Bu yazının başlığı ve içeriği ekşi sözlükten alınmıştır. Yazı, Hasan Bülent Kahraman’ın birkaç köşe yazısını ve onların yorumlarını kapsamaktadır. “Babaerenler” rumuzuyla Emrah Göker tarafından yazılan bu yazılar, derlenmiş ve yazarından izin alınarak yayınlanmıştır.
Burada ele alınan kişi Hasan Bülent Kahraman olsa da bu yazının, birçok köşeyazarını ve köşeyazısını okurken okuyucuya önemli derecede yol göstereceğine inanıyoruz.
Taylan Kara
Sosyal bilimlerde, güzel sanatlarda veya iletişimde lisans öğrencisi misiniz? Radikal genç'te daha cok gözükmek, mümkünse yakın gelecekte radikal iki'de at koşturmak mı istiyorsunuz? İlim irfanla, araştırmayla ilgilenmek cool gelmiyor mu?
Müjde! Siz de hasan bülent kahraman gibi yazabilirsiniz!
Güncel bir siyasi mesele alınız, önünüze koyunuz.[*] bir üst seviyeye soyutlayınız, en az bir tane "kavram" türeyecektir oradan. Mesela, "birleşme". hah. simdi aslında yazacak yeni bir şey de yok ama, boş laf gerekiyor biraz. Tamam! Önce etimoloji ile başlayınız. “Birleşme”nin Avrupa dillerindeki karşılıklarını sıralayınız biraz. Hem dil bilginizle gösteriş yapmış olursunuz. Türk siyaseti icin bu kelime ne anlama geliyor? Somuta inmek lazım yavaştan. Dikkat ediniz: arada kendimize ait instant-kanaat'leri paketinden çıkarıp hemencik ısıtmamız da gerekiyor.
Bkz şekil 1:
"Yapıcı, üretken, etkin bir 'dissensus'un siyasete getireceği ve siyasetin özünü oluşturacak, diyalektik çelişkileri [süper gidiyoruz!!] içeren katkı kimsenin ayırdında olduğu bir husus değil."
Burada dikkat edilecek husus, "öz", "diyalektik" gibi efsunlayıcı kelimelerle bir şey diyor gibi gözüküp, argümanı oldu bittiye getirmektir. Bu hüneri kazanmak için uzunca bir radikal iki mesaisi gerekmektedir, olsun, olacak o da. meşakkatli olun.
devamla, somuta indikçe, yeni bir şeyler söylüyor hissini ani soyutlamalarla güçlendirmek gerekebilir. Bunun için faydalı bir taktik, ortalama okuyucunuzun adını duymuş olabileceği meşhur bir Fransız (tercihan) mütefekkirin adını punduna getirip zikrederek efsunlama etkisini devam ettirmektir.
"Türk siyaseti, kuruluşunu hazırlayan modernist mantığa [mükemmel bir seçim oldu bu da!!] uygun bir biçimde, eğer Derrida'yi izleyerek söylersek, ikili karşıtlıklar üzerine oturur."
Bu etkiyi canlı tutacak destekleyici kavramlar da attırabilirsiniz devamında: "standart modernite", "kurumsal modernite", "ilksel/primer", "doğu-batı celiskisi" [elbette ki! "doğu-batı" lafı geçmeden eyc bii key yazısı yazamazsınız!!], "medeniyet buhranı". Ancak önemli husus, bu bombardımanı başlangıçtaki soyutlama seviyesinde kalarak yapamayacağınız, ama güncel siyasete kadar da indiremeyeceğiniz için (henüz değil), aradaki bir seviyeyi tutturabilmenizdir.
Bunu, tarihsel arkaplan bağlamında yapabilirsiniz. Güncel "birleşme" meselesinin kökünü Osmanlı'ya, ilk cumhuriyet yıllarına götürecek bir sahte-tarihsel argüman, ihtiyacınız olan soyutlama derecesini tedarik edecektir. Zira tarihte at koşturarak, hem ağır metakuram bahsinden uzak kalabilirsiniz, hem de gerçek siyasi ilişkilerin karmaşıklığı arasında estetik kavramlarınız gümbürtüye gitmez.
Halihazırda Derrida bildiğinizi göstererek "ikili
karşıtlıklar" eksenini koyduğunuz için, tarihsel lakırdılarınızla bu
karşıtlıklara devam edebilirsiniz: tabii ki, "halk-köylü", "aydın-halk"
veeeeeeee [
"..bizde kurumsal modernite döneminde sınıf kavramı inkar ve reddedildi, toplum homojenleştirilmek istendi ve siyaset bunun aracı olarak tanımlandı."
