur'u, fallacy of undistributed middle'ı hesaba katarak bu önermelere yaklaşmak bilimseldir. Bu nddenle aksi ispatlanana kadar ikisi üzerinde de araştırma yapmaya değer. Burada delikanlılık, harbilik ddğil bilimsellik esas alınmalıdır. - bilimselliği anlamaya çalışan, mantıkla kafayı bozmuş, nesnel olma saplantılı, hedeler hödödür diyen OKB kişi
15-12-2014 10:30 (16)
Sayın Arslanoğlu, önemli bir konuya değinmişsiniz, ama bir şey eksik kalmış. Bugün bile Batı ülkelerinde ve bizde tıp eğitimi almamış, hekim olmayan çok sayıda profesyonel psikanaliz şemsiyesi altında tıbbi teşhis koyuyor, psikiyatrik tedavi yapıyor. Bunlardan bir bölümü psikoloji mezunu bile değil. Bir işletme mezunu ya da öğrenim görmemiş bakkal olarak da, psikanalizde çalışma imkanı bulabiliyorsunuz. Yeter ki sektin kendi iç eğitiminden geçin. Ama bu alışılmış bir uygulamadır, herkes suça ortak olduğundan lafı bile edilmez. Gerçek Kanıtçı
15-12-2014 10:37 (17)
Samimiyet testini geçemediniz sayın 15, biz D vitamini tartışmasında çok sayıda bilimsel yayın gösterdik, beğenmediniz. Önce 16 numaraya cevap verin, sonra da üçüncü kez sorduğum şu soruya. Psikanalizn doğru olduğuna dair neredeyse hiç bilimsel kanıt yok. Bu tek başına bu kuram bilimsel değildir, yöntemi de bilimsel değildir, o halde yanlıştır demek için sizce yeterli değil mi? 2- Psikanalitik önermelerin yanlış olduğunu gösteren binlerce kanıt yayımlandı. Bu dizimizde bir bölümünü tekrar ortaya koyacağız. O halde o çürütülememiştir demekte ısrar bilim karşıtı bir tutum olmuyor mu? Kaan Ars.
15-12-2014 11:16 (18)
Kanıt:http://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1002/da.20741/ abstract;jsessionid=11865DA3F75A743D986B60CA10D0D8EE.f04t01. 16'ya cevap vereyim. Sadece psikanalizde değil tıbbın hemen her alanında yetersiz kişiler de tedavi veriyor diye tıp bilimi yanlış değildir. Psikanalizin yetersizliğini ilaç firmaları öne çıkarıyor, ilaç firmalarına karşı mücadelede samimiyseniz buna karşı çıkarsınız diyebilir mi? - Soru soran ve hatalarını öğrenmekten memnun olacak kişi
15-12-2014 11:21 (19)
Freudun psikanalizinin kanıtlanmamış olması ciddi bir sorun ama daha kötüsü de var. Psikanaliz, çürütülemez. Psikanalizle ilgili kanıtlanabilir ya da çürütülebilir deney düzeneği de oluşturulamaz. Russell'ın örneklediği "Marsın arkasındaki çaydanlık"tır psikanaliz. Bilimsel arenada değildir. Bir modellemeyi doğrulayan verilerin olması, bazı olgulara uygun olması onun doğruluğunu kanıtlamaz. Psikanaliz bilimsel değildir, omuzumuzdaki melekler kadar kanıtlanabilir. Ne hazindir ki bu safsatalar hala bilimsel zannediliyor. Popper
15-12-2014 11:22 (20)
18'deki kanıt: Hollon, S. D. and Ponniah, K. (2010), A review of empirically supported psychological therapies for mood disorders in adults. Depress. Anxiety, 27: 891–932. doi: 10.1002/da.20741
15-12-2014 11:45 (21)
Verdiğiniz linklerden ulaşamadım arkadaşım. Özeti buraya yazarsanız sevinirim. K.A.
15-12-2014 11:45 (22)
9, 11, 15 banko mete berk nikiyle sabitçe saldıran zat. güldüm! insanlar nasıl bu kadar inatçı ve israrcı tavırlarla cephe duruşlarına geçiyor? önce kendine karşı hayali bir düşman grubu belirle. sonra onlar ne söylerlerse söylesin, sen salla dur. solda sorgulama bitti de anti-kaanarslanoğlu poz mu moda oldu? biz herhalde o sırada raporlu olduğumuzdan bu kısmı kaçırmışız. belki de hayırlı olmuş. kolay gelsin. dikkatli bir okur
15-12-2014 11:45 (23)
Yaşaa! Bir daha söyle! Paskal bizi Bilgi'ye götür! Bize bunlarla gel! Ödevi buradan ver! Sünepe kifayetsiz edebiyatçılarla yorma bizi! Alucard, isiba nınanoc.
