Din mi bu?

 

Dinleri, tabii tek tanrılı olanları, karşına almak ya da almamak ikilemini öne sürmeden önce eğer dinin insanlığa zararları/yararları gerçek tartışması yapılacaksa, pek çok değişkeni dikkatlice gözden geçirmek verimli olacaktır.

 

Nedir bunlar? Başlangıçta sınıf çatışmalarını bir kenara koyalım ve insan iradesi dışında kalan faktörleri ele alalım. Örneğin coğrafi farklılıkların insanlar üzerinde yarattığı oldukça değişken etkiler. Bu etkileri yanlızca belirli bir coğrafi sınır içerisinde doğup büyüyenler için değil, bir coğrafyadan diğerine göçmek durumunda kalmış olan insanlar için de düşünelim.

 

Sizin dış dünyayla pek fazla alış verişe girmeden büyüdüğünüz yerde edineceğiniz ideoloji, sizinle aynı yerde büyümüş fakat dışarıyla çeşitli derecelerde alış veriş içerisinde olanlardan farklı gelişecektir. Bırakın dışarıyla çeşitli derecelerde alış veriş içerisinde olanı, tıpkı sizin gibi dışarıyla pek ya da hiç alış veriş içerisinde olmayan kapı komşunuzdan bile düşünce farklılıklarınız olacaktır. Aranızdaki tek ortak ideolojik yaklaşım, yani birbirinizi algılama şekliniz, kapı komşusu olmanızdan ibarettir.

 

Tıpkı parmak izleri gibi beyin kıvrımları da birbirine uymayan insanların aynı şeyi, aynı anda, aynı şekilde kavramaları mümkün değildir. Süreç içerisinde de bu birlik sağlanamaz. Ancak benzer, ya da “andıran” biçimler ortaya çıkabilir. Yani, “allah şu şekilde vardır ve şöyle kaderimizi çizer”in insandan insana değişen algılama şekli hiçbir şekilde aynılaştırılamaz.

 

Öyleyse, yani tek başına bir coğrafi faktörden bile, dinlerin kendi içlerinde savundukları herkes için “nimet”, ya da, “cennet” vaadi daha başından bir “kaba” aldatmacadan ibarettir. Peki bunun bize sosyalizmin dinle mücadele edilmeden kurulamayacağı savını güçlendirme yolunda bir katkı sağlayacağını umabilir miyiz? Kesinlikle hayır! Çünkü sosyalizmin insan beynindeki alacağı biçimler de tıpkı dinin aldığı gibi beyin kıvrımlarının dolanımına göre değişecektir. Yani, sosyalist devrimin dinin ezilmesinden geçeceği de kabaca bir beyin kıvrımı farkından ibarettir.

 

Öncelikle sosyalizmin insanları hep birlikte aynı şeyleri yapmaya teşvik eden bir ideolojik yapılanma olduğu fikrini, sosyalistler olarak kafamızdan silmemiz gerekir. Tam tersine sosyalizmin, insanları kendi özgün beyin kıvrımlarının ortaya koyduğu becerilerine göre diğerleriyle uzlaşarak birlikte yaşamaya teşvik eden bir ideoloji olduğunu anlamak gerekir. Marx ve diğer bu işin teorisine kafa yormuş “bilimsel sosyalist”lerde bunun aksini söyleyen tek bir satır bulamazsınız. Hoş, bütün bu külliyatı okumaya da gerek yok; birinde yoksa diğerinde de olamaz.

 

Ancak din, yani sosyalistlerin “ezilmeden olmaz” dedikleri türden olanı, kıvrım farklarını hiç hesaba katmadan tekleştirmeyi herkese bir sabit veri olarak dayatandır. Tartışmasız tek yaratan, nedeni sorgulanamayan mükemmel yaratılış, sizlerin değiştirmeye muktedir olamayacağınız kader vs. bunlar gerçekten insanlığın düşmanıdır. Bunu, beyin kıvrımları değil, mide ve bağırsakların aç gözlülüğü bir araya getirebilir. Öyleyse sizin insanlık değerlerinize karşı örgütlenen, ideolojik yapılanma farklılıklarıyla da hiç ilgisi olmayan gayet somut bir çıkar birlikteliğiyle karşı karşıyasınız demektir.

