Cerrahi sanat mıdır, zanaat mıdır?
Çorum’da çalıştığım dönemde, Ankara’ya geldiğimde fırsat bulursam Tahsin Saraç ile telefonlaşır, uygun olursa 60. Sokakta olan çalışma yerine giderdim. Tahsin Saraç’ın çevresi çok genişti. Kendisini ziyarete gittiğimde çoğu zaman seçkin misafirleri olurdu. Ziyaret edenler arasında Aziz Nesin, Yalçın Küçük, Prof. Dr. Hüsnü Göksel, Prof. Dr. Cevat Geray, Hasan Esat Işık, birçok eski milletvekili, Danıştay üst düzey hâkimleri de bulunuyordu. 15 Mayıs 1984’de verilen Aydınlar Dilekçesi, Tahsin Saraç’ın çalışma yerinde hazırlanmıştı. Aydınlar dilekçesinin yazıldığı dönemde de bir süre Ankara’da bulundum ve dilekçenin hazırlanma çalışmalarına ve verilmesine şahit oldum.
Böyle Ankara’da bulunduğum bir dönemde Tahsin Bey, bu sefer beni evinde düzenlediği bir toplantıya çağırdı. Ev Güniz sokaktaydı. Gelmem için de ısrar etti ve nasıl bulacağımı anlattı. Evinde de, bazılarını çalışma yerinde de gördüğüm birçok seçkin misafirini vardı. Daha önce hiç karşılaşmadığım müzisyen Timur Selçuk da davetliler arasındaydı. Tahsin Bey her zaman yaptığı gibi daha önce karşılaşmadığım Timur Selçuk ile beni tanıştırmak istedi. Beni “doktor” olarak takdim etti. Timur Selçuk, bana ne doktoru olduğumu ve ne iş yaptığımı sordu. O anda aklıma muzip bir cevap geldi. Ben doğrudan genel cerrahi uzmanıyım demek yerine “Aslında ben de bir sanatçıyım,” diye cevap verdim. Ne gibi bir tepki vereceğini de merak ediyordum. Doktorlukla sanatçılığın ilişkisini anlayamamıştı. Ne gibi bir sanatçı olduğumu sorunca, “genel cerrahi uzmanı” olduğumu söyledim.
Benim bu cevabım Timur Selçuk’u çileden çıkardı. Birden bire kızıp hiddetlenerek “Bir cerrah nasıl bir sanatçı olur; cerrahlar ancak zanaatçı olabilir,” diyerek bana çıkıştı. “Sen bu sanatı sergileyebilir veya birilerine gösterebilir misin?” diye sordu. Ben kendisine cerrahinin tıbbi bir dal olarak “bir bilim ve sanat” olarak kabul edildiğini; cerrahi dergilerde bu ifadenin kullanıldığını; cerrahinin sanat olduğunu söylerken bunun bir “güzel sanat” olduğunu söylemek istemediğimi, söyleyerek tezimi savunmaya çalıştım. Kızgınlığı bir türlü geçmiyordu. Tahsin bey, bu gereksiz tartışmadan ve ortamın gerilmesinden rahatsız oldu. Bu tartışmanın kapanması için cerrahinin aynı zamanda bir zanaat veya meslek olduğunu söyleyerek tartışmayı kapattı.
“Sanat” kelimesi toplumda yanlış algılanan bir kavramdır. “Sanat” kelimesi çoğunlukla ressam, müzisyen gibi kişileri çağrıştırır. Hatta müzikte sanatçı olan kişiler, meşhur solistlerdir. Oysa her işin bir zanaat bir de sanat yönü vardır. Müzik aletini çalanlarda olduğu gibi, bunları yapanlar arasında da Antonio Stradivari gibi büyük sanatçılar vardır. Judo, Aikido, Kung Fu, Tekvando gibi savaş sanatları olduğu gibi, yemek pişirme, çiçekle süsleme dâhil, akla gelen her konuda yaptığı işi bir sanat seviyesine ulaştıran sanatçılar, ustalar vardır. Sıkı çalışma, gözlem, uygulama, yetenek ve yaratıcılıkla yapılan iş zamanla bir sanat özelliği kazanır. Her sanatçının kendine özgün bir tarz ve uygulaması vardır. Yaptığı işi sıradan bir iş gibi yapan, sorgulamayan, yaptığı işte deneyim, yaratıcılık ve ustalığını gösteremeyen ve kendine has bir tarzı olmayan kişilere şüphesiz sanatçı diyemeyiz. Ben, kendimi bir zanaatçı gibi görmediğim için sanatçı olarak takdim etmiştim.
Timur Selçuk tepkisinde haklıydı. Diğer mesleklerde olduğu gibi tıbbın herhangi bir dalında hekim ve cerrah olarak görev yapan kişilerin çoğu, aynı işi yapan birçok meslektaşı gibi her zaman yaptıkları işleri, sorgulamadan, eleştirmeden, değiştirmeden, tekdüze ve basmakalıp bir şekilde yani bir zanaatçı gibi yapmaktadır. Kendilerine bu şekilde çalışmaları için bir eğitim verilmiştir ve sistem bu şekilde kurulmuştur.
Timur Selçuk, hekimlerin büyük bir çoğunluğunun yaptıkları işi basmakalıp ve sıradan bir iş gibi yaptığını, yaptığı işe bir tarz ve ustalık getirmediğini söyleseydi şüphesiz kendisine hak verecektim. Fakat o benim cevabımdaki nüansı anlamadan benim kendimi bir müzisyen veya ressam gibi göstermeye çalıştığımı düşünerek ani bir tepki göstermişti.
Sağlıkta dönüşüm süreci aslında hekimleri de bir pazarlamacıya dönüştürmüştür.
Biraz geniş düşünürsek pazarlamacılığın da bir sanat olduğunu görürüz.
Günümüzde sağlık sistemi ve bu sisteme göre yapılan sağlık uygulamaları, uluslararası tıp kartelinin oluşturduğu bir merkez tarafından belirlenmektedir. Kartelin düzenlediği uluslararası tıp anlayışının amacı insanlara doğru ve uygun bir sağlık hizmeti verilmesi değildir. Onların amacı sağlık piyasalarında kendi ürün ve ilaçlarının kontrolsüz, istendiği fiyattan, engellenmeden ve alabildiğince fazla ve artan oranlarda satılması ve tükettirilmesidir. Tıp karteli ve O’nun düzenlediği sağlık sistemlerinde hekimlerden istenen kartelin ürün ve malzemeleri ile bunların satılmasını sağlayacak teşhis ve tedavi yöntemlerinin en iyi şekilde pazarlanmasıdır. Bu durumda hekimin görevi artık dar anlamı ile hekimlik yapmak değil, kartelin ürünlerini pazarlamaktır. Günümüzde en iyi hekim, kartelin ilaç, ürün, teşhis ve tedavi yöntemlerini en fazla ve tepkiyi çekmeden pazarlayabilen, çalıştığı hastaneye de en fazla para kazandıran hekimdir. Günümüz hekimliğinde, hekimlik veya cerrahlıkta sanatçılık ve ustalıktan çok, pazarlama sanatından ve ustalığından bahsedebiliriz.
Op.Dr. M. Uğur Yılmaz