Kanıtlara da bilimsel bakar bilimsel tıp, çoğunluk rızası aramaz (D vitamini tartışması üstüne)

Bu sitede sonbahar-kış depresyonu için D vitamini önerildiğinde birkaç arkadaş çok hızlı ve aşırı bir tepki gösterdiler: “Böyle bir şeyi nasıl önerirsiniz, bunun kanıtı nedir?”

Sonra tüm izah çabalarımıza “Kanıta dayanmayan tıp olmaz, tıp bu değil!” dediler, başka şey demediler. Bizleri kanıt göstermeden üfüren Marankiler, samimiyetsiz sağlıklı yaşam önerileri getiren TV-reklam yıldızı Müftüoğulları yerine koydular. Kabahat bizde. Demek ki üç kitap yazmışız, tıp anlayışımızı anlatamamışız. Bazı dostların zihninde sadece bizim karikatürümüz canlanmış. Sosyalist olduğu için kapitalizmin ürettiği her şeyi elinin tersiyle iten posbıyıklı bir solcu. Veya ben profesörüm, ne desem doğrudur diyen kibirli bir akademisyen. Bu imgelere nasıl varmışlarsa varmışlar işte. Suçlu biziz. Sil baştan anlatalım.  

Gerçekten kanıtımız yok mu? Veya kanıt göstermeyi önemsemiyor muyuz? Bilimsel yaklaşımda kanıt elbette çok önemlidir, ama bilimsel yaklaşım kanıttan ibaret değildir, kanıt olsa olsa bilimselliğin beş altı temel ve ötekilerden kopmaz bileşeninden biridir.  

Bilimsel yaklaşım için bilgili ve sorgulayıcı bir akıl gerek ilk önce. Sonra doğru sorunları saptamak, doğru soruları sorabilmek. Ardından bir hipotez ortaya koyabilmek. Sonra usulüne uygun araştırmalara girmek. Kanıtınızı bundan sonra elde eder ve gösterirsiniz. Kanıtları yorumlamak da bilimsel yöntem işidir. Neyin güvenilir, neyin güvenilmez kanıt olduğunu ayırt etmek başlı başına bilimsel felsefede-yöntemde sağlamlığı gerektirir. Sonra elde edilen sonuçların tartışmaya ve uygulamaya açılması, tekrar tekrar sınanması...

Buralarda bilim teknisyenleri ile gerçek bilginler arasında fark açığa çıkar. Ya da bilimsel düşünen meslek insanlarıyla, "meşru" olanı uygulayan meslek insanları arasındaki fark. "Meşru" olanı uygulamak, bilimsel ve etik olmayan meşruluk dışılığından iyidir, ama bilimsel düşünen meslek insanlığından kötüdür. Meşru olanı uygulayan teknisyenler çoğunluğun rıza gösterdiği bilgileri doğru kabul eder ve bunları uygularlar. "Meşru" bilimin takipçisidirler. Gerçek bilginler ve onların izinden giden meslek insanları ise bilimselliğin gereklerini yerine getirirler ve bunu yaparken kaçınılmaz biçimde büyük çoğunluğu oluşturan teknisyenlere karşı da savaş verirler. Bilim tarihi bunun sayısız örneğiyle doludur. Sonunda yine çoğunluk tarafından kabul edilen bilgi “kanıta dayalı bilimsel bilgi” kabul edilir. Devrimci bilgilerin bir bölümü belli bir eziyetten sonra "bilimsel meşru bilgi" kabul edilmiştir, ama başka yeni fikirlerin çoğunlukça aşağılanması süreci devam etmektedir.

Soruyorum ve düşünün: Galileo, Newton ve Einstein... eğer dönemlerindeki bilginler çoğunluğunun görüş ve kanıtlarına saygı gösterselerdi ne olurdu?

Pasteur kuduz aşısını bir zorunluluktan ötürü bir çocuk üstünde denediğinde birkaç hayvan deneyi dışında elinde tek bir kanıt, yayın, metaanaliz... yoktu. Üstelik Pasteur hekim bile değildi. Yaptığı şey yasadışı bir pervasızlıktı.  

Penisilin ilk kez 1911’de tanımlandı. Fleming onu daha sonra buldu, 1928’de yayımladı. Penisilinin tıptaki ilk kullanımları (1930’da başladı) değişik nedenlerden ötürü hiç parlak sayılmazdı. İlk kez 1942’de bir kitle faciasında yaygın olarak kullanıldı (çoğunluk onayı alınmaksızın) ve başarılı oldu. Bunun üzerine 1943’de Amerikan ordusu savaşta askerler üstünde kullanılmasına izin verdi. Tıp çevrelerinin çoğunluğunun onayı, "meşruluk" tam 17 yıl sonra, 1945’de geldi.

Örneğin “taş devri beslenmesi”. Onu olumlayan çok sayıda araştırma yayımlandı. Yine de tıp çevrelerinin çoğunluğunun onayını almış değil. Saysanız öteki diyetleri olumlayan daha fazla araştırma vardır, çünkü onlar eski diyetlerdir, takipçisi onlarca kat fazladır.

Bu konudaki kişisel deneyimimiz 15 yıla yaklaşıyor. Ondan bahsettiğimizde önceleri çoğu kişi, özellikle hekimler dalga geçiyordu. Marjinallik gibi algılanıyordu. Nereden nereye geldik. Uluslararası diyabet birlikleri son beş yıldır onu "bilimsel" diyetler listesine aldı. Yağ ve proteini fazla kısıtlamamak neredeyse çoğunluğun onayını kazanmak üzere. Yumurta ve tereyağı çoğunlukça onaylandı onaylanacak. Şekerin büyük tehlike olduğu çoğunlukça kabul ediliyor artık. Kendimiz 12 yıldır bu diyeti uyguluyoruz, eşe dosta, akrabaya ve hastalarımıza uygulatmaya çalışıyoruz, yeterince disiplinli davrananlarda kilo verdirme ve vücut zindeliği açısından iyi sonuç almadığımız neredeyse yok. Bunlarda 70’den fazlasının kan değerlerini izledik, kan trigliseridlerinde düşme, HDL’de yükselme gördük. Şimdi “kanıta dayalı tıp” henüz çoğunluk onayı vermedi diye taş devri beslenmesini herkese önermeyecek miydik, miyiz, bunları yazmayacak mıyız? Bu konudaki deneyimimiz bir bilimsel kanıt değil mi?

