Auschwitz duygusu 1

                                           Auschwitz duygusu 1

Hemen herkesin yaşamında yapmak istediği akılcı ya da akıldışı hedefleri vardır: kimisi dünyayı dolaşmak ister, kimisi Norveç fiyordlarını görmek ister, kimisi bilmem ne marka bir araba sahibi olmak ister; benimkisi ise Krakow’a gitmekti. Niye Krakow? Çünkü birbirinden farklı zamanlarda en çok görmek istediğim iki yerin ikisi de büyük bir tesadüftür ki Krakow’daydı. Bu iki yerden yaşamımın değişik zamanlarında haberdar olabilmiştim: biri yazar Stanislaw Lem’in mezarı, diğer ise Auschwitz toplama kampı. Stanislaw Lem ile ilgili kısmı daha önce bir yazıda anlatmıştım.

Krakow nasıl bir şehir diye soracak olursanız bu konuda hiçbir fikrim yok, çünkü gezmedim. Beni Lem’in mezarının bulunduğu mezarlığa götüren taksi şehir merkezinden geçerken ne kadarını gördüysem o kadarını biliyorum. Daha önce gördüğüm herhangi bir şehirden farklı bir şehirmiş gibi gelmedi bana, bunu merak etmedim, hala da etmiyorum. Krakow’un en ünlü yemeği, Krakow’un gece hayatı, Krakow’un gezilip görülecek yerleri de beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor ya da en fazla diğer şehirlerinki kadar ilgilendiriyor. Krakow’un benim için anlamı iki yerden ibaretti, hala da öyle: S. Lem’in mezarı ve Auschwitz toplama kampı.

Auschwitz’in adını ve ününü ilk ne zaman duyduğumu hiç hatırlamıyorum ama ilk duyduğumda Polonya’da olduğunu bile bilmiyordum. Auschwitz’in bir toplama kampı olması birçok insan için üzerinde düşünülecek bir konu değildir. Ancak bu konu üzerinde düşünmem bir ansiklopedide gördüğüm bir fotoğraftan sonra oldu. Auschwitz’e kapatılmış kaburgaları sayılabilecek kadar zayıflamış, yüzleri çökmüş tutsaklar, üç katlı, hayvanların bile yatmayacağı samandan yataklardan (yatak sözcüğünü başka bir sözcük bulamadığımdan kullanıyorum) dışarı bakıyordu.

 

Auschwitz’de öldürülenler

Sonrasında Charlotte Delbo’nun Auschwitz’in Külleri kitabını okumuştum. Orada Auschwitz ismi artık soyut bir tarihi ismin ötesine geçmiş, onlarca trajik öyküyle kafamda canlanmış, ete kemiğe bürünmüş, yüz binlerce insanın acısının toplu mezarlığında kolayca hazmedilemeyecek bir gerçekliğe dönüşmüştü. Auschwitz ismi, en ilgisiz yerlerde bile karşıma çıkıyordu. Yazar Norman Finkelstein’ın bütün ailesi, Kafka’nın kızkardeşi Ottla Auschwitz’de öldürülmüştü. Viyana Üniversitesi’nde görevli birçok Yahudi akademisyen Auschwitz’de yok edilmişti. (O akademisyenlerin anısına üniversitenin avlusunda şu an kare şeklinde bir yazıt asılmıştır.) Viyanalı akademisyen Dr. Victor Frankl Auschwitz’den kurtulan az sayıda insandan birisiydi. Annesi, kardeşi ve karısı Auschwitz’de öldürülürken kendisinin kurtulduktan sonra daha 52 yıl yaşayacağını herhalde tahmin edemezdi (1997’de 92 yaşında öldü).

          Tarihte gerisin geri bakarak Auschwitz’i kim hazmedebilmiştir? Orada olanları gerçekten öğrendikten sonra birkaç dakika bunların üzerinde düşünmek çok zordur. Yapılanların korkunçluğu, insanın bu derece alçaklaşabileceğine inanamamak olayları idrak etmeyi zorlaştırır: ama gerçektir işte. Binlerce kez yazıldığı için artık bir klişe olan “Auschwitz’den sonra şiir yazmak barbarlıktır.” cümlesi, ancak Delbo’nun kitabını okuduktan sonra tanıdık gelebilmişti. Adorno bu cümleyi söylerken bunları mı hissetmişti acaba?

