Merhaba site ahalisi! Soğuk bir kış vakti yine birlikteyiz. Kestane kebap, yemesi sevap mevsimi neticede. Mandalina kabuklarını da sobanın üstüne koyun ki cigara kokusuyla kaplı odalarda ciğerler azıcık bayram etsin. Öncelikle öğrenmek istediğim bir husus var. Herkes ağzına çalınan biberden pay aldı mı? Kendimi ayırmıyorum ha. Bundan sonra umarım az daha edepli konuşma ve tartışma ortamına geri dönebiliriz. Döneriz, değil mi la? Hadi bakalım. Vira Bismillah!
Kaan Arslanoğlu'nun cumbo seçimi evvelinde bu sitede çıkan bir yazısı vardı. Solcuların siyasi zekası üzerine bir denemeydi. Epey gürültü koparmıştı. Hatırlıyorum da, pekçok “sol” yazar muhtelif hava savunma bataryalarından kendisine gayet belaltı sayılabilecek taarruzlarla karşılık vermeye çalıştıydı. E yukarıda olana aşağıdan ne sallarsan salla, hep belaltı olur zaten. O yüzden ne yapıyoruz? Önce get up, sonra stand up, ondan sonra fight! Yatmadan evvel de dişlerimiz fırçalıyoruz. O yazıyı niye mi anıyorum?! Tıklanması artsın diye değil canımıniçi. Bugün ben de solaklar üzerine iki çift laf etmeyi planlıyorum da... Sol, solcu, solak... Bu kadar zaman sonra beni azbuçuk tanıdınız sanırım. Benim düşünce akışımda sözcük çağrışımları pek kritik. O yüzden şeyettimdi.
Şimdiii... Siz de farkındasınızdır herhalde, necip Türk matbuatının kıymetli azaları hafta geçmez ki Arda'nın unutulmaz frikikleri ya da Eda Taşpınar'ın bikinileri arasında bizleri labirentsi gezilere çıkarırken arada leblebi-çekirdek (faideli bilgiler diye tasnif ediyorlar kendileri) babında solakların nasıl daha zeki ve yaratıcı insanlar olduğu hakkında İsviçre-İskoçya merkezli araştırma sonuçlarını da yayınlarlar. Profösür Doktor Corç Leksingtın var bir de... Ona hiç değinmiyorum. Şu çılgın türkler iyi bilirler. Neyse işte... Holding'te yarım yağlı sütten yapılmış kafelattesini yudumlayan (öğlen adaçayı ve zerdeçal, ikindi vakti mate!) ve Fatma Harman'ın o gün hangi hayati ifşaatta bulunacağını merakla bekleyen Bosforus mezunu Ferhunde Aybüke Rendecioğlu Toksinangil (bundan sonra metinde FART olarak anılacaktır) de basınımızın amiral şeysinin internet sitesinde sörfederken bu haberi arada mutlaka okur.
Şimdi bu FART kişisine yakından bakalım. Fazla yaklaşmadan tabii. Bilhassa çakmakla... Alev alabilir! Bir kere, çok “hayati” yönetici pozisyonundadır kesin. Kocası (o banko Avusturya ekolündendir) Pertevniyal Ataman Toksinangil'le akşam 9'da HastrET'te buluşacaktır (evde yemek yenmez zinhar!). Yaşamkoçu mudur ne zımbırtıysa, onunla mutlaka bir appointment'ı vardır saat 6'da. 7 buçukta da fitness fücurss... 42 yaşındayken 7. ayvief (tüpbebek şeysi) denemesi neticesinde tutan çiftyumurta ikizleri Tosuncan ve Besisu'yu doğurmuştur. Evde moldovyalı halayık etrafı toparlıyordur. Bir de kesin fransız (Fransa'da bildiğin tren gişesi memuresi, burada mürebbiye!) bir bakıcı vardır. Bebeler fransızca öğrensinler tabii. Çikolata da yesinler ve hatta balinalar da ölmesin nihayetinde.
Neyse, benim SSSS'm coştu yine (bakınız: bir önceki yazı). Konuya dönelim. Bu FART kişisi çok yetenekli bir insan olduğundan; yavru kuzgunlar, pardon şahinler de büyüdüklerinde mutlaka pek muhterem pozisyonlara aday olacaklarından ve fakat henüz 2 yaşlarında bulunduklarından ötürü, gelecek (kariyer say sen onu) planlaması çok ama çok mühimdir. Eskrim, go (caponlar oynuyor böyle, pullu mullu bir oyun), arp (dikine bağlanmış teller... zıbam zıbam zalımoğğğ leğ leğ), midilliye binme (ada olan değil, atın pigmesi... at irisi: gadana, capon palası: katana) derslerinden evvel annenin gözleri dehşetle parlar. Çünkü evde iki adet little genius, hatta child prodigy yaşamaktadır.