Ahmet Aydın Hocanın tıbba katkısı, taş devri beslenmesi kapsamını aşan bütünlüklü evrimsel yaklaşım getirmesi. Genel metabolik-fizyolojik yapımıza uygun bir tıp öneriyor. Bunu kendi icat etmiyor. Tüm dünyadaki bilimsel araştırmaları, literatürü pek çok "kanıtçıdan" daha iyi takip ediyor, bir kısmını yayımlıyor. Önerdiği yaklaşımlar tıpta üst-bilimsel yaklaşımlar, onun da değeri zamanla anlaşılacak. Normaldir. Ancak insana açıkça zarar verme yönü ağır basan ticari gündelik tıbba karşı söyledikleri, bazen çubuğu tersine fazla bükmek anlamına gelebilir. Yani bazı yanlışlar içerebilir. Ağzından çıkan her öneriyi tutmuyoruz elbette (burada ölçü zaten biz değiliz) ve esasen bilimde her şey tartışmaya ve sınamaya açıktır. Ama onun bu kökten farklı paradigması bize sağlığı ve tıbbı kavramada geniş ufuk kazandırmıştır. (D vitamini yaklaşımı bu evrimsel-bütünlüklü tıp yaklaşımının sadece minicik bir parçası ve ayrıca bize göre onu önermek için fazlasıyla kanıt mevcut.) Bakıyoruz akademisyen veya hekim arkadaşlarımıza, bu bütünlüklü tıp yaklaşımını davul tozculuğu-minare gölgeciliği gibi göstermeye, sarakaya almaya çalışıyorlar. Birtakım tartışmalarda bırakın bilimselliği, karşıdakinin duruşunu, cümlelerini açıkça ve ısrarla çarpıtarak etik dışına çıkmasalar bari. O da normaldir, insanız. Ama kendi bilimlerini, kanıtlarını, yüzlerce uzmanlığın elinde paramparça olmuş tutarsız tıp anlayışlarını hiç sorgulamıyorlar. Akademisyen veya hekim de olsa insan bu!..   

Ve şimdi bu durumda, bulduğumuz, okuduğumuz, kanıtlara dayanarak doğru bulduğumuz bir şeyi önermesek, asıl o zaman sorumsuz ve bencil olmayacak mıyız? Asıl böyle davransak Darwin’i yargılamaya kalkan ezeli-ebedi tutucu-vasat bilginler topluluğuna katışmayacak mıyız? Darwin kuramını yayımladığında elinde doğru dürüst belge yoktu, ne gen biliniyordu o zaman, ne mutasyon, ne de fosil yaşlarını saptayan bir teknoloji vardı. Ona “kanıtla, yoksa şarlatansın” demişti bilginler çoğunluğu.    

Ama bugün şartlar değişik. Elbette bilimsel araştırmalara saygılıyız, bizler de bilimsel araştırma yapıyoruz. Ama bir şeyi değerlendirirken ilk yaptığımız şey bilimsel felsefemize, bilimsel mantığımıza uygun davranmaktır. Sonra artık büyük çoğunluğun kabul ettiği, referans gösterilen kitaplara geçmiş temel tıp bilgilerini okuruz, herhangi bir şeyi metaanalizlerden önce bu temel bilgiyle değerlendiririz. Sonra ortaya çıkmış yeni kanıtları sorgulayarak değerlendiririz. İsterse metaanalizin ilahı gelsin, o analizde belli temel yöntem yanlışları görmüşsek, kaldırıp çöpe atarız. Ne yazık ki böyle temeli çürük yayınları çok sık görüyoruz, hem de ne saygın uluslararası dergilerde.    

Aşağıda size, çok değil bir buçuk saat içinde bulup-okuyup derlediğim 24 makale, yüzden fazla araştırma sonucu. Sadece D vitamini-depresyon ilişkisi hakkında. D vitamininin başka etkilerine girsek, liste yirmi sayfada bitmez. Kendiniz inceleyin.

Ama önce bunlardan ne anladım (buradaki bazı yazılarla uygunluk içinde) onları özetleyeyim.

1- Depresyonun mevsimsel döngüsü, güneş ışınlarıyla ilgisi, güneş ve ışın tedavisi vb. artık klasik kitaplara geçmiş bilgi.

2- D vitamini eksikliğiyle depresyonun ilgisi neredeyse herkesçe kabul ediliyor artık.

3- Bu ilgiyi bazı otörler depresyonun nedenlerinden biri olarak açıklıyor (bu yöndeki araştırma bulguları çoğunluğu yakalamak üzere, ama belki yakalayamamış?), bir kısmı sonucu olarak değerlendiriyor, bir bölümü kararsız. Fakat akıl var mantık var, 1. maddedeki klasik bilgiyle bunun ilgisi kurulamıyor mu? (Bilim insanlarının çoğunda akıl mantık aramayın, onlar tamamen farklı güdülerle hareket ederler.) 

4- D vitamininin depresyonu önleyici olduğu yönündeki araştırma sonuçları giderek artıyor, ama henüz çoğunluğu yakalayamamış.

5- D vitamininin depresyon belirtilerini azalttığı yönünde de araştırmalar var, bunlar henüz az sayıda.

6- Tüm bu derlemelere nesnel bakanlar D vitaminin koruyucu ve tedavi edici yönünün araştırmalarda belirginleşmesini veya bazı metanalizlerde güçlü görünmesini önleyen üç yöntem hatasından bahsediyorlar:

a) Birçok araştırmada D vitamini yeterli sürelerde verilmemiş.

b) Birçok araştırmada yeterli dozda verilmemiş.

c) Bugün normal en alt kan seviyesi kabul edilen 40 ng/ml muhtemelen yanlıştır. Çünkü atalarımızda bu seviye çok daha yüksekti diyenler var.

Bu a,b ve c’yi de İlknur Arslanoğlu sizlere açıklamaya çalışmıştı. Bunlar D vitamini aleyhindeki metaanalizleri boş düşürecek ciddi yöntem hatalarıdır.

Şimdi benim buna 5 ilavem var:

1- D vitamininin koruyucu ve tedavi edici etkileri hipotezi henüz yeni olduğundan büyük bir ihtimalle bu konudaki araştırmalar 10 yıl içinde çoğunluğa geçecek ve o zaman “kanıta dayalı tıp” bunu kabul edecektir. Varsayım diyeceksiniz... Kanıta dayalı bu öngörümüz yanlış çıkarsa biz risk aldığımızı kabul ederiz, hesabını veririz. Ama kanıt çoğunluğu sağlanmadığı için heba edilen yüz milyonların hesabını kim verecek? İkinci savaş öncesi sigaranın zararları da henüz güya kanıtlanamamıştı ve doktorlar sigara reklamlarına çıkıyordu.

2- Bugüne dek D vitamininin lehindeki araştırmalar eğer çoğunluğa geçmemişse, anti-depresif ilaç araştırmalarının arkasında milyar dolarlar, ucuz D vitamini araştırmalarının arkasında basit fonlar bulunması hiç sorgulanmayacak mı bilimsel kafalarca?

3- Pasteur, Fleming, Darwin vb. onca iletişimsizliğe ve teknolojik yetersizliğe karşı bizden daha şanslıydı, çünkü o zaman bilgiye açlık vardı (bilimin çok hızlı ilerlediği yıllardır). Şimdiyse bilim uluslararası azgın tekellerin denetim ve sponsorluğunda aşırı araştırma ve bilgi kirliliği içinde, güvensiz bilgiden ve kanıttan tiksinme aşamasına geldik, burada çoğunluk onayını sağlamak çok daha güç.

