Siyasette (ve her konuda) doğru düşünmenin yolları, engelleri (2)

TOPLUMCU KESİMDE (ve aslında her yerde) YIKICI BİR ÖĞRENME BOZUKLUĞU

 

Tarih bize gösteriyor ki öğrenme (deneyleri analiz) ve bilgi aktarma mekanizmaları zayıf olan kurumlar, topluluklar ve ülkeler başarısız olmaya mahkum. Başarısızlığın ne anlama geleceği ise duruma göre değişiyor tabii. Batı kültüründe bu iş son derece kurumsallaşmıştır. Öyle ki, örneğin ABD ordusunun herhangi bir ünitesi dünyanın herhangi bir noktasında bir çatışmaya veya başka bir faaliyete (örneğin işgal yönetimine) girdikten sonra deneyler mutlaka değerlendirilir ve bu olaydan kazanılan tecrübeler "Öğrenilen Dersler" adı verilen bültenlerle tüm ilgililere dağıtılır. Aynı şey yeni bir sistemin veya teknolojinin kullanılmasından sonra da yapılır. Bu hiç bitmeyen bir süreçtir. Hatta, bin kere değerlendirilmiş eski olaylar bile, tekrar ve tekrar yeni bir gözle ele alınır ve bu her düzeyde teşvik edilir. Yeni durumlarla karşılaşılınca daha kolay çözüm bulunsun diye. Ve Amerikalılar bu konuda çok büyük eksiklikleri olduğu ve yeterince hızlı öğrenemedikleri için sürekli yakınır, kendilerini eleştirirler. Büyük güç olmak öyle kolay değil tabii.

 

Öğrenme konusu sadece ordular veya devlet kurumları değil akla gelebilecek her kurum için geçerlidir. Okullar, şirketler, hastaneler, basın vs. vs.  Siyasetle ilgilenenler içinse çok daha önemlidir. Siyasi çalışmalar doğru yönde mi, bunlar nasıl uygulanmaya çalışıldı, nasıl karşılandı, etkisi ne oldu, hatalar anlaşıldı mı, düzeltilmesi için neler yapıldı, sonra ne oldu, neler öğrendik, bu deneyleri aktarmak için ne yaptık vs.

 

Şimdi, hafızamı yokluyorum. Türkiye'de bu yönde hatırladığım tek olumlu çaba, 1978'lerde dağıtımı 150 binlere varan Devrimci Yol dergisinin, yurt çapında "faşizme karşı direniş kampanyası" adı verilen nispeten başarılı bir çalışmayla ilgili deneyleri değerlendirmesiydi. Bunun dışında bir çaba bilmiyorum ama belki de ben rastlamamışımdır. Gerçi olsaydı herhalde bir yerden duyulur veya en azından çalışma başarısına yansıması hissedilirdi. Bunlar gizli bilgi de değildir elbette. Ama gene bilebildiğim kadarıyla, günümüzde bu yönde en yoğun çabayı AKP gösteriyor.

 

Öte yanda, öğrenme bozukluğunun yanı sıra, öğrenme isteği ve iradesinin eksikliği daha temel bir sorun olarak ortada duruyor gibidir. Dünyadaki başarılı olmuş toplumcu hareketlerin sürekli öğrenmek ve yeniden öğrenmek konusunda ne kadar yoğun bir çaba harcamış olduğunu Türk toplumcuları hayal dahi edemez. Ve sürekli öğrenen ve yeniden öğrenen ve bu bilgileri kullanabilen birer kurum haline gelmedikçe de malak gibi şişip otururlar. Karşılarındaki gerici güçlerin malı toparlamasını seyrederler.

Lafım bazılarına sarsıcı gelebilir ama tam da bu maksatla yazılmıştır.

 

TOPLUMCU ALTERNATİFLERİN HALİHAZIRDAKİ OLANAKSIZLIĞI

İki haftayı aşan bir seyahat yaptım. Büyük kentlere gittim. Her yerde politika konuşuluyordu. İnsanlar, eskiden olduğu gibi heyecanlı bir şekilde yorumlarını anlatıyorlardı ve öyle farklı şeyler duydum ki, kimi zaman "acaba ben bir şey bilmiyor muyum" şeklinde kuşkuya düştüğüm oldu. Gerçi kuşkuya düşmek her zaman yararlıdır. Sonuçta hepimiz bir yandan neler olup bittiğini kavramaya, diğer yandan da tutarlı alternatifler üretmeye çalışıyor ve hataya düşebiliyoruz. Hatalar bilgi eksikliğinden olduğu kadar önyargılardan veya vaktiyle inandığımız şeyleri terk etmekten korkmamızdan kaynaklanıyor. Tabii dezenformasyon, medya etkisi, grup baskısı vs. gibi faktörler de var. Bir de, her şeyin hemen üzerine atlıyoruz, önemli midir, değil midir diye pek düşünmeden. Kuşku iyidir. Esasen kuşku olmadan inanç da olmaz. Kuşku duymadığın bir şeye inanmak felsefi olarak kabul edilemez. Elbet, bilim de kuşkuyla yürür. Sorgulamadan olmaz.