 

Kendi iktidarınızı sürdürdüğünüz bir dönemdeyse bu karşı örgütlenmenin belini kırmak istemenizden daha haklı birşey de herhalde düşünülemez. Ama bunu kiliseleri camileri kapatıp rahipleri imamları tutuklayarak yaparsınız, ama kurumlara ve kişilere ilişmeden ideolojik saflaşmayı doğrudan hedefinize koyarak yaparsınız, o sizin o günkü dünya “konjonktürü”ne göre vereceğiniz bir karardır ve farklı bir tarihsel dönemde mahkum edilmeye çalışılması düpedüz haksızlıktır.

 

Biraz daha somuta gelelim ve Latin Amerika'ya bakalım. Latin Amerika, dünyanın diğer “az gelişmiş” bölgelerine göre oldukça zengin, renkli bir laboratuvar görünümündedir adeta. Neden mi? Çünkü buranın ne yerlisi -artık- gerçek yerlidir ne de göçmeni gerçek göçmen. Kuşkusuz dünyanın pek çok köşesi için de benzer tespitler yapılabilir. Ancak Latin Amerika'yla karşılaştırıldığında bu diğer tespitler oldukça zayıf kalacaktır.

 

Öncelikle “kolonizasyon” gerçeğini masaya yatırmakta yarar var. Yani elinde kılıç ve haçla gelen beyaz adam. Bu beyaz adamın kabaca Avrupa aristokrasisinin sermaye çıkarlarını temsilen oraya salınmış paryalar olduğunu tespit etmek herhalde yanlış olmaz. Kılıçlı ve haçlı adam kendi beyin kıvrımlarının değil arkadaki bir diğer beyin kıvrımları ittifakının, herbirinin kıvrımları değişik olan beyinlere bağlı mide ve barsak güdümündeki ittifakın ideolojisini kıtaya çıkartmaktadır. Yani, örneğin Kolomb gibi -tabii eğer gerçekten bizlere anlatıldığı gibiyse- kendi yüksek ideallerini arkasındaki mali desteğin dürtüsü olan hırsların içerisine gömmeyi başaran girişimciler değildir aslında buraya çıkanlar.

 

Buradaki cepheye bakılacak olursa, gelecekleri kesinlikle kararacak olan kıta yerlilerinin bozulacak olan yaşamlarının, düzenlerinin de bunlara saldıran kılıçlı ve haçlı istilacıların hareketlerine hükmeden meşruiyetten o kadar da farklı olmadığını görebiliriz -bu farksızlığı ileride açacağım. Aradaki fark, birinin sonunun diğerinin doğumu olduğudur. Büyükçe bir fark elbette. İstila eden hiçbir zaman istila edilenin yerinde olmak istemez çünkü onun başına neler geleceğini kendi niyeti dolayısıyla gayet iyi bilmektedir.

 

Gelelim dine. Kılıçla birlikte kıtaya çıkan haçın savunulabilir bir yanı var mıdır? Ya da tersine çevirelim: Kılıçla kıtaya kabul ettirilen haçın savunulabilir bir yanı var mıdır? Her iki durumda da haç, insanlığa yarar mı sağlamaktadır yoksa zarar mı vermektedir? Sosyalistlerin bu durum karşısındaki tavrı ne olmalıdır sorusunun cevabını burada aramazsak nerede aramalıyız? Kıtada daha sonra ortaya çıkacak olan ulusal kurtuluş savaşlarına, anti emperyalist mücadelelere “genelde” destek verdiği gözlemlenen haç, gerçekten o haç mıdır? Hoş, pek çok sayısız durumda haç, kilise tam tersi bir tavır almış, yani haksızın yanında yer almış pek çok yerde de bölünmüştür. Tarih açık. Pek çok Latin Amerika ülkesinde rağbet gören, bu arada Fidel Castro'nun da övgüsüne mazhar olan ama Küba'ya pek bulaştırılmayan, “Özgürlük Teolojisi”nin de temeli işte bu zorunlu kırılmadır. Bu durumu, “çevir kazı yanmasın” halleriyle karşılaştırmak hiç de alaycılıkla ilgili değildir; Latin Amerika'nın artık genetiklerine girmiş bir kültürel tavrın din boyutundaki bir tezahürüdür çünkü.