Bu çok şık oldu. Fıkramızın ihtiyaç duyduğu "yapısal argüman" için zemin hazır artık: Türk siyaseti yapay çelişkilerle uğraşmış, temel çelişkiyi (sınıf*) inkar eden bir yapıya bürünmüştür. Ancak bu zemini yazının ortasına yakın beyan etmeniz daha iyi olacaktir. Zira "yapısal argüman" yazının sonuna iliştirilirse hem performansınızın momentumu kaybolabilir, hem de lafı getirmek istediğiniz güncel somutluklara hiç ulaşamayabilirsiniz. (Aslında, herhangi bir somutluğa ulaşmamak da çok kullanılan bir eyc bii key yazma stratejisidir, ona bir başka dersimizde değinelim izninizle.) Bu sayede yazının devamında güncele doğru tarihsel örnekler vererek yaklaşabilirsiniz, zira artık akıl yürütmenize rehberlik eden nurtopu gibi bir zemininiz var.
artık yapay ikili karşıtlıklar olarak "laiklik-şeriat", "ilerici-gerici" gibi eksenlerden bahsedebilirsiniz. Araya "retorik", "paradigma", "parametre" gibi orta-soyutlukta ama şık duran kavramlar serpiştirin.
Siyaseti besleyen temel derdin "ekonomi ve sınıfsallık" olduğunu savunmanız, pek bir sevdiğiniz Foucault veya Derrida ile çelişebilir, geçmişte kültüre yaptığınız vurgu ile de çelişebilir. Korkmayın. Cesur olun. "Ekonomik indirgemeci" diyecekleri en son kişi sizsiniz. Kendinize güvenin. Biraz çalışırsanız, fıkralarınızda Marx'a bile referans verebilirsiniz. Çok da alışmayın ama.
eyc bii key doğulmaz, eyc bii key olunur.
*] "birleserek ayrismak", 9 temmuz 2006, radikal iki, http://www.radikal.com.tr/…r.php?ek=r2&haberno=6020
2
Bugünkü dersimizde sözü eyc bii key'in içinde
yaşayan vicdan adamcıkları hasan ve bülent'e bırakalım.
Dersimizin ana teması, sol ve devrimcilik üzerine eyc bii key gibi
yazabilme:[*]
...
hasan: abi hiç bulaşmasak, bizi aşar bu mesele. diyeceğimiz ne var ki?
bülent: olur mu hasancığım, bak bu aralar “devrim” çok "in" bir konu. Radikal
iki, bir de Lenin fotoğrafı koydu mu tamam.
h: abi gözünün yağını yiyeyim, sol mu kalmış
memlekette, ne Lenin'i? Gel biz kuzu kuzu popüler kültür yazalım, dolaştığımız
şehirleri yazalım, Amerikan shopping mall'larını filan yazalım.
b: Geniş düşüneceksin üstad. Zizek, Lenin'in devrim yazılarını derleyip
bir 100 sayfa da yorum ekleyip basıyor, nasıl havası oluyor bak. Yeterince
kültür-sanat işlerine baktık, biriktirdiğimiz şöhreti devrimci yazılarda
kullanabiliriz. Rahat ol biraz.
h: Abi Zizek kim, biz kim?
b: Ohoo, bu “attitude” ile şöhret basamaklarında tökezler götünü kırarsın sen
Hasan.
h: Attitude derken elinle tırnak işareti yapmasan Bülent Abi, içim bi garip
oluyo, şeftali tüyüne dokunmuş gibi.
b: Hemen bir başlangıç sorusu buldum bile, bunu bir sorup sonra dört nala
yazıya devam edebiliriz: "Acaba bugünkü dünyada, bunca değişiklikten sonra
bir sol var mı, olabilir mi ve o sol Türkiye'de işe yarar mı?"*
h: Peki, pes ettim ben. Bu sorunun hemen acil bi saptamaya ihtiyacı var. Şöyle,
barizi ibraz edici bir şey: "Bir sol siyasetinin olduğunu ve işlevsel
olduğunu iddia etmek öznel ve ahlaki bir tercihtir." bu "işe yarama,
işlevsel olma" teması biraz rahatsız edici ama, neyse.
b: Yok yok, çok nefis oldu. Devamında "solun içi nasıl dolar?"
diye gitmek lazım. burası zor bak. hakkaten lan, neydi sol?
h:
b: Hah! O zaman bağlarız: "başladığımız yere dönecek olursak siyaset
ahlaki bir öznellik etrafında ve ideolojik bir pozisyon olarak
biçimlendirilir." Muhteşem bir şekil yaptık!!
h: Devrime gelemedik abi daha?
b: Dur dur, buraya biraz cila çekmek lazım. Rawls, Habermas ve Marx serpistirelim.