15-12-2014 11:46 (24)
Sn. Kaan Ars. şurada konuyu D vitaminine getirip kendi suyunu bulandırma rica ederim. Tekrar eski kanıt tartışmasını başlatmayalım. Psikanalizin kanıtı yoktur, de devam et. Bence burada tartışılacak başka şeyler var, vitamin D ve kanıt mücadelemize sonra başka bir başlıkta döneriz. Alemin zaten bendeniz ve Kemosabe'nin (x5) yüklenmelerinden başı dönmüş, bu başlıkta acık rahata erecekler,açmayalım kutuyu. Bir okur olarak Freud ve uzantılarında kalmak istiyorum; benden söylemesi. Zeytin dalı olarak, ölçümlerimde D vitaminimin yetersiz çıktığını, ilk fırsatta Koral bey'in tavsiyelerine uyacağımı ekliyorum. Tabii yeterince güneş ışığı alamıyoruz meslek icabı. Dracula.
15-12-2014 12:18 (25)
Merhabalar. Freudçuluğu Marksizm'e sokanın Troçki olduğunu söylüyorsunuz ya, bir kaynak verebilir misiniz? Pek dayanaksız göründü gözüme de :) Freud'un Marksizm'e yoğun bir biçimde girişi tam da anti-troçkist diyebileceğimiz Frankfurt okuluyla onun psikanalizcileriyle olmadı mı? Erich Fromm vb yani? Pek bildiğim bir konu değil, fikir yürütüyorum sadece..
15-12-2014 12:46 (26)
Sevgili Kaan, Yazına tamamıyla katılıyorum. Aslında iki kere sevindim çünkü böylece sen de 'insanların dinsel inançlarını şımarıkça küçümseyen aydın'lardan olduğunu kanıtladın. Ben de onlardan biriyim... Tek farkımız sen aydınların dinsal inançlarını şımarıkça küçümsüyorsun bense bütün insanların:-) Kerem Cankoçak
15-12-2014 14:12 (27)
Ben kaan arslanoğlu farklı düşünceleri tartışmaya açık, nadir bulunur bir insan diye takip ediyorum. Soru sormadan öğrenemiyorum. -hiçbir şeyden kesin emin olamayan komik okur
15-12-2014 14:14 (28)
28 numaraya cevap. Troçki konusunda kaynak ilerde vereceğim. Ama beklemeyin beni, siz de araştırabilirsiniz :)) K.A.
15-12-2014 15:53 (29)
Yazınızda katılmadığım yönlerden bahsetmek istedim. Freud konusunda hem fikirim. Freud'un düşüncelerinin bilimsel bir temeli yoktur. Hatta ileriye götüreceğim astroloi ne kadar bilimselse Freud'un bakış açısı da o kadar bilmiseldir. Günümüzde Althusser'ci pek kalmadı. Çoğunlukla Lacan ile bize saldırıyorlar. Althusser'i bu kadar sevmelerinin nedeni Althusser'in anti sovyetik çizgide olmasından. Yoksa DİA teorisini önemsediklerinden değil. Komünizm ile ilgili birkaç makalenizi okudum. Soldaki bir iki yazınızda vardı zannederim. İnanç meselesine katılamıyorum. Sınıf,devlet gibi kavramlar sonradan yaratılmış kavramlar. Milliyette öyle ilkel toplumlara baktığımızda komünal bir yaşam sürüyorlardı. Ama kesin sınırları belirlenmiş araçları ve nasıl ulaşılacağı belirlenmiş komünizm tarifliyorsanız inanç olduğu fikrine katılıyorum. Sosyalist ya da komünistlerin büyük çoğunluğu bilimsel temelden yoksun inanç olarak yaşıyorlar. Bu kadar çok öncenin sosyalisti sonranın liberali olması da bundanç.
15-12-2014 15:54 (30)
Ayrı ayrı yorum olduğu için toparlamakta zorlanıyorum. Nerde kaldığımı çıkaramadım. Son eleştirimi de yazayım. O liberal yansıma bende de var. Bırakın bazı insanlar (bu uğurda ölmedikçe-öldürmedikçe) ona inansınlar. (bu cümleniz) Sistemin uyguladığı baskılara şiddete karşı akılcı karşı koyuşları savunamıyoruz. Şiddet uygulayana karşı bile vicdanımız hakim bazen salaklık boyutunda da olabiliyor. Bunlar bize yerleşen liberal yansımalar. İnsanın mutlu bir yaşam sürmesini amaçlıyoruz. Stalin eleştirim de buna dayanıyor. Stalin sistemi kurtardı ama aynı zamanda sistemi yıktı. Solun bir de en gerici yönü Marksizm devrimciliği inanç haline getirmesi. Yeni bir şey aratacaksan bilimden marksizmden yararlanırsın. Daha iyisini kurmaya çalışırsın. Her şeyin daha iyisi her zaman mevcuttur. Kötü içinde öyle. Hitler rejiminden daha kötü bir rejimin oluşmayacağının da garantisi yoktur. ç.