 

Auschwitz Duygusu

Auschwitz’in Külleri kitabında kışın dondurucu soğuğa karşın bir kısmı çıplak ayakla geceden itibaren saatlerce karların üstünde hareketsiz bekletilen tutsaklarla ilgili bir bölüm hatırlıyorum. Şubat ayına denk geldiği için dışarda lapa lapa kar yağıyordu. O bölümü okuduktan sonra balkona çıplak ayakla çıkıp birkaç dakika kar üzerinde yalın ayak durmuş ve okuduklarımı daha iyi anlayıp beynime yedirmeye çalışmıştım. Auschwitz ile duygusal bir bağ kurmak istiyordum. Orada olanları yeterince anlamak, bir “Auschwitz duygusu” oluşturmak için…

“Auschwitz duygusu”nun benim için ilk algısı donmuş ayaklardır. O günden sonra Auschwitz’i bir gün görmek benim hedeflerimden biri haline geldi.

Auschwitzle ilgili son 70 yılda onbinlerce sayfa yazı yazıldı, birçok film yapıldı. Kurbanlar, görgü tanıkları, “duygu” tanıkları, değişik gerekçelerle kendilerini Auschwitz’le ilişkilendirenler birçok kitap yazdı. Bu kadar konuşulmuş, bu kadar işlenmiş bir konuda 70 yıl sonra farklı ne yazabilirim?

 

Bunlar nasıl olabilir?

Auschwitz’le ilgili binlerce sayfa okumama, saatlerce belgesel izlememe, Auschwitz toplama kampını bizzat görmeme, üzerinde saatlerce düşünmeme rağmen hala anlayamıyorum. Auschwitz’de olanların olabileceğini, daha da kötüsü “olmuş olmasını” anlayamıyorum.  “Hala aynı soru keskinliğini yitirmeden dönüp duruyor: bütün bunlar nasıl olur?

Auschwitz’in bende bıraktığı izlenimi tek sözcükle ifade etmek gerekseydi bu sözcük “olamaz” olurdu. Bütün bunlar 70 yıl önce burada ya da dünyanın başka bir yerinde olmuş olamaz. Sanki bütün bunlar bizleri “eğlendirmek” için usta bir yazarın kaleminden çıkmış acıklı ama gerçeği zorlayan bir kurgu gibi; gerçek olduğunu bilsem bile bilincim bunu hala reddediyor.

              İnsan bilinci, kapasitesini aşan olayları anlamaktan aciz ve bu kapasite çok kısıtlı. Olayın bütününü anlayamayınca onu parçalara bölmek ve bu parçaları somut nesnelere ve olaylara bağlamak anlamayı kolaylaştırabilir.    

 

Auschwitz Duygusu

              Auschwitz duygusu’nu en çok hissettiren, camların arkasında sergilenen ayakkabı dağı… Onbinlerce eski ayakkabı, Auschwitz’in kurbanları gibi üst üste yan yana yığılmış. Büyükçe bir salonun 1-2 metre derinliğinde tamamen ayakkabıyla doldurulduğunu düşünün. Benzer şekilde tencere tabak, fırça ve tarak yığını da sergileniyor. Her biri bir insana ait onbinlerce eşya… Auschwitz’de insan yok, gözlük, traş fırçası, yemek kabı var.  

Auschwitz, insanın nesnelere indirgendiği yerdir.

Auschwitz toplama kampının birden fazla bileşeni var; ilk kurulan bloklara Auschwitz denirken 3 km uzaktaki diğer bir kısım Birkenau olarak adlandırılıyor.

Auschwitz’de bazı yerler “daha fazla Auschwitz”… Birkenau kısmında derme çatma tahta barakalarda hayvanların bile kalamayacağı (eskiden Polonya ordusunun harası olarak kullanılırmış) 3 katlı yatma yerleri mesela… Elli at kapasiteli bu kulübelerde 400 insan bir arada kalmış.

Bodrum katındaki 3-4 kişinin aynı anda kapatıldığı, gece sabaha kadar ayakta kalınan 1 metrekarelik ceza hücreleri…

Birkenau’da kurbanları taşıyan trenlerin raylarının bittiği yer…

Birkenau’daki binlerce insanın küllerinin atıldığı havuz, sanki herhangi bir su birikintisi gibi duruyor. Bu bölgede bulunan bütün bataklıklar, insan külleriyle kurutulmuş.

