Emrah Göker yazdı: "Hasan Bülent Kahraman gibi yazı yazma rehberi"

Bu yazının başlığı ve içeriği ekşi sözlükten alınmıştır. Yazı, Hasan Bülent Kahraman’ın birkaç köşe yazısını ve onların yorumlarını kapsamaktadır.  “Babaerenler” rumuzuyla Emrah Göker tarafından yazılan bu yazılar, derlenmiş ve yazarından izin alınarak yayınlanmıştır.

Burada ele alınan kişi Hasan Bülent Kahraman olsa da bu yazının, birçok köşeyazarını ve köşeyazısını okurken okuyucuya önemli derecede yol göstereceğine inanıyoruz.

Taylan Kara

 

 

Sosyal bilimlerde, güzel sanatlarda veya iletişimde lisans öğrencisi misiniz? Radikal genç'te daha cok gözükmek, mümkünse yakın gelecekte radikal iki'de at koşturmak mı istiyorsunuz? İlim irfanla, araştırmayla ilgilenmek cool gelmiyor mu?

Müjde! Siz de hasan bülent kahraman gibi yazabilirsiniz!

Güncel bir siyasi mesele alınız, önünüze koyunuz.[*] bir üst seviyeye soyutlayınız, en az bir tane "kavram" türeyecektir oradan. Mesela, "birleşme". hah. simdi aslında yazacak yeni bir şey de yok ama, boş laf gerekiyor biraz. Tamam! Önce etimoloji ile başlayınız. “Birleşme”nin Avrupa dillerindeki karşılıklarını sıralayınız biraz. Hem dil bilginizle gösteriş yapmış olursunuz. Türk siyaseti icin bu kelime ne anlama geliyor? Somuta inmek lazım yavaştan. Dikkat ediniz: arada kendimize ait instant-kanaat'leri paketinden çıkarıp hemencik ısıtmamız da gerekiyor.

Bkz şekil 1:

"Yapıcı, üretken, etkin bir 'dissensus'un siyasete getireceği ve siyasetin özünü oluşturacak, diyalektik çelişkileri [süper gidiyoruz!!] içeren katkı kimsenin ayırdında olduğu bir husus değil."

Burada dikkat edilecek husus, "öz", "diyalektik" gibi efsunlayıcı kelimelerle bir şey diyor gibi gözüküp, argümanı oldu bittiye getirmektir. Bu hüneri kazanmak için uzunca bir radikal iki mesaisi gerekmektedir, olsun, olacak o da. meşakkatli olun.

devamla, somuta indikçe, yeni bir şeyler söylüyor hissini ani soyutlamalarla güçlendirmek gerekebilir. Bunun için faydalı bir taktik, ortalama okuyucunuzun adını duymuş olabileceği meşhur bir Fransız (tercihan) mütefekkirin adını punduna getirip zikrederek efsunlama etkisini devam ettirmektir.

"Türk siyaseti, kuruluşunu hazırlayan modernist mantığa [mükemmel bir seçim oldu bu da!!] uygun bir biçimde, eğer Derrida'yi izleyerek söylersek, ikili karşıtlıklar üzerine oturur."

Bu etkiyi canlı tutacak destekleyici kavramlar da attırabilirsiniz devamında: "standart modernite", "kurumsal modernite", "ilksel/primer", "doğu-batı celiskisi" [elbette ki! "doğu-batı" lafı geçmeden eyc bii key yazısı yazamazsınız!!], "medeniyet buhranı". Ancak önemli husus, bu bombardımanı başlangıçtaki soyutlama seviyesinde kalarak yapamayacağınız, ama güncel siyasete kadar da indiremeyeceğiniz için (henüz değil), aradaki bir seviyeyi tutturabilmenizdir.

Bunu, tarihsel arkaplan bağlamında yapabilirsiniz.  Güncel "birleşme" meselesinin kökünü Osmanlı'ya, ilk cumhuriyet yıllarına götürecek bir sahte-tarihsel argüman, ihtiyacınız olan soyutlama derecesini tedarik edecektir. Zira tarihte at koşturarak, hem ağır metakuram bahsinden uzak kalabilirsiniz, hem de gerçek siyasi ilişkilerin karmaşıklığı arasında estetik kavramlarınız gümbürtüye gitmez.