15-12-2014 16:03 (31)
Sayın Ç, devrimci şiddete her koşulda karşı değilim. Ama dava uğruna ucuz ölümlere karşıyım. İnsan yaşamı o kadar hafife alınmalmalı, hangi dava olursa olsun. Bizden de karşı taraftan da. Komünizm olmayacak bir şey, insan inanabilir, ama bunun için öldürmesin, diyorum. Sosyalizm rasyonel bir hedef. Bu uğurda ölümü göze alan varsa, bilinçli tercihiyse ona karşı çıkmam. Ancak örneğin Stalin, azla yetinmedi, ideal anlamında gözü açtı, çok insan öldürdü, komünizmi hedefledi güya, kimseyi beğenmedi, çok devrimci öldürdü. Ben bu manada söylüyorum. İnsan yaşamını da en ekonomik şekilde kullanmalı, cennet hayali sağda da solda da ölümleri artırıyor. Saygıyla. Kaan Ars.
15-12-2014 17:14 (32)
Ucuz ölümlere ben de karşıyım. Cümleniz açık olmayınca yanlış yorumlamışım. Stalin dönemi yaşananların büyük çoğunluğu ucuz ölümlerdi. Bu konuda sizinle hemfikirim. Şimdi de rasyonel olmayan ölümler yaşanıyor. Ölümler bir de üstüne kutsanıyor. Şehitlik mertebesi de sunuluyor. Şu anda nicelik olarak az iken sosyalistlerin kendi hayatını bu kadar ucuz görmesini akılsızca eylemlerde bulunmasını doğru bulmuyorum. Ölümden de bahsetmiyorum Haziran sürecinde liberal soldan solu şiddet yanlısı gösterme eğilimi hakim oldu. Solcular da bu baskılar sonucunda liberalizme uydu. Ulusalcılar da bu liberal baskıya katıldı. SDP'lilerin eylem tarzının çok fazla eleştirilecek yönü olsa bile marjinal grup olarak gösterilmesine ses çıkarılmadı. Berkin Elvan olayında ekmek almaya değil eyleme gidiyor olması öldürülmesini haklı çıkarır mı kaygısıyla sosyalistler liberal baskıya boyun eğdi. Kemal Okuyan idam cezasını da savunuyor ben karşıyım bu konuda liberal bulabilirsiniz de beni. ç.
15-12-2014 19:54 (33)
Yazının ilk kısmını okudum. Eğer illa ki, "ne kadar doğru yazmışsınız" diye bir övgü beklenmiyor ise, öncelikle şunu söylemek isterim: Her bir insanın en büyük zaafı ve açmazı kendi doğrularına iman etmesidir. Bu biraz paradoksal bir şey tabii. Bir insan kendi düşüncelerinin doğruluğuna inanmıyor olsa, doğrunun ne olduğundan emin olamadığı bir şizofrenik girdap içinde mi yaşamalıdır? Fakat olayın diğer boyutunda ise şu var: Eğer her bir insan inançlarına saplanıp kalırsa, yeni fikirlerin ortaya çıkması ve gelişmesi nasıl mümkün olabiliyor? Burada olduğu gibi yeni fikirler ortaya çıkabildiğine göre, karşılaşılan bazı şeyler, açmaz ya da sorunlar ve onları aşmaya yönelen çaba yeni fikirlerin ortaya çıkmasına neden oluyor. Aslında makalenin okuduğum ilk kısmı üzerinde bile söylenecek çok fazla şey var ve eğer izin olursa söylemeye de devam edeceğim.
