Tıp bu değil, ama böyle değil!

insanbu sitesinin değerli baş editörü Taylan Kara’ya mektubumdur.

Her ne kadar değerli bir editörünüzle 600 ve zamlısıyla 750 karakter içinde tartışıp dursak da, “yazıların altında 750’lik yazmaya devam et, kendin yazı yazma” diyen olmadı. Ben de genişleyen sınırı tamamen yıkıp rahat rahat yazmaya karar verdim, belki daha kolay anlaşırız. Ama burada tartışmalar sert, “önce kendimi koruyucu bir önlem alayım” dedim. ML’yi terk ettiğim ve günde 4-6 saat kitap okuyup, hem de işimi yapıp maaşımı aldığım iyi günlerimde tarihe merak sarmıştım. Macaristanın Pecs şehrinden Peçevi İbrahim Efendi’nin tarih kitabı da bunlar arasındaydı. Kültür bakanlığı yayınlarından, girişi biraz karışıkça olsa da orijinalinde Farsça yazıldığı hatırlatılan bir cümlesi beni çok etkiledi:

Açıkça söylerim ki hep yaptıklarım, ettiklerim hatadır

Ben de sözüme aynen öyle diyerek başlamak isterim.

Ben dalaşacak adam aramıyorum, işimde bu bol zaten. Ben bu siteyi ciddiyetle okuyorum ve ciddiyetle yazıyorum. Yağız benden çok öncesinden beri yapmış, gördüm, hala yapıyor, görüyorum. Kaan’ın sorduğu tüm “neden ve niye, üstten bakış, ironi” sorularının Yağız tarafından açıkça, sonra satır aralarında ve sonunda ironiyle defalarca verilmiş cevapları var, anlayana ya da umursayana. Görüyorum ki SE anlamakta ve tartışmakta çok başarılı, HM'de öyle, ama başka kimsenin kıl kadar taktığı yok.

Bir fikir sitesinde, çalışılmış ve profesyonel bilgiye dayanarak ciddiyetle kritik yapan,  saçı değirmende ağartmadığı aşikâr insanlarla; kariyeri olsa bile, alçakgönüllü davrandığından, “nasılsa bizden” diyerek maşak geçiliyor. Kelimelerle oynanıyor ya da “kasten yanlış anlama” gibi çocuk oyunu yapılıyor. O halde cevap vermek için ironiden başka şans var mı? O zaman da “iğneledin, üstten baktın” oluyor. Kurtuluş yok, kurtlar sarmasına geldik. Ya kaçacağız, ya taktik değiştireceğiz. Ben ikinciyi seçtim, farklı taktikle devam edeceğim. Vatana-millete faidesi olduğuna inandığım sürece burada kalmayı becerebilmek istiyorum.

Kaan, sevgili kardeşim,

“hızlı ve aşırı tepki” benden değil insanbu'dan geldi, iki yandan, hem de kariyerlerle, tomalarla. Bir gün içinde bu tartışmaya mahsus yazı yazıldı ve “sayın editörlerin izniyle” yayına girdi. İnsafı olan baksın, kim hızlı. Yoksa valla 154 “alo trafik”i arıycam, bu işi trafik polisi halleder.

Ben de bu hız ve yoğunluğa -hele 600 karakterle- uyamadım. Bunun için makul, pozitif bilime dayanmaya çalışan kritiklerime gelen bu garip hücuma, tekrar düşünerek, tartarak açıklamalar yaptım, sorular sordum. Taşların kaşı oynamadı. Kedi-fare oyununda fare olarak ironiden başka silahım kalmadığı için, gittikçe artan dozda iğnelerle cevap verdim ki bu yazıda çok daha fazlasını görebilirsin.

Benim ısrarımın nedeni net: İki kitabı da okudum. Tıp bu değil haklısınız, evet, sizi çok ciddiye alıyorum. Bazı eleştirileriniz sağlam değil, ama tartışmayı kabul ederseniz tartışılabilir, güçlendirilebilir. Ama insanbu’da son gördüğüm önerileriniz ve ısrarınız bilimsel olarak dayanaksız ya da bilimsel bilgiyi çok aşan derecede iddialı. Buna karşı yapılan eleştiriye gelen cevaplar zayıf ve yandan, yani “mevzu dışı”. Ataklar çok hızlı, çok heyecanlı ve iyi düşünülmemiş. Bu tarzda ve aslında tamamen gereksiz savunmada da kararlı olarak ısrar ediliyor.

Öncelikle bilesin ki ben ML'yi çoktan bıraktım, 20 yılı aştı. Artık akla ve bilime dayanan ve düşünülmüş bir küçük söz en büyük değerim, kimden gelirse gelsin. Aksi özellikte nutuklar birkaç dakkada canımı sıkıyor, bu türden sayfalarca yazıya -bir şey çıkar umuduyla sabırla çok okudum-  değer vermem. Tersini saatlerce dinleyebilir, defalarca okuyabilirim.

Dostum, “Doktorlar hastalarına birçok şey önerirler ve önermelidirler, her birinde bunun kanıtı ne diye soruyorsanız o başka, o zaman da zaten kimse ağzını açamaz” demişsin.

İlk virgülde haklısın, orta virgül de iyi ama bunu son cümlene top dikecek gibi ifade etmişsin. Son virgülde de topa çok fena bir küt inip kafamıza çaktın, sayıyı aldın.