Peki, sorarım size ey okurlar. FART engereğinin gözündeki bu kamaşma niye? Çünkü bu şahincikler de mama kaşıklarını arada sol elle tutabilmekte, her ne kadar üstlerine ve yüzlerine pastörize yoğurt ve mango pürelerini bol bol bulaştırsalar da, kesinlikle çıngıraklı topa da sol ayakla 8'de 1 oranında denk getirip vurabilmektedirler. E solaklar da zaten diğerlerinden kesin daha üstün übermensch olacaklarından... Anladınız siz onu. Hemen Bengi Hocaanım aranılır. 3 ay 1 hafta sonrasına seansı tosun başına 1000 kağıt olacak bir rendezvous ayarlanır. Ki toplumcu çocuk ruh sağlığı seanslarıyla bebelerin içlerindeki solak cevherler coşsun, atide parıltılı günler onların olsun. Dertler benim, çile benim, mutluluk senin senin olsun!
Şimdi genç siviller yine rahatsız olmuştur. “lafı uzatıyo tohuma gaçmış acuroğluacur! Yıldız, kurukafa, yıldız, ünlem, böyle dönen şey (hah, helezon, aklıma geldi), sonra bi daha yıldız” diye söylenmeye başlamışlardır. Olsun. Bu da Goscinny ve Morris'in Daltonları (yalnız Joe hep bu kurukafa-yıldız-ünlem üçlüsünü tercih ederdi ha) kadar olmasa da kendi çapında bir “edebi” ve “edepli” kahraman yaratma çabası en nihayetinde.
Neyse... Şimdi gelelim asıl soruya. Olmak ya da olmamak? Değil tabii. Ya ne? FART acaba bu gazete haberinden yola çıkarak gerçekleştirdiği akılyürütmede ne kadar öngörülü?
Bu solaklar gerçekten normal vatandaştan (misal Hamza Abi, Gülten Abla, bizim Canıtın, komşunun sümüklü kızı Meri) daha mı zekidir? Daha mı başarılıdır? İlluminati mi bunları fonlamakta? Bunların içine cin mi kaçmış? Sol pantolon paçalarından kuyruk mu sarkmış (böyle ucu iğne gibi)? Ayakları ters ters miymiş, böyle? Damda keman çalan bunlar mıymış? Baphomet denilen mumyalanmış keçi başına mı taparlarmış? Sol elle yemek yemek neden haram? Tahareti sol elle değil de sağ elle alırsak günaha girer miyiz hocam? “Sol bir işe yarasaydı Allah onu taharet almak için yaratmazdı; o yüzden oylarımız Gayri-Milli Müfsid Partisi'ne” sloganını 1 Mayıs'ta da kullanabilir miyiz?
Saadete değil de sadede gelirsek, Kazın Ayağı Öyle Mi? KAÖM? Bir de KABOM vardı, bilen bilir. Süpermen böyle yumruklarını birbirine çırpınca çıkan ses efektiydi (Baltalı İlah Zagor'u unutmayalım. AİAİAH!)
Filmin heyecanlı yerleri geliyor genç siviller. Meraklanmayın. Ahandas! Kanıta dayalı pırt bakalım bu konuda ne demiş? Ben yukarıdaki kısmı tamamen işkembeye dayalı olarak yazdım, biline.
“Beyin lateralizasyonu nedir, cümle içinde kullanınız ya da örnekle pekiştiriniz” sualine ademoğlu kızgınfırın (havvakızı mercimek değil!) sen de 150, ben diyeyim 200 yıldır kafa yormaktaymış meğersem. Daha evvelinde konuyla ilgili merak düzeyi (ne gelirse meraktan!) genelde “abdest alırken sol elle ağzımıza ve burnumuza su vermiş olsak abdestimiz kabul olunmaz mı hocam?” düzeyindeymiş. O yüzden o kısımları hızlıca geçiyoruz (isteyenler akşam evlerinde o kısımları da notlarımdan okuyabilirler). Buradan çıkartılacak ders: fazla bilimsel filimsel külliyat yok. Elimizdekilerle idare edeceğiz artık!