4- Tıbba gayet muhafazakar ve ticari bakan Mayo Kliniği makalesini de okursanız, D vitamininin öne sürülen yararları (genel bir fizyolojik mekanizmaya dayandığından) elli kadar hastalık-sorunda ileri sürülüyor. Bunlardan bir bölümünde yararları “yeteri” kadar kanıtlanmış. Bazılarında kanıt var, ama “yeterli” sayıda değil. Bazılarında az kanıt var. D vitamininin yararsız veya zararlı olduğu ise çok az konuda ispatlanmış. Yani yeni araştırmalar bekleniyor… Fakat bir de şöyle bakamaz mıyız? Demek ki D vitamini yararları ortak fizyolojik işlevi gereği belki elli kanaldan, elli hastalığa iyi geliyor. Her birine “elimizdeki araştırmalar ışığında” bir fiske yararı bulunsa, bunların toplam yararı onu kullanmamızı daha da haklı çıkarmaz mı?

5- Bazı tepkilerde kanıt isteğinden çok çoğunluk onayı kaygısı görüyoruz. Örneğin şu soru aklıma geldi: Hocamız D vitamini yerine “Bir terapiste gidin ve danışın” deseydi, aynı tepkiyi alır mıydı? Çünkü kırk çeşit terapi var ve bunların çoğunun yararlılığını kanıtlayacak yeterli araştırma yok. Veya hocamız sadece "bir psikiyatriste gidin" deseydi, daha mı az zararlı olacaktı. Kişi büyük olasılıkla gereksiz yere doktora gidecek ve büyük olasılıkla ona gereksiz yere ilaç başlanacaktı. (Gereksiz ilaç kullanımı ve bunların zararları konusunda da yığınla araştırma var, ama bunlar tabip odasına ihbar edilmez!, burada hassasiyet gösterilmez, doktorlar bundan ötürü tehdit edilmez! Niye?)  

Veya şöyle bir öneri getirseydi: Gribe yakalanmak üzere olduğunuzu mu düşünüyorsunuz? Eve gidin, battaniyenin altına girin, bir saat dinlenin, bu sırada sevdiğiniz bir müzik kanalı dinleyin... Burada gribe karşı dinlenme, ısıtma ve moral destek öneriliyor. Hepsinin de bağışıklık sistemine iyi geleceği aşikar. Ama neye göre aşikar, böyle şeyler doğru dürüst araştırılmadığı için elinizde yeterli kanıt yoktur muhtemelen, bazı dolaylı bilgiler vardır ancak. Koruyucu tıp konusunda araştırmalar baştan küçümseniyor, mali kaynak bulmak güç, yayımlatmak daha da güç. Sistem böyle kanıtların toplanmasını hiçbir bakımdan özendirmiyor, basbayağı köstekliyor. Eşit koşullarda gerçekten bilim için çabalamıyoruz ki. Yine de birçok araştırma yapılıyor. Az kanıtlı veya çok kanıtlı, bir doktor temel tıp bilgisine güvenerek halka böyle şeyler öneremeyecek mi?

Burada bir ilaç yok diye itiraz gelebilir. Dolayısıyla zarar söz konusu değil en azından. Grip aşısı kampanyalarına ne demeli? Bunların gribi iyileştirdiğine dair ciddi bir kanıt yığılmış değil henüz, ama uzun dönemli olası yan etkileri pek az araştırılmış (uzun bir dönem de geçmemiş henüz üstünden). Peki bu kadar yaygın önerilen bir uygulamada öne sürülen zararlarının ciddiliğine karşın neden kanıt aranmaz?

Bazı yorumcuların ima ettiği gibi tarım bakanlığı onaylı şu çok yaygın sağlık takviyeleri sektörünün bir parçası değil D vitamini.  Yarım asırdan fazladır kullanılan, gayet ucuz bir tıbbi ajan, tek kaynağı neredeyse güneş olmakla birlikte, güneşlenenlerin bile önemli bir kısmında kanda düşük seviyede çıkan elzem bir madde.

Kaosun nedeni belli, ama bir daha vurgulayalım: Güncel tıp otoriteleri ve hükümetler bir numaralı görevleri olduğu halde koruyucu tıbbı savsaklıyor. Bugünkü tıp "hastalansın gelsinler, en aşırı tedaviyi uygulayalım" tıbbı. Para kazandırmayan koruyucu önlemi bilimdışı ve yasadışı ilan ediyor. Tıbbı düzenleyen yönergeleri herkese dayatıyor. Bu yönergeler kendi şikeli araştırmalarına, kurumlarına dayanıyor. Yönergeye uymadığınız, örneğin koruyucu bir önlemi halka önerdiğiniz zaman parmağını sallayıp sizi tehdit ediyor. İlacı ve tetkikleri fetiş kabul ediyor, fetişe (paraya) saygılı davranmadığınızda yasal ve cezai yaptırımlar da uygulayabiliyor.

Ve bitirirken, “kanıta dayalı tıp” gerçeği nedir, metaanaliz nedir, bu konularda yine bir bilimsel makale öneriyorum, Cem Terzi’den. (D-vit ile ilgili 24 yazının dışında bu). Başlı başına kanıta dayalı tıp için kanıtlarla dolu. Günümüz tıp biliminin nasıl bir bilim olduğunun fotoğraflarıyla dolu. Bundan önceki Gökhan Hotamışlıgil-Ülker danışmanlığı haberi de başlı başına güncel tıp için bir kanıttır ve elimizde böyle yüzlerce kanıt var. Bağlantısı şu:

http://www.kongrekaraburun.org/Cem_Terzi.pdf

Son olarak biz bu kanıtlar ve yorumları üstündeki sahtekarlığı, kanıt fetişizminde ısrarın sahte bilimselliği iyice azdırdığını, yine kanıtlarla, bilim kuralları içinde teşhir etmeli, doğruları yine bilim kuralları, “bilimin üstünlüğü” ilkesi :) çerçevesinde hakim kılmalıyız. Çünkü bilimsellik körü körüne bir kanıt bağımlılığı olmasa da çoğunluğu ikna için ortak dilde de güçlü ve bol kanıtlı durmamız gerekiyor.

Bu konularda tartışmayı sürdürelim, yanlışımız varsa karşılıklı olarak kabul edelim veya karşılıksız kabul edelim.

Kaan Arslanoğlu

D vitamini ve depresyon için kanıtlar:

http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/12480364

http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/9539254

http://dvitaminieksik.com/ustembriyo.php

http://fm-cfs.ca/pdfs/FMresearch-abstracts-2007.pdf

http://europepmc.org/abstract/med/10888476

http://www.vitaminedelft.org/files/art/jorde2008.pdf

http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/22790678

http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/10888476

http://www.kcl.ac.uk/ioppn/news/events/2013/may/Vitamin-D-Deficiency.pdf?utm_source=buffer&utm_medium=twitter&utm_campaign=Buffer&utm_content=buffer678b4

http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/18793245

http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/22790678

http://www.vitasearch.com/get-clp-summary/40584

http://archinte.jamanetwork.com/article.aspx?articleid=414878

http://www.psychiatrictimes.com/depression/what-role-vitamin-d-depression#sthash.TGmLbkMo.dpuf

http://www.mayoclinic.org/drugs-supplements/vitamin-d/evidence/hrb-20060400

http://www.medicalnewstoday.com/articles/274295.php

http://www.abstracts2view.com/endo/view.php?nu=ENDO12L_SAT-377

http://www.vitasearch.com/get-clp-summary/40584

http://www.utsouthwestern.edu/newsroom/news-releases/year-2012/vitamin-d-brown.html

http://telethonkids.org.au/news-events/media-releases/2013/november/vitamin-d-levels-linked-to-depression-in-young-men/

http://www.drfuhrman.com/library/VitaminD.aspx

http://www.klinikpsikiyatri.org/files/journals/1/161.pdf

https://www.vitamindcouncil.org/health-conditions/depression/

Shaffer JA, Edmondson D, Wasson LT, Falzon L, Homma K, Ezeokoli N, Li P, Davidson KW (2014). "Vitamin D Supplementation for Depressive Symptoms: A Systematic Review and Meta-Analysis of Randomized Controlled Trials". Psychosomatic Medicine 76 (3): 190–6. doi:10.1097/psy.0000000000000044. PMID 24632894.