 

Auschwitz menüsü

Sabah: yarım litre kahve

Akşam: 1 litre sebze çorbası

300 gram siyah ekmek, 30 gram margarin, 20 gram sosis.

Ortalama bir Auschwitz tutsağının bir günlük yiyecek hakkı bunlardan ibaretti. Bir hafta bu diyeti uygulamanızı öneriyorum.

Birkenau’da mart ayında atkı bere ve eldivenlerimle son derece kalın paltomun içinde tir tir titriyorum. Tir tir titreten soğuk:  bu soğukta çok fazla Auschwitz duygusu var. Bu martın aralığı ocağı da vardı ve tutsaklar bu soğukta saatlerce bekletiliyordu. Kurbanların giydiği ince giysiler de sergilenmekte. O çizgili giysileri bu soğukla birleştirdiğim zaman, hissettiğim bu üşümede kahpece bir eşitsizlik fark ediyorum. Sırtımdaki kalın paltonun koruyuculuğu, bu titreyişte bile bir zulmün bütün aşamalarını yaşayan kurbanların duyguları ile benim turistik merhamet duygumu bıçak gibi ikiye ayırıyor.

Auschwitz, palto giydiğim için utandığım yerdir.

                                                  Devam Edecek

                                                                                                                      Taylan Kara

                                                                                              taylankara111@gmail.com

 

