1. Melek: Bu durumda sorguyu genişletelim. Ülkenin halini bir de Nazım Hikmet’ten dinlemekte yarar var. Bakalım Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük Marksisti neler diyecek… Çağıralım… Çağırdık bile.. Böyle geçin kıymetli ozan.
2. Melek: Şöyle sorayım. 2014 Türkiye’sinde yaşasaydınız konumunuz nasıl olurdu?
Nazım Hikmet: Ünlü halimle mi, ünsüz halimle mi?
2. Melek: Çok değişir mi?
Nazım Hikmet: Aynı kapıya varır, ama başlangıç değişiktir.
2. Melek: İki seçeneği de anlatınız o zaman.
Nazım Hikmet: Ünlü halimle yaşasaydım iktidarı, muhalefeti kapışırdı beni. Siyasiler ünlü insanlara bayılırlar. Bayılmak ne kelime ünlü budalasıdırlar. Şaşacaksınız ama, sosyalistler bile böyledir. Bu ün, ister iyi bir şeyden kazanılsın, ister kadın satıcılığından… hiç fark etmez... Fakaaaat, bir şartla… Onları destekliyorsanız. En azından selam sabah ilişkisindeyseniz. Bu da mı yok. Hiç değilse eleştirmeyeceksiniz. En ufak. Az beğendim demek bile küfür sayılır.
2. Melek: Eee, bu durumda?
Nazım Hikmet: Benim gibi köşeli, benim gibi yerinde durmaz bir insan bu durumda ne konumda bulunur? İktidar hapse atmaya çalışırdı. Ama herhalde atamazdı. Bakın Türkiye’de siyasi koşullar bizim zamanımıza göre çok rahat. İçinde olunca yine acıtıyor, yine gül bahçesi değil, ama otuzlarla, elli, yetmiş, seksenlerle kıyaslayın bir. Bizim komünist aydın olarak en büyük silahımız gerçeğe sadakat. O bakımdan söylüyorum, bir iki laf daha edersem AKP’ci derler, susayım. Evet, şunu söyleyeyim, İçeri atamazlardı belki, ama yine “vatan haini” derlerdi, öldürmezlerdi yetmişlerdeki, doksanlardaki gibi, ama görünmemi engellerlerdi, yine şiirlerimin içine tükürürlerdi.
2. Melek: Ya muhalefet?
Nazım Hikmet: Muhalefet de hiç sevmezdi beni. İçlerinde olduğum halde. Solcular, sosyalistler dahi sevmezdi. Açıktan bir şey demezlerdi, unutturmaya çalışırlardı, gizliden “yaramaz adam” derlerdi, gençlerine internetten küfrettirirlerdi…
2. Melek: Mümkün mü böyle bir şey? Olur mu öyle şey?
Nazım Hikmet: Ben yaşarken ne dedi benim için o zamanın sosyalist şefleri, onların adamları, beni çekemeyen bir sürü tuhaf şahsiyet. Polis ajanı dediler, burjuva yalakası dediler, dönek dediler… Cezaevinde on yıllarımı verirken bile “mücadele kaçkını” dediler.
2. Melek: Fakat niye?
Nazım Hikmet: Çok basit. Sadece fikirlerimi dürüstçe söylediğim için. Aykırı fikir belirtmedikçe onlar için iyisin. İster canını vererek çalış, o daha iyi, ister sırça köşkünden destekle, o da iyi. Eğer eleştirirsen elinde ne iş varsa onu sana yedirirler. Benim elimde müthiş bir silah vardı. Sanat. O sanatla işçileri, aydınları etkiliyordum, burjuvaziyi de. İktidar sanatımın içine tükürdü, kendi yoldaşlarım onu ayaklarıyla ezdi.
2. Melek: Bir melek olmasam çıldıracağım. Ama niye?
Nazım Hikmet: Çünkü siyasiler bencildir. Herkes bencildir. Ama siyasi kişilere göre dünyada en önemli iş kendi o gün yaptıkları siyasettir. O çok önemli şeyden dikkati dağıtan her şeye düşman kesilirler. Bunu yapanları bencillikle suçlarlar. Ama şimdi dönüp bakalım. Benim yaptığım işten daha siyasi bir şey var mıymış o dönemin Türkiye’sinde. Kaldı ki onların anladığı tarz siyaseti de yapıyordum, sapına kadar, kim tersini söyleyebilir.