http://en.wikipedia.org/wiki/Vitamin_D  (Depresyonla ilgili yukarıdaki kaynak veriliyor)

Facebook
yorumlar ... ( 44 )
09-10-2014
10-10-2014 01:01 (1)
Ben öncelikli ve incelikli cevap hakkını YÜ'ye bırakıyorum. Çünkü bilimsel geleneğin içerisinden geliyor ve bir profesörlük titri de var-kendisi çok önemsemese de ve müzisyen(bas gitarist) veya sanatçı olarak anılmayı yeğlese de. Biz bildiklerimizin birçoğunu onlardan öğrendik. Buyurun-hocam demiyorum, bu ifadenin çok muhalifi var-efendim...-SE
10-10-2014 08:25 (2)
Sn. KA, 24 makale eleştirel bir gözle 1.5 saatte okunamaz kanaatindeyim. Siz ancak abstract'lara şöyle bir göz gezdirmiş olmalısınız. Yazınızda bir çok konu/görüş içiçe geçmiş durumda. Belirli bir sistematik içinde yazılmayınca, da yazınız bir çok eleştiriyi hakediyor ancak bunun yapılabilmesi için de takdir edersiniz ki bilimsel yazım kurallarına uygun yazılması gerekli. Böyle bir yazı, bir dergiye geldiğinde, editörden geçip hakemlere gitmez bile. “Bu bir bilimsel yazı değil ki!” derseniz eğer, toplumsal bir ilaç uygulaması öneren, literatürle desteklediğiniz bu yazınızın, sıradan bir köşe yazısı kabul edilemeyeceği de açık. Mehmet Harma 1/2
10-10-2014 08:25 (3)
Siz gelin, “kış geldiğinde herkes D vitamini alsın” ya da “taş devri diyetini uygula ve tüm dertlerinden kurtul” şeklinde değil de “D vitamini kullanımı ve kendi bulduğumuz diyet hakkında görüş ve deneyimlerimiz” gibilerinden bir başlıkla bize anlatın ne anlatacaksanız. O da okunur, okunmaz değil ancak bu önermelerinizin kabul ettirme mecrası bu internet sitesi olmasa gerek. “Bu konudaki deneyimimiz bir bilimsel kanıt değil mi?” diye soruyorsunuz. Cevabı: “Evet, değildir! kişisel deneyim, gördüğünüz bir rüyadan daha farklı kabul edilemez”. Saygılar. Mehmet Harma. 2/2
10-10-2014 10:22 (4)
Kaan Bey bu yazıları okumayacağımızı mı düşündünüz?D vitamini eksikliğinin muhtemel sonuçlarından birinin depresyon olabileceği belirtiliyor.D vit. desteğiyle ilgili güçlü kanıt yok.B vit. eksikliği kalp yetmezliğine neden olur.Multivitamine mi geçelim?En çok kapitalist ci en si sevinecek. "Galileo, Newton, Pasteur, Darwin daha şanslı" mıydı, hangi açıdan baktığınıza bağlı. Kesin olansa buluşlarının şahsi veya ruhani fikirlere değil kanıtlara dayalı olması.O zamanlarda önemsenmeyen,günümüzde ortaçağ heveslilerince ortadan kaldırılmak istenen de "bilimsel kanıta" dayalı fikirlerdir. Zamanlarını aşmalarının nedeni objektif bilim ve kanıttır.Eraslan,Maranki sıradan bir doktorun yüzlerce katı kazanırken geleneksel tıbba karşı devrimciler mi?.SE
10-10-2014 10:22 (5)
Kaan eline sağlık, dikkatle okuyup iyi değerlendirebilen birisi için çok değerli bir yazı. Ancak tıp camiası ilaç-mania geliştirmiş durumda, eline arkasında büyük bir firmanın olduğu, tanıtımı için milyarların harcandığı bir ilaç almadıkça tedavi yapmış gibi hissedemiyor kendisini. Sorun psikolojik, buna yönelik kanıt bulmak gerekiyor. Mutluhan İzmir
10-10-2014 10:23 (6)
Pubmed'e statin, coronary artery disease, myocardial infarction, stroke yazınca çıkan sonuçları paylaşmayışınızı sansür ile bir ilişkisi var mıdır? Kanıt olarak güvenilir insanlar olmanız yeterli midir? Bilinçli bir tercih olmayabilir, ancak her yönden bakmazsak gerçeğe nasıl yaklaşabiliriz? Tüccardan kanıt talep etmezsek, sadece güvenilir gülüşe sahip diye ilaç alırsak zehirle veya gereksiz ilaçla gerekli ilacı nasıl ayırt edeceğiz? Prof. kokoreçten yiyince kesinlikle gastroenterit olunmaz mı?SE
10-10-2014 10:46 (7)
KA nın bu ve benzeri yazıları tamamen toplumcu amaçlarla, hiçbir çıkar gözetmeden yapılıyor. Önce bunu ortaya koymak lazım. KA, daha fazla para kazanmak için, ilaç firması kar etsin diye söylemiyor bunları. Hal böyleyken bu yazıları Maranki ve benzeri para odaklı kişilerle aynı kefeye koymak büyük insafsızlık. Kanıt sordunuz, onlarca kanıt gösterdi, ne yapsın. O yön de tamamen farklı. Herşey endüstrileşebilir, taş devri diyeti de, sağlıklı beslenme de. Sırf biçimsel bir benzerlik var diye bu çok çok önemli ayrım es geçilmemeli.
10-10-2014 10:50 (8)
Kanıt dediğimiz pubmed gerçekten çok ciddi defektlerle dolu. Cem Terzinin o yazısı mutlaka okunmalı.Birşey pubmedde yayınlandı diye Allahın ayeti muamelesi görmemeli. Bunu söylemek bizi büyücü şarlatan ya da üfürükçü yapmaz. Bilimsel düşünme yöntemimizi korumalıyız, her zaman ve her yerde: büyücüye, üfürükçüye karşı olduğu kadar kapitalist tıbba, ilaç endüstrisinin yalanlarına karşı da korumalıyız.
10-10-2014 12:16 (9)
Ben Anadoluyu gezdiğimde statincilerin veya başka zümrelerin tavsiye ettiğinden, iddia ettiğinden çok daha farklı bir hayat görüyorum. 100 yaşını geçmiş hala eli ayağı tutan her ihtiyacını gören, hiçbir ilaç kullanmayan insanlar görüyorum. Bunların sayısı öyle az da değil, boşuna ortalama ömür kısaldı filan demeyin. Doktorların ilaca maymun gücüyle bağlanmalarını, Hans'ın, Wills'in yaptığı her çalışmada sevinç çığlıkları atmasını buna bağlıyorum. Bence doğanızı unutmuşsunuz, acilen özünüzü incelemeniz gerek. Bir üfürükçü söz de ben söyleyeyim bari. Önümde gördüğüm bir gerçeklik var ve bunu görmek için supermen gözlerine ihtiyacım yok. Başkalarının yaptığı meta analizlerle desteklemeye de ihtiyacım yok. Onur ŞAHİN Devamı...
10-10-2014 12:16 (10)
