Bu sitede sonbahar-kış depresyonu için D vitamini önerildiğinde birkaç arkadaş çok hızlı ve aşırı bir tepki gösterdiler: “Böyle bir şeyi nasıl önerirsiniz, bunun kanıtı nedir?”
Sonra tüm izah çabalarımıza “Kanıta dayanmayan tıp olmaz, tıp bu değil!” dediler, başka şey demediler. Bizleri kanıt göstermeden üfüren Marankiler, samimiyetsiz sağlıklı yaşam önerileri getiren TV-reklam yıldızı Müftüoğulları yerine koydular. Kabahat bizde. Demek ki üç kitap yazmışız, tıp anlayışımızı anlatamamışız. Bazı dostların zihninde sadece bizim karikatürümüz canlanmış. Sosyalist olduğu için kapitalizmin ürettiği her şeyi elinin tersiyle iten posbıyıklı bir solcu. Veya ben profesörüm, ne desem doğrudur diyen kibirli bir akademisyen. Bu imgelere nasıl varmışlarsa varmışlar işte. Suçlu biziz. Sil baştan anlatalım.
Gerçekten kanıtımız yok mu? Veya kanıt göstermeyi önemsemiyor muyuz? Bilimsel yaklaşımda kanıt elbette çok önemlidir, ama bilimsel yaklaşım kanıttan ibaret değildir, kanıt olsa olsa bilimselliğin beş altı temel ve ötekilerden kopmaz bileşeninden biridir.
Bilimsel yaklaşım için bilgili ve sorgulayıcı bir akıl gerek ilk önce. Sonra doğru sorunları saptamak, doğru soruları sorabilmek. Ardından bir hipotez ortaya koyabilmek. Sonra usulüne uygun araştırmalara girmek. Kanıtınızı bundan sonra elde eder ve gösterirsiniz. Kanıtları yorumlamak da bilimsel yöntem işidir. Neyin güvenilir, neyin güvenilmez kanıt olduğunu ayırt etmek başlı başına bilimsel felsefede-yöntemde sağlamlığı gerektirir. Sonra elde edilen sonuçların tartışmaya ve uygulamaya açılması, tekrar tekrar sınanması...
Buralarda bilim teknisyenleri ile gerçek bilginler arasında fark açığa çıkar. Ya da bilimsel düşünen meslek insanlarıyla, "meşru" olanı uygulayan meslek insanları arasındaki fark. "Meşru" olanı uygulamak, bilimsel ve etik olmayan meşruluk dışılığından iyidir, ama bilimsel düşünen meslek insanlığından kötüdür. Meşru olanı uygulayan teknisyenler çoğunluğun rıza gösterdiği bilgileri doğru kabul eder ve bunları uygularlar. "Meşru" bilimin takipçisidirler. Gerçek bilginler ve onların izinden giden meslek insanları ise bilimselliğin gereklerini yerine getirirler ve bunu yaparken kaçınılmaz biçimde büyük çoğunluğu oluşturan teknisyenlere karşı da savaş verirler. Bilim tarihi bunun sayısız örneğiyle doludur. Sonunda yine çoğunluk tarafından kabul edilen bilgi “kanıta dayalı bilimsel bilgi” kabul edilir. Devrimci bilgilerin bir bölümü belli bir eziyetten sonra "bilimsel meşru bilgi" kabul edilmiştir, ama başka yeni fikirlerin çoğunlukça aşağılanması süreci devam etmektedir.
Soruyorum ve düşünün: Galileo, Newton ve Einstein... eğer dönemlerindeki bilginler çoğunluğunun görüş ve kanıtlarına saygı gösterselerdi ne olurdu?
Pasteur kuduz aşısını bir zorunluluktan ötürü bir çocuk üstünde denediğinde birkaç hayvan deneyi dışında elinde tek bir kanıt, yayın, metaanaliz... yoktu. Üstelik Pasteur hekim bile değildi. Yaptığı şey yasadışı bir pervasızlıktı.
Penisilin ilk kez 1911’de tanımlandı. Fleming onu daha sonra buldu, 1928’de yayımladı. Penisilinin tıptaki ilk kullanımları (1930’da başladı) değişik nedenlerden ötürü hiç parlak sayılmazdı. İlk kez 1942’de bir kitle faciasında yaygın olarak kullanıldı (çoğunluk onayı alınmaksızın) ve başarılı oldu. Bunun üzerine 1943’de Amerikan ordusu savaşta askerler üstünde kullanılmasına izin verdi. Tıp çevrelerinin çoğunluğunun onayı, "meşruluk" tam 17 yıl sonra, 1945’de geldi.
