Solcular vs Solaklar (Sokallar değil!)

            Merhaba site ahalisi! Soğuk bir kış vakti yine birlikteyiz. Kestane kebap, yemesi sevap mevsimi neticede. Mandalina kabuklarını da sobanın üstüne koyun ki cigara kokusuyla kaplı odalarda ciğerler azıcık bayram etsin. Öncelikle öğrenmek istediğim bir husus var. Herkes ağzına çalınan biberden pay aldı mı? Kendimi ayırmıyorum ha. Bundan sonra umarım az daha edepli konuşma ve tartışma ortamına geri dönebiliriz. Döneriz, değil mi la? Hadi bakalım. Vira Bismillah!

            Kaan Arslanoğlu'nun cumbo seçimi evvelinde bu sitede çıkan bir yazısı vardı. Solcuların siyasi zekası üzerine bir denemeydi. Epey gürültü koparmıştı. Hatırlıyorum da, pekçok “sol” yazar muhtelif hava savunma bataryalarından kendisine gayet belaltı sayılabilecek taarruzlarla karşılık vermeye çalıştıydı.  E yukarıda olana aşağıdan ne sallarsan salla, hep belaltı olur zaten. O yüzden ne yapıyoruz? Önce get up, sonra stand up, ondan sonra fight! Yatmadan evvel de dişlerimiz fırçalıyoruz. O yazıyı niye mi anıyorum?! Tıklanması artsın diye değil canımıniçi. Bugün ben de solaklar üzerine iki çift laf etmeyi planlıyorum da... Sol, solcu, solak... Bu kadar zaman sonra beni azbuçuk tanıdınız sanırım. Benim düşünce akışımda sözcük çağrışımları pek kritik. O yüzden şeyettimdi.

            Şimdiii... Siz de farkındasınızdır herhalde, necip Türk matbuatının kıymetli azaları hafta geçmez ki Arda'nın unutulmaz frikikleri ya da Eda Taşpınar'ın bikinileri arasında bizleri labirentsi gezilere çıkarırken arada leblebi-çekirdek (faideli bilgiler diye tasnif ediyorlar kendileri) babında solakların nasıl daha zeki ve yaratıcı insanlar olduğu hakkında İsviçre-İskoçya merkezli araştırma sonuçlarını da yayınlarlar.  Profösür Doktor Corç Leksingtın var bir de... Ona hiç değinmiyorum. Şu çılgın türkler iyi bilirler. Neyse işte... Holding'te yarım yağlı sütten yapılmış kafelattesini yudumlayan (öğlen adaçayı ve zerdeçal, ikindi vakti mate!) ve Fatma Harman'ın o gün hangi hayati ifşaatta bulunacağını merakla bekleyen Bosforus mezunu Ferhunde Aybüke Rendecioğlu Toksinangil (bundan sonra metinde FART olarak anılacaktır) de basınımızın amiral şeysinin internet sitesinde sörfederken bu haberi arada mutlaka okur.

            Şimdi bu FART kişisine yakından bakalım. Fazla yaklaşmadan tabii. Bilhassa çakmakla... Alev alabilir! Bir kere, çok “hayati” yönetici pozisyonundadır kesin. Kocası (o banko Avusturya ekolündendir) Pertevniyal Ataman Toksinangil'le akşam 9'da HastrET'te buluşacaktır (evde yemek yenmez zinhar!). Yaşamkoçu mudur ne zımbırtıysa, onunla mutlaka bir appointment'ı vardır saat 6'da. 7 buçukta da fitness fücurss... 42 yaşındayken 7. ayvief (tüpbebek şeysi) denemesi neticesinde tutan çiftyumurta ikizleri Tosuncan ve Besisu'yu doğurmuştur. Evde moldovyalı halayık etrafı toparlıyordur. Bir de kesin fransız (Fransa'da bildiğin tren gişesi memuresi, burada mürebbiye!) bir bakıcı vardır. Bebeler fransızca öğrensinler tabii. Çikolata da yesinler ve hatta balinalar da ölmesin nihayetinde. 

            Neyse, benim SSSS'm coştu yine (bakınız: bir önceki yazı). Konuya dönelim. Bu FART kişisi çok yetenekli bir insan olduğundan; yavru kuzgunlar, pardon şahinler de büyüdüklerinde mutlaka pek muhterem pozisyonlara aday olacaklarından ve fakat henüz 2 yaşlarında bulunduklarından ötürü, gelecek (kariyer say sen onu) planlaması çok ama çok mühimdir. Eskrim, go (caponlar oynuyor böyle, pullu mullu bir oyun), arp (dikine bağlanmış teller... zıbam zıbam zalımoğğğ leğ leğ), midilliye binme (ada olan değil, atın pigmesi... at irisi: gadana, capon palası: katana) derslerinden evvel annenin gözleri dehşetle parlar. Çünkü evde iki adet little genius, hatta child prodigy yaşamaktadır.

            Peki, sorarım size ey okurlar. FART engereğinin gözündeki bu kamaşma niye? Çünkü bu şahincikler de mama kaşıklarını arada sol elle tutabilmekte, her ne kadar üstlerine ve yüzlerine pastörize yoğurt ve mango pürelerini bol bol bulaştırsalar da, kesinlikle çıngıraklı topa da sol ayakla 8'de 1 oranında denk getirip vurabilmektedirler. E solaklar da zaten diğerlerinden kesin daha üstün übermensch olacaklarından... Anladınız siz onu. Hemen Bengi Hocaanım aranılır. 3 ay 1 hafta sonrasına seansı tosun başına 1000 kağıt olacak bir rendezvous ayarlanır. Ki toplumcu çocuk ruh sağlığı seanslarıyla bebelerin içlerindeki solak cevherler coşsun, atide parıltılı günler onların olsun. Dertler benim, çile benim, mutluluk senin senin olsun!

            Şimdi genç siviller yine rahatsız olmuştur. “lafı uzatıyo tohuma gaçmış acuroğluacur! Yıldız, kurukafa, yıldız, ünlem, böyle dönen şey (hah, helezon, aklıma geldi), sonra bi daha yıldız” diye söylenmeye başlamışlardır. Olsun. Bu da Goscinny ve Morris'in Daltonları (yalnız Joe hep bu kurukafa-yıldız-ünlem üçlüsünü tercih ederdi ha) kadar olmasa da kendi çapında bir “edebi” ve “edepli” kahraman yaratma çabası en nihayetinde.

            Neyse... Şimdi gelelim asıl soruya. Olmak ya da olmamak? Değil tabii. Ya ne? FART acaba bu gazete haberinden yola çıkarak gerçekleştirdiği akılyürütmede ne kadar öngörülü?

            Bu solaklar gerçekten normal vatandaştan (misal Hamza Abi, Gülten Abla, bizim Canıtın, komşunun sümüklü kızı Meri) daha mı zekidir? Daha mı başarılıdır? İlluminati mi bunları fonlamakta? Bunların içine cin mi kaçmış? Sol pantolon paçalarından kuyruk mu sarkmış (böyle ucu iğne gibi)? Ayakları ters ters miymiş, böyle? Damda keman çalan bunlar mıymış? Baphomet denilen mumyalanmış keçi başına mı taparlarmış? Sol elle yemek yemek neden haram? Tahareti sol elle değil de sağ elle alırsak günaha girer miyiz hocam? “Sol bir işe yarasaydı Allah onu taharet almak için yaratmazdı; o yüzden oylarımız Gayri-Milli Müfsid Partisi'ne” sloganını 1 Mayıs'ta da kullanabilir miyiz?

            Saadete değil de sadede gelirsek, Kazın Ayağı Öyle Mi? KAÖM? Bir de KABOM vardı, bilen bilir. Süpermen böyle yumruklarını birbirine çırpınca çıkan ses efektiydi (Baltalı İlah Zagor'u unutmayalım. AİAİAH!)

            Filmin heyecanlı yerleri geliyor genç siviller.  Meraklanmayın. Ahandas! Kanıta dayalı pırt bakalım bu konuda ne demiş? Ben yukarıdaki kısmı tamamen işkembeye dayalı olarak yazdım, biline.

            “Beyin lateralizasyonu nedir, cümle içinde kullanınız ya da örnekle pekiştiriniz” sualine ademoğlu kızgınfırın (havvakızı mercimek değil!) sen de 150, ben diyeyim 200 yıldır kafa yormaktaymış meğersem. Daha evvelinde konuyla ilgili merak düzeyi (ne gelirse meraktan!) genelde “abdest alırken sol elle ağzımıza ve burnumuza su vermiş olsak abdestimiz kabul olunmaz mı hocam?” düzeyindeymiş. O yüzden o kısımları hızlıca geçiyoruz (isteyenler akşam evlerinde o kısımları da notlarımdan okuyabilirler).  Buradan çıkartılacak ders: fazla bilimsel filimsel külliyat yok. Elimizdekilerle idare edeceğiz artık!

            Neyse ne! Efendime söyleyeyim, bu Çin, Maçin, Roma, Moma, Mısır, Atlantis, Mu, Agarta, Şambalaya falan gibi bilumum eski, antik hatta antika medeniyetlerden günümüz süpersonik postmodernitesine kadar solaklık böyle bir “ne ayak bu ağbi yeağ” tavrıyla karşılaşmıştır (karşılaşmaktadır, karşılacak mıdır? karşılaşabilir mi??? - gönderme yaptım!). Haddizatında, az bulunan şey gıymatlıdır amma, yeri geldiğinde de daha çok solcuların ama arada bu garibim solakların da beline beline zumzuğu yapıştırmıştır hakim ideoloji (meşrebinize göre buraya egemen sınıflar ya da berbat 80'ler post-solcu türkçe öğretmeni ağzıyla “eğemenler” de konulabilir; artık orası size kalmış).

            Bu sefer de komprodoruma söyleyeyim hadi. Şimdi bu böyle eski biblo, heykel, elişi, makrome, kırkyama falan gibi şeylere bakan (kız teknik – olgunlaşma değil la), yok mamutun dişi, yok atın toynağı, yok devenin bale pabucu falan arayan adamlar var ya... Neyse işte, anladınız siz onları. Hay bin yaşa arka sıradaki genç sivil. Antropoloji-paleoantropoloji şeysileri işte. Senin adın neydi genç sivil? Oğlum adam gibi inisiyalsiz söylesene la! La havle! Neyse işte... Bu antrepocular, pardon antropocular “Aga, siz deyin 400, biz diyelim 500 bin yıldır bu homo sapiens piyasada. Ve nah şu güne kadar sağ elini kullananlar (Mealen elizabetçiler değil. Tarafı kastediyor burada şair. Lan o “Taraf” değil açıkradyocu. Sağ taraf – sol taraf! ) hep çoğunlukta olmuş, annadınnı?!” diyorlar. Yani ben de onların yalancısıyım.

            Dünya haritası denilen böyle üstten büzük, ortadan bombe şeyi açsanız, o farklı farklı boyanmış ülkelerin hiçbirinde solak oranı (solak = izabelci değil. Yine taraf!) 10'da 1'i aşmıyormuş! Haydi biz şimdi bilim-cell olalım. Oran %8-12 arasında değişmekte esasında. Ayriyetten, misal, bir vasatın hem hasedi hem fesadı, pardon, bir uşağın hem anası hem babası solak olsa yine bu uşağın da solak olma ihtimali çeyrek kokoreç oranındaymış. Ben yine söyleyenlerin yalancısıyım. Kimi demiş tek gen aktarımıyla oluyor. Kimi demiş “yok la, fışkı yeme, otur oturduğun yerde; tek sensin, aktarım da ...” falan gibi işte. Bu ikinci tayfaya polifonikçiler diyoruz. Neymiş? Poliii-foniiik! Şaka la şaka! Poligenik! Ama ekmek-kuran çarpsın, hepsi de okumuş, kerli ferli, şiş göbekli, gözlüklü bilim-cell insanlar yani. Ne oldu? Burada da rivayetin muhtelif olduğunu görüp şiştiniz mi “tek ve değişmez gerçeğin yılmaz bekçileri”? Size fason locasının 30. derecesi sonrasına bir şövalye ismi bulayım da alayınızı öyle is'ad edeyim. Malta'nın Kutsal Eriği'nin Kılıç Üstadı falan. Oldu mu len? Böyleyken böyle. Bir de böyle evolutionary physioergonomics falan diye alafartanfonik bir dal var mı bilmiyorum ama... Hani olsa da, şu an için “sağ el forevır”cıların evrimde ne gibi bir seçilim (açılımla alakası yok akil açıkradyocu; otur yerine; kuru gürültü yapma) avantajı tecrübe ettiğine dair henüz tumturaklı bir hipotez çıkartılamamıştır (Ya, bak, gördün mü? Ben de hipotezi en az 1 cümle içinde kullanabiliyorum).