Bu dünya 2000 yılında var olmaya başlamadı. Geçmişi bir kenara iter her şeyi cahiliye devriymiş gibi nitelersek kusura bakmayın ama aklımız yarım çalışır. İnsanoğlu onca şeye rağmen bugün var olmasını Amerikanın kurduğu bilim dergilerine ya da meşhur veritabanlarına borçlu değil. Akan damı onarmadan altına daha büyük bir kova koymak çözüm değildir. Nitekim bilimsel çalışmalar değerlidir ancak incelenmek için değerlidir. Her denileni geçmişte yapılanları hiçe sayarak şartsız koşulsuz doğru kabul edersek işimiz var. Biri bugün çıksa "Temiz hava hastalıkların kaynağı." dese ve bugünün bilimsel doktriniyle güya sağlam kanıtlar sunsa inanmalı mıyız? Resmin o kadar çok içine girmişsiniz ki bütünü bir türlü göremiyorsunuz. Onur ŞAHİN Devamı...
10-10-2014 12:16 (11)
Görmek için biraz geriye çekilip öyle bakmayı deneyin. Kaan Arslanoğlu'na teşekkür ediyorum. Siz istediğiniz kadar aksi yönde yorumlar belirtin. Bu insanların bazı uygulamalardan fayda gördüğü gerçeğini deiştirmiyor. Henüz 10 numara miyop olmadığıma göre kendi gözlemlerime yapılan uyduruk meta analizlerden daha çok güveniyorum. Saygılarımla... Onur ŞAHİN
10-10-2014 14:33 (12)
D vitaminini kesinlikle almıyoruz o halde Onur Bey, değil mi? Desteklerken mantık otosansürü zühur ediyor olsa gerek. Yazı D vitamini almayı kanıtlamaya çalışırken emperyalist statinler işin içine girince doğanın yüceltilmesi devreye giriyor. D vit ağaçta mı yetişiyor? Doğum kontrolü, enfeksiyon hastalıklarıyla mücadele, hipertansiyon tedavisi vs. hepsi doğaya ters."Eceli gelen ölsün"diyorsanız tutarlısınız. Kaan Bey'e bilinçsiz fanatik taraftar desteği atmışsınız. Kanıtsız kabul en çok kapitalistin işine gelir. Sigara satışı artar örneğin. Depresyona iyi geliyor diye bilim çevrelerinde onaylanmamış birkaç yayın ve bir Conan Karafay yeter(Ya kalp hastalıklarının artmasını isteyen bir lobiye bağlıysa kanıt olmadan nasıl emin olacaksınız?)SE
10-10-2014 16:27 (13)
Müsaadenizle size bir hikaye anlatayım. Bundan 10-15 sene öne menopoza girmiş yani artık adet görmeyen kadınlara hormon replasman tedavisi (HRT) başlamayan Kadın Doğumcuyu döverlerdi. Yapılan kongrelerde camianın şöhretli, büyük isimli hocaları, kendi deneyimlerinden de bolca bahsederek, sahada çalışan Kadın Doğum uzmanlarını, menopoza girmiş tüm hastalarına HRT başlamaları yolunda yüreklendirirlerdi, artık Allah ne verdiyse, hangi ilaç olursa. Ne zamanki WHI çalışmasının ara sonuçları yayınlandı, tüm dünyada ve bizde kıyamet o zaman koptu. Bu çalışmanın ara değerlendirmesine göre HRT alan kadınlarda meme kanseri ve bazı hastalıkların görülme sıklığı, almayanlara oranla anlamlı derecede daha fazla idi. Mehmet Harma 1/3.
10-10-2014 16:28 (14)
Yani menopoz semptomlarını yaşamamak için ilaç kullanan kadınlar bu sefer göz göre göre meme kanseri oluyorlardı. Sonuçta bu çalışma erken bitirldi ve istenenin dışında etkiler meydana getirdiğinden dolayı, peynir ekmek gibi kullanılmaktayken HRT tedavileri bıçak gibi kesildi, hastalar ve doktorları tam anlamıyla dağıldılar. Şimdilerde birçok HRT ilacını kullanmak isteseniz de üretilmediği için bulamıyorsunuz. Bunun ardından menopozda HRT'nin masif kullanımı değil ancak “patient tailored” veya “personalised drug thrapy” “bireysel tedavi” daha sık gündeme gelir oldu. Mehmet Harma 2/3
10-10-2014 16:28 (15)
Konuyu bağlayacak olursak; Hastalıkların tedavisinde toptancı çözümler yoktur. Tüm topluma ilaç uygulamak, ekmeğe, suya ilaç katmakla hiç bir hastalık tedavi edilemez, ortaya çıkması engellenemez. Tavuk çiftliklerinde olabilir belki ama bu yöntem insanoğlu için uygulanamaz. Hastalıkların ortaya çıkışı multifaktöryel olup genetik yapı bunlar içinde belki en önemli olanıdır. Her bireyin rahatsızlığı ayrı değerlendirilmeli, kendine ait risk faktörleri belirlenerek reçetesi düzenlenmelidir. Yani hastalıkların tedavisi ve korunması Güzin Abla yöntemiyle değil, hastayı bizzat görüp değerlendirerek yapılmalıdır yani şikayeti olan doktora gitmelidir. Mehmet Harma 3/3
10-10-2014 16:58 (16)
Kimsenin taraftar topladığı yok. Sn. SE, bazı şeyleri algılamakta güçlük çektiğinizi düşünüyorum. Ben o veya bu vitamin alınsın diye yazmadım bu cevabı. İlaç sektörü ne kadar büyükse besin katkısı sektörü de bir o kadar büyüyor. Biz akılcı, pratik çözümlerden yanayız. Yayın dediniz, Kaan hocam birkaç yayın sıralamış. İnternette birçok yayın var, arayan bulur. Siz problemin dillendirmeyi benimsemişsiniz, çözüm odaklı bir arayış içerisinde değilsiniz. D vitamini aynı zamanda hormon benzeri özellikleri olan bir vitamin ve bunu güneşten veya gıdalardan almamız gerekiyor. Buna mı itirazınız? Ben de biliyorum güneşlenilip alınması gerektiğini ama ya çalışma koşullarınız buna izin vermiyorsa? Devamı...
10-10-2014 16:59 (17)
Çalışmalardan ve doğadan da yola çıkarak bunun bende işe yarayacağını düşünüp kullanmış ve fayda görmüşsem neden bunu kullanmaktan çekineyim? Metaanaliz sonucu mu beklemem gerek? Eski bir Romatoid artrit hastası olarak bir yazı kaleme aldım ve gönderdim, yayınlandığında ne anlatmak istediğim daha iyi anlaşılacak diye düşünüyorum. Size de bu saldırgan ve suçlayıcı tutumunuzu değiştirmenizi öneririm. Kişileri yargılamadan önce bir boy aynasına bakmanız yerinde olur. Onur ŞAHİN