Rim rim rim.
h: Sonra potansiyel kavramına yüklenebiliriz abi. Muhalefet
potansiyeli olarak sol. Ahı gitmiş, vahı kalmış dememek için bu potansiyel
geyiği vitrine uyar bence.
b: Doğru, hem toplumsal hareketler tarihi filanla da uğraşmamış oluruz. Şu
nasıl, pek afili değil mi: "Buradan hareketle solun 'potansiyel' olma
özgüllüğünün yarattığı en büyük sonucun, - Brechtci [sic] 'anlam üretme
dinamiği' içinde tanımlarsak -, 'muhalefet' olduğunu söylemek gerekir."
h: Ben bi bok anlamadım abi. Brecht’le ne alakası var?
b: Exactly.
h: Abi bak ne diycem. Biz bu mevzuya girdik madem, bari olabildiğince az
abuklayalım. İdealist bir
yere götürelim argümanı, daha emniyetli olur. hem devrilecek somut şeylerden
bahsetmeyiz, hem de vitrini kurtarırız.
b: Biri bizi durdursun hasanım! şu nasıl: "Muhalefet, mevcut yapının
dönüştürülmesi ve seçenek oluşturulması süreçlerinde tasarlanan soyut, henüz
praksisin somutluğuna kavuşmamış embriyonik 'en iyi'dir. ben, her şey bir yana,
soldan bunu anlıyorum."
h:
b: Cenin, potentia halindeki tahayyüle sol denir! superiz biz!
h: Battı balık yan gider, bokunu çıkartalım bülent abi: "solun bir pratik
olarak da bir epistemoloji olarak da kendi kendisini sürekli
üretebilmesinin altında yatan en önemli ontolojik gerçek budur."
b: Aştın kendini hasan! Aynı cümle içinde hem epistemoloji, hem ontoloji...
h: Kıroyum ama para bende bülent abi.
b: O zaman sol potansiyelin maddiyatta şekil aldığını yazarız. Lenin'e burada
referans veririz: "somut koşulların somut tahlili" klişesi...
toparlayıcı olarak: "bugünkü durumun somutluğunu kavramak, onu bir veri
olarak kabul etmek fakat dönüştürümünün de gerekirse bir ütopya bağlamında
kurgulanmasını sağlamak."
h: Eh, idare eder. Mevcut olanı aşan sol diyelim. Ama çok ileri gitmesek:
"tabii, burada devrim derken silahlı bir kalkışmayı değil reel bir solun
siyasal hamlesinin ortaya koyacağı çok radikal farklı bilinci söz konusu
ediyoruz." Hem idealist, hem liberal bir tını vermiş oluruz.
Kıllanmaz millet.
b: "Çok radikal farklı bilinç"ini sevsinler hasanım. Bak nasıl
kaptın işi!
h: Abi Türkiye'den ne zaman bahsedicez?
b: Bir-iki paragraf yeter. Sol Türkiye'de ilkeldir, on fırın ekmek yemesi
lazımdır, devrim kavramı gündemden çıkarılmıştır, Potansiyel vardır icraat
yoktur. Yeter o kadar. Hem bitiyor yazı.
h: Nasıl bağlasak? Devrimci bir mesaj verilebilir?
b: Muğlak olucan hasancım sonda, kendi kendine zincir vurmanın ne gereği
var. Başka bir yazıda farklı bir şey söyleriz belki. Aha: "o zaman soru
şu: bugün devrimcilik ne ifade ediyor? eğer bir arayıştan söz edeceksek ilk
cevap bu soruya verilmelidir. Arayış ondan sonra başlayabilir. Çünkü her arayış
kendi(si)ni aramaktır."
h: abi senden korkulur. sence hiç bir şey söylemeden sol ve devrim hakkında
1000 kelime yumurtladığımız anlaşılır mı? Marx'ın öncesine dönmüş gibi
olduk zira, ütopik filan... onu bile yapamadık ya.
b: Çok alçakgönüllüsün yahu. Mükemmel bir yazı oldu bence, kimse gedikleri
farketmez. radikal iki oolum burası.
h: Ben bi elimi yüzümü yıkayayım abi. Ateş bastı.