            Hep “sol el” diyorum, “elizabet” diyorum, “izabel” diyorum falan. Arada da taraf diyorum. Şimdi burası da ayrı bir husus. Aslında sol el, sol ayak, sol göz, sol kulak, sol... Lan gençsiviller, sizin harbi içiniz fesat. Neyse. Beyin lateralizasyonu dedikleri zımbırtı da esasen bu yüzden kompleks bir hadise (kompleks dedim diye sen üzerine alınma gençsivillerin kralı oedipus!). Misal, sol el kullanımı, yazı yazarken ya da resim yaparkenki el tercihi (Vallahi bu bile değişebiliyor. Gözümle görmesem şeyetmezdim) , sol ayak tercihi, sol göz ve sol kulak tercihi sağ eşlerine göre hep daha düşük oranlarda olsalar da, kendi içlerindeki dağılım oranları ve çapraz birliktelikleri epey değişik, kıpraşık olabiliyormuş. Ben de başkasının yalancısıyım. Bu arada, size birşeyler anlatacağım diye böyle acaip yalancı, gıybetçi falan bir insan oldum. Tövbe estağfurullah tövbeee! Müslüman insan hiç ölmüş dinkardeşinin çiğ etini yer mi?

            O sırada “Elleaahuekber” nidası gelir arka taraftan! Yok lan, ne IŞİD'i. İşit de inanma. Bizim kumarı, karıyı-kızı bırakıp hacca gideli 2 sene olmamış Seyfi Dayı o. Cuma hutbesi'ni mevlütlen karıştırıp arkadan psödo-vecd narası atıyor hurensohn! By the way... Gıybet – çiğ et... Kafiyeli la harbi.

            Neyse, kar lastiklerimizi takalım. Konudan yine kaymayalım. Bu yazı yazma meselesi önemli. Sisteme göre değişiyor. 4-4-2, 3-5-2, ya da top geçer adam geçmez gibi altbaşlıklar beklediniz değil mi AMK okuru gencolar. Turgay Şeren'in “Ali Sami” deyişini hatırlatıyorum size. Bakın burada sistem denildiğinde kastedilen şey alfabenin yazma eylemi esnasında kullanılma tekniği. İtiraf et gençsivil, bunu daha önce düşünmemiştin, değil mi? İşte size çince! Yazma tekniği nedeniyle kültürel koşullanma sağ el “kullandırtma” yönünde. Hatta sen ona “kültürel koşullanma” değil, “baskı” de. Ama sakın “baskılar, bizleri yıldıraaamaz!” deme. Orası Çin. Öyle Tiananmen'den yapılan beyazadam canlı yayınında kameraman cesaretine benzemez. Öttürürler. Gomonis, momonis ama, neticede Çin diyorum! Tankı üstünden geçiriverirler. “Vırçk” diye bir ses hatırası oluverirsin zihnimizde. Tamam mı özgürlük aşığı gençsivil?

            Bak hele, sana diyorum genco. İlginç konular var. İnan. Örnek: sana daha önce birisi anlatmamış olabilir, hatta sen roberkoleçdeyken avustralyalı mektup arkadaşına “bizi develerle gösteriyorlar, kadınlarımızı çarşaflı - bizi fesli zannediyorlar, bizi arap alfabesiyle yazar sanıyorlar, oysa ki biz ne kadar çağdaşız” falan deyip kuruçeşme adasında gayrimüslim sınıf arkadaşlarınla fotoğraf çektirmiş ve “Türkiye – not Turkey! A very modern, today even a postmodern country” diye de altına yazı ekleyip onu elin Peterson'ına göndermişsindir (Peterson'ın çok da fifi ya). Ama gel sen beni bir dinle. Sevan deyince dinliyosun da ben deyince niye ı-ıh? İlle hepimizin ermeni mi olması gerekiyor (afedersin!)? Elif'in öküzü mü, ebenin hörekesi mi bilmem. Ama bildiğim bazı gerçekler var. Misal, bu METU'nun ME'si var ya, işte orası kaka bir yer. Ama ne yapalım ki, biz de burdayız. Ve bütün kakalar bir zamanlar verimli bahçelerdeki yemyeşil otlardı, dallardaki meyvelerdi, taze balıklardı (bkz: hani kuşlar, ağaçlar?!). İşte bu ME (sen OD de) bir zamanlar çok karışıkken, adeta cennet bahçesiyken, vaadedilmiş topraklarken falan yani... Sümer çivi yazısı, Mısır hyeroglif yazısı ve sonra Fenike alfabesi türedi. Birbirlerinden etkilendiler (biz buna al takke ver külah diyoruz). Adeta Ateşböceği Ercan'ın bulmacaları gibi, kah yukarıdan aşağıya, kah soldan sağa, ve hatta terso şekillerde harfleri dizmeye başladılar. Yani niye öyle yaptıkları konusunda şu an net bir fikrim yok. Ama bunu yaptıklarını biliyorum.

            Sonuç? Senin taptığın gavur tayfasının (gürcü ve ermeni kısmı hariç) hepsi bu fenike alfabesi denilen piçin soldan sağa versiyonunda yazar (sakın bana yunan, kril falan deme, kırarım kalbini!). Samioğulları ise (Hatırlarsın belki. Baba bir. Ana ayrı. Miras davaları hala sürüyor) sağdan sola giderler. Şimdiii... Vallahi ne yalan söyleyeyim, genelde şu Samigillerin resmi karıdan olma çocuklarını daha çok sevsem de, onların nasıl böyle bir tongaya bastığını anlamış değilim. Demem o ki, nereden nereye yazdığın önemli değil (bak yine için fesatlaştı gençsivil), zaten sağ el dominansın her toplumda kabaca %90 oranında olacak. E bu durumda, soldan sağa yazmak mantıklı. Çünkü 1. mürekkeple yazılan bir devirde ne bok yazdığını görürsün. 2. yazdığın her ne boksa yazı yazma hareketi boyunca kolun, bileğin, koldüğmelerin, gülpemben falan mürekkebe bulaşıp parşömeni ve yazıyı berbat etmez (yazı burada kader değil). Ama bak ona da benim bir hipotezim var. Ya bunlar (samioğulları) kil tablete konik bir şişle (küneiform – çiviyazısı) ya da kayaya keski ile birşeyler yazmaya çalıştıklarında çekiç kullanmak ya da şişi kuvvetlice bastırmak için sağ ellerini (%90 dominans) kullandıkları için mecburen sağdan sola gitmişlerse? Hmmm? Nasıl fikir?

            Onu bunu boşver. Solakların çoğu  50'li yaşlarından sonra her iki ellerini de kullanabiliyormuş (Pis herif; senin için fesat! Yazı yazmak için). Plüton artık bir gezegen değilmiş. Erol Evgin peruk takıyormuş. Marilyn Manson da bir kaburgasını aldırmış (Sen bunla ilgilenirsin ancak, ondan söyledim genco).

            Beyin lateralizasyonunun insan algısı, primitif davranışlar ve beğeniler / tercihler üzerinde olması muhtemel etkileriyle ilişkili ilk bildirimler 19. yüzyılda kazalar ya da hastalıklar neticesinde tek beyin hemisferinin afonksiyone olduğu klinik olgular üzerinden yapılmıştır. Bu bildirimlerin önemli bir kısmı hala bilimsel değerlerini korumakta ve pek çok çalışmada referans olarak anılmaktadırlar. Ayrıca, geçen yüzyılın ortalarına kadar epileptik hastalarda grand mal nöbetleri önlemek amacıyla yapılan kallozotomi girişimlerinin ve stimulasyon deneylerinin de bu verilere katkısı hatırı sayılır düzeydedir. Bu çalışmaların ışığında insanda sözel iletişim için baskın tarafın sol hemisfer olduğu, vizyospasiyel (görsel-uzamsal) algının da sağ hemisfer dominansında olduğu sonuçlarına varılmıştır. Bu durum, batı medyasında solaklığın anlamsız bir ısrarla ve sürekli “dahilik”le ilişkilendiriliyor olmasına rağmen, gerçekte solak bireylerde diğer insanlara kıyasla istatistiki olarak anlamlı bir farkla disleksi eğiliminin ve akademik başarı düşüklüğünün bulunmuş olmasını kısmen açıklar. Ortalama IQ değerlerini karşılaştıran çalışmalarda solaklar aleyhine %1-2 düzeyinde farkların bulunması  da dikkat çekici bir husustur.

            Ne oldu? Şaşırdın, değil mi? Bunu da ben yazdım gençsivil. Emin olabilirsin. Kopirraytı hatta yes orraytı bana ait. İstersem böyle yazabiliyorum. Ama böyle serbest stil takılmak daha çok hoşuma gidiyor. Hem belki okuyucu bu tarzı daha da çok seviyor olabilir? Öyle mi okuyucu? Ey okuyucu (hatta ey Berkeley), oradaysan ses ver. Masama da 3 kez vurabilirsin. Ama bak gençsivil. Esas, ben sana ne diyeceğim. Sorun benim ne yazdığım ya da nasıl yazdığım değil. Sorun senin modalara, stillere takılman. Adeta makyaj gibi, gerektiğinde değiştirebileceğin aidiyet pozlarının senin sürünün içinde sana verdiği konfor seni konformist yaptı. O yüzden de ne söylendiğine ya da nasıl söylendiğine değil, yalnızca kimin söylediğine bakarsın. Küçüksün, daha çok küçüksün, bu yüzden saçmalaman! Ve anlamayıp (anlamana ihtiyaç da yok zaten) adlarımıza saldırman bu yüzden. Çünkü sen kifayetsizsin ve ne olursa olsun çemkireceksin.

            Enivey... Bundan sonra normal insanlar için Pravda yayınımız başlamıştır (Hafife almayın. Yukarıda yazdıklarımda da görmek isteyen gözler ve akıl sahipleri için çokça hakikat ve hikmet vardı). Neyse ne. Karışık stil olsun. Deneysel davranıştan zarar çıkmaz. Böylece “ampirisizm” falan diye de nutuk dinleriz arada. Fena mı? Herkes, hem de çok yönlü olaraktan (annadınnı?), mesajı alsın.

            Sportif başarı söz konusu olduğunda solak sporcuların müsabaka sporlarında, bilhassa da raketle oynanan oyunlarda istatistiki açıdan anlamlı bir üstünlüklerinin olduğu bilinmektedir. Tenis, masatenisi, kriket gibi spor dallarında solak oyuncunun solak olmayan rakiplerine karşı bu üstünlüğü bir “alışkanlık farkı”yla açıklanmıştır. Burada öngörülen alışkanlık farkı, solak oyuncunun gerek antrenman, gerekse de müsabaka süreçlerinde rakiplerinin %90 oranında sağ el kullanan oyuncular olması; buna karşın sağ elini kullanan oyuncuların böyle bir eşleşme halini görece çok daha seyrek yaşıyor olması şeklinde ifade edilmektedir. Verilen örneğe uygun bir durumda müsabaka esnasında rakibin pozisyon alması ve vuruş açıları ayna hayali şeklinde yer değiştirdiğinden, sağ elini kullanan sporcu için bu durum aşikar bir dezavantaj oluşturmaktadır.Takım oyunları ya da bireysel performansın ölçüldüğü spor faaliyetleri için solak sporcular lehine benzer bir üstünlük gösterilememiştir.

            Hşşş! Alooo! Gençsivil, açıkradyocu? Orda mısınııız? Bu kısım sizi çok ilgilendirebilir. Ne de olsa akçalı işlerdir. Ofis çapaçulluğudur. Falandır. Filandır. Ama asla “bütün falanlar filandır” değil nihayetinde. Tamam mı canımıniçi?! Al sana daha çok Pravda. Hatta İzvestia!

            Beyaz yakalı iş kollarında ortalama gelirin solaklar ve solak olmayanlar arasında dağılım farkı gösterip göstermediğine dair Batı kaynaklı 1 çalışma vardır ve bu çalışmada solakların solak olmayan kişilere göre % 15 düzeyinde daha fazla gelir kazandığı gösterilmiştir. Ağır işler ya da vasıfsız işgücünün istihdam edildiği iş kolları için böyle bir fark gösterilememiştir. Benzer bir yöntemle aynı ya da yakın sonuçlar elde edebilmiş başka bir çalışma henüz yayınlanmamıştır.

            Şimdiki konu tam senlik genco. Karı-kız-cihangir-istanbulmodern falan yani. Bi bok anlamadığın, ama anlıyormuş gibi yapınca Tuğçesu belki seni de adamdan sayar diye ümitlendiğin sahalar (Bu arada merak etme. Tuğçesu sana “vermez”. Onun hamurunda aşk olsa adı öyle olmaz bi kerem)... Geliyor!