10-10-2014 17:41 (18)
Son olarak hala hastalıkları tedavi etmekten bahsediyorsunuz. Nereden çıkarttınız o insanların hasta olduklarını? Belli bir yaşı aşan kişiler illa hipertansiyon, diyabet vs. mi olmak zorunda? Velev ki oldular; ilaçlarla hayata mı dönüyorlar? Kazı koz anlamak üzere girdiğiniz bu sataşmada size başarılar diliyorum. Zira, Allah akıl dağıtırken size torpil geçtiğini vurguluyorsanız bizim önermelerimizin burada tartışılmasının hiçbir anlamı yok. Siz şikeci hakem misali, çoktan maçın sonucunu belirlemiş, zaten otoriteler tarafından net olarak ispatlanmamış şeyleri bizim öneremeyeceğimizi öne sürmektesiniz. Hem de maranki vb. yakıştırması yaparak. Amacınızın üzüm yemek değil bağcıyı dövmek olduğu çok açık. Onur ŞAHİN
10-10-2014 17:50 (19)
Anlayamıyorum. Tıpla ilişkisi olmayıp bu kadar özgüvenli oluşunuzu anlayamıyorum. Kişisel deneyimle UFO gören, burçlardaki özellikleri tıpatıp uyan, uçtuğunu düşünen insanlar da var. Bu bilgiyi deney ile sınamadan inanmak için bilime yabancı olmak lazım. İnancı, bilimden ayıran bu değil mi? UFO gördüğünü iddia edenler, cin, ruh, canavar deneyimi yaşayanlar bilimsel çalışmalardan nefret eder. Kendimizin dışına çıkmadan anlayamıyoruz. Red kitte kapı kapı dolaşan ilaç tüccarları her derde deva ürünlerini satarken kişisel deneyimi olduğunu iddia ettikleri birkaç kişiyi de kalabalığın içine karıştırırlardı. Bunca yıl sonra bilimin karşısında okuyanımızın kişisel deneyimleri savunuyor oluşu üzücüdür. Sıradan vatandaş ne yapsın?-SE
10-10-2014 18:01 (20)
Hekimler hasta olamıyorlar mı? Aynı zamanda diş hekimiyim. Sadece hasta perspektifiyle yazmak istedim. Şimdi de marka mı yarıştırmaya başladınız? Fark etmez, siz sıradan gariban bir vatandaş olarak bilin beni. Sorun değil, yeter ki sizin klasınız sarsılmasın. Onur ŞAHİN
10-10-2014 18:10 (21)
Hipertansiyonun, diyabetin hastalık olmadığını söylediğiniz andan itibaren tartışmamız bitmiştir. Sizin için yapabileceğim birşey yok. Etrafınızda hipertansiyon, diyabet hastaları veya başka hastalar varsa lütfen beyinlerini yıkamayınız. Göğüs ağrıları olursa hızla doktora başvurmalarını söyleyiniz. Yanlarından uzaklaşınız ve doktorlarının tavsiyelerine uymalarını salık veriniz. Yoksa ölürler. (Bu benim fikrim değil, doktora geç gelen kalp krizi, şeker koması vs. ölür. )Kendiniz ile ilgili karar verme hakkına sahipsiniz ama başkalarının hayatını çok bilmişliğinizle karartmayınız. Kendi önermelerinizi ve aklınızı bilimin önüne koymayınız. Size söyleyebileceğim başka birşey yok. -SE
10-10-2014 18:21 (22)
Şimdi de söylemediğim şeyleri söylediğimi iddia ediyorsunuz. Hani nerede hastalık değiller dedim? Bu 700 karakterlik ortamda birbirimizi anlayamadığımızı düşünüyorum. İletmemi istediğiniz başka bir şey varsa buyrun çekinmeyin, söyleyin. Kendimize faydamız olmadı bari insanlığa olsun. Dünyayı kurtardığınızda bize de selam söylerseniz sevinirim. Onur ŞAHİN
10-10-2014 18:28 (23)
Sayın ve sevgili arkadaşlar, kendimi daha fazla sinsi gibi hissetmemek "adına" yazıyorum; uzunca bir yorum yazdığım için yazı olarak bu öğlen Sn. editörlere sundum. Ancak üstüste benim yazılarımı yayınlamalarını beklemek de haksızlık olur. Üç not düşmeme izin verin: 1. Ben ve aniden "şer cephesi" konumuna düşen arkadaşlarım site sakinlerinin -kendilerince- yanındadır, çabamız bundandır. Kaldı ki sık sık birbirimize daldığımız görülmüştür, yine öyle yaparız. 2. Bu itibarla yorumlarda biraz daha "ince görmemizden" yanayım. 3. Ateroskleroz; kanser ve diğer kronik hastalıklardan farklı olarak doğumla başlayan ve hepimizde bulunan bir durumdur, tüm risk faktörleriyle önce koruyucu önlemlerle, ölçülebilir ilerlemiş olgularda ilaçla mücadele +
10-10-2014 18:28 (24)
dünyada ölümlerin yarısının sebebini oluşturan myokard infarktüsü ve inme sıklığını kesinlikle ve belirgin olarak azaltır. Kalp yetersizliği, böbrek yetersizliği, periferik damar hastalığı da cabası. Risk faktörleri süreğen olarak endotel fonksiyonunu bozan "hastalık unsurlarıdır" zira. Saygılar, sevgiler, barş dolu bir haftasonu dilerim. Yağız Üresin
10-10-2014 19:36 (25)
İyi bir tartışma oluyor, daha da iyi olabilir. Yalnız herkeste, soğukkanlı gibi görünenlerde dahi, zamanla "bir tarafı tutmak" gibi bir eğilim gelişiyor. Bu da doğal bişey galiba. Ama bence başta siyaset olmak üzere her şeyi karıştıran bir hastalık gibi bu. Ankara’da lisedeyken, Ulus’a yolum düştüğünde 19 Mayıs stadının yanındaki açık sahalarda oynanan amatör maçları “biraz durup şöyle bir bakayım” diye izlerdim. “Biraz”ın saate yaklaştığı çok oldu. Babamlayken bile iki maç seyredip üçüncüsünde gözümüz arkada yola düştüğümüz, yürürken kafa kafaya tokuştuğumuz, birbirimizin ayağına bastığımız oldu. Derya (1)
10-10-2014 19:37 (26)
Ama mutlaka, her maçın ilk yarısının ortasına gelmeden takımlardan birinin destekçisi olurduk. Adını bile bilmediğimiz takımların 90 dakkalığına taraftarı olmanın anlamı neydi? Allah bilir, ama gerçekti. Fazla heyecanı frenlemeye çalışmak, tartışmayı kişiselleştirmekten kaçınmaya ve karşılıklı diyaloğa çevirmekten de kaçınmaya gayret etmek önerilir. Gerekirse bir söz hakkından vazgeçip cevap yazmamak da yazara, tartışmaya ve "diğerlerine" çok şey kazandırabilir. Sevgiler, devamı yarından itibaren her gün. Derya (son)