15-12-2014 19:54 (34)
Bu da "maymunluğumuza" ait bir şey olmalı. "Mem" maymunluğu gibi. Sonuçta doğar-doğmaz "kopyalamaya" başlıyoruz. Freud bunun farkına varmış ama kişilik bozukluğu veya kendinin cinselliğe bakışındaki çarpıklık ile "parçaları" yanlış birleştirmiş... Sonra da (veya en başından başlayarak süregidecek) Yağız Üresin'in o "kifayetsizler çetesi", o yanlış birleştirilmiş "putu" tapılası olarak "altınla kaplamış" tapmış ve tapılması için gereken ritüelleri kabul ettirmiş. Uzmanı değilim... Ama "id, ego ve süperego" hoş bir sınıflama! Kim yaptıysa iyi yapmış. Kanıtlanabilir de! Ama o anılan oidipus, elektra vb. saçmalıkları geçelim... Genellenemez şeyler... Her ne olursa olsun tam 100 yıl önce adam her ne demişse, ardıllarının budalalığına öfkelenerek "bunları sen başımıza sardın" tarzında eleştiriler de insaf olmalı... (devamı var)
15-12-2014 19:55 (35)
Adam yüz yıl önce bir şeyler yazmış, iddia etmiş. Çok "saptaması" uyduruk da olabilir. Ama yeryüzünde saf halde bulunan ne var? Marks'da, Muhammed'de, M. Kemal'de, ve Au, Fe, Zn, Sn.. saf halde ne var yeryüzünde? Alçakların alçağı sandığınıza bakıyorsunuz ki, neler de yapmış? Örneğin Stalin! Bu kadar "taraftarı" hala varsa eğer... Saf kötü değildi galiba! Başa dönelim.. Sorun Freud'dan çok Freudyenlerde; Marks'tan çok Marksistlerde, Stalin'den çok Stalinistlerde; M. Kemal'den çok Kemalistlerdedir. Maymunlar ve "Kifayetsizler çetesi" için bu, bir yaşama yöntemi; "egolarını" şişirme araçlarıdır... Ölmüş "putları" hayallerde de yok etmenin yöntemi, bilim kurgu hikayelerinde olduğu; o "müthiş nesneyi" parçala ve dünya değişsin... Birden güneş doğsun! Olmaz; o "maymunlar" hemen bir yeni put yapıverir! "Yüce oaM" Sorun putu temsil edende değil; o putları yapanlardadır! Kardeşim, adam tapmak istiyor! Hani tapanları küçümsemeyecektik? OGürsel
15-12-2014 20:04 (36)
Daha yorumun ilk cümlelerini okuduğumda bu olsa olsa Gürsel'dir dedim, o çıktı. Sevgili Gürsel, her şeyi benden iyi bilmek zorunda mısın? Ben bu işi otuz yıldır araştırıyorum, sen bir makaleyle benim önüme geçiyorsun :)) Seninle nasıl aşık atacağım? Neymiş: Freud kötü değilmiş, ardılları kötüymüş :))) Yahu hiç değilse birkaç hafta bekle, bakalım neler yazacağım. Şimdiden geleceğe dönük bir şey söyleyeyim. En kötüsü, yılanın başı Freud. Ardıllarından birçoğu ondan daha bilimsel, vicdanlı ve akıllı çıkmışlar; ama tarikatçılıkta daha iyi olmak yetmiyor, çoğu zaman daha kötü galip geliyor siyasette olduğu gibi. Neyse, Sevgili Gürsel, eminim sen bunu da benden önce düşünmüşsündür. Bizim bir ninemiz vardı, cancağıza istersen atom fiziğinden, istersen DNA'nın yapısından bahset, hiç şaşırmadığı gibi, on yıllardır üstünde çalışmış gibi üstten bir ses tonuyla "onlar öyle oluyollar" diye büyüklenirdi. Neyse, şaka bunlar, alınmazsın sen. Kaan Ars.
15-12-2014 20:16 (37)
Yazıda beni rahatsız eden bir şey var. Özellikle de inançlara yönelik teslimiyetçi bir yaklaşım. "Dün de vardı, bugün de var, her yerde var, o halde böyle kaçınılmaz bir ihtiyaç olduğunu kabullenmeliyiz". Bunu çok çok tehlikeli bulduğumu söylemeliyim. Eğer, dinsel inançların sürekliliğini sağlayan bir entelektüel ortamın oluşmasına hizmet ediyorsa, evet, Freudçuluk dinsel inançlardan daha tehlikelidir.; böyle bir şey söz konusu değilse, dinsel inançlar Freudçuluk'tan kat e kat daha tehlikelidir. Hiçbir insan, su içmeden veya yemek yemeden yaşayamıyor. Bu kesin ve evrensel bir gerçek. Ama insanlar basbayağı dinsel inançları olmadan, hem de son derece mutlu yaşayabiliyorlar. Bu mümkün. Açık ki dinsel inanç zorunlu bir gereklik değil. Ayrıca da, "inanç" deyip, içeriğini çok iyi tanımadan, hangi amaçlarla nasıl kullanılabildiğini iyi tahlil etmeden, hangisinin daha tehlikeli olduğunu söylemek de kolay değil.