 

O meşhur, “son tahlilde” yuvarlamasını burada kullanmak mecburiyetindeyiz ve bundan hiç gocunmamalıyız. Sosyalizm de bir “son tahlildir” sonuçta; yani insanlığı kendi kendinin kuyusunu kazmaktan döndürebilecek son çare. Öyle değil midir? Öyle olmadığına inanamıyorsak yerine birşeyleri koymuşuz demektir. Bu “şey”in ne olduğunu ben bilmiyorum.

 

Bildiğimizden devam edelim: Evet, son tahlilde Latin Amerika'nın özgün din kavrayışını pek de bizim kavradığımız din anlayışının merceğinde anlayamayız. Orada yüzyıllar süren bir, “bugünü kurtaralım, yarını yarın düşünürüz” hakimdir ve bunun somut yaşamdaki temelleri halen tüm kıtada varlığını sürdürmektedir. 56 yıllık sosyalizmine rağmen ve insani yolda epeyce yol katedilmesine rağmen, Küba da bunu dışında değildir. Kıtanın göbeğinde, tüm diğer kıta halklarıyla ve de Kuzey belalısıyla günlük düzenli alış veriş ilişkilerinden kopması mümkün olamadığı için. Ama size hoşunuza giden ya da gitmeyen “inanç istatistikleri” verebilir, o başka. Çünkü burada dinle ilgili beyin kıvrımları çıkarsamalarının asgari müştereği, dinin insan yaşamını renklendiren bir “oyun”dan ibaret olduğudur. Son iki yıllık cami tartışmalarının biraz daha derinine inin, görürsünüz.

Sorun bakalım bir islam cemaati önderine, size bir “el-fatiha” okuyabilecek mi... Neyse.

 

Bu kısa yaklaşımın, yani din konusunun yalnızca coğrafi faktör cephesinden sadece bir parçanın irdelenmesinin genel, çok faktörlü tartışmaya şöyle bir sonucu armağan etmesi acaba kabul görür mü(?): Sosyalizme din ezilmeden ulaşılması genel anlamda mümkün değildir, evet. Dinlerin örgütlenmesinin insanın bireysel algılamalarını hiçe sayarak gayet somut ve hayatın içerisinde oluşan çıkar ortaklıklarının gölgesinde geliştiği görüldüğünde bu kaçınılmazdır da. Bu katı din örgütlenmesi hiçbir koşulda size, inanç özgürlüğü tartışmasını topluma yaymanız şansı vermeyecektir. İçinde bizzat yaşamaktayız. Bugüne kadarki, binlerce yıllık politikası bundan sonraki politikasının da açık göstergesidir. Dolayısıyla iktidar dengelerinin değiştiği dönemlerde dinin olması gereken pozisyona itilmesi de normaldir. Sosyalistlerin böyle dönemlerde inanç özgürlüğü çerçevesinde dine el uzatmalarıysa tam bir gaflettir. Zaten gerçek sosyalist politikalarda böyle bir saçmalıktan uzak durulmuştur.

 

Ha, “özgürlük teolojisi”ne gelince; zaten bunun dinle doğrudan pek bir ilişkisinin kalmadığını bu “girişim”in önde gelenlerinden, Frei Betto'nun satırlarından okumaktayız. Bakınız: Fidel'le din üzerine konuşmalarını derlediği kitabı.