Kadim günlerde muayenehanede ve şimdilerde aile hekimliği anlamında, hekimler her durumda taş gibi kanıta dayanmazlar, çünkü her durum için taş gibi kanıt yoktur (vay hergele Hegel vaay). Daha önce tarif ettiğim şekilde muayyen yerlerinden ter ve kan akıtarak diploma almış her hekim; bilgisi, vicdanı, çalışkanlığı, fedakârlığı ve bulduğu kadar kanıtı ile hastası ile yüz yüzedir, karar ve sorumluluk ona aittir. Randomize kontrollü (RK) araştırmaların meta analizine; eğer bu yoksa birden çok RK araştırmaya, bu da yoksa bir tekine, o da yoksa daha zayıf araştırma kanıtına, daha zayıfına, hayvan çalışmasına, şahsi deneyimine, fakültede ya da sinemada gördüğü bir sahneye, lisede öğrendiklerine, çocukken seyrettiği kurban kesimi dâhil her bilgiye başvurur. Tüm bunlar, beyninde yaşamı boyunca şekillenmiş bir bütündür. (yine Hegel’in baş aşağı duran diyalektiği, Marks’ın kalkmışına gerek yok şimdilik). Hiç bişey yoksa doktorun anatomi, fizyoloji, patoloji, fizyopatoloji temel bilgisi çalışır. Ama bunların tümü doktorla hasta arasında özel ve mahrem bir ilişki olup, tek şahidi gökteki, komonislerin hiç sevmediği varlıktır. Bu nedenle (konuşmayan bir şahidi olduğundan yani) bu ilişkiye fanilerin karışması hiç kolay değildir. Bir şiddet, taciz, dolandırıcılık falan yoksa buna adalet bile burnunu zor sokar. Hatta bunlar varsa bile zor sokar, çünkü dediğim gibi özel ve pek şahidi olmayan bir ilişkidir.

Klasik kitaplarda kalan (roman kahramanı Dr. Bovary gibi, yazar Dr. Çehov veya yazar Dr. Cronin gibi) kadim muayenehane doktorluğu, güvene dayanan bir ilişkidir. Doktor ister hava atarak, ister uzun boyunu, sırma saçını, ister göbeğini, gözlüğünü kullanarak, “okul derecesi”  şanını yayarak, ilan vererek, mahallenin fakir babası namını yayarak, belki şansına hiç özel gayret göstermeden sadece yaptığı işle; hasta cezbetmeye çalışır. Ama hastayı seçemez, doktoru hasta “seçer”. Ağırlıklı olarak güvenen durumundaki hastadır. Ama doktorun da güvene ihtiyacı vardır. Doktor sahtekâr, yalancı olabilir, ama muhtemelen daha fazla oranda hasta sahtekâr ve yalancı olabilir (çünkü hasta’dır, oranın fazla olması normal). Bu ikincisine ait bilgi ve kayıt tıbbi literatürde bolca bulunur, “klasik kitaplarda” bile vardır, hastanın hekimi kendi aleyhine olarak kendi hakkında aldatabileceği, tıp öğrencisine öğretilir. Yazık ki bir hasta literatürü yoktur, doktorun yalancılığı ve sahtekârlığının medyadan başka yerde ciddi “nicelikte” kanıtı bulunmaz.

Siz bu sitede, kadim sistemdeki gibi sizi “seçip” muayenehanenize gelen insana parası karşılığında “sende şu olabilir, şunu günde şu kadar iç, yarın görüşelim” demiyorsunuz. Ya da aile hekimi olarak devletten aldığınız maaşa karşılık hastaya olan borcunuzu ödemek için, yine  “sende şu olabilir, şunu günde şu kadar iç, yarın görüşelim” de demiyorsunuz. Bunların her ikisi de bildiğimiz kapitalist sistemde, görüşünüze göre, allah indinde veya kul indinde ya da devlet indinde rızaya dayanan ve meşru ilişkilerdir. (Sosyalist sistemde yaşamak henüz nasip olmadı, sadece duyduk).

Ama siz burada cümle aleme “heeeyyy şunu yapın, heeeyyy bunu alın, şunu da sakın yapmayın, biz bu işi biliyoruz, biz doğru söylüyoruz, biz toplumcu tıpçıyız” diyorsunuz. Hoş geldiniz. Ama bu bir doktorun muayenehanesinde (paralı) ya da aile hekiminin aile sağlığı merkezinde hastasına verdiği (bedava) bir tavsiyeden çok farklı.

