Edebiyat (şiir) ortamımız üzerine bir yazışma

Edebiyat (şiir) ortamımız üzerine bir yazışma

 

Vaktiyle, sanal edebiyat sitelerinin birinde, sitenin sorumlularından edebî-estetik düzeyi yüksek bir arkadaşla yazışmıştık. O yazışmalardan birinde dediklerimi, (ufak-tefek eklemelerle ve çıkarmalarla) günümüz edebiyat ortamına ışık tutması dileğiyle, burada yayımlıyorum.
***
Merhaba,

Anlaşılan o ki: Edebiyat ortamımızdaki manzaradan, enikonu dertlisiniz siz de, benim gibi. Meselesi olanın derdi olur. Onun için, derdinizin güzel, kıskanılası bir dert olduğunu söyleyeceğim. 

"Korkunun kovulduğu adres burası." diyorsunuz. Edebiyatın ilk işlevlerindendir belki de korkuyu kovmak. Korkunun olduğu yerde, şiirin de, aşkın da, emeğin de ırzına geçiliyor demektir ki; o kötücül duygu-durumun, edebiyatla yan yana düşünülmesi, ne acıklı bir şeydir, telâffuzu bile korkunç. Biz bunu, sözel / yazısal düzeylerde böyle söylerken, ne yazık ki, edebiyat gerçekliğimizin, demokrasi kültürünü ve evrensel-insanlık değerlerini yetesiye özümsediğini söyleyemiyoruz. Derdimizin uç verdiği ve depreştiği yerdir burası. Günümüzün edebiyat iktidarının (iktidar sözcüğünü, çağrıştırdığı siyasal-yönetsel içerikli tüm temel ve yan anlamlarıyla birlikte kullanıyorum) "sol-demokrat" bir entelektüel geleneği savunur göründüğünü, siz de biliyorsunuz. Ama, "savunur görünmek"le "hakikaten savunmak" aynı şey değil işte. Bırakalım siyasal, kültürel, sanatsal açılardan yetkin birinin değerlendirmesini; azıcık nesnel bakabilen çok sıradan bir edebiyat heveslisinin bile, günümüz egemen-edebiyat zihniyetini demokrat diye niteleyebilmesi mümkün mü? Ayrıksı birkaç olumlu örnek dışında, kültür-sanat dergilerinin hâlipürmelâli ortada: Klikler, kümeleşmeler, zümreleşmeler, benden- senden ayrışmaları, dirsek temasları, mevzî kollamalar, öv-öveyim çirkinlikleri vbg. nice edebiyat-dışı yaklaşımlar, olanca hışmıyla hükümran değil mi oralarda? Şiir demeye bin şâhit ister, sözümona postmodern gevezelikler; deneme ve öyküde, türlerarası gezinme kandırmacalarıyla kotarılmış, içeriksizin içeriksizi lâf öbekleri; eleştiri-tanıtma diye, eksiksiz bir "piyasa / pazar dili"yle çiziktirilmiş yıkama-yağlama işlemleri değil midir yürürlükteki? Ya internet ortamındaki edebiyat sitelerinin çoğu? Adam (veyâ kadın, fark etmez) tutmuş, mafyatik oluşumlarla sarmaşdolaş, emek sömürüsünde benzersiz ve kültür-sanat düşmanlığında gemi azıya almış olduğunu, Mısır'daki Sağır Sultan'ın bile duyduğu bir ayaktopu firmasını (futbol kulübünü), hiç çekiniksiz övgülemiş, bir sitenin platformunda. Bir başka sitede, kendisine şair sıfatı bol keseden bahşedilmiş yetisiz-yetersizin biri, gûya akrostiş şiir yazıyor görünerek, fanatikçe desteklediği başka bir ayaktopu takımının adının harflerini alt alta yazarak, her harften bir dizeler ucûbesi üretmiş ve bunu şiir diye yayımlamış. Bununla kalınmamış, akabinde, o safsatanın müteşairini, o sitenin şair (nasıl da ucuzlatıldı bu kavram), sorumlu şair (sorumsuz şair, şair midir?), profesyonel şair diye geçinenleri (şairin profesyoneli, amatörü olur mu hiç; tribünlerde miyiz, şiir sitesinde mi?) yorumdan başka her şeyi anıştıran derme-çatma Türkçeleriyle, bir alkış tufânına tutmuşlar ki, o kadar olur. Bir şey demiyorum, hem demokratlığı kimselere bırakmasınlar, hem de her biri 100.000'er kişilik uyku tulumlarından farksız futbol ortamlarının ataerkil-faşizan şiddetine sarılsınlar; ama, bizler de kendilerine, olanca haklılığımızla "eyleminizin / eylemenizin kültürle, sanatla, toplumsalcılıkla bir ilişiği yok; açıklanamaz bir çelişki içindesiniz" dediğimizde, hemencik "kişiliğimize saldırıyorsunuz" diye heyheylenmesinler, demagojiye başvurmasınlar. Biz, spor düşmanı değiliz; ne düşmanlığı, gençliğimizde bizim de top koşturmaktan kıçımıza değin terlediğimiz olmuştur. Ancak, endüstrileş(tiril)miş / metalaş(tırıl)mış spordan / sporcudan yana değil; amatör (özengen) ruhlu, para-tanrıcılığın sultasına boyun eğmeyen spordan / sporcudan yanayız. Budur, çatlayasıya tepinmemizin hâl tercümesi.