            Plastik sanatlar ve mimari gibi vizyospasyel algının önemli olabileceği alanlarda çok büyük eserler vermiş solak dehaların olduğu bir hakikat olsa da, solaklar ve solak olmayanlar arasında resim akımlarının öncüleri dikkate alındığında genel popülasyondan farklı bir dağılım görülmemiştir. "Leonardo Da Vinci de solaktı" ve benzeri ifadeler bu durumda çok anlamlı bir önerme olmamaktadır. Tarihi Asparagasa devam: Da Vinci'nin gerçekte solak olup olmadığı zaten bilinmemektedir. Bazı ciddi kaynaklar 7-8 yaşlarındayken geçirdiği bir kaza sonrası sol elini de kullanmayı öğrendiğini  savunmaktadır ki, bu da edinilmiş ambidekstrozite hali olarak adlandırılabilir. Modern sanat denilen garabette performans eyleyen ticaret erbabı henüz solaklarla solak olmayanlar arasında bir karşılaştırma yapılmasını gerektirecek ölçüde nitelikli bir artistique dışkılamayla bizleri mahcup etmemişlerdir. Ama sıradan necaset kokusunun kaynağı olarak merkezi bir deliğin varlığı nedeniyle lateralizasyon araştırmasının gerekli olmayacağı da aşikardır!

            Hadi size kızlara hava atasınız diye bir bilgi daha: meh meh meh!

            Enstrüman çalma becerisinde virtüözlük düzeyine ulaşmış pek çok solak varsa da, bu dağılım normalle uyumludur. Klasik Batı Müziği kompozitörleri arasında (takdir edilir ki, müzik kompozisyonu bir el işinden çok daha ayrı bir yaratıcı süreçtir) solaklık oranını gösteren güvenilir bir istatistik yoktur.

            Yani ne diyor burada şair? Frank Zappa mı, Jimi Hendrix mi solaktı? Gitarı nah şöyle ensesinde dingirdetirdi. Yok “onu öyle yemezler”di. Yok “peynir ekmek yemezler”di... Küçük aklını bunlarla yormayıver canım kardeşim. Oku, adam ol baban gibi; eşek olma! Ya da noktalı virgülü kaydırıp bir daha oku.  Burada dağılım normale uygun. Sen de normal dağılıma uygunsun. Yani, özetle... Evet. Maalesef aptalsın!

            Ülen solcu portaline yazı yazıp Böyyük Şeytan Amarika'ya dokandırmadan fikir mi beyan edilirmiş?! Kahrol düşman, al sana bomba! Yeminlen söylüyorum, sırf şu ritüelleriniz bence fasonlarınkinden çok. Jargonunuz da var; hemi de en hasosundan. O da ayrı bir mevzuu. Tartışırız. Ya nasip. Neyse. İşte geliyor:

            Görünen o ki, solaklıkla ilgili hayranlığın Batı'da giderek artmasında belki de en önemli faktör İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika Birleşik Devletleri başkanları arasında solak olanların ezici bir sayısal üstünlüğünün olması ve bu trendin halen sürmesidir. Hoover, Truman ve Gerald Ford'u son 30 yılda Reagan (imza atarken sağ elini kullanması ayrıca ilginçtir – gerçi kendisinin yürürken sakız çiğneyemediği de rivayet edilirdi ya), Baba Bush, Clinton ve Obama takip etmiştir. Bazı seçimlerde her 2 majör (cemahiriyyeci vs demirgırat) aday ve hatta önseçim adayları bile hep solak olmuşlardır. Neredeyse 70 yıllık bir periyotta biraz şaşırtıcı bir koinsidans mı oldu? Bilinmez. Bilimsel metodolojide sorgulama bitmez. Alın size yanıt: Birleşik Krallık başbakanları için yine aynı dönemdeki dağılımın genel dağılımla benzer olmuş olması hatırda tutulmalıdır! Bilimde “geçirme” böyle oluyor. Yani, mealen diyor ki, “dayoğli, sen finduk bu sene alamet mahsul verdi diyon ya, bunun bi dahaki senesi de var, başka tarlası da var!” Sanırım örnek herkes için yeterince açıklayıcı olmuştur. Önermenizi test etmek için benzer bir subgrup almanız yeterli. Eğer sonuç sizin önermenizle uyuşmuyorsa önermenizin üzerine sifonu çekebilir, totonuzu da tuvalet kağıdıyla silebilirsiniz, nokta!

            Bak hele metis yayınları degüstatörü, sen şimdi bana küfür ettiler falan dersin diye baştan ikaz ediyorum. Birazdan göreceğin paragrafta sana en acaip gelecek ve karşısında “bu ne la” diye hınklayacağın sözcük var ya... Sizin içiniz fena, diyorum ya. Yok! Sana girmesin. Ama sen de onu heceleyip okurken (çünkü ilk okurken öyle okuyacaksın, biliyorum) sakın başka şeyler çağrıştırma kafana (fotze motze gibi yani!), tamam mı?! Afferim. Akıllı ol, ciğerimi ye!

            19. yüzyılda başkanlık yapmış olan Garfield'in gerçek bir ambidekstroz (hadi sana yardım edeyim: am-bi-dek-str-oz) olduğuna dair pek çok kaynakta kanıtlar mevcuttur ki, kaza nedeniyle doğmuş zorunluluk halleri olmadan bir kişinin gerçek ambidekstrozite sergilemesi normal toplumda ancak %1 düzeyinde görülebilecek bir özelliktir.

            Sana ödev bilgici-açıkradyocu. Bu Garfield (Kedi değil la, kedi değil! Bi kere de insanı kulağınızla dinleyin!) ilginç bir şahsiyet. En azından 2 Tuğçesu, 1 Melissa konusu çıkar bu başkandan (başkan dedik, reyiz değil; akıllı ol!). Ayrıca, herşeyi de devletten beklemeyin. Başka zaman olunca “kahrolsun militarist teğceğ” demeyi biliyorsanız, açın da Garfield'ı kendiniz okuyun bizahmet.

            Al sana süpper, tam bilgi tosunu stayla bir kapanış paragrafı. İyi oku. Apartma yapma. Olur mu?!

            Beyin lateralizasyonunun sosyal işlevsellikte evrimsel anlamda ne gibi görünür veya subliminal avantajlar ya da dezavantajlar sunduğuna dair yeterli bilimsel veri yoktur ve bunları açığa çıkarmak için tasarlanan “research”ler henüz emekleme aşamasındadır; bu olgu maalesef genellikle bir “celebrity”nin solak olmasının medyada ele alınışındaki stil yoksunluğu nedeniyle izleğinden kaybettirilmektedir. Sinirbilimin de vıdı vıdı vıdı..!

            Aaayh, yeter! Bu ne la?!

            Kreşendoda bırakalım mı usta? Bence de iyidir.

            Tek bir özet geçeyim: kanıta dayalı tıp şimdilik solakların disleksi oranlarını yüksek ve buna bağlı ders başarısı oranlarını da düşük bulmuştur; sizin uşağın da kısa boynu ve güdük boyuyla bedmintın ya da kriket (böyle merdaneye benzeyen kalın bir sopa şeysi) oyuncusu olması yönünde süpper hayalleriniz yoksa, uşağa ilişmeyin; solak diye dahi de sayılmaz (bkz: 3 satır yukarısı); o ne olacaksa o olur (hem karakucak da çok fena bir uğraş değildir ve ülkemizin ara-elemana da ihtiyacı vardır!). Tamam mı?!

            Ne? Başlıktaki solcularla solaklığın ne alakası mı var? Erol Taş kahkahası attırma bana gece gece yavrum. Hala çözemedin mi? Hala mı?

            Kaan Arslanoğlu'na çemkirdiler ya. Oysa “adam haklı beyler”di durum. Tıpkı solaklık gibi düşün. Onda da ortalamadan feci bir farklılaşma yok. Bu ülkeyi düşün. 12 yaşındaki anneleri... 40 yaşındakileri... Doğum hipoksilerini... Fenil ketonüriyi... Hipotiroidiyi... Ve Recep'i ve Zehra'yı ve Ayşe'yi düşün! Proteinsiz geçen kocaman ömürleri... Kronik bulgur intoksikasyonunu... Neymiş? Anladın mı şimdi?            

            Peki, ben söyleyeyim o zaman sana. Ülkem (senin de, benim de!) güzel ama yalnız olabilir. Ama o ülke aynı zamanda bir evrensel kümedir. İstatistik 1. kural: evrensel küme'nin tüm altkümeleri evrensel küme dağılımını evrensel kümeninkine benzer biçimde temsil ederler. Yani, ülkende ne kadar zekagerisi, ne kadar fesat, ne kadar haset, ne kadar puşt, ne kadar cinsisapık, ne kadar beyefendi adam varsa, solcuların arasında da bu ortalama dağılımdan farklı bir sonuç çıkmasını beklememelisin.  Ülkemde hiç değilse zeka geriliğinin biyolojik nedenleri (değiştirilebilir nedenlerdir; aşağılama için söylenmiyor; tam aksine şair burada demeye getiriyor ki: “ulan siz bir üstteki paragrafta sıralananları önleseniz biz de en az isveçli kadar olacağız da... bırakmıyosunuz ki adamı!”) görece sıkça olduğundan solcular da bunlardan muaf değildir. Çünkü solculuk da nihayetinde fenerbahçelilik gibi bir kimlik formudur (Buna salak salak bıdırarlar şimdi! Allahım ben n'aapıyorum?!).

            Solaklıkla benzer tarafına gelince... Disleksi var ya! Hah işte. Bunu anladın sanırım. Ama o kısmı da cuk oturmuş, değil mi?

            Hadi kalın sağlıcakla!

                                                                                 

                                                                                              Conan Kimmeryalı

 

Hamiş: Kanıta Dayalı Zırt'çılar viklemesin diye kaynakları da sunuyoruz. Huermetten noch einmal!

           

Kaynaklar (sizin mahallede “kaynakça” derler)

1.                 Yıldırım S, Şenol D.Serebral Lateralizasyon ve El Tercihi. The Eurasian Journal of Medicine 2007; 39: 45-8

2.                 Suitner  C, McManus C. Aesthetic asymmetries, spatial agency, and art history: A social psychological perspective. 2007: 277-301,

3.                 McManus C, Nicholls IC,  Vallortigara R. The right hand and the left hand of history Laterality.2010;( 15): 1-3

4.                 McManus C, Nicholls IC. Symmetry and asymmetry in aesthetics and the arts. European Review, 2005;13 (2) 157-180. 

5.                 Porac C, Roth M.  Survivor: Left-handedness. Laterality.The left stuff: How the left-handed have survived and thrived in a right-handed world. New York: M. Evans and Company 2005; 13, 390-2.