Halihazırda Derrida bildiğinizi göstererek "ikili karşıtlıklar" eksenini koyduğunuz için, tarihsel lakırdılarınızla bu karşıtlıklara devam edebilirsiniz: tabii ki, "halk-köylü", "aydın-halk" veeeeeeee [] "merkez-çevre"!! mükemmel!! şimdi vurucu performatif hamleye geçebilirsiniz.

"..bizde kurumsal modernite döneminde sınıf kavramı inkar ve reddedildi, toplum homojenleştirilmek istendi ve siyaset bunun aracı olarak tanımlandı."

 

Bu çok şık oldu. Fıkramızın ihtiyaç duyduğu "yapısal argüman" için zemin hazır artık: Türk siyaseti yapay çelişkilerle uğraşmış, temel çelişkiyi (sınıf*) inkar eden bir yapıya bürünmüştür. Ancak bu zemini yazının ortasına yakın beyan etmeniz daha iyi olacaktir. Zira "yapısal argüman" yazının sonuna iliştirilirse hem performansınızın momentumu kaybolabilir, hem de lafı getirmek istediğiniz güncel somutluklara hiç ulaşamayabilirsiniz. (Aslında, herhangi bir somutluğa ulaşmamak da çok kullanılan bir eyc bii key yazma stratejisidir, ona bir başka dersimizde değinelim izninizle.) Bu sayede yazının devamında güncele doğru tarihsel örnekler vererek yaklaşabilirsiniz, zira artık akıl yürütmenize rehberlik eden nurtopu gibi bir zemininiz var.

artık yapay ikili karşıtlıklar olarak "laiklik-şeriat", "ilerici-gerici" gibi eksenlerden bahsedebilirsiniz. Araya "retorik", "paradigma", "parametre" gibi orta-soyutlukta ama şık duran kavramlar serpiştirin.

Siyaseti besleyen temel derdin "ekonomi ve sınıfsallık" olduğunu savunmanız, pek bir sevdiğiniz Foucault veya Derrida ile çelişebilir, geçmişte kültüre yaptığınız vurgu ile de çelişebilir. Korkmayın. Cesur olun. "Ekonomik indirgemeci" diyecekleri en son kişi sizsiniz. Kendinize güvenin. Biraz çalışırsanız, fıkralarınızda Marx'a bile referans verebilirsiniz. Çok da alışmayın ama.

eyc bii key doğulmaz, eyc bii key olunur.

*] "birleserek ayrismak", 9 temmuz 2006, radikal iki, http://www.radikal.com.tr/…r.php?ek=r2&haberno=6020

 

2

Bugünkü dersimizde sözü eyc bii key'in içinde yaşayan vicdan adamcıkları hasan ve bülent'e bırakalım. Dersimizin ana teması, sol ve devrimcilik üzerine eyc bii key gibi yazabilme:[*]

...

hasan: abi hiç bulaşmasak, bizi aşar bu mesele. diyeceğimiz ne var ki?
bülent: olur mu hasancığım, bak bu aralar “devrim” çok "in" bir konu. Radikal iki, bir de Lenin fotoğrafı koydu mu tamam.

h: abi gözünün yağını yiyeyim, sol mu kalmış memlekette, ne Lenin'i? Gel biz kuzu kuzu popüler kültür yazalım, dolaştığımız şehirleri yazalım, Amerikan shopping mall'larını filan yazalım.

b: Geniş düşüneceksin üstad. Zizek, Lenin'in devrim yazılarını derleyip bir 100 sayfa da yorum ekleyip basıyor, nasıl havası oluyor bak. Yeterince kültür-sanat işlerine baktık, biriktirdiğimiz şöhreti devrimci yazılarda kullanabiliriz. Rahat ol biraz.

h: Abi Zizek kim, biz kim?

b: Ohoo, bu “attitude” ile şöhret basamaklarında tökezler götünü kırarsın sen Hasan.

h: Attitude derken elinle tırnak işareti yapmasan Bülent Abi, içim bi garip oluyo, şeftali tüyüne dokunmuş gibi.