Neyse ne! Efendime söyleyeyim, bu Çin, Maçin, Roma, Moma, Mısır, Atlantis, Mu, Agarta, Şambalaya falan gibi bilumum eski, antik hatta antika medeniyetlerden günümüz süpersonik postmodernitesine kadar solaklık böyle bir “ne ayak bu ağbi yeağ” tavrıyla karşılaşmıştır (karşılaşmaktadır, karşılacak mıdır? karşılaşabilir mi??? - gönderme yaptım!). Haddizatında, az bulunan şey gıymatlıdır amma, yeri geldiğinde de daha çok solcuların ama arada bu garibim solakların da beline beline zumzuğu yapıştırmıştır hakim ideoloji (meşrebinize göre buraya egemen sınıflar ya da berbat 80'ler post-solcu türkçe öğretmeni ağzıyla “eğemenler” de konulabilir; artık orası size kalmış).
Bu sefer de komprodoruma söyleyeyim hadi. Şimdi bu böyle eski biblo, heykel, elişi, makrome, kırkyama falan gibi şeylere bakan (kız teknik – olgunlaşma değil la), yok mamutun dişi, yok atın toynağı, yok devenin bale pabucu falan arayan adamlar var ya... Neyse işte, anladınız siz onları. Hay bin yaşa arka sıradaki genç sivil. Antropoloji-paleoantropoloji şeysileri işte. Senin adın neydi genç sivil? Oğlum adam gibi inisiyalsiz söylesene la! La havle! Neyse işte... Bu antrepocular, pardon antropocular “Aga, siz deyin 400, biz diyelim 500 bin yıldır bu homo sapiens piyasada. Ve nah şu güne kadar sağ elini kullananlar (Mealen elizabetçiler değil. Tarafı kastediyor burada şair. Lan o “Taraf” değil açıkradyocu. Sağ taraf – sol taraf! ) hep çoğunlukta olmuş, annadınnı?!” diyorlar. Yani ben de onların yalancısıyım.
Dünya haritası denilen böyle üstten büzük, ortadan bombe şeyi açsanız, o farklı farklı boyanmış ülkelerin hiçbirinde solak oranı (solak = izabelci değil. Yine taraf!) 10'da 1'i aşmıyormuş! Haydi biz şimdi bilim-cell olalım. Oran %8-12 arasında değişmekte esasında. Ayriyetten, misal, bir vasatın hem hasedi hem fesadı, pardon, bir uşağın hem anası hem babası solak olsa yine bu uşağın da solak olma ihtimali çeyrek kokoreç oranındaymış. Ben yine söyleyenlerin yalancısıyım. Kimi demiş tek gen aktarımıyla oluyor. Kimi demiş “yok la, fışkı yeme, otur oturduğun yerde; tek sensin, aktarım da ...” falan gibi işte. Bu ikinci tayfaya polifonikçiler diyoruz. Neymiş? Poliii-foniiik! Şaka la şaka! Poligenik! Ama ekmek-kuran çarpsın, hepsi de okumuş, kerli ferli, şiş göbekli, gözlüklü bilim-cell insanlar yani. Ne oldu? Burada da rivayetin muhtelif olduğunu görüp şiştiniz mi “tek ve değişmez gerçeğin yılmaz bekçileri”? Size fason locasının 30. derecesi sonrasına bir şövalye ismi bulayım da alayınızı öyle is'ad edeyim. Malta'nın Kutsal Eriği'nin Kılıç Üstadı falan. Oldu mu len? Böyleyken böyle. Bir de böyle evolutionary physioergonomics falan diye alafartanfonik bir dal var mı bilmiyorum ama... Hani olsa da, şu an için “sağ el forevır”cıların evrimde ne gibi bir seçilim (açılımla alakası yok akil açıkradyocu; otur yerine; kuru gürültü yapma) avantajı tecrübe ettiğine dair henüz tumturaklı bir hipotez çıkartılamamıştır (Ya, bak, gördün mü? Ben de hipotezi en az 1 cümle içinde kullanabiliyorum).
Hep “sol el” diyorum, “elizabet” diyorum, “izabel” diyorum falan. Arada da taraf diyorum. Şimdi burası da ayrı bir husus. Aslında sol el, sol ayak, sol göz, sol kulak, sol... Lan gençsiviller, sizin harbi içiniz fesat. Neyse. Beyin lateralizasyonu dedikleri zımbırtı da esasen bu yüzden kompleks bir hadise (kompleks dedim diye sen üzerine alınma gençsivillerin kralı oedipus!). Misal, sol el kullanımı, yazı yazarken ya da resim yaparkenki el tercihi (Vallahi bu bile değişebiliyor. Gözümle görmesem şeyetmezdim) , sol ayak tercihi, sol göz ve sol kulak tercihi sağ eşlerine göre hep daha düşük oranlarda olsalar da, kendi içlerindeki dağılım oranları ve çapraz birliktelikleri epey değişik, kıpraşık olabiliyormuş. Ben de başkasının yalancısıyım. Bu arada, size birşeyler anlatacağım diye böyle acaip yalancı, gıybetçi falan bir insan oldum. Tövbe estağfurullah tövbeee! Müslüman insan hiç ölmüş dinkardeşinin çiğ etini yer mi?
