Türkiye’de ne sağcı var ne solcu, hepsi imajdan ibaret.

Türkiye’de ne sağcı var ne solcu, hepsi imajdan ibaret.

Okunmuyor, boşa anlatmışız yıllarca...

MHP'ye hâlâ şaşanlar var!

Aslında,

Türkiye'de ne sağcı var ne de solcu. Hepsi imajdan ibaret.

Yıllardır kaç kez yazarak dikkat çektiğimi hatırlamıyorum. MHP'nin kuruluşunda Alman BND örgütünün rolünü, CIA'nın duruma nezaret etmesini, General Gehlen'in ziyaretini, Soğuk Savaş örgütlerinin İkinci Dünya Savaşı'ndaki köklerini, Çanakkale'deki kampları, Yugoslavya'da idama mahkum edilen Murat Bayrak'ı, bu yıllarda Türk-İslam sentezinden Türkçülüğü çıkartıp İslamcılığın öne sürülmesini, İslamcıların yeni örgütlenmelere gidip MHP'yi içi boşaltılmış bir araç olarak bırakmalarını, onlara daima yedek güç olmasını vs. vs. Ve dahi Türkiye'de bugün mecliste bulunan dört partinin dördünün de batının kontrolünde oluşunu. Üstelik bunlar gizli bilgiler de değil. İlgilenen herkes açık kaynaklardan bulabilir.

Şimdi işin ilginci, MHP tabanı da sorgulamıyor. Siyasi işler bir yana, "Başbuğ"un bavullar dolusu Deutsche Mark'ının Almanya'da çıkmasını, her yıl bu ülkeye yaptığı ziyaretleri, ailesinin bu paraları kapışma kavgalarının basına yansımasını filan falan da kimsenin derdi olmamıştı. Biat edenler gözleriyle görseler bile vazgeçmiyorlar.

Artık umutsuzluğa kapılıyorum. Elli yıl sonra bu işlere şaşan tek tük birileri olabilir ama hala hayret edenler o kadar çok ki. Biat edenler de çok.

Boşa anlatmışız.... Bir şey değişmiyor... Ne MHP'de, ne de diğer partilerde... Ne sağda ne solda insanlar kendileri için tasarlanmış yolların dışına çıkamıyor. Üstelik arada sırada farklı şeyler söyleyenler olunca da fena halde yadırgıyorlar. Ayrıca ne sağda, ne solda tarihlerini bilmiyorlar. 30 Mart ve 6 Mayıs'ta birer afişten ibaret tüm bildikleri.

Kısacası Türkiye'de ne sağcı var ne de solcu. Sadece bunların imajlarını yansıtırken kendini gerçek sanan gruplar var. Bunların dışında kalan birkaç kişi de artık kusuruma bakmasın.

 

Siyaset Her Şeyden Önce Kültürle İlgilidir

 

Siyaseti güçlü bir irade vasıtasıyla toplumun sorunlarını çözecek bir araç olarak görmek büyük yanlışlara yol açar, şayet söz konusu iradenin nasıl teşekkül ettiği anlaşılmazsa. Toplumsal irade birçok karşıt iradenin bileşiminden oluşur. Sınıfların içerisindeki alt kesimlerin iradeleri de homojen değildir. Yani saf bir burjuva iradesi ile bir proletarya iradesi ile bir bilmem ne iradesi vs. gibi iradelerden de söz edilemez. Bunların hepsi çatışan iradelerin bileşimi olarak muhtelif kanallarda bir yol bulur. 19. yüzyıl romantik devrimciliği bunu basitleştirip sunarak kimi solcuların akıllarını kütleştirmiştir. Burjuvazi bu açıdan daha üstün bir analiz, plan ve uygulama kabiliyetine sahiptir. Bunu da girdiği her mücadeleden sonunda galip çıkarak ispat etmiştir. Mekanik bakışa sahip olan solcular gerekli esnekliği göstermezken, sağ güçler çok uzun vadeli planlarını büyük bir esneklikle yürüterek başarıya ulaşıyorlar. Önce bunu kavramak gerekir. Hasmın kadar akıllı olamazsan yenilirsin. O kadar basit işte.

