Vurun eleştirmen(ler)e!

Kim ne derse desin, eleştirmenler, özelde edebiyatın (genelde sanatın) üvey evlâtlarıdır. İki kez ikinin dört ettiği kadar kesin bir gerçektir bu. Şairler / yazarlar (sanatın hangi dalında olursa olsun, eser verenler), veya kendilerini şair / yazar (sanat insanı zanneden birtakım yeteneksizler) eleştirmenleri, bitleri kadar, günahları kadar sevmezler. Överseniz, olumlarsanız, mesele yok; bir kupkuru teşekkürle yetinir çokçası (aralarında kuşkusuz değerbilir davrananları da var); ama beğenmezseniz, eser(ler)inin estetik / poetik eksikliklerini bircik bircik dökerseniz ortaya, yandı gülüm keten helvası! Hemen çıkarırlar vantuzlarını ve sipsivri mızraklarını, sanatsal değerlerin yüceliğini ve evrenselliğini hiçbir çıkar güdüsüne saplanmadan savunan zavallı eleştirmenlere saplamaya başlarlar. Ne estetik, ne etik hiçbir kaygu taşımazlar bu konuda. Feryat-figân ve çığlık çığlığa saldırırlar da saldırırlar. 

Ben bu yazıda, denememin nesnesini edebiyat eleştirmenleri dolayımında, edebiyat sanatçılarıyla (şairlerle ve yazarlarla) sınırlayacağım. 

Sözkonusu şair ve yazarlar içinde en karacahilleri, hemen şöyle bir silâha sarılır:

“Madem sen biliyorsun, iyi şiir yazmasını, iyi romancılığı vs., sen bir ürün koy ortaya da görelim.”

Oysa, eleştirmen kişinin bir sanat eseri ortaya koymak gibi bir zorunluluğu asla yoktur ve olamaz. Eleştirmen, doğası gereği sanatçı değildir ki; imgelerle, mecazlarla, metaforlarla çalışmaz o; onları açıklar elbet, ama nasıl açıklar: kavramsal matrislerle, düşünsel yönelimlerle açıklar. Eleştirmen odur ki, bilimlerle sanatların kesiştiği bir arakesitten yazar yazacağını. Söylemek gereksiz: Eleştirmenler arasında da, sanat yapıtları ortaya koyanlar var elbet; ancak bu durum her eleştirmen için geçerli değildir. Kaldı ki öyleleri, temelde eleştirmen değildir çoğunca; arada bir eleştiriler de yazan şair ve yazarlardır (sanatçılardır). Bizde Ahmet Oktay, Cemal Süreya, Veysel Çolak gibi şair ve yazarları bu grupta görebiliriz örneğin. Gelgelelim, bir Fethi Naci, bir Mehmet H. Doğan, bir Mehmet Kaplan, bir Asuman Kafaoğlu Büke, bir Asım Bezirci, bir Ömer Türkeş, Bir Önder Otçu.. ne roman, ne şiir, ne öykü yayımlamışlardır. Burada hoş görün, indirgemeci ve yalınkat bir yaklaşımmış gibi görünme riski taşımasına karşın, savımı somutlaştırmak için, yalın bir benzetmeye başvuracağım: Eleştirmenler tavukçu, şair ve yazarlar ise tavuk konumundadır bence. Tavuk yumurtlar (sanatçı eser verir), tavukçu ise, yumurtanın bozuk veya sağlam olduğunu saptar (eleştirmen eserin niteliğini belirler). Tavuk nasıl yumurtasının iyi mi kötü mü olduğunu bilemezse, yazar / şair de, ayrı bir tartışma ve irdeleme konusu olması gereken nedenlerle, kendi yazdıklarının niteliği konusunda yanılabilir. O, eserini ortaya koyduktan sonra, çekilmelidir artık; eserine ilişkin yargı hakkı, eleştirmenlerin (ve elbette bilinçli-donanımlı okurların) olmalıdır. Eleştirmen ve okur, beğenir-beğenmez, sever-sevmez; ama sonuçta yazınsal bir temellendirmede bulunur. Bu temellendirmenin gerekçeleri de, öncelikle ve şaşmaz biçimde estetik, sonrasında da etik vd. ölçütlere yaslanmak zorundadır. Bu ölçütlerden yalıtık yorumlamalarda bulunan eleştirmenler ve okurlarsa, ne yazık ki gerçek eleştirmen ve gerçek okur sayılamazlar.

Diyeceğim: okuru bir yana bırakalım da, eleştirmen: eser yazmakla ıralanmayan ama bir başkasının ortaya koyduğu eserin estetiksel mîmârisini, kendi değerlendirme sistematiğini tabanından tavanına dek kavramsal ve düşünsel koordinatlara yaslanarak çözümleyen bir edebiyat / felsefe entelektüelidir. Bu noktanın özeti şu: Eleştirmen tavukçudur ve ona, “yumurtadan anlamak için tavuk olmalısın” diyebilmek hakkına hiçbir Allah'ın kulu sahip değildir. Onlar bana, iyi yumurtayı kötü yumurtadan ayırt edebilecek hiç değilse tek tavuk gösterinceye kadar, ben bu tezimi harâretle savunmaktan asla vazgeçmeyeceğim.

Geçerken şunları da eklemeliyim: Bunlar, külliyen apolitik, nemelâzımcı, kimin arabasına binerse onun şarkısını söyleyen; kendilerini kabîlelerinin bir üyesi olarak algılayan, dirsek temasçısı ve fecî hâlde yıkama-yağlamacıdır. Dar grupçuklarının oportünist ve menfaatperest kurallarına göre hareket ederler. Filozofik anlamda “varolmak” diye hiçbir dertleri yoktur; salt “görünmek” isterler. Bu sebepten de ödülden ödüle koştururlar, yarışmadan yarışmaya seğirten hipodrom atları gibidirler. Kıytırık bir kuruluşun formaliteden “kakaladığı” bir plaketle ve birazcık parayla hemen büyük şair, erişilmez yazar havasına girerler. Taşra gazetelerinde veya niteliksiz bir-iki dergide de üç-beş şiir / yazı mezbelesi yayımlamışlarsa bir de, Olimpos’un tepesine çöreklenmiş Zeus sanırlar kendilerini. Şiir yazarken kafiye tutturmak, yazı yazarken “başöğretmenlik taslamak”, en belirgin özelliklerindendir. Kitaplarla, kültür-sanat dergileriyle başları hiç hoş değildir. Dil, onlar için asla mühim değildir; kırık-dökük sokak ağzıyla yazmayı edebiyatın haysiyetine hakaret olarak görmezler.