Bu sitede sizler asla profesyonel hekimler değilsiniz, hastalar size başvurmadı, sizi seçmedi, yetkili değilsiniz, (ML’den almadıysanız yetkiyi). Ne allah, ne kul ne de devlet indinde sorumluluğunuz yok! “Yarın kontrole gel, yan etki oldu mu, iyileşiyor musun, göreyim” yok. “Gece sıkışırsan beni ara” yok. “Doktor, son vizitten sonra daha da berbatım, kanamam gittikçe arttı, kötüye gidiyorum” veya “doktor, ölüyorum doktoor” gibi acı verici lafları duymak yok (elini sıktığım, merhaba dediğim, babası, çoluğu, çocuğu, arkadaşım olan kardeşi, yeğenleriyle tüm ailesini tanıdığım, tonla ortak dostumuz olan ve göğüs ağrısı olmayan bir MI hastamı evinde böyle kaybettim, ertesi gün cenazesindeydim). Tüm bu imdat çağrılarından dehşete düşmüşken kafayı sakin tutmaya çalışıp “yahu bu ne olabilir, bu sorunu nasıl çözebilirim” yok. “Beklemediğim ne gibi sürpriz oldu, bu hastayı nasıl kurtarabilirim, hangi meslektaşıma danışsam, burada kimi bulacam” yok. “Eyvah bu hasta ameliyat / doğum masasında kalırsa, elimde / evinde gidiverirse ben nasıl yaşarım, karımın çocuğumun yüzüne nasıl bakarım, sokağa nasıl çıkarım” dehşeti yok. Denetleyeniniz yok, bedavacı kardeşlerim (afedersiniz). YÜ, ben ve sesleri daha az çıkan SE ve HM’den başka. Bizi de 1 gram takmayıp keyfinizce bağırıyorsunuz: “Heeey, bunu alın, bişey olmaz, iyi olur, kanıtı benim”. Yani (afedersiniz) Sirkeci meydanındaki işportacının garanti sorana  “damdan düşse bişey olmaz abi, garantisi benim” demesi gibi. Bu son cümle bal gibi ironi veya iğne, üstten bakış, ne dersen de, ama kızmak yok. Fazlasıyla hak ettiniz, bu kadar yazıya bir kelime “şurada haklı olabilirsin” gelmedi Kaan - İlknur ekibinden. İtiraz olunca arkanıza adınızı, kariyerinizi, emperyalizmi b.kunu, bilimin, bilimcilerin sahtekâr olduğunu, yetmezse YÜ-DŞ şer ekibince Sibirya’ya sürülen Hocayı, daha olmadı, adını söylemediğiniz, “son yıllardaki araştırmacı doktorları” katarak. Sistemin gözündeki çöpü çok iyi gören kardeşlerim olan bu insan’lara kendi gözlerindeki merteği göstermeye çalışıyorum, sisteme karşı kuvvetli olsunlar diye. Dostum ben, düşman değil dünyalı sevgili insanlar (Bunu YÜ’den çaldım, bişey demez, bizim enseye tokat hoca nasılsa. Göz-mertek öyküsü de fazla mı mümin oldu? Ama benzedi. İsa da kendi köyünden peygamber çıkamamış, sizi de çıkarmadılar, siz de YÜ’yü beni ve iki arkadaşımızı uzaya atmaya çalışıyorsunuz).

Ciddi ve önce işine bakan bir Tabip Odası’nın size ihtar vermesi gerekir, “hop, durun” diye.

Oooo bitmez bu, romana döndü, biraz daha uzatırsam “Derya Hamdi A.” adını kullanmamı öneren bir ironi gelebilir. (Keşke gelse, ne neşeli olur)

Daha yazacak ve tartışacak neler var. Bu işler kolay değil. Tıp bu değil ama “tıp bu değil” böyle olursa tıp da bu olur işte.

1 gram taviz verin yine tartışalım, sevgili taş insanlar. Ben de hala bayramdan sonra acayip kanıtlar gelmesini bekliyorum. Samimi konuşayım, biraz da korkuyorum, “acaba ne kanıt çıkar” diye. Ola ki bişeyler atlamışımdır. Ama yine de sizden gelen araştırmaları okuyacağım, kusurum çıkarsa af dileyeceğim. Ama sizinki kadar taş kuvvetinde olmasa da bu gariban insanın varoluş içgüdüsünü affedin, “niye bu kanıtı daha önce göstermediniz de kaç gün beni yazdırıp durdunuz, ben yazarken okuyup güldünüz, kanıtları sakladınız ve book’a basmama müsaade ettiniz, biz kardeş değil miyiz” diye size kızabilirim.