 

Siyasi akıl, siyaset okuyarak elde edilemez. İnsanla ilgili tüm bilgilerin ve felsefenin bir şekilde öğrenilmesi ve sonuç elde etmeye yarayacak yollar bulunması gerekir. Aksi halde tepki gösterir durursun. Sonra gene tepki gösterir ve durursun. Sonra gene tepki gösterir ve durursun. Sonra gene... ve gene ... ve gene... böyle gider. Son 70-80 yıldır görülen de aynen bundan ibarettir. Gerçi bir asır tarihte çok kısa bir süredir ama bunun ne zaman değişeceği belli değildir.

 

19. yy. romantik devrimciliğinin bir başka zararı da, uzlaşma ile çatışma arasındaki dengenin kurulmasını engellemesidir. Sürekli çatışma kültürünün öne çıkması zararlı olmuş, insanların taktik esneklik göstermesine mani bir zihniyet oluşturmuştur. Buna karşılık ittifak yapılabilecek unsurlarla uzlaşma olanakları da aranmamış, ancak kimi durumda da uzlaşma adına teslimiyete gidilmiş, bir denge tutturulamamıştır. Uzlaşma-çatışma dengesinin kurulamaması bir açıdan da uzun vadeli gelişmeleri görememe körlüğünden kaynaklanır. 1930'larda da Avrupa'da cumhuriyetçi ve devrimci güçler uzlaşmazlık içerisinde hızla faşizmin kucağına düşmüşlerdi. Günümüzdeki durum elbette ki her ülkede çok farklıdır ama ilerici (olduğu varsayılan) kesimlerin, örneğin sosyal demokratlar ile devrimci sosyalistlerin birbirlerinden nefret etmeleri, gerici güçlerin ve emperyalizmin mevzi kazanmalarına hizmet etmiştir. Uzun vadeli körlük aynı zamanda ricat dönemi çalışmalarının anlamının kavranamadığına işaret eder. Ricat da hücum kadar önem verilmesi gereken ve özel taktik beceriler gerektiren siyaset durumudur.

 

Siyasetle ilgili bir başka önemli yanılgı da sınıf siyaseti güttüğü iddiasında olanların, toplumun tümüyle ilgili önerilerinin ve planlarının net olmamasıdır. Hangi parti iktidara gelecek olursa olsun, toplumun tümünü yönetmek zorundadır. Hiçbir kesimi yok sayamaz. Kaldı ki, bugün sınıf siyaseti tüm dünyada gerilemiş durumdadır. Kimse (çok sınırlı bir amacı yoksa) tek bir sınıfa dayanan siyaset yapamayacağı gibi kimsenin de herhangi bir sınıf adına siyaset yapmasını kabul etmez. Zaten doğrusu budur. Bu arada tek sınıf ya da belli bir kesim adına yapılan siyasetlerin, başka şeylerin yanı sıra, sınıfın kendi kontrolünde olmadığı için çürüdüğü görülmüştür. Diğer sınıflar ve kesimler farklı şekillerde kendilerini gizleyerek siyasette yer almışlardır. Her halükarda bunalım kaçınılmazdır.

 

Kaldı ki, sınıflar kendilerini sadece ait oldukları sınıfın üyesi olarak görmezler. Hatta, çoğu hiçbir şekilde bunu ön planda tutmaz. Hangi sınıftan olursa olsun, bundan önce kendisini ulusun bir üyesi, ve/veya bir inanç sahibi veya herhangi bir başka grubun ütesi olarak görür. İnsanlar çıkarlarından önce korkuları ve temel dürtüleriyle hareket eder. Uzun vadeli çıkarları objektif olarak başka bir yerde olsa bile, kısa vadeli endişeler daima öne çıkar, ve tabii bunlar nadiren de olsa çakışabilir, ama çok nadiren. Başarılı siyaset değişik kesimlerin taleplerini belli süreler için de olsa birleştirebilen siyasettir. Sonuçta farklı insanlar ve farklı kesimler daima var olacaktır ve insanlığın selameti için olmalıdır da. Ne insanları, ne de ideolojilerini homojenleştirmek mümkün değildir, ayrıca iyi bir şey de değildir. İyi olan onları iyi hedefler için bir arada tutabilmektir.