b: Hemen bir başlangıç sorusu buldum bile, bunu bir sorup sonra dört nala yazıya devam edebiliriz: "Acaba bugünkü dünyada, bunca değişiklikten sonra bir sol var mı, olabilir mi ve o sol Türkiye'de işe yarar mı?"*

h: Peki, pes ettim ben. Bu sorunun hemen acil bi saptamaya ihtiyacı var. Şöyle, barizi ibraz edici bir şey: "Bir sol siyasetinin olduğunu ve işlevsel olduğunu iddia etmek öznel ve ahlaki bir tercihtir." bu "işe yarama, işlevsel olma" teması biraz rahatsız edici ama, neyse.

b: Yok yok, çok nefis oldu. Devamında "solun içi nasıl dolar?" diye gitmek lazım. burası zor bak. hakkaten lan, neydi sol?

h: "İdeolojiler ölmedi" temasından gidelim abi. Çok yapıldı, her zaman tutar.

b: Hah! O zaman bağlarız: "başladığımız yere dönecek olursak siyaset ahlaki bir öznellik etrafında ve ideolojik bir pozisyon olarak biçimlendirilir." Muhteşem bir şekil yaptık!!

h: Devrime gelemedik abi daha?

b: Dur dur, buraya biraz cila çekmek lazım. Rawls, Habermas ve Marx serpistirelim. Rim rim rim.

h: Sonra potansiyel kavramına yüklenebiliriz abi. Muhalefet potansiyeli olarak sol. Ahı gitmiş, vahı kalmış dememek için bu potansiyel geyiği vitrine uyar bence.

b: Doğru, hem toplumsal hareketler tarihi filanla da uğraşmamış oluruz. Şu nasıl, pek afili değil mi: "Buradan hareketle solun 'potansiyel' olma özgüllüğünün yarattığı en büyük sonucun, - Brechtci [sic] 'anlam üretme dinamiği' içinde tanımlarsak -, 'muhalefet' olduğunu söylemek gerekir."

h: Ben bi bok anlamadım abi. Brecht’le ne alakası var?

b: Exactly.

h: Abi bak ne diycem. Biz bu mevzuya girdik madem, bari olabildiğince az abuklayalım. İdealist bir yere götürelim argümanı, daha emniyetli olur. hem devrilecek somut şeylerden bahsetmeyiz, hem de vitrini kurtarırız.

b: Biri bizi durdursun hasanım! şu nasıl: "Muhalefet, mevcut yapının dönüştürülmesi ve seçenek oluşturulması süreçlerinde tasarlanan soyut, henüz praksisin somutluğuna kavuşmamış embriyonik 'en iyi'dir. ben, her şey bir yana, soldan bunu anlıyorum."

h: bravo abi.

b: Cenin, potentia halindeki tahayyüle sol denir! superiz biz!

h: Battı balık yan gider, bokunu çıkartalım bülent abi: "solun bir pratik olarak da bir epistemoloji olarak da kendi kendisini sürekli üretebilmesinin altında yatan en önemli ontolojik gerçek budur."

b: Aştın kendini hasan! Aynı cümle içinde hem epistemoloji, hem ontoloji...

h: Kıroyum ama para bende bülent abi. Ancak bir manevra daha yapmak lazım şimdi. Çok uçtuğumuzun üstünü örtmek için devrimci somutluğa dair bir kaç lakırdı gerekiyor.

b: O zaman sol potansiyelin maddiyatta şekil aldığını yazarız. Lenin'e burada referans veririz: "somut koşulların somut tahlili" klişesi... toparlayıcı olarak: "bugünkü durumun somutluğunu kavramak, onu bir veri olarak kabul etmek fakat dönüştürümünün de gerekirse bir ütopya bağlamında kurgulanmasını sağlamak."

h: Eh, idare eder. Mevcut olanı aşan sol diyelim. Ama çok ileri gitmesek: "tabii, burada devrim derken silahlı bir kalkışmayı değil reel bir solun siyasal hamlesinin ortaya koyacağı çok radikal farklı bilinci söz konusu ediyoruz." Hem idealist, hem liberal bir tını vermiş oluruz. Kıllanmaz millet.

b: "Çok radikal farklı bilinç"ini sevsinler hasanım. Bak nasıl kaptın işi!