Örneğin “taş devri beslenmesi”. Onu olumlayan çok sayıda araştırma yayımlandı. Yine de tıp çevrelerinin çoğunluğunun onayını almış değil. Saysanız öteki diyetleri olumlayan daha fazla araştırma vardır, çünkü onlar eski diyetlerdir, takipçisi onlarca kat fazladır.
Bu konudaki kişisel deneyimimiz 15 yıla yaklaşıyor. Ondan bahsettiğimizde önceleri çoğu kişi, özellikle hekimler dalga geçiyordu. Marjinallik gibi algılanıyordu. Nereden nereye geldik. Uluslararası diyabet birlikleri son beş yıldır onu "bilimsel" diyetler listesine aldı. Yağ ve proteini fazla kısıtlamamak neredeyse çoğunluğun onayını kazanmak üzere. Yumurta ve tereyağı çoğunlukça onaylandı onaylanacak. Şekerin büyük tehlike olduğu çoğunlukça kabul ediliyor artık. Kendimiz 12 yıldır bu diyeti uyguluyoruz, eşe dosta, akrabaya ve hastalarımıza uygulatmaya çalışıyoruz, yeterince disiplinli davrananlarda kilo verdirme ve vücut zindeliği açısından iyi sonuç almadığımız neredeyse yok. Bunlarda 70’den fazlasının kan değerlerini izledik, kan trigliseridlerinde düşme, HDL’de yükselme gördük. Şimdi “kanıta dayalı tıp” henüz çoğunluk onayı vermedi diye taş devri beslenmesini herkese önermeyecek miydik, miyiz, bunları yazmayacak mıyız? Bu konudaki deneyimimiz bir bilimsel kanıt değil mi?
Ahmet Aydın Hocanın tıbba katkısı, taş devri beslenmesi kapsamını aşan bütünlüklü evrimsel yaklaşım getirmesi. Genel metabolik-fizyolojik yapımıza uygun bir tıp öneriyor. Bunu kendi icat etmiyor. Tüm dünyadaki bilimsel araştırmaları, literatürü pek çok "kanıtçıdan" daha iyi takip ediyor, bir kısmını yayımlıyor. Önerdiği yaklaşımlar tıpta üst-bilimsel yaklaşımlar, onun da değeri zamanla anlaşılacak. Normaldir. Ancak insana açıkça zarar verme yönü ağır basan ticari gündelik tıbba karşı söyledikleri, bazen çubuğu tersine fazla bükmek anlamına gelebilir. Yani bazı yanlışlar içerebilir. Ağzından çıkan her öneriyi tutmuyoruz elbette (burada ölçü zaten biz değiliz) ve esasen bilimde her şey tartışmaya ve sınamaya açıktır. Ama onun bu kökten farklı paradigması bize sağlığı ve tıbbı kavramada geniş ufuk kazandırmıştır. (D vitamini yaklaşımı bu evrimsel-bütünlüklü tıp yaklaşımının sadece minicik bir parçası ve ayrıca bize göre onu önermek için fazlasıyla kanıt mevcut.) Bakıyoruz akademisyen veya hekim arkadaşlarımıza, bu bütünlüklü tıp yaklaşımını davul tozculuğu-minare gölgeciliği gibi göstermeye, sarakaya almaya çalışıyorlar. Birtakım tartışmalarda bırakın bilimselliği, karşıdakinin duruşunu, cümlelerini açıkça ve ısrarla çarpıtarak etik dışına çıkmasalar bari. O da normaldir, insanız. Ama kendi bilimlerini, kanıtlarını, yüzlerce uzmanlığın elinde paramparça olmuş tutarsız tıp anlayışlarını hiç sorgulamıyorlar. Akademisyen veya hekim de olsa insan bu!..
Ve şimdi bu durumda, bulduğumuz, okuduğumuz, kanıtlara dayanarak doğru bulduğumuz bir şeyi önermesek, asıl o zaman sorumsuz ve bencil olmayacak mıyız? Asıl böyle davransak Darwin’i yargılamaya kalkan ezeli-ebedi tutucu-vasat bilginler topluluğuna katışmayacak mıyız? Darwin kuramını yayımladığında elinde doğru dürüst belge yoktu, ne gen biliniyordu o zaman, ne mutasyon, ne de fosil yaşlarını saptayan bir teknoloji vardı. Ona “kanıtla, yoksa şarlatansın” demişti bilginler çoğunluğu.