15-12-2014 20:16 (38)
Sevgili Kaan, ilk cümlede beni tanıdıysan bu benim adıma olumlu bir şeydir. Sevindim. Aslında söylemek istediğim senin bu yoldaki çabalarını baltalayan bir şey değil ki... Yalnızca terazinin kefelerine uygun ağırlıkları koyma anlamında hatırlatma.. Özünde haklı olduğun çok açık.. Doğunun Batı karşısındaki ezikliği ile bu Freudyen züppelikleri aşağılaman olumlu ve takdire değer elbette... Yazık ki beni önyargı ile değerlendirmen nedeniyle gerçekten alınmıyorum ve aslında ben 3. kişileri düşünerek yazıyorum artık.. Gürsel
15-12-2014 20:32 (39)
37 numaralı arkadaşım, yazı sizi rahatsız etsin diye yazıldı zaten. Kendi makalemi yazayım, yorumlara hiç cevap vermeyeyim diye karar alıyorum, ama dayanamıyorum. 37 nolu arkadaş belki de kendini Marksist sayıyor veya en azından bilimden yana aydınlanmacı. Ama dünyaya tepetaklak bakıyor, tam bir felsefi idealizm, yani dinsel huşu içinde. Ben veya başkası öyle veya böyle yazdığımız için insanlığın inanca karşı tutumu değişmez, insan doğası ister biyolojik bakalım, ister sosyo-ekonomik, öyle iradeyle, gazeteyle, makaleyle değişecek bir şey değildir, çok zor değişir, neyse odur. İnsanın inanca eğilimi, idealizme eğilimi 37 numarada görüldüğü gibi çok güçlüdür, bazen kendini inanca karşı zanneder, inanca karşı dindendir. Biz ancak bu eğilimi bir kabul edersek o tabiat kuvvetinden yararlanırız, istediğimiz yöne sevk ederiz. Biz bunu yapamadığımızda hep gericiler yapar. Ah, bu ülke aydının bilincini mahvetmişler, cidden hiçbir şey bilmiyor, dişe dokunur hiçbir şey okumuyor. Kaan Ars.
15-12-2014 20:36 (40)
bu sitede stalin'in adı herhangi bir yorumda geçmeden 1 hafta dolarsa sünnet olmayı planlıyorum. toprağı bol olsun diyorsunuz ya siz... olsun ya da olmasın. çok da önemli değil. yalnız cugaşvili'den doğrudan ya da dolaylı olarak kimler çekmiş burada da bu kadar sık anılıyor bu adam, ben anlayamadım. bu arada, tüm tapını eylemlerini gerçekleştirenlere toptan TAPIK desek daha kolay olmaz mı? ben bu yoruma başlarken yukarıda başka bir yorum ışıyıverdi. orada da freudculuğun dinsel (doğrusu kanaatimce dini olmalı) inançlardan daha tehlikeli olduğu yönünde bir ifade gözüme çarpıyor. wishful thinking diye bir tanım var. çok yakında bunun insanda hangi beyin bölgesiyle ilişkili olduğu ve bu bölgenin işleyişinden sorumlu genetik aktarımın varlığı gösterilecek. ama bunun defektif olduğu bireylerde seçilim avantajının olup olmadığını biz göremeyeceğiz. şiddetli iman gösterilerinin aidiyetlerden elde edilmesi olası kazançlarla ilişkili olduğu açık değil mi? o yüzden ha freeud ha din!.. di-bi-ok
15-12-2014 20:37 (41)
Her zaman iyiler kazanmaz. Hatta bazı durumlarda kötü olmakta gerekebilir. Troçki'nin entelektüel birikimş Stalin'den çoktu. Troçki sistemin başında olsaydı büyük ihtimal Hitler'e yenilmişti. Sistem o gün yıkılmıştı. Freudyen Erich Fromm Freud'dan daha iyidir. Freud'un id ego süper ego kavramları doğru demişsiniz. Bunun bilimsel dayanağını açıklarsanız sevinirim. Benim memurum işini bilir. Çocukları saldırgan yapan içindeki id mi yoksa bizler miyiz? Bu soruyu size yönelteyim. ç.
