Fethi Naci Türk edebiyatının şövalyelerinden biriydi

Eleştiri yalnızca ülkeler, kurumlar, kişiler için değil, modern yaşamın tüm alanlarında yaşamsal öneme sahip çağdaş bir eylemdir.

 

Ancak, sanat dalları içinde edebiyat kadar eleştiriye gereksinim duyan başka bir alan yoktur. Edebiyatın olmazlarındandır eleştiri. Üzerine yazı yazılmayan hiç bir edebiyat yapıtı "büyük!" değildir. Don Kişot hakkında hiç yazı yazılmasaydı Don Kişot Don Kişot olmazı.

 

Yaratılan bir yapıta karşı bir başka bilincin önemseyip ilgilenmesi, çalışıp bir başka etkinlikle düşüncelerini dile getirmesi müthiş bir olaydır. Çağdaş toplumlar eleştiriyle var oldular; en çok saygı duydukları disiplindir. Ancak yarı sömürge ve sömürge ülkelerde eleştiri yasaklanır; hor görülür; hoş görülmez.

Toplumların -ve kişilerin!- çağdaşlığı, eleştiriye olan hoşgörüleriyle doğru orantılıdır.

 

Eleştiri  bir o kadar da zor bir uğraştır. Bir toplumun çağdaş eleştirmenler yetiştirmeyi başarması büyük bir olay olmalıdır; o ülkede yaşayanlar içinse bir şans. Nazım Hikmet ilk çağdaş eleştirmenlerimizdendir. “Münekkidin en kötüsü bile iyi bir iş yapar!” sözü Nazım Hikmet'indir. Türk edebiyatı önemli eleştirmenler yetiştirmiştir. Hemen hemen her şair ve yazarımız aynı zamanda birer eleştirmendir. Ancak eleştiriyi iş edinmiş, edebiyat etkinlikleri içinde bağımsız kılmış, meslek edinmiş kişilerimizin başında ilk akla gelen Ataç'sa ikincisi Fethi Naci'dir.

 

GİRESUN – ERZURUM – İSTANBUL

1927 Giresun doğumlu İsmail Naci Kalpakçıoğlu, babasının adını adına ekleyerek, eleştiri yazılarında Fethi Naci ismini kullandı. Nisan 1965'de muhasebecilik görevine son verilince “Gerçek Yayınevi”ni kurdu. “100 Soruda...” dizileri Türk kültür yaşamına ve edebiyatına büyük katkılarda bulundu. Ölüm tarihi olan 23 Temmuz 2008'e kadar geçimini yazarlık ve yayımcılıkla sağlamaya çalıştı. 


İlk eleştiri yazısı, Behçet Necatigil'in de ilk kitabı olan Kapalı Çarşı üzerine 1945-46 kışında Aksu dergisinde yayımlandı. Dost dergisinin düzenlediği soruşturmada 1960'ın en beğenilen eleştirmeni seçildi.

 

1962'de Türkiye İşçi Partisi'ne girdi. Vatan gazetesinde ve Sosyal Adalet dergisi, Yön ve bir süre yönetimine katıldığı Ant dergisinde siyasal yazılar yazdı. İdris Küçükömer’e  yakın durdu.  TİP’den ihraç edildi, “aktif” siyasetten uzaklaştı; 1968'de siyasal yazılarına son verdi; edebiyata kesin dönüş yaptı.

 

Böylece "ekonomi/politik" bilgisini, marksist dünya görüşü ve diyalektik yöntemle birleştiren Fethi Naci'yle edebiyatımız önemli bir eleştirmen kazandı. En çok da entelektüel donanımı, çalışkanlığı, açık zihinli ve açık sözlü/sözünü sakınmayan oluşuyla etkili oldu.

Fethi Naci, bilimsel yöntemi edebiyatın etik yanıyla bütünleştiren Cumhuriyet dönemi edebiyatımızın en önemli eleştirmenidir. “Gerçekçilik”in ideolojisini yapmaya çalıştı. “Saf edebiyat” diye bir şeyin olamayacağını, edebiyat yapıtının, toplumsal, siyasal, sosyolojik, psikolojik birçok bileşenin yaratısı sonucu ortaya çıktığını, sanatçının sanat yapıtındaki belirleyiciliğinin yaşamsal önemini hiç unutmadı. Edebiyat yapıtındaki kişileri incelerken nesnel ve öznel yapıların ilişkisini dikkate alan, toplumsal olanla özel olanı dengeleyen bir eleştirmendi.