Sevgiler,

Derya

Derya Şentürk

Facebook
yorumlar ... ( 38 )
05-10-2014
05-10-2014 09:57 (1)
Sevgili Derya, birbirimizin tıp alanındaki dilini anlamama sorunumuz var herhalde. Ahmet Aydın tıpta 15 yıldır devrimci bir mücadele veriyor. Biz buna sonradan ve kendi özgün bakışımızla katıldık. Bu mücadelede ileri sürülenler bilimseldir, tıp bilimi birikimine ve araştırmaya dayanır. Biz güncel tıbbın bilimsellikten uzaklaştığını savlıyoruz. Koruyucu hekimliğin kavgasını veriyoruz. Ahmet A'nın kitabını okudun mu bilmem, baştan aşağı bilimsel ispatlarla doludur. Ama egemen tıp adamları onu ve bizleri ısrarla tvlere çıkan bazı şarlatanlarla bir tutuyor. Yağız da buradaki her tartışmamızda onlardan yana saf tutuyor. Bir şeye kızıyorsak en çok kendimize kızıyoruz, bunca yıldır bunu nasıl anlatamıyoruz diye. Böyle bir mücadelede mecburen+++
05-10-2014 09:57 (2)
demir tersine bükülür, bazı yanlış şeyler söylenebilir. Biz de söylemişizdir. Fakat insanlar hasta olmadan tıp işe yarasın, insanların hastalanmasını bekleyen ve ondan kazanç sağlayan günümüz tıbbına karşı halkı uyardıkça, birtakım şeyler önerdikçe sizin bu tavrınız bizi şaşkına çeviriyor. Her neyse, üç kitapla anlatamamışız, bir notla nasıl anlatayım. Aynı soruları yinelemene karşı izah çabalarımızı saldırı veya ironi diye nitelemen de garip. Bayram dönemine girerken okur iyice azaldı, o yüzden biraz soluk verelim diye yazıyı geciktirdik, ama tartışma iştahın hiç kaybolmadı. Gerçi bu çok güzel bir şey. prşbe veya Cuma yazıyı koyacağız. Temelde anlaşırsak gerisi kolay. Anlaşamazsak da dünyanın sonu değil. Sevgilerle, teşekkürle. Kaan Ars.
05-10-2014 10:52 (3)
Sayın DŞ,hem dostça hem eleştirel hem bilimsel hem mizahi yazınız/emeğiniz için tşk.Benim açımdan daha fazla ses çıkaracak bir ortam yok.Çünkü yazdıklarım ortada,az ama öz.TEMEL FARMAKOLOJİK İLKE:BİR İLAÇ ETKİ EDİYORSA YAN ETKİSİ VARDIR..DVİT İLAÇTIR.Metaanalizler,büyük çalışmalar,hekim kontrolunde bile rutin öneri için, henüz yeterli kanıt koyamamıştır.Mevcut bilgilerle,herhangi bir ortamda,herhangi bir durumda,herhangi birine,hekim kontrolu olmadan, kendi kendine kullanılmasının -yazılı/sözlü- önerilmesi,doğru görünmemektedir.Hekim, inandığı tedaviyi kendine uygulayabilir,ancak hastasına "bilimsel açıdan yeterli-geçerli" kanıta dayalı bilgiyi önermek ve uygulamak sorumluluğundadır.Bu;yasal,tıbbi ve etik açıdan şarttır.Ötesine sözüm yok.HM
05-10-2014 11:00 (4)
Sayın HM, bekleyin. Sizin bilim dediğinizin şikeli bir şarlatanlık olduğunu kanıtlarla ortaya koyacağım. Sizin tıp dediğinizin insanların hastalanmasını bekleyip sonra da yalan yanlış araştırma sonuçlarına dayanarak onları sövüşleyen bir şebeke olduğunu ortaya koyacağım. Söylediğiniz sadece bilim bilim bilim... Tamam bilim de sizin inandığınız bilim bilim değil. Bunu tek yazıda ortaya koyacağım. Nasıl olabilir tek yazıyla ortaya koymak. Olmaz elbette öylesine atıyorum. Üç kitap yazmışız sizlere anlatamamışız, bizdeki bu beceri düzeyiyle 100 yazı daha yazsak anlatamayız. Ama biz yeteneksiziz tamam da, anlamak istemeyenlerde hiç mi kabahat yok? Anlatamamanın nedeni belli: yetersizlik, anlamamanın nedeni? Neyse, yazıyı bekleyelim. K. Ars.
05-10-2014 11:31 (5)
Elimizi taşın altına soktuk zannederken Derya dostumuz öyle olmadığını yazıyor. Muayenehanesinde ya da özel hastanede önüne her gelene kutu kutu antidepresan yazan çoğu profesör psikiyatristler, bizden daha mı fazla sorumluluk almış oluyorlar? Ben iddia ediyorum ki yazılan, özellikle SSRI grubu antidepresan reçetelerinin en az %80i gereksizdir. Dostumuz tabip odalarını bu konuda da göreve çağırır mı? Piyasa tıbbı antidepresan, statin, psikostimülan ilaç kullanmayı farz haline getirmiş, kanıta ne gerek var? Tıp Bu Değil 10 kitap daha çıkartmalıydı, erken sonlandı, cephe genişleyemedi, hekimler piyasaya teslim olmuşlar. Mutluhan izmir
05-10-2014 12:37 (6)
Bilim derken kapitalizme teslim olmuş,insan sağlığını önemsemeyen,parayı,kariyeri öne çıkaran,firmaları zengin eden bir bilimden bahsediyorsunuz.Bunun karşısına koyduğunuz ise kişisel kanılar,birkaç kariyerli(kariyerlerini bu sistem içerisinde yapmışlar)ismin hayatı boyunca çalıştığının ifade edilmesi,kapitalizmin kesin kötülüğü ve toplumcu gerçekçiliğin güzelliği.İlk akla gelenler bunlar.Bilimsel araştırmanın da uyduruğu var elbette.(Hiç bilmeyen için bu cümleden yola çıkarak tüm bilimi lusifer ilan edebiliriz.)Uyduruk olmasın diye çok merkezde(birbirinden bağımsız),randomize(rastgele),çift kör(hastanın da doktorun da bilmediği)çalışmalar yapılıyor.Etik kurullardan geçiyor ve"kişilerin"etkisi en aza indirilmeye çalışılıyor.++