Eleştirmen düşmanı başka bir bölük şair ve yazar var ki, bunlar “ideolojik”, dahası jakobence davrananlardır. Bunlardan bizim talihsiz edebiyat tarihimizde mebzul miktarda var. Eleştirmen, tabi ki haklı olarak, ne vakit estetik ölçütlerden söz açsa, onlar artık siyasal, dinsel vö. meşrep ve mezheplerine göre değişen tavırlarda “toplum”, sınıflar”, “din, iman”, “millet, memleket” diye titreyip dururlar. Eleştirmen, onlara bakarsanız bunları bilmiyor ya, bu retorikçi baylar ve bayanlar ona derslerini verirler cevvâliyetle. Didaktirler, kupkuru bir söylemle birtakım “hakikatler”in tellallığına soyunmuşlardır. Kendilerine ahir zaman peygamberliği vehmedenler bile var bu allâmeicihanlar içinde. Şiir de neymiş, estetik ölçekler de neymiş; ilkin kitleleri sarsacaksın, onlara ödevlerini bildireceksin! İyi de, o işi, uğraş düzlemleri toplumlar olan toplumbilimciler, siyasalbilimciler, makale yazarları, gazeteciler ve ilâhiyatçılar zaten yapmıyorlar mı? O zaman sanata ne hacet? Tüm insanlığı kurtarma öz-görevini heveskârlıkla omuzlamış bu çokbilmişler taburuna, bir türlü anlatamazsınız edebiyatın farklı bir atmosfer istediğini. Dediğim dedik, çaldığım düdük demekte diretirler de diretirler bunlar ve ahbap-çavuş ilişkilerini ne hikmetse çok da iyi becerdiklerinden, tüm cenahlarda el üstünde tutulurlar ve saygınlık da görürler! İki sloganik cümleyle ve birkaç klişe tanımlamayla sınırlıdır dağarcıkları. Kültürel-duyarlıksal donanımca çok zayıftırlar. Dinamizmden yoksun, kof bir romantizmleri ve ağlamaklı bir nostaljileri vardır.

Eleştirmen-sevmez bir başka öbek şair ve yazarsa, postmodern görünmek adına çeşitli sanatsal hokkabazlıklara gönül indirenlerdir. Sayıları çok az olmakla berâber, etkinlik alanları geniştir bunların. Hemen üst paragrafta işâret ettiğim tiplerin biçimsel olarak asimetriği gibi görünseler de, özsel olarak simetriğidirler. Bunlar da, şiirin ve yazının hiçbir şey söylemediğini ve onun ereğinin kendisine içkin olduğunu ileri sürerler. Sanatı saklambaç gibi bir oyun derekesine indirgerler. Estetiksel eylemselliği, bireysel / toplumsal / târihsel boyutlarından bütünüyle soyutlayarak gülünçleştirirler. Bir tür “kaçış” şairi ve yazarlarıdır bunlar. Sırtları bozukdüzen sâhiplerinin yandaşlarınca, ömürleri boyunca sıvazlanır. “İmtiyazsız-sınıfsız, kaynaşmış kitleler” palavrasının edebiyattaki azılı avukatlarıdırlar. Emek ve emekçinin kavramından da kendisinden de gulyabânî görmüşçesine kaçışırlar.

Ben üç gurup eleştirmen-sevmez’e değindim edebiyat içinden. Daha nicesi var ya, bu yazının sınırlarını aşar.

Bir de edebiyat-dışı kesimlerden eleştirmen-sevmezler var. Onların demokrasi, özgürlük, eşitlik gibi evrensel-insânî değerlerden korkmasıyla tastamam çakışan bir sevmezliktir bu ve futbol fanatizmiyle, televole kültür(süzlüğ)üyle, iliklerimize değin nüfuz ettirilmiş fastfood davranış modelleriyle ve daha binbir çeşit çirkinlikle sevişirken şehvetlenen kuru kalabalıklardır bunlar. Mülkiyet ve para azgınları da var içinde, açlıktan nefesi kokanlar da. Holding beslemesi profesörü de var, ilkokul kapısı görmemişi de. Dindarı da var, dinsizi de. Sağcısı da var, solcusu da. Kadını da var, erkeği de, eşcinseli de. Varoğlu var işte. Olmasaydılar, demokrasi ve eleştirmen düşmanlığı bu derece dallanır-budaklanır mıydı hiç?

Onu bunu bilmem: Eleştirmen düşmanları, sallantısız demokrasi düşmanıdır aynı zamanda. Demokrasi düşmanından, ortalama anlamda bir insan olunmaz ki; yazar / şair nasıl olunabilsin!

Bana kalsa, öldükten sonra ardımdan, kötü bir şair / yazardı diyeceklerine, iyi insandı desinler yeter. Bütün bu yazıyı, belki de bunu demek için yazdım.