Siz de kalkmış, "Zor günlerde kaçan, ortalarda görünmeyen yazarlarımız olmadı mı? Oldu." diyorsunuz, edebiyatın (ve şiirin) haysiyetine sarılan, değerbilir bir tutkuyla. Diyorsunuz da, bunu derken, içinizde de bir kanamadır da başlıyor ama, değil mi? Biliyorum başlıyor ve siz o kanamanın yüzü suyu hürmetine savunuyorsunuz hâlâ şiiri (ve edebiyatı). Ne yazık ki, benim her zaman "ne kokar, ne bulaşır" diye tanımladığım, renksiz / kokusuz / tatsız-tuzsuz / sessiz / yüksüz bir şair(si)ler-yazar(sı)lar topluluğumuz var bizim ve daha da kötüsü, çoğunlukta olanlar, kültürel-sanatsal ortamı biçimlendirenler / formatlayanlar da bunlar. Toplumsal ve bireysel haksızlıklara kör ve sağır, sanatsal bayağılıklara sessiz, "gelen ağam, giden paşam" yanaşmacı düsturunu iliklerine dek benimsemiş, sorumsuz ve duyarlıksız katmanlar bunlar. "Şiirimi (öykümü, denememi, neyse artık) yazarım, gerisine karışmam" uyuşukluğunun yelkenlerini şişire şişire, epey mesâfeler katetmişlerdir, bilenler bilir. "Şiirist"tirler (Şiirizm: sınıfsız(laştırılmış)lığın ideolojisi, büyük-burjuva kariyerizminin teorisi!) Toplumsal gerçeklikten, sınıfsal karşıtlıklardan yalıtık, dayanaksız, soyutçu bir yobazlığın savunmanları. Enine, boyuna, verevine steril ve hijyenik bir şiirin. Etliye sütlüye karışmazlar hiç. ABD diye bir dünya jandarması, mazlum halkların tepesine her Allahın günü binlerce tonluk bombalar yağdırmıyor. Zamlar, zulümler, işkenceler, küresel-emperyal cinâyetler, safiyâne dindarların inançlarını dibine kadar istismar eden yerlisiyle yabancısıyla dinci barbarlar ve siviliyle resmîsiyle onları güdümleyen monarşizan-faşizan, kan emici diktalar.. bunların hepsi, bir avuç devrimcinin, yolunu şaşırmış, yordamını yitirmiş bir kısım marjinalin uydurduğu, çağ-dışı, anakronik söylemler zâten. Şiirimizin canı sağolsun, onun metroseksüel, überseksüel, gastroseksüel şair-özneleri bir de.