h: Abi Türkiye'den ne zaman bahsedicez?

b: Bir-iki paragraf yeter. Sol Türkiye'de ilkeldir, on fırın ekmek yemesi lazımdır, devrim kavramı gündemden çıkarılmıştır, Potansiyel vardır icraat yoktur. Yeter o kadar. Hem bitiyor yazı.

h: Nasıl bağlasak? Devrimci bir mesaj verilebilir?

b: Muğlak olucan hasancım sonda, kendi kendine zincir vurmanın ne gereği var. Başka bir yazıda farklı bir şey söyleriz belki. Aha: "o zaman soru şu: bugün devrimcilik ne ifade ediyor? eğer bir arayıştan söz edeceksek ilk cevap bu soruya verilmelidir. Arayış ondan sonra başlayabilir. Çünkü her arayış kendi(si)ni aramaktır."

h: abi senden korkulur. sence hiç bir şey söylemeden sol ve devrim hakkında 1000 kelime yumurtladığımız anlaşılır mı? Marx'ın öncesine dönmüş gibi olduk zira, ütopik filan... onu bile yapamadık ya.

b: Çok alçakgönüllüsün yahu. Mükemmel bir yazı oldu bence, kimse gedikleri farketmez. radikal iki oolum burası.

h: Ben bi elimi yüzümü yıkayayım abi. Ateş bastı.


[*] "Sol ama nasıl?" radikal iki, 16 temmuz 2006  http://www.radikal.com.tr/…r.php?ek=r2&haberno=6065

 

3

Hem seçkinci bir radikal iki kanaat teknisyeni olup, hem de devrimci sosyalist görünmek ister misiniz? Altı kavak, üstü şişhane demeyin, eyc bii key gibi yazabilecek yetkinliğe sahip olursanız, böyle cazip bir görüntü sahibi olabilirsiniz. Önceki derslerimizde yazılarımızda solculuk simülasyonu yaratmak hakkında yeterince püf noktası öğrenmiştik. Bugünkü pazar dersimizde "12 eylül nasıl aşılır?" sorusuna cevap arama örneği üzerinde durarak ersatz entelektüel - devrimci sosyalist gerilimini ortadan kaldırabilecek bir sentez için işimize yarayabilecek kalıplar aktaracağız.[*] 

Bu kalıplar, modüler olarak kullanılabilir, hassas solcu mevzularda bizim "üçlü combo" adını verdigimiz bir eyc bii key stilini uygulamakta işinize yarayabilir: birinci hamlede, önemli bir şey söyleyeceğiniz beklentisini oluşturun, ikinci hamlede egzantrik kalıplarınızı cümlelerinize yerleştirerek bir entelektüel hale yaratın, üçüncü hamlede argümanı sonlandırırken kafası karışmış okuyucunun yeni ve ufuk açıcı bir şey söylediginiz sanrısını pekiştirin. Bunun uygulamalarını daha önce de ele almıştık.

Kalıplara geçelim.

<"optik degistirmek">: çerçevenin dışında düşünmek. Radikal bir bakış açısı sunmak. "ben devrimciyim, ahanda bu kadar!" mesajını vermekte işinize yarayabilir. Bir muadilini daha önce görmüştük: "çok radikal farklı bilinç".

<"Nedenselliğin tekilleştirilmesi">: Bir konuyu temel tek bir nedene dayandırarak açıklamak. Daha basit söylemek ayıptır, günahtır.

<"Entelektüel sermayenin finans kapitalle bütünleştirilerek satın alınması">: Tabii buna, "radikal iki'de yazmak" faaliyeti de eklenebilir ama, tahmin edebileceğiniz gibi, uygunsuz kaçar. Neoliberal politikalara karşı sanatın ve bilimin muhalefetinin işbirlikçiliğe kurban edilmesinden bu şekilde bahsedebilirsiniz. Hem cümle içinde "finans kapital" demiş de oluyoruz.

<"Demokrasi retoriğinin reel bir praksise dönüştürülmesi kendiliğinden olamaz, bir impetusa ihtiyaç duyar">: Harala gürele Latince kavram yuvarlarsanız çoğunlukla combonuz başarılı olacaktır. Demokratikleşmenin somut kazanımları olması icin ek bir takım harekete geçiricilere gerek olduğunu anlatıyoruz.