O sırada “Elleaahuekber” nidası gelir arka taraftan! Yok lan, ne IŞİD'i. İşit de inanma. Bizim kumarı, karıyı-kızı bırakıp hacca gideli 2 sene olmamış Seyfi Dayı o. Cuma hutbesi'ni mevlütlen karıştırıp arkadan psödo-vecd narası atıyor hurensohn! By the way... Gıybet – çiğ et... Kafiyeli la harbi.
Neyse, kar lastiklerimizi takalım. Konudan yine kaymayalım. Bu yazı yazma meselesi önemli. Sisteme göre değişiyor. 4-4-2, 3-5-2, ya da top geçer adam geçmez gibi altbaşlıklar beklediniz değil mi AMK okuru gencolar. Turgay Şeren'in “Ali Sami” deyişini hatırlatıyorum size. Bakın burada sistem denildiğinde kastedilen şey alfabenin yazma eylemi esnasında kullanılma tekniği. İtiraf et gençsivil, bunu daha önce düşünmemiştin, değil mi? İşte size çince! Yazma tekniği nedeniyle kültürel koşullanma sağ el “kullandırtma” yönünde. Hatta sen ona “kültürel koşullanma” değil, “baskı” de. Ama sakın “baskılar, bizleri yıldıraaamaz!” deme. Orası Çin. Öyle Tiananmen'den yapılan beyazadam canlı yayınında kameraman cesaretine benzemez. Öttürürler. Gomonis, momonis ama, neticede Çin diyorum! Tankı üstünden geçiriverirler. “Vırçk” diye bir ses hatırası oluverirsin zihnimizde. Tamam mı özgürlük aşığı gençsivil?
Bak hele, sana diyorum genco. İlginç konular var. İnan. Örnek: sana daha önce birisi anlatmamış olabilir, hatta sen roberkoleçdeyken avustralyalı mektup arkadaşına “bizi develerle gösteriyorlar, kadınlarımızı çarşaflı - bizi fesli zannediyorlar, bizi arap alfabesiyle yazar sanıyorlar, oysa ki biz ne kadar çağdaşız” falan deyip kuruçeşme adasında gayrimüslim sınıf arkadaşlarınla fotoğraf çektirmiş ve “Türkiye – not Turkey! A very modern, today even a postmodern country” diye de altına yazı ekleyip onu elin Peterson'ına göndermişsindir (Peterson'ın çok da fifi ya). Ama gel sen beni bir dinle. Sevan deyince dinliyosun da ben deyince niye ı-ıh? İlle hepimizin ermeni mi olması gerekiyor (afedersin!)? Elif'in öküzü mü, ebenin hörekesi mi bilmem. Ama bildiğim bazı gerçekler var. Misal, bu METU'nun ME'si var ya, işte orası kaka bir yer. Ama ne yapalım ki, biz de burdayız. Ve bütün kakalar bir zamanlar verimli bahçelerdeki yemyeşil otlardı, dallardaki meyvelerdi, taze balıklardı (bkz: hani kuşlar, ağaçlar?!). İşte bu ME (sen OD de) bir zamanlar çok karışıkken, adeta cennet bahçesiyken, vaadedilmiş topraklarken falan yani... Sümer çivi yazısı, Mısır hyeroglif yazısı ve sonra Fenike alfabesi türedi. Birbirlerinden etkilendiler (biz buna al takke ver külah diyoruz). Adeta Ateşböceği Ercan'ın bulmacaları gibi, kah yukarıdan aşağıya, kah soldan sağa, ve hatta terso şekillerde harfleri dizmeye başladılar. Yani niye öyle yaptıkları konusunda şu an net bir fikrim yok. Ama bunu yaptıklarını biliyorum.