05-10-2014 12:37 (7)
Birçok geliştirilen ilaç daha hayvan deneyleri aşamasında işe yaramadığı veya zarar verdiğinin rotaya çıkması nedeniyle piyasaya sürülmeden ortadan kaldırılıyor.Kapitalist olduklarından maliyet-etkinlik analizi yapıyorlar.Enfeksiyon hastalıkları azalıyor,insan ömrü uzuyor.(Hastaları tedavi etmenin,hastalandırmaktan daha ucuza geldiğini fark etmiş kapitalist aşağılıklar.Bizse onlara karşıyız.O halde kapitalizmi yıkmak için insanları hastalandırsak mı?).Kalp krizi geçirdiğinizde doktorun verdiği tedaviyi ve ilaçları almazsanız ölürsünüz.Daha pahalıya gelir ölmeniz veya daha çok hasta olmanız,sizi kapitalistler çok sevdiğinden değil yani(iş gücü kaybı,komplikasyonlara harcanan tıbbi harcama vs.).D vitamini de bilimsel çalışmaların sonucunda++
05-10-2014 12:37 (8)
ortay konmuş kanıtlara dayalı bir öngörü.Henüz yeterince veri yok. Olunca belki öneririz.Çünkü bilim ve rasyonellik, kesinliği ispatlanmayan bir şeye inanmamayı "farz"kılıyor. (Kişisel fikirler veya soyut inanışlarla günah saymasından daha iyi değil mi?). Bizi ve insanlığı sevdiğinizden yola çıkarak kanıtsız fikirlerinize onay beklemeyin.Sosyalizm de marksizm de değil bu.Kim insanlığı sevmiyor ki? Hitler de yaptıklarının insanlığa faydalı olacağını düşünmüyor muydu?Sevginizi bile kanıtlamanız gerekiyor rasyonel dünyada.A priori olan tek şey,tek tek kişilerin çıkarlarının vrlığıdır.Bunu temel almayan hiçbir şey kalıcı olamaz.Statin kullanmak bazı hastalıklarda güçlü kanıta sahiptirKolesterol düşürmenin yanında anti-inflamatuardır.+
05-10-2014 12:55 (9)
Bunların kanıtları oldukça güçlüdür.Uygun hasta grubu bu ilacı aldığında daha az kalp krizi,felç olur,hatta ölüm riskleri düşer.Şimdi siz bunlar hep yalan derseniz kişisel fikirdir.Kendiniz kullanmamayı seçebilirsiniz.Hastalara kullanmayın demek mesleki sorumsuzluktur."Almak günahtır"demekse bilimi hiçe saymak, göksel ve hissel kanıtları bilimin önüne koymaktır. Buyurun ibadetinizi evinizde yapın ama toplumcu gösteriş hoş karşılanmaz.Sonuç kanıtın yerine ne koyuyorsunuz, bilimin yerine büyü mü yapalım?Önerilerinizi tartışalım."Yoksa hayat çok kötü,ama biz çok akıllıyız" demek yetersizdir.-SE
05-10-2014 13:02 (10)
Bu kanıtlar üç doktorun kişisel fikriyle değil,bazıları yüzyıllardır var olan farklı ülkelerdeki, farklı üniversitelerin, çoğu birbirini tanımayan doktorları tarafından sürdürülen çalışmalarının sonuçlarıdır. "Bence yanlış bunlar "demek yeterli olsaydı köşedeki kıraathanede(kıraathaneler ile derdim yok) bile onlarca alimimiz vardır.Saygılarımla.SE
05-10-2014 13:02 (11)
Sayın SE,sizin savunduğunuz bilim değil,dolarizm.Bilim ve bilimsel kanıt bizde.O yüzden paçanız tutuşuyor, daha da tutuşacak.Siz SEsiniz ben Kaan Arslanoğlu. Eşitsiz bir tartışma içindeyiz, ama buna rağmen bizim dayanağımız daha güçlü, o yüzden telaşlısınız, adınızı bile veremiyorsunuz. Taş devri beslenmesi konusunda yirmi adet sağlam mı sağlam araştırma mı yayımlıyoruz, sizler parayı bastırıp 120 tane ürettiriveriyorsunuz karşı araştırma. Sonra diyorsunuz ki taş devri beslenmesini doğruluğu henüz kanıtlanmadı. Sizin bir "bilimsel" şarlatanlık kongrenize harcadığınızı biz bir ömür boyu kazanamıyoruz. Sonra güya siz üstün geliyorsunuz. Aslında gelmiyorsunuz, akıllı insanlar gerçek bilim ne anlıyorlar. Sizleri ipe götürecek kanıtlarımız da va
05-10-2014 13:18 (12)
var... burada kalmıştık, ama ip bizim elimizde değil sizde. O halde bu telaş niye. Sizin elinizde koskoca üniversiteler, milyar dolarlık medya var, ama buraya da müdahale etme gereği duyuyorsunuz, tehdit etme gerği duyorsunuz, nasıl bir kendine güvensizlik ki bu? Siz de bekleyiniz yazımızı. Saygılar . K.A.
05-10-2014 13:41 (13)
Meseleyi, somut verilerle, kendi sınırları içinde tartışmak yerine, siz-biz veya sen-ben noktasına ve sizin-bizim bilimimiz genellemelerine getirmek, bu üslubun bizzat kendisi, bilimsel metodolojiye uygun bir tartışma zemini oluşturmak ve yapabilmek bakımından başlı başına sorunlu. HM
05-10-2014 13:41 (14)
Paçamın tutuşması ilginç olurdu.Ben sizi rasyonel akla davet eden biriyim.Ne ilaç şirketiyle işim olur,ne kapitalizmle.Ama ben sizin imanınızı bozmayayım.Enerjinizin kaynağı bu sonuçta.Sizin sorgulayıcı fikirlerinize saygı duyduğum için sitenizi takip ediyorum. Aynı fikirde olmadığımız bazı konularda fikrimi beyan ediyorum. Fikrimin anlaşılabileceğini düşündüğüm yerde fikrimi açıklıyorum. Bağımsız, serbest bir zihne sahip olduğunuz umudum nedeniyle yorum yazıyorum. Siz beni gözünüzde nasıl canlandırmak,nasıl sınıflandırmak isterseniz öyle sınıflandırın ama kanıtsız inançlar bunlar.Benim ne önemim var zaten, konu kanıta dayalı tıp değil mi?-SE