Facebook
yorumlar ... ( 86 )
12-12-2014
12-12-2014 20:58 (1)
Bütün yazılarım Red Sonja'ya ithaf olunur. Biline! Hadi iyi okumalar. Crom cümlemize zihin açıklığı versin. Kim. Co.
12-12-2014 22:52 (2)
Tamamını okumadığım bu yazıdan anladığım şey şudur: "Gerektiğinde, bilimsel ya da teknik terimlerle dolu, anlamayacağın şeyler de yazarım ki afallar kalırsın. Hatta öyle ki, senin aklın benim yazdıklarımı anlamaya yetmez, bu yüzden çemkirir durursun. Ama ben bu tarzda yazmayı seviyorum. Yine de anlayana çok şey var içinde." Özetle ilk anda gördüğüm şey böyle. Diyelim ki gerçekten de zekâm yetmiyor senin yazdıklarını anlamaya. Zihinsel engelliyim? Bundan dolayı aşağılanmayı hakkediyor muyum? Boyum belki de senin kadar uzun değil ve bu yüzden aşağılanmalı mıyım? "Ciddiyet" denildiğinde aklınıza gelen ilk şey, "neler yazarım da anlamazsın bile, ben aslında neyim biliyor musun?" mudur? Af buyurursanız, sizin sahip olduğunuz zekâya sahip olmadığım ve bu yüzden içten içe kıskançlıkla karışık bir öfke duyduğum için azıcık çemkireceğim. Yes, allright, molraytı bırakıp anlatmak istediklerinizi, benim gibi zavallıların da anlayabileceği bir açıklıkta doğru düzgün yazamaz mısınız?
12-12-2014 22:56 (3)
Eğer bu zibidi K.Arslanoğlu ya da YÜ'nün feyki çıkarsa atarım kendimi bu siteden. EDİTÖRÜN NOTU: Küfür sanılır diye "zibidi" ifadesi için YAYIMLANMADI demedik. Ama mecbur musunuz, başka türlü konuşamıyor musunuz da illa ki birini aşağılıyorsunuz. Sonra yine kavga çıkacak, ondan sonra şu bana bunu söyledi, o bana önce vurdu falan... Bundan mı hoşlanıyorsunuz, anlamadık gitti.
13-12-2014 00:02 (4)
Müdüriyet reyting olsun diye katlanıyor a.y.a.'ya. yoksa onlar da illallah dedi.
13-12-2014 00:02 (5)
22.52'de yazdığım mesaja ilaveten bir şey daha yazmama izin verileceğini ümit ediyorum. Yani şimdi bu bir şey yazma ve anlatma tarzı değil. Mizah olarak kaleme alınmış olabilir desem, mizah değil. Yani olmaz böyle bir şey. Üstelik de, sosyalist içerikli olduğunu iddia eden bir sitede, hiç hoş değil. Hadi yazan yazmış da, siz bunu nasıl buraya koyarsınız akıl alır gibi değil. Yanlış anlaşılmasın, hakaret kastım yok ama, bir önceki yorumda da söylendiği gibi eğer bu yazının yazarı aslında Kaan Arslanoğlu ise, ortada psikolojik bakımdan biraz sorunlu bir durum bulunduğunu söylemek zorunda kalacağım.
13-12-2014 00:02 (6)
İtiraz 1; Fransa'da bildiğimiz tren gişesi memuresi'nin, ülkemizdeki kaymakam, mühendis, avukat, vali, başbakan, öğretmen'den daha az nazik, daha az kibar, daha az saygılı olmadığına tüm kalbinizle inanabilirsiniz. İnanmayan gidip, görüp, test edebilir. Katkı 1; Bir tankın ezdiği insandan çıkan sesin "vırçk" değil de gerçekte "hoşurtu" şeklinde olduğunu, Sovyetlerin Macaristan işgalini yazan birinin, böyle bir ses çıktığını yazdığını hatırlyorum. Tüm bedeniyle bir anda ezilen insan sesi yani..."hoşurtu". Bilmiyorum yazar öyle diyormuş, duymak da istemem doğrulamak için gerçekten. mh
13-12-2014 01:02 (7)
No 4 müdüriyetten KA dışında destekçisini görmedik, öz. NA ve TK 'nın bu durum hakkındaki yorumları gelmiyor, bilmek isterdim onlar da KA ve YU hatırına katlanıyolar gibi geliyor bana. Evet ,YU kendisine benzetiyor olabilir ama KA nın durumu biraz analiz gerektiriyor bence, basitçe reyting mevzuu değil kanaatimce. dbo
13-12-2014 07:53 (8)
Sınırda kişilik bozukluğu kesin olan şahsın yazısı . Tahminim var ama yanılırsam tahmin ettiğim kişiye ayıp olur düşüncesiyle söylemiyorum. Bu siteden tiksinmeye başladım. Taylan kara nihat ateş ve sadık albayrak buraya yazı filan vermesin burası zıvanadan çıkmış.
13-12-2014 07:53 (9)
Perihan Mağden terk...
13-12-2014 07:54 (10)
Ben solağım. Çok zekiyim çok. Bir Einstein bir ben bir de Fidel. İsviçreli bilim adamları son araştırmalarında burçların da zekayı etkilediğini söyledi. Onda da gerizekalı çıktım iyi mi. Solcuların zekası az denmişti o konuda da gerizekalı çıktım. Şimdi zeki miyim yoksa gerizekalı mıyım diye kendimi sorgulamaya başladım. Bir de açıklanırken Troçkistlerin mi zekasının az olduğu yoksa Stalinistlerin mi zekasının az olduğu söylenmedi. Bıyığım da yok iyi mi bıyığın da zekaya etkisi varsa sonunda mongol çıkmayayım da. ç.
13-12-2014 07:55 (11)
Keçi boynuzunu küçükken severdim;ağacın altından tozunu silip yediğim de olmuştur;ama şimdi burada"çamurlu"olanları yedirmeye kalkışıyorlar.Bu kadar lafı bir çuvala dök ve çalkala.Boşalt.Hakkını yemeyelim; alıntılar diğerleri gibi değil;sümkürülmemiş, düzgün katlı mendiller;cepten özenle çıkartılmış. Ne anladık; solaklar, sağlaklar ve salaklar birbirine eşittir. Solcular da sağcılar da eşittir;elbette yazar hariç ama!O karşısına hayali bir salak yerleştirip; ona verip veriştirmenin "dayanılmaz keyfi" içinde yazabiliyor; çalkalıyor; istediği yere, istediği zaman boşaltıyor.. Her mahallede bir tane olsun bulunur; bulunsun. Emek verilmediği de söylenemez. Kafa yorulmuş; sinapslar ısınmış, BOS'u bile kaynatmış.Buralarda her gıcıklanıl
13-12-2014 08:37 (12)
11. yorum eksik çıkmış... Buralarda her gıcıklanılana "post modern" denilir ya.. Bu yazı ise yalnızca bu nedenle değil kusulan bir "teknik" olarak da, duygusuzluğu ve o kadar lafa karşın anlam iletme sorunları "malüllüğü" ile bence bu tanımı alabilir. Bu nedenle de bulunsun; editörlerimiz "bizde de var" demek için korusunlar; ama yazarı kendinden korumak kolay olmayacak..OGürsel
13-12-2014 09:01 (13)
İnsanoğlunun nefret potansiyelini gormek Celal Şengörün deprem olayına tapınma derecesinde hayranlığı misali heyecan verici.Yazardan bilmem ama fakat, yorum yazanlardan bayağı güzel İŞİDci çıkar. Güzel deney oluyor zannımca :)) M.F.
13-12-2014 10:08 (14)
Conan bey, hızını alamayıp önceki yazısında yaptığı gibi ilk yorumu da kendi kendine yapmış. Yazar, yazıyı aynı zamanda önceki tüm yazıştığı yorumculara karşı bir toplu cevap olarak da kullanmış ancak editör/ler bunun asimetrik/haksız bir yöntem olduğunu görmeliydi/ler. Yazı edebi bir metinden ziyade bir ritüel-ayin tarzında adeta. Benim birleşik kapları, burada evrensel küme-alt küme olarak görmek çok da şaşırtmadı zira yazarın külliyatını az çok bildiğimden durum kendi içinde tutarlıdır, tarzı budur diyebiliyorum. Yazı en az iki yerde bitmeliydi ancak gereksiz uzamış ki bu sorun film ve romanda da herhalde böyledir, ama akademide muhakkak öyledir; zor olan kısa yazmaktır. Conan bey bu çağrışım zenginliği ile nasıl resim yapardı onu da merak ediyorum doğrusu, fosforlu parlak renkler, ışık çakmaları, havaii fişekler, garip renk toplulukları, yetmedi işaretler, baltalar, bıçaklar, diğer tüm kesici, delici vesaire, sonuç; ya Armageddon ya da tüm renkler karıştığından zifiri karanlık. mh
13-12-2014 10:09 (15)
Güzel. Çok güzel. Tam öngördüğüm gibi gidiyor. Kadrolu anti-tim zehirli okları, taşları, palaları ve çivili sopalarıyla birlikte toplanmaya başlamış. Gürsel Abi dışında hepsi maskeli ya da ful kamuflaj halinde. Disleksiyi kötü ıskalamışlar bu sefer. Hani kolaylık olsun bu biçarelere diye italik ve bold getirmiştim ama yine de ı-ıh. Kapasite belli nihayetinde. Yalnız, şu simsiyah bir monolitin dünyaya düştüğü ve maymun şurekasının onun etrafında ona hiçbir şekilde penetre olamadığı ve fakat onun çevresinden de ayrılamadığı sahne ne kadar yaratıcı bir zihinden çıkmadır! E boşuna Kubrick olmamış adam. Sevgili anti-timim, siz yokken de ben varım. Ama ben olmayınca sizin koro çemkirecek adam arıyor ve koro bile olamıyor çoğunlukla. Ne yazıyor yukarıda? Hasetle fesattan ancak vasat doğar! Aynen böyle devam edin. İnanın çok zevkli oluyor yukarıdan seyri! Yine geleceğim. Kim. Co.
13-12-2014 10:29 (16)
ilk yazıya ilk yorum benim değildi sayın harma. ben adsız ya da nicksiz yorum yazmıyorum. kaç kere daha söylemem gerekecek? kim. co.
13-12-2014 10:29 (17)
Tam tersini düşünüyorum, anti -timi olmazsa kendini var edemeyecek, üstünlük duygusunu canlı tutmak için 'aşağıda ' tutacağı birilerinin bulunması gerekecek bir yapı söz konusu. Bilinmedik bir tablodeğil elbet çoğumuz için. Merakım burada bunca teşhire neden meydan verilmesine, buna ortak olmak niye?dbo
13-12-2014 10:37 (18)
15 sn. Kim Co o halde şöyle yapalım, sizin eserler yoruma kapalı olsun zaten bize ihtiyaç yok, siz sadece fikirlerinizi şettirin gidin, biz bakarız öyle birbirimize sokularak uzaktan. Heyecan ve hezeyan dorukta. Vasati 40 çöp. slm, mh.
13-12-2014 10:37 (19)
16 tamam özür dilerim o zaman ama ikinci yazıya ilk yorum sizin değil mi bizi okumaya davet eden. slm. mh
13-12-2014 10:37 (20)
origami sanatı gibi düşünün dbo. burada hazır edilmişi varken niye arayayım. kendileri geliyorlar zaten. tatlısuda av böyle olur. saygılar. a.y.a.
13-12-2014 10:37 (21)
Arkadaşlar, araya girmek gerekti. Bu yazı benim yazım değil. Deneme tarzı edebi bir metindir okuduğunuz. Bilmiyorum, edebiyata ne kadar yakın, ne kadar uzaksınız edebiyatı izleyenler hemen her dönem böyle aykırı metinlerle karşılaşırlar. Edebiyat her zaman su gibi, okşayıcı, gönül alıcı veya düzgün değildir. Böyle zorlayıcı, rahatsız edici metinler de çıkar karşımıza ve bu bence güzeldir. Edebiyat biraz da böyle olmalıdır. Küfür etme ihtiyacı da doğurmalıdır, öfkelendirmelidir de, ama bu yorumlarda yergi dozu metnin yergi dozunu geçiyor. O zaman sorayım, metin çok kötüyse sizin yorum biçimleriniz ondan aşağı kalmıyor ki. Bir insan borderline da olabilir, bu aşağılama nedeni mi? Düşünürler, sanatçılar arasında borderline, psikopat, manik depresif çoktur, burası memur alma dairesi değil ki sağlık raporu arayalım. Bir de lütfen Taylan ve Nihat da bir şeyler söylerse memnun olacağım. Olumsuz şeyler de söyleyebilirler, ama bu ihale bana kalmasın. Saygılar. Kaan Ars.
13-12-2014 11:09 (22)