Ama bugün şartlar değişik. Elbette bilimsel araştırmalara saygılıyız, bizler de bilimsel araştırma yapıyoruz. Ama bir şeyi değerlendirirken ilk yaptığımız şey bilimsel felsefemize, bilimsel mantığımıza uygun davranmaktır. Sonra artık büyük çoğunluğun kabul ettiği, referans gösterilen kitaplara geçmiş temel tıp bilgilerini okuruz, herhangi bir şeyi metaanalizlerden önce bu temel bilgiyle değerlendiririz. Sonra ortaya çıkmış yeni kanıtları sorgulayarak değerlendiririz. İsterse metaanalizin ilahı gelsin, o analizde belli temel yöntem yanlışları görmüşsek, kaldırıp çöpe atarız. Ne yazık ki böyle temeli çürük yayınları çok sık görüyoruz, hem de ne saygın uluslararası dergilerde.
Aşağıda size, çok değil bir buçuk saat içinde bulup-okuyup derlediğim 24 makale, yüzden fazla araştırma sonucu. Sadece D vitamini-depresyon ilişkisi hakkında. D vitamininin başka etkilerine girsek, liste yirmi sayfada bitmez. Kendiniz inceleyin.
Ama önce bunlardan ne anladım (buradaki bazı yazılarla uygunluk içinde) onları özetleyeyim.
1- Depresyonun mevsimsel döngüsü, güneş ışınlarıyla ilgisi, güneş ve ışın tedavisi vb. artık klasik kitaplara geçmiş bilgi.
2- D vitamini eksikliğiyle depresyonun ilgisi neredeyse herkesçe kabul ediliyor artık.
3- Bu ilgiyi bazı otörler depresyonun nedenlerinden biri olarak açıklıyor (bu yöndeki araştırma bulguları çoğunluğu yakalamak üzere, ama belki yakalayamamış?), bir kısmı sonucu olarak değerlendiriyor, bir bölümü kararsız. Fakat akıl var mantık var, 1. maddedeki klasik bilgiyle bunun ilgisi kurulamıyor mu? (Bilim insanlarının çoğunda akıl mantık aramayın, onlar tamamen farklı güdülerle hareket ederler.)
4- D vitamininin depresyonu önleyici olduğu yönündeki araştırma sonuçları giderek artıyor, ama henüz çoğunluğu yakalayamamış.
5- D vitamininin depresyon belirtilerini azalttığı yönünde de araştırmalar var, bunlar henüz az sayıda.
6- Tüm bu derlemelere nesnel bakanlar D vitaminin koruyucu ve tedavi edici yönünün araştırmalarda belirginleşmesini veya bazı metanalizlerde güçlü görünmesini önleyen üç yöntem hatasından bahsediyorlar:
a) Birçok araştırmada D vitamini yeterli sürelerde verilmemiş.
b) Birçok araştırmada yeterli dozda verilmemiş.
c) Bugün normal en alt kan seviyesi kabul edilen 40 ng/ml muhtemelen yanlıştır. Çünkü atalarımızda bu seviye çok daha yüksekti diyenler var.
Bu a,b ve c’yi de İlknur Arslanoğlu sizlere açıklamaya çalışmıştı. Bunlar D vitamini aleyhindeki metaanalizleri boş düşürecek ciddi yöntem hatalarıdır.
Şimdi benim buna 5 ilavem var:
1- D vitamininin koruyucu ve tedavi edici etkileri hipotezi henüz yeni olduğundan büyük bir ihtimalle bu konudaki araştırmalar 10 yıl içinde çoğunluğa geçecek ve o zaman “kanıta dayalı tıp” bunu kabul edecektir. Varsayım diyeceksiniz... Kanıta dayalı bu öngörümüz yanlış çıkarsa biz risk aldığımızı kabul ederiz, hesabını veririz. Ama kanıt çoğunluğu sağlanmadığı için heba edilen yüz milyonların hesabını kim verecek? İkinci savaş öncesi sigaranın zararları da henüz güya kanıtlanamamıştı ve doktorlar sigara reklamlarına çıkıyordu.