Sonuç? Senin taptığın gavur tayfasının (gürcü ve ermeni kısmı hariç) hepsi bu fenike alfabesi denilen piçin soldan sağa versiyonunda yazar (sakın bana yunan, kril falan deme, kırarım kalbini!). Samioğulları ise (Hatırlarsın belki. Baba bir. Ana ayrı. Miras davaları hala sürüyor) sağdan sola giderler. Şimdiii... Vallahi ne yalan söyleyeyim, genelde şu Samigillerin resmi karıdan olma çocuklarını daha çok sevsem de, onların nasıl böyle bir tongaya bastığını anlamış değilim. Demem o ki, nereden nereye yazdığın önemli değil (bak yine için fesatlaştı gençsivil), zaten sağ el dominansın her toplumda kabaca %90 oranında olacak. E bu durumda, soldan sağa yazmak mantıklı. Çünkü 1. mürekkeple yazılan bir devirde ne bok yazdığını görürsün. 2. yazdığın her ne boksa yazı yazma hareketi boyunca kolun, bileğin, koldüğmelerin, gülpemben falan mürekkebe bulaşıp parşömeni ve yazıyı berbat etmez (yazı burada kader değil). Ama bak ona da benim bir hipotezim var. Ya bunlar (samioğulları) kil tablete konik bir şişle (küneiform – çiviyazısı) ya da kayaya keski ile birşeyler yazmaya çalıştıklarında çekiç kullanmak ya da şişi kuvvetlice bastırmak için sağ ellerini (%90 dominans) kullandıkları için mecburen sağdan sola gitmişlerse? Hmmm? Nasıl fikir?
Onu bunu boşver. Solakların çoğu 50'li yaşlarından sonra her iki ellerini de kullanabiliyormuş (Pis herif; senin için fesat! Yazı yazmak için). Plüton artık bir gezegen değilmiş. Erol Evgin peruk takıyormuş. Marilyn Manson da bir kaburgasını aldırmış (Sen bunla ilgilenirsin ancak, ondan söyledim genco).
Beyin lateralizasyonunun insan algısı, primitif davranışlar ve beğeniler / tercihler üzerinde olması muhtemel etkileriyle ilişkili ilk bildirimler 19. yüzyılda kazalar ya da hastalıklar neticesinde tek beyin hemisferinin afonksiyone olduğu klinik olgular üzerinden yapılmıştır. Bu bildirimlerin önemli bir kısmı hala bilimsel değerlerini korumakta ve pek çok çalışmada referans olarak anılmaktadırlar. Ayrıca, geçen yüzyılın ortalarına kadar epileptik hastalarda grand mal nöbetleri önlemek amacıyla yapılan kallozotomi girişimlerinin ve stimulasyon deneylerinin de bu verilere katkısı hatırı sayılır düzeydedir. Bu çalışmaların ışığında insanda sözel iletişim için baskın tarafın sol hemisfer olduğu, vizyospasiyel (görsel-uzamsal) algının da sağ hemisfer dominansında olduğu sonuçlarına varılmıştır. Bu durum, batı medyasında solaklığın anlamsız bir ısrarla ve sürekli “dahilik”le ilişkilendiriliyor olmasına rağmen, gerçekte solak bireylerde diğer insanlara kıyasla istatistiki olarak anlamlı bir farkla disleksi eğiliminin ve akademik başarı düşüklüğünün bulunmuş olmasını kısmen açıklar. Ortalama IQ değerlerini karşılaştıran çalışmalarda solaklar aleyhine %1-2 düzeyinde farkların bulunması da dikkat çekici bir husustur.
Ne oldu? Şaşırdın, değil mi? Bunu da ben yazdım gençsivil. Emin olabilirsin. Kopirraytı hatta yes orraytı bana ait. İstersem böyle yazabiliyorum. Ama böyle serbest stil takılmak daha çok hoşuma gidiyor. Hem belki okuyucu bu tarzı daha da çok seviyor olabilir? Öyle mi okuyucu? Ey okuyucu (hatta ey Berkeley), oradaysan ses ver. Masama da 3 kez vurabilirsin. Ama bak gençsivil. Esas, ben sana ne diyeceğim. Sorun benim ne yazdığım ya da nasıl yazdığım değil. Sorun senin modalara, stillere takılman. Adeta makyaj gibi, gerektiğinde değiştirebileceğin aidiyet pozlarının senin sürünün içinde sana verdiği konfor seni konformist yaptı. O yüzden de ne söylendiğine ya da nasıl söylendiğine değil, yalnızca kimin söylediğine bakarsın. Küçüksün, daha çok küçüksün, bu yüzden saçmalaman! Ve anlamayıp (anlamana ihtiyaç da yok zaten) adlarımıza saldırman bu yüzden. Çünkü sen kifayetsizsin ve ne olursa olsun çemkireceksin.