Meğer adam "yerli Kubrick" bir dehâ imiş. Bilemedik0 abi, kusura bak0ma. Bize ne kadar küfretsen, bizim gibi "biçare"lere, bizim gibi akılsız, medeniyet yüzü görmemiş varlıklara ne kadar küfretsen azdır. Sayın Yerli Kubrick, sizden ricam bize az daha küfredip aşağılanamnızdır. Hoşumuza gidiyor len, var mı ötesi? Abi bence sen buralarda harcanma be ya. Holivud'a doğru bir yol alsan diyorum. Yazık oluyor sana buralarda ha!.. Bizm gibi kırol*ara ne anlatmaya çalışıyorsun? Bizim kalın ve cahil kafamız nasıl*sa almaz, e, sen de haklı olarak küfredersin. Ne gerek var sinir harbine? Değil mi ama?
13-12-2014 11:22 (23)
Sn. KA, metin yazarına gösterdiğiniz geniş yürekli hoşgörüyü neden biz yorum yazarlarından esirgersiniz acaba? Yazar eleştiriye hazır olmalıdır ancak burada en ufak itirazı, aşağılama ve hakaretle karşılama var ki bu bir a.y.a stayladır. a.y.a. can bu böyle ne yazık ki ve ihale çoktandır sizde sn S3. slm. mh
13-12-2014 11:41 (24)
Normalde yorum yapmak istemiyordum KA'nın çağrısı üzerine yazayım dedim. Bu metnin bence en temel sorunu metnin merkezi. Metnin merkezi okur ya da ele aldığı konu değil yazarın kendisi. Fazlasıyla "ben" vurgusu var. Yazar metni anlatmak istediğini okura iletme kaygısı gütmemiş,sadece "ey okur bakın neler yazıyorum ben" diyor sanki. Çok fazla parazit sözcük var, biçimsel dağınıklık mizahının çok önüne geçmiş. Metne hakim hiç de kötü olmayan bir mizah var, iyi bir gözlem gücü de var. Ama bu mizah bu savrukluğun altında kalmış. Orta sınıf mizah klişelerinden arındırılması lazım. Yazar, bu gözlem gücünü metnin arkalarında görünen eleştiri gücünü keşke keskinleştirip eleştirel metinler yazsa, kitap incelese çok çok yararlı olurdu. Bunu başarabilecek güç var yazarda. t.kara
13-12-2014 11:30 (25)
Af edersiniz ama, hem AYA'ya hem yorumculara söylüyorum bunu, olay şuna benziyor: Tekrar özür diliyorum, mahallenin edepsiz çocukları bir huylu, zıvanasız veya deli bulurlar, adamı sürekli taciz edip küfrettirirler, üstlerine saldırtırlar, sonra kaçarlar ve pek eğlenirler. Bu eğlence tarzı bana hiç eğlenceli gelmiyor, aya'yı da şiddetle uyarıyorum, kendisi mi istiyor, bilmiyorum, bu oyuna hiç değilse o gelmesin. Bazıları sanırım bilerek provokasyon yapıyor (taraf gözetmiyorum) bu kavgayı özellikle körüklüyor, hır çıksın ve site zor durumda kalsın bile istiyor olabilirler. Başka deyişle sansüre zorlanıyoruz, bunu açık ifade edenler de var zaten. Lütfen Taylan ve Nihat da bir şeyler söylesin artık. Ben bu işten sıkıldım. Her şeyi yayınlayalım diyen Taylan kardeşim, ne diyorsun. Kaan Ars.
13-12-2014 11:42 (26)
24 numaralı yorum yarım kalmış, kim yazdıysa tamamlamayacak mı acaba? Ne güzel gidiyordu halbuki. Sevgili Taylan sen misin :)) Kimse cevap versin. Kaan Ars.
13-12-2014 11:51 (27)
Sayın K.A., adam "biçare" miçare deyip hakaret yağdırırken, "siteyi kapattırmak için uğraşmış" olmuyor da, biz bu üsluba hak ettiği karşılığı bile vermeden azıcık dokundurunca mı siteyi kapattırmak için uğraşmış oluyoruz. Sizde de ne paranoya varmış ama. Kim dert edinecek, muhtemelen varlığı bile pek bilinmeyen bir siteyi kapatamaya uğraşmayı? Metnin yazarı da sizden torpilli galiba. "Galiba"sı fazla oldu galiba.
13-12-2014 11:56 (28)
İsim ver be kardeşim, diliniz pabuç kadar bir isim bile yazamıyorsunuz, yetti artık! Ben genele konuşuyorum, genel bir uyarı yapıyorum, hala aynı suçlama, paranoya bilmem ne. Evet, paranoyakım var mı? İsmini ver yoksa daha paranoyak olacağım. Bu sitede efendi gibi yorum yazar biri isim vermeyebilir tamam, ara sıra fikir beyan eder, kimliği saklı kalsın ister, eyvallah, ama bazı tipler var ki, durmadan her şeye karışıyor, en büyük lafları ediyor, ona buna hakaret ediyor, editöre ayar veriyor, ama isim yok. Gel de paranoyak olma. Kaan Ars.
13-12-2014 12:03 (29)
yazara naçizane önerim, bu eleştirelliğini ve mizah gücünü örneğin popüler bir kitap eleştirisinde kullansın. Örneğin canan tan, ayşe kulin, tuna kiremitçi kitaplarından birisini alsın ve eleştirsin. çok iyi metinler üretir gibime geliyor.saygılarımla taylan kara
13-12-2014 12:24 (30)
Arif Yavuz Aksoy adını ve kimliğini sık sık ortaya koyuyor, onun Kaan'ın ya da benim bir türevi olduğunu iddia etmek gerçekten hayvan haklarını çiğneyen tanımlar gerektirir. Yazıda ve yorumlarında bana batan, zorlayan, anlamadığım, bilgi zorbalığı yaptığı, ego banyosu aldırdığı bir çok bölüm var. Ne olmuş? Ogün; Özgür, Bünyamin, Yağız ve hatta Nihat beylerin bazı yazılarından daha dağınık, öznel, "bozuk" ya da zorlayıcı değil, çok sallıyor ama hiç biri boşa değil. Benim benzerim, çırağım, protejem de değil, ne bende o güç var, ne onda o ihtiyaç. Evet arada İstanbul'a geldiğinde piyizlendiğimiz oluyor, yemesi içmesi de yazmasına benziyor. Dedim ya oto servisçi teyzeoğlum onun yaptırdığı bilgi banyosuna karşılık vermek için yedek parça kataloğu okumak istiyor. Ben de yoruldum uzayıp giden yorumlardan, bilgi bombardımanından, telin arasından çomakla dürtenlerden. Ne olmuş? Okunmayabiliyor. Yorumlarını, yazısını atlayabilir, kendi ilgilendiklerinize bakabilirsiniz. Yorumu hoşuna gitmeyen
13-12-2014 12:24 (31)
cevap vermeyebilir. Sinsi gibi arkadan dolanmıyor ki. Nedir bu kapattırma, attırma, site ahlakını koruma merakı? En İĞRENCİ de, "bu site çok bozuldu, okumuycam artık" tehtidi. Para filan mı veriyorsunuz da haberimiz mi yok? Ver ayarı, ver ayarı, sonra "kim takar siteyi?". Geçtiğimiz yıllarda TÜBİTAK belli bir altbaşlık için bir mail grubu oluşturmuştu. Sonra bir bilginin yanlış anlaşılması üzerine birisi tüm gruba -konuya- uygunsuz bir mesaj attı. Ardından herkes tüm gruba "bu ne yaa!", "lütfen beni bu gruptan ayırın", "bunlara vaktim yok" gibi isterik mesajlar attıkça bu yakınma zinciri çığ gibi büyüdü. Oysa isterilerini açığa vurmaya bu kadar meraklı olmasalar, cevap vermemek, okumamak, spama düürmek, bounce etmek, grup yöneticisine çıkma maili atmak -ki altta link vardı-, gibi onlarca çözüm vardı. Ama yok, illa ki Cem Yılaz Askerde, Er Gazinosu: "Lan gürültü yapmayın m.nagoyiim! diye gürültü etmeli herkes.AYA'nın bana benzeyen yönü var, benzemeyen yönü var. Popülerleşince kankası
13-12-2014 12:25 (32)
"İsim vermek"? İsim vereyim de, telefon rehberinden adresimi bulup gelip beni dövesiniz, öyle mi? :)))(Ben de mi paranoyak oldum, ne?) Hayır yani, kimseye küfretmedim, hakaret etmedim ki, "yiğitsen isim ver" denilebilecek bir durum olsun. Yani isim verince ne olacak, anlayamadım. Kim olduğumdan niyetimi anlamak gibi özel bir yeteneğiniz varsa bilemiyorum tabii ama, iddia ettiğiniz şey aklımın ucundan bile geçmedi. Yazar işi neredeyse küfretmeye vardıracak hakaretler yağdırıyor, azıcık eleştirenlerin ne "maymun"luğu kalmış, ne "biçarelik"leri. Bunu garip bir talep olarak karşıladığımı söylemek zorundayım. Diyelim ki biz sahiden çapsız ve akılsızız. O zaman şöyle bir tablo çıkıyor ortaya: Madem o kadar akıllısın, bizim yazdıklarını anlamayacak kadar akılsız olduğumuzu da bilebilmen ve bize bir şeyler anlatmak için beyhude bir çaba içine girmemen gerekir. Açıkçası metnıin sadece ilk birkaç paragrafını okumaya katlanabilmiştim. Metnin ne olduğuna dair bir fikrim olsa hiç bakmazdım bile
13-12-2014 12:25 (33)
Hocam solaklıkla solculuğu öyle güzel bağlamış ki. Disleksi dersi de vermiş. Hocam genç sivil, açık radyocu, metis yayın degüstatörü diye kime sesleniyorsunuz? Aramızda yok ki onlardan. Olsalardı yazınızı en çok onlar beğenirdi. Denemelisiniz. Bilgi'de sunum bile yaparsınız. Oradan ver elini radikal yazarlığı. Buradakiler sizin dehanızı anlamıyor. MB
13-12-2014 12:25 (34)
Sn KA burası elbet tanı koyma yeri değil,hiçbirimizin de haddi değil burada bunu yapmak. Ancak burada neye maruz bırakıldığımız, neyin legal, neyin sanatsal, neyin yıkıcı, zarar verici, neyin amaca uygun, neyin zaman ve enerji kaybı olduğunun idraki ve bunların gereği, başta siz editörler olmak üzere hepimizin sorumluluğunda. Saygılar.HM
13-12-2014 12:32 (35)
olmadım, beni övünce -sağolsun- rahatsız olduğum da oluyor. Ortak yönümüz yıllarca yerini sağlama almış, içi boşalmış, şımarmış, küstah, saldırgan, ahmak ve mütecaviz lisanı sandallı ayaklarımızla çiğnemek. Statükocu söylemler demek klişe olur, antiklişe tim var Uykusuz'da onun gibi birşeyiz. Ha bir de çok da genç olmasa da yerleşiklerin ortalamasına göre genç adam. Hani söyleyişimin, üslubumun gençliği bile bir dokundurma sözkonusu olmuştu ya; bu daha genç. "Nerde gençler çıksınlar, döndürsünler karanlığı aydınlığa" diye yazlıkta kayık çektirmek derdindeki emekli eğitimci gibi ortaya fırlayan "Anadolu Ajansı"na söylemişti çocuk, işte genç bu, o dil böyle bir şey. Sahi Gezi'yi bu yüzden gömmüştük, unutmuşum. Herneyse, içindeki cevheri çıkartmak istiyorsanız adam gibi yaklaşın, bıktıysanız ilişmeyin, bir süre sonra sıkılır gider, ya da çekilin kenara, kokmuş, oturmuş, açık bilgi birikintilerini benzetmesini izleyin zevkle. Arada kanal değiştirmek sizde nasılsa. Editörüme de dokunma. AYU
13-12-2014 12:32 (36)
Sayın 32, konuya bizden tamamen farklı yaklaştınız ortada. Biz burada fiziksel cesaretten bahsetmiyoruz, dövmek dövdürtmek.. bunların şakasını bile yapmayız, bunlar sandığınızdan çok daha ciddi işlerdir, bizim bahsettiğimiz entelektüel cesaret. Paranoyak olduğumuz için biz ilk elde şunu düşünüyoruz: Bu isimsiz yorumcu bu siteyi okuyor ve değerlendiriyor görünmekten korkuyor. Birileri ne der diye çekiniyor. Paranoyamızı haklı kılacak o kadar yazarla karşılaşıyoruz ki, bize konuşma cesareti gösteriyor örneğin bazıları, ama sakın yazma diyorlar. Bir de daha önemlisi gerçek isminiz verirseniz belki size birlikte yapacağımız bir iş teklif ederiz. Esas derdimiz bu. Sizdeki de galiba aynı. En sonunda da muhatap olduğunuz kişiye numarayla değil gerçek ismiyle seslenmek en insani duygudur. Bu arada HM'ye de teşekkürler. Herkese saygılar. Kaan Ars.
13-12-2014 12:54 (37)
bir daha bu yorum kutusuna gözlüksüz yazmayacam arkadaş yaa, "sözkonusu" değil, "konusu" olacak, bir sürü de harf hatası yapmışım. Hazır boşluk bulmuşken 30,31,35 ardarda benim. AYÜ= Ali Yağız Üresin
13-12-2014 12:55 (38)
