Kılıçdaroğlu’na bizi Kemal mecbur bırakıyor

YENİDEN YAYIMLAMA İÇİN AÇIKLAMA:

Bu yazıyı sayfaya yükledikten sonra beklemediğim yoğun bir ilgiyle karşılaştı ve okunma sayısı hızla arttı. İki gün sonra 4 Mayıs’ta Kemal Okuyan aradı telefonla. Kendisiyle en son 6-7 ay kadar önce, yine telefonda görüşmüştük. Böyle bir şey isteme hakkının olmadığını, ama yazıyı kaldırırsam iyi olacağını söyledi. Yönetimdeki görevlerinden ayrıldığını, sıradan bir üye konumunda bulunduğunu belirtti TKP’de. SoL’daki yöneticiliğinden ayrıldığını biliyordum, ama bunu bilmiyordum. Yazdıklarımın bazılarına katılmadığını, ama çoğu saptamamı doğru bulduğunu ifade etti. Başka ilginç şeyler de söyledi. Onunla konuşmalarımız zaten makalelerinde sergilediğinden hayli farklı bir boyutta geçerdi.  

Ben de onun bu isteğini ısrarcı ve baskılayıcı olmamasına rağmen (belki de bunun kolaylaştırmasıyla) kabul ettim. Başarısızlığı kabul ve istifa benim için erdemli ve devrimci bir tutumdu. (Her şeyin başında gelmeli bence başarısızlığı kabul.) Kemal’in zaten TKP katında benim için ayrı bir yeri, önemi vardı. Yazıda belirtilen konuları parti içinde konuştuklarını, ama bu yazının bu zamanlamayla çıkmasının yanlış anlaşılabileceğini, farklı kullanılabileceğini söylüyordu. O kısmı tam anlamamakla beraber yönetimden ayrılmasına saygı duydum ve tamam dedim. Taslağa kaydederim, sonra gerekirse yine yayımlarım...

Ardından yakın zamanda görüşme temennilerimizi bildirdik ve kapattık. Ama bir daha görüşmedik. O saatten sonra durumda çok hızlı değişmeler oldu (siyaset BU), ilgi duyanlarınız az veya çok bilmektedir. Şahsen ben az bilenlerdenim.

Yazıya yorumlar gelmeye devam etti. Bazıları yazının içeriğini yerici, büyük çoğunluğu bu yazıyı kaldırdığımız için tepkili yorumlar. Aslında okura saygısızlık etmiştim. Bir süre sonra onları da yayımlamadık. Aynı yazı internette başka birkaç yerde görüldü ve tartışılmaya devam etti, hem de küfürlü, düzeysiz notlarla. Bu devirde internetten yazı kaldırmanın (bir iyi niyet gösterisinden başka) bir anlamı bulunmadığı bir kez daha görüldü.

Şimdi onca gelişme ve ifşaattan sonra onu taslakta tutmanın sanırım bir manası kalmadı. Tekrar yayımlıyoruz.

TKP’ye, sorunlarını olumlu yönde çözebilmelerini ve başarılar diliyorum içtenlikle. İzlemeye devam edeceğiz. Örgütlenmeden soğutan değil, örgütlenmeye heveslendiren sosyalist örgütlerin kurulması tüm Türkiye sosyalistlerinin dileğidir.   

Kaan Arslanoğlu / 10 Haziran 2014

Kılıçdaroğlu’na bizi Kemal mecbur bırakıyor

Kılıçdaroğlu, ABD icazetiyle hareket ediyormuş, Cemaat'le gizliden anlaşmış! Sermaye güdümündeymiş, iyice sağa kaymış; sağ, hatta faşist adayları öne çıkarmış son seçimde. Sarıgül’ü, Yavaş’ı...

Sosyalist partilerimiz, sol aydınlarımız, ulusalcılar buna değişik noktalardan isyan içinde. Solu onlar temsil ediyor ya, sağa kaymaya karşı onlar set kuruyormuş!

Türkiye'de sosyalist partiler, komünist siyasetçiler, aydınlar ve halk bu derece solcuyken CHP'nin sağa kayması gerçekten enteresan!

On binlerce devrimci militan işini gücünü ailesini çocuğunu bırakmış, halkın içinde örgütleniyor! Kişisel rahatlarını hepten terk etmiş, gelecek beklentilerini devrime bağlamış bu kadar çok militan semtlerde, fabrikalarda, köylerde yoksullarla ekmeklerini paylaşır, sosyalist örgütler emekçilerin bu ölçüde sempatisini kazanırken, ne şaşılası şey CHP'nin sağa kayması! Ben, sen ve o varken! Oysa sola, bize bir göz kırpsalar milyonlarca oy var en azından!

Bir Amerikalı, bir Avrupalı gibi yaşamak özlemiyle tutuşan ve pek çoğu da bunu başaran insanımızdan anti-emperyalist, anti-kapitalist tutarlı, sert bir mücadele beklemek! İlk fırsatını yakaladığında batıya göçmek isteyen okumuş gençlerden daha solda durmalarını ummak!  

Marksizm bize insanların yaşadıkları gibi düşündüğünü öğretir. Pek çok doğrusu yanında birçok eksik ve yanlışı içeren bu ideolojiyi kökten eleştirmeye kalktığınızda o saniye karşınızda mürit bir blok görürsünüz. Beyaz yakalısı, kirli yakalısı, lümpeni ve yalakasıyla birer proletere dönüşüp dikilirler önünüze. Arkanızı döndüğünüzde her biri ofislerine, kafelerine, "burjuva" kültürlerine, cilalı yaşam tarzlarına yollanırlar, bir saniye ne sınıfı ne emeği dert edinirler.

Yaşam standardı 80 öncesine göre çok yükseldi, sosyalist örgütler işçi-yoksul yönelimini iyice kaybetti, Marksizm hepten entelektüel bir hobiye dönüştü.

Gezi güzellemesi yapıp durduk, içimizden geldi, işlevseldi, ama yetti artık! Biz iltifat ettikçe kızımız güzelleşeceğine paçozlaştı, sevecenleşeceğine şirretleşti. Ah bir solculuk ölçer icat edilseydi keşke. 80 öncesi sosyalist örgütlerde 100’lük göstergede ortalamanın seksenlere vurduğunu, 2014'de 24'ü zor geçtiğini açığa dökerdi.  

Gezi'de “orantısız zekâ” kullanılmış! Bu kavram ilk kez bu sitede göründü, telif peşinde değiliz, sadece pişmanlık ifade ediyoruz abartımızdan ötürü. Ne zekâsı? İsyan zekâ üretir, kabul, ama kaç gün sürdü? Sonra “keyif” yaşamlarına dönüş. Tek cümle yazıyı okuyup anlayamıyor insanımız. İlla ki yanlış anlıyor, illaki ön yargılarıyla her kelimeyi tahrif ediyor.  Kendini ifade mi? Tek fikri düşündüğü gibi anlatamıyor muhaliflerimiz, yanlışsız bir cümle yazamıyor.  

Nasıl yaşıyoruz? Problem, soru, püf noktası o. Nasıl çalışıyoruz, nasıl dinleniyoruz, nasıl eğleniyoruz? Kültürümüz ne? Üretimdeki konumumuz nasıl, tüketimde neredeyiz? Grev yapamadığımız gibi tüketim boykotunu bile beceremiyoruz. Bu nasıl bir "sol" güç?

Solculuk ne ki o halde?

Gençlerle bir toplantıdayız. Solculuktur, solculaşmadır, sol değerdir... bir sol tutturmuş gidiyoruz, öyle bir kakofoni ki, kim neyin solcusu anlaşılmıyor. Bunun ölçütleri nelerdir, neye göre bir insan veya bir parti solcu veya sağcı olur, şunu bir dökelim dedik, ölçütleri alt alta listeledik. Madde sayısı otuzu geçtiğinde durduk. Zorlasak otuz daha çıkarırdık.