10-10-2014 20:11 (27)
Yapılan yorumlara teşekkür ederim. Safları sıkılaştırmak yerine "saf"ımı açıklayayım istedim. Buraya Kaan hocama destek olmak ya da Yağız Hocam ve diğerlerine köstek olmak için bunları yazmadım. Ben ihtiyaç olduğu bilinmeksizin bir vitamin yüklenmesi taraftarı da değilim. Bakınız: Hunharca alınan multivitaminler... Sadece ve sadece önemli fonksiyonları olan bir vitaminin yokluğunda veya ciddi noksanlığında gerekli seviyelere çekilmesi taraftarıyım. Yoksa elbette iş Manisa Merkez camiinden halka dağıtılan mesir macununa döner. Teşekkürler. Onur ŞAHİN
11-10-2014 09:45 (28)
Sayın Onur Şahin: 1-"İnsanların ömrü kısaldı falan" değil... İnsan ömrü uzamıştır, uzamaktadır... bu, temelden yanlış bir bilgidir, düzeltmelisiniz... 2-Genel olarak ise yazdıklarınızı, safsata olarak nitelendirmek mümkün... üzgünüm... BO
11-10-2014 09:45 (29)
Sayın KA, yazınız, tıp ve bilimle ilgilenen-sempatizan tıp dışı bireyler için okuması oldukça keyifli bir giriş-başlangıç-tarihsel süreç niteliğinde, bence..bilimsel açıdan ise,kanıtın her şey olmadığını söylemek, yeterli değil..kanıt değerlendirilirken, çok sayıda hafif kanıt, çoğunluğun kabul ettiği kanıt vb değerlendirme çok uygun değil... "halihazırda bilimsel açıdan geçerli ve yeterli kanıt" ifadesi daha uygun...bilimselliğin sizin de vurguladığınız gibi, çoğunlukla, oy çokluğuyla filan işi yok ki..burada "bilimsel yeterli ve geçerli"de endaze, çoğunluk kabulü değil...ve elbet, bilgide hiyerarşi de yoktur... yazının 2.kısmındaki vurgularınız da doğrudan ve yeterli kanıt değil..ancak, tıpta "meşru"luk önemli,hafife alınası şey de değil.Yakında alternatif tıp, bitkisel tedaviler, hacamat vb de resmiyet kazanacak, savunduğunuz argümanlarla bu piyasaya da destek çıkacaksınız istemeseniz de..kimbilir, onların savunucularını da "kişisel gözlemleri" nedeniyle destekliyorsunuzdur,belki.HM
11-10-2014 10:29 (30)
Kısaydı yazacağıma kısaldı yazmışım. Acele ve heyecandan olsa gerek. :) Sn. BO(şu kod adlarını kullanmasanız da isminizle hitap etsek çok güzel olacak bence) İstediğiniz şekilde nitelendirebilirsiniz. Benim için fark etmiyor. Ben, Ahmet Aydın'ın yayınladığı taş Devri diyetiyle hastalığını yenmiş birisiyim. Hekim olmam süreci yönetmemi kolaylaştırdı tabii ki. Hekim olarak bu platformda bulunuyor olmama rağmen ısrarla hasta perspektifinden yazıyorum dememin sebebi budur. Demem o ki; burada yaptığımız tartışmadan kimin galip çıktığının bir önemi yok. Hastalar için önemli olan onlara fayda sağlayıp sağlayamamamız. Acıyı çeken onlar ve biz sadece yetkili karar merci gibi davranıyoruz. Devamı... Onur ŞAHİN
11-10-2014 10:29 (31)
Bugüne kadar ne düzeyde bir hastalıkla savaştığınızı bilmiyorum. Eski bir RA hastası olarak gerçekten çok dayanılmaz acılar çektim. Bundan, Ahmet Aydın'ın kitabı sayesinde kurtulabildiysem neden bunu savunmayayım? Birilerinin bunu kabul etmiyor olması benim ve çevremdeki birçok kişinin, bazı hastalarımın sağlığını geri kazandığı gerçeğini değiştirmiyor. Burada karşı çıkanların bir kere olsun her yazısı referans dolu olan Ahmet Aydın'ın kitabını okudular mı çok merak ediyorum. Beğenirsiniz beğenmezsiniz, orası ayrı ama sizlerin de bunun yanlış olduğunu söylemek için güçlü gerçeklikleri ortaya koymanız gerek. Saygılarımla. Onur ŞAHİN
11-10-2014 11:06 (32)
Neyse belki de ben heyecanıma kapılarak çok yanlış noktalardan konuya daldım. Umarım bir gün birbirimizi daha iyi anlayacağımız noktalarda bulunuruz. Ortak bir paydada ince detaylarda ayrıldığımızı düşünüyorum ve bunlar hep olacak, olmalı. Ben de hayırlı pazarlar diyerek konuyu kendi adıma kapatayım. Sağlıcakla kalın. Onur ŞAHİN
11-10-2014 11:07 (33)
Sayın diş hekimi Onur Bey, bizi anlamanız için beni kendi alanı olmayan diş sağlığıyla ilgili kanıtsız bilgilerle kişisel deneyimlerini paylaşan bir hastanız olarak kabul edin. Size diş fırçalamanın doğal olmadığını, mağarada diş fırçası, diş ipi, diş macunu olmadığını, kişisel deneyimimle ağız bakımı olmadan da çok daha sağlıklı olduğumu hissettiğimi söylesem, siz bu konuda bilimsel kanıtları mı yoksa benim fikrimi mi önemsersiniz? Saygılarımla.-SE
11-10-2014 18:25 (34)
D-vitamini benzeri olayları onkolojide daha çok yaşıyoruz. Örneğin şeker kanser hücreleri için besleyicidir (en basit sekilde söylemle) dediğimiz zaman yıllarca burun kıvırdılar. Şimdi Amerika'da birçok onkoloji kliniğinde ilk önce hastaların şekerleri 60 mg / dl kadar düşürülüp sonra kemoterapi veriliyor.Bunun gibi çok konu var. Eline sağlık. A.Ö
11-10-2014 20:16 (35)
Bu yazıya cevap vermek roman olur. En iyisi yavaş yavaş ve tek tek yazmak. Bunun okur için olduğunu da pek düşünmüyorum, görüyorum ki sitede bu tür yazılar az okunuyor, ama çok tartışılıyor. Az sayıdaki değerli yazarlarda ve tartışmacılarda bir fikir uyandırabilirsem ne mutlu bana. Yazmamın nedeni de Tıp bu değil serisini ciddiye almış olmam. Ama çok eksikleri var, çok tartışma götürür. Yeri gelmişken belirteyim, tartışma, Kaan’ın cevabını okumak, yorumları ve buna paralel yazıları okumak bana çok şey öğretti. Sevgiler, Derya.
11-10-2014 20:18 (36)