 

Bu arada siyasetin hemen her zaman kirli bir iş olduğunu da hatırlatmakta yarar var. Partiler siyasi kirlenmenin uç noktalarında yer alır. İşin kötüsü, partilere çıkar için girenleri ayırt etmek çoğu zaman mümkün değildir. Zaten mümkün olsa bile partiler içerisindeki çıkar grupları (ya da başka ittifaklar) kısa sürede klikleşip kendilerine meşru kılıflar yaratır. Yani, bırakın siyasetin tümünü, bunun temel aracı olan partileri bile çirkin komplolardan uzak tutmak mümkün değildir. Bunun tek yolu açıklıktır. Bir parti veya siyasi kuruluş ne kadar gizliyse, o kadar hızla dejenere olur. Mücadele içerisindeki kuruluşlarda durum kısmen farklıdır, çünkü, zor çalışma koşulları insanları daha hızlı eler ama sonuç fazla değişmez. Kirli bir siyaset dünyasında temiz siyaset ütopyadır. Mümkün değildir ama gene de mümkün olduğu kadar kontrol altında tutulmalıdır. Bunun  yolu da denetim ve hesap sorma mekanizmalarının daima açık tutulmasıdır. Ancak, parti içi işleyiş mekanizmalarının da kültür aşısıyla istenilen seviyeye getirilemeyeceği bilinmelidir. Bir ülkede bütün partilerin işleyiş mekanizmaları ile genel ve yerel yönetimlerin yürütülmesindeki anlayışlar birbirlerinin aynasıdır.

 

Bir toplumun kültürü binlerce yılda oluşur. Bunu birkaç nesil içerisinde değiştirmek mümkün değildir. Bunu zorlayanlar tepkinin arttığını görürler. Her ülkede her ilerici atılım tepkiyle karşılaşır. Toplumların düz bir çizgi üzerinde değil de zigzaglı bir şekilde, küçüklü büyüklü ileri-geri adımlarla yürüdüğünü kavramak son derece önemlidir. Aksi halde ricat dönemi çalışması yapılmaz ve felaket kapıyı çalar. Bizde olan budur. Her dönemde ileri atılmaktan başka bir şey düşünemezsen yenilgiye mahkumsun.

 

Bir toplum, dışarıdan gelen kültür aşılarını kolay kabul etmez. Doğu toplumları batının teknik ve düşünsel üstünlüğü karşısında ayakta kalmak için batılı ideolojileri ithal ederek toplumlarına zorla yutturulan bir ilaç gibi tatbike kalktılar. Bırakın Marksizmi, milliyetçilik bile batıdan farklı şekilde geldi. Şöyle ki, batıda milliyetçilik çoğu zaman laiklikle birlikte gelişirken, doğuda laikliği bir yana bırakıp dinle sentez halinde geliştirildi. Bu yokmuş gibi davranmak, hatta bunu kavramamak, örneğin ülkemizde en azından üç nesli ziyan etti. Bakalım daha ne kadar sürecek.