<"Postmodern zamanların getirdiği olanak ve fırsatlar">: "Postmodern zamanlar" kalıbı her kapıyı açabilecek bir anahtar işlevi görebilir. şimdiki zamanların postmodern olmaklığı üzerinden özellikle "farklılık", "çoğulculuk", "kimlik politikası", "öteki" gibi beylik entelektüel lakırdılara girebilir, postmoderniteye karşı devlet direnişini göstererek kendinizi radikal bir konuma kolayca yerleştirebilirsiniz.

<"Klasik merkez-çevre çatışması">: bu, "medeniyetler çatışması", "ideolojilerin sonu" gibi, eyc bii key yazılarında sıkça içeri çağrılması elzem olan, Türkiye sosyal bilimlerinin temel tartışmalarından birine de gönderme yapan, çok-işlevli olarak kullanılabilecek bir kalıptır. Bir sürü şeyi açıklarmış gibi yapabilirsiniz bu kalıpla. Hem diyalektik filan da görünen bir şey ya bu, daha bir karizma yapabilirsiniz.

<"Devlet odaklı retoriğin dekonstrüksiyonu">: Şimdi, "söylem" veya "ideoloji" demekten sıkıldıkça "retorik" diyebilirsiniz, önce bunu not edelim. Sonra, otun bokun "dekonstrüksiyon"undan bahsetmek, yine combo tamamlayıcı bir taktiktir. dekonstrüksiyon nedir, radikal olmakla alakası nedir, nasıl yapılır, bunları siktir edin.

<"Somut durumun gerçekliğinden türeyen bir ideolojik/zihinsel tutum">: Bu tutuma, "reel sosyalizm" diyoruz. Kavram karmaşasının üstünü Marx'tan alıntı getirerek örtebilirsiniz. Eyc bii key sosyalizminin bu algısını çeşitli yazılarda kullanmanız çok kolay olacaktır. Bu tutumu "elit bir tonlama"ya ve "kültürel bir platform"a yerleştirmelisiniz.

<"Devletin ontolojik realitesi">: En az bir kere, ontoloji veya epistemoloji kavramlarını cümle içinde kullanmadan bir eyc bii key yazısı yazamayacağınızı çoktan öğrenmişsinizdir. Bu örnekte gördüğünüz gibi çok seksi duruyor, "devletin gerçekliği" kalıbından daha fazla bir şey açıklamamasına rağmen.

<"Devletin transandantal yapısı">: Bu tür "devrimci sosyalist" yazılarda "devlet geleneği", "güçlü devlet", "taşkın devlet", "ceberrut devlet" gibi tedavülde olan kavramları kullanmakta fayda vardır. Herhangi bir ek açıklama yapmanız gerekmez. Bu örnekte kalıp, daha bilimsel duruyor, üstelik bir de "yapı" işaret ediliyor.

<"Eğer radikal bir dönüşüm istiyorsak bunu sistemin içinden yapmak metodolojik ve hatta postulasıdır">: Anlam bozukluğu bir tarafa, bu kalıbın gördüğü işlev önemlidir. Nasıl bir radikal olduğunuzu, sistemin ne kadar dışında durduğunuzu yine entelektüel haleyi bozmadan, ama zihin bulandırıcı etkiyi de koruyarak, ifade eden bir kalıptır. Ne metodolojisi, ne postulası diye soru soran okuyucuların sayısı, bu noktada oldukça az olacaktır, merak etmeyin.

[*] "12 eylul'u asmak ya da sosyalizm", radikal iki, 1 ekim 2006, http://www.radikal.com.tr/…r.php?ek=r2&haberno=6285

 

4

Bu hafta daha önce zayıf bıraktığımız bir eyc bii key teması üzerinde durabileceğiz: "Devlet geleneği".[*] eyc bii key stilinde gazete yorum yazılarının vazgeçilmez konularından biridir bu arkadaşlarım. Aynı zamanda bize sayısız sosyal bilim klişesini, hiç açmak zorunda kalmadan, yazımıza taşımamıza izin verir: "Devlet güçlü müdür zayıf mıdır?", "asya tipi üretim tarzı açıklayıcı mıdır?", "cumhuriyetin kuruluşu bir kopuş mu arzeder, devamlılık mı?"... en az 10 yazıda bir kez Türkiye'de devlet bürokrasisinin pretoryen eğilimleri hakkında eleştirel temalara değinmelisiniz.