[*] "Sol ama nasıl?" radikal iki, 16 temmuz 2006 http://www.radikal.com.tr/…r.php?ek=r2&haberno=6065
3
Hem seçkinci bir radikal iki kanaat teknisyeni
olup, hem de devrimci sosyalist görünmek ister misiniz? Altı kavak, üstü
şişhane demeyin, eyc bii key gibi yazabilecek yetkinliğe sahip
olursanız, böyle cazip bir görüntü sahibi olabilirsiniz. Önceki derslerimizde
yazılarımızda solculuk simülasyonu yaratmak hakkında yeterince püf noktası
öğrenmiştik. Bugünkü pazar dersimizde "12 eylül nasıl aşılır?"
sorusuna cevap arama örneği üzerinde durarak ersatz entelektüel - devrimci
sosyalist gerilimini ortadan kaldırabilecek bir sentez için işimize
yarayabilecek kalıplar aktaracağız.[*]
Bu kalıplar, modüler olarak kullanılabilir, hassas solcu mevzularda bizim "üçlü
combo" adını verdigimiz bir eyc bii key stilini uygulamakta
işinize yarayabilir: birinci hamlede, önemli bir şey söyleyeceğiniz
beklentisini oluşturun, ikinci hamlede egzantrik kalıplarınızı cümlelerinize
yerleştirerek bir entelektüel hale yaratın, üçüncü hamlede argümanı
sonlandırırken kafası karışmış okuyucunun yeni ve ufuk açıcı bir şey
söylediginiz sanrısını pekiştirin. Bunun uygulamalarını daha önce de ele
almıştık.
Kalıplara geçelim.
<"optik degistirmek">: çerçevenin dışında düşünmek.
Radikal bir bakış açısı sunmak. "ben devrimciyim, ahanda bu kadar!"
mesajını vermekte işinize yarayabilir. Bir muadilini daha önce görmüştük: "çok
radikal farklı bilinç".
<"Nedenselliğin tekilleştirilmesi">: Bir konuyu temel
tek bir nedene dayandırarak açıklamak. Daha basit söylemek ayıptır, günahtır.
<"Entelektüel sermayenin finans kapitalle bütünleştirilerek satın
alınması">: Tabii buna, "radikal iki'de yazmak"
faaliyeti de eklenebilir ama, tahmin edebileceğiniz gibi, uygunsuz kaçar.
Neoliberal politikalara karşı sanatın ve bilimin muhalefetinin işbirlikçiliğe
kurban edilmesinden bu şekilde bahsedebilirsiniz. Hem cümle içinde "finans
kapital" demiş de oluyoruz.
<"Demokrasi retoriğinin reel bir praksise dönüştürülmesi
kendiliğinden olamaz, bir impetusa ihtiyaç duyar">: Harala
gürele Latince kavram yuvarlarsanız çoğunlukla combonuz başarılı olacaktır.
Demokratikleşmenin somut kazanımları olması icin ek bir takım harekete
geçiricilere gerek olduğunu anlatıyoruz.
<"Postmodern zamanların getirdiği olanak ve fırsatlar">:
"Postmodern zamanlar" kalıbı her kapıyı açabilecek bir anahtar işlevi
görebilir. şimdiki zamanların postmodern olmaklığı üzerinden özellikle "farklılık",
"çoğulculuk", "kimlik politikası", "öteki"
gibi beylik entelektüel lakırdılara girebilir, postmoderniteye karşı devlet
direnişini göstererek kendinizi radikal bir konuma kolayca
yerleştirebilirsiniz.
<"Klasik merkez-çevre çatışması">: bu, "medeniyetler
çatışması", "ideolojilerin sonu" gibi, eyc bii key
yazılarında sıkça içeri çağrılması elzem olan, Türkiye sosyal bilimlerinin
temel tartışmalarından birine de gönderme yapan, çok-işlevli olarak
kullanılabilecek bir kalıptır. Bir sürü şeyi açıklarmış gibi yapabilirsiniz bu
kalıpla. Hem diyalektik filan da görünen bir şey ya bu, daha bir karizma
yapabilirsiniz.