2. Melek: Liderlerin tutumundan mı kaynaklanıyor bu sizce? Liderler niye böyle yapıyor?
T. Fikri: Müsaadenizle ben de girmek istiyorum burada araya. Ne de olsa yarı ölü sayılırım. Onay var mı? Güzel.. Teşekkürler. Şimdi bunu Nazım ustaya açıklatırsak okurların bazısı itiraz edecek. Nazım böyle düşünmezdi, hiç gerçekçi değil diye. Kısmen haklılar. Ama unutmayın, buradaki ruhlar öldükleri yerde kalmadılar, hem takipçilerinin düşünceleri, hem de süre giden gözlemleriyle daha da gelişiyor, hatta bir ölçüde değişiyorlar. Neyse, ben birkaç şey söyleyeyim.
Sanatı küçümseme konusunda liderler suçlu elbette başta, ama sol kitle belki daha çok suçlu. “Sanatı küçümseme” sözü onların çok sevdiği tuzak bir söylem. Kendi ayağınızla bu tuzak söylemle başlarsanız lafa, ağzınıza sıçarlar, af edersiniz. Çünkü sol, sosyalist kitle içinde sanattan anlayana pek seyrek rastlanır, büyük çoğunluğu hiç hoşlanmaz edebiyattan, şiirden. Onların sevdiği şey birtakım popüler sanatçıların sola lafla desteğidir. Ama siz “sanat anlayışınız yanlış” deme gafletinde bulunur bulunmaz onların dilinde “sanat budalası, entel, bencil” duruma düşersiniz. Gerçekte budalalıktaki, entellikteki, bencillikteki konumlar tam tersi olduğu halde.
Konu aslında sanat değildir. Sen nasıl çalışıyorsun kardeşim, nasıl üretiyorsun, nasıl tüketiyorsun, aile, iş, komşu ilişkilerin nasıl, spora nasıl bakıyorsun, şehre nasıl bakıyorsun, eğlence anlayışın ne, bunların hepsi bir bütün. Buralarda yamuksan, doğru siyaset yaparak düzelemezsin meselesidir. Neyse bunu Nazım usta daha iyi anlatır.
Benim eklemek istediğim şey şuydu. Siyasi lider de bir dereceye kadar haklı. Çünkü şu insan denen yaratık ancak bir, iki, en fazla üç şeyde iyidir, ilgilidir. Doğru besleniyorsa spor yapmaz, müzikten anlıyorsa edebiyata aklı basmaz, matematikte kafası çalışıyorsa sosyal ilişkilerde berbattır gibi… Şimdi bir bütün olarak gelişmiş ya da hiç değilse beş altı alanda kendini yetiştirmiş insanı nereden bulacak siyasi liderler. Ellerindeki malzemenin zaten bir iki yerde patlayan barutunu yalnızca siyasette, yani anladıkları o takım taraftarlığı düzeyindeki siyasette harcamalarını istiyorlar.
2. Melek: Müthiş bir katkıydı! Lütfen çekiliniz Fikri bey ve bir daha da araya karışmayınız. Sizin sorgunuz daha sonra. Peki ünsüz biri olarak 2014’te bulunmak nasıl olurdu Nazım usta?
Nazım Hikmet: O daha korkunç bir şey olurdu. Bir kere yaşarken ulaştığım güce asla ulaşamazdım. Boğarlardı beni.
2. Melek: Neden?
Nazım Hikmet: Pek çok nedenden. O zaman iki kutuplu dünyadaydık ve birçok şey bugünkünden çok daha netti. Sanat siyasettir, siyaset sanattır, bunu nasıl anlatacağız? Şimdi öyle bir siyasi bulanıklık var ki, doğru konum aldığınızda, yani hakikati aradığınız zaman herhangi bir kampın sizi desteklemesi mümkün değil, dolayısıyla geniş kitleye ulaşamazsınız. Bir kampa eleştirisiz yazıldığınız zamansa fikriniz ölmeye başlar, sanatınız sönmeye başlar. Sovyetler’e gittikten sonra bende olduğu gibi. Popüler olabilirsiniz, ama pırıltınızı kaybederek.
Bugünü şöyle özetleyeyim. Türkiye’de bazıları iç içe geçmiş beş ana sol grup var. Ortada CHP, onun yanında ulusalcı sosyalistler… Öbür tarafta Kürtçü sosyalistler. İkisinin arasında liberal sol ve liberal sosyalistler.
Bu beş ana akımın dışında kalıp sesinizi duyurmanız çok zor. Gerçek ve doğru bu beş akımın tek başına hiçbirinde yoğunlaşmıyor oysa, bu beş akım her gün hakikate tecavüz ediyor. İçindekilerin çoğu beton gibi bağnazlar, kilitlenmişler... Beyinler kilitlenmiş. TKP’ye güvenmiştim zinciri belki kırar diye, bir şu tarafa yanaştı, bir bu tarafa. Sonunda onlar da teslim oldu.
T. Fikri