 

Şimdi, geleneğimizde kuşkucu yaklaşım biat anlayışı karşısında daima zayıftır. Bizde sürekli sorgulayanlar sevilmez. Huzur bozucu olarak nitelenir. Kültürümüzün bu yanı, siyasette de ilkel anlayışları hakim kılıyor. Demokratik bir geleneği ne günlük hayatta, ne derneklerde, ne de siyasi kurumlarda yaşatabiliyoruz. Tabii devletteki hukuk rezaletleri de bunun birçok yanından sadece bir tanesi. Kuralları sadece işimize geldiği zaman uyguluyoruz. Sıra bozup öne kaynamaya çalışıyor, uyanıklık ediyor, hemşeri kayırıyor, her yerde itişiyor, öğrenmeye değil diploma almaya bakıyor, sürekli kaçak bina yapıyor ve kuralları bozuyoruz. Solcular ve sağcılar bu konuda pek farklı davranmıyor. İstisnalar nadirdir. Kültür her türlü siyaseti kendine uyduruyor. Siyaset de kültürün bir parçasıdır ama gelenekleri değiştiremiyor, tam tersine gelenekler siyaseti kendine benzetiyor. Kültürün binlerce yıllık gelenekleri, yüz yılı ancak aşan partili siyasi hayatımızı eziyor. Ve bu nedenle arada sırada büyük işler yapan liderler çıkarsak dahi, onların başlattıkları işleri de ileri götüremiyoruz. Toplumcu alternatiflerin gelişmemesi üzerinde bin kere düşünmek gerekir. Ve şimdiki haliyle bunun gelişmesi için en ufak bir ışık dahi görünmüyor. Mevcut kültür buna olanak tanımıyor. Doğru dürüst bir demokrasi kültürü olmadan siyasi kültür de olanaksız görünüyor. Belki buradan, yani zihniyetten başlamak daha uygun olacaktır. Otuz beş yıldır elle tutulan bir toplumcu alternatif çabası ortaya çıkmamasına rağmen hala bunun nedenlerini irdelemeden ortada dolaşanlara itibar görüyorsa, bu da ciddi bir sorundur. Toplumcu bir alternatif olmadan amme çıkarlarının savunulması ise ciddi bir sorun olarak ortada durmaktadır. Bu konuya döneceğim.

 

TOPLUMCU ALTERNATİFİN OLANAKSIZLIĞININ AŞILMASI ZOR BAZI NEDENLERİ

İlk neden, bunun nasıl olacağının ve dolayısıyla nasıl yapılacağının bilinmemesidir. İstikameti belirsiz bir şeye doğru ilerlemek mümkün olmuyor. Birkaç eski şablon, giderek soluklaşan birkaç taslak yeterli referans değil. (Daha iyi bir toplum çabası referans olmadan gelişebilir mi, ya da referansı kendisi mi yaratır gibi sorular da var). Daha iyi bir toplum tahayyülleri -haklı olarak- muğlak. Bu her toplumun yaşayarak öğreneceği bir şey. Ama başkaları durmuyor ve kendi programlarını sürdürüyorlar. Ve bunu yaparken ürettikleri kitle kültürü de giderek diğer anlayışları güçten düşürüyor. İnsanlar bu kitle kültürünü referans aldıkça kim olduklarına değil, nasıl yaşadıklarına (veya tükettiklerine) göre tanımlanıyor.

 

Bu kitle kültürü dünyanın neredeyse tümünde yayılıyor, her şeyi sıradanlaştırıyor ve aynı zamanda çok farklı ortamlardan gelen halk kesimlerinin birlikteliğini sağlayacak zihin ortamını da olanaksız kılıyor. 1960'larda, hatta 1970'lerde iş bu raddeye gelmemişti ve belli diyalog ortamları vardı.  Tabii bize mahsus bir çapul kültürü de var. Çapulculuk Gezi olaylarında bazılarınca (kinayeli şekilde tabii) benimsendi ama Türkiye'yi yıkan şeydir. Kademeli bir silsile içerisinde on milyonlarca kişi yağmaya katılıyor. Kent arsaları, kıyılar, meralar, sulak alanlar, orman arazileri, kamu kaynakları, belediye olanaklarını ve yozlaşan sistemin yarattığı rantları yağmalayan on milyonlar, toplumcu yaklaşımları olanaksız kılıyor. Kısacası, tüm bu faktörlerin yarattığı karışıklığı aşmak çok zor. Bu nedenle sürekli kriz içerisinde yaşıyoruz ama bu (şimdilik) alternatifsiz bir kriz. Bundan çıkış senaryoları (gene şimdilik) önemli değil. Bu engelleri anlayarak herhangi bir senaryodan bağımsız olarak bunların aşılabilme yollarını aramadan demokrasi ve hukuka saygı anlayışlarını hakim kılmak olanaksız. Toplumcu alternatif ancak bunun üzerine inşa edilmeye başlanabilir.