Burada özen göstermeniz gereken husus, "devlet" mefhumunu yekpare, çelişkisiz bir bütün, anaakım siyaset biliminin genel geçer kullanımı ile bir "aktör" olarak almaktır, bu sayede "gelenek", "güçlülük/zayıflık", "ceberrut/kerim olmak" gibi sıfatlar atfederek şık bir yazı yazabilirsiniz.

Bir rehber öneri hemen: sakın ola ki pretoryen devletten bahsederken kapitalizmden ve sınıf çıkarlarından bahsetmeyin, içinden çıkmanız zor olur işin. Yapmanız gereken, okuyucunuzun (anladığı kadarıyla tabii) aşina olduğu kalıpları kullanarak mümkün olduğunca tarihsiz (yine, ne kadar çok tarih sokarsanız içinden çıkmanız o kadar zorlaşabilir) bir analizdir.

İmdadımıza daha önce de tartıştığımız tipik eyc bii key mefhumu "modernite paradoksu" yetişiyor: Türkiye devleti hem değişimi, yenilenmeyi, akılcılaşmayı önemser, ama hem de katı geleneklerini korumak ister. Budur arkadaşlarım. Hem değişim savunulur, hem de değişmemesine özen gösterilen bir öz vardır. Çok basit. Basit olduğu için bu argümana biraz makyaj yapmak gerekebilir, üstelik temayı defalarca yazılarımıza konu edeceğimizi de göz önüne almalıyız.

Eyc bii key ele aldığımız yazısında gerekli makyajı Hegel ile yapmış, müthiş bir zeka, şu cümlenin duruluğuna bakınız:

"Tarihin tini olan, somut ve değişen, değişimi somut olarak yaşayan bir devletten öte teleolojik bir olgudur."

Daha da açıklayıcı, berrak bir Hegelci tanım:

"Teleolojik bir gerçekliğin kabulüyle devlete atfedilen neredeyse ebedi dememiz gereken gücün preotoryen ve neo-feodal bir yapı içinde teşekkülü ise neredeyse kendi mantığı içinde zaruridir."

Üçlü-combo devrede burada, okuyucuyu sersemletirken hayran bırakıyoruz. bir olgu, bir gerçeklik nasıl "teleolojik" olur, bunu askıda bırakabilirsiniz. Hep diyorum: geniş olun!

Bitirişte bir süse ihtiyaç daha duymuş eyc bii key, başlığa da taşımış, üzerinde durmak istiyorum sözlerimi bitirmeden:

"Kısacası ortada bürokrasi ve modernite düzeyinde zayıf, ussallaşamamış bir devlet fakat onun bu niteliğini iğdiş eden, doğmadan ortadan kaldıran bir devletçi gelenek vardır. Hatta bu devlet geleneği tam da o maksatla işliyor. Bütün bunları düşününce insan Hegel'in meşhur minerva'nın baykuşu metaforunu daha iyi anlıyor; hani şu kanatlarını karanlıkta açan yaratığı..."

İlk cümledeki anlatım bozukluğu kayda değer değildir. Zayıf bir modernite ve ussallık anlayışından bahsediyoruz, sonra "devletin bu niteliğinin iğdiş edilmesi" derken tabii bu anlayıştan değil, sağlam bir modernleşme ve ussallaşma vizyonundan bahsediyoruz "bu nitelik" derken. Ama zaten yazının bu noktasında okuyucu bu tür önemsiz ayrıntılara takılmayacaktır.

Şimdi, aranızda mırıltıları duyar gibiyim: Hegel'in hukuk felsefesi’nin girişindeki "Minerva’nın baykuşu kanatlarını ancak alacakaranlığın çöküşüyle açar" cümlesi ile "derin devlet"in ne alakası var?