Sahi ne kadar içi boş bir kavram haline geldi bu solculuk. Birileri üç beş kategoride ötekine göre solcu, başka üç beş maddede ötekine göre sağcı. Herkes kendi seçtiği ölçütlerde fevkalade solcu, öteki kategorileri sorduğunuzda "bu dönem onun sırası değil" diyor…

Uluslararası kapitalist sistem festivalinde halka olmuş halay çekiyoruz. Herkes birbirine göre hem sağcı hem solcu, döndükçe aynı anda hem sağcı hem solcu...  

Eğer eşitlik düşüncesiyse, kardeşlikse, eğer yoksulların emekçilerin hakkını savunmak ve onlarla bir olmaksa solculuk; zaten hepimiz sınıfta kalmışız! Öteki hafif derslerden aldığımız notlarla göz boyuyoruz. Lüks yaşıyoruz vesselam…

Şimdi durum kötü ya, on-on beş yıl önce çok daha kötüydü. Sosyalistler ikiye ayrılmıştı. Bir grubu, devlet terörü bağımlısı Amerikancı generallere "yurtsever subay" diyor, onların peşinden gidiyor; öteki grupsa kan bağımlısı Kürt ayrılıkçılara "devrimci" diyor, o şekilde kendini kandırıyordu. İki taraf da ağır kriminal, iki taraf da tehlikeli psikopatolojikti. Yine öyleler. Halka yalan söylemek evet, suç tabii, ama sürekli kendimize yalan söylemek neyin nesi? Sağ halkı kandırır, biz istesek de bunu beceremeyiz, ancak birbirimizi kandırırız. Yani hepimiz yalancılar padişahının soyundan geliyorduk, o sürünün iki koluyduk.       

Halkta derin bir kaygı yaratıp AKP'yi başa getiren zemin de bu iç savaş zeminiydi ve AKP'ye keskin biçimde karşı çıkanlar yine halktaki bu güvensizliği kışkırtıp onu iktidarda tutuyorlar, buna çok dikkat edin. Ara not olarak düşelim.

O sırada bir grup "sürüden ayrılmaya" başladı. Yedi sülalesinden ikrah ettiğim sola sempatim böylece yeniden geri geldi. Bir açık mektup yayımladım onlara, 2007 ortasıydı.

Mektupta iki konu üstünde fazla durmuştum. Birisi, TKP'nin küçük çıkarlar siyasetini bırakıp sosyalist siyaseti esas almaya başlamasıyla benim gibi insanlarda sola karşı kaybolan güveni yeniden kurması... İkincisi de bir temel sorun: Bu ülkede örgütlü sosyalistlerin belki 30 katı kadar örgütten ayrılmış sosyalistlerin varlığı. Bu onmaz hastalıkta kişilerin kabahati hadi yüzde elliyse, örgütlerin kabahatinin de en az o kadar bulunması. Ve bu konuda TKP'nin de ciddi sorunu. Bir şey yapılıp yapılamayacağı...

Mektuba Kemal Okuyan bizzat kendi arayarak yanıt verdi. Ardından çok olumlu giden ilişkimiz başladı TKP'yle. Öncesinde sadece oy attığım hareketin dostu, sonra üyesi oldum.

Kemal o görüşmelerimizde örgüte emek vermiş insanları harcayan tavırları muhakkak önleyeceklerini, bu illete artık bir çözüm bulacaklarını söylüyordu. Siyaseten (bana göre) doğru çizgilerinin tesadüf veya konjonktür gereği olmadığına dair güvenceler veriyordu; partinin yayınları, tavırları bu güvenceleri doğruluyordu.

Bir gün bana şunları söyledi: "Hiç elli yaşından sonra devrim yapmış bir komünist lider var mı? Liderlik genç işidir. Yakın zamanda parti yönetimini gençlere devredeceğiz.” Nitekim genel başkanlığa Erkan Baş'ı getirdiler birkaç ay sonra.

İşte gerçek lider bu dedim içimden. Özlediğim örgüt bu! Fanatikliğe eğilimim kuvvetlidir, bir şeye inandıysam sıkı savunucusu kesilirim, bazen "akılcı" ölçüleri kaçıracak kadar. İşte ondan sonra TKP'ye daha sıkı sarıldım, bir "Okuyanist" haline geldim.

Fakat sonrasında soru işaretleri azalmadı arttı. Niyetim geneli anlatmak, o yüzden kişisel deneyimimin ayrıntılarına girmek istemiyorum. Özetle, partide yaşanan bana göre olumlu değişimin derin ve sindirilmiş bir değişim olmadığını giderek daha sık gördüm. Ortamdaki değiştiriciliğim önce sınırlıydı, sonra sıfırlandı. Bir süre sonra yalnızca hizmete odaklanmak zorunda kaldım, öyle de yaptım. Her şeyi olduğundan iyi göstermeye çalıştım, kendime ve başkalarına yalan söyledim, bunları “beyaz yalan” olarak gördüm.

Önemli kırılma noktalarından ilki 2011 seçimleriydi. Kendimi, kendi deyişimle "destek üyeliği" ile sınırlamaya başlamıştım. Yine de milletvekili adayı oldum. Seçime, işimizi zorlaştıran, konuştuğum herkese ters gelen "Boyun eğmeyen 500 bin oy istiyoruz" gibi nereden bakılırsa bakılsın felaket bir sloganla başlamıştık. Bunu üreten mantığı anlatmak için kitap bile yazılabilir, ama sadece iki noktayı öne çıkarayım: 500 bin gibi bir rakam vermek (oyların %1'i) o kritik ortamda oy bölme ve AKP'ye yarama korkularını körüklüyordu. Herhangi bir rakam telaffuz edilmeseydi 60’lı binden çok daha fazla oy alınabilirdi. İkincisi ve belki daha vahimi de şuydu: "Boyun eğmemek" eğer AKP'ye boyun eğmemekse, AKP'ye boyun eğmeyen öteki partilere, onların taraftarlarına ve bağımsız solculara saygısızlıktı. Nitekim parti oy kaybı yaşatılarak cezalandırıldı.

Tabii asıl sorun, her 2-3 ayda bir kainatın en önemli olayıymış gibi sunulan yeni kampanyaların, cafcaflı adlar taşıyan yeni "cephe" örgütlerinin ve öne çıkan sloganların partinin ileri unsurlarına bile danışılmadan değiştirilmez paket halinde önümüze atılmasıydı. Tam da bu yüzden siyasi çalışma daha başlarken sabote ediliyordu. Oysa siyasi çalışma en yakından başlar. Alınan kararları kendi ortak aklıyla aldığı duygulanımından uzaklaştırılan kadrolar bunları içselleştiremez ve her kampanya sönük geçer.

Sonrasındaki bir dönemde sol günlük gazetenin hazırlıkları başladı. Bu hazırlıklardan da bir “soL” yazarı olarak tümüyle bihaberdim, bir fikircik bile sorulmamıştı. İşin komik tarafı, bir süre önce "CHP'ye oy atmayın, CHP'cilik sosyalistler arasında en yaygın sağcılaşmadır" diyerek yıpratıcı bir cebelleşmeye sokulmuş bizim gibi TKP milletvekili adayları sol gazetesinin yazarı olamadı, fakat CHP milletvekilleri oldu! O seçimde bizim rakibimiz iki milletvekili ve CHP’ye çalışan bazıları. Meğer her kampanyanın konsepti farklı kuruluyormuş! Sosyalistler düzen içi fırsatçılıkla sivrilenleri daima ödüllendirmişlerdir.   

Günlük gazete çıkmadan portalda sansürün bardaktan taşması ve kopmam…   

Son yerel seçimde de tablo aynıydı. Bundan bir süre önce "Sol Cephe" kurdu arkadaşlar. Halkın binde yarımını bile örgütleyememiş bir parti otuz kırk CHP'liyle birleşip sol cephe kuruyor! Bu şekilde değil sol, sosyalist cephe bile kurulamaz, çünkü sosyalistlerin de önemli bölümünü kapsamadan o iş olmaz. "Sol Cephe"nin dışında kalan on milyonlar solcu değil mi şimdi? Yine saygısız bir girişim ve yine kimsenin fikrini sormadan. Olacağı şuydu: Seçimde bir kez daha cezalandırılma. Birleştikleri CHP'liler bile TKP'ye oy çağrısı yapmadı, oy vermedi.