15-12-2014 21:36 (42)
sayın Ç, "Troçki sistemin başında olsaydı" demişsiniz. olamazdı. öyle olamayacağı için olmadı. başka türlüsü olsaydı biz bugün o başka türlü olanı bilirdik. tarihte olan şeyler üzerine "şöyle olsaydı da böyle olurdu" yorumunu 8. cumhurbaşkanınız sanırım başbakanken yapmıştı. yakın akrabası olan bir dişinin husyeleri (testisleri) olsaydı kendisini bir erkek yakınının cins-ismiyle anacağını halka beyan etmişti. buradan hareketle, spekülasyonu geçmiş değil gelecek üzerine yapmanızın daha akılcı olacağını hatırlatmak isterim. id, ego, süperego da freud'un ilk tanımında geçmezdi. daha pratik zekalı bir adamdı israiloğlu sigmund. es, ich, über ich... bunun gerçekten safsata olmayan karşılıkları (beyin anatomisi düzeyinde bile) vardır. "çocukları saldırgan yapan" demişsiniz... burada saldırganlıktan kastınızı ifade ederseniz ben de yardımcı olabilirim (editörün işyükünü dikkate alarak). bir de, 40. yorumda freud'u iki e ile yazmışım. özür dilerim. yaşlılık. parmaklarım titrer de... di-bi-ok
15-12-2014 21:37 (43)
Efendim, amacım kişiselleşen bir tartışmaya girmek değildi, yine de değil. Bir petim var, bazen korkunç sesler çıkararak ve üzerine saldıracakmış gibi yaparak korkutmaya çalışıyorum. Yattığı yerden sakin sakin bakıp oralı bile olmuyor. Benim kendisine zarar vermeyeceğime İNANIYOR. Oysa verebilirdim de. Bu anlamda "inanmak" evrenseldir ama ben dinsel inanç evrensel olamaz dedim. Olmadığı da açık. Dinsel inancın ayrı bir parantezde değerlendirilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Naçizane fikrim.
15-12-2014 23:16 (44)
Kediyse; her durumda kaçabileceğine güvendiğindendir, bişeye inanmaz o. Kendisine "pet" diyenin karşısında daha bir haklı oluyor tabii :) Yarasa
16-12-2014 08:35 (45)
Di-bi-ok gerçekliğe dayanmayan örnek vermem konusunda haklısınız. Ama üslup sorununuz var, insanları eleştirirken üslubunuza dikkat etmemeniz gerekiyor. 8. cumhurbaşkanını örnek vermişiniz. Entelektüel birikimi inanılmaz olan insanlardan söz etmiyoruz. Bir de niye cinsel organ takıntınız var merak ediyorum. Kaan Arslanoğlu'nun inanç konusundaki düşüncelerine katılıyorum. Bu gerçekliği genetikle değil sosyolojik bir gerçek olarak görüyorum. Siyaset bilimi ideoloji istediği gibi toplumu dizayn edemiyor. Sosyolojik gerçeklik var. 37 numaralı yorumcu Size Sibel Özbudun'un ayinden törene kitabını okumanızı tavsiye ediyorum. ç.
17-12-2014 08:51 (46)
Sn KA, umarım kişisel olarak algılamazsınız, geçmişte veya şimdi psikiyatrist olarak hasta görüp görmediğinizi bilmiyorum, ancak psikiyatri pratiğinizi merak ettim; mesela depresyonu nasıl tedavi edersiniz? DSM tanı ölçütlerini kullanır mıs(yd)ınız, antidepresan/bilişsel/davranışçı terapi vb mi seçers(d)iniz? Freud'dan ayrılmış yönelimler olarak Kendilik psikolojisi (Kohut) ve/veya Nesne İlişkileri kuramına (M Klein, O Kernberg) bakışınız nedir? Saygılar.HM
17-12-2014 10:11 (47)
Sayın HM, (46) meslek yaşamımda 50 binden fazla insanla görüşme yapmışım. DSM tanı kriterlerine Bakırköy'de çalıştığımız dönem uymamız zaten zorunluluktu. Sonrasında da katı biçimde olmasa da uydum, bu ölçütleri bilimsel buluyorum. Depresyon tedavisinde bolca (her kişiye yeterli en az doz ve en kısa süre verecek şekilde) antidepresan kullandım. Halen de önerdiklerim oluyor. Psikoterapi anlamında psikanaliz dışı ne varsa ortaya karışık kullandım. Destekleyici, yönlendirici, bilişsel ve davranışçı yöntemleri. Spor ve meşguliyet terapisini, ailesel çevresel, iş ortamı yönlendirmelerini de uyguladım. Ego terapisi, Kohut vb. bunlara da inanmıyorum. K.A.
17-12-2014 10:44 (48)
Sayın KA, Wisconsin Universitesi'nce 2008 yılında yayınlanan bir review'da 23 çalışmadan 1053 hasta üzerinde 1 yıldan fazla psikanalitik tedavi ile major psikiyatrik hastalıkların semptomlarında azalma görülmüş. Psikanalize karşı olanlar ABD ve İngiliz kökenli. Antidepresan pazarı büyük bir pazar. Freud ve Lacan düşmanlığını bu pazar destekliyor olmasın. Psikanaliz, özellikle bu ilaçların satışını azaltabilir.