Ne bitimsiz bir içtenlikle diyorsunuz: "Has şiirin kovanına kim bir zerre polen taşıyorsa, kim insancıllığı ve vefâyı şiar bilmişse onu övgüleriz, bundan çekinmek olur mu hiç." Keşke, edebiyat (ve şiir) adına söz almışların tamamı bunları dese ve bizler de her defasında "polemik yapıyorsun" mâzeretinin ardına sığınılarak yüzgeri edilen günahsız eleştirilerimizin gereksizliğine inanarak, bir parçacık haksız çıksak! Bir parçacık haksız çıksak, diyorum ya, bunu derken nasıl samîmiyim, bilemezsiniz. Sâhiden de her seferinde haklı çıkmalardan bıktık artık. Biri çıksın, kanıtlasın haksızlığımızı, alnından öpmeye hazırız onu.

Bir dokun, bin ah işit, demezler mi? Tastamam öyledir yaşadığımız. Sıktım mı sizi?

Sonluyorum, az daha sabır lütfen!

 

İletinizin sonundaki şu tümceleriniz, bitirdi beni: "Sanat insana erdemler katar diye biliriz, insancıllığın çıtasını yükseltir biliriz. Ne mutlu, sanatın bu erdemleri aşılayabildiği insanlara. Bizim cephemiz, yürek cephesi."

Yürek cephesi: Şiirin, emeğin, aşkın, bütünüyle yaşamın cephesidir. Bunu demek istemişsiniz, anladım. Anladım ve mutlandım.

Dostça Selâmlar.