Facebook
yorumlar ... ( 67 )
01-12-2014
01-12-2014 12:27 (1)
Agamben'in "Auschwitz'den arta kalanlar" kitabını okudun mu Taylan Kara? Postmodern açıdan konuya yaklaşıyor. Günümüzün gelişmiş Batı şehirlerinin kendisine rol modeli olarak toplama kamplarını örnek aldığını savunuyor.
01-12-2014 13:13 (2)
Hocam Krakow'a kadar gidip sadece bu ikisini görüp döndün mü? Hiç başka bir şey yapmadın mı?
01-12-2014 13:20 (3)
Yüz kere nefes de alsam, şunu sormadan geçemeyeceğim: Güya okumuş, güya solcu, güya doktor vs. aydın görünümlü insanlarda bu kadar dayanılmaz derecede saygısızlığın, densizliğin kaynağı nedir? İktidar kaynaklı mıdır, normal insana içkin midir ve terbiyesizliğin tıbbi bir tedavisi var mıdır? Kaan Arslanoğlu
01-12-2014 14:41 (4)
Herkes Taylan Bey gibi insanların işlediği günahların kefaretini ödeyebilseydi keşke. Ben de V.Grossman'ın yaşam ve yazgı kitabını okurken balkonda veya sokakta paltosuz okudum. Ayağıma vuran bir ayakkabı aldım. Hergün yaklaşık 10 km. işime gidiş dönüş yolunu yürüyorum. Aç kalmaya gayret ediyorum. En az tüketimle yaşıyorum. Ahmet Tekin
01-12-2014 14:42 (5)
TERBİYESİZLİK DEVAM EDİYOR
01-12-2014 14:46 (6)
Böyle bir yazının altında bile böyle alçakça, terbiyesizce yorumlar. İnsanın kanını donduruyor, ama kanı donacak birileri varsa bu faşist, rezil ruhlular olmalı. Kaan Arslanoğlu
01-12-2014 15:15 (7)
YAYIMLANMADI (TROL PROVOKASYONU)
01-12-2014 15:34 (8)
Özeleştiri yapmak için benzersiz bir fırsat bu yazı. Hepimiz yaptıklarımızı ve yapmadıklarımızı baştan aşağıya sorgulamalıyız. Teşekkürler Taylan Kara. Mete Berk
01-12-2014 16:17 (9)
Bernard Malamud'un Tamirci'sindeki esas karakter Yakov da yahudi olduğu için işlemediği bir cinayetle suçlanır. Olay Rusya'da Ekim Devrimi'nden hemen önceki yıllarda geçer (yok yok suçlu komünistler değildir bu sefer) Dönemin yahudilere karşı -ve de çok tanıdık olan ön yargı ve nefreti işlenir. Hapiste bulunduğu her günü okuyucuya çok güzel yaşatır yazar, hani sarsıcı derler ya öyle bir kitap, gerçek bir olaya da dayandığı belirtilmektedir ama bilemem. Gerçekten tarih boyunca çok zulüm görmüş bu halk/millet acaba şimdi niye böyledir onu da anlamak zor ama bu işte Tanrı'nın da bir dahli var gibime geliyor, sen önce yarat adamları sonra da diğer kavimlere bunları şikayet edip ara boz, yok onlarla görüşmeyin, evlenmeyin, İsa'yı da zaten bunlar öldürdü filan. Gerçekten romandaki gibi, İsa işinde de işlemedikleri bir cinayet üzerlerine yıklılmış gibi sanki bak. İlginç. Velhasıl, insan insanı öldürmemeli diycem ama, sen de amma safsın diycek çok kişi. Olsun ben yine de diyorum. Mehmet Harma
01-12-2014 16:18 (10)
"Krakow kerhanesine gittik ama pahalı olduğu için memnun kalmadık. 7 numaranın muamelesi pek iyiydi, öneririm. Gece kulüplerinde sabaha kadar grup seks yaptık. Ama bunları size anlatmıyorum." Bunları mı duymak istiyorsunuz? Bunları mı merak ediyorsunuz? Krakow size ne çağrıştırıyor? Krakow'a sadece Auschwitz'i görmek için gitmek, size inandırıcı gelmiyor değil mi, kesin altında bir bit yeniği vardır! Bu külyutmazlığınızı, bu keskin duygularınızı keşke başka alanlarda kullanabilseydiniz. Ne diyeyim ki size.Ne desem, bu imalarla, bu yorumun irtifasıyla baş edemem ki. Utanç... Birazcık utanç... Taylan Kara
01-12-2014 16:25 (11)
"Bence ölü insanların bedenlerinin fotoğraflarını göstermek o insanlara saygısızlık" DİYE BAŞLAYAN YORUMU YAZAN SAYIN BANU DEMİR HANIM, YORUMUNUZUN KALANINI YAYIMLAMAMIZ İÇİN LÜTFEN BİZE BİR MAİL ATIN. NEDENİNİ O MAİLDE ANLATIRIZ. SAYGILAR. editör
01-12-2014 16:19 (12)
site sayesinde bu gidişle doktorlara karşı önyargı oluşacak bende. sitede yorumlar bilgi paylaşımı ya da yapıcı eleştiriler değil. kitap önersinde bulunayım. baudrillard'ın şeytana satılan ruh ya da kötülüğün egemenliği'ni okumasını öneriyorum. kitabın siyasi yönünü doğru bulmasam da kötünün karşıtı aynı kötülükte oluyor. acıları değil bana kalırsa yaratacağımız mutlulukları düşünelim. nefrete karşı nefret iklimi oluştu. ç.
01-12-2014 16:19 (13)
1 nolu yorumcuya: Söylediğiniz kitabı okumamıştım. Listeme aldım. Çok teşekkür ederim. Taylan Kara
01-12-2014 16:31 (14)