Enivey... Bundan sonra normal insanlar için Pravda yayınımız başlamıştır (Hafife almayın. Yukarıda yazdıklarımda da görmek isteyen gözler ve akıl sahipleri için çokça hakikat ve hikmet vardı). Neyse ne. Karışık stil olsun. Deneysel davranıştan zarar çıkmaz. Böylece “ampirisizm” falan diye de nutuk dinleriz arada. Fena mı? Herkes, hem de çok yönlü olaraktan (annadınnı?), mesajı alsın.
Sportif başarı söz konusu olduğunda solak sporcuların müsabaka sporlarında, bilhassa da raketle oynanan oyunlarda istatistiki açıdan anlamlı bir üstünlüklerinin olduğu bilinmektedir. Tenis, masatenisi, kriket gibi spor dallarında solak oyuncunun solak olmayan rakiplerine karşı bu üstünlüğü bir “alışkanlık farkı”yla açıklanmıştır. Burada öngörülen alışkanlık farkı, solak oyuncunun gerek antrenman, gerekse de müsabaka süreçlerinde rakiplerinin %90 oranında sağ el kullanan oyuncular olması; buna karşın sağ elini kullanan oyuncuların böyle bir eşleşme halini görece çok daha seyrek yaşıyor olması şeklinde ifade edilmektedir. Verilen örneğe uygun bir durumda müsabaka esnasında rakibin pozisyon alması ve vuruş açıları ayna hayali şeklinde yer değiştirdiğinden, sağ elini kullanan sporcu için bu durum aşikar bir dezavantaj oluşturmaktadır.Takım oyunları ya da bireysel performansın ölçüldüğü spor faaliyetleri için solak sporcular lehine benzer bir üstünlük gösterilememiştir.
Hşşş! Alooo! Gençsivil, açıkradyocu? Orda mısınııız? Bu kısım sizi çok ilgilendirebilir. Ne de olsa akçalı işlerdir. Ofis çapaçulluğudur. Falandır. Filandır. Ama asla “bütün falanlar filandır” değil nihayetinde. Tamam mı canımıniçi?! Al sana daha çok Pravda. Hatta İzvestia!
Beyaz yakalı iş kollarında ortalama gelirin solaklar ve solak olmayanlar arasında dağılım farkı gösterip göstermediğine dair Batı kaynaklı 1 çalışma vardır ve bu çalışmada solakların solak olmayan kişilere göre % 15 düzeyinde daha fazla gelir kazandığı gösterilmiştir. Ağır işler ya da vasıfsız işgücünün istihdam edildiği iş kolları için böyle bir fark gösterilememiştir. Benzer bir yöntemle aynı ya da yakın sonuçlar elde edebilmiş başka bir çalışma henüz yayınlanmamıştır.
Şimdiki konu tam senlik genco. Karı-kız-cihangir-istanbulmodern falan yani. Bi bok anlamadığın, ama anlıyormuş gibi yapınca Tuğçesu belki seni de adamdan sayar diye ümitlendiğin sahalar (Bu arada merak etme. Tuğçesu sana “vermez”. Onun hamurunda aşk olsa adı öyle olmaz bi kerem)... Geliyor!
Plastik sanatlar ve mimari gibi vizyospasyel algının önemli olabileceği alanlarda çok büyük eserler vermiş solak dehaların olduğu bir hakikat olsa da, solaklar ve solak olmayanlar arasında resim akımlarının öncüleri dikkate alındığında genel popülasyondan farklı bir dağılım görülmemiştir. "Leonardo Da Vinci de solaktı" ve benzeri ifadeler bu durumda çok anlamlı bir önerme olmamaktadır. Tarihi Asparagasa devam: Da Vinci'nin gerçekte solak olup olmadığı zaten bilinmemektedir. Bazı ciddi kaynaklar 7-8 yaşlarındayken geçirdiği bir kaza sonrası sol elini de kullanmayı öğrendiğini savunmaktadır ki, bu da edinilmiş ambidekstrozite hali olarak adlandırılabilir. Modern sanat denilen garabette performans eyleyen ticaret erbabı henüz solaklarla solak olmayanlar arasında bir karşılaştırma yapılmasını gerektirecek ölçüde nitelikli bir artistique dışkılamayla bizleri mahcup etmemişlerdir. Ama sıradan necaset kokusunun kaynağı olarak merkezi bir deliğin varlığı nedeniyle lateralizasyon araştırmasının gerekli olmayacağı da aşikardır!
Hadi size kızlara hava atasınız diye bir bilgi daha: meh meh meh!
Enstrüman çalma becerisinde virtüözlük düzeyine ulaşmış pek çok solak varsa da, bu dağılım normalle uyumludur. Klasik Batı Müziği kompozitörleri arasında (takdir edilir ki, müzik kompozisyonu bir el işinden çok daha ayrı bir yaratıcı süreçtir) solaklık oranını gösteren güvenilir bir istatistik yoktur.