Mehmet Tanju Akad

Facebook
yorumlar ... ( 29 )
12-08-2015
12-08-2015 00:16 (1)
kalemine sağlık akad. tebrik ediyorum. birkaç açımlanması gereken nokta varsa da genel anlamda gayet vazıh bir yazı olmuş. değerlendirmelerini zaten yakından takip ederim.
12-08-2015 08:54 (2)
Yazıya birçok yönüyle katılıyorum. Fakat üç sorum veya itiraz noktam var: 1- Sağcılar zaten böyle olur, her yerde her zaman. Gerçek sağcılık nedir, onu anlayamadım. Bizim sağcılar başka ülkelerin sağına benzemiyorsa kötü bir şey mi? Daha mı ırkçı olsalardı? Problem bizde solun sol olmaması. 2- MHP tabanı partilerinin dış yönlendirmesini hiç takmıyor. Bu doğru. Sağcılar genelde böyle olur. Ve yine burada problem solun da böyle olması. Geçende burada bir CIA ajanı gazeteciler haberi yaptık. Solun üstüne atlaması lazımdı bu bilginin. Ama Türkiye solu CIA, ABD ve AB'ce yönlendirilmeyi kanıksamış, tepki bile göstermiyor. 3- Tanju Akad, Türkiye'de "sınıf siyaseti" yapıldığını sanıyorsa feci şekilde yanılıyor. O 35 yıl önceydi. Şu anda Türkiye'de sosyal sınıflara göre siyaset yapan tek bir parti, grup, akım yok. Kendisini Marksist gören neredeyse herkes sınıf politikalarını diğer her gündemin arkasında ele alıyor. Bazen ve yasak savmak için sınıftan bahsediliyor. O da bir dil alışkanlığı. K.A.
12-08-2015 11:01 (3)
Türkiye'de siyaseti genel-geçer kalıplarla açıklamak çok zor. Geçtiğimiz yıl gerçekten eşsiz bir olay yaşadık. Bir memur sendikası toplu sözleşmede hükumetin önerdiğinden daha azını istedi ve hem bizzat bu sendikacılar ve üyeleri hem de bütün memurlar en az ayda 100 TL kaybettiler. Dahası eğer bu yıl ve gelecekte yine yüzdelik zam yapılırsa, bu kayıp önümüzdeki yıllara da dolaylı olarak sirayet edecek. Bu öyle bir olay ki apaçık ortada. Hani ne matematik, ne başka bir şey savunulabilecek hiçbir tarafı yok. Zaten sendika da ilk günlerde biraz savunmaya çalıştı, sonra o da bıraktı. Heyhat, sendikadan tek bir üye ayrılmadı. Bu sendika hala toplu sözleşme yetkisini elinde tutuyor. Dahası başkanı ödüllendirildi. Son olarak olayın önemli bir yönü de bu sendikanın üyelerinin çok büyük çoğunluğunun ÜNİVERSİTE mezunu olması (artık lise mezunu memur çok az). Yani sendika teklifinin kendilerine ne kadar kaybettirdiğini hesaplayabilecek matematik bilgileri var. AA.
12-08-2015 11:13 (4)
sosyalist ülkelerdeki sendikalar da aynen böyle çalışırdı. Büyük ilerleme, göz yaşartıcı bir mutluluk tablosu :)) Şaka tabii. Ama AKP'yi kutlamak lazım!
12-08-2015 15:32 (5)
Toplumun kendi gereksinimlerinin ne kadarını kendisinin ürettiği, kendine ekonomik olarak ne kadar yeterli olduğu siyasetin rengini belirleyen ana etkendir. Toplumu besleyen kimse, onun borusu öter ve sağ-sol ayırımı olmadan her parti, toplumu besleyen sermayenin buyruğu doğrultusunda hareket eder. Yunanistan'da bunun çok güzel örneğini yaşadık, sağcı, liberal, solcu, hangi parti iktidara gelirse gelsin, AB'nin buyruklarından dışarıya çıkamadı. Kültürü ekonomiden bağımsız mutlak bir belirleyici haline getirmek, M.T. Akad'ı yanıltan en önemli etken. Akad, kendisi üretemeyen hiçbir toplumun bağımsız bir kültürel yapısının ya da siyasi yapısının olabileceğini sanmasın. İnsanı kim beslerse insan onun ağzından konuşur. Segman Ferid
12-08-2015 21:42 (6)
"Türkiye'de ne sağcı var ne de solcu. Hepsi imajdan ibaret." diyor, yazar. Bana kalırsa, kökten yanlış bir saptama. Ortalık fokur fokur sağcı kaynarken, Akad gibi merâmını gâyet iyi anlatabilen bir yazar, yanılgının böylesine nasıl ne neden düşmüş, şaşırdım. Şöylesi daha doğru sanki: Kimi ayrıksı durumlar hâriç, Türkiye'nin sağcısı da "solcu"su da sağcıdır. -Bünyamin Durali