05-10-2014 14:01 (15)
Müdahale yorum yazmak olarak belki ama tehdit ettiğe nasıl kanaat getirdiniz.SE
05-10-2014 14:40 (16)
Öfkenin ve kişisel inançların dilinin hakim kılındığı ortamlarda bilim de yapılmaz, bilimsel tartışma da. HM
05-10-2014 17:00 (17)
Vaay, vaaay vaaaay. İşte bu kadar diyorum, yazımın altındaki tüm bu tartışmalar için. İyi düşünen ve objektif tartışanlara sonsuz saygı ve sevgiler. Softalık istemez, her yerde bol zaten. Devrimciyim diyenden gelen softalık da kabul edilmez, kimse ben devrimciyin demekle softalıktan çıkamaz. (Vay be ne nasihatler yazdım, yaşlılığa verin, affedin arada olur). Sevgiler, değerli yorumculara. Derya
05-10-2014 17:06 (18)
İpe götürmek istemeniz imanınızla tutarlı.Tam olarak bahsettiğimiz insanlık adına birilerini ipe götürmekteki bu heyecanlı yapınız.Kanıtları sıralayın ve bizi ipe götürün.Bilimsellik bunu gerektirir.Bunu yapmak isteyen o kadar çok ki.Hepsi de insanlık adına hareket ediyor.İnsanlık adına insanlara karşı.Başımıza ne geldiyse bundan gelmiyor mu?İktidarı ele geçirememeniz insanlık adına daha iyi görünüyor.Sizi tehdit eden kimse yok.Siz bilimi tehdit görüyorsunuz ve tehdit ediyorsunuz(söyledikleriniz bunu destekliyor).Sizi bizi bırakabilsek keşke ama kusura bakmayın,bu seviyeye çekildi tartışma.Bilim tarafların etkisinden kurtulmalıdır.Ama kapitalistler üretiyor diye ilaçlar işe yaramıyor demek,kapitalistin yaptığı uçak uçmaz demeye benzer.-SE
05-10-2014 18:11 (19)
"Refresh" tuşuna basınca iki kere çıktı yorumum."İpe gideceğini anlayınca panikledi" denerek yüklenilmesin diye belirtme gereği duydum:). Editör niye onayladı ki? Neyse, belki yorumun iki kez üst üste çıkmasını istediğimi düşünmüştür. İyi niyetli düşünmek lazım.-SE
05-10-2014 18:11 (20)
Değerli edisyon, şu yazıları okuyarak yayınladığınızı düşünüyorum (O. Kemal ödül jürisi gibi değil yani, allah hayatta ayağı sürçüp bir kusur edeni bu tür jürilerden korusun, Red-Kit’teki vahşi batı jürileri veya sosyalist halk mahkemeleri gibi –asalım, asalım-). Değerli SE'nin yorumunu çift yayınlamışsınız, birini kaldırın lütfen, yazımın altında çift yorumlar görmek istemem, hakkımdır bu. Sonra kimse "yorumlar çift yazılmış, o yüzden çok yorum alıyor" demesin. Derya 1
05-10-2014 18:11 (21)
YÜ de lütfen bu yazıyı okusun, en tıklama fakiri yazı olacak gibi görünüyor, sevinecektir. Ama yorum rakamı fena değil ha. Hele de yorumlara kendi bi girerse ya da Ali Cengiz Bey girerse dadından yinmez. SE'de yazdıkça güçleniyor, bir de her nokta ve virgülden sonra boşluk çubuğuna basmayı unutmasa daha rahat okunacak. Bu site heyecan veriyor, ondan herhalde, hoş geldin SE. Önerim SE'yi de ciddiye alın. Ciddi yazıyor, sizi ciddiye alıyor, daha ne? Keşke benim siteme yazsa. Derya son
05-10-2014 18:25 (22)
İp meselesi hoş olmamış, bana Redkiti değil, Bahçeliyi anımsattı. Ama Kaan hoca da fena tahrik edilmiş. Adama iki sözün arası yasal değil, tabip odası el koysun falan derseniz o da kendi yasasını kendi yapar. Fakat dediği gibi bu benzetme, ip onda değil. Asıl SE hiç fair play oynamıyor. İlaçları kapitalistler üretiyorsa işe yaramaz, bunu kim demiş. SE uydurmuş. Bilim yerine büyü mü yapalım, Hitler de sizin gibiydi (kendine faşist diyen var mı?), kıraathanede bol alim var vesaire böyle inciler. Boks maçı olsa hakem on kere ihraç ederdi. Demek ki buradaki tartışma daha pis. Birkaç şey daha diyecektim SE ona da demediğim bişeyler uydurur benim yerime. Ben olsam kapatırım böyle tatışmayı, fair play yoksa fikir çıkmaz.
05-10-2014 21:00 (23)
Yorum hala çift, edisyon kaldırmamış. SE'de yanlışlıkla "refresh" tuşuna basmış, olur böyle şeyler. Ama yazdığı itirazımdan önce çıkmış, olsun, "edisyondandır" Ama son "ip meselesi" yorumu da imzasız ve karışık. K. Ars yakınıp duruyor, D.B., C.S kısaltmalarından. Ama o halde imzasız yorumların hiç yayınlanmaması lazım, "fair" olmuyo bunlar ve yayına müsade etmek; "bence" tabii. Yoksa M. Hanefi, A. Cengiz beyler, Hsnye. Tozpembe hanımlar gibi müstear adlara alıştık. Ben de bi ikinci kişilik bulcem tabii. Ama imzasız olmayacak, artık Krl. Marsık mı olur, Che. Geyveli, mi Vilenin mi, görürsünüz. Ama böyle olmaz, W.H., C.S. vb. imzalara evet, çift kişiliğe hayır. İmzasıza ve hem yayınlayıp ve hele bi de bundan şikayet eden editöre: RED. Derya
05-10-2014 21:13 (24)
