Fatih Akın kimi şaşırttı?

23 Nisan 2013 tarihli Hürriyet gazetesi Almanya baskısı birinci sayfasında, Fatih Akın’ın To Vima gazetesine verdiği röportajı, daha doğrusu bu röportajdan ne anladığını, manşet yaptı. Hürriyet gazetesi Fatih Akın’ın söylediklerine yorum yapmıyor fakat röportajı manşette sunuş biçimi sanki okura “Aşkolsun sana!” ya da “Yazıklar olsun sana!” dedirtmek için özenle hazırlanmış: “Fatih Akın’dan çok tartışılacak sözler!” Hürriyet sanki biraz şaşırmış gibi; veya, okuru şaşırtmak ister gibi.

Oysa Fatih Akın’ın To Vima’ya söylediklerinde pek öyle “olağan Fatih Akın çizgisi”ne aykırı bir şey yok. Tam tersine, söyledikleri Fatih Akın’ın tam bir tutarlılık içerisinde işine devam ettiğini gösteriyor. İşi?

Bunu yıllar önce Berlin’de kendisine verilen Altın Ayı’yla başarı basamaklarının en epesine oturtulduğunda önce Cumhuriyet gazetesinde sonra da Damar dergisinde etraflıca tartışmıştık. Duvara Karşı bir “diyet”ti ve To Vima’dan yapılan alıntılar bu diyetin hâlâ devam ettiğini gösteriyor; bu nasıl bir diyetse?

Kısaca anımsayalım. Duvara Karşı’da öne çıkan iki önemli mesaj vardı: Birincisi, To Vima’ya biraz biçim değiştirerek söylediği, “Benimkiler, yani Türkler ağzıyla kuş tutsa Türklükleriyle Almanya’da barınamazlar. Eninde sonunda duvara toslamak onların kaçınılmaz kaderidir. Onlar için en iyi çözüm pılı pırtıyı toplayıp ait oldukları yere yollanmaktır.” To Vima’ya söylenenler de bunun diğer bir  “versiyonu”: “Almanya’daki halkımı unutun. Almanya’da yaşayan herkes Alman’dır.”

İkincisi, insanların birbirleriyle dayanışma yolu olarak seçtikleri sevginin aşkın, hayatın gerçekleriyle (!) bağdaşmadığıydı. To Vima’ya öfkenin bir demokrasi işareti olduğunu, kendi halkının Yunanlılar gibi öfkelenip sokaklara dökülemeyecek kadar tembel olduğunu söylüyor. Biz de bundan Türk halkının demokrasiyi hak etmediğini çıkartıyoruz. Bilmem yanılıyor muyuz?

Aslında Fatih Akın’ın bugüne kadarki sinemasından Türkiye’ye nasıl baktığını anlamaya çalıştığımızda rahatlıkla onun Türkiye’yi hiç tanımadığını ve tanımak da istemediğini çıkartabiliriz. Fatih Akın’ın Türkiye algısı herhangi bir Batılı oryantalistin Türkiye algısından farklı değil. Zaten hiç umurunda da değil, çünkü sinemadaki “kariyeri” bunu gerektirmekte. Yani “işi”, Türkiye’yi tanımamak. Eh, bundan da “Almanya’daki halkı”yla ilgili Hürriyet’i şaşırtan sonuçlar çıkması pek normaldir.

Fatih Akın, Tekel, THY, Çaykur işçilerinden, köylünün HES direnişlerinden, adliyede polisten dayak yiyen avukatlardan ya da bu yılki içişleri bakanlığı bütçesinde biber gazına kaç milyar ayrıldığından habersiz olmak zorunda. Bildiğiyse, bilmediğinin kendisini hiç mi hiç ilgilendirmemesi. Bu, onun işi!

Hürriyet gazetesi Fatih Akın’ın, Clint Eastwood’un Obama’yla ilgili politik tavır alış biçimini beğenmeyerek “idol”lüğüne son vermesini de alt başlık yapmış. Fatih Akın artık Clint Eastwood’un adını bile duymak istemiyormuş. Clint Eastwood açısından oldukça trajik bir durum! Uykuları kaçar herhalde. Tabii eğer dünyada Hürriyet diye bir gazete olduğundan ya da Fatih Akın diye birinin kendisiyle aynı oksijeni teneffüs ettiğinden haberi varsa.

Fatih Akın’ın sinema tekniği ya da oyunculuk konusunda hakkını teslim etmek gerekir. Zaten adamı öyle kolay kolay başarı basamaklarının en tepesine oturtmazlar. Ancak her şey yetenekle, yaratıcılıkla bitmiyor. Güzel sanatlar, ki sinema bunun en önde olanı, insanı göstererek ikna etmenin en yalın yolu. Ve tabii ki büyük bir sorumluluğu da beraberinde sanatçının omuzlarına yüklüyor. Sanatçı, “havalara girmeden” önce bu sorumluluğunu sorgulamak zorunda. Yaşadığı zaman dilimini, ulaşmaya çalıştığı sosyal kesimleri tanımak zorunda.

Hiç kuşkusuz ki Fatih Akın’ın To Vima’ya söyledikleri Hürriyet’in seçip manşetine aldıklarıyla sınırlı değil. Hürriyet, kendi anlayışına göre bir, “sansasyonel haber” kotarmış. Yine de bu kadarı bile bize onun işine devam etmekte olduğunu göstermesi açısından yeterli sayılır. Eh, bu iş kolay kolay bitecek gibi de görünmüyor. Çünkü “vasatlık”tan “ustalık”a sıçramak, sıçratılmak haylice bir borcu beraberinde getiriyor olmalı ki, ömür bile buna yetmiyor. Biz de buna hiç şaşırmıyoruz.

Üzülüyoruz. Çünkü bunca emek, bunca yetenek, bunca teknik bilgi kendi algısının değil bir anlık hırsının borca dönüştürdüğü bir tür “iş”in hizmetinde yok olup gidecek. Ve herhalde Clint Eastwood’u bizim torunların torunları izlemeye devam ederken Fatih Akın, unutulmasını tavsiye ettiği halkı tarafından hiç hatırlanmayacak. Adı, yalnızca “sahte bir toplum”un sinema kronolojilerine bu güzel sanatlar dalına neleri kazandırdığına pek değinilmeden kayıt düşülecek.

Celil Denktaş

Not: Bu yazı daha önce soL günlük gazetede yayımlandı.

 

 

Facebook
yorumlar ... ( 1 )
07-05-2013
07-05-2013 21:45 (1)
Yazar,F.Akın'ı"öfkenin bir demokrasi işareti..halkının Yunanlılar gibi öfkelenip sokaklara dökülemeyecek kadar tembel olduğu..Türk halkının demokrasiyi hak etmediği.."söylediği için eleştiriyor.Oysa bu konu gerçekten tatışılabilir.Kent uygarlıksa,Yunanlılar bizden 1300yıl önce bu işe başladılar.Biz Din'e dönerken,onlar din'le hesabı uzun süre önce kestiler.Burjuva demokrasisini(burjuva sınıfı dahil)Türk-Kürtlerin hakettiği tartışılabilir!Elbette hiç bir halk zulmü,işkenceyi de hak etmez!O.Gürsel
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211126
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.