<"Devlet odaklı retoriğin dekonstrüksiyonu">:
Şimdi, "söylem" veya "ideoloji" demekten sıkıldıkça "retorik"
diyebilirsiniz, önce bunu not edelim. Sonra, otun bokun "dekonstrüksiyon"undan
bahsetmek, yine combo tamamlayıcı bir taktiktir. dekonstrüksiyon nedir,
radikal olmakla alakası nedir, nasıl yapılır, bunları siktir edin.
<"Somut durumun gerçekliğinden türeyen bir ideolojik/zihinsel tutum">:
Bu tutuma, "reel sosyalizm" diyoruz. Kavram karmaşasının üstünü
Marx'tan alıntı getirerek örtebilirsiniz. Eyc bii key sosyalizminin bu algısını
çeşitli yazılarda kullanmanız çok kolay olacaktır. Bu tutumu "elit bir
tonlama"ya ve "kültürel bir platform"a
yerleştirmelisiniz.
<"Devletin ontolojik realitesi">: En az bir kere, ontoloji
veya epistemoloji kavramlarını cümle içinde kullanmadan bir eyc bii key
yazısı yazamayacağınızı çoktan öğrenmişsinizdir. Bu örnekte gördüğünüz gibi çok
seksi duruyor, "devletin gerçekliği" kalıbından daha fazla bir
şey açıklamamasına rağmen.
<"Devletin transandantal yapısı">: Bu tür "devrimci
sosyalist" yazılarda "devlet geleneği", "güçlü
devlet", "taşkın devlet", "ceberrut devlet" gibi
tedavülde olan kavramları kullanmakta fayda vardır. Herhangi bir ek açıklama
yapmanız gerekmez. Bu örnekte kalıp, daha bilimsel duruyor, üstelik bir de "yapı"
işaret ediliyor.
<"Eğer radikal bir dönüşüm istiyorsak bunu sistemin içinden yapmak
metodolojik ve hatta postulasıdır">: Anlam bozukluğu bir tarafa, bu
kalıbın gördüğü işlev önemlidir. Nasıl bir radikal olduğunuzu, sistemin ne
kadar dışında durduğunuzu yine entelektüel haleyi bozmadan, ama zihin
bulandırıcı etkiyi de koruyarak, ifade eden bir kalıptır. Ne metodolojisi, ne
postulası diye soru soran okuyucuların sayısı, bu noktada oldukça az olacaktır,
merak etmeyin.
[*] "12 eylul'u asmak ya da sosyalizm", radikal iki, 1 ekim 2006, http://www.radikal.com.tr/…r.php?ek=r2&haberno=6285
4
Bu hafta daha önce zayıf bıraktığımız bir eyc bii key
teması üzerinde durabileceğiz: "Devlet geleneği".[*] eyc bii
key stilinde gazete yorum yazılarının vazgeçilmez konularından biridir bu
arkadaşlarım. Aynı zamanda bize sayısız sosyal bilim klişesini, hiç açmak
zorunda kalmadan, yazımıza taşımamıza izin verir: "Devlet güçlü müdür
zayıf mıdır?", "asya tipi üretim tarzı açıklayıcı mıdır?",
"cumhuriyetin kuruluşu bir kopuş mu arzeder, devamlılık mı?"...
en az 10 yazıda bir kez Türkiye'de devlet bürokrasisinin pretoryen eğilimleri
hakkında eleştirel temalara değinmelisiniz.
Burada özen göstermeniz gereken husus, "devlet" mefhumunu yekpare,
çelişkisiz bir bütün, anaakım siyaset biliminin genel geçer kullanımı ile bir "aktör"
olarak almaktır, bu sayede "gelenek",
"güçlülük/zayıflık", "ceberrut/kerim olmak" gibi
sıfatlar atfederek şık bir yazı yazabilirsiniz.
Bir rehber öneri hemen: sakın ola ki pretoryen devletten bahsederken
kapitalizmden ve sınıf çıkarlarından bahsetmeyin, içinden çıkmanız zor olur
işin. Yapmanız gereken, okuyucunuzun (anladığı kadarıyla tabii) aşina olduğu
kalıpları kullanarak mümkün olduğunca tarihsiz (yine, ne kadar çok tarih
sokarsanız içinden çıkmanız o kadar zorlaşabilir) bir analizdir.