(Bu sitede sonbahar-kış depresyonu için D vitamini önerildiğinde birkaç arkadaş çok hızlı ve aşırı bir tepki gösterdiler: “Böyle bir şeyi nasıl önerirsiniz, bunun kanıtı nedir?” KA) Hızlı tepki falan göstermedik, sorular sorduk ardından yorumlar yaptık. “Kanıtınız nedir” demekte aşırı ne var? Hızsa bir günde konuya özel yazı yazmaktı (Amaan yine aynı şeyleri yazıyorum). Konu ile ilgili yayınların (en alttaki kaynakçanda bulunan ref yayınlar ve websiteleri dahil bunlara) gayet alçak gönüllü ve dikkatli yazılmış “sonuç” “karar” bölümleri gibi bir öneri olsaydı, kimse itiraz etmezdi. Aşağıda örnekleri görülen İnsanbu diline bakın lütfen. Sunduğun kanıtlara cevaben bir yazı yazdım, pazartesi gönderirim. Bunları yazan bilimsel araştırmacıların dili ile kıyaslama rica olunur: “Depresyonun zaten tam da azdığı mevsimdeyiz.” “Özellikle yaz mevsimi dışında D vitamini şart.” “D vitamini hem antidepresif hem antikanserojen etkili…” “…ayrıca kemik erimesi yaygın problemini önler.” Derya
14-10-2014 08:41 (37)
Sayın SE, aynı frekanstan konuşmadığımız açık. Bu ve benzeri sorularınızın cevabını Tıp Budur kitabındaki yazımda verdim. Açıp okuyabilirsiniz. Burada tekrar aynılarını yazmayacağım. Bu tartışmayı devam ettirmek istemiyorum. Onur ŞAHİN.
22-10-2014 16:28 (38)
Önce yazıyı sonra da yorumları okudum.Ülkemiz hekimleri tarafından Ortodoks tıp kafasından uzaklaşmak = atomun parçalanması.Hasta tedavi ister."Ortodoks kafa" ilaçla tedavi edemediği için de muhtelif alternatifler arar.Kimse diclofenac sodium u sorgulamamış da diyet yaparak iyileştiğini söyleyen Onur Bey'i asmaya kalkışmış.Ömründe sınır ötesine ilaç firmalarının "mama"sı olmadan çıkmamış insanların dünyanın ve bilimin merkezinde kendilerinin olduklarını düşünmeleri ne kadar da acı!.Bırakın bu mesleki taassupları,herşeyi "biz biliriz" nidalarını.Saygılar.Mustafa YILDIZ.
23-10-2014 09:24 (39)
Günlerdir 200 küsur tıkta takılan yazının iki günde bini geçmesi enteresan. Kahveden kankaları mı çağırdınız? Ellerinde "ilaç firması maması dışında düşünemeyenler"le, "gebersin moruklar"la, "bunları konuşturmayın"larla gelen bıçkınlar mı kitleniz, fikriniz, düzeyiniz? 40 sene önce de 3-5 kişiyle dayılık yapılıp, onları kafalayıp liderlik edilir, tırt fikirler kutsanırdı. TKP 100, ÖZ TKP 30, siz de 3 kişi. Dar alanda eski deneyimlerle iyi manevra yapıldı ama, ajitasyon, provokasyon, manipülasyon, kafalama, karalama, militan sürme, yıldırma, sansür, hedef gösterme, şeytan taşlama, mağdura yatma, yansıtma, sahte kimlik, kapris. Bakıyorum da sonradan cicileşen Onur bey bile yukarıda provokasyon yapmış. Hakkınız Banu hanımdır, varsa tabii. Tabip odası radyolog çağırmış beslenme konuşmaya, bir de yine kolesterolü çözmüş bir çift, internette dolaşıyor, kaçırmayın. Sınır ötesinde yok bunlar, kimsenin gurularınızın yalapşap fikirleriniı taktığı yok; sen, sen, sizin oğlan! Tevfik Neyzen
23-10-2014 16:15 (40)
buradan devam edeyim. "gebersin moruk" ifadesine hangi tümevarımla eriştiniz? ben bir tümevarım biliyorum: gastrointestinal sistemin tümevarım noktası gerçekten ilginç bir fikir volkanıdır! tartışma değil ama sataşma düzeyi bu olunca "papa new york'a indi. ilk sorduğu soru: new york'ta genel ev var mı?" asparagasını türetebilecek gazeteci zekasına hayran olmamak elde değil (fıkrayı bilenler bilmeyenlere anlatsın lütfen). bir de şu sınır ötesi mevzuu var ki, hani yani adamların arasında senelerce yaşamamış, ülkelerine her yıl 10 sefer gitmiyor olsak (turistik gezi değil, işler güçler...) belki bize de bu lolo sökecek ya, allah kabul etsin. yalapşap olsa olsa taharetin ses efekti olur, takılan da en fazla çeyrek altın. oğuz abi'nin (güç) kemikleri herhalde sızlıyordur. bıçkın mıçkın değilim. internette bir yazının ne kadar hızlı tık alabileceğini idrak edebilecek güçteyim. herkese idrak yolları enfeksiyonu ya da taşla obstruksiyonu az olan günler dilerim. arif yavuz aksoy
23-10-2014 18:13 (41)
kronik bir allarji ve çölyak hastası olarak yıllarca konuyu bilmeyen doktorlardan çektikten sonra( sen depresyondasın , bu psikolojik falan filan), annemin hip protezini takan doktoru d3 testi yapıp 10 çıkınca bende yaptırdım...bende 5 çıkınca d3 takvisiyle 40 lara çıkarınca otoimmun rahatsızlıklarım bayağı azaldi.d3 eksiğini medikal arşivlerde tarayınca d3 ün nekadar önemli olduğunu bizzatyaşayarak anladım. Sonuç d3 oto imün sistemine ve vucuda çok faydası var ama cahil ve inatçı kibirliinsanlar bir defa deneyipte bunu anlamaktan yoksundurlar... Es'ad
23-10-2014 23:59 (42)
Bence allerjik hastalıkların nedeni d3 eksikliği, ne kadar arkadaşım başladıysa şikayetleri azaldı. Ölçtürmeye gerek yok. Allerji varsa başlanmalı. Doktora gitmeden önce d vitamini başlamalarını söylüyorum. Bu kadar net. Banu
24-10-2014 14:51 (43)
Kaan Bey sizi anlayan anladi..Beyninize saglik! Suzan
26-10-2014 08:58 (44)
yazınızı beğenerek bi solukta okudum, Eve gidin, battaniyenin altına girin, bir saat dinlenin, bu sırada sevdiğiniz bir müzik kanalı dinleyin.. (kolay kolay hasta olmam, olsamda ilac kullanmam, hep yaptığım; baktım direnç düşüyor, bi ılık duş (delileri su ile tedavi etmek gerek) sıcacık yatak, güzel bir müzik.... ) bu kadar :) tabi doğal beslenme en önemlisi.. saadet demirel
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210340
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.