bünyamin durali

Facebook
yorumlar ... ( 30 )
10-12-2014
10-12-2014 22:51 (1)
Aman diyorum. Sizin cepheyi sakın gençtürkselliler sahiplenmesin. Sonra epey ciddi bir yanlış-anlama yaşanabilir. Tümce içinde farklı kullanıverirler, Tanrı göstermesin. Neyse, ben de sonlayayım da sizler de mutlanın, olmaz mı? Dostça değil, bitimsiz, kardeşçe selamlar (feodal bağlarından kopamamış cücük burcuva olduğumdan böyle akrabalık şeysiyle ifade edebiliyorum ancak). a.y.a.
10-12-2014 22:52 (2)
Sevgideğer Bünyamin, İnternet ortamındaki pespaye edebiyat sitelerinin sözünü etmeye değmez. Onlar edebiyat dünyasının çöpleri. Has edebiyatın esintisi onları savurup atmaya yeter. Cepheden mücadele edilmesi gereken egemen piyasacı edebiyat zihniyetidir. İyi ki varsın. Erdoğan Demirdöken
11-12-2014 09:22 (3)
Sn. Demirdöken'e katılıyorum, pespaye siteler ve dandik yazarlardan bahsetmemek gerek ki o sakat ruhların en çok istediğinin de tam da o bahsedilmek isteği olduğunu düşünüyorum. Psikolojide illaki bişey mekanizmasıdır bu, bilmiyorum, bilen lütfen söylesin. Sn. Durali'nin söylemlerine birşeyler eklemeye çalışmak, şahsımca fazla konuşmak olacaktır. Oysa ki "az iyidir, iyi ise çoktur" Selam ve sevgiler. M. Harma
11-12-2014 09:37 (4)
Kaygıdeğer Arif -Yavuz deyince bakıyor da ambiyansa bu isim daha uygun-, yadıklarımı yalapşap okuyup hafiften de değdiriyor gibi görünsen de bakıyorum mevzuya uyanmışsın. Ee, aklın yolu bir. İmdi, bu şiir sunağı ve öykü sunağı gerçekten bu nev'i metinleri kurban edildiği bir yer olarak düşünülmüş olsa gerek. Zira yazarın "Vasat kere Vasatoğlu" adlı metni, tamamen ön sayfaya uygun bir eleştirel deneme olmakla birlikte öykü sunağına yatırılmış, böylece gözlerden ırak kılınmış. Özellikle cerahat erbabının kaçırmamasını öğütlerim, her şey bir yana konu edilen imgesel kişinin vasatlık yolunda ticarete atılmadan önce bu mesleği atlama taşı yapmışlığından ötürü. Yine güdümlü -ve haklı- olarak edebiyat, roman, şiir konularını masaya yatırmaya davranan sitenin, bunların dedikodularını manşet yaparken, kendilerini sunağa atmaları şayan-ı hayrettir. Zamanında yazdıktan sonra şiir zannettiğim şeyin sayın Ateş tarafından estetik operasyondan geçirilerek öykü sunağına yatırıldığını deneyimlemiş bir
11-12-2014 09:35 (5)
dostunuz olarak -bir dost gibi davran bana- yazara kolaylıklar diliyorum. Sakın ola söylemlerinize birşeyler eklemlemeye yeltendiğim sanılmaya. Madem ki er meydanı: Ali Yağız Üresin.
11-12-2014 09:43 (6)
Öykü ve Şiir Sunakları anlayan için daha yüksek mertebede vitrinlerdir, bizde şiire, öyküye öykü ve şiir olarak saygı yok. Yani söylediğinizi tam tersinden düşünün. Dedikodu dediğiniz şey evet, daha fazla tık alır, şiir o kadar almaz. Biz çok denedik. Şiiri koyduk en öne, değişen bir şey olmadı, öyküyü koyduk, millet kaçtı. Millet edebiyat sevmiyorsa ben şahsımın veya Nihat Ateş'in mi bu suç, bizim olayımız bu otuz yıldır, derdimiz bu, alooo. O sunaklar Tanrılar katıdır, öndeki fotolu haberler alelade insanlar katı :)) S-3
11-12-2014 13:19 (7)
Erdoğan Demirdöken, M.Harma ve Yağız Üresin arkadaşlara; hem edebiyat terbiyesine birebir yaraşır zarif değerlendirmeleri, hem de takma adlar ardına gizlemedikleri cesâretleri için, ayrı ayrı teşekkür ederim. Şiir olsun, eleştirel deneme olsun, nedense her çalışmama çamur sıçratmayı meslek edinmiş, belgesiz-bilgisiz "söz dalaşçısı"nı ise, kendi çatışmacı kaderiyle baş başa bırakıyorum, hep yaptığım gibi. bünyamin durali