17-12-2014 10:53 (49)
Sayın isimsiz 48, benim aradığım kanıt, psikanalitik tedavinin işe yaradığını gösteren "çalışma" sonuçları değil. Bunları biz de biliyoruz, yazdık birçok kez. Psikanalitik tedavi de eninde sonunda bir terapi ilişkisidir, bazı hafif-orta düzey nörozlarda bir ölçüde işe yarar. Bir hasta kime başvursa, o başvurulan kim olursa olsun, onunla insani bir ilişki kurmuşsa (isterse komşu teyze olsun, isterse cami hocası) bunun hastaya bir ölçüde faydası olur.Ben kuramın esaslarına ilişkin kanıt arıyorum, bulursanız haberdar edin.Bugün alternatif tıbbın en olmayacak yöntemlerinin yaradığına dair bilimsel yayınlar da çıkıyor. Bir din adamının duasının da işe yaradığını gösteren yayınlar var diye (ki dua da işe yarar bir miktar psikolojik sorunlarda) duayı bilimsel terapi yöntemi olarak savunamayız.Psikanalizin telkin,destek, plasebonun ötesinde bir yararı yoktur hafif vakalarda.Ağır vakalarda ve psikozda tamamen zararlıdır."Bilim" böyle diyor. Bana yazdığımız yazacağımız şeylerle gelmeyin :))KA
17-12-2014 13:01 (50)
Sayın K.A., Cüppeli Ahmet Hoca yakında tüm psikiyatristlerin işini elinden alıp "şarlatan" ilan ederse şaşırmayacağım. Az önce gözüme çarptı, rüyada ne görmek için ne yapmak gerektiğini ŞEY ETMİŞ kendileri. Demem odur ki, hacı hoca takımının âlim olduğu yerde sizlerin şarlatan olmanız da kaçınılmazdır. Neticede bu ülkede ne okuyup okumadığınız değil, çoğunluğun sizi dikkate alıp itibar edip etmemesi önem taşıyor. Çok yakın tehlikeye yoğunlaşmakta fayda var. Diğer taraftan, ismi neydi, bir psikiyatrist ilaçlarla tedavinin gerçekliği olmadığını söylediği için Keram Doksat gibiler tarafından neredeyse linç ediliyordu. Ben Kerem D.'nin gösterdiği tepkinin arkasında bir hayli ticari kaygı bulunduğunu düşünmekteyim. Çünkü mesela, tecavüz gibi yaşanan bir travma zihne bir bıçak yarası gibi derin bir izle kazınırken, verilecek hangi ilaç bu hiç olmamış gibi bir sonuç doğurabilir? Verilen hangi ilacın beynin hangi bölgesini ne şekilde etkileyip yaşanan şeyler üzerinde değişiklik yaptığı söylene
18-12-2014 10:43 (51)
Sayın Kaan Arslanoğlu'na bir şey söylemek istiyorum. Gerçekten nitelikli, zeki ve iyi bir şeyler yapabilecek birisiniz. Buna yürekten inanıyorum. Ama, kendinizi biraz daha aşmanız, bazı hırs, öfke, tepki ve tutkularınızdan kurtulabilmeniz gerektiğine inanıyorum, eğer kızmaz iseniz. Zeki ve çok bilgili olmak yetmez, bilgeliğe giden yolun kapısını aralamak gerekiyor. Eğer Konfüçyüs bugün hâlâ büyük bir saygı ile anılıyor ve sözleri dilden dle dolaşıyorsa, bu kendini aşmayı başarabildiği içindir. Gerçi kendini sürekli aşabilmek ve güneşin kızgın ışıklarında acı çekerek kızaran bir meyve gibi olgunlaşabilmek sözle söyleyebilmek kadar kolay değil ama, belki çoğumuzun ihtiyacım olan şey, didişip birbirine laf çakmak için, birbirimizi yemek için fırsat kollamak yerine bunu yapabilmektir. Ve, bazılarının buradaki yorumlarda da görüldüğü üzere sık sık sergilediği "en bilgili benim" tavrı maalesef mide bulandırıcı bir zavallılığın ifadesinden başka bir şey değildir. Sygla...
18-12-2014 10:52 (52)
Tamamen haklısınız sayın 51, bunu ben hep düşünüyorum. Yalnız zorluk şurada: Aynı zamanda pratik mücadelenin içinde olan, aynı zamanda günlük saflaşmalarda tavır alma zorunluluğu bulunan, aynı zamanda polemik ve tartışma açmak görevi olan bir kimseyseniz bunu zorlasanız da yapamıyorsunuz. Bu işleri kim yapacak? Taylan Kara'nın ve benim yaptıklarımı biz yapmasak kim yapacak? Böyle en çok 10 kişi bulabilirsiniz koca ülkede. Bunu yapacak hiç değilse 25-30 kişi çıksa, ben de köşeme çekilsem daha kolay bilgeleşirim, kuşkusuz. Nitekim eve kapandığım, sağla solla ilgilenmediğim zamanlar çok daha hoşgörülü ve yukardan bakan yazılar yazabiliyorum. :)) Bunun çaresi bu. Galiba evden hiç çıkmamak, kimseye de bulaşmamak... O tür yazarları solcular daha solcu görüyor üstelik, daha bilge görüyor, şaka ironi yapmıyorum, uzak durdukça kıymetiniz artıyor. Gerçekten de bilgeleşmenin yolu da bu mesafeden geçiyor. Saygıyla. Kaan Ars.