Yani ne diyor burada şair? Frank Zappa mı, Jimi Hendrix mi solaktı? Gitarı nah şöyle ensesinde dingirdetirdi. Yok “onu öyle yemezler”di. Yok “peynir ekmek yemezler”di... Küçük aklını bunlarla yormayıver canım kardeşim. Oku, adam ol baban gibi; eşek olma! Ya da noktalı virgülü kaydırıp bir daha oku. Burada dağılım normale uygun. Sen de normal dağılıma uygunsun. Yani, özetle... Evet. Maalesef aptalsın!
Ülen solcu portaline yazı yazıp Böyyük Şeytan Amarika'ya dokandırmadan fikir mi beyan edilirmiş?! Kahrol düşman, al sana bomba! Yeminlen söylüyorum, sırf şu ritüelleriniz bence fasonlarınkinden çok. Jargonunuz da var; hemi de en hasosundan. O da ayrı bir mevzuu. Tartışırız. Ya nasip. Neyse. İşte geliyor:
Görünen o ki, solaklıkla ilgili hayranlığın Batı'da giderek artmasında belki de en önemli faktör İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika Birleşik Devletleri başkanları arasında solak olanların ezici bir sayısal üstünlüğünün olması ve bu trendin halen sürmesidir. Hoover, Truman ve Gerald Ford'u son 30 yılda Reagan (imza atarken sağ elini kullanması ayrıca ilginçtir – gerçi kendisinin yürürken sakız çiğneyemediği de rivayet edilirdi ya), Baba Bush, Clinton ve Obama takip etmiştir. Bazı seçimlerde her 2 majör (cemahiriyyeci vs demirgırat) aday ve hatta önseçim adayları bile hep solak olmuşlardır. Neredeyse 70 yıllık bir periyotta biraz şaşırtıcı bir koinsidans mı oldu? Bilinmez. Bilimsel metodolojide sorgulama bitmez. Alın size yanıt: Birleşik Krallık başbakanları için yine aynı dönemdeki dağılımın genel dağılımla benzer olmuş olması hatırda tutulmalıdır! Bilimde “geçirme” böyle oluyor. Yani, mealen diyor ki, “dayoğli, sen finduk bu sene alamet mahsul verdi diyon ya, bunun bi dahaki senesi de var, başka tarlası da var!” Sanırım örnek herkes için yeterince açıklayıcı olmuştur. Önermenizi test etmek için benzer bir subgrup almanız yeterli. Eğer sonuç sizin önermenizle uyuşmuyorsa önermenizin üzerine sifonu çekebilir, totonuzu da tuvalet kağıdıyla silebilirsiniz, nokta!
Bak hele metis yayınları degüstatörü, sen şimdi bana küfür ettiler falan dersin diye baştan ikaz ediyorum. Birazdan göreceğin paragrafta sana en acaip gelecek ve karşısında “bu ne la” diye hınklayacağın sözcük var ya... Sizin içiniz fena, diyorum ya. Yok! Sana girmesin. Ama sen de onu heceleyip okurken (çünkü ilk okurken öyle okuyacaksın, biliyorum) sakın başka şeyler çağrıştırma kafana (fotze motze gibi yani!), tamam mı?! Afferim. Akıllı ol, ciğerimi ye!
19. yüzyılda başkanlık yapmış olan Garfield'in gerçek bir ambidekstroz (hadi sana yardım edeyim: am-bi-dek-str-oz) olduğuna dair pek çok kaynakta kanıtlar mevcuttur ki, kaza nedeniyle doğmuş zorunluluk halleri olmadan bir kişinin gerçek ambidekstrozite sergilemesi normal toplumda ancak %1 düzeyinde görülebilecek bir özelliktir.
Sana ödev bilgici-açıkradyocu. Bu Garfield (Kedi değil la, kedi değil! Bi kere de insanı kulağınızla dinleyin!) ilginç bir şahsiyet. En azından 2 Tuğçesu, 1 Melissa konusu çıkar bu başkandan (başkan dedik, reyiz değil; akıllı ol!). Ayrıca, herşeyi de devletten beklemeyin. Başka zaman olunca “kahrolsun militarist teğceğ” demeyi biliyorsanız, açın da Garfield'ı kendiniz okuyun bizahmet.
Al sana süpper, tam bilgi tosunu stayla bir kapanış paragrafı. İyi oku. Apartma yapma. Olur mu?!