Hiç bir alakası yok arkadaşlarım. Olması mı lazım canım? Bakınız, başlığa çok süslü ve bilinen bir metaforu koymuşuz, Yanına da güncel bir kavram yerleştirmişiz. Kimse "minerva'nın derin devleti" diye düşünmez bunu. Zaten çok saçma. Ama buradaki amacımız neon lambası yakmak kardeşlerim. Işıl ışıl bir yazı!

Çok merak ediyorsanız söyleyeyim, Ukte kalmasın. Hegel bu metafor ile şunu anlatır orada: Felsefe bir yaşam biçimi hakkındaki bilgeliğe, anlayışa, ancak o yaşam çok gerilerde kaldıktan sonra erişebilir. Yani felsefe, bize reçete yazamaz bugün hakkında, ancak geriye dönük bir anlama sunabilir. Yani Hegel'in devlet anlayışı ile metaforun doğrudan ilişkisi yok. Burada eyc bii key kendisini bilgelik tanrıçası minerva'nın bilge baykuşunun yerine koyuyor olabilir, ya da devlet geleneğinin "karanlıkta kanat açan yaratık" olduğunu söylemeye çalışıyor olabilir, yahut da devletin özünü şimdi daha iyi görmeye başladığımızı da söylüyor olabilir.

Muğlak yazmak, muğlak yazmak, muğlak yazmak... Entelektüel manada biz ne istersek olur, anlamlı gösterilebilir. Eşsiz bir eyc bii key dersi daha.

Minerva sizi kutsasın sevgili arkadaşlarım.

[*] "Minerva'nın baykuşu ya da güçlü devleti", radikal iki, 15 nisan 2007, http://www.radikal.com.tr/…r.php?ek=r2&haberno=6945

Emrah Göker

Facebook
yorumlar ... ( 2 )
05-02-2014
17-12-2014 21:02 (1)
H.B.Kahraman yazmış... Bu hikayede "derin analiz" yapmış.. Bir de kendi ruhuna şu analizi yapsa... Sabah yataktan nasıl kalkacak mı o zaman? *********** ... Anadolu sermayesinin güçlendirilmesi, büyük şehre taşınması ve nihayet küreselleşmesinde Ak Parti nihai rolü oynadı, son noktayı koydu. ...Cemaatin görmediği bu gelişmeydi. Sadece Anadolu sınırları içinde kalarak ve o sermayeyi dünyaya niteliğini değiştirmeden açabileceğini sanarak hareket etti. Veya içine kapalı, kendisine ait, küresel sermaye ve ideolojisinden hiç etkilenmeyen bir sermaye hareketini sonuna kadar sürdüreceğini varsaydı. Bunu temellendirmek maksadıyla da modernleşmenin kendisini bir tarafa bırakıp, modern bir İslam yorumuna sahip çıktı. Halbuki, modernleşme, İslam'ı da kuşatacak bir dinamikle Türkiye'deki Müslüman çevreleri dönüştürüyordu. Bunu da Müslüman/ İslami ideolojinin küreselleşmesi olarak kaydedelim. ... Ne var ki, o model, hareketin gizli, örtülü, yer altında kalmasını zorunlu kılıyordu....
17-12-2014 21:02 (2)
Oysa Türkiye'deki dinamikler Ak Parti iktidarını desteklemiş, onun büsbütün güçlenmesine yol açmıştı ve iktidar, tabanına, devlete hâkim olduğunu doğrudan doğruya, apaçık bir biçimde,bir iktidar ifadesi olarak belirtiyordu.. .Böyle bakınca, Cemaatin sermaye, model ve ideoloji olarak bütün dayanaklarının çöktüğünü görmek kabil. Bunu fark edemeyince harakiri mantığı içinde kontrol ettiği devlet mekanizmalarını hükümete karşı acımasızca kullanmayı tek imkân olarak gördü ve kullandı....İşin özü, devletçi bir kesimle devlet karşıtı, küçük sermaye yanlısı bir kesimle küresel sermayeyi kavramış bir kesim arasındaki zıtlaşmaydı bu. Sonuna geldi. Daima da böyle olmuştur... ****************** Baştan sona rezil bir hikayede gördüğü bu.... Rezillikleri görmezden gelerek yazmak da bir rezillik mi? ogürsel
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210688
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.