Babam bir saptamayı sık yinelerdi: “Yoksul ve kültürsüz insan hiçbir zaman şık görünemez. Özene bezene bir ceket alır, ama pantolunu dökülür. Pantolon aldığında ayakkabısı eskimiştir. Ayakkabısını yenilediğinde kravatı berbattır…” Bunu yalnız giyim kuşama değil, her konuya uyarlardı.
Bizim Türkiye futbolu transferleri tam da buna örnektir. Dünyanın parasıyla özene bezene takım kurulur, teknik direktörler değiştirilir… Araba baştan çok fiyakalı gibi gelir taraftara, birkaç yeri mutlaka deliktir, çürüktür...
Del Bosque’yi getirdik takımın başına, ülke futboluyla uyum sağlayamadı! Adamı kovduk, İspanya Milli Takımı’nın başına kovduk, gitti Dünya Şampiyonu oldu. Ondan önce dünyanın sayılı adamlarından Feldkamp’ı getirmiştik, sağlık sorunları nedeniyle maaşını Almanya’dan beri almış, takımı yardımcısı çalıştırmıştı. Bir de Nevio Scala vardı. O da sağlık sorunları nedeniyle uyudu uyudu gitti. Aklıma buradan kovulduktan sonra Almanları şampiyon yapan Löw de geldi ama, o Fenerliydi. Geçen yıl Biliç yönetiyordu ekibi, sosyalist adamdı, cana yakın adamdı, çok kişinin sempatisini kazandı, ama UEFA kupasındaki birkaç maç zaferinden başka başarı kazanamadı.
Şimdi takımı Şenol Güneş yönetiyor. İnsan olarak, futbolun sosyal kültürü anlamında Türkiye’deki en iyi birkaç hocadan biri, adam gibi adam.
Kendisi kalecilikten geldiği halde seçe seçe Tolga Zengin’i seçti baş kaleci olarak. Tolga Zengin de “iyi” bir insan. Ama iyi bir kaleci olmadığını ilköğretim çocukları biliyordu bu ülkede. Nereden? Futboldan çok anlamaya gerek yok, o kadar çok hatalı gol yiyordu ki, say say bitmez. Neyse ki sakatlık nedeniyle bir süre ara verdi, taraftar bir oh çekti. Kaleye üçüncü kaleci Günay Güvenç geçti. Müthiş maçlar çıkardı.
Ama bir baktık, Tolga iyileşmiş. Yeniden birinci kaleci. Onu oraya koyan Şenol Güneş. Futbolun sosyal kültüründe en iyi hoca demiştik ya, teknik kültür, mesleki cinlik ayrı bir şey. Tolga’nın yediği o iki golü biz halı saha maçlarında yemiyoruz. Onları yememek için kaleci olmaya gerek yok, dikkatli ve az çok yetenekli-refleksli biri onları ayağıyla çıkarır.
Yani bir şeyde başarılı olmak için sadece para yetmiyor. Bu ülkeden ne teknik adamlar, ne futbolcular geçti. Bu takımların maliyeti birçok Avrupa takımından daha fazla. Ama kültür de gerekiyor. Bu ikisinin üstüne bir de cinlik lazım… Ortama, alana uygun bir mesleksel zeka gerek…
Kartal’ın bir kaderi de kendi sahasında sürekli deplasman oynaması. Oysa gerçek deplasmanlarda daha başarılı oluyor. Seyircinin dürbünle maç izlediği İstanbul’un rüzgarlı tepeleri takıma yaramıyor. Bu soruna bir çare bulmak bile istemedi yönetim. Yönetim “çok iyi “adamlardan oluşuyor çünkü, kimseyle kötü olmak istemiyor iyi adamlar.
Futbola yaklaşımımız Arap şeyhlerinin futbola yaklaşımına benzemeye başladı. Ülke Arabistan’a benzemeye başladıkça kültürümüz de şeyhleşti. Normaldir.
Yine de bin bir tatsızlıktan tat çıkarmaya çalışan bir toplumuz. Helal olsun bize, evliya gibi insanlarız.
Kaan Arslanoğlu