 

Fethi Naci, Türkiye'de sosyalizan düşüncelerin moda olduğu, sol mücadelenin yükseldiği yılların içinde eleşirmenlik yaptı. Yıldız Ecevit'in, “Fethi Naci edebiyata ekonomik determinizmi getiren adamdır!” eleştirisinin aksine edebiyatın değerlerini toplumun değerleriyle kaynaştırmasını bildi. Bu anlamda dönemin aurasına, dönemin politik havasına uygun bir eleştirmendi.

 

Hilmi Yavuz'un vurguladığı gibi, şiiri çok sevmesine ve en iyi dostları şairler olmasına karşın hep roman ve öykü eleştirisi yazdı. En iyi dostları Edip Cansever, Turgut Uyar, Behçet Necatigil, Cemal Süreya, Cevat Çapan… gibi şairlerdi.

 

“TÜRKİYE'DE NE KADAR FUTBOL VARSA O KADAR ROMAN VAR!..”

“Türkiyede ne kadar futbol varsa o kadar da roman var...” sözü çok tartışıldı. Edebiyatımıza on yıllarca emek vermiş birisinin bu sözleri söylemesi elbette tartışmaya değerdi. Ancak bu küçümseme anlamında değildir. Bıkkınlık anında söylenmiştir düşüncesindeyim. Bunca emek, bunca eleştiri, ama işte yine herkes burnunun doğrultusunda hep birlikte edebiyatımızı uçuruma sürüklüyorlar itirazının bir biçimidir bu. Eleştiri bazı postmodern masalcıların vaaz ettiği gibi sofistike bir yazı bütünü değildir. Eleştiri olumsuz ya da olumlu anlamda öznel ya da bilimsel düşüncelerin dile getirilişidir. Düşünceyi dile getiren kısa sözler, eylemler de bir eleştiridir.

 

POSTMODERN YILLARDA ELEŞTİRMEN

Edebiyat denen sanat alanına tarihteki en büyük saldırı postmodern saldırıdır. Edebiyatın etik yanını kemiren, yok sayan bu anlayış için eleştiri, bir kitap tanıtım işinden öte bir şey değildir.  Eleştirmeni aşağılayan bu anlayış karşısında “akademik” eleştirmenler 1990'larda Türk edebiyatını omuzlamaya çalıştılar. Akademisyenlerin elinde edebiyat eleştirisi, kendini yetiştirmiş eleştirmenleri bir kenara itti. Belki de onlar bir yer açtılar; kenara çekildiler. Bu denli edebiyat bölümü var üniversitelerimizde; ayıp olur; belki işe yararlar diye tatlı bir çatışma oldu. 

 

Ancak görüyoruz ki eleştiri akademisyenlerin elinde ciddiyetini kaybetti. Teknik olan yan etik olanı yedi. Aslında eleştiri edebiyat ortamından usturupla kovuldu. Akademisyenlerin metni tanrılaştırıp kendi yarattıkları bir takım kavramlara tapınımları sonuçta at izinin it izine karıştığı, yeteneksizin yetenekliyi tükettiği bir beğeni ortamıyla edebiyatın özünü zayıflatarak kaotik bir ortam yarattı.

 

ORHAN PAMUK'UN ÜZDÜĞÜ FETHİ NACİ

İşte böyle bir ortamda Fethi Naci'nin geriye çekildiği bir 8-10 yıl var diyebiliriz. Nedeni her ne kadar yukarıda saydıklarımızsa da özel bir yanı da var düşüncesindeyim.

 

Orhan Pamuk denen fenomen bir zamanlar Fethi Naci'nin peşinden ayrılmıyordu. Yükselmesi, tanınması için Fethi Naci gerekliydi! Fethi Naci Orhan Pamuk'un Sessiz Ev ve özellikle Cevdet Bey ve Oğulları için, Pamuk'un bundan sonra asla göremediği düzeyde, dünyanın en iyi eleştirilerini yazmıştı.

 

(Pamuk bir keresinde eşiyle birlikte Naci'nin yazlığına kendini adeta zorla misafir ettirmişti. Evde kadim dost Edip Cansever de vardı. Cansever Orhan Pamuk'u hiç sevmiyordu. Pamuk iki gün sonra evden püskürtülüp kaçarcasına ayrılmıştı, “Dünya Bir Gölgeliktir”de anlatılanlara göre!)

 

Asıl demek istediğim, bir ilke adamı olan Fethi Naci'nin, Cevdet Bey ve Oğulları, Sessiz Ev'den sonra Kara Kitapla karşılaşması bir ikrah duygusu yarattı; kendisini geri çekti. Türk edebiyatı başka bir edebiyatın istilasına uğramıştı; eleştirmenler bunu püskürtmede başarılı olamadılar bence; bunun acısı Naci'ye de yansıdı. Modernist anlamda idealist eleştiri postmodern bulamaca yenildi. Sonuçlarını hep birlikte yaşıyoruz!