Bünyamin Durali

Facebook
yorumlar ... ( 47 )
07-01-2016
08-01-2016 12:37 (1)
1. iki kez iki?!? cıks. iki kere iki olur. hatta iki kerre iki bile kabul. ama bu olmaz. 2. "...veya kendilerini şair / yazar (sanat insanı zanneden birtakım yeteneksizler)"? cıks ve hatta ı-ıh. parantez geç kapanmış. anlam bozuluyo. 3. "...bircik bircik dökerseniz..."? buradaki bircik ne demek? ben yok bu türkçe anlamak. 4. yandı gülüm keten helva-sı??? o bi deyim. ve tek formu var: yandı gülüm keten helva. ve fırsat kaçtı anlamına gelir. that's it. 4. "Hemen çıkarırlar vantuzlarını ve sipsivri mızraklarını,sanatsal değerlerin yüceliğini ve evrenselliğini hiçbir çıkar güdüsüne saplanmadan savunan zavallı eleştirmenlere saplamaya başlarlar." bu da cıks. saplanma-saplama aynı cümlede ahenksiz olmuş! hem vantuz saplanmaz.
08-01-2016 12:38 (2)
5. "Ne estetik, ne etik hiçbir kaygu taşımazlar bu konuda. Feryat-figân ve çığlık çığlığa saldırırlar da saldırırlar." ?!? olmuş mu sayın durali? ne.. ne.. kalıbında olumsuz kullanmiicaktık hani?! hem bi insan aynı anda feryat figan ve dahi çığlık çığlığa nası saldırır? duble pekiştirme yeni bi teknik mi? kartal pikesi ya da kaplan pençesi gibi kung-fu tekniği babında mı ele alalım bunu? 6. edebiyat sanatçıları?!? edebiyatçı deyip geçin gidin. biz anlarız sizin kimi kastettiğinizi. aşkolun! 7. estetiksel mîmâri? hönk? estetik mimari deyin, hatta estetik bütünlük deyin, hatta sade estetik deyin. o sel fazla coşkun, mamafih anlamsız olmuş efendim. bi de ıralamak ne demek? 8. edebiyat / felsefe entelektüeli??? buna da cıks
08-01-2016 12:40 (3)
9. "Geçerken şunları da eklemeliyim" diye başlayan cümlenin yüklemi fena çuvallamış. düzeltilmeli. 10. Dar grupçuk? dar grup o. ya da sade grupçuk. grupceğiz bile olur (yine de fazla zorlamamak gerek kanaatindeyim). 11. oportünist ve menfaatperest??? fırsatçı ve çıkarcı! gayet oturmuş kelimeler bunlar. kaldı ki, opp o. op değil. ötekine de pragmatist diyeydiniz ya. 12. Filozofik??? felsefi!!! 13. "yarışmadan yarışmaya seğirten hipodrom atları"??? hipodrom atı diye bi tabir yok. yarış atı var. onlar da yarıştan yarışa seğirtmezler. kamyonete benzer taşıtlarla haradan alınırlar ve hipodroma getirilirler. ha ordaki "yarıştan yarışa" benim "akşamdaaan akşama" ile akraba ise iş değişir. 14. ---formaliteden “kakaladığı”--- ???
08-01-2016 12:46 (4)
kakalamak hiç de formaliteden olmaz. dikkatsiz okur için not: kaka değil onun kökü; kak-mak! 15. "...kırık-dökük sokak ağzıyla yazmayı edebiyatın haysiyetine hakaret olarak görmezler." demişsiniz. feci irritan bi önerme bu. sokak ağzıyla yapılan edebiyat o dili fazlasıyla onurlandırabilir. örnekleri zebildir (mezbele, mebzul falan aynı kökten). 16. "Eleştirmen, tabi ki haklı olarak" demişsiniz. oy oy oy! "tabii" o. şapkalı a ile daha hoş duracak "tabi" değil! 17. "...el üstünde tutulurlar ve saygınlık da görürler"??? aynı şey ikisi. birini yapsınlar, yeter. 18. Kültürel-duyarlıksal??? yine hönk! duyarlıksal ne demek? 19. gönül indirmemişler onlar. çapları o kadarmış. ona gönül indirmek / kaldırmak denmez. sona geliyorum!
08-01-2016 12:50 (5)
20. "... iliklerimize değin nüfuz ettirilmiş" diye yazmışsınız. onu "iliklerimize işlemiş / işlettirilmiş" deseydiniz daha kolay anlardık biz. 21. "Demokrasi düşmanından, ortalama anlamda bir insan olunmaz ki..." var bi de. cıks. bu hiç olmamış. gramer hatası fena ötesi. ama bi de ideolojik duruşu sorunlu bi ifade. misal, benim demokrasiye pek de dost olduğum söylenemez. ha "ortalama" olmamam için iyi bişeyse bu, eyvallah; kabulümdür. ne de olsa "vasat"a karşıyız, di mi ama? ben de kendi çapımda eleştirdim sayın durali'yi. hürmetsss! bu arada, cumayı gaçırdık yine. günahı sayın durali'nin boynuna. onun yazısına eleştiri yazcam diye oldu bu. bi de... başganım hoşgelmiş! a.y.a. velkamsss
08-01-2016 13:21 (6)
Benim oyum bu yazının yayımlanmaması yönündeydi ama öteki iki editörden olumlu oy almış demek ki. Yazının sorunu a.y.a'nın belirttiği anlatım bozukluklarının yanı sıra işaret ettiği "eleştiri-demokrasi- ilişkisi de sakat. Birincisi eleştirmenin kendisinin bir despota dönüşmesi ihtimaline hiç değinilmemiş. Adnan Benk bir yazısında eleştirmenin (onun kavramı ile yazıyorum) "dogmacı" olması durumunda ne olacağını irdeler. "Kitabi" eleştirmen "yaşayan" metnin künhüne nasıl ulaşır? Bundan da önemlisi eleştirmenin piyasa düzeninde "piyasa yapıcı" etkisidir. Yazıda geçen bazı eleştirmenlerin piyasacılıkları doğruğa çıkmıştır. Piyasa ilişkilerinde eleştirmenin üstlenmesi istenen görev piyasaya hâkim olanların rahatsız
08-01-2016 13:29 (7)