 

(Devam edecek)

 

Celil Denktaş

 

 

Facebook
yorumlar ... ( 22 )
10-11-2015
10-11-2015 08:05 (1)
Sevgili Celil Denktaş, değerli okurlar, Din-sosyalizm-siyaset konusunda laikliği ödünsüz savunmak dışında sosyalistler arasındaki yaygın ve de tamamen klişe görüşlere tümüyle karşıyım. Celil denktaş'ınkine de. Bu konuda birkaç yıllık çalışmalarımın ürünü bu sitede birçok yazı yazdım. Bir tanesi Evrimci Açıdan Din ve Siyaset adlı yazı dizisidir. Başka yazılar da var. Çoğunu bu siteden okuyabilirsiniz. Herkese saygılar. Kaan Arslanoğlu
10-11-2015 10:55 (2)
Yoğun araştırmalara ve derin teoriler üretip irdelemeye gerek olduğunu düşünmüyorum. Din dediğimiz şey, bugünün şartlarında insanların kendilerini tanımlamalarında -özellikle kendi ülkemizde- en ön sırada tuttukları bir yapay kimlik olarak tüm siyasal, sınıfsal, bilimsel örgütlenmeleri baltalıyor. Vatandaşlarımız ekonomik çıkarlarının, evrensel vicdanın ve insanlık onurunun bile önüne koydukları din kimlikleri ile sınıfsal bilince erişmekten mahrum kalıyorlar. Bu benim çevremi gözlemleyerek vardığım sonuçtur. Yazılarıyla bize yeni bakış açıları sunan tüm yoldaşlara saygılarımı sunarım. Sedat USLU
10-11-2015 22:06 (3)
Dünyanın farklı bölgelerinde yapılan bu araştırma dinin çocukların yardımseverlik duygularını olumsuz yönde etkilediğini gösteriyor. Bu tartışmaya katkı yapabilir nitelikte ilginç bir araştırma. Türkçesi var mı bilmiyorum.Elif F. http://www.theguardian.com/world/2015/nov/06/religious-children-less-altruistic-secular-kids-study http://www.cell.com/current-biology/pdf/S0960-9822(15)01167-7.pdf
10-11-2015 18:14 (4)
Yapay kimlikleri oluşturan şey sadece din değil. Aynı zamanda etnik köken de var. Bugün "%99 u müslüman olan üniter Türk Devletinin vatandaşları Sünni-Türk, Alevi-Türk, Sünni-Kürt, Alevi-Kürt" şeklinde belli başlı kimliklere ayrıştırılmış durumda. Ayrıca sağcılık solculuk gibi kavramlar da insanlar için bu kimliklerin yanında yalnızca ikincil bir değer taşıyor. Halkın geleneksel değer yargıları da sosyal içerikli yardımlaşmaya dayalı düşüncelerden, çıkar amaçlı kapitalist kamplaşmalara doğru yön değişmiş durumda. Postmodern yaklaşımlarla herkes herşeyi belli bir amaç için kullanıyor. Tabii ki böyle bir ortamda kalite bulabilmeniz, estetik bulabilmeniz mümkün değil. Aslında garip bir şekilde etik gidince kalite ve estetiğin de gitmeye başladığını gözlemliyoruz. Bahadır Özdemir
10-11-2015 18:15 (5)
yine gıcıklık vakti. ben bunları söyleyince millet bana kızıyo. ama kızsınlar. ben de doğru bildiğimi söylemekten geri durmicam. solcularda şu "bilimsel" olma iddiası çok. ama allaha çok şükür, şu bilimsel metodolojiyi kendi tabirleriyle "içselleştirdikleri" yazı yazdıklarına ben pek denk gelemiyorum (bu siteyi yine de genel anlamda tenzih ederim). yahu, ampirik temel basittir. benzer koşullarda benzer sonuçlar görmeyi beklersiniz. ama boyuna güney amerika, küba örnekleri... sorarlar adama, "bilader, gaç sefer gittin