Laikler neye tapar?

Emekli yazar, müteveffa edip Kaan Arslanoğlu’nun anısına 19 yıl önceden bir makalesi. Aralık 1994’de yazdığı bu fıkra İnsancıl Dergisi’nin Ocak 1995, 51. sayısının kapak yazısı olmuş:  

Laikler Neye Tapar?

“Dünyada her şey geçici, geçici olmayan tek şey gerçektir.” Dostoyevski

Orhan Pamuk büyük paralı transfer söylentileriyle Can’dan İletişim’e geçti. Sonra yoğun bir reklam kampanyası: Yeni kitabı ha çıktı ha çıkıyor… Beklenen roman nihayet piyasada. Aynı anda yirmi baskı… Aklı başında insanlar değerlendiriyor: Roman “yarı komik” bir garabet; bizim yıllardır söylediklerimizi adeta kanıtlamak istiyor. Romanın düzeyi ülke aydınının indiği düzeyi, garabeti ülke aydınının garabetini gösteriyor.

“İhtiyaçların giderilmesi konusunda hiç çekinme, hatta isteklerini artır. Bugün herkesin dilinde bu var. Özgürlük böyle anlaşılıyor. İhtiyaçları alabildiğine genişletmek hakkı neler doğurur? Zenginleri yalnızlığa ve manevi çöküntüye, yoksulları suç işlemeye götürür… Ziyafetler, gezip tozmalar, arabalar, rütbeler, buyruk kulu uşaklar öyle önemli bir ihtiyaç sayılır ki, uğruna hayat, onur, insanseverlik her şey feda edilir.” (Dostoyevski) Halk yoksulluk içinde. Karnını doyurmaktan aciz. Bir yandan da en ilkel güdüleri alabildiğine kışkırtılıyor. Medya yapıyor bunu, reklamlar yapıyor, yani aydınlar. Onların tek derdi: İhtiyaçlarını özgürce gidermek. Namuslu kalmak isteyen insanlar, yığınlar bu deney odasında tutunacak bir şey arıyorlar. Bir umut, bir moral değer, bir kimlik… Şeriatçılık yayılıyor, ırkçılık, milliyetçilik güçleniyor.

“İnsanlar Doğrunun Düşüp Rezil Olmasına Seviniyorlardı.” Dostoyevski

Tüm bu olumsuz gelişmeleri önleyecek şey sosyalist düşüncedir. Nerede peki o düşünce? Ayaklar altında çiğnememiş miydiniz onu? Tüm olumsuzluklara karşın çıkış yolu bulmak isteyenlerin tutunacağı dal aydınlardır. Hangi aydınlar? Yüzlerinden riya akan şu soluk yaratıklar mı?

Düşünce ve sanat ürünleri metalaştırılmasın diyoruz yıllardır. İlerici, çağdaş, “sosyalist” aydınlarımız koro halinde bağırıyor, sesimizi kısıyor: Kitap daha da metalaştırılsın! Sinema daha da kapitalistleştirilsin! Düşüncenin, sanatın alınır satılır bir mal işlemi görmesinde Kemalisti, Kürt milliyetçisi, sivil toplumcusu, şeriatçısı birleşiyorlar. Bunun nedeni açık. Hepsi paralı. Hepsi burjuva-feodal sistemle şu ya da bu şekilde bağlantı içinde. Başlangıçta iyi niyetli olanın bile kafası sonradan değişiyor. Meta ekonomisi insanın kafasını değiştirir çünkü; beyin salatasının sıcakta çürümesi kadar doğal. İlk amacınız para kazanıp o parayı iyi şeyler yapmakta kullanmaktır. Bunun için çok satacak piyasa malı üretirsiniz; reklamını yaparken o malın en iyi mal olduğunu söylersiniz; sonra buna kendiniz de inanır, öbür “malların” önünü tıkamaya başlarsınız. Peki bu kafayla, bu düşünce ve duygu haliyle şeriata karşı direnebilir misiniz?

Korkmayın şansınız var. Güçler dengesinde siz sırtınızı sağlam bir yere dayamışsınız. Kökten dincilerin seçim ya da zor yoluyla iktidara gelmesi ya da ülkeyi karmaşaya sürüklemesi olasılığı kuvvetlenmekle birlikte hâlâ baskın olasılık değil kanımca. Baskın olasılık ise şu: Irkçılığın, milliyetçiliğin güçlenmesi. Sistemin daha çok baskı ve terör üstüne oturması. Paranın her konuda daha da belirleyici olması. Ufuktaki gelişmeler tuzu kuru laik aydınlarımızı korkutacak yönde değil. Aslında onların korkuları bile insani korku değil. O korkuyu kullanıyorlar, pazarlıyorlar. Onların arkalarında sermaye, altlarında medya var. Her şeyi bizden önce ve bizden iyi yapıyorlar. Söz gelimi ilkin piyasaya iğrenç müzikler veriyor, para kazanıyor, sonra ona karşı oluşan tepkiyi de satıyorlar. Önce insanın özgürlük mücadelesini alaya alıyor, düşünceyi metalaştırıyor, sonra cezaevindeki DEP milletvekillerini ziyaret ediyor, düşünce suçuna karşı bildirilere en başta imza atıyorlar. Hey siz iftiracı ruh hastaları, diyorlar bize kibirle. Bakın aydınlıkta da biz sizden öndeyiz, toplumculukta da! O yüzden “aydın” sözcüğünü tırnak içine alamıyorum. Onların bizden daha aydın olduğunu kabullenmek zorunda kalıyorum.

“Başkasına yargıçlık etmeye hakkın olmadığını asla unutma.” Dostoyevski

Olan kimlere oluyor ve olacak. Açık: Emekçilere, gerçek aydınlara, toplumculara. Öbürleri dine dayalı düzen kurulsa bile ona ayak uydurmanın, kaçmanın bir yolunu bulurlar. Olan bu ülkenin yiğit evlatlarına olur ve oluyor.

Ama o yiğit evlatlar bir bakıma hak etmiyorlar mı gelişmeleri? Ediyorlar. Onlar değil mi, düşünceyi, sanatı lüks sayan, o nedenle oluşan boşlukta sosyalizm tüccarlarına pazar yaratan. Onlar değil mi yirmi kişi bir araya gelse yeni bir örgüt, beş kişi bir araya gelse yeni bir dergi kuran.

Ey aydın kişi! Biliyorum, senin için önemli olan kişisel mutluluğundur. Yürüdüğün yol seni yabancılaşmaya, umutsuzluğa götürür, mutluluğa değil.

Ey insan! Düşünce ve sanat tüccarları, sistemin sana hazırladığı yeni hayatın mesajını veriyorlar. Ruhu hastalıklı, dili bozuk, duyguları körelmiş, aklı dizginli kafaların sana dayattığı yaşamı gösteriyorlar. Fark etmiyor musun bunları! Aç gözünü! Aç gözünü artık!           

Kaan Arslanoğlu

Alıntılar “Karamazov Kardeşler”den…

Facebook
yorumlar ... ( 1 )
13-11-2013
14-11-2013 19:42 (1)
Anadoluda ağzından yel alsın denir, müteveffa aklımıza bile gelmez. O daha ne ürünler verecek.. Y. Bodur. Uşak
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211534
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.