olmayacağı bir içerikte kültürel ortamı biçimlendirecek "estetik yöneticiliktir." Yani günümüz koşullarında eleştirmen eşittir demokrasi değil, hâkim olana tabi olmuş eleştirmenin çok büyük oranda tam tersi bir işlev gördüğüdür. Yazıda bu açılar görülmemiş eleştirmen doğrudan "dokunulmaz" sayılmış ki büyük bir eksikliktir. Son olarak da sanatçı-eleştirmen ilişkisi konusunda saydığı olgular da tartışmalıdır; ama buna hiç girmeyelim. Saygılar Nihat Ateş
08-01-2016 14:00 (8)
Bünyamin Bey ben sizi önce eleştirmen, sonra şair kimliğinizle tanıdım. İyi bir insandı diye anılmanın ötesinde bu kimliklerinizle de iyi olarak tanımlanmamanız için bir sebep yok. Aceleci bir yapıda olduğunuzu düşünüyorum, yazınızı okuduğum zaman ‘didaktirler’ i görmemem gerekiyor. Yorum dahi olsa kontrol etmek, ifadeleri düzeltmek gibi bir kaygınız olmalı. Yeteneklerinizi kendinize yönelik kullanabilirseniz, kendi ürününüze tarafsız gözle bakmayı becerebilirseniz çok daha güzel ürünler ortaya koyabilirsiniz diye düşünüyorum. Saygıyla. Deniz Can
08-01-2016 14:17 (9)
Nihat Ateş kardeşim ikimize de iyi çaktı. Ama ben susacağım. Taylan versin biraz da cevabı. Hadi editörler kavgasına gelin bu kez de :) Kaan Arslanoğlu
08-01-2016 16:13 (10)
Yarışmalara-jürilere karşı çıkan bir felsefi ve siyasi duruşun "eleştirmen" yüceltmesine-diktasına varabilecek bir güzellemeye evet demesini bekleyemeyiz. Sanırım, yararlı tartışmalara vesile olması dilek ve umuduyla, okuduk bu yazıyı. Saygılar. Mine M.
08-01-2016 16:34 (11)
Sayın a.y.a'ya, değerli yorumları için, teşekkür ederim öncelikle. Ne var ki, benim metnim, konuca / izlekçe dilbilim yazısı değildir. Edebiyat ortamımızdaki eleştirmenlere yaklaşım eksenindeki yazar-şair tiplemelerine yönelik görüşlerimi kapsamaktadır. O nedenle, dile getirmeye çalıştığım çarpıklıkların doğruluğu-yanlışlığı üstüne yorumlanmam gerekirken; dilbilimciymişim ya da bir yerlerde öyle biri olduğumu savlamışım gibi, dili kullanış biçimin / biçemim eleştirilmiş. Bu yapılmaz mı? Yapılır elbet? Ancak, benim metnimin bildirisiyle bağdaşmaz. Dilbilimci olmayışım, anadilimi uluorta kullanma hakkını vermez bana kuşkusuz. Ancak, yazar-şair-eleştirmen olmakla dilbilimci olmayı da birbirinden özenle ve kesinlikle ayrı tutmak gerekir. Gene de, özenle cevaplamaya çalıştım, yazıma yöneltilen eleştirileri. Ve “Vurun Eleştirmen(ler)e!” derken, ne denli haklı olduğum, ardı ardına gelen, yer yer öğütleyici, yer yer küçümseyici yorumlardan da anlaşılıyor.-bünyamin durali
08-01-2016 16:34 (12)
Örnekse, dalgınlığa yazdığım “didaktirler”in “didaktiktirler” olması gerektiği o kadar belirgin olduğu hâlde, Deniz Can arkadaş, salt bunu bile bir eleştiri nesnesine dönüştürebilmiş! Sayın Nihat Ateş de, benim anti-tezlerimi görmeden henüz; “dil yanlışlarım” üzerinden yüklenmiş. Bunların hepsini doğal karşılıyorum ve görüşlerimi değinmeye değer bulan arkadaşlara tekrar teşekkür ederim. –bünyamin durali
08-01-2016 16:35 (13)
Şimdi "bircik bircik" cevaplıyorum. 1) Dil'de katı kuralcılık, "öyle olmaz, böyle olur" demek, her zaman doğru değil. Kaldı ki, "iki kez iki" benim uydurduğum bir söz kalıbı da değil. Çok kişiden duymuşluğum var. Böyle deyişin, öğrencisi olmakla onurlandığım Prof. Nermi Uygur'un pırıl pırıl Türkçesine epey yerleştiğini biliyorum.
08-01-2016 16:36 (14)
2) "...veya kendilerini şair / yazar (sanat insanı zanneden birtakım yeteneksizler) eleştirmenleri, bitleri kadar, günahları kadar sevmezler." cümlesine yönelik eleştiri yerindedir. Şöyle olmalıydı: “… veya kendilerini şair / yazar (sanat insanı) zanneden birtakım yeteneksizler; eleştirmenleri, bitleri kadar, günahları kadar sevmezler."
08-01-2016 16:36 (15)
3) "Bircik bircik", Türkçe'de yaygın olarak kullandığımız bir ikileme. "Birer birer, teker teker"den daha akışkan, daha berrak hem. Sonra, yaygın kullanılmıyor diyelim, n’olacak ki? Sözcüğün geçerliliği, güzelliği, yaygın kullanımıyla doğru orantılı mıdır her zaman? a.y.a’nın yorumlarındaki sözcüklerin çoğunun halkımızca hiç kullanılmadığını, çoğumuz biliyoruz. Ama öyle diye, bunlar Türkçe’ye aykırıdır, diyebilir miyiz? Bilâkis, o sözcükler, Hem Türkçe’nin kazanımıdır, hem de a.y.a’nın katkılarıdır. Genelde Türkçe ve özelde “ayaca”dır.
08-01-2016 16:36 (16)
4-a) "Yandı gülüm keten helva" deyiminin, "yandı gülüm keten helvası" biçiminde yazılmasının / söylenmesinin, anlam değişmesine / kaymasına sebeiyet vermediği için, yadırganacak bir yanı olduğunu düşünmüyorum. Kaldı ki, “ama o halk, okumaz-yazmaz; doğrusunu nerden bilecek?” demeyeceksek, halk ağzındaki yaygın kullanılışının da bu olduğunu biliyorum. 4-b) “Vantuz” sözcüğünü “çekmek” eylemiyle birlikte (“vantuz çekmek” diye) düşününce; “çekme”nin sonrasında “saplama”nın gelmesi, "Hemen çıkarırlar vantuzlarını ve sipsivri mızraklarını,sanatsal değerlerin yüceliğini ve evrenselliğini hiçbir çıkar güdüsüne saplanmadan savunan zavallı eleştirmenlere saplamaya başlarlar.” cümlesinin hiç de öyle gözden çıkarılacak bir cümle olmadığını söyleyebiliriz. Kaldı ki, iki sözcüğün her zaman “tam girişimlilik” ilişkisinde olması şart değil. Kimi durumlarda “eksik girişimlilik” ilişkisi yeterlidir ve (burada olduğu gibi) farklı sözcükleri aynı yükleme rahatlıkla bağlayabiliriz.