Kılıçdaroğlu’na “istifa et” demek kolay. 25-40-45 yıldır örgüt yöneten, oy isteyip sıfırlı küsuratta kalan sosyalist liderler niye hiç istifa etmez?

Kemal'de bir ışıltı görmüştüm. Fikir devrimciliği ışıltısı. Sol bir liderde muhakkak bulunması gereken, ama nadiren rastlanan özellik. Bir örgüt için çalışacak üç beş bin kişi her zaman bulunur. Bunun için de cesaret ve kararlılık gerekir, bunun için de zekâ gerekir, belli anlarda sokağa çıkacak, belli durumlarda tavır koyacak örgütler ve insanlar gerekir, o da takdire değer, takdir de ettik bugüne dek fazlasıyla. Ama anlatamadığım şey, bunun gösterildiği kadar önemli olmadığıdır. Siz var olmasanız başka birileri onu üç aşağı beş yukarı yapacaktır. Ve sadece bunu yapmak zarar vermektedir. Gündemi meşgul etmektedir. Anlaşılacak lisanla söyleyeyim: Düzene ve iktidara yaramaktadır.  

Oysa fikir devrimcisi lider alışılmış kalıpları, tartışılmaz tabuları parçalar. Üç beş bin kişiyi nasıl korurum, bunu yedi sekize nasıl çıkarırım hesapları yapmaz, milyonları kucaklayacak bir çizgi, bir tarz bulur. Her kesimden solun bu büyük, bu aptalca sitkomunu durdurmak… Kemal bunu yapabilecek gibi gelmişti bana. Biraz denedi, ardından vasata boyun eğdi.

Kemal Türkiye solculuğuna teslim oldu. Sosyalizmi mülk edinmiş, kimseye bırakmayan, ama bunun için kendi benliğinde en ufak kıpırdanmaya yanaşmayan, kapitalist sistemin yaşam alışkanlıklarına tümüyle uyum sağlamış, üretiminde tüketiminde düzenin kölesi… yılda birkaç eyleme çıkmakla tüm günahlarını affettirdiğini düşünen… bir de alkış bekleyen… çok bilmiş, şımarık Türkiye solculuğuna boyun eğdi. AKP döneminde kazanılmış maddi zenginlikle kıçı kalkmış, karakterini yitirmiş aydınlara hoş görünme gayretine girdi, sürüye tekrar katıldı.

Sosyalist örgütlerin şu an yaptığı, artık terk edeceğim Marksist dille konuşursak “burjuva siyaseti”dir. Esas işlerine, halkın içinde çalışmaya yanaşmayıp gündelik siyasi şamatayla göz boyamadır. Günü kurtarma, örgütü tutma siyasetidir. Gerçek liderden beklenen, başlangıçta örgütün yarısını yitirmeyle de sonuçlansa, fikri bir atılımı göze almak, farkı net bir biçimde çerçeveye almaktır.   

Fikren devrimci olmayan örgütlerde muhalefet hayalinden dehşetle korkulur. Tartışmalar engellenir. Tartışmayan, düşünsel derinlikte gelişmeyen yöneticiler, kadrolar istenir. Farklı duruştan ürkülür. Yürekten, gönülden konuşulmaz, yazılmaz, hep bir şeyler saklanır. Ne var ki, fikren devrimci olmayan örgütlerin korktukları hep başlarına gelir. Otofajik örgütlerdir. Kendi kendilerini yerler. Büyüyemezler. Büyümek için ne kadar çıkarcı birlik yapsalar o kadar küçülürler.

Küçücük kalmalarına söz birliği etmişçesine Lenin'i dayanak yaparlar. Kimi Engels'ten, Marx'tan bahaneler bulur başarısızlığa. Ortadaki olgu Leninizmin karikatürü bile değildir. Bizdeki örgütler halkın örgütlenmesinin engelidirler. DİSK'i, KESK'i, partileri, örgütlenme kıvılcımlarını karşı ateşle bastıran yangınsavarlardır. Bunlar o kadar kendileri için yapmaktadırlar ki solculuğu, o kadar ritüellerine kaptırmışlar ki kendilerini, çevrelerini bile görmezler. Örgütsüzlüğü mü savunuyorsun diye sorup suçlayacaklardır, deyin ki onlara bu örgütlerdir örgütsüzlüğü getiren.             

Temel problemleri ortadan kaldıracak unsur liderdir. Marksistlerin inkar ettiğinin aksine solu toparlayacak, halkla buluşturacak ve onu iktidara taşıyacak gücün çoğu liderden gelir. Hayatın binlerce kez doğruladığı bu gerçek bizim insanlık olarak en az 200 bin yıllık genetik-biyolojik-kültürel geleneğimizdir. İyi lider, yellense sempati toplayan, geğirse kitle kazanan kişidir, o yanlışları bile kazanca çeviren karizmadır.  

O yüzden liderleri bu derece önemsiyoruz yaşamda. Liderlik o denli önemli değil diyeceklerdir, o zaman söyleyin onlara niye liderlerin peşinden gidiyorsunuz! Liderlere de şunu sorun: Liderlik madem çok önemli değil, niye bırakmıyorsunuz?

Türkiye’de sol liderlerin en karizmatik, en cesaretlileri kendilerini harcama yarışına girmişlerdir. Yaşamda kalanlarsa küçük hesaplar içinde umutları harcamışlardır.

Harun Kartal arkadaşımız sohbette anlatıyor: Ölüm orucunun son günleri... Abdullah Meral ile Fatih Öktülmüş, hangimiz daha önce ölecek, gırgırını geçiyorlar... Öktülmüş, "Söyleyin Sinan'a" diyor, (Sinan Kukul hapishane yönetimiyle devrimciler adına görüşen kişi) "Birkaç gün oyalasın adamları, biz ölelim, sonra bitirirsiniz direnişi." "Benim amacım Türkiye devrimci hareketi için bir iz bırakmak" diye açıklıyor Harun'a. Nice güçlü karakter, önder ışıklarını göz göre göre böyle yok etti. Bu mu doğru? Hayır yanlış. Siyaseten daha akılcıları çıktı, onlardan umutlandık, cesaret ve kararlılıklarını daha ekonomik harcayanlar... Daha doğruydular. Ama hiçbiri fikir devrimcisi çıkmadı.

Ne yapacağız o zaman? Yeni birinin çıkmasını bekleyeceğiz, hizmetimizi bir de ona sunmak için. Çıkıncaya kadar mütevazı görevlerimizi yapacağız.   

Değişik yaşlarda yığınla aydın, sosyalist, yazar, püsür. Hepsi mükemmel doğru. Hepsi doğruları gösteriyor ve halkı o doğruya çağırıyor. Kabahatli hep başkaları. Bir kez bile kendilerini sorgulamamışlar kamu önünde. Bütün yaşamları boyu bir kazağı örmüş örmüşler, kimi koltuk altına gelmiş, kimi boyna kadar yükselmiş. Şimdi "boğaz dar" geliyormuş! Kazağın rengi bir tuhaf, ilmekler kaçmış, ölçü tutmamış, belli ki ta baştan yanlış örülmüş. Yanlış kurulmuş sudoku hep hatalı çıkar! "Bunu sök, yeni baştan ör!" diyorsun. Öfkeleniyorlar.   

Partilerimiz… Hiç yanılmıyorlar. Mükemmel doğrular her biri. Açmışlar binalarını halkı bekliyorlar, ara sıra eylemde görücüye çıkıyorlar. Daha ne yapsınlar. Örgütlü ego. Kolektif ego. En tehlikelisi.  

Yığınla "sosyalist", “solcu” yazar. Sol eyyam ustaları. CHP sağcılaşıyormuş! Siz ne zaman, hangi ölçütlere göre, ne kadar solculaştınız! Tüm davayı AKP'ye karşı mücadeleye sıkıştıran siz değil miydiniz! Bundan iyisini kimden bekliyordunuz?  

