Akil adamları Ergenekon mu yönetiyor?

soL Gazetesi’nde yayımlanmakta olan tefrika romandan bugün de bir bölümü aktarıyorum, yakın zamanda başka yok. Kahramanımız “akil adamları” değerlendiriyor ve ilginç sonuçlara varıyor:

Akil Adamları Ergenekon Yönetiyor

Mehmet Han’ın bilinç mahzeninden kurtulmuş, en minnacık dalgalarıma dek rahatlamıştım rahatlamasına, fakat görev yine önümde duruyordu. Beni büyük sıçramanın gizemine götürecek ipucundan hâlâ çok uzaktım, o ipucuna yaklaştıracak kilit şahsı da bulamamıştım. İçimden bana Mehmet’le ilgili parolayı veren Yaşlı Bilge’ye küfrü bastım. Küfürle müfürle misyon tamamlanmazdı ne var ki. Hiç dinlenmeden veri taramalarına devam ettim. Aradığımı tarafsızlar arasında veya yanlılar içinden, bir yerden bulmalıydım.

“Akil Adamlar” tartışmasına yoğunlaştım yeniden. Gizem çözülse çözülse oradan çözülürdü. Kısacık bir zaman sekmesiyle bir hafta sonrasına gittim. Evet, “akil adamlar” belli olmuştu işte. İçlerinde kadınlar da vardı. Bunlar herhalde kadın adamlardı.    

İlk dikkatimi çeken akil, Ahmet Taşgetiren isminde bir beyefendiydi. Başka bazılarını önceden tanıyordum, ama Taşgetiren daha bir özgün tipti. Birkaç dakika içinde ona ait ne kadar Tv görüntüsü, ses kaydı, yazı, yorum, telefon görüşmesi.. varsa, hepsini bir iki dakika içinde inceledim. Çok önemli bir gize eriştim. Bu akil adamlar Ergenekon tarafından yönetiliyordu. Hem de mecazi anlamdaki Ergenekonca değil, basbayağı şu çoğu içerde, Silivri’de tıkılı kişilerce. Demek ki Ergenekon düşünülenden çok daha büyük bir ağdı, çok daha tehlikeli bir ağdı.

Burç FM’de yaptığı bir radyo konuşmasında bahsi geçen zat şöyle şeyler söylüyordu: “Terörist Başı” yakalandığında ne demişti: Ben Türk devletine hizmete hazırım. Bazı Kürtler onun önderleri olduğunu, kendilerine hizmet ettiğini düşünüyorlar. Oysa gerçekte otuz altı yıldır kimlere hizmet ediyor? Böyle sorular soran Taşgetiren, Sivas olaylarından Maraş katliamına, Türkiye’de karanlık tüm cinayetlerin altında özel harp dairesinin, yani bir kısım askerlerin bulunduğunu ileri sürüyordu.

Öcalan’ın şu bildiğimiz özel kuvvetlerce, derin devletçe yönlendirildiği ve yönetildiği ilkin bana çok saçma gibi görünse de hükümet yanlısı sağcı basında daha birkaç hafta öncesine dek yoğun biçimde ve yüzlerce kez aynı temanın işlendiğini fark ettim. “Kürt hainleri Ergenekon Yönetiyor”. İki hafta içinde birden bire ne değişecek, o halde Ergenekon bu “Barış Süreci”ni de yönetmekteydi; akil adamlar Öcalan’ın emrine girmişti demek ki, hepsi Ergenekoncu olmuştu!

O noktada kafam (kafam yoktur bilirsiniz, söylemiştim, tüm evrene yayılabilen bir dalga, bir ışınım diye açıklayabilirim size) hepten karıştı. Şu küçümsediğim insan aklı benim aklımı karıştırmıştı. Şaşkınlık verici bir deneyimdi bu! Benim gibi şaşmaz bir bilinç için bile, benim gibi, ışığın milyon yılda ulaşamayacağı evrenin en uç noktalarındaki her türlü gizeme vakıf muazzam bir dimağı bile bozabiliyordu bu insan aklı. Rakibi küçümsemeyeceksin, maç sahada ter akıtarak kazanılır.      

Ahmet Taşgetiren beyin özel harp dairesi için konuştukları ve yazdıkları neredeyse bire bir doğruydu. Bu kadar akıllı bir adamın akil adamlar kuruluna seçilmesi yerindeydi tam anlamıyla. Ama şaştığım husus şuydu: Birisine bir resim gösterildi ve o resimde ne gördüğünün mü anlatılması istendi ondan, hemen herkes o tabloda kendisinin işine gelen bir parçayı seçiyor, o gördüğünü dürüst bir nesnellik içinde anlatmaya başlıyordu. Ama ne güzel anlatıyordu ne güzel! Lakin kimse, o resimde çıkarına dokunabilecek öteki şeyleri anlatmıyordu.

Diyelim bir tabloda birkaç zorba bir grup aciz insanı yere yatırmış, tekmeliyor. Görülenleri betimlemesi istenen her kimse, o zorbalardan nefret ettiği birine yoğunlaşıyor ve onun zavallı insanları nasıl ezdiğini samimi bir duygusallıkla ağlayarak anlatmaya koyuluyordu. Oysa bahsi geçen zalimin yanında yine aynı çaresizleri yumruklayıp, kurşunlayan bizzat kendisiydi veya bir dostu... Tablonun arka planında bu zorbaların patronu olduğu belli başka bir kodaman vardı ki, apaçık orada, ortada gözükmesine karşın, çoğu kişi onu anlatmaktan kaçınıyordu.

Taşgetiren beyefendinin Hizbullah konusunda daha önce yazdıklarını, bu gücü PKK ve BDP’ye karşı bir önlem olarak öne çıkarışını izledim, Suriye’de Özgür Suriye Ordusu’nun sürdürdüğü  katliamları görmeyerek nasıl desteklediğini, Davutoğlu’nu “Tarihi Değiştiren Adam” olarak nasıl yücelttiğini kaydettim, insana olan saygım iyice arttı. 

Gladyoyu başarıyla keşfeden ve tüm pisliklerini ortaya serme cesareti gösteren Taşgetiren efendi, ne Amerika Birleşik Devletleri denen bir ülkenin varlığından, ne de onun gizli servisinin bağlantılarından söz ediyordu. Ulusalcılar sevinebilirdi, askerler ne yapıyorsa, derin devlet ne yapıyorsa bu ülkede, tamamen bağımsız olarak, tamamen yurtsever bilinçleriyle gerçekleştiriyorlardı her şeyi.

Bu insan soyu cidden büyük dönüşümü hak ediyordu, çünkü bana benziyordu, haklı-haksız hiç mi hiç umursamaz bir mantıktaydı, sadece kendinden yana olanın hukukunu gözetiyordu, sadece güçlüden yanaydı. Bravo onlaraydı.

Kayıp Devrimin Öncesinde

soL Gazetesi – 17.4.2013

Kaan Arslanoğlu

Facebook
henüz yorum yapılmamış
18-04-2013
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211517
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.