11-12-2014 15:25 (8)
Ben çamur sıçratmıyorum. Söz dalaşçısı hiç değilim. Edebiyat terbiyesi demişsiniz. Edeple alakası isimdendir. Yanılmayınız. Edebiyat tartışılacaksa tarihteki örneklerden daha edepli olur benim stilim. Belge demişsiniz. Bende var. Sizdekini göremedim. Sorularıma cevap alamadım. Mesleklerim de gayet tatminkardır. Emin olabilirsiniz. Tuzum kuru yani. Başka bi işe ihtiyacım yok. Hürmetler efenim. Arif Yavuz Aksoy
11-12-2014 15:40 (9)
Ben ben ben ben ben ben ben ben ben ben ben ben ben ben ben biz ben len biz ben ben biz ben len bana ben benim biz benim ben ben bizim bana ben ben ben ben... aya/ayu etudes for beginners
11-12-2014 15:44 (10)
9 numaralı arkadaşım, ismiyle ortaya çıkıp cesaretle bin kere ben diyen her kim olursa olsun, ismiyle ortaya çıkmayıp sözde "biz" edebiyatı yapandan daha kıymetlidir bizim için. İsmiyle ortaya çıkıp, kolektif despotik faşizan egoya karşı, kendi benliğinin mücadelesini verecek olanlara şiddetle ihtiyacımız var. Saygılar. K. A.
11-12-2014 16:16 (11)
Kaan bey ismin açıklanması talebinizi anladım da despotik faşizan egoya karşı kendi benliğinin mücadelesini kim veriyor? Aya mı mücadele veriyor? Neye karşı? Despotik faşizan ego? İsmiyle ortaya çıkmayıp kısmını anladım da, "sözde biz edebiyatı yapmak" nasıl birşey? Jargon oluşturmuşsunuz sanki. Anlamadım hocam. Uyarmamızı istemiştiniz, o bakımdan. Kızmayın hocam. Sorular zihin açar.
11-12-2014 16:44 (12)
Sn. S3, Banu hanımın cep numarası sizde varsa bir mesaj atabilir misiniz? ortam gergin belki kendisinin yatıştırıcı etkisi olabilir şu sıralar. mh
11-12-2014 16:44 (13)
11... ben "sen"in kim olduğunu biliyorum. sen yorma kendini. sana san'at güneşimiz, bodrum'un paşası, ulusumuzun medar-ı iftiharı, yiğit bursalı merhumun sesinden bu parçayı gönderiyorum: sen kimseyi sevemezsin, sevmeyeceksin! I Claudius! yok la, şaka! ben arif yavuz aksoy
11-12-2014 17:18 (14)
Sayın 11, yok niye kızayım. Söylediğim aslında genel bir şeydi. Şudur: Hiçbir şeyin ilk görünüşüne aldanmayıp, tekil örneklerde hakkaniyetli ve sorgulayıcı olmak lazım. Ben ben diyenlerin bazıları aslında hayli kolektife uygun, hayli özgecidir. Biz biz diyenlerinse çoğu aslında o "biz"in altına sinsice ve gizlice hayli şişkin bir "ben" koyanlardandır. Yine de genellememek gerek. Saygılar. Kaan Ars.
11-12-2014 22:36 (15)
Hepinizde akıllı telefon var galiba. Ben yetişene kadar sinirler yatışmış:) Arif beyle ilgili yorumumu önceden yapmıştım. Bence siteye renk getirdi. Farklı düşünenler önyargılarını bir tarafa bırakıp okusun. Başlarda kaba tarzı nedeniyle ben de önyargılı olduğumdan mıdır bilmem. yazdıklarını okumuyordum. Artık her yazdığı eğlenceli geliyor. Keşke geriye dönüp önceden okumadığım yorumlarını okuyabilmenin bir yolu olsa diyorum şimdi. Arif bey ve arkadaşları Shakespeare oyunlarındaki jesterlar gibi zeki espirileriyle konuyu toparlıyorlar. Gündemi gecikmeli takip edebiliyorum görüyorsunuz:) Sevgiler. Banu Demir
11-12-2014 22:58 (16)