Yağız Üresin Hoca bu yazıyı yazan, üslubu bu abimizin. Bu tür aydınlar kışkırtıcı olurlar benim çook tasvip ettiğim bir yol değil fakat bazen başvurulabilir bir yol. Yazıyı anlamak için dört beş kez okudum. Mizah ve gerçek iç içe geçtiği için kavraması zor bir yazı olmuş. Ne yazacağına kendisi karar verir elbette. Ben anlayabilmek adına kendimi zorladım belki buna da çabalıyor. Solcuların solakların filan zekasına ilişkin fikirlerini anladım bazı yerlerde tereddütte kaldım. Övgü mü yapıyor alay mı ediyor arada kaldım. Sonrasında bir deney yapıyormuş ta yorumcular bu tuzağa düşmüş psikolojisi de ayrıca eleştirilesi. Eleştiri alması onemsendiğine kanıt bunlara kızmasın...
13-12-2014 13:16 (39)
Muhattabının kim olduğunu bilmek istemek en insani taleplerden birisidir. İsimsiz yazıp, hele hele laf sokup sonra da "paranoyak mısınız, ne gerek var isme" demek ciddiye alınacak bir tutum değil. Eğer söylediklerinizi, kendinizi ciddiye alıyorsanız, altına imzanızı atın. İmzasız yazmak, en başta kendini ciddiye almamak demektir. Küfür olmadığı sürece yayınlanması taraftarı olduğumu hep söyledim KA da bilir. Ama isimsiz yazılanların fazla ciddiye alınmaması çok doğal. Anonim laf, kimliksiz, ortaya atılmış, yazanın bile sahip çıkmadığı sözleri kim neden ciddiye alsın.Siz isimsiz yazarak zaten en baştan kendinizi sansürlüyorsunuz, sonra niçin editörlüğün "sansürü"nden şikayet ediyorsunuz? KA'nın isim ısrarı bence yerinde bir istek. Saygılarımla Taylan Kara
13-12-2014 13:16 (40)
Yağız Üresin Hoca bu yazıyı yazan, üslubu bu abimizin. Bu tür aydınlar kışkırtıcı olurlar benim çook tasvip ettiğim bir yol değil fakat bazen başvurulabilir bir yol. Yazıyı anlamak için dört beş kez okudum. Mizah ve gerçek iç içe geçtiği için kavraması zor bir yazı olmuş. Ne yazacağına kendisi karar verir elbette. Ben anlayabilmek adına kendimi zorladım belki buna da çabalıyor. Solcuların solakların filan zekasına ilişkin fikirlerini anladım bazı yerlerde tereddütte kaldım. Övgü mü yapıyor alay mı ediyor arada kaldım. Sonrasında bir deney yapıyormuş ta yorumcular bu tuzağa düşmüş psikolojisi de ayrıca eleştirilesi. Eleştiri alması onemsendiğine kanıt bunlara kızmasın...Serkan b
13-12-2014 13:18 (41)
Bu metinde neyin rahatsız edici olduğu daha iyi anlaşılsın diye bir örnek vermek isterim. izniniz olursa ve eğer tepkisel yaklaşmaz iseniz, Nuray Mert'in Diken'de bugün yayınlanan makalesinden söz edeceğim. Makalede katılabileceğiniz birçok şey de olabilir. Özellikle de, başta K.A. olmak üzere buradakilerin ilgisini çekmesi gereken bir makale olduğunu da söylemeliyim. Çünkü dil üzerine bir tartışma. Fakat dikkat ediniz, Nuray Mert'in yazısının içeriğinden çok, kişiliği ve kendine yönelik hayranlığı çerçevesinde yazıyı da karakterize eden bir "HER ŞEYİN EN DOĞRUSUNU ASLINDA BEN BİLİRİM, BENDEN AKIL ALMALISINIZ DENYOLAR" tavrı öne çıkıyor. Herkese aslında "doğru" olanın ne olduğunu ve bunu kendisinin bildiğini söylüyor. Ki, bana göre yazdığı birçok şey de yanlış. Bu liboş takımının ne kadar akıl ve öngörü sahibi olduklarına ise yeterince vakıfız zaten. Dolayısı ile, o "üstten bakıp akıl veren" ve bu yazıda da başat bir biçimde hissedilen tavır rahatsız edici olmayacak mıydı yani?
13-12-2014 13:18 (42)
1. ben 2 yazıda da mehmet harma'ya ya da ç'ye bir laf dokundurmadım. 2. kendilerine çok daldım vaktinde. ama amacım benim kanaatimce aleni mantık hatası olacak bir ifadeyi gerçekten edip etmediklerini öğrenmek ya da türkçe dilbilgisini (noktalama gerçekten önemli; bakınız: yukarıdaki yazı!) bu kadar hiçe sayarak kendilerini ifade etmelerinin güç olduğunu onlara göstermekti. 3. gürsel abi'yle benim bir sorunum yok. ama o, kendi yazdığı stilde ve kendi "öztürkçe" sevdalısı haliyle kendisinin çok anlaşılır olduğunu düşünürken aslında o stilin pek de çekici bulunamayabileceğine dair benim göndermelerim oldu. hatta aynen onun gibi yazsam nasıl olurdu diye de yorum gönderdim. fakat o bana yanlış yerden saldırıyor. 4. ben bir durum tespiti yapıyorsam ya da bir hipotez sunuyorsam buna usulden ya da stilden karşı çıkıyor ki bu olumlu ve yapıcı bir tavır değil. 5. yukarıdaki yazı için değil, ama mehmet tanju akad'ın yazısına yaptığım yoruma birşeyler yazmış. kendi kendime düşündüm. +++
13-12-2014 13:27 (43)
+++ a) en azından ben gürsel abi'ye kesinlikle derdimi anlatamıyorum. ya da b) gürsel abi galiba yanlış tarafından kalkmış. ya da c) gürsel abi bana gıcık kapmış! 6. o yorumda ve bünyamin durali'nin yazısına yaptığım yorumda (çok yakın zamanlıdır yorumlar, takip eden bilecektir) kendisiyle ilgili ne sezdi? konuyla alakasızlığı nereden gördü? kime saldırmışlığım vardı? 7. orada TVUSG dedim diye kendisini kastettiğimi sanıyordu herhalde (gürsel abi'den bahsediyoruz hala). hayır. mehmet harma stildi benim kontryorumda bulunduğum şahıs. ve kendisi muhtemelen gayet de iyi bunu anlamıştı. ama o da susmayı tercih etti. 8. ali yağız üresin'le 2 kez birlikte 3'er saat piyiz yapmışlığımız var. 9. bu sitedeki diğer insanları ne hiçbir yerde gördüm ne de onların beni gördüğünü sanırım. 10. 2 editörün kitaplarının bir kısmının okuyucusuyum. 11. bana (yorumlarım için konuşuyorum, yazı buranın malı; isteyen istediğini yazsın) saldırmaya, kılçık atmaya çalışan insanlara da kişisel garezim yok. +++
13-12-2014 14:13 (44)
+++ 12. o yüzden kimsenin yorumunu da takip edip, "ne yazmış la bana" diye içim içimi kemirip, hırsla burada cevap yetiştirmeye çalışmıyorum. 13. bazı anonim olmayı tercih edenler ve sadece ben ne yazarsam yazayım topa girmek isteyen inisiyaller var. bunların varlığı da akl-ı selim sahiplerinin malumu. onlarla kişisel olarak dalaşmıyorum. dalsam dün latinceden girerdim. 14. şuraya çemkirenler (bu sözcük tam uygun) burada makul eleştiri yapanlarla aralarındaki farkı göremiyorsa bu da benim kabahatim değil. 15. stanley kubrick göndermesini açıklayayım bari; anlamamış çünkü alınganlar. ben stanley kubrick'e benzetmedim kendimi. ben simsiyah monolitim. tamam mı? oldu mu? 16. taylan kara'ya eleştirisi için ayrıca teşekkür ederim. 2-3 sefer burada da değinmiştim. kendisi gerçekten nitelikli bir eleştirmen. takdir ediyorum kendisini. umarım düzeltebilirim bazı stil kusurlarımı ya da yeni ve olumlu birşeyler ekleyebilirim. ayrıca, adam haklı. ama demiştim ben de. kilroy was here. amaç bu! +++
13-12-2014 14:13 (45)
Açık radyocular truvada alıp gitin siteye, size de bulaşmasın. Anladın sen onu. Sen ivana serti izlerken, 900 kutup ayısı kalmış. Habarın yok. Rabırkallıc, midıliist sana diyorum. Deo perfume candy al güllerin içinden gel bana. Koşarak koşarak gelme ağırdan al. Hadi sana bir bilgi daha. Meh meh meh. DNA'yı roketin dış yüzeyine senin mojito, frappuçino içtiğin pipetle vermişler, uzayda sorunsuz yolculuk edebilmiş (DNA atmospheric re-entry experiment, anlamadın de mi? Sen daha konuşmaya giremiyorsun birikimci). Kökenini uzayda ararsın artık o bakımdan şeettimdi. (Oluyor mu hocam? Ben de yazsam yayınlanır mı? Sizdeki özgüven yok bende. O yüzden soruyorum.) MB
13-12-2014 14:14 (46)
+++ 17. diğer olumsuz ama makul eleştirileri de dikkate alacağımı taahhüt ederim. 18. sonuçta inadım inat, götüm iki ganat bir tavrım yok. amaç daha estetik, daha anlaşılır ve aynı zamanda daha sert olmak (ben kimseye birşeyler öğretme çabasında değilim. sadece nitelikli fikir dalaşının insanı geliştirebileceğine iman ediyorum. bu da böyle biline). 19. burası restoran değil. ben de yemek değilim. şakir şırıldak şiir yarışmasının doğan hızlanı değilseniz, "ben beğenmedim, şahsen gıcığım, ne diyo la bu bordırlayn dallama yine"lerle değil, eleştirilerinizle hepinizi bekliyor olacağım. 20. bu arada, solakların gerçekten okul başarısı düşükmüş. ve hakikaten raket sporları dışında ortalamayla aynılarmış. 21. "sol blogda bunlar yazılır mı"cılara da bir diyeceğim var: Crom size akıl fikir ihsan etsin. ARZ ETTİM ÜSTAD-I MUHTEREM! Kardeşiniz Kimmeryalı Conan, arif yavuz aksoy, a.y.a., aya, mr. hyde, hayt, renfield, renfo, renf, tabancı, yardırinyo! ama asla adsız değil! hürmetler, iyi tatiller!
13-12-2014 14:15 (47)
Bu arada, sayın K.A.'nın, Nuray Mert'in "Osmanlıca ve dil" üzerine yazdığı makaleyi nasıl değerlendirdiğini öğrenmeyi çok isterdim. Bu konu üzerine bir yazı yazarsa sevinirim. Çünkü Nuray Mert'e göre, "dil" ve Osmanlıca konusunda da başlıca otorite olarak, köpeksiz köyde değneksiz gezen biri olarak, her söylediği doğru. Bir de şu "köklerimizden koparıldık" zırvası var tabii. Malum, milliyetçiler geçmişleri ile ilgilenmeyi ve orada kurgu da olsa övünebilecekleri bir şey bulmayı pek severler. Soner Yalçın gibi, kendisine "solcu" süsü vermeye çalışıp milliyetçi eğilim ve reflekslerden kurtulamayan ve zaten amacı geçmişte olduğu gibi solcuları sağa çekmek olan şahıslar da sık sık "Osmanlı ile övünmeliyiz" teranesini yinelerler. Bunlara karşı solcuların bir cevabı olacaksa, bunu en iyi yapabilecek kişilerden biri Kaan Arslanoğlu'dur diye düşünüyorum ve yazısını bek9liyorum.
13-12-2014 14:16 (48)
benim yazıya itirazım şu.. çok dağınık... yoruculuğu karşılığını vermiyor. Yergi, ironi iyi yapıldığında harika bir şey... Bizim (kimsek.. şu ağır abi solcular mı; burnundan kıl aldırmaz çok bilir-çok yaşamışlar mı) ciddi sorunlarımızdan biri "eleştiriyi" yalnızca başkasına yapılma kaydıyla sevenlerden olmamız. Yazar masamızdan ekmeğimizi çalmadı, şarabımızı dökmedi; geleceğimize dair haince planlar yapmadı. Okuruz-okumayız, umursamayız.. Eleştirir; uygun dozda alay ve yergiyi de yaparız... Ama yayınlanmasın-gitsin demem. Belki de bu uçarı zekanın "bağlandığı" yer olmadığı için dağınık; beni de rahatsız eden bu olabilir; hiç bir taşın altında elini göremediğim için.. Bağlandığım düşüncelerin mükemmel-hakikat olduğunu iddia etmiyorum; ama salt eleştirel olmanın kolaycılığı beni rahatsız ediyor. Ve andığım gibi karşısına oturttuğu bir "salağın" muhatap kabul edilerek yazılma tarzı (T. Kara'nın kitaplarında da o tuzu kuru bencil-aptalların muhatap alınması..) oysa o muhatap
13-12-2014 14:58 (49)