Tüm bunları, buna benzer yazıları insanlar sol gazetelerde okuyabilmeli. Ama yazdırmazlar, sol yayın misyonları yazdırmamak. Mücadele bir inanç işidir, güven işidir, açık yürek işidir. İnsan inanmıyorsa, güvenmiyorsa niye kendini ateşe atsın! Gaz yazısı, iman tazeleme yazısı… Bunlar da gerekli… Ama hep gaz varsa bir yayında, orada iman yoktur, dikkat ediniz! Yüreğiniz açık değilse yüzde yüz gerçeğe dayanan, yaşamın içinden kuram oluşturan, hesapsız, yatırımsız yazıları yazdırmamak göreviniz kesilir. Nereye kadar gidebilirsiniz şişirme güvenlerle?  

Dev burjuva medyasına karşı mücadele zor iştir. Oynamadan yenik çıkarsınız hep. Binde bir şansı kullanmak istiyorsanız bu canavara karşı, fikri çarpan, deyişi yakalayan, yazısı okunur yıldızlar çıkarmanız gerekir. Siz onları daha başını kaldırmadan boğarsanız kendiniz boğulursunuz. Sonra bir darboğazdan başka dar boğazlara hep birlikte boyun uzatır, yalanlarımızda sıkışırız.   

Orta malı solculuk kalsın; kazağım da matah değil, dibine kadar sökeyim, sil baştan öreyim.