9, 11 anekoik kist arkadaş, ses dalgaları senden yansımıyor, delip geçiyor ve ultrason monitöründe siyah olarak görünüyorsun daha doğrusu görünmüyorsun siyah bir boşluksun yani yoksun, bir hiç gibisin şu halinle. Fakat o boşluktan sinyaller de almıyor değiliz kara delik misali, o nedenle bu hepimizi bir düşünceye garkediyor, anlamaya çalışyoruz ancak bu nasıl olacak tam da bilinmiyor. İnsanoğlu siyahtan, dibini göremediği boşluktan korkar, ben korkarım en azından. Sorular soruyorsun, onlar da sana söylenenleri soruya çevirme şeklinde ki endojen bir meraktan kaynaklanmıyor ve ancak bu şekilde tam yanıtlanman da mümkün değil zira kiminle konuştuğumuzu bilmiyoruz, o halde bence önce tamamen göğe çekil sonra nüzul et biz ölümlüler arasına ve sende bir keramet bulalım yoksa ateş olsan cürmün kadar yer yakacaksın yani bir hiç ölçeğinde.
11-12-2014 23:11 (17)
Banu Hanım rüzgarınız bile yetti gerçekten ortalığı yatıştırmaya, şimdi ortam süt liman. Eğer yanlış anlamazsanız parfümünüzün markası sorabilir miyim, belki onun da etkisi olmuş mudur dersiniz? hani vanilya sakinleştirir, yosun kokusu rahatlatır gibi derler ya, benimki sadece bilimsel merak, o yüzden, istirham ederim efendim, mh.
11-12-2014 23:34 (18)
Bense burada bir hermafroditizm kokusu alıyorum :)) M.F.
11-12-2014 23:38 (19)
Cool water kullanıyorum:) Sevgiler. Banu Demir
11-12-2014 23:47 (20)
16 numara sanırım bol bol TVUSG yapıyor. buradan mesleğinin ne olduğunu tahmin edebiliyoruz. seçenekler azalıyor yani. benden söylemesi. bir de, bu sitede sıkça yapılan bir hata var. değinmeden duramam bu gece (bakınız: duramayız ağbi, telsim coştu bi kere). sonra kendinibeğenmiş parishiltonluk yapma fırsatımı a.y.ü. elimden alır maazallah! ben önce dalayım topa. vallahi tabanla değil! ahandas: o "ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın" değil; ya ne? "ateş olsa cirmi kadar yer yakmak"... cürüm? suç. cürm-ü meşhud'daki yani. suçüstü derler. onun da aslı "şahitli suç"tur. cirim? hacim! boyut! yani sayz daz metır! bi de, foks cürüm var. böyle adamlar kadınları kesiyo, seri katillik yapıyo, abugatlar falan var, kahraman amarihan şerifleri ve efbiyay (güneş dil teorisi efbiyay'da da işlerse düşer bayılırım aha şurda!) filan... sizin birleşik haziran tayfasının kadın kısmısı çok izler bu kanalı. erkekleri de geymoftıroğnscular bu ara. ağpılas müşteri işte. hadi iyi geceler. a.y.a. hürmetzzz
12-12-2014 09:06 (21)
Sayın a.y.a. hayatla ilgili derdiniz nedir; bilmiyorum; merak da etmiyorum... Yıllar önce bir bir dostuma söylemiştim. Çok erken ölüverdi.. "zekan bazen bir kusur haline geliyor." Ona, buna çamur atmak kolay... Bir psikiyatrik sorunu yoksa ısrarla anlaşılmama üzerine cümle kurma çabası gerçekten zeka-bilgi içeren insana ait değildir. İnsan anlaşılmak ve duygu-düşüncelerini paylaşarak çoğalmak isteyen tür özelliğine sahiptir.. Türünüz konusunda bunca kuşku uyandırma ısrarınızı anlamakta zorlanıyorum... Bu "gösterilere" gerek yok.. Kendi adıma "anlaşılmak-anlatmak-ortaklaşmak" için çaba harcıyorum. Hiç bir beklentim elbette yok... Kendime "vehmettiğim" evrimin ileri bir aşamasında bir "tür davranışı" gösterdiğimi düşünüyorum.. Ve sizin "türünüzü" anlamakta zorlanıyorum.. Bu ülkede "Batıdan" gelmek sorgusuz bir kabül yaratırdı; şimdi "uzaydan gelmek" böylesi bir algı yaratacağı fırsatçılığıyla mı dolayın-dolayının-dolayısıyla mı mevzulara dalıyorsunuz... Tüm bu yazı-yorumlarda....
12-12-2014 09:06 (22)
elbette bir "kişisel tatmin" arzusu vardır... Ama bu "tatminin" bu denli kaba ve bencil olması gerekmiyor... Zekanız ve bilginizi bu denli kaotik cümleler ile tatmin etme arzunuz benim için şaşırtıcı; şaşırmak da bir yanıyla "hoş" bir duygu olabilirdi; ancak sizin "şaşırtmacalarınızın", şaşırtarak öç alma (kimden ve neden sorusunu da üreten), şaşırtarak ucuz bir tatmin olma duygusundan kaynaklandığından kuşkulanıyorum...