Hem şikayet ediyoruz, hem mecburen yayımlıyoruz. Şikayetimiz samimidir, bundan en çok bizler çekiyoruz, editörler ve yazıya imza koyup ismiyle ortaya çıkıp yayımlayanlar. Sonrasında gelen rumuzlu ve isimsiz yorumlar olumlu-olumsuz sıkıntıdır. Mart 2013'den beri bu böyle, geçmiş tartışmalara bakın. Ha imzasız çıkmış, ha XY veya YX diye çıkmış, yazı sahipleri veya okurlar için ne fark eder. Madem bana "red" bunu, 1. Editör Taylan'a iletin, kuralı o belirlesin, ne yorum yayımlayacaksa o yayımlasın. Ben bu tartışmadan çekileyim, çekildim. Herkese selamet! Kaan Ars.
05-10-2014 21:33 (25)
Yahu noluyo, yine mi gırev? Ne güzel konuşuyoduk, "daha garpuz keseceedik" Alfalara durmadan gırev yakışır mı? Sevgiler İmza: Z.Ü.
05-10-2014 21:39 (26)
Sayın Z.Ü, çakal alfaydım, sayenizde maymun oldum. Madem reddi editör talebi, tamam, bu konudaki tartışmayı günahıyla, sevabıyla Taylan yönetsin. Gel dediniz geldim, git dediniz gittim, yine gel diyorsunuz da, kim neyi onayladı kim onaylamadı belli olsun, bu konu hassaslaştı, herkes fevkalade alıngan, tek kişi yönetsin. Aha bu da bu tartışmadaki son yorumum. Onaylayıp bırakıyorum. Benden de içten sevgiler amma, başka konularda buluşalım artık veya başkasının hakemliğinde buluşalım. K.A.
05-10-2014 22:44 (27)
Tartışmadan çekilmenize saygı duyuyorum ve tahriklere kapılıp asmaya kesmeye devam etmemenizi takdir ediyorum. Tartışmak her açıdan geliştirici oluyor, kendim için bunu söyleyebilirim. Derinlikli konuşmak ve tartışmak genellikle mümkün olmuyor kendi dilimizde. Cesaretle her konunun -özellikle hassas olanlarının-üzerine gidiliyor burada. Siteniz bu açıdan önemli bir boşluğu dolduruyor. İnsan sevdiğine, yakınına yapıyor ne yapıyorsa. Anlaşılabileceğimizi düşündüğümüzden muhtemelen. Diğerlerinden zaten ümit yok. O nedenle fikirlerimi belirtmeye-editörlerin de izin verdiği ölçüde- devam etmek istiyorum. Saygılarımla. -Selçuk Ekin(SE)
05-10-2014 22:46 (28)
Yahu YÜ meğer çok haklıymış, "sitede darbe yapmak istemeyiz" diye bana hatırlatırken. “Hocayı dinlemek lazım” dedim, ama ben ihmal ettim, galiba, Panço Abi gibi kazara devrim yaptım. "Züccaciye dükkanına girmiş fil gibi", buyrun bakalım. Ne güzel yazışıp duruyoruz, noluyo bu her gün grev? Maymun da nerden çıktı, maymun falan olduğun yok, günah sevap falan da yok. Ben kimseye "gel, git" falan da demedim, çok yeniyim bu sitede, adım yazarlar sırasında en altta, zurnanın son deliği yani. Bana K. Ars tarafından verilen bilgi: T. Kara editör, N. Ateş 2. kaptan, K. Ars. 3. kaptan. Saygı ve rütbede kusur ettiysem affola, ama dur hele, nereye gidiyon? İmza: ZZ. Ü. Daha önce ZÜ demiştim, sahteydi, makara olsun diye, sakın YÜ sanılmaya: Ben Derya
06-10-2014 15:59 (29)
Bu tartışmada ortalığın bu denli "kızışmasını" anlayamadım. Tedavi ya da koruyucu hekimlikte "standart" yaklaşımlar yok mu? Bu alanlarda, "kişiselliğe" artık yer verilebilir mi; 19. yy ve öncesi hekimliği konuşmuyorsak eğer. Evet, yararlılığı kanıtlanmış olmalıdır... Ve (B) seçeneği en azından zarar verilmeyeceğine emin olunmalıdır! Ben böyle biliyorum... Bu nedenle de bu sıcaklığı yükselmiş tartışmadan heyecan duyamadım... D vit, profilaksisi konusu alanım değil... Ama bu bakış açısı ile bakıldığında, "ucuz" da bir ilaç söz konusu olduğunda yararlılığı "tartışılır", "zararı" olmadığına da emin olunduğunda bu alanda elbette "insan yararı" kaygısı temelinde "kişiselliğe", "kişisel eğilimlere" izin verilmelidir diye düşünürüm.
06-10-2014 15:59 (30)
Sanırım bu yöntemi yalnızca Tıp alanında değil, siyasal hayatın, çocuk-ebeveyn davranışının, gündelik hayatın kimi sorunlarında da kullanılması, bu tür "liberalliklerin" "acımasızca" eleştirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Kanıt yeterli değil ama "aksi" kanıtların da yeterli olmadığı koşullar bir "pat" halidir ve her iki tarafın da "beraberliğe" saygı göstermesi gerekir... Yanlış anımsamıyorsam bir zaman çok önerilen sentetik C vit.lerinin daha sonra kalp kasına zarar verdiği yolunda haberler vardı.Zararı olduğu... Bu ve benzeri "yüklemelere" ait zamanla tam aksi görüşler olabiliyor. Sanırım öncelik "doğal" olmakta olmalı. Sağlıklı beslenme, egzersiz, yeterli güneş ışığı yeterli gelmiyor mu? Bu populasyonda osteoporotik sorunlar
06-10-2014 15:59 (31)
görülüyor mu? Genellemeler en azından burada çok tehlikeli! Adamı oradan "oyarlar!" Calsiyum, D vit, Omega 3, B vd vitaminler... Risk grupları kimler... Almalılar mı? Var olan "sentetik" ilaçlar bu yararlılığı sağlıyor, zarar vermiyor mu? Yukarıda bir arkadaşın dediği gibi bu olgular kişiselleştirilerek tartışılmamalı! Ortalığa yayılan toz-duman bu konuya ait edinebileceğimiz "doğruları" örtüyor... Destek tedavilerinin, koruyucu hekimliğin ilkeleri bir yana tartışmanın, gerçeği aramanın da yöntemlerine hep birlikte sadık kalmalıyız..(Bu konuda kendi adıma kusurlarımı görmeye, bulmaya çalışıyorum.. Kolay değil elbette..) Umarım yazdıklarım "ukalaca" bulunmaz.. Böyle bir amacım yok.. Fazla insan değiliz, birbirimize küsecek süreçleri