18-12-2014 13:13 (53)
neresi tamamen haklı sn. 52? "nitelikli, zeki, kendini biraz aşsa gelecek vaadeden bir genç olduğunuz" kısmı mı, yoksa "bazılarının en bilgili benim yorumlarının mide bulandırıcı bir zavallılığın ifadesi olduğu "mu? pohpohlamanın arkasındaki ataşmanı çok güzel yutturmuş, sıkıntıdan kaşındırıcı sinsiliğin toplu gösterimi eleman. şimdi sessizlik suikasti kadar üstüne alınmama zırhı da çok geçer akçedir ama biz bunu giyinmiyoruz. ben burada a.y.a.da bazan bunları haklı çıkaracak söylemlerde bulunuyor alçaklığına girmem. hedef belli; isimsiz, site ahalisi haklarıyla kendini donatmış, hiç genç olmamış kitlenin bir türlü hazmedemediği ve hırsla, ısrarla aynı potada birleştirip bünyeden reddettirmek (kendi reddemiyor) istediği arzulanan naftalin kokulu palto iklimini bozan (onlarca öyle tabii, biz öyle görmüyoruz) frapan takım. Tam yazışmalar az çok rayına girmişken bu provokasyon değil de ne? Katılıyorsanız onca dalaşmaya niye izin verdiniz, katılmıyorsanız bu nedir demezler mi?++
18-12-2014 13:15 (54)
kaldı ki ben şahsen hırs, öfke, tepk ve tutkularınızı sergilemenizi, hatalarınızı, kusurlarınızı tutuyorum. Konfiçyüs'ün editör olduğu siteye on tane yazı göndermem, kafa yorup yorum yapmam. Kırmızı elmaların peşindeki ilkokul bahçesine girmem. Haddim değil ama diğer arkadaşların izniyle ben üstüme alınıyorum, benim ulan çıbanın başı, benim Kara Murat! Mide bulandırıcı zavallılardan aykusunun kalabalıklığını dile getirecek kadar küçüleni...
18-12-2014 13:18 (55)
Sen de haklısın hakkaten sevgili kara Murat. İnsan böyle işte. Modüler akıl. Bir modülüm bilgelik istiyor, öbürü kavgadan yana :)) K.A.
18-12-2014 14:09 (56)
Shao Lin Kung Fu öneriyorum cümlemize :)
26-08-2015 14:32 (57)
Ben sohbet edebilmenin ortak eylemden daha önemli olduğunu düşünüyorum ve gelişim için herkesin kullandığı dili ve ardındaki gerçeği öğrenmeye hazırım. Kavram zenginliği de işin getirisi. Ve önemli olan doğrunun kendisidir. Freud veya Lacan'ın doğru bir tek söz bile olmamış mıdır? "Kahramanın sonsuz yolculuğu" kitabının başında okuduğum ve not ettiğim birkaç cümleyi paylaşmak isterim: (Mitlerden bahsediyor) “Biz, gerçeğin bu tür çarpıtmalarından kaçınmanın ve çocuğa olan bitenin gerçek halinin bilgisini, onun entelektüel gelişim aşamasına uygun biçimde sunmanın daha doğru olduğu sonucuna vardık.” Sigmund Freud. Bunun yanında kişinin geçmişine odaklı anlayışını sevmediğim için Jung okumak hep daha keyifli gelmiştir.
26-08-2015 14:32 (58)
Dahası ben kimsenin hayatı algılayışı küçümsememenin yolunun yine din olduğunu düşünüyorum. Evrim mi? İnsanoğlunun evriminin öyküsünün süreç içinde sürekli olarak doğaüstünü bilinir kılması üzerine olduğunu düşünüyorum. Duygular anlaşılabiliyor ve tanımlanabiliyorken doğaüstünün anlaşılamaz olduğunu düşünmek bana mantıklı gelmiyor. Doğaüstünü kabul edemeyen insanlar için bu söylediklerim pek anlam ifade etmiyor olabilir. Ancak doğaüstünün kabulü olmadan da kibirden arınmak/kurtulmak mümkün değil.
26-08-2015 16:23 (59)
57 ve 58... Ne demek istemiş? Benim kafam mı iyi?
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210977
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.