12-12-2014 09:07 (23)
Sayın a.y.a 20 numaradaki yorumunuzu tekrar, tekrar okuyun. Tanju Akad'a yaptığınız yoruma da baktım... Buradaki 20 no'lu yorum ne kendinizi, ne okuyanı ne de yazanı "takmadığınızın" kanıtıdır... Sanırım benim sorunum bir çok şeyi gereğinden fazla ciddiye almaksa, sizin bu yaklaşımınızı-yorumlarınızı "kıskanmak" ve "nefret etmek" biçiminde algılayacağım tahmin edilebilir... Bu siteyi izliyor ve okuyorsanız... Kendinize ve bize haksızlık etmeyin... Zekanızı-bilgi birikiminizi bu denli kötü-yararsız harcamayın... sanmayın ki, buradaki çok insan düşüncelerinin ve çabasının karşılığını bekliyor... Ateist bir insanın mezarına bir papatya konulsun beklentisi ne ise bizimki o! Daha fazla beklenti içinde yaşayanlara hep birlikte acıyalım ama kişisel tatmin duygusu ile yazma çabası dilerim bu siteden ve sizden uzak olsun.. O.Gürsel
12-12-2014 09:53 (24)
Sizi alkışalıyorum sn gürsel, bana ve biliyorum ki başkalarına tercüman oldunuz.selamlar.dbo
12-12-2014 09:53 (25)
Aya hocam minnettar minatour değil, korkmayın. Radix malorum est cupidas'a dikkatinizi çekmek isterim. Reductio ad infinitum yaparız kimi. Hocam reductio ad absurdumu mantıklı çıkarım yaparken kullanıyoruz. Oysa saman adam bir safsata türü değil mi. Birikim yapıyorum sayenizde hocam. MB
12-12-2014 10:29 (26)
mübarek cuma günü, namazı eda etmeden az evvel, gözlerimi yaşarttınız muhterem anti-aya tim! yüce rabbim sizlere uzun ömür ve sağlık versin e mi! "bugün fazla avlandık; bunların hepsini göle geri bırakalım" dedi çırağına büyükusta. ne de olsa evde yiyecekleri kocaman bir füme domuz budu vardı. ve yanında bol bol şarap! hohhohhoğ! a.y.a. sizi çok seviyor.
12-12-2014 10:30 (27)
Değerli a.y.a. haksız olmayan eleştiriler alıyorsun ve hepsi de seviyeli bir üslup kullanıyor maskeli şahıslar gibi değil hiçbiri. Tadından yenmez deyimi bir gerçektir, şekerpancarını çiğ olarak yemeyi bir dene ya da Dulcaryl tabletin bir kaç tanesini ağzına at gör bak yenebilecek gibi değildir hiç biri. Senin ki de o hesap, başımızdan aşağıya kütüphaneyi boca etme de hiç yabana atılmayacak görüşlerini bu ansiklopedik bilgilerin küçük dozları eşliğinde bize ilet, yoksa bünye almıyor. Dozun ne olduğunu, fazla miktarda suyun bile öldürebileceğini sen/ben biliriz. Dosis facit venemum diyeyim de ben de topa girmiş olayım, aman eksik kalmayayım. Dostça selamlar mh (bi şey daha diyecem o da birazdan)
12-12-2014 11:12 (28)
Değerli a.y.a. 20, "ateş olsan cürmün kadar yer yakarsın" dört dörtlük bir "galat-ı meşhur"dur ki bilmiyor olamazsın. mh
12-12-2014 15:39 (29)
"galat-ı meşhur lugat-ı fasihadan evladır" diyenlerden hiç olamadım sayın hocam. küçüğüm, daha çok küçüğüm. bu yüzden saçmalamam! size ayrı olarak hürmetlerimi sunarım. a.y.a.
12-12-2014 15:39 (30)
"galat-ı meşhur lugat-ı fasihadan evladır"ı hiç diyemediğimi anlatan yorum da aynen internet kurbanı oldu sanırım. onu da hocaya duyururum. yine a.y.a. Hamiş: benim alameti farikalarımı kullanmayın. ikaz ediyorum. yoksa feleğin sillesi nereden gelmiş anlayamazsınız.
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210980
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.