2- Bugüne dek D vitamininin lehindeki araştırmalar eğer çoğunluğa geçmemişse, anti-depresif ilaç araştırmalarının arkasında milyar dolarlar, ucuz D vitamini araştırmalarının arkasında basit fonlar bulunması hiç sorgulanmayacak mı bilimsel kafalarca?
3- Pasteur, Fleming, Darwin vb. onca iletişimsizliğe ve teknolojik yetersizliğe karşı bizden daha şanslıydı, çünkü o zaman bilgiye açlık vardı (bilimin çok hızlı ilerlediği yıllardır). Şimdiyse bilim uluslararası azgın tekellerin denetim ve sponsorluğunda aşırı araştırma ve bilgi kirliliği içinde, güvensiz bilgiden ve kanıttan tiksinme aşamasına geldik, burada çoğunluk onayını sağlamak çok daha güç.
4- Tıbba gayet muhafazakar ve ticari bakan Mayo Kliniği makalesini de okursanız, D vitamininin öne sürülen yararları (genel bir fizyolojik mekanizmaya dayandığından) elli kadar hastalık-sorunda ileri sürülüyor. Bunlardan bir bölümünde yararları “yeteri” kadar kanıtlanmış. Bazılarında kanıt var, ama “yeterli” sayıda değil. Bazılarında az kanıt var. D vitamininin yararsız veya zararlı olduğu ise çok az konuda ispatlanmış. Yani yeni araştırmalar bekleniyor… Fakat bir de şöyle bakamaz mıyız? Demek ki D vitamini yararları ortak fizyolojik işlevi gereği belki elli kanaldan, elli hastalığa iyi geliyor. Her birine “elimizdeki araştırmalar ışığında” bir fiske yararı bulunsa, bunların toplam yararı onu kullanmamızı daha da haklı çıkarmaz mı?
5- Bazı tepkilerde kanıt isteğinden çok çoğunluk onayı kaygısı görüyoruz. Örneğin şu soru aklıma geldi: Hocamız D vitamini yerine “Bir terapiste gidin ve danışın” deseydi, aynı tepkiyi alır mıydı? Çünkü kırk çeşit terapi var ve bunların çoğunun yararlılığını kanıtlayacak yeterli araştırma yok. Veya hocamız sadece "bir psikiyatriste gidin" deseydi, daha mı az zararlı olacaktı. Kişi büyük olasılıkla gereksiz yere doktora gidecek ve büyük olasılıkla ona gereksiz yere ilaç başlanacaktı. (Gereksiz ilaç kullanımı ve bunların zararları konusunda da yığınla araştırma var, ama bunlar tabip odasına ihbar edilmez!, burada hassasiyet gösterilmez, doktorlar bundan ötürü tehdit edilmez! Niye?)
Veya şöyle bir öneri getirseydi: Gribe yakalanmak üzere olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Eve gidin, battaniyenin altına girin, bir saat dinlenin, bu sırada sevdiğiniz bir müzik kanalı dinleyin... Burada gribe karşı dinlenme, ısıtma ve moral destek öneriliyor. Hepsinin de bağışıklık sistemine iyi geleceği aşikar. Ama neye göre aşikar, böyle şeyler doğru dürüst araştırılmadığı için elinizde yeterli kanıt yoktur muhtemelen, bazı dolaylı bilgiler vardır ancak. Koruyucu tıp konusunda araştırmalar baştan küçümseniyor, mali kaynak bulmak güç, yayımlatmak daha da güç. Sistem böyle kanıtların toplanmasını hiçbir bakımdan özendirmiyor, basbayağı köstekliyor. Eşit koşullarda gerçekten bilim için çabalamıyoruz ki. Yine de birçok araştırma yapılıyor. Az kanıtlı veya çok kanıtlı, bir doktor temel tıp bilgisine güvenerek halka böyle şeyler öneremeyecek mi?
Burada bir ilaç yok diye itiraz gelebilir. Dolayısıyla zarar söz konusu değil en azından. Grip aşısı kampanyalarına ne demeli? Bunların gribi iyileştirdiğine dair ciddi bir kanıt yığılmış değil henüz, ama uzun dönemli olası yan etkileri pek az araştırılmış (uzun bir dönem de geçmemiş henüz üstünden). Peki bu kadar yaygın önerilen bir uygulamada öne sürülen zararlarının ciddiliğine karşın neden kanıt aranmaz?