alınanlar "orada/burada" yaşamıyor ki. Umarım, dilerim iyi bir yazar çıkar ortaya.Okuyucusunu önemseyen; alay ettiklerinin hakkını veren, "salak egolarımızı" kışkırtmayı değil, düşünsel birikimimizi harekete geçiren.Gülümseten, gıcıklandırmayan; düşman kazanmayı değil, dost edinmeyi amaçlayan;düşmanının da saygısını önemseyen; hiç kimseyi umursamasa bile hayali "insanları" umursayan ama kendini aşırı umursamayan... Bunlar elbette kişisel düşünceler..Sonuçta hayat da, yazı da, üslup kurma da bir yolculuktur; yazarın "yolculuğunun"bu safhasında "karşılaşmışsak" bu kimsenin suçu değil.Bir de eleştirilerimin altında yatan ikinci bir kaygı da bu tür yazıların "site çerçevesinin" gelişmesi açısından bir yanı ile olumlu imkanlar vaad etse de bu ve bir önceki yazının sitede "gelişme" değil "yozlaşmaya" kapı açabileceğidir.Bu nedenle eleştirilerim öncelikle kişisel değildir. Yineleyeyim; yazı,bir yanı ile öncelikle yazana bir kişisel tatmin sağlasa da bu tek işlevi değildir! OGürsel
13-12-2014 17:05 (50)
Hayırlı Saturn günleri. Saturday nereden geliyormuş antimilitarist gençsivil arkadaşım, anladın mı şimdi. Dies saturnus. Dies solis: sunday, dies lunae: monday. birşey ifade ediyor mu? Şaşırdın değil mi inisiyal, al sana bomba. Sana değil la, arkandakine. İçin fesat oolum senin. (Hocam gençsivil bilgili, metulu kalmadı bence, devam edeyim mi?) Mete Berk
13-12-2014 18:45 (51)
Sabado. Sept. Şabat. Heft. Hexa. Hexagon. Seven (brad'in oynadığı değil). Heptatlon. Septimus. Sieben. Ki muhtemelen protoaltayik formla aynı kök. H, F, S, Y dönüşümleri peltekleştirme ve yutma ve yumuşatma ile ilişkili. Yani? Yedi. Yeti. Ama sen bunları yine anlamazsın. O yüzden komedi unsuru olmaya devam edebilirsin. Kolay gele. Makul insanlara yine selam ve hürmet. Bu arada, unuttum. Kavgam'da geçen "o yahudi" vardır ya. O da Wittgenstein, haberin olsun. Ama sen emin ol. O gençsivil değilsin. Kim. Co.
13-12-2014 19:19 (52)
ahmet sina sözeren İMZALI YORUM YAYIMLANMADI
13-12-2014 19:20 (53)
Sayın 47, Nuray Mert'in Osmanlıca yazısına şu an giremeyeceğim. Freudculuğun eleştirisi konusuna yoğunlaştım, bir süre devam edecek. Yalnız kestirmeden Nuray Mert gibilere şunu söylemek lazım: Siz önce Türkçe'yi güzel, düzgün konuşun, yazın, Türkçe mantıklı, bilimsel düşünün, sonra bir seviye gösterirseniz Osmanlıca'yı bilahare tartışırız. Kaan Ars.
13-12-2014 23:49 (54)
Hocam ne bilgilisiniz. Bütün o antisemitizmin nedwni okulda sevmediği wittgenstein. Dahisiniz siz. Post-modernler manus'unuza aqua dökemez. Mantıklı çıkarımlarınızı neye borçlusunuz? Bulgur intoksa maruz kalmamaya mı? Samper tui. Mete
13-12-2014 23:49 (55)
Arif hocam daha açık söyler misiniz? Wittgenstein yüzünden mi oldu Auschwitz? Aynı okul fotosunda çıktığından mı? Aynı Cornish(korniş değil açık radyocu la) Enigma kodunu Stalin'e gönderenin de Wittgenstein olduğun söylüyor. Ama ve fekat von daniken, den bravn gibi az kanıtla çok şey söylüyor diyorlar, hocam. İlluminati mi engelliyor gerçekleri? Bulgur intokstan mı kavrayamıyoruz? Öğrenmeye doyamayan sizin Mete "we dont need no thought control" açtı, dinliyor.
13-12-2014 21:56 (56)
Mehmet harma hoca önermişti sanırım, gündemle ilgili ayrı bir köşe olsa da yorumlarımızı yazsak diye. şimdi editörler diycek her şeyi hakettik o mu kaldı diye ama bizden önermesi. benim gündemde dikkatimi çeken, cumhuriyet gazetesinin büyük bir pişkinlikle orhan pamuğu göklere çıkarması. bir gün geçmesin ki haberi çıkmamış olsun, ne diyelim, böyle başa böyle traş. zaten uzun zamandır cumhuriyet gazetesi almıyorum, ara ara internetten takip ediyorum. Bu orhan pamuk haberlerinden ötürü iyice soğdum. K.Arslanoğlunun dedikleri bir bir çıkıyor. saygılar. recai kulaksız
13-12-2014 21:56 (57)
haa unuttum mesela; Alev Alatlı olayı mesela. Ben şunu merak ediyorum, geçmişinde solla bir şekilde ilgisi olanlar neden daha dönek oluyorlar? ya da sayıca niye fazlalar. bunun sosyobiyolojik bir açıklaması var mı? saygılar. r. kulaksız
13-12-2014 23:49 (58)
Ahmet Sina Sözeren nickiyle yazmaya kalkışan kifayetsiz ne yazdı bilemeyeceğim. Ama FARTgillerden olup yazıya alınmış olmalı ki A.S.S. akrostişi yapmaya çalışmış anlaşılan. Yazık, galat-ı meşhur'u gerçek sanmış. Doğrusu, "iyi para kötü parayı kovar" yavrucağım. Ben varken sana kim dönüp baksın?! Vah bile demiyorum. Hürmetler efendim. ASS'e değil tabii. O benim iş nesnem. İşime saygım sonsuz. Ama eve iş getirmem. Kim. Co.
14-12-2014 10:50 (59)
56 ve 57 numaralardan sayın Recai Kulaksız, alev alatlı ne zaman solcu olduydu? Türkiye'de 70'lerdeki ülkücü profilinden tiksinti nedeniyle kentsoylu, dinle pek alakası olmayan ve azıcık okumuş herkesi solcu sayma mantıksızlığından mı kaynaklanıyor bu suizan? Bu mantıkla çağan ırmak falan da solcu olmalı. Ama engin ardıç militan falan olur herhal... kentsoylu, cenaze namazı Teşvikiye'de kılınacak (ve erkekse bir de sünneti dışında dinle başka bağlantısı olmayacak), Cihangir tayfasını lütfen solcu sanmayalım. Yanılgı buradan başlıyor zaten. Onlar kendi halinde insanlar. "Bize dokunmayın pis köylüler" havasında gider gelirler. Beyaz Türk yanlış adlandırma... tuzu kuru türk onlar. TKT. Tekaüt gibi. Doğuştan... En az 2 nesil önce mücadeleden emekli olmuşlar. Devrim mücadelesi değil canım. Hayat mücadelesi... Şu an Siestadalar! Uyanmazlar, emin olun! Pazar sabahınız hayırlı olsun. Co. Kim.
14-12-2014 11:54 (60)
Sayın Co. Kim.'in en son yorumuna aynen katılıyorum. İlk mesajlarda tarzını eleştirmiş biri olarak. Gerçekten de bir arkadaşın dediği gibi, asıl anlatmak istediklerini gereksiz bir sürü sözcük içinde boğmaması gerekiyor. Naçizane düşüncem.
14-12-2014 12:51 (61)
Sayın Co.Kim, uyarınızda haklısınız, kusuruma bakmayın. Araştırmadan yazmanın sonucu. Yalnız meramım şu; Alev Alatlı dediğiniz gibi solcu tiplemesine uymuyordur. Ancak benim gözlediğim şu, solcu tiplemelerinden ya da geçmişinde kendini solcu tanımlıyanlardan çok daha fazla dönek çıkması. Genellersek, aydın, okumuş vs tipolojilerinden sürekli görüş değişikliği içinde olmaları. Belki de şahsım yanılsama içinde. Yine de uyarınız yerinde, teşekkür ederim. saygılarımla. re. kul.
14-12-2014 17:03 (62)
Sayın Recai Kulaksız, insanların kanaat değiştirmesi belki o kadar kötü birşey değildir. Tekamül belki böyle oluyordur. Dün doğru diye iman ettiğiniz bir fikre bugün farklı öğrenme ve deneyim süreçleri sonucunda sırt çevirebilirsiniz. Bu ille de sizi dönek yapmaz. Dönek, 70'lerde solculuk rozeti moda olduğundan ya da o modaya uyarmış gibi yapıp dolaylı iktidar nimetlerinden (her türlü dar grup içi iktidar kastediliyor) faydalanmak için solcu gözükürken, bugün rüzgar farklı yönden esiyor diye (ve kesinlikle yine konfordan taviz vermemek namına) başka modaların ya da iktidarların rozet taşıyıcılığını yapan ya da akıldanesi pozlarına bürünen karaktersizlere verilmesi gereken addır. Burada totomu yırtma sebebim de bu insanlardı. Mümtazer Türköne bunun sağdaki şahikasıydı. Bu dönme eğilimi, insan d
14-12-2014 17:06 (63)
Vıyyyy imzasız yazı yollamanın bir insanlık suçu olduğunu öğrendim böylelikle. Çoğu zaman unutuluyor be. Yağız Hoca'ya biri doğru tanıyı koymuş aslında öfkelenip. Sınırda demiş çok güldüm. Ama çok belli sınırda. Sınırda olsa ne olur olmasa ne olur çok mühim değil. Çoğumuz öyle zaten. Yazar çizer takımı ne zaman ki isimsiz yazı yazma olgunluğuna erişir okuyucu o vakit ismiyle çıkar ortaya. Ters diyalektik . Şimdi kendime bir isim bulayım 'aydın' zümreyi rahatlatayım. Koymuyorum inadına. Yağız hoca korkuyorum senden entellektüel cesaretim yok ne yapayım. allahın liberali....
14-12-2014 17:07 (64)
Şimdi yazar kim: Conan Kimmeryalı... E öyleyse yazarın "Efendim af buyrun, siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama benim naçizane görüşüm böyle" diyen bir üslupla yazmasını beklemek anlamsızdı... Tamam ilk birkaç gün okumada insan biraz zorlanıyor ama sonra alışıyor ya da siz başka teknikler deneyin mesela ben sıkıldığım yerde kesip daha sonra tekrar kaldığım yerden devam ediyorum ve bir Conan yazısını bir iki haftada ancak okuyorum. Örneğin bu yazısını daha tamamlayamadım ama azimliyim tamamlayacağım. Okurken de çok eğleniyorum. Bu anlamda Taylan'ın değil Kaan'ın yazıyı yayımlama gerekçelerine daha yakın duruyorum. Ayrıca ben bu "parçalı ve bütün" anlatımı da sevdim. İnsan tanıyınca seviyor:))) Nihat Ateş
14-12-2014 19:19 (65)
Olay tuhaf bir noktaya kaymış. Sayın Nihat A. "yazar böyle yazmayı seviyor olabilir" demiş. "Naçizane düşüncemiz" önemli değilmiş. Olay, "sanat sanat için midir, sanat toplum için midir" noktasına kaymasın ama, yazar kendisi için yazıyorsa, burada neden yayınlanıyor? Yok eğer insanlara bir şey anlatmak için yazıyorsa, benim de o tarzı sevmeme hakkım yok mu? Üstelik, "kendini sevmeye zorlamak" gibi bir şeyden söz edilmeye çalışılmış ki, vallahi bu adamı öldürür. Yahu, sevmiyorum o tarzı okumuyorum. Aynı tarzda ikinci bir yazıyı asla okumam. Okumayı da sevenlerine bırakıyorum. Hepimiz aynı yemeği seviyor muyuz? Şu film sitelerinde filan filmler üzerine tartışmalar oluyor. Mesela şu şekilde: "Bu kadar muhteşem filmi nasıl beğenmezsin, sen anlamamışsın zaten". Hayır yani bir şey zoraki sevilmez ki. Hoşlanmadığınız bir kızı kafanıza silah dayandığı için sevebilir misiniz? Yahu biraz akıl izan lütfen. Tamam arkadaş, sen sev ve okumaya da devam et. Ben sevmedim. Anlaşılabiliyor mu acaba?
14-12-2014 19:54 (66)
Basite, özce nazik bir editör dayanışması görünüyor NA 'in yorumunda,kanaatimce.tanıyınca seviliyor ne demek ya?biz nasıl tanıcaz yazdıklarından gayrı? RET ye destek çıkan sanatçıları hatırlattı bu ifade.dbo.
14-12-2014 22:23 (67)