13-08-2015 08:04 (7)
segman Ferid, sekmanını değiştirsin, yağ kaçırıyor. Eskimiş.. Mevzuyu anlamıyor... Bu yazıdan bunu mu anlamış? KG
13-08-2015 08:05 (8)
Türkiye'de sağcılık var. Antiemperyalist,sermaye karşıtı sağ olamaz. Sağcılık çok uluslu şirketlere karşı çıkmaz. Çünkü ulusal burjuvazide çok uluslu burjuvazinin bir parçasıdır. Günümüzde sermayenin farklı yönü çok uluslu şirketler rekabetten daha çok anlaşma halindedir. Avrupa'da görülen sağcılık neyse Türkiye'de görülen sağcılıkta odur. Günümüzde sağ orta sınıfın emekçileşmesi,genç işsizliğin ortaya çıkması gibi koşullar nedeniyle merkezden sağdan daha sağa kaymıştır.Almanya'da Merkel,Fransa'da Sarkozy daha sağdır. Türkiye'de de aynı şekilde. Oluşan tabloda neoliberal politikaların oluşturduğu yoksullaşan halkın tepkilerini daha sağcılaşarak aşmayı tasarlamaktadırlar. Türkiye'de sol sınıf siyaseti yapmayı terk etti. Ama yeni oluşan emekçi sınıflar,genç işsizler konusunda da öncülük etmekten uzaklar. Bu sınıflarda oluşan tepkileri liberal "sol" bir dönem sosyal demokratların yaptığı gibi sistem içi reformlarla önüne geçmek istiyor. Sol kendine olan güveni kaybetmiş durumda.ç.
13-08-2015 08:06 (9)
Sosyalizmin gelebileceğine kendi inanmıyor. BUgün bir arkadaşımla konuşurken bana NATO,AB,ABD'ye karşı çıkarak politikayla iktidara gelinebileceğini mi zannediyorsun. Anında yok ederler dedi. Ancak sistemi karşısına almayan yeni "sol" ile sistemde değişimler yapılabileceğini söyledi. Kaan Arslanoğlu'nun dediği gibi sola yerleşen genel algı da bu. Türkiye'de bugün sermaye karşıtı olmayan liberal "sol" ile ulusalcı "sol hakim durumda. Sosyalist sol alanı yaratmayı son dönemde TKP denedi. Siyaseten denedi sınıfsal açıdan denedi diyemem.Bu alan açılamayınca da liberal "sol"un ile ulusal "sol"un siyasete sola egemen olma hali devam ediyor. ç.
13-08-2015 09:56 (10)
Sola Egemen ulusal sol hangisi yahu, Y-CHP mi ulusal, yok artık, VP mi sola Egemen yok artık. Bugün emperyalizmin dikte ettiği yolda mikromilliyetçilik üreten bir sol sola egemendir. KG, toplumun üretim ilişkilerini ortaya yatırmadan yapılan analizler, çocuk oyunlarına benzer, bu nedenle zanlayamıyorum gerçekten sizlerin analiLerini. SF
13-08-2015 14:31 (11)
Bir yanda Yılmaz Özdil'lerin, Doğu Perinçek'ler,Soner Yalçın'ların egemenliği bir yanda Nuray Mert'lerin,Mithat Sancar'ların,Murat Belge'lerin egemenliği. Hangisi antiemperyalist diyorsanız hiçbiri de değil. Antiemperyalist ulusalcılarımızın İncirlik konusunda sesi çıktı mı yok. Dertleri ABD değilmiş,Kürt siyaseti ile ABD'nin yakınlaşmasıymış. Onlara değil,bize yakın olsunmuş dertleri. Ulusalcı cenahta Hulusi Akar'a olan övgülerden bahsetmiyorum bile.Ulusal burjuvaziye yönelik övgülerini görmemek imkansız. Ulusal burjuvazinin çok uluslu sermaye ile bağlarını görmüyorlar zannederim. Günümüz kapitalizminde uluslarararası sermayeden bağımsız ulusal sermaye olabilir mi olamaz. Sadece siyasal atmosfere göre bir ulusal "sol" egemen oluyor,bir liberal"sol". Y-CHP antiemperyalist değildi de,eskisi antiemperyalistti sanki. ABD olan bakışta herhangi bir fark göremiyorum. ç.
14-08-2015 12:39 (12)