Kaan Arslanoğlu

Facebook
yorumlar ... ( 62 )
02-05-2014
02-05-2014 11:26 (1)
Hepsine katılıyorum, fakat Kemal'e daraltmamak şartıyla. Sol Cephe metinlerini okuduğumda mahallelerden seçilecek delegelerle örülecek bir yapı görüp heyecanlanmış, sonra katıldığım ilk toplantıda yönetici toplantı sonunda "yürütmeye girmek isteyenler elini kaldırsın" deyince başımdan aşağı inen kaynar suyla haşlanmıştım. Daha sonra bunu anlatınca da "ileride o da olacak" yanıtı aldım. İki ay geçti herhalde... AA
02-05-2014 11:48 (2)
Yazıdaki, "kontrollü kargaşa ortamı, düzenin yürütülmesine yarıyor" saptaması çok önemli. M.İ.
02-05-2014 19:11 (3)
Harun Kartal arkadaşımız küçük bir düzelti yaptı: Fatih Öktülmüş, Türkiye devrimci hareketi için örnek oluşturacak bir iz bırakma sözlerini, ölüm orucu için değil, işkencedeki o efsanevi direnişi için zikretmiş. Düzeltelim, özür dileyelim. K. A.
02-05-2014 21:40 (4)
İlhan Cihaner'i sol gazetesinden okuma imkanı bulabilmemiz kötü bir şey olmasa gerek diye düşünüyorum. Daha önceleri portalde yazan başkaca iyi yazarları da beğenerek izlerdik. Keşke onlar da olsaydı. Arslanoğlu bunu söylüyorsa katılırım.
03-05-2014 08:29 (5)
İlhan Cihaner savcılığı döneminde olumlu ve cesaretli işler yapmış. JİTEM'e karşı ilk soruşturmayı başlatan kişi. Bu yüzden saygı duyarım. Ama sonuçta devletin savcısı. Soldaki yazılarını ise çok kayda değer bulmadım. Hazır Cihaner konusu açılmışken onun hakkında bir öykü: Denizli'ye gitmiştim önceki yıl. Orada CHP'nin 3. sıra milletvekili adayı Melike Basmacı'yla sohbet ettik. Kendisini iyi tanırım. Denizli'de en çok çalışan CHP'liydi, ev ev kasaba köy dolaştı, ön seçimde de Adnan Keskin'in ardından ikinci geldi. Fakat bir şey oldu, sanırım yüksek yargı devreye girdi, Cihaner önlerine ko-
03-05-2014 08:30 (6)
nuverdi. Seçim öncesi Cihaner Denizli'ye gelmiş, Melike Basmacı da onu karşılayanlar arasındaymış. Bir kuru tokalaşma ve geçmiş gitmiş Cihaner. Israrla sordum. Herhangi bir üzüntü belirtti mi, onca emek, yılların çalışması, ön seçimde yüksek bir oy, fakat pat diye arkaya düşüyorsun. Hayır, dedi Basmacı, bu konuda hiçbir şey söylemedi, teşekkür de etmedi. Peki sonrasında diye sordum. Basmacı yine çalışmaya devam etmiş, birkaç kez karşılaşmışlar Cihaner'le, fakat Cihaner tanımamış bu kez :) İşte size tipik bir sol-sosyalist politikacı. Solun başarısızlığını başka şeylerde aramayın. Kaan Ars.
03-05-2014 15:34 (7)
solun yüz akı düşünür ve yazarlarından Kaan arslanoğlu'ndan müthiş güzellikte saptamalar...mümin olmayan, aklını rehine düşürmeyen, vicdanına ipotek koydurmayan solculara...gerçeğe sadakatin cümleleri... can ertan
03-05-2014 19:10 (8)
Cihaner, o kadar sol- solculuk ayağında ise madem, memleketi Kars'ta niye aday olmadı. Mücadelesini görmüş olurduk. Kars'ta yaşayan biri olarak, Kars'lılardan korkulur diyorum. Biraz olayı yerelledim sanırım ama, bir Türkiye sol-sosyalist gerçeği Arslanoğlu'nun da belirttiği gibi bu entrikalar.Ben de kendi memleketimden örnek verim, belediye seçimlerinde sol bir belediye başkanı adayı seçim çalışmalarında, halkın elini sıkarken parmak uçlarıyla sıkıyormuş(Sanırım elinde çıban çıkmış...)) haa bu arada seçimi büyük bir oy farkıyla kazanmış.. tebrikler..)) durumumuz bu işte?? R.Kulaksız
03-05-2014 15:35 (9)
Dünyanın hiçbir sol siyasetinde "sıradanlık" bu kadar yüceltilmez. Türkiye'de sol sıradanlığın muhafazakarıdır. Sıradışı zekalara tahammül edemez, "parti aklı" gibi örgütlü sıradanlıklarla sıradışı zekalara karşı huruç başlatır. Stalin'den tevarüs etmiş alışkanlıklar. TKP bunun en şedit örneği. Cephe siyasetini yapamacayacak kadar dar grupçu, kibirli,sıkı. Kafadaki dünya ile dünyadaki kafa meselesi; daha çok cephe kurarlar ve her seferinde değil kitleleri kazanmak, başvurdukları dostlarını kaybederler...
03-05-2014 15:36 (10)
Reddetmek,kaçınmak,küçümsemek, yeteneksizlik ve bilgisizlik anlamına gelir.Ülkemizdeki solun en önemli çıkmazı ve kendine yer bulamayışının kaynağında bu vardır.Tek yönden bakıp herşeyi gördüğünü sanmanın çıkmazıdır.Klişe sloganları içeriği boşalana kadar tekrarlar.Sadece en tepedeki dertlerle ilgilenir görünür.Karşıtını o kadar küçük görür ki varlığı ona bağımlı hale gelir.Kapitalist postmodern kültür ortadan kalksa (nasıl olacak belli değildir) çıkmaza girer bu kendini üretemeyen eylemsizlik durumu.
03-05-2014 23:35 (11)
Yazının özeti şu: KARİYERİSTİM LAN BEN F.Ş.
03-05-2014 23:36 (12)
bence cok anlamli bir elestiri.kutlarim ayni nedenlerle disarida kaldik. kürt ayrilikcilari kan bagimlisi degildi bu kadar zalim bir devlet karsisinda yapabileceklerinin en azini yaptilar.cunku baska sanslari yoktu. sehirlerde burjuva hayati surecek pozisyonlari hic yoktu. orgutlu ve silahli bir devlete karsi ancak bu olabilirdi. mutlak dogrulari yok elestirilebilir... ancak tkp kürt dinamigide dogru yorumlayamadi...
03-05-2014 23:37 (13)
Türkiye solunun çok samimi bir değerlendirmesini yapmışsınız. Bu solculuk yapar gibi yapan bir sözde soldur gerçekten. Ne var ki bunun toplumumuzun tarihinden gelen nedenleri çok güçlü. Sol da olsa, sağ da olsa geleneklerden kopulamıyor, kopanlar da daima azınlıkta kalıyor. Kopanlar genelde aydınlanmadan nasibini alan azınlıktan çıkıyor ama gene hepsi değil. Bunları açık şekilde konuşanlar artarsa ancak, Türkiye'de sol fikirler düzgün bir zeminde tartışılabilir. Ama bu da hiçbir şeyin garantisi değildir. m t akad
03-05-2014 23:37 (14)
Bu Yazının saptamaları çok önemli ama çok daha Önemli, bir Sorun var: Yazının amacı nedir ve ne gibi girişimleriniz/çalışmalarınız var saygılar
04-05-2014 08:07 (15)
Ne yapmalı ? :)
04-05-2014 08:08 (16)
Tkp, akp'yi istemiyoruz kampanyasından sonra kemalist kesim içinden insanlar örtgütlemeye çalıştı ve örgütledi. Türkiye solunun pek çok orgutunun sayının katladı. Bu kemalist kesimlerden gelenler çok sağlam parti egitimlerinden geçirilmediler. Merkez ile taban arasındaki makas olabileceğinden fazlasıyla açıldı. Algılamakta zorluk çeken üyeler fazla sayılara ulaştı. Yeni üyeler getirdikleri geri düşüncelerini tam olarak tasfiye edemedi ve bu durum parti içine yansıdı fazlasıyla. Parti merkezi her seferinde eğitimleri geri plana attıkça çalışmalara katılan insanların sayısı artmaya başkadı +++++
04-05-2014 08:09 (17)
+ Eğer parti üyenizi dönüştürmezseniz eğitim yapmazsanız siyasal çalışmanızın kampanyanızın da verimi yüksek olmaz.Kampanyalarınız ne kadar hayati de olsa bir şeye yaramaz. Tkp merkezi kendi yarattığı bu eğitimsiz hantal üye tablosunun karşısında sürekli kampanyalar organizasyonlar geliştirerek kitlesini diri tutmaya çalıştı. Fakat bu kitle zaten siyasal olarak tam dönüşmediği için kampanyaların önemini içselleştiremedi ve çalışmalara asılmadı bile. Bu yüzden seçimler elimizde patladı.Cephe olayları tutmadı. Tumazdı da zaten. Her seferinde genel merkez bir çalışma koyuyor taşra bunu anlamıyor+
04-05-2014 08:09 (18)
+ TKP ne geçmişten gelen bir hareketin devamıdır ne de yüzbinlerce üyesi olan bir harekettir. Bu halinizle yapmanız gereken şey kadro üretmektir. halkalarınızı genişletip dışarıya daha fazla başarılı çalışmalar yaparsınız eğitimleriniz sonucunda. parti bunu önemsemeyi bıraktı. Kitlenın çözebileceğine inandı. Akp karşısında siyaset konumu alarak donusturemedıgımız eskı kemalıst olan uyelerın dusuk performansına bel bağlandı. Bu da bizim partimizi bir gram ileri atmadı. Ustelık kürt sorununda da söylemler hem havada kaldı hem de fiziksel kavga oldu. boylesı bır durumda hersey kotuye gıderken +++