 

SİYASETTE ARAÇ-AMAÇ DENGESİNİ BULMAK ÇOK ZORDUR

Siyasette araçlar ve amaçlar arasındaki dengeyi kurmak zorunludur ve strateji için de aynı tanım tam olarak geçerlidir. (Buradan ikisinin de aynı şey olduğu sonucu çıkmaz, vurgulanmak istenilen hususa göre hepsi doğru olan ve bazıları çakışan birden fazla tanım yapılabilir.)

 

Elbette siyasi hedefler başta gelir ve her şey buna tabi olmalıdır. Ama siyasi hedeflerin belirlenmesi için de stratejik düşünebilme yeteneği gerekir. Olanaksız hedefler koyup buna göre strateji çizmek siyasetten zerre kadar nasibini almamak anlamına gelir. Kısacası hedeflerle eldeki olanaklar arasında bir denge gerekir. Ancak, olanaklar sabit değildir. Siyasi hedeflerinize doğru ilerlerken eldeki olanaklarınızı da artırabilirsiniz. Hatta, buna mecbur kalırsınız çoğu zaman. (Bazen olanaklarınızın bir kısmını yitirip geri adım da atabilirsiniz) Bu nedenle siyasetinizi aşamalar halinde düşünmeniz gerekir. Strateji, bu düşünceyi doğru bir şekilde yapmaktır. Olanaklarınızı nasıl geliştireceğinizi, koşullardan nasıl yararlanacağınızı, nerede ileri, nerede geri adım atacağınızı gerçekçi bir şekilde hesaplamanız gerekir.

Türk siyasetçileri, ister sağda, ister solda olsun, doğru düşünmeyi sağlayan felsefe ve matematik altyapısına ve bilgi birikimine sahip olmadıkları için sürekli hata yapar. Aslında her ülkenin siyasetçisi hata yapar ama kimisi daha az hata yapılmasını sağlayan kurumlaşmaya sahiptir. Bizde kurumlaşma yok değilse de, tamamen göstermeliktir. Yönetim kurumları bilgi üreten alt birimlere sahip olmadıkları gibi, esasen sadece lideri onaylayan birer kafa sallayıcıları topluluğudur. Ama bu başka bir konu. Burada değinmek istediğimiz şey, sürekli değişen araçları, gene sürekli değişen ortamlarda belli hedeflere doğru kullanma ve bu süreçte amaca uygun olanakları yaratma sanatıdır.

 

Tarihten ders çıkarmaya çalışalım. Örneğin, Sivas Kongresi sırasında Mustafa Kemal eldeki olanaklara bakıp yüzeysel bir değerlendirme yapsa mücadeleyi bırakıp çiftliğine çekilmesi gerekirdi. Akşam yemeği için ceplerindeki son kuruşları denkleştirmeye çalışan bir avuç adamla kendilerinden yüz misli güçlü devletleri yenmek akla uygun görülmezdi. Bu nedenle Amerikan mandası, şu bu diye ortaya çıktılar. Ama o durumu değerlendirip yanmış yıkılmış bir ülkede kısa sürede yeni ordular yarattı ve o güne kadar emsali olmayan bir kurtuluş savaşı kazandı. Aksi halde uğrayacağımız felaketin azametini düşünmek bile istemeyiz. Ama ondan sonra Amerikan mandası başka şekilde geldi o başka. Tabii, sayısız başka örnek var. Siyasetin ABC'sini bilmedikleri için haklı amaçlar için mücadeleye atılıp felakete uğramış bazı liderleri de hatırlamalıyız. Keza uluslararası etkileri hesaba katmadıkları için kafalarını duvara vuran sağda ve soldaki birçok lideri de.

 

Düşünmek zordur. Siyaset düşünmek daha da zordur, çünkü çok karmaşıktır. Sadece hevesle yapılacak bir iş değildir. Çoook ama çok bilgi ve deney ve derin bir temel ve arka plan önkoşulu ister. Aşamalı ve duruma göre yenilenebilir planlar yapıp hedefte ısrar ve esnekliği kararlılıkla birleştirmek gerekir.

 

M. Tanju Akad

 

 

Facebook
yorumlar ... ( 1 )
17-02-2014
18-02-2014 07:56 (1)
Oldukça iyi bir yazı daha okudum. Teşekkür ederim. Onur ŞAHİN
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211189
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.