 

AYDINLIK GÜNLERİ

"Eleştiri Günlüğü" yazdı yıllarca Aydınlık gazetesinde. Cemal Süreya'nın köşesi boş kalınca daveti geri çevirmedi.1991-93 yılları arasında iki buçuk yıl Aydınlık'da yazdı.

 

Görüşlerine, yargılarına kimsenin kolayca karşı gelememesinin nedeni Türkçeyi eleştiri alanında da en iyi kullanabilen bir eleştirmen olmasıydı. Bir romancı gibi Türk diline olan hakimiyeti çok iyiydi.

 

Şu unutulmamalı ki eleştiri de bir edebiyat türüdür ve eleştirmen de yazarların hasıdır.

 

Ataç'da “öznel/duygusal eleştiriden bilimsel eleştiriye doğru bir açılım var”ken Fethi Naci'de “bilimsel eleştiriden öznel/duygusal eleştiriye kayış var” değerlendirmeleri yapıldı. (Bu satırların yazarı onu sağlığında “yayınevlerinin arkasından giden eleştirmenlerdendir” diye  nitelemiş, o da doğal olarak sert bir tepki vermişti. Doğru ya da yanlış bu da benim bir düşüncemdi. Ayrıca,  gözüme girmeye çalışıyor duygusu vermemek için masalarda hep mesafeli durdum; acaba Orhan Pamuk gibi mi olmalı insan!)

 

Şu veya bu, eleştirmenler çağdaş birer şövalyedirler! Eleştiri kişisel çıkar için yapılmaz. (Öyle olsaydı yapacak çok güzel işler vardır!) Görev duygusuyla yapılır. Hiçbir çıkarları olmadan üzerlerine düşmeyen ağır işleri yaparlar. Fethi Naci, Türk edebiyatının şövalyelerinden biriydi.

 

İşte, temiz Türkçe, temiz vicdan yeterli; bir de  insanlığın nereden gelip nereye gittiğini, yaşadığımız çağın önemini bilebilmek!

 

Fethi Naci'den sonra eleştirinin, değil toplumumuzda edebiyatta bile bir ağırlığı, ciddiyeti kalmadı. Fethi Naci, eleştirmenin saygınlığını, eleştirinin önemini duyumsatan bir kişilikti. Edebiyat eleştirimizin son kalesiydi. Birbirinden değerli kitapları, ölümünün 5. yılında (23 Temmuz 2008), yayınlayacak yürekli bir yayınevi arıyor!

 

Ahmet Yıldız

(Bu yazı daha önce Bağımsız dergisinde yayımlandı.)

Facebook
yorumlar ... ( 5 )
03-09-2013
03-09-2013 10:47 (1)
Yiğidi öldürelim ama hakkını verelim. Cevdet Bey ve Oğulları, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal kuşağından sonra edebiyatımızın ilk kayda değer romanlarındandır ve maalesef daha sonra bizde bu düzeyde bir roman okuyamadım. Fethi Naci sonraki eserleri yermekte ne kadar haklıysa, Cevdet Bey ve Oğullarını göklere çıkartmakta o kadar haklıydı. (Bunları Ahmet Yıldız'a eleştiri olarak yazmıyorum, sadece düşüncelerimi ifade ediyorum). Akif
03-09-2013 10:54 (2)
Büyük eleştirmenler de aldatılabilir. Orhan Pamuk’un Cevdet Bey ve Oğulları romanının Thomas Mann’ın Buddenbrook Ailesi ile, Adalet Ağaoğlu’nun Bir Düğün Gecesi’nin de Aldoux Huxley’in Ses Sese Karşı’sına benzerliği sonradan epey konuşuldu. Beyaz Kale'nin tam intihal olduğu belgeleriyle ortaya konuldu. Pamuk bunlara karşı sadece "metinler arası geçişler" dedi..
03-09-2013 11:18 (3)
Pamuk'un bir kitabı hakkında yazı yazmak büyük tehlike... Adam hepsini yürütmüş; sonra rezil olmak var:) Fethi Naci'nin tek falsosu A. yıldız'ın eleştirdiği Can Yayınlarına karşı zaafıydı... O da Erdal Öz'ün özel dostluğundan olacak sanırım... (Zekiye Apa)
03-09-2013 11:35 (4)
'Postmodern saldırı', saldırdığı şeyi yeniden gündeme getirdiği için, iyi bir şey yapmış oluyor:)) Bu arada, modernistler de 'pamuk'a saldırarak onu büyütüyorlar... Böylece, edebiyat evreni sürekli genişliyor... m.ylmz
03-09-2013 22:03 (5)
Fethi Naci de Memet Fuat, Mehmet H.Doğan gibi unutulmazdı.. Hüseyin Peker
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211026
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.