06-10-2014 15:59 (32)
üzücü buluyorum. Gidenin burayı eksilteceğini düşünüyorum... Burayı kendimizi-birbirimizi bilgide, yöntemde, düşüncede geliştirme imkanları bulunan bir "ortam" olarak görüyorum... Bu nedenler bağlamında gidecek daha iyi yeri olan gitsin ama bize de haber versin, biz de gelelim! O.Gürsel
06-10-2014 22:22 (33)
Sayın O. Gürsel, elbette kişiselliğe izin var, hatta izne bile gerek yok. Hasta-doktor yüz yüzeyken doktora kim ne diyebilir? Vitamini fizyolojiyi öğrenmiş, diplomasını almış. Burada da kanıt gözetmek gerekir, ama hasta özelinde ne zaman neyi gerek gördüğüne karar vermek hekime düşer. Her girip çıkan hastaya özeline geneline bakmadan “d-vit al, kemik erimesi, depresyon olmazsın” derse ayıp olur. Ama yapana da ne diyebiliriz. Peki hasta osteoporoz-depresyon tanısı aldıktan sonra gelirse ne diyeceğiz? Tabi buna da çeşitli cevaplar bulunabilir. “Tedaviye cevaplar ve fizyolojisi kişiseldir, sizde böyle olmuş, maalesef” denebilir. Kişiselini bildiğiniz hastanıza “Senin de dertlerin çok yaman, depresyonu D vit bile önleyememiş” (Derya 1)
06-10-2014 22:22 (34)
derseniz de bunu yemeyecek hasta bulunmaz. “Ya nerden gelecek, o zamana kadar kim öle kim kala” “o zamana kadar ben emekli oluru veya o arada hasta da TK’den gidebilir” de peşin bir cevap olabilir. Ama profesörler meslektaşlarını kamuya açık alanda yönlendirirken ya da halka tavsiye verirken, bilimsel kanıta dayanmazlarsa, profesörlüğün anlamı nedir? Üstelik d-vitaminin mortaliteyi düşürdüğü (Rölatif risk 0.94) kanıtının üzerinde kimse durmadı ki hayrettir. Eğer hocalar bunu öne sürüp tavsiyede bulunsaydı itirazım olmayacağı gibi araya “yahu, evet ben de zaten bu metanalizin çevirisini sitemde yayınlamıştım” diye girebilirdim. (Derya 2)
06-10-2014 22:23 (35)
Ama sündürdükçe sündürüldü: “Depresyonu önlüyor, osteoporozu önlüyor”. Kanıtınız nedir? “Ben profesörüm, sözüm kanıttır.” “Çok güvendiğim hocam öyle diyo” “Üstelik kendi de içiyo”. Cevaplar bu olacaksa profesöre ne ihtiyaç var? (Derya 3)
07-10-2014 09:28 (36)
Hasta-Hekim ilişkisinde de hekimin gözetmek zorunda olduğu Bilimsel bilgi ve bilgi edinme/uygulama Yöntemlerinden vazgeçilemez; bu Bilimsel yöntem içinde ilaç şirketlerinin "bilimsel çarpıtmalarını" da unutmayarak! Bence yalnızca bir profesör değil her hekim bu tip önerilerde bulunabilir; o anda koşullar gereği bir "dostça" tavsiye formatı içinde de gerçekleşebilir bu...ama itiraz geldiğinde de bu savın kaynak aldığı ve bilimsel yöntemlerle edinilmiş bilgileri de sunmalıdır... "Böyle nasıl söylersin" çıkış yerine bence "kanıtlarınız nedir" yaklaşımı daha "uygarca" olur... (Bu öneri yazının dipnotunda öylesine yazılmıştı... "Yazınız eksik kalmış" denilmesi daha hoş olurdu...) OG
07-10-2014 22:20 (37)
Aslında ilaç firmaları tüm doktorları ikna etmek ve güvenilirliklerini çalışmaların metodolojisinde kanıtlamak zorundalar.Bu denetim her çalışma için sürekli yapılıyor.Pratikte önemli olan doktorların etkinliğini ve fikirlerini geri plana atıp,sahte üç beş kişi üzerinden saçmalayan medyasal coğrafyalar.Statinler,güvenilirliği tartışmasız çalışmalarla olumlu sonuçlar veriyor.Ülkemize biyoyararlanım testlerinden geçirilerek kabul ediliyor.Burada siyaset ve yandaş mekanizmaları devreye giriyor.Dünyada olmayan efervesan formu eczanede en ucuza satılıyor.Doktor bunu yazmazsa hasta aradaki farkı ödüyor.Etkinliği tartışmalı formu çok satılırken,medyada statin gereksiz tartışması ortaya atılıyor.Cambaza bak taktiğini en ön sıradaki doktor yiyor.SE
08-10-2014 08:29 (38)
Taş devri diyeti ile ilgili sağlam kanıtlar öne sürmek kapitalizme karşı bir hareket neden olsun? Neden kodamanların paçaları tutuşsun? Organik ürünler diğerlerinin en az 2-3 katı fiyata satılmıyor mu? Birçok firma organik ürün yetiştirmiyor mu? Bu işletmelerde işçiler sömürülmüyor mu? Köy tavuğu, halis sızma zeytinyağı, ceviz, badem, kırmızı şarap, köy tereyağı.. Balık yağını hangi mağaradan alacağız? Patates ve ekmek yermeyin, yemeğe keten tohumu serpin diye hangi hastalarımıza salık vereceğiz? Bir adım ileriye götürüp elde mızrak serbest dolaşan geyik avlayacağımız güzel güneşli günler gelecek mi? Toplumcu tıp bu mudur?-SE
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211262
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.