Düşmanı öldürmekle yetinmeyip kafasını kesmek nasıl bir duygunun sonucudur ki? Günümüzde IŞİD katliamlarında, Güney Amerika'da bir yerlerde uyuşturucu kartellerinde, dini ritüellerde (insan/hayvan), böceklerde (peygamber devesiydi galiba) kafa kesmek olduğunu görüyoruz. Psikolojik açıklaması için fikri olan var mıdır acaba? Mehmet Harma
01-12-2014 16:34 (15)
Taylan Kara gibi sabır küpü birini bile bunları yazacak kadar çıldırttılarsa bu yorum işi ciddidir demektir. Sahi bu yazının altına yazılacak yorum bu mudur? İnsanın beyniyle klavyesi arasındaki mesafe birazcık uzun olmalı.
01-12-2014 16:34 (16)
Yukarıdaki iğrenç soruları sorabilenler, az buçuk cesaret aldıklarında, biraz kalabalık topladıklarında, saklandıkları solucan kanallarından çıkıp kafa keserler Mehmet bey. İnsan için çok normal.
01-12-2014 16:46 (17)
Siz bize mail atın lütfen sayın B.D. hanım.
01-12-2014 16:47 (18)
YAYIMLANMADI. İSİMSİZ VEYA SAHTE İSİMLİ TROLLERE KARŞI BİLE OLSA KÜFÜR, HELE BU KADAR AĞIR OLANLARI YAYIMLANMAZ SAYIN OKURLAR.
01-12-2014 18:52 (19)
Sn. Kara, gittiğiniz kamplar hani şu kapısında "çalışmak özgürlüğümdür/özgürleştirir" diye yazan yer midir? Bir kaç ay önce o yazı çalındı diye okumuştum internette. Engin Ardıç'ın eskilerde yazdığı bir yazısında oraları çok etkileyici anlattığını hatırlıyorum. Hatta toprağı biraz eşelediğinizde kemik parçaları, eşya parçaları hatta bir patik mi neydi bulunduğunu anlatmıştı. Mehmet Harma
01-12-2014 18:53 (20)
Bu kampların ilk kurulanı Auschwitz toplama kampı, 3km uzakta ve daha büyük olanı Birkenau. Bunlar dışında da yakınlarda irili ufaklı birçok yer var. Ancak ziyarete açık olanı Auschwitz-Birkenau diye geçiyor. "Arbeit macht frei" yazısı Auschwitz, yani ilk kurulan kampın kapısında yazıyor. Bu ifade, esasen 19. yüzyılda yaşamış bir Alman milliyetçisi yazarın kitabının adıdır. Bu yazının 2. bölümünde, bundan söz ediyorum. Saygılarımla Taylan Kara
01-12-2014 18:53 (21)
(16) İnsana dair hiç bir şeye uzunca zamandır şaşırmıyorum, Sinirlenmişsiniz haklısınız ama ben tepkisel olmayan bir açıklama kastetmiştim. Bir de kötülük örneklerini hayvanlar üzerinden vermesek mi (daha önce bir yorumcu bir yerlerde yazmıştı). Katılıyorum, kötülükte insanla kimse yarışamaz. Mehmet Harma
01-12-2014 19:59 (22)
YAYIMLANMADI (trol TACİZİ)
01-12-2014 20:00 (23)
1. eğer isa diye birisi gerçekten yaşamışsa (uzak ihtimal. otun bokun kaydını yapan romalıların, hele de Yehudiye'de ciddi bir isyan silsilesi sürmekte iken böyle bir isme ya da incillerde anlatılan bazı non-mirakülöz olaylara ait kayıtlarının olmaması şaşırtıcı. ayrı bir tartışma konusu!) ve biz mevcut kanonize ya da olmayan incilleri bir belge olarak alacaksak, evet, onu yahudiler öldürmüştür. 2. ama eğer onu öldürmüşlerse de (yani pontius pilatus'a son ve tek yetkili makam olarak idamı onaylatarak... not: pilatesle bir alakası yok), kendi dönem şartları içinde tutarlıdırlar. çünkü eğer aktarılan doğruysa, isa'nın temel öğretisi yahudi şeriatının kısmen reddine dayanır. ve bunun cezası (kısmen de olsa, tam da olsa) ölümdür. 3. insanın kafa kesmesi gayet normal bir "insan fiili"dir. 4. bunun üzerine yazı yazdım. site yönetimine gönderirim. burada yayınlamazlarsa meraklısına gönderebilirler. 5. türkçemizde çok güzel bir söz var. dedem söylerdi. VAY KERANACILAR VAY! sansürlemeyin lütfen
01-12-2014 20:00 (24)
6. allah harbiden site editörlerine sabır versin. tamam, ben topa tabanla dalıyorum. burnumu karıştırıyorum. pis bir insanım. ama şu yukarıdaki rezil soruyu benim iğrenç gubur çukuru beynim bile beyefendi ve gerçekten iyi bir insan olduğuna can-ı gönülden iman ettiğim taylan kara'ya sormazdı. 7. trollüğün bu kadarına pes (pro-evolution soccer değil. bildiğin pes!). sanırım edisyon da bunları ibret-i alem olsun diye yayınladı. 8. bir önceki yorumdan ben insanların öldürülmesini mazur görüyormuşum gibi bir anlam da çıkmasın. 9. sadece bu fikrin kültürel olarak nasıl normalize edildiğini ifade etmek için belirttim. 10. yoksa sadece kimlik unsurları ve aidiyetleri nedeniyle bırakın öldürülmelerini, dolaylı olarak hedef gösterilmelerini bile kınarım her ortamda. 11. ad hominem derken totomu yırtmamın nedeni de buydu. 12. çünkü eğer dur denmezse bir sonraki aşama: "sen yahudi olduğun için salakça