Bazı yorumcuların ima ettiği gibi tarım bakanlığı onaylı şu çok yaygın sağlık takviyeleri sektörünün bir parçası değil D vitamini. Yarım asırdan fazladır kullanılan, gayet ucuz bir tıbbi ajan, tek kaynağı neredeyse güneş olmakla birlikte, güneşlenenlerin bile önemli bir kısmında kanda düşük seviyede çıkan elzem bir madde.
Kaosun nedeni belli, ama bir daha vurgulayalım: Güncel tıp otoriteleri ve hükümetler bir numaralı görevleri olduğu halde koruyucu tıbbı savsaklıyor. Bugünkü tıp "hastalansın gelsinler, en aşırı tedaviyi uygulayalım" tıbbı. Para kazandırmayan koruyucu önlemi bilimdışı ve yasadışı ilan ediyor. Tıbbı düzenleyen yönergeleri herkese dayatıyor. Bu yönergeler kendi şikeli araştırmalarına, kurumlarına dayanıyor. Yönergeye uymadığınız, örneğin koruyucu bir önlemi halka önerdiğiniz zaman parmağını sallayıp sizi tehdit ediyor. İlacı ve tetkikleri fetiş kabul ediyor, fetişe (paraya) saygılı davranmadığınızda yasal ve cezai yaptırımlar da uygulayabiliyor.
Ve bitirirken, “kanıta dayalı tıp” gerçeği nedir, metaanaliz nedir, bu konularda yine bir bilimsel makale öneriyorum, Cem Terzi’den. (D-vit ile ilgili 24 yazının dışında bu). Başlı başına kanıta dayalı tıp için kanıtlarla dolu. Günümüz tıp biliminin nasıl bir bilim olduğunun fotoğraflarıyla dolu. Bundan önceki Gökhan Hotamışlıgil-Ülker danışmanlığı haberi de başlı başına güncel tıp için bir kanıttır ve elimizde böyle yüzlerce kanıt var. Bağlantısı şu:
http://www.kongrekaraburun.org/Cem_Terzi.pdf
Son olarak biz bu kanıtlar ve yorumları üstündeki sahtekarlığı, kanıt fetişizminde ısrarın sahte bilimselliği iyice azdırdığını, yine kanıtlarla, bilim kuralları içinde teşhir etmeli, doğruları yine bilim kuralları, “bilimin üstünlüğü” ilkesi :) çerçevesinde hakim kılmalıyız. Çünkü bilimsellik körü körüne bir kanıt bağımlılığı olmasa da çoğunluğu ikna için ortak dilde de güçlü ve bol kanıtlı durmamız gerekiyor.
Bu konularda tartışmayı sürdürelim, yanlışımız varsa karşılıklı olarak kabul edelim veya karşılıksız kabul edelim.
Kaan Arslanoğlu
D vitamini ve depresyon için kanıtlar:
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/12480364
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/9539254
http://dvitaminieksik.com/ustembriyo.php
http://fm-cfs.ca/pdfs/FMresearch-abstracts-2007.pdf
http://europepmc.org/abstract/med/10888476
http://www.vitaminedelft.org/files/art/jorde2008.pdf
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/22790678
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/10888476
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/18793245
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/22790678
http://www.vitasearch.com/get-clp-summary/40584
http://archinte.jamanetwork.com/article.aspx?articleid=414878
http://www.psychiatrictimes.com/depression/what-role-vitamin-d-depression#sthash.TGmLbkMo.dpuf
http://www.mayoclinic.org/drugs-supplements/vitamin-d/evidence/hrb-20060400
http://www.medicalnewstoday.com/articles/274295.php
http://www.abstracts2view.com/endo/view.php?nu=ENDO12L_SAT-377
http://www.vitasearch.com/get-clp-summary/40584
http://www.utsouthwestern.edu/newsroom/news-releases/year-2012/vitamin-d-brown.html
http://www.drfuhrman.com/library/VitaminD.aspx
http://www.klinikpsikiyatri.org/files/journals/1/161.pdf
https://www.vitamindcouncil.org/health-conditions/depression/
Shaffer JA, Edmondson D, Wasson LT, Falzon L, Homma K, Ezeokoli N, Li P, Davidson KW (2014). "Vitamin D Supplementation for Depressive Symptoms: A Systematic Review and Meta-Analysis of Randomized Controlled Trials". Psychosomatic Medicine 76 (3): 190–6. doi:10.1097/psy.0000000000000044. PMID 24632894.
http://en.wikipedia.org/wiki/Vitamin_D (Depresyonla ilgili yukarıdaki kaynak veriliyor)