ollara? yaşadın mı ollarda?" diye. türkiye'nin coğrafyası, tarihi ve bunların getirdiği demografik şartları ve kültürü o ülkelerle mukayese olunmaz. siz pek sevmiyosunuz o "sözcüğü" ama ırk önemli bi faktördür. dinle, diyanetle olan ilişkinin belirlenmesinde ırk altyapısı çok önemlidir. isa'yı ve kilise'nin fotoğrafını çıkarsanız duvar gibi animizm-putperestlik karması bi din algısı var ollarda. yapmayın. etmeyin. elma iz nat iğkuğıl tu armut! aya armutss, elmass, yakutsss
10-11-2015 18:15 (6)
bi de sol baştan sayıyorum (bana göre) mao, lenin, marks, cizıs, bolivar... o sağ baştaki kim? yüzü pek görünmüyo da... a.y.a. göremesss, ürgüpsss
10-11-2015 18:16 (7)
eğer marks din afyondur yerine din afyon olarak kullanılabilir-kullanılır deseydi doğru söylemiş olurdu.zira bütün kutsal,milli ve sosyal değerleri insanlık şimdiye kadar menfeat odaklı kulanagelmiştir. bana oy vermeyen kafirdir diye güya dini bir slogan geliştiren parti iktidara gelince bütün dinlerin yasakladığı bir fiili pervasızca ve hoyratça yapar: Hırsızlık. Sosyalizim ve özgürlük adına yola çıkan kastro sosyal demokrasinin bağrına gözünü kırpmadan hançeri sokar:Başkanlığı kardeşine bırakmıştır. bu ne dinin, ne sosyalizmin ve nede başka inaçların suçudur. bu suç o sistemi uygulayanandır. onun için ahlaklı nesiller yetişmediği müddetçe ne din ne de sosyal demokrasi ne de erdemli başka bir sistem sürünmekten kurtulamaz. cennet tahayyülüne gelince. Tanrı cenneti coğrafik tahayyüllere göre değil, istediği şekilde yaratır. ki bazı tasvirlerle Kuranda anlatılır cennetin şekli şemaili. hesap gününün olmadığı bir dünyada yaşamakistemem doğrusu. ahmet cemal çobandede
10-11-2015 18:24 (8)
2 Numara nezdinde "sosyalist"lerin çoğunluğuna cevap: 2 numara haklı, sosyalistler için yoğun araştırmalara gerek yoktur, derin teoriye hiç gerek yoktur. ASLINDA SOSYALİSTLERİN DÜŞÜNMESİNE DE GEREK YOKTUR. HERŞEYİ BAŞTAN BİLEN İNSANLAR DÜŞÜNMESE DE OLUR. KORTEKS ALTI BEYİN DOKULARIMIZ NEYİMİZE YETMEZ. Haddizatında sosyalistlerin yüzde yarıma erişmesine bile gerek yoktur. Yüzde çeyrek onlara yeter. Onlara göre her yer sosyalizmdir. Sosyalistlerin sosyalist olmasına bile gerek yoktur. Şimdiki gibi kendilerini sosyalist saymaları fazla biledir. Kaan Arslanoğlu
10-11-2015 20:08 (9)
Bakın, ben başka bir şey söyleyeceğim. "Dinleri, tabii tek tanrılı olanları..." diye başlıyor yazı. Tek tanrılı dinler mi? O dinlerde peygamberler çok yüksek dereceli olduğu için neredeyse tanrıya yakın mertebeleri vardır ki bu, Tanrı'nın tekliğine ve tanrılığına bir ortaklık yaratmaktadır. İnsanlar, ilahi mesajı yaşamlarında uygulamaya çalışmak (çalma, öldürme, yalan söyleme vs) yerine, mesajı iletene tapmaktadır adeta. mh
10-11-2015 21:59 (10)