65'e: "Sizin görüşünüz önemli değil demek önemli değil"di orada anlatılmak istenen. Bir örnek. Yazar kim? Kimmeryalı Conan... Alçakgönüllük falan beklemeyeceksiniz, dedim. Niye çünkü yazar Conan kardeşim... "Sevmeye zorlamak" diye de bir şey yok dediklerimde, yorumun sonunda ulaştığınız noktayı söylüyorum: Ben sevdim, okumaya çalışıyorum ama siz sevemeyebilirsiniz, dedim. (Mesela böyle bir cümleyi Kimmeryalı kurmaz hiçbir zaman.) 66'ya: Editör dayanışmasından söz etmek için 1. editörün de yorumlarına bakmak gerekli değil mi? "Tanıyınca seversiniz" derken de "yazarı" değil, "metni" kastetmiştim tam da dediğiniz gibi. Rumuzların aslında kime ait olduğuna dair bir merakım yok. Edebiyat tarihçisi bulsun:))) Nihat Ateş
14-12-2014 22:32 (68)
62 numaralı yorumum gerçekten internet gazisi olmuş. ama buradan devam edeyim. aklımda kaldığı kadarıyla tabii... kaç saat olmuş. bir yerlere de kaydetmiyorum sonuçta. neyse, aşağı yukarı şöyleydi: bu dönme eğilimi, insan doğasındaki güce tapma ve modaya uyma temayülünden kaynaklanıyor. nihayetinde insan denilen varlığın ortalaması "bu". insan bu! tüm kifayetsizler ve kısıtlı algı sahipleri de bunu yapıyor özünde. solcu olduğunu iddia edenler de bundan bağımsız değil. hürmetler. a.y.a. hamiş: hatırladığım kadarıyla yazdım. sayın Recai Kulaksız'a...
14-12-2014 23:11 (69)
imzasız yazı yazmak insanlık suçu değil tabii. 1. insanlık suçu diye bir tanım yok. aslında insanlığa karşı işlenen suç o. 2. senin bakış açınla bile öyle bir suç gerçekleşmiş sayılamazdı. niye? çünkü bir suçun gerçekleşebilmesinin maddi şartı geçerli olamıyor. sen evrimin bir önceki basamağında kaldığın için... çok dert etme. 2-3 milyon yıla o da hallolur. 3. ben sana asıl başka birşey söyleyeceğim. savaşlarda hep yiğitler ölmüş ya... geriye kalan ne kadar yalancı, YAYIMLANMADI sırttan hançerleyen varsa onların genetiği daha bir baskın hale gelmiş. yani... anonimler var ya... anladın sen onu hınzır. e bizde yiğidin malı meydanda neticede. Beşiktaşlı değilim ama sana yine de Çarşı'nın unutulmaz koro çalışmalarından birini hatırlatırım. YAYIMLANMADI.. diğeri! aferin! sen bu hızla gidersen 2-3 milyon değil, bi 500 bin yıla kıvırırsın bu işi. hürmetler. a.y.a.
14-12-2014 23:43 (70)
YAYIMLANMADI
15-12-2014 21:36 (71)
buradan ıslıklaşınca kadı günah yazmaz herhalde. mehmet harma hoca, segman ferid nam ulu kişi (mutluhan izmir sanırım) ve alukard olup tersten gösterecek olan ali yağız üresin hocam... yılbaşı geliyo. 2014'ü kapatmadan toplu piyize gidek mi? ya da ilk haftasonu??? ben çok pis içiyorum yalnız (alukard ve Crom şahit). yani, tam barbar stayla! bi de 3 paket cigara içiyorum ki, bana ille eziyet olmasını istemiyosanız, cigaraya "yes be annem" diyen bi mekana takılsak mı? hesap kol gibi çıkarsa azcık takviye isteyebilirim (kafa durumuma bağlı). yoksa, davet benden, hesap da barbar usulü; yani o da benden. ha bu arada, küçük burjuva şeysi yaptım ya, enverhocacılar ve gençsiviller de davetli. nihayetinde birbirimizi değil mezeleri yiiceez. hürmetsss. kimmeryalı
15-12-2014 23:16 (72)
ayy, VICIK VICIK oldu ortalık! beni biliyosun, bi şişe biberli votkaya tav olan bir insanım, hem bizansın yerlisi.
16-12-2014 08:36 (73)
Kimmeryalı, senden şüpheleniyordum... itirafını yakaladım... o halde iken insan başak yazıyor! Kendimden biliyorum! Bu hikaye özellikle sana... babam anlatmıştı. Amcası ile sohbet ediyorlarmış.. aralarındaki yaş farkı fazla değil.. Babam da çok severdi rakıyı... Tarsus Amerikan kolej, orta 3 terk... Sonra ayak işleri de yapmış.. 70 yıllık hikaye... İsmail amcası.. "Evlat, akşam oturuyorum... Bağı gübrelemiş, ilaçlamışız. Borçlar dağ gibi.. bir duble içiyorum.. Borçlar o kadar da ürkütücü gelmiyor bana. İkinci dubleden sonra gözümde küçülüyor. Üçüncüde başabaş geliyorum... Dördüncüde "alacaklıyım lan" diyorum... Yazılarınızı hep "alacaklı" halinizle yazıyor olduğunuzu anlamıştım! ogürsel
16-12-2014 08:38 (74)
Sn. Kimmeryalı Conan Bey, köken bilimi'nde kibar ve barbar aynı kökten gelir derlerdi de inanmazdım doğrusu. 51. ve 52. hafta sonları uygundur. Eski bir tiryaki olarak ikinci el içiciliğe hayır demem. Blue Sonja gelecek demiştim ama çekinir gibi oldu "ben korkarım o kadar bilgili adamdan" dedi, "ben seni korurum" dedim, "tamam o zaman" dedi. Hesaba omuz atılır, kötü de bakılır icabında sorun değil. Mekan ve tarih için gelişmeleri bekliyorum. slm mh.
16-12-2014 09:53 (75)
Kemosabe, Gürsel dayını çağırmayı unutmuşsun, onun da "kimyası" iyi görünüyor bu aralar. Vlad
16-12-2014 12:38 (76)
Muhterem Vlad Ustam, Gürsel Abi benim içiş epizodumda kalemi geçtim kadehi tutamayacak hale geldiğimden habersiz. Beni Bukowski sanır zaar. Drink responsibly mefhumu bize uzak sayın abim (şair burada Gürsel Abisi'ne seslenmekte). O yüzden, ne yazıyorsam mecburen ayık yazıyorum (0 promil!). Ayrıca, enverhocacıları ve gençsivilleri bile davet ettim. Doğal olarak abimizin de başımızın üstünde yeri vardır. "Beni davet etmediniz" diyecek cadı kalmasın. Sonra maazallah uyuyan güzel değil, böğüren ayı yapıverir beni. Hibernasyondan kim çıkartır, kaygılıyım. Hülasa, halilibo sofrası! Gelen buyursun. Mekansal organizasyon konusunda becerim kıttır. Ama bişeyler yaparız illa. By the way, Maskeli Süvari yoldaşım, Muhterem Vlad Ustam yani... Cücük burjuvalıkta tavan yapıp konsept kıyafetle gelsek mi? Siz Paris, ben Hilton (otobüs model!)? Cümlenize sallantısız salılar dilerim. Konan Simmeryalı
16-12-2014 23:10 (77)
Şimdi ben ölçülmesi bir kabahat olan kalabalık aykumla ve bir çok etiketimle daha iyi bir fikrim olmadığından K. Ars. ve bir kaç s.e sürülür zekayı izleyerek Ekmele verdim, pişman mıyım? Yoo. Siz yine daha ebleh kalıp bunu bilgelik diye ittirmekten vazgeçmediniz o kadar. Sindiremediğiniz iç nedir, derinliği ne kadardır? Ne için fazla değerlisiniz, o bilmediğiniz çeviri düşünce istihsal ettiğiniz dillerde? Doktora Nazi hesabı soran imzasız prostattan yansın. Ne kolay bi bok düşünmeden ezberden yaslanmak. RTE sizin de lideriniz değil mi acaba bir düşünseniz? Sonuna kadar, ama özellikle metroda yalnız kadın, apartmandaki travesti, malikler toplantısında kapıcı kovulmak istenip konuşamayan kaçak solcu olunca ÇARŞI! Sahil restoran Balat, zamanı siz seçiyorsunuz. Konsept kıyafet acık dar kaldı ama yaparız. Henri Şinaski
17-12-2014 08:51 (78)
Sırça köşk, fildişi kule, çeviri düşünce geyiklerine kadar düşürdük sitenin jönünü ya, yazıklar olsun biz vasat zekalara. Cevabı da yanlış yere yazmış zaten. Halkın bağrından kopan bu öz düşünce üreticisinin, bu tatava yapmayıp basıp geçen yiğidin atarını duyan kırk yıllık anarşistler ağladı be, parmaklarını mora buladılar, Bakunin çalışan belediyeye, Kropotkin'le Marks Ekmel'le Kılıçdar'a bastılar oyu. Ne yapalardı, faşizmi mi destekleyelerdi? Kiew Nasihatçisi
17-12-2014 08:52 (79)
Henri şinaski, drakula, kim. Co. beyler'in yazılarını birkaç kez okumadan anlayamıyorum. Özenle yazıldığı aşikar özenli yazıları, YÜ'nün söylediğini yapıp çöpe atamıyorum. Kendi yetersizliğim diye düşünüyorum ve tekrar okuyorum. Bu yaşta uykusuz, penguen, leman okuru oldum, çocuklarım bana gülüyor:) 77 no'lu yorumda "Çarşı" diye biten cümlenizi ne kadar uğraşsam da anlayamadım. Birşey öğrenme fırsatını kaçırmak istemediğimden çöpe atmaya kıyamadım. Sormak istedim. Emekli öğretmen Zeki Cingöz
17-12-2014 08:53 (80)
Kalabalık ayku yüksek IQ mu demek? Aynı dille anlaşamıyoruz sayın Henri. Piyizlenmenize ben de katılmak isterim. Sizin zekanıza yetişemem ama kenarda dururum. Ne kapsam kar. Zeki Cingöz
17-12-2014 10:10 (81)
promili geçince hemen polis çevirip üfletiyor, gördün mü? ama gizli polis. hay allah aklıma namık kemal geldi :) Cingöz beyin ciddi olduğunu varsayarak: IQ testleri objektif değil ve gereksiz kanaatimce, o bakımdan "kalabalık" diyerek eleştirel yaklaşıyoruz ama "sizden daha az zeki değiliz" altmetni de var. cevabın yeri burası, sonuçta Yanlış Kardeş'ime bir cevap verirken, onunla ortak dilimizde başka mesajlar da iletme kaygısı taşıyorum.Çarşı'yla biten cümle tipik bir Çarşı kalıbı olup, sonunda I.Z.'nin Eşik kitabının girişini tıkayan bavulu atlayıp rastgele karıştırdığımda denkgeldiğim bir sahne içime nüfuz etmiş, ondan alıntı yapmışım. Öte yandan piyize gelirseniz karşılaşacağınız model bu şekil olacak bu da bir nevi ön gösterim mahiyetinde...Prostat eksik kalmış, Zeik Alasya, Metin Akpınar filmi, adres ararken yoldan bir doktor geçiyor önlüklü, ona soruyorlar, "doktorlar hiçbişey bilmiyo" oluyor, o zaman bu zaman, aynı kafa. çöpten kurtulur mu sizce? Herny Chinaski
17-12-2014 11:34 (82)
not: yani normal adamda, çocuğumuz ne kadar dahi diye kullanılması gereksiz ve travmatik (biliyorum), yoksa tanı koyma amaçlı olarak gereksiz değil.
19-12-2014 11:51 (83)
Hayırlı cumalar, şimdi Alkolik Enternasyonel toplan(m)ıyor mu? mekan ve zaman (gün ve saat) ?. Sayım yapan olursa biz iki kişi olucaz. slm. mh ve mh
19-12-2014 12:55 (84)
selamun aleyküm, cumanız mübarek olsun. şimdi, 2 gün önce ameliyat ettiğim ve sıkıntılı bir sentetik greftle by-pass yaptığımız, yandaş hastalıkları biraz kabarıkça bir hastam var. bu haftasonu mecburen onun yakınında, civarında ve sober olmak durumundayım. haftaya da kırismıs... önerim şudur: 2015'in ilk cumartesisi, balat sahil ya da türevi bir mekanda buluşalım. olur mu? siz mavi sonya'yla gelecekseniz nevizade daha da uygun olabilir. mekan seçimini size bıraksak alukard hocam bozulmaz zannımca. sayıma gerek de yok. mekanda ve zamanda kesin anlaşalım. gerisi kolay. hala enverhocacılar ve genç siviller de davetli bu arada. hürmets. konan simmeryan
19-12-2014 13:27 (85)
Sıkıntı yok, hasta önce gelir. Ocağın tüm cmt günleri uygundur. Nevizade delikanlıyı bozar, ne kadar salaş olursa o kadar iyidir. Mekan araştırmalarımız devam etsin, önerilere açığız. Hürmet bizden. Biz
19-12-2014 14:21 (86)
oğğğ, salaş?! dibini bile bulurum. yeter ki siz isteyin. benim normal mekanlar zaten alafartanfonik olmaz. sadri alışık'ın siyahbeyazlarda kafa çektiği mekanların bile bi tık altıdır genellikle. hani o kadar diyeyim. niet problem! davay davay hatta! akilonya'nın belalı tacının sahibi
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210676
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.