04-05-2014 08:10 (19)
+ dönüştürülememiş ve hantal kalmış ve hatta sürekli gazla çalışan parti üyeleri toplamından bir çok gerçekler saklanmaya çalışıldı. hep vamos bien yani iyi gidiyoruz söylemine sarılmak, aslında olup biteni perdelemek için söylenegeldi. daha ne olsun. 2 aylık partili bile şu hantal yapıyı görüp yaka silkiyor. akp karşıtı siyaset ile kemalistlerden adam koparsan bile onu dönüştürmüyorsun ve çalışma yaptıramıyorsun e bu haliyle büyümen imkansızdır. K.Y.
05-05-2014 13:07 (20)
"Ben yaptım , oldu" Tansu Çiller'in sözü ve Burjuva siyaset tarzının özetidir. Ama eğer Devrimci siyaset ve Devrimci Parti söz edeceksek : Kollektif önderlik, kollektif siyaset . Eleştiri özeleştiri mekanizmalarının işlenmesi ve kişilerin değil KURUMLARI karar ve uygulayıcı olması şarttır. Lider Kültü bir yere kadar ilerletici olsada "tıkanma süreçlerinde" bu gibi siyasi sonuçlara yol açar. T.Y. Talat Yaman
05-05-2014 13:08 (21)
TKP ve diğer sol çevreler hakkında söylediklerinizin hepsi isabetli betimlemeler. Ama sizden isabetli betimlemelerle solcuların ayaklarını yere değdirmekle kalmayıp, daha fazla analiz bekleriz. Çünkü böyle bırakınca "bu marksistler, devrimciler böyle, değişmez kader" sonucu çıkıyor. Yüzlerce yorguna yenilerini katmaya vesile oluyorsunuz. Sizce mahkum muyuz? Ayakları havada liderler boşa kürek çekip adam harcamaya devam mı edecekler? İçlerinde hepsi eleştiriye tümüyle kapalı. Tek açıktan eleştiren "Marksizm dışından" sizin gibi insanlar olunca daha da içlerine kapanıyorlar sanki... Gürel
05-05-2014 13:08 (22)
Koca yazının özü: Kocaman suçlamalar,devrimi liderin karizmasına hapsetme, kolektif aklı hiçe sayma. Weberciliği Taha Akyol'a bırakalım. Asıl liderin karizması ile yükselen partiler düzene teslim olur.
05-05-2014 13:08 (23)
Bu yazıyı Facebook'da paylaşanların, zenginleşmek, daha fazla mülk edinmek için ölesiye çalışan, küçük burjuva yaşamı en doğal, kazanılmış hakları olarak gören, hafta da bir toplantı yapınca örgütlü olmanın gereğini yerine getirdiğini zanneden, sosyal medya da devrimci olduğunu göstermeye çalışan örgütlü sosyalistler olması da ayrı bir tezat. mecburenyasamak
05-05-2014 13:09 (24)
klasik kaan arslanoğlu çok bilmişliği:) kur bi örgüt topla 3-5 bin kişi (her zaman bulunabiliyormuş ya hani) biz de gelelim madem... la bi git olm
05-05-2014 13:09 (25)
adam bildiğin cihaner'i kıskanmış ya :)
05-05-2014 13:13 (26)
Kaan Arslanoğlu'nun Marksist bir aydın olmadığını öncelikle tespit etmek gerekiyor. Arslanoğlu insan insanın kurdudur anlayışına sahip olduğundan komünizm aşamasının mümkün olmayacağını söylemektedir. Sanırım tespitimi kanıtlamış bulunuyorum. TKP ise stalinist yani şeflik sistemi ile yönetilen bir partidir. Leninist örgüt değildir. Yazıda bahsedilen Partideki kimi olumusuzluklar tarafımca eski bir TKP üyesi olduğumdan gözlemlenmiştir. TKP'nin işçi sınıfı siyasetinin eleştirilmesi gerekir herşeyden önce. Park forumlarına da TKP'liler sadece dar bakışla katılmıştır.... F. S.
05-05-2014 14:01 (27)
yazıya neden ualaşamıyoruz???? Y.H
05-05-2014 14:05 (28)
Değerli okurlar, yazımız bu kez de "hatır sansürü"ne uğramıştır. :))Özür dileriz. Kaan A.
05-05-2014 16:24 (29)
gerçeğe sadakatin hatırına tekrar konması ricasıyla...çok güzel bir yazıydı, çok güzel saptamalar vardı...sosyal medyada paylaştım üstüne de bir yazı yazacaktım...hatır sansürü gelmiş...yazı yazıldıktan sonra okurundur...ama bu hatır bizi de etkilemiş oldu sevgili kaan...bundan sonraki yazıları kopyalayacağım...:)can ertan
05-05-2014 16:24 (30)
unuttum...olmayan yazı hakkında yorumlar var...tuhaf bir durum olmamış mı...:)...can ertan
06-05-2014 08:11 (31)
Literatüre yeni kavramlar soktunuz, helal olsun size. "Hatır sansürü"ymüş... Kimin hatırı.. Koskoca bir tarihi taşıyan "komünist" siyasi mücadelenin hatırı ne oluyor. Bunun uğruna hapislerde yatan, işkencelerde ölen, yersiz yurtsuz bırakılan insanlar, gerçeklerin dile getirilmesini ve kıyasıya eleştirilmesini, tartışılmasını hak etmediler mi? Bugün bu siyasete sahip çıkarak belli alanları kapatanlar, eğer buna layık değillerse, bunun ortaya çıkması herkesin hatırından daha önemli değil mi? Bu sahte gerçeklik sömürüsüz bir gelecek Türkiye borçlu olduğumuz çocukların hatırını kırmıyor mu?
11-05-2014 08:58 (32)
eleştiri noktalarımızda farklılıklar taşısa da yazı çok doğru tespitlerde bulunuyordu. kaan arslanoğlu ile benzer bir süreci paylaşmışız. yıl olarak farklılıklar yaşasakta. dost eleştirisi olduğunun farkında bile değiller. liberal eleştiri ya da milliyetçi eleştiri olmayınca cevap yazısı yazmak yerine ricada bulunuluyor. kendi üyeleri mansura oy verirken biz ortak adaya veriyoruz.
28-06-2014 09:10 (33)
Beni bu yazıda asıl şaşırtan Kaan Arslanoğlu'nun bu kadar saf olması. TKP'ye gitmiş ve sonra da hayal kırıklığına uğramış. Sadece TKP değil hangi örgüte gitse aynısını yaşar. Türkiye'de eski solcular ve örgütlü eski solcular var. Hatta üniversiteliler bile eski solcu. Aslında dünyadaki tüm Marksist örgütler de böyle. Marksizm artık bir burjuva ideolojisi ancak üretimden kopuk olanların... A.Ö.
28-06-2014 09:10 (34)
Ayrıca TKP'lileri veya diğer örgütleri böylesine konformist oldukları için suçlamak da haksızlık. Üniversiteleri ve kafeleri terk edip Kaan Arslanoğlu'yla birlikte işçi semtlerine dalsalar kendilerinden bin kat daha konformist bir kitle bulacaklar. O zaman örgütleri tamamen dağılır. Geriye Alevi mahallesine gitmek ya da PKK'nın kuyruğuna takılmak kalıyor. Herhalde kimse bunun da Marksizm olduğunu iddia edemez.
28-06-2014 09:11 (35)
TKP'de bir kanadın çıkıp diğer kanadı "devrimci" olamamakla eleştirmesi bence bu yüzden haksız. Bu koşullarda, bu teoriyle, bu şablonla bence hepsi olabileceği kadar devrimci. TKP dahil bütün sol örgütlerin temel meselesi sadece ve sadecece "siyasetsizlik." Kaan Arslanoğlu'nun reddedip de TKP'nin de reddettiğini sandığı şey aslında olması gereken. Yani bir kısım köklü örgüt siyasetsizlikten PKK tarafından yutuldu. Geri kalanları da ulusalcılığa yaklaştı. Ama bunu da beceremedikleri için büyüyüp büyüyüp sonra tekrar küçülüyorlar. A.Ö.
28-06-2014 09:11 (36)
Örgütleri (ister marksist olsun ister olmasın) esas bitiren ne ideolojisizlik ne de yanlış örgütlenme tarzıdır. Siyasetsiz kalan en güçlü örgüt bile hemen dağılır. PKK'nın siyasetinden başka önerecek hiçbir siyaseti olmayan ne kadar örgüt varsa siyasetsiz kaldığı için dağıldı. TKP ne yapsın? Örneğin CB seçimleri için hiçbir şey öneremez. PKK Tayyip'i destekleyecek. Ulusalcılar başka birini. Yine arada kalacaklar. Marksizm 150 yıl suçladığı küçük burjuva ideolojileri gibi ara güç durumuna düştü. Sadece Türkiye'de değil dünyanın her yerinde siyasetten koptu, siyasetsiz kaldı. A.Ö.
28-06-2014 09:11 (37)
Yine de umarım TKP dahil tüm Marksist devrimciler kendilerine bir yol bulur ve bölünmezler. Tayyip'e karşı kim ayakta durursa ve bölünmeden durursa hepimiz için iyidir. Bir futbol taraftar grubuna bile bu halkın ihtiyacı var. Marksizmin krizi isterse 100 yıl sürsün kimse umursamaz tarih zaten akıyor ama AKP-PKK faşizmine karşı çıkacak her örgüt güçlü olsun güçlensin isterim. Tüm samimiyetimle. A. Ö.