08-01-2016 16:41 (17)
5) Evet, "Ne estetik, ne etik hiçbir kaygu taşımazlar bu konuda. Feryat-figân ve çığlık çığlığa saldırırlar da saldırırlar." cümlesi , tam da dediğiniz gibi, sayın a.y.a; pekiştirme amaçlıdır öyle söyleyişim ve sizi tenzih ederek vurgulayayım: hegemonik düzyazısal mantık kurallarını kendimce esnetmeye yöneliktir biraz da. Aziz Nesin “bir çok”, “bir kez” diye yazmaz meselâ; “biçok”, “bikez” diye yazar sürekli. Oğuz Atay, “Tutunamayanlar”da bir dünya sözcüğü birleştirerek yazar. Büyük harfi kapısından içeri sokmayan yazarlarımız var. Onlara ne diyeceğiz peki? Leylâ Erbil’in noktalama işâretlerini eğip bükmesi ne kadar ilginçtir. Cengiz Gündoğdu’nun yazış şekline başka hiçbir yazarda rastlayamayız: Kesikli kesikli cümlelerle, âdetâ bir dil şölenine çağırır bizi. Daha düzinelerce örnek getirebilirim ya, yeter buncası. “Dil mühendisliği”, dili kısırlaştırır; onun çoğulluğunu siler-süpürür.
08-01-2016 16:50 (18)
Metnine özgün damgasını vurmuşsa yazar, dille kucaklaşa-çarpışa yaşamayı bir sevinç dalgaboyuna dönüştürmüşse; biz dönüp, sen ne hakla böyle yazarsın, diye hesap soramayız ona. 6) Heykeltraş, ressam, besteci vd. birçok sanatçı, evet sanatçı olmasına sanatçıdır ama benim yazımdaki izlek, edebiyat temelli olduğu için, özellikle “edebiyat sanatçıları” demek gereğini hissettim. 7) Bilimsel buluş, sanatsal bakış vs. deniyor da; “estetiksel mîmârî “ neden denmesin? Ayrıca, sözcüklerin ses potansiyelleri var; onların müzikalitesinin hiç mi önemi yok? Kibriti çakmaktan çakmaya fark var yâni. İki sözcüğü birbirine çatarak, kıvılcımlandırmak da başka bir şey.
08-01-2016 16:42 (19)
8) Prof. Aziz Sancar, bilim entelektüelidir ; ama diyelim Zizek, felesefe entelektüelidir. Kezâ, Sartre, edebiyat-felsefe entelektüelidir. Anlaşılmayacak ne var bunda? 9) “Geçerken şunları da eklemeliyim:” diye başlayan (“Bunlar, külliyen apolitik, nemelâzımcı, kimin arabasına binerse onun şarkısını söyleyen; kendilerini kabîlelerinin bir üyesi olarak algılayan, dirsek temasçısı ve fecî hâlde yıkama-yağlamacıdır.” cümlesinin yükleminin çuvalladığı doğrudur; ancak, o kadar da “fenâ hâlde” değil kanımca. Düzeltiyorum: “Bunlar, külliyen apolitik, nemelâzımcı, kimin arabasına binerse onun şarkısını söyleyen; kendilerini kabîlelerinin bir üyesi olarak algılayan, dirsek temasçısı ve fecî hâlde yıkama-yağlamacı kişilerdir.” 10) “Küçük grupçuk” denmez ama “dar grupçuk” denir. Küçüklük nicelikle, darlıksa nitelikle / hacimle ilgilidir çünkü.
08-01-2016 16:45 (20)
11) “oportünist”le “menfaatperest” eşanlamlı değil ki. Arada nüans (küçük ayrım) yok mu hiç? 12) Filozofik, filozofça; feldefî, felsefece demekken, bunlara neden takılınmış, anlayamadım. 13) “Hipodrom atları” tamlaması yanlış. Ancak, kullanımın yanlışlığına karşın, merâmımın anlaşılmasını örten bir durum yok ortada. 14) “formaliteden kakalamak”ta “dostlar alışverişte görsün” anlamı var esâsında. Samîmîyetsiz bir ilişki düzlemini îmâ ediyorum burada. Kakalamak, “kakmak”la anlamdaştır ayrıca. Kökününse “kaka” olmadığını biliyorum. 15) Benim Türkçeyi kullanmamı beğenmeyen sayın a.y.a, yarı-Osmanlıca, yarı-Fransızca “feci irritan” diyor. Oldu mu ya? Üstelik, bunu her zaman yapıyor. Öte yandan, “kırık-dökük sokak ağzıyla yazmak, bir dili, hem de fazlasıyla, neden onurlandırsın? 16) İlk kez mi gördünüz a.y.a? Ben, “evetleme” bağlamında sürekli “tabi” diye yazarım. “Tâbi”, bağlı; “tabii” ise, “doğal” demek çünkü.
08-01-2016 16:45 (21)
17) Sayın a.y.a, “…el üstünde tutulurlar ve saygınlık da görürler” deyişim için “aynı şey ikisi. Birini yapsınlar, yeter.” demiş. Aynı şey değil işte. El üstünde tutulan nice “güçlü”nün hiç de saygınlık görmediğini biliyoruz. 18) Kültür, daha çok zihinsel-rasyonel içerikliyken; duyarlıksal, sezgisel-duygusaldır. İkisinin sentezini vurguluyorum burada. 19) “Gönül indirmek”, “kendine yakıştıramadığı bir şeye rızâ göstermek” demek olduğuna ; yâni, bu insanlar hokkabazlık ettiklerini savunmayacaklarına göre; “Eleştirmen-sevmez bir başka öbek şair ve yazarsa, postmodern görünmek adına çeşitli sanatsal hokkabazlıklara gönül indirenlerdir.” cümlesindeki konumunun rahatsızlık vericiliği nerede? 20) Sayın a.y.a,.. demiş. Osmanlıcacı olmadığım gibi, öztürkçeci de değilim. Dil’deki müziği çok önemserim, bu bir. Kaldı ki, “nüfuz et(tir)mek”le “işlet(tiril)mek” birbirinden hayli farklı anlamlar taşırlar. Bunu da açıklamaya çalışırsam, ayıp etmiş olurum artık.
08-01-2016 16:46 (22)