Ç. kardeşim, ben de aynı şeyi söylüyorum zaten, bu ekonomik düzende sol, sağ, ulusalcı, sosyalist, muhafazakar maskeli siyaset odakları bulabilirsin zaten ama sen sadece ulusalcı maskelileri görüyorsun, gözünde filtre var galiba. Sahneye çeşitli figüranlar sürülüyor, her alan için bir figüran belirlenmiş, son seçimin yıldızı bir saz ustasıydı örneğin, onun ötesinde içi boş. Adam ne sorsan bant kaydına giriyor; barış istiyoruz, özgürlük istiyoruz. Eee, gerisi boş. Tabii ki ABD'ye bakışta hiç birinin diğerinden farkı olmayacak, ama sosyalizmi mikromilliyetçiliğe indirgeyen sosyalistlerin hiç mi hiç farkı olmayacak, biraz da bunu görsene, ha babam bi ulusalcı teranesi tutturmuşsun gidiyor, sanki yegane figüranlık o cenahta söz konusu gibi, bant kaydından çık lütfen. SF
14-08-2015 14:24 (13)
Tam aynı şeyi söylemiyoruz SF. Sağcılar antiemperyalist olamaz,zaten gerçekleri açıkça dile getiriyorlar. Ulusalcıların da neden antiemperyalist olamayacağını açıkladım. Miromilliyetçi dediğiniz akımın genel başkanı sosyalist değiliz dediği halde destekleyen sosyalistler(sistemi değiştirebileceklerine inançları kalmamış) sosyalist olduklarını söylüyor. Desteklemelerinde sorun bulmuyorum,sorun kendi siyasetlerini olumlanması için sosyalist göstermerinde. İçindeki liberal "sol"culardan da antiemperyalizm beklenemez. CHP'liler ne kadar ABD'ciyse onlarda ABD'ci.Kısaca ülkede sosyalist sol yok. Bir TKP denedi o da olmadı. Sistemi karşısına alan tek akım sosyalizmdir. Diğerlerinin maske takmasına gerek yok hepsi emperyalizmle ilişki içindedir. Sistemin bir parçasıdır. Liberali de ulusalcısı da.ç.
14-08-2015 20:27 (14)
Tabii ki her cenahta saf, temiz, maskesiz, içten biçimde inandığı yolda siyaset yapanlar var. Ama reel-politiğe gelince hem sayıları az, hem de etkisizler. Bu içtenlikli kişilerin sadece sosyalist kesimde bulunduğunu iddia etmekle siz de romantik bir kişi olarak nitelendirilmeyi hak ediyorsunuz sevgili Ç. SF
15-08-2015 01:10 (15)
İnsanların kişilikleri hakkında konuşmadım SF. Dediğiniz gibi sosyalist olmayan ama işinde de piyasa tavrı göstermeyen doktorlar,öğretmenler az da olsa varlar. Hatta kendine sosyalist diyenlerin bir kısmı pratiğe gelince liberal bakış açısına sahipler. Politika alanına gelirsek iyi olmaları temiz olmaları yeterli değil. O kişi iyi bir insan olabilir ama iyi bir sağcı olamaz.Sağcı siyasetten iyi çıkmaz. Ulusalcı "sol" ve liberal "sol"dan iyi çıkmayacağı gibi. Mevcut kapitalizm koşullarında iyi bir sağlık sistemi kurulamaz,sadece mevcut durumda iyileşme durumu yaşanabilir. ç.
15-08-2015 13:11 (16)
Bir sosyalist de sabah gillette ile traş olup dowe sabunla yıkanıp lacoste tişört ve lewis bluejean giyinip iphone ile haberlesip mcdonalds dan karnını doyurup wolksvagen arabasıyla yabancı şirketteki işinin başına geçiyor ve iş çıkışı miller birasını içip serinliyor jazz rock dinleyip rahatliyor. Ç kardeşim senin kafandaki iyi sosyalist in günlük praxisi budur ve kadıköy ile bakırköy dışında eser sayidadirlar çünkü Anadolu'da yaşam alanı yoktur. Şu ülkeye birkaç çivi cakilmissa ve biraz ilerleme olmuşsa o da Kemalistler ulusalcilar sayesinde olmuştur. Sosyalist denilen narin ve nadir tür ise bu kadarcık bile iş yapamamış olduğu için milliyetçiliği ve ulusalciligi karalamayı kendine iş edinir ve mikromilliyetciligin ekmeğine yağ sürer sadece.SF
15-08-2015 14:24 (17)
şapka çıkarılacak cevap 16-SF
15-08-2015 14:26 (18)
sabah gillette ile traş olup dowe sabunla yıkanıp lacoste tişört ve lewis bluejean giyinip iphone ile haberlesip mcdonalds dan karnını doyurup wolksvagen arabasıyla yabancı şirketteki işinin başına geçmek ve iş çıkışı miller birasını içip serinlemek ve jazz rock dinleyip rahatlamak... anadolu çomarıyla dolu ortadoğu ülkesinde bir insanı böyle medeni bir hayat yaşayabildiği için tebrik etmek gerekir. keşke böyle modern insanların sayısını çoğaltabilsek bu toplumda. fakir ama gururlu, ezik, arabesk solcu edebiyatından bıktık artık.