29-06-2014 08:29 (38)
Sayın A.Ö'nün eleştiri ve katkıları kayda değer. Yukarda başka kayda değer eleştiriler de var. Şöyle cevap vereyim. İşçi sınıfı ve yoksullar içinde çalışma derken bunun sihirli sözcük olmadığını biliyorum. T. Fikri'nin "çakma komünist" başlıklı yazısı da fikirlerime tercüman oldu. Siyaseti tabii ki reddetmiyorum. Bu kadar güçlü ve herşeyi kapsayan bir cereyan reddedilebilir mi? Ama T. Fikri'nin bahsettiği atmosfer geldiğinde artık kendi siyasi gündeminizi yaşamaya başlarsınız. Öyle ki dünya yıkılsa kendi saptadığınız ve yaşadığınız gündem içinden görürsünüz her şeyi. Benim eleştirdiğim şey++
29-06-2014 08:30 (39)
Sosyalistlerin uzun süredir sosyalizm v devrim gündemini en başta kendileri küçümsemeleridir. En başta siz o havayı kaybetmişseniz, başkalarının ve sözüm ona "büyük gündemlerin" peşinde koşarsınız. Kendi davanızı yüreğinizin ta derininde yaşamıyorsanız, bugünkü şabalak gündemlere laf yetiştirmeye çalışırsınız ve onları gerçekten mühim görürsünüz. 80 öncesi solu düşünün. Onlar da başarısızdı nihayetinde. Ama yaptıkları siyaset kendi siyasetleriydi çünkü o siyaseti yaşıyorlardı. İşin özü ve özeti bence budur. Kendi siyasetinizde neyi tercih edeceğiniz sonraki ikincil konudur. +++
29-06-2014 08:30 (40)
Benim arzuladığım "gerçek siyaset yapan" devrimci örgüt "ben ve ötekiler" ayrımını net koyar. Sürüye asla katılmaz. Bakın tarihe ve Türkiye'ye başarılı olan örgütler hep böyledir. Böyle bir örgüt herkesle iyi geçinme derdinde değildir, farkı ortaya koyar ve gerekirse (ki çoğu zaman gerekir) öteki solla da çatışır. Gerçek siyaset budur. Devrimciysen iktidarla çatıştığın gibi yoluna taş koyan herkesle (kim olursa PKK, İP, DİSK, KESK vb.) çatışacaksın. Bunu kışkırtmıyorum. Gerçek devrimci siyaset yapsan zaten buna mecbur kalırsın. Gerisi entel fasafisosudur bence. Saygılar. Kaan Arslanoğlu
11-07-2014 09:16 (41)
Genel olarak solculuğa dair eleştirilerin yerinde,ancak "kan bağımlısı Kürt ayrılıkçılığı" tespitin tam anlamıyla saçmalıktır.Solda böyle bir jargon yok.TKP içindeki sorunları eleştiriyorsun başkasına "kan bağımlısı" diyorsun,onun için bu zavallı durumdan çıkamıyorsunuz.
12-07-2014 08:07 (42)
Devam çok güzel tespitlerin var.Dibine kadar ırkçılık yaptınız,solcu zanettiniz kendinizi,Kürtlerin yüzünden literatüre kafa tuttunuz "ne UKKTH'si"dediniz.Kürtlerin yüzünden Ermenilerde yandı katillerine romantik methiyeler düzdünüz.Sınıf mücadelesi,sosyalizm diyerek biz gariban takımına "aş-ekmek" vadettiniz Kadıköy,İstiklal'de fink attınız.Yaz olmadı sonbaharda devrim yapacaz dediniz olmadı.Olsun özgüven patlaması almış başını gidiyordu. Kemal'in hakkınız yemeyelim "Gezi İsyanında" mühim bir genelge yayınladı,"isyan boyunca hiç rakı içmiyecek,bira dahil" diyordu.Herkese posta koyuyordu...
12-07-2014 08:07 (43)
Solcepheyi kuruyor ve Türk soluna abilik rolüne kendini kaptırmıştı.Kemal Okuyan Rembrandt tablolarından fırlamış gibi mükemmel bir şekilde ayarlanmış ışık altında fotoğraflarıyla habire beyanat veriyordu.Mühim anti emperyalist Güler Ayman,Emine Ülker Tarhan kotlu ve uzun çizmeleriyle beyanatlara icabet ediyordu.Sol Cephe sol gibi akıyordu,ahh Kemal bu "kişiliksiz solu" Kürt hareketinden koparsa devrim yapacaktı.Ama olmadı.
14-07-2014 08:06 (44)
Bugün 13 Temmuz, TKP adıyla iki kongre yapıldı. (Bunlardan birinde K.Arslanoğlu'nun yolladığı kısa bir selam mesajı da okundu...) Şimdi, bu yazı, TKP'deki tartışma bağlamında ilginç bir soruyu doğuruyor: Partinin sorunları, Kemal Okuyan'ın başını çektiği tarafın iddia ettiği gibi, esasen bir yönetici kastın işlevsizleşmesinden, yozlaşmasından, bıkkınlıkla "haydi artık bir şeyler yapalım" hevesinden mi kaynaklıdır? Bu yazıdaki kavrama atıfla, Okuyan'ın çabaları vasata, vasatlaşmış bir kadro katmanı duvarına mı çarpmaktadır? Partiyi vasatlık mı ele geçirmek istiyor? +++
14-07-2014 08:07 (45)
Ya da, 12.Kongre'nin yaklaşımını aktarmaya çalışırsak, Okuyan'da cisimleşen akıl, bu yazıda söylendiği gibi vasata yenik düşmüş, Türkiye solunun vasatlığından payını almış, işleri yıllardır alıştığı gibi, Haziran hiç olmamış gibi sürdürmek niyetinde olduğu için mi parti atıllaşmış, krize girmiştır? Aslında siyaseten vasatlaşmış bir Okuyan merkezi, suçu kadrolara mı atmaktadır? Görüldüğü gibi iki tarafın yaklaşımını da bu yazıdaki vasatlık meselesine göre yorumlamak mümkün olabilir, bunu tartışmaya açalım, özellikle K.Arslanoğlu'ndan bir-iki yazı görmek isteriz bu süreçte. Selamlar
14-07-2014 08:36 (46)
12. Kongre tarafından maille bir katılım daveti aldım, buna maille başarı dileğiyle cevap verdim, olay budur. Kongre süreciyle ilgili tarafları yüz yüze dinlemediğim için derinleşmiş bilgim yok. Fakat hak ve adalet açısından 12. Kongredekilerin söyledikleri çok daha doğru görünüyor. Siyaset yapma tarzı açısından iki taraf da çok farklı görünmüyor ve bu tarza birçok noktadan çekincelerim var. "Vasat" kavramına gelince. Benim için merak ettiğim iki konu önemlidir: 1- Tıp Bu Değil tartışmasında esas olarak bizi kim sattı, ipimizi kimler çekti? Bana göre parti içindeki vasatı veya burjuvayı+++
14-07-2014 08:37 (47)
Açığa çıkartacak soru bence budur. Ve o konuda yazımın sansür edilmesine, partiden kopmamama kimler neden oldu. Bana göre TIP BU DEĞİL yoksul halkın çıkarını temsil etmektedir, ona karşı çıkan her kimse parti içindeki vasattır. 2- soL gazetesi ve Nazım Kültüre onca ideolojik hasmımımızı, liberal yazarı kimler doldurdu? Bunların cevaplarını bilmiyorum, araştırmaya heves etmedim, uraşmadım. Bir gün açığa çıkar. Benim görüşlerim de o zaman daha netleşir. Bir üçüncüsü de SOL CEPHE bana vasatlığın cisimleşmesi olarak görünüyor. İzleyeceğiz. Saygılar. Kaan Arslanoğlu
14-07-2014 16:15 (48)
TKP 12.kongereye başarılar diliyorum.İki grupta yakın ideolojik olarak yakın duruyor,ama galiba zamanla ayrılık daha net ortaya çıkcak.Kemal Okuyan ile Aydemir Güler grubuna İP'nin solu demek mümkün.Bundan ulusalcı karekter daha baskın olacak.Dışa vurulmasa da bunalıma yol açan ve gittikçe seçkin hal alan bu ulusalcı karekterdir.Yoksulları harekete geçiremiyorsanız kendinize başka alanlar bulursunuz TKP ulusalcı alan üzeinden taban buldu ve tıkandı krize neden oldu.Hep Kürtlere göre konum belirledi Kürtlerin ak dediğine kara dedi,belli bir taban da buldu ve artık ötesi yok.Ötesi çımazdı.
14-07-2014 16:16 (49)
..Kemal Okuyan bu çizgide ısrar etti ve patladı.Sosyalistlik halklara düşmanlık,aşağılama,küçümseme demek değil,bu durumu gören yığınla TKP'li vardı.TKP imgesi herkesin gözünde ulusalcılığı hatırlatıyordu,bunlar bundan hiç sıkılmıyor,tam aksine müthiş bir beğenmişlikle karşlık veriyordu.Komünist parti herkesin sığınacağı bir parti olması gerekirken sadece ırkçı kişilerin sığına durumuna düşmüştü.TKP atlım kongresine katılan konuk ve destekçilerin profili bunu net ortaya koyuyor.Dışardan bakan bir olaraMetin Çulhaoğlu uzun yıllardır takip ettiğim biridir,sosyalist kimliğine ve tavrına hep değer
14-07-2014 16:16 (50)
..verdim.TKP 12.kongrede görünen hem genç ve bir komünist partinin doğal kitlesine daha yakın görünüyor umarım eski alışkanlıkları takip etmez ve en azından benim gibilerinde üye olmasa da sempatiyle bakacağı bir komünist parti kimliğine bürünür ve başarılar diliyorum.