İmdadımıza daha önce de tartıştığımız tipik eyc bii key mefhumu "modernite
paradoksu" yetişiyor: Türkiye devleti hem değişimi, yenilenmeyi,
akılcılaşmayı önemser, ama hem de katı geleneklerini korumak ister. Budur
arkadaşlarım. Hem değişim savunulur, hem de değişmemesine özen gösterilen bir
öz vardır. Çok basit. Basit olduğu için bu argümana biraz makyaj yapmak
gerekebilir, üstelik temayı defalarca yazılarımıza konu edeceğimizi de göz
önüne almalıyız.
Eyc bii key ele aldığımız yazısında gerekli makyajı Hegel ile yapmış, müthiş
bir zeka, şu cümlenin duruluğuna bakınız:
"Tarihin tini olan, somut ve değişen, değişimi somut olarak yaşayan bir
devletten öte teleolojik bir olgudur."
Daha da açıklayıcı, berrak bir Hegelci tanım:
"Teleolojik bir gerçekliğin kabulüyle devlete atfedilen neredeyse ebedi
dememiz gereken gücün preotoryen ve neo-feodal bir yapı içinde teşekkülü ise
neredeyse kendi mantığı içinde zaruridir."
Üçlü-combo devrede burada, okuyucuyu sersemletirken hayran bırakıyoruz. bir
olgu, bir gerçeklik nasıl "teleolojik" olur, bunu askıda
bırakabilirsiniz. Hep diyorum: geniş olun!
Bitirişte bir süse ihtiyaç daha duymuş eyc bii key, başlığa da taşımış,
üzerinde durmak istiyorum sözlerimi bitirmeden:
"Kısacası ortada bürokrasi ve modernite düzeyinde zayıf, ussallaşamamış
bir devlet fakat onun bu niteliğini iğdiş eden, doğmadan ortadan
kaldıran bir devletçi gelenek vardır. Hatta bu devlet geleneği tam da o
maksatla işliyor. Bütün bunları düşününce insan Hegel'in meşhur minerva'nın
baykuşu metaforunu daha iyi anlıyor; hani şu kanatlarını karanlıkta açan
yaratığı..."
İlk cümledeki anlatım bozukluğu kayda değer değildir. Zayıf bir modernite ve
ussallık anlayışından bahsediyoruz, sonra "devletin bu niteliğinin
iğdiş edilmesi" derken tabii bu anlayıştan değil, sağlam bir
modernleşme ve ussallaşma vizyonundan bahsediyoruz "bu nitelik"
derken. Ama zaten yazının bu noktasında okuyucu bu tür önemsiz ayrıntılara
takılmayacaktır.
Şimdi, aranızda mırıltıları duyar gibiyim: Hegel'in hukuk
felsefesi’nin girişindeki "Minerva’nın baykuşu kanatlarını
ancak alacakaranlığın çöküşüyle açar" cümlesi ile "derin
devlet"in ne alakası var?
Hiç bir alakası yok arkadaşlarım. Olması mı lazım canım? Bakınız,
başlığa çok süslü ve bilinen bir metaforu koymuşuz, Yanına da güncel bir kavram
yerleştirmişiz. Kimse "minerva'nın derin devleti" diye
düşünmez bunu. Zaten çok saçma. Ama buradaki amacımız neon lambası yakmak
kardeşlerim. Işıl ışıl bir yazı!
Çok merak ediyorsanız söyleyeyim, Ukte kalmasın. Hegel bu metafor ile şunu
anlatır orada: Felsefe bir yaşam biçimi hakkındaki bilgeliğe, anlayışa, ancak o
yaşam çok gerilerde kaldıktan sonra erişebilir. Yani felsefe, bize reçete
yazamaz bugün hakkında, ancak geriye dönük bir anlama sunabilir. Yani Hegel'in
devlet anlayışı ile metaforun doğrudan ilişkisi yok. Burada eyc bii key
kendisini bilgelik tanrıçası minerva'nın bilge baykuşunun yerine koyuyor
olabilir, ya da devlet geleneğinin "karanlıkta kanat açan yaratık"
olduğunu söylemeye çalışıyor olabilir, yahut da devletin özünü şimdi daha iyi
görmeye başladığımızı da söylüyor olabilir.
Muğlak yazmak, muğlak yazmak, muğlak yazmak... Entelektüel manada biz ne
istersek olur, anlamlı gösterilebilir. Eşsiz bir eyc bii key dersi daha.
Minerva sizi kutsasın sevgili arkadaşlarım.
[*] "Minerva'nın baykuşu ya da güçlü devleti", radikal iki, 15 nisan
2007, http://www.radikal.com.tr/…r.php?ek=r2&haberno=6945