Bu "beyin kıvrımı/farkı" mevzuu şaka mı, mecaz ya da başka bir şey mi? Bir elektrik mühendisine, birine ilişkin duyguları açıklarken "n'apyım ondan elektrik almıyorum, elektriğimiz uyuşmadı" der gibi geldi bana... Ben de değerlerle ilişkimizi şöyle açıklıyorum: "İçine doğduğumuz ortamdaki değerlerle enfekte oluyoruz hepimiz ve her birimiz... ve iletişimde-etkileşimde bulunduğumuz ortamlarda da başka değerlerle kontamine oluyoruz. Ortam ve birey devamlı etkileşim-dönüşüm halinde. Nihayetinde neyin hakim olacağı ise o değerlerin virulansına, patojenitesine, miktarına, maruziyet süresine ve tabii ki, konağa ait faktörlere bağlı..." Mine M.
10-11-2015 21:59 (11)
hayırlı, barışçı, insani enfeksiyonlar dileğimle. Mine M.
10-11-2015 23:15 (12)
Yazı tamamen doğmatik ve baştan sona da zırvalar, hezeyanlar ve tutarsızlıklar içeriyor. Yazar anladığım kadarıyla şöyle demek istiyor. "Ben aslında sosyalistim ama Müslüman olmayı da çok istiyorum. Camilerin önünden geçerken ve ezan okunurken adeta içimden bir şeyler kopup gidiyor. Müslüman olsam çok iyi olacak. Ama neyse, herkes beni solcu biliyor ben en iyisi sosyalist kalmaya devam edeyim." E bende buna karşılık o zaman derim: "Banane kardeşim senin içsel çelişkilerinden ve takıntılarından. Dinde zorlama yok. Git ne olursan ol. Nasıl olsa bu ... kafayla hiç birinden hiç bir şey anlamayacaksın." Bahadır Özdemir
11-11-2015 12:12 (13)
sayın mehmet harma, insanlar adeta mesajı iletene tapmaktadır demişsiniz. yahudilik (musevilik değil tabii ki. o sadece türkiye'de geçen uydurma-saçmalama abidesi bir sözcük) tektanrılı bir din. musa'ya böyle bir anlam yüklendiğine ne zaman şahit oldunuz? ben de bunu merak ettim şimdi. kurumsallaşmış (kilise için konuşuyoruz - monofizit olmayacak) hristiyanlık formlarında isa gerçekten çok merkezi bir figür. ama başka tektanrılı dinler de yok değil hani. yok mu yoksa?! çağrı erhan
11-11-2015 17:05 (14)
sayın çağrı erhan (13) çok haklısınız, musevilik/yahudilik ayrı bir durum ve bunu da, olursa ilerideki polemiklere saklamıştım. doğrudur, yahudilerde durum böyle değil, peygambere tapınma yok. musa peygamber çok tali bir pozisyonda hatta tanrı da öyle. orada öne çıkan israiloğulları ve musevilik de din ötesi bir sosyolojik durum adeta. öte yandan bu inanç şeklinin gizli/açık diğer dinleri de etkilediği bir vakıa. birden fazla tek tanrılı din varsa ve her birinin tanrısı da kendince farklıysa, soruyorum; ulu manitu birden mi fazla yoksa durum, körlerin fili tarifine mi uymakta?? mehmet harma
11-11-2015 17:55 (15)
körlerin varlığı su götürmez bir gerçek. ama fil??? fill in the blanks bence. ama kanaatim bunu burada tartışmamızın anlamı olmayacağı yönünde. israiliyat meselesi de biraz karışık. şimdi perinçek ve kaynak yayınları ekolünden sümeroloji referansları sıralamak hevesinde değilim. mamafih orada da bir hakikat payı var gibi. son değini: lütfen musevilik diye bir uydurma kavramı kullanmayalım. yahudilik, yahudi... bunlar pejoratif ifadeler değildir. neden bu çekinme hali? çağrı erhan
12-11-2015 10:03 (16)