22-07-2014 19:22 (51)
parti içi dinamiklere cok vakıf olmasam da TKP'de ki açmazın Türkiye'nin içinde bulunduğu açmazdan kaynaklandığını düşünüyorum.Ülkede sol mevzi kaybetti ve ağır yara aldı son dönemde. Gezi süreci bir fırsat gibi gözükse de sol örgütlenme bundan çok ciddi bir enerji devşiremedi kendine.Bunda partinin bir zaafı söz konusu olsa da buradan örgüt adına çıkarılacak dersler olsa da böylesine özyıkıcı bir tavır rasyonel değil.Toplumsal iradenin toptan ortadan kaldırıldığı bir süreç yaşıyoruz,solun eti budu ne ki bu yaşananların sorumlusu olsun.Özeleştiri olsun ama bu zaten sınırlı olan gücün-
22-07-2014 19:22 (52)
bölünmesine yol açıyorsa burada ciddi bir hata yapılıyordur.Teorik tartışmaların batağına saplanıp böylesine pratik bir hatayı yapmak solun en ciddi problemi. Tabi temelinde yine kendine olduğundan fazla bir güç adddetmekte. Önce kabul edelim; yeterince etkin ve güçlü değil sol. Bu tespiti yaptıktan sonra yapılacak şey tabi ki mücadeleyi sürdürmektir bölünmek değildir. Ali S.
12-12-2014 20:12 (53)
Kaan bey, zat-ı aliniz okur mu bilmiyorum, ama henüz yazıyı okumayı tamamlamamış olmakla birlikte, ilk kısımda yazdıklarınızın yüzde doksanına katıldığımı söylemek isterim. Bir yerde, "Gezi'ye olduğundan çok daha büyük önem atfediyorsunuz" dediğimde, "sen Gezi'den hiçbir şey anlamamışsın" azarlaması ile karşılaştım. Ben anlamamışım, bu süper zekâlar anlamış. Halbuki, belki bir kısmı dışında Gezi'ye katılanların çoğu, moda deyim ile "konformist" idi. Öyle ezaya, cezaya gelemeyecek insanlardı. Gezi Parkı'nı -şimdilik- kurtarmış olmayı en önemli sonuçğ olarak gören biri değilseniz, Gezi hareketinin asıl amacına ulaşamadan bastırıldığını ve dağıtıldığını kolayca görebilirsiniz. Kemal Okuyan'ın "halk güçleri dinleniyor" şeklindeki bir ifadesini görünce doğrusu dehşete kapıldım. Kimmiş bu "halk güçleri" benim zekâm anlamaya ve nerede dinlendiklerini çözmeye yetmedi. Solcuların aklı Kemal Okuyan kadar ise, kapatın dükkanı gidin kardeşim.
12-12-2014 20:57 (54)
Yazıyı tamamen okudum. Ama Arslanoğlu, çok haklı eleştiriler dile getirmiş olmakla birlikte, yine de yazının gerisinde kişisel bir kızgınlık olduğunu sezmemek de mümkün değil.Kusura bakmayın ama, egosu ile savaşmayan ve o savaşı kazanamamış olan hiçbir kimsenin sosyalist olması mümkün değildir. Zaten sosyalizmi pek de olanaklı kılmayan şey budur. Bana hakaret edilmesi, ya da aşağılanmak ilk anda beni de incitebilir, ama bu durum benim birine kızıp asıl amaçlarımdan uzaklaşmama neden olmaz. O kişilere de husumet beslemem. Yeter ki iyi bir insan olduklarına inanayım. Ama Kaan beyin eleştirisini haklı kılan bir unsur olarak şunu da söylemek lazım: Yeterli kadar zeki olmayan ve kafasında kurup durduklarını ve bu çerçevede yazdıklarını gerçek sanan, sonra kendi yazdıklarının doğruluğuna inanan insanlarla hiçbir mücadele verilemez ve kazanılamaz. Son bir şey daha... Bu ülkede sanıldığı kadar solcu yok. Çoğu kişinin solculuktan anladığı laiklikten öte bir şey değil. Amerika'da da var laiklik
19-12-2014 21:37 (55)
54 numaraya... biraz önce tesadüfen farkettim yorumunuzu. geç gördüğüm için ben kusurluyum. özür dilerim. size itiraz etmek zorundayım (ben de kıllanan adam gibi oldum ha). amerika'da da laiklik var buyurmuşsunuz. yanlış! sekülarizmle laiklik aynı şey değildir. Jefferson ve Franklin dışında amerikan babalarının çok da "aydınlanma"dan doğrudan ya da dolaylı etkilendiği iddia edilemez. başkan hala kitab-ı mukaddes'e el basar. mahkemelerde tanıklık için de (eyaletler arası ya da mahkeme tiplerine bağlı ufak değişiklikler olsa da) aynı seremoni geçerlidir (bunları simgesel ayrıntılar olarak kabul edebilirsiniz ama bence çok da yabana atılacak şeyler değildir) . toplumda konzervatif eğilimler de hayli yoğunca hissedilir. mormon poligamisine karşı yasa 1850'lerde çıkmıştır (kurucu baba etkisi!) ama hala praktis yaygındır! her ne kadar "özel hukuk" geçerli değilse de, kişilerin dini kimliklerine göre kanaatimce "fazlaca" özel düzenleme yapılır. armut eşit değildir elma! devam ederiz. a.y.a.
19-12-2014 23:04 (56)
Aha!... Sayın bay "İtirazım Var" yine bir açığımı yakalamış. Ama bence yapmayın lütfen. Amerika dini referanslara göre yönetilen bir ülke midir? Hayır, sermayenin gerici karakterinden ve çıkar hesaplarından kaynaklanan bir dinselleştirme politikası elbette güdülüyor olabilir ve çeşitli toplumsal kitlelerin başından aşağı dinsel propaganda boca ediliyor olabilir. Ama Amerikan kanunlarının veya uygulamalarının dinsel referansları esas aldığını söyleyebilir misiniz? Hoş, İslamiyet ve Musevilik birbirine daha benzer motifler ve söylemler içeren birer din olduğu halde, Hıristiyanlık oldukça farklı gözükmektedir. Mesela bir Hıristayanlık şeriatından söz etmek çok güçtür. Her ne kadar iktidar ve çıkar amaçlı "cadı avı" gibi ve insan yakmaya varan şeyler olmuşsa da, hatırlayabildiğim kadarıyla İncil'de bunlara kaynaklık edebilecek pek fazla "Tanrı emri" yok idi. İslamiyet gibi toplumsal alanı düzenlemeye yönelen de pek fazla bir şey yok idi. Hatta "ilk taş" meselesi gibi şeyleri anımsayınız.
20-12-2014 00:11 (57)
Bu gece gerçekten yorgunum. Hristiyanlıkla ilgili yorumlarımı sonraya saklayayım. Yeni ahit ne, eskisine ne oldu, Roma İmparatorluğu için monoteistik bir yorum neden gerekliydi, Katolik şeriatı ne, Püriten ahlakı ne, Huguenot neye denir, Katartikler kimlerdir, Yeni Dünya'ya göç edenlerin profili neydi, Masonluk ve aydınlanma ilişkisi ne, anglosakson bakışı gerçekten farklı mı, neden amerikada bu kadar çok "kilise" var, yahudilik amerikan sistemi için nasıl bir öneme sahiptir, kuvvetler ayrılığı olmasa ortalama amerikalı hödüğün linç kültürü ve tahakküm arzusu nelere yol açardı, mahalleleşme ve dolaylı kamplaşma aynen osmanlı stayla bir "çok milletli ve çok hukuklu" sistemi andırmıyor mu... gibi birsürü soru var. Bunların bir kısmına da harbi cevap var. Arkası yarın diyelim. Bir not: isa gerçekten çok tali bir figürdür. Bunun üzerine ayrı bir yazı gider. Yeri burası değil. İlk taşı en günahsızın atmasını da çok önemsemeyin! Haydi iyi geceler ve hatta 7 cüceler! itirazım var, babla'dan
20-12-2014 10:08 (58)
Sn. 57, istek parçaları; 1. barnabas incili, 2. armageddon-evanjelik savaş kudurganlığı ilişkisi mümkünse. slm. mh
20-12-2014 10:10 (59)
Protestanizm kutsal ile seküleri ayırma işini yaparken maddesel dünyayı sekülerleştirmiş, dini bunun dışında bırakmıştır. Sonuç kapitalist ekonomiye dinsel prensiplerin resmen girmesi olmuştur. Yani dinsel referanslar ABD'de fazlasıyla korunmuştur, sayın 56. Kapitalist ahlak dinden köken alır. MB
20-12-2014 13:12 (60)
Dinler üzerine yazdıklarınızda haklı olabilirsiniz. Gerçi tartışma benim yazdıklarım üzerine başladı, ama okuduklarımdan ben de çok şey öğrendim. Teşekkürler.
12-01-2015 23:04 (61)
Savaşan Devrimcileri yazın;Halkın anlamadığını ve birbirinizin hafızalarınızı yormaktan öte bir yararı olmayan bu geniş makalele bir anlam veremiyorum.
30-05-2015 10:49 (62)
'''öteki grupsa kan bağımlısı Kürt ayrılıkçılara "devrimci" diyor,''' nasıl bir cümle bu ??asıl bu cümle psikopatolojik
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210318
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.