15-08-2015 14:33 (19)
18 nümero bay veya bayan kardeşim. Birkaç yıldır Marksizmden istifa ettim, ama Marksizmi savunmak böyle gerçek bir mevzu oldu mu bana düşüyor. Şimdi bu lacoste giyen kardeşimiz, güle güle giysin, cidden bununla sorunum yok, bir de Marksist olduğunu iddia ediyor. Neredeyse istisnasız bunlar Marksist bir de! Oysa Marksismin hala kabul ettiğim birçok ana düsturu vardır. Nasıl yaşıyorsan öyle düşünürsün. Sosyal sınıfın nedir? Şimdi solculuk bunlara kalırsa ve sağcılık AKP'lilik de asgari ücretli emekçiye düşerse ülkenin durumundan ağlamayın derim ben de. Her şey olacağına varır. Böyle sola böyle iktidar. Güle güle giyinelim, yiyelim içelim, kam alalım dünyadan. Muhalefet neden edelim? Kaan A.
15-08-2015 20:59 (20)
Kaan Arslanoğlu'nun cevabından hareketle 18 numaralı yorumcu ve SF cevap vereyim. Farkında olmadan merkez medya tarafından sunulan algıya siz de saip olmuşsunuz. Suruç ölenlerin kaçı dediğiniz yaşama sahip rock jazz dinledikleri doğru olabilir de bunun için para gerekmiyor blue jean giydikleri de doğrudur. (blue jean kumaş pantolondan daha ucuz) ama ne pahalı araba sahibidirler ne de öyle iyi maaşlı iş. yabancı şirkette çalışıyorlarsa verdiği maaş 2000 tl'yi geçmez benden demesi. genç işsizliği emekçileşen orta sınıfı görmemesi sosyalistlerimizin hatası. fabrikadaki işçiden farklı ekonomik şartları yok. AKP tabanı sadece asgari ücretliye dayanmıyor. Gerçekten burjuvalaşmış anadolu sermayesi var. Dünkü mahalledeki market sahibi büyüye büyüye marketler zinciri sahibi oldu. Eve gelen tesisatçı mesela AKPye oy veriyordur aylık kazancı bankada çalışan kendini işçi görmeyip küçük burjuva gören banka çalışanının iki katıdır. ç.
17-08-2015 11:19 (21)
Ç kardeşim, tabii ki bu markaları kullanmak artık zengin olayı gerektirmiyor, piyasada onların dışında mal yok ve herkesin ulaşacağı mesafedeler. Yabancı şirketler de enayi değil tabii, hakkını tek koruyabilecek yapı olan ulusal devlete her fırsatta kafa atarak ortadan kaldırılmasına hizmet etmiş olan solcu Gençlerimizi fırsattan istifade üç kuruşa çalıştırıp, iş çıkışıgisin sosyalizm oyunu oynayın, mastürbasyon yapın diyor. Yani sosyalist olsan da seni kapitalizmin dev lojistik Şirketleri yedirip içiriyor, giydiriyor, barındırıyor, tuvalet kağıdını sağlıyorlar. Şimdi sen onların kucağına oturmuş Che havalarında atıp tutuyorsun. Burjuva ile ne alıp veremediğini de anlayamadım Evladım, kent soylu demektir, kentte doğmuş büyümüş herkes burjuvadır, kentlidir. Komprador kelimesini kullanmanı tavsiye ederim sana bundan böyle. Gözlerinden öperim. SF
17-08-2015 16:08 (22)
Burjuvazi üretim araçlarını elinde bulunduran finans sistemini elinde bulunduran sınıftır. Vallahi bizimkiler öyle kent soylu da değildirler. Avrupa'daki gibi süreç sonucunda oluşmamışlardır. Che'yi de öyle kart postal figürü olarak gösteremezsiniz. Ulus devlete de kimsenin kafa attığı yok. Ulus devlette ulusal burjuvazi de halinden memnun. Herkes konumunu kabullenmiş durumda. Carreour TÜrkiye pazarına girmek için Sabancı'yla ortak oluyor. Carrefour sahibi de Sabancı'ya sorun halinden memnun. Siz ulus devletten tepki göstermesini bekleyin,bu hiçbir zaman yaşanmayacak. Bir tek bu sistemde taşeron şirket sahipleri memnun değil. Yarınları garanti değil. Bir de emekçi,işsiz halk kitlelerinin(sadece kol emeği ile çalışanlar değil kafa emeği ile çalışanlar da) ç.
17-08-2015 17:50 (23)