Görüşlerinize katılmamamın yanında a.y.a.nın söylediği gibi ampirik değerlendirmelerinize dayanarak bir "son tahlil" üretmeye çalışmanız, düşünüşünüzün bilimsel olmadığı yönündeki kanaatimi de güçlendirdi. Özellikle tarih açık diyerek tarihin, tarihi yazanın "beyin kıvrımları"na göre şekillendiği gerçeğini gözardı etmeniz yüzeysel düşünme eğiliminizi açıkça ortaya koyuyor. Saygılarımla, Rıdvan Binici
12-11-2015 13:27 (17)
Burada şunu söylenmesi gerekiyor ki din hakkında bir şeyler bildiğini sanıp kestirip atanların, bugünü ve geleceği anlaması ve gelecekte var olması mümkün olmayacaktır. Aslında böyle kişiler kabullenebilirse var sandıkları geçmişlerinin de aslında hiç olmadığını anlayacaklardır. Sonuçta bütün dinler gibi İslam da değiştirilmiştir ve inanç hakkında da peygamberler hakkında da bilinen herşey yanlıştır. Aslında şunu söylemek istiyorum. Musa, İsa, Muhammed peygamberlerin inanç mücadelesinin yanı sıra aynı zamanda ciddi bir sınıf mücadelesi de yürütüklerini fark edemezseniz, Kurandaki antiemperyalist, antikapitalist ve toplumsal gelişmeye yönelik söylemleri çözümleyemezseniz, şu anda olan dine de, dini elinde tutanlara da herhangi bir şey yapabilmeniz, girdiğiniz her hangi bir mücadeleyi kazanabilmeniz mümkün değildir. Bahadır Özdemir
12-11-2015 14:20 (18)
Uzmanı değilim. Ama Musa konusunda hatırı sayılır miktarda kaynak okumuşluğum var. Ben onda hiç sınıf mücadelesi göremedim. Bilen varsa bizi de aydınlatır. Seviniriz. Çağrı Erhan
12-11-2015 20:03 (19)
Evet Musa'nın etnik mücadele yaptığını ispatlamak için Yahudi, Müslüman herkes bi taraflarını yırtıyor zaten. "Tanrı İsrailoğullarını seçti. Çok seçti, iyi seçti. Karpuz gibi seçti, kavun gibi seçti. Acaba neden Yahudileri seçti" falan. Ama işin özünde köleleştirilmiş, köle sınıfı bir halkın; bütün dinsel, hukuksal, maddi güç ve yetkileri kendinde toplamış bir Tanrı-Kral olan Firavun'a karşı vermiş oldukları özgürlük mücadelesi var. Ayrıca dahası var. Musa bu halkı Mısır'dan çıkarmakla kalmıyor, toplumsal olarak geliştirmeye iyileştirmeye çalışıyor. Tüm karşı koymalarına direnmelerine ve kabile yaşantısına dönme isteklerine rağmen. Sonuçta olayın tarih boyunca zorunlu olarak bu mecradan çıkartılıp başka taraflara yönlendirilmiş olması gerekiyor ki başka Tanrısal Krallıklar ve oligarşik sınıflar kurulabilsin. Bahadır Özdemir
12-11-2015 21:00 (20)
Ben hiç öyle okumamıştım. Demek ki yanlış kaynakların çok yanlış satırlarından takip etmişim. Meseleyi hiç de etnik ile ilişkilendirmemişlerdi. Ama siz haklısınızdır. Çağdaşlık mücadelesinde devrimci Musa... Elinde AK47 ile düşledim zalim kapitalist Ramses'e karşı şimdi. Tam oturdu. Resim tamamlandı. Zihnim duruldu. Teşekkür ederim sayın özdemir. Çağrı Erhan
12-11-2015 23:19 (21)
Size doğruları öğretebildiğim için mutlu oldum. Beni okumanız sizin için gerçekten büyük bir şans. Bahadır Özdemir.
12-11-2015 23:18 (22)
Oolum ç.e., benim stilimde yazma! Kopirraytı ve hatta yesorraytı bana ait o sarkazmın. a.y.a. sarkazmsss
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210657
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.