Beyin lateralizasyonunun sosyal işlevsellikte evrimsel anlamda ne gibi görünür veya subliminal avantajlar ya da dezavantajlar sunduğuna dair yeterli bilimsel veri yoktur ve bunları açığa çıkarmak için tasarlanan “research”ler henüz emekleme aşamasındadır; bu olgu maalesef genellikle bir “celebrity”nin solak olmasının medyada ele alınışındaki stil yoksunluğu nedeniyle izleğinden kaybettirilmektedir. Sinirbilimin de vıdı vıdı vıdı..!
Aaayh, yeter! Bu ne la?!
Kreşendoda bırakalım mı usta? Bence de iyidir.
Tek bir özet geçeyim: kanıta dayalı tıp şimdilik solakların disleksi oranlarını yüksek ve buna bağlı ders başarısı oranlarını da düşük bulmuştur; sizin uşağın da kısa boynu ve güdük boyuyla bedmintın ya da kriket (böyle merdaneye benzeyen kalın bir sopa şeysi) oyuncusu olması yönünde süpper hayalleriniz yoksa, uşağa ilişmeyin; solak diye dahi de sayılmaz (bkz: 3 satır yukarısı); o ne olacaksa o olur (hem karakucak da çok fena bir uğraş değildir ve ülkemizin ara-elemana da ihtiyacı vardır!). Tamam mı?!
Ne? Başlıktaki solcularla solaklığın ne alakası mı var? Erol Taş kahkahası attırma bana gece gece yavrum. Hala çözemedin mi? Hala mı?
Kaan Arslanoğlu'na çemkirdiler ya. Oysa “adam haklı beyler”di durum. Tıpkı solaklık gibi düşün. Onda da ortalamadan feci bir farklılaşma yok. Bu ülkeyi düşün. 12 yaşındaki anneleri... 40 yaşındakileri... Doğum hipoksilerini... Fenil ketonüriyi... Hipotiroidiyi... Ve Recep'i ve Zehra'yı ve Ayşe'yi düşün! Proteinsiz geçen kocaman ömürleri... Kronik bulgur intoksikasyonunu... Neymiş? Anladın mı şimdi?
Peki, ben söyleyeyim o zaman sana. Ülkem (senin de, benim de!) güzel ama yalnız olabilir. Ama o ülke aynı zamanda bir evrensel kümedir. İstatistik 1. kural: evrensel küme'nin tüm altkümeleri evrensel küme dağılımını evrensel kümeninkine benzer biçimde temsil ederler. Yani, ülkende ne kadar zekagerisi, ne kadar fesat, ne kadar haset, ne kadar puşt, ne kadar cinsisapık, ne kadar beyefendi adam varsa, solcuların arasında da bu ortalama dağılımdan farklı bir sonuç çıkmasını beklememelisin. Ülkemde hiç değilse zeka geriliğinin biyolojik nedenleri (değiştirilebilir nedenlerdir; aşağılama için söylenmiyor; tam aksine şair burada demeye getiriyor ki: “ulan siz bir üstteki paragrafta sıralananları önleseniz biz de en az isveçli kadar olacağız da... bırakmıyosunuz ki adamı!”) görece sıkça olduğundan solcular da bunlardan muaf değildir. Çünkü solculuk da nihayetinde fenerbahçelilik gibi bir kimlik formudur (Buna salak salak bıdırarlar şimdi! Allahım ben n'aapıyorum?!).
Solaklıkla benzer tarafına gelince... Disleksi var ya! Hah işte. Bunu anladın sanırım. Ama o kısmı da cuk oturmuş, değil mi?
Hadi kalın sağlıcakla!
Conan Kimmeryalı
Hamiş: Kanıta Dayalı Zırt'çılar viklemesin diye kaynakları da sunuyoruz. Huermetten noch einmal!
Kaynaklar (sizin mahallede “kaynakça” derler)
1. Yıldırım S, Şenol D.Serebral Lateralizasyon ve El Tercihi. The Eurasian Journal of Medicine 2007; 39: 45-8
2. Suitner C, McManus C. Aesthetic asymmetries, spatial agency, and art history: A social psychological perspective. 2007: 277-301,
3. McManus C, Nicholls IC, Vallortigara R. The right hand and the left hand of history, Laterality.2010;( 15): 1-3
4. McManus C, Nicholls IC. Symmetry and asymmetry in aesthetics and the arts. European Review, 2005;13 (2) 157-180.
5. Porac C, Roth M. Survivor: Left-handedness. Laterality.The left stuff: How the left-handed have survived and thrived in a right-handed world. New York: M. Evans and Company 2005; 13, 390-2.