sevgili ç, sana aylardır seslenmemiştim. "bağzı" şeyleri ille 19. yüzyıl kafasıyla değerlendirmek konusundaki şu inatçı tutumun beni benden alıyor. yapma. beni benden alma. burjuvazinin elinde ne üretim aracı ne de finans sistemi var. evet. elinde birşey var. ama o saydıkların (sandıkların) değil. bak, segman ferid usta sana iyi bir öneride bulunmuştu. komprador sözcüğü daha uygun o sıraladıkların için. tamam mı çecim? artık yoldan geçmeyen birisi
17-08-2015 18:40 (24)
19. yüzyıl kafasıyla seslenmiyorum. günümüzde burjuvazi geçmişten daha güçlü aralarında rekabetten daha çok işbirliği var. işçilerin birliği değil sermayenin birliği sağlandı. sizi kırmayım komprador diyeyim ne fark eder. 21. yüzyılda çok uluslu şirketlerden onlarla işbirliği halinde olan yerli şirketler yönetiyor. bu işleri daha ucuza getirmek için taşeron sistemini kullanıyorlar. taşeron bunların en altı burjuva(komprador) bile denilemez. çalışan sınıflara dönersem azımsanmayacak kısmın dedeleri toprak sahibi köylülerdi. bugün refah denilen de bu. o sınıfta gözle görülür iyileşme oldu. topraklarını iyi paraya verdiler. hayat standartları daha bir iyileşti.yoksulaşan kim derseniz kafa emeğine dayanan kişilerin çocukları. eğitimleri para etmiyor düşük ücrete çalışmak zorundalar ya da işsizler. avm çalışanları mesela. yoğun emek harcıyorlar düşük ücret alıyorlar. bir de borçlanma sayesinde görece daha iyi koşullarda yaşamaları sağlanıyor. sisteme bu şekilde daha bir bağlı hale geliyorç.
18-08-2015 11:58 (25)
Ç kardeşimin günümüzün finansal sistemini anlatabilmesi için daha bir fırın ekmek yemesi gerekiyor anlaşılan. Sosyalizmin ortaya Çıktığı yıllarda nüfusun yüzde 99'u köylerde yaşıyor olduğu için burjuva yani Kentli nüfus sermayeyi elinde tutan azınlıkla özdeşleştirilmiştir. Devrimler Köylülerin eseridir, bu nedenle o dönem burjuva jargonu yerine oturuyor ama nüfusun yüzde 90'ının kentlerde yaşadığı günümüzde bu jargon, gelişmeleri takip edemeyen ve ezbere konuşan Ç gibi arkadaşlarımızın ... dışında bir anlam taşımıyor. RTE'nin öfkeli çocukları gibisin Ç. SF
18-08-2015 15:47 (26)
Bende sizden farklı bir şey söylemedim. Sosyalizimin ilk çıktığı yıllarda toplumun büyük çoğunluğu köylerde yaşıyordu. Türkiye'de de 50'lerde başlayan kente göç durumu 80'lerin sonu 90'ların başı gibi arttı. Bu göç edenler solun güçsüzlüğü,düzen solunun da beceriksizliği (bu kitlelerden daha çok kentli orta sınıfı kapsamayı tercih etti düzen solu) siyasal islama ve cemaatlere yöneldiler. bu şekilde kente tutundular bir kısmı şehrin dışında kalan yerlere yerleşti(2000'lerle birlikte bu yerleşim yerleri değerlendi) eski köylü nüfusun babaları dedeleri hala köylerde yaşıyor. HES inşaatlarında verimli olmayan tarım arazilerini kamulaştırıldı. bu şekilde görece refah sağladılar. Bir de Avrupa köylüsünün büyük çoğunluğu toprak sahibi değildi. Türk köylüsü toprak sahibiydi. Eğer bu dediklerime katılmıyorsanız siz finansal sistemi anlatın ben de öğrenmiş olayım. Öğrenmeye açık insanım. Bu konuda da kinaye bulunmuyorum,samimiyim. ç.
20-08-2015 09:31 (27)
24 numara Ç ye yeni dünya düzeninin finansal sistemini anlatmış zaten.
20-08-2015 13:42 (28)
24 numaralı yorumcu benim ç.:) 27 numaralı yorumcu. ben anlattım zaten benim anlattıklarımı 25 numaralı yorumcu beğenmemiş hatalı bulmuş hatta bir fırın ekmek yemem gerektiğini söylemiş ben de ona siz finansal sistemi açıklayın ben de öğrenmiş olayım dedim. ç.
22-08-2015 09:05 (29)
Iyi, zaten bildiğin bir şeyi neden bilmiyormuş gibi yapıp zavallı köleler durumuna düşmüş olan burjuvaları suçlayıp duruyorsun Çocuğum?
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210809
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.