Yarışmalara ve jürilere yönelik eleştirel duruşla, "eleştirmen yüceltmesi diktası"nın ne ilgisi olabilir? Bu koşutluğu nasıl kurabildiniz, merak ediyorum. Bu edebiyat dünyasındaki algı size bunu düşündürtüyor, bence. Bağımsızlığı önceleyen eleştirmenlik söz konusu, halbûki! kaan t.
08-01-2016 16:50 (23)
Doğru saptama: Yarışmalara-seçici kurullara karşı duran bir anlayışın, "eleştirmen yüceltmesi"ne, "eleştiri diktası" savunmasına sarılabilmesi; elbette mümkün değil, sayın M. Mine. Çünkü, ona bakarsanız, bütün yarışmaların başseçicisi, demirbaş eşyâsı Doğan Hızlan da bir eleştirmen! Sayın Ateş'in ise bunun büsbütün tersi bir yargıya nasıl varabildiğini, hakçası, hiç kestirebilmiş değilim.-bünyamin durali
08-01-2016 16:50 (24)
6) Heykeltraş, ressam, besteci vd. birçok sanatçı, evet sanatçı olmasına sanatçıdır ama benim yazımdaki izlek, edebiyat temelli olduğu için, özellikle “edebiyat sanatçıları” demek gereğini hissettim. 7) Bilimsel buluş, sanatsal bakış vs. deniyor da; “estetiksel mîmârî “ neden denmesin? Ayrıca, sözcüklerin ses potansiyelleri var; onların müzikalitesinin hiç mi önemi yok? Kibriti çakmaktan çakmaya fark var yâni. İki sözcüğü birbirine çatarak, kıvılcımlandırmak da başka bir şey.
08-01-2016 16:56 (25)
Sonuncu cevabımda sayın a.y.a'dan yapmak istediğim alıntı çıkmamış. O cevabı tekrar yolluyorum: 20) Sayın a.y.a, "'... iliklerimize değin nüfuz ettirilmiş' diye yazmışsınız. onu 'iliklerimize işlemiş / işlettirilmiş' deseydiniz daha kolay anlardık biz." demiş. Osmanlıcacı olmadığım gibi, öztürkçeci de değilim. Dil’deki müziği çok önemserim, bu bir. Kaldı ki, “nüfuz et(tir)mek”le “işlet(tiril)mek” birbirinden hayli farklı anlamlar taşırlar. Bunu da açıklamaya çalışırsam, ayıp etmiş olurum artık.-b.durali
08-01-2016 19:17 (26)
seviyorum bu aşık atışması stilini. iyi öyleyse. ben aliym şimdi sazı elime. hem nalına, hem mıhına! 1. john dennis'in "didaktirler"ini ben de görmüş ve fakat laf etmemiş idim. çünküm, o tür dalgınlıkları ben kabul ediyorum. hepimiz yapıyoruz. tashihten bile kaçıyo çok zaman. çok takılmamak gerekir. 2. mine m. bence de doğru yorumlamamış durumu. durali eleştirmen yüceltmesi yapmıyo. eleştirmen koçaklaması da değil bu. bu yazıyı ona yazdıran dürtüyü sanırım seziyorum. ama en azından eleştirmen tapınısı değil bu. onu biliyorum. net! 3. gelelim durali'ye ve verdiği tepkilere... bence burada haksız. bana tepki gösterdiği için değil. kendiyle çeliştiği için haksız. alt başlıklara geçiyorum. harflerle gidicem. bismillah! +++++
08-01-2016 19:18 (27)
+++++ a: ben ayaca yazıyorum. doğru. ama ben duru ve düzgün bi türkçeyle yazma iddiasında hiç olmadım. kaldı ki, bu yazma dilini kasten seçtiğimi bikaç kez de belirtmiştim. bunun bi amacı var. ve inanın bana, meyve veriyo. yoksa, mesele "güzel dilimiz türkçenin en arı biçiminde aktarım" yapmak olsa idi emin olun onu da çok kişiden daha iyi yapardım. ben de yıllarca çeviri editörü ve tashihçibaşı (düzeltmen) olarak çalışmış bi a.y.a.yım neticede. b: durali aksini iddia etse de öztürkçeci yanı bi hayli kuvvetli. ayrıca, kendisi şiirsellik diye tasnif etme eğiliminde sanırım, ama bence doğru kelime "şairane" olacak. bu şairane stili fazlaca "coşkulu" olarak yazdıklarına yerleştirme eğilimi aşikar. c: ben durali dilbilimci +
08-01-2016 19:18 (28)
+ demedim. ama hangi anadilde olursa olsun, edebiyat eleştirmeninin dilbilgisine asgarinin üzerinde bi düzeyde vakıf olması ve bunu da eleştirilerinde kullanması kuraldır. yani en azından rusça, ingilizce, ispanyolca, italyanca, ibranice, arapça ve almanca için bunun böyle olduğunu biliyorum. ben bitek türk dilinde edebiyat eleştirisi okumuyorum. ha bunun konuyla ne alakası var? şöyle alakası var: eleştirmenin kusuru edibinkinden daha fazla göze batar. düşmana koz vermiicen. altın kural! d: dilde katı kuralcılık olmasın tabii. ama benyaptımolduculuk da olmasın. dilin doğal bi evrimi var. ve bu sosyal evrimle o kada yakından bağlantılı ki... medyan yaşı 27 olmayan ülkede okuyucu medyanının bundan farklı olmayacağı belli.+
08-01-2016 19:18 (29)
+ yani? porofisür uygur "kez" dedi diye de o öyle olmuyo. doğal değil. bunu kasten böyle yazıyosanız o başka. stile girer. ona bişe demem. e: "bircik bircik" türkçede yaygın kullandığınız bi ikileme imiş. buna pes diyorum. hatta vallahi pes diyorum. anket yapalım mı? şurda 10 kişi daha buna samimiyetle "evet, biz çok kullanırız" desin, ben hemen anırarak özür diliicem. yani benim büyükanneannemin kazmaya / balyoza maal demesi de bana normal gözüküyo (maal: cenova italyancasında çekiç - latincede de aynı - dohturlar bilir; malleus!). ama kimseye "bu türkçede çok yaygın kullanılır" demedim. grup içi kullanım olsa olsa jargon diye tasnif edilir. bircik'te jargon bile söz konusu değildir. sanmam! f: galat-ı meşhur sınıfına +
08-01-2016 19:19 (30)
+ bile girmez o. yandı gülüm keten helva! stop. bunu tartışmak bile abes. g: oğuz atay ve aziz nesin gayet bilinçli bi tercihle öyle yazmışlardır. kasıt vardır. taammüden yapmışlar. kategorik denklik var mı sizce? varsa ayrı. ama onlar kurguda böyle yazmış. sizin yazınız kurgu mu? h: ben estetiksel mimari'ye bozuk attım. -sel ekiyle kelime türetmekte çok sıkıntı olur. aesthetic ve aesthetical sözcüklerinin tam türkçe karşılığı estetiktir. estetik ve estetiksel değil! aman dikkat. bunu çok ayrıntılı anlatabilirim. yani burda harbiden insanlar işkembeden sallıyorum sanıyolar. ben senelerdir karşılaştırmalı dilbilim ve etimoloji çalışmış bi adamım. yapman. etmen. yüzyüzeyken uzun uzun konuşuruz bunları. i. entellektüel ++++
08-01-2016 19:19 (31)
++++ entellektüeldir. armut da armut. kavram olarak o dediğinizi içerir. sizin kastettiğiniz şeyin türkçedeki karşılığı "alim"dir. scholar yani. buna da cıks! bis yaptırdınız bana. ilahi. j: grupçuğu da halk oylamasına sunuyorum. benim ne yazdığım da ortada. ki haklı çıkacağıma neredeyse eminim. k: OPPORTUNE fırsat demek. OPPORTUNIST fırsatçı. ben zaten ikisi aynı demedim. MENFAATPEREST tam da pragmatist demek. şu ikilemelere hiç itirazım olmazdı: OPPORTÜNİST VE PRAGMATİST, FIRSATÇI VE ÇIKARCI... ama allahaşkına... oportunist ve menfaatperest? latincenin fransızca çekimli bozması ve arapça köke farsça son-ek... olmuş mu? aşure olur bu. l: bi daha aşkolsun. ben size dikkatsiz bi okur der miyim hiç? kaka başkaları içindi.+
08-01-2016 19:19 (32)
+ m: jack london'ın ya da truman capote'nin orijinallerini bi okuyuverin. sokak ağzının nerede, nasıl kullanıldığını gayet iyi göreceksiniz. ingilizce jack london'la ve truman capote'yle daha bi ingilizcedir. örnek çok. o kadar çok ki hem de! n: tabii? yapmayın allahaşkına. teletubby'nin tabisi gibi okunan şey türkçede tabii diye yazılır. ötekisi tağbi yazılsa daha kolay ayrılırdı. ama o ayrı mesele. o: el üstünde tutulmanın başka "batıni" bi anlamı mı varmış? ben bilmiyomuşum demek ki. allah allah! p: onlar hokkabazlık ediyollar ve bunu puro-fes-yön-el'ce yapıyollar. alınmazlar. merak etmeyin. r: duyarlıksal... duyarlıksal... ey ahali, size de mi çok "natuğel" geliyo bu kelime? s: bi daha aşkolsun. işlemek o. işletmek +
08-01-2016 19:19 (33)
+ ne alaka? "iliğime işledi" diyoz ya. ondaki işlemek bu. bunu da ben açıklamaya çalışırsam ben ayıbetmiş olmam mı? t: demokrasiyi gözden kaçırmışsınız. oysa benim asıl itirazım tam da o cümleyeydi. girişi kelimeler ve ifadeler üzerinden kasten yapmıştım ki ortam yumuşasın... cıks! feci cıks! DEMEK Kİ HİÇ KİMSENİN ELEŞTİRİLMEYE TAHAMMÜLÜ YOK. E BARİ BEN HAMAL OLAYIM DA TAŞIYAYIM BU YÜKÜ. a.y.a. hamil-i kart taşımayan, hamile kalamayan, eleştiriye tahammülü mecburen olmak durumunda olan sıradan bi hamaldır (h-m-l)! a.y.a. hamalsss ve dahi hürmetsss! bi de büyüklerin ellerinden, küççüklerin gözlerinden öpsss
08-01-2016 19:20 (34)
Bütün didişmelerden, "her şeyin en doğrusunu ben bilirim" numaralarından bıktığımda; yüksek nitelikli bir şiir okumak, her zaman iyi gelmiştir bana. Şimdi de öyle oldu: Elif Firuzi'nin "Çözülme'k" adlı şiiriyle gönendim. Dinamizmini derinlerden duyumsatan bir güzelliği var, bu şiirin.-b.durali
08-01-2016 21:40 (35)
Bâzen, dönmemecesine çekip gitmek gerekir, bâzı yerlerden. Her dediğiniz, bağlamından tamâmen koparılıp başka mecrâlara çekiliyorsa bir de, bu istek daha da belirginleşir. İnsanbu'da henüz yayımlanmamış bir eleştiri ve iki de şiir çalışmam var, anımsadığım kadarıyla. Yayımlanıp yayımlanmayacaklarını, her zaman sımsıcak ilgilerini gördüğüm sevgideğer editörler bilir. Bundan böyle yazmayacağım ama. Benim gitmemle bir boşluk kalmayacak ardımda. Bunun bilincinde gidiyorum. Herkese selâmlar, saygılar.-bünyamin durali
08-01-2016 21:59 (36)
"Eleştirmenler tavukçu, şair ve yazarlar ise tavuk konumundadır bence. Tavuk yumurtlar (sanatçı eser verir), tavukçu ise, yumurtanın bozuk veya sağlam olduğunu saptar (eleştirmen eserin niteliğini belirler)" ifadesi bile yeterlidir yorumum için. Bu arada, Sn Durali'nin yarışma/jüri konusunda görüşlerini bilmiyorum; sözüm, site-editöryal politikası içindi. Tartışmaya gelince, her iki tarafın doğru ve doğru olmayan yönleri var; ama bence daha önemlisi, böyle bir tartışmanın yapılması, yapılabilmesi... Bu yüzden, tüm taraflara, emek harcayanlara ve okumamıza vesile olanlara, teşekkürler. Mine M.
08-01-2016 22:51 (37)
Tam da 36 nolu yorumu yazmışken Sn Durali, ne kadar etkim olur bilmem ama gitmeyin n'olur. Bence, üslubunuz, eleştiri ve yorumlarınız özgün ve çok değerli. Saygılar. Mine M.
08-01-2016 22:52 (38)
Aşkolsun bünyamin abi. Ben gayet ciddi bi eleştiri yaptım. Ama bu kada üzüleceğinizi, küseceğinizi bilsem vallahi ağzımı açmazdım. Her zamanki cinslik frekansımın bayaa bi altında, hatta yumuşak bile sayılabilecek bi stilde yazdım sanıyodum. Sizi önemsemesem niye bu kada vakit harciym yazınız üzerinde. Bugün neredeyse 2 saatimi aldı tüm bu yorumlar. Sizin gitmenizle tabii ki bi boşluk olur. Ben burda bö'yü de çok önemsiyorum, mine m'yi de... ç'yi de takip ediyorum, john dennis'i de... İletişim bu. Dünyaya başka gözlerle bakamam ama başka gözlerin nasıl gördüklerini böyle böyle tahmin edebilirim. Lütfen. Eğer benim söylediklerime bu kada takılmışsanız ben yazmiym bi süre, ama siz de gitmeyin. Bana lazımsınız. aya hürmetss
08-01-2016 22:52 (39)
Eleştirimin kaynağı tek didaktik değil, düzeltilmesi için verilmiş bir örnek diyelim, yoksa bu tür hatalar kabul edilebilir. Geçenlerde bir yorumunuzda kendi yaptığınız hatalarla yorumun tamamen anlaşılmaz hale gelmiş olduğunu ve yaptığınız hemen her yorumu sürekli düzeltmek durumunda kaldığınızı yazmıştınız ve artık düzeltme yapmaktan yoruldum bundan sonra hata yapmıştır deyin geçin anlamına gelecek şeyler yazmıştınız.+++
08-01-2016 22:53 (40)
+++ Başkalarının yazdıklarını eleştirmeye soyunan bir kişinin bu konuda daha dikkatli olması gerektiğini söylüyorum. İyi olmanız için birer vesileyiz belki biz de, bir de böyle düşünün, empati iyi bir eleştirmende fazlasıyla olması gereken bir duygu. Şanslısınız sığınacak bir limanınız var, size bol şiirli günler dilerim. Deniz Can
09-01-2016 04:04 (41)
Bünyamin Bey haklısınız eleştirilerimiz konunun özüne yönelik değil, ben kendi adıma bu konuda söz söyleyecek birikime sahip değilim, sadece rahatsızlık duyduğum ve düzeltilmesi çok da zor olmayan bir konuyu dile getirdim. Şiirinizi de şair değil okuyucu olarak yorumladım ve dizelerde artı kutup eksi kutup arasında gidip geldim ve bu duyguyla yorum yapma gereği hissettim. Olumsuz eleştiride daha bonkör olumlu da kıskıs oluyoruz galiba. Ben edebiyatla çok ilgili değilim hele eleştiri daha da uzağımda bir konu, şiir üzerine bir eleştiri yazısı belki de ilk kez okudum, sizin yazınızdı. +++
09-01-2016 04:04 (42)
+++İnanılmaz keyif aldım, şiir gibi yazmışsınız, içeriğinde katılmadığım noktalar olabilir ama şiirin bu şekilde ele alındığını görmek beni hem şaşırttı hem heyecanlandırdı. O günden beri de sizi takip etmeye çalışıyorum ama kötü bir takipçiyim galiba. Eleştirilerim sizi kırdıysa özür dilerim, giderseniz üzülürüm, İnsan Bu benim gözümde eksilir. Deniz Can
22-01-2016 12:24 (43)
Yine nal topladıktan sonra gelen bir seslenmem olacak size,Bünyamin bey!İnsafınız kurumasın.Ya,n'oldu da böyle bir terk-i diyar kararı verdiniz.Hakaret yok,aşağılama yok,küçümseme yok.Bir kere daha kararınızı gözden geçirmeniz ricasıyla.Saygılar.Caner E.
24-01-2016 12:57 (44)
Kırgınlığım,tek tek ya da gruplaşmış kişilerle bağlantılı değil.Öyle olsaydı,işimiz görece daha kolay olurdu.Ya nedir,diyeceksiniz.Daha genel,daha örseleyici bir yara var ortada:Doğrudan siyasal içerikli metinler,çok yoğun ilgilere mazhar olurken;edebiyat/şiir odaklı yazılar,ikinci üçüncü sınıf uğraşılarmış gibi görülüyor.Bu bir.İkincisi de epey baskın bir eğilim olarak, dikkat çekici:Buralarda yazmak,bir çeşit"ben de varım" demenin,hadi biraz daha açayım,"kendini,ne pahâsına olursa olsun,görünür kılma"nın yordamı zannediliyor.Oysa,bilebildiğim kadarıyla,kültür-sanat pratikleri,fiziksel-fizyolojik varlığımızı,hiç olmazsa arada bir,geri çekmekle;unvanlarımızı/makamlarımızı/koltuklarımızı hiçlemekle,hattâ zaman zaman silmekle kıymet kazanabiliyor.Afşar Timuçin ve Ahmet İnam'ı çok seviyorsam,bunda prof.dr.titrlerini verimlerinde kullanmayışlarının payı çok büyük.Şairin şiirden,yazarın yazıdan önde gittiği yerde;emekten ve aşktan söz edemeyiz.İnsafım kurumadı,bunu demek istedim.-b.durali
24-01-2016 18:07 (45)
İnsafınız kurumasın,hafiften bir serzeniş mahiyetindeydi.Aksi anlamda düşünmüşseniz,üzülürüm,özürlenirim.Performansınızın devamını bekliyoruz.Selamlar.Caner E.
24-01-2016 19:27 (46)
Sayın Caner E., deyişinizin "hafiften bir serzeniş" olduğunun farkındayım. O kadar da alıngan değilim. Her hafif yelden nem kapacaksak, vay hâlimize! Özcesi: Benim açımdan üzülecek bir durum yok. Siz üzülmeyin asıl. Esenlikle.-b.durali
17-02-2016 20:59 (47)
Edebiyat ile ilgili bir yazı okuyayım dedim başıma neler geldi. Bünyamin Beyin yazısından çok yapılan yorumlar ilginç. Genel izlenimim gençlerin telefon iletilerinin daha kültürlüsü gibi. Konuşma dili kullanmak bu mudur bilemiyorum? Hönk, öpss vb sözcükleri söylerken kimbilir ne güldürükçü olunur. Ama bunlar izlerken bir anlam ifade eder. Yazıda iyi durmuyor. Oysaki bu yorumları yazanların bilgi birikimleri hemen belli oluyor. Yorumlardan çok az bilgi alabildik. Resul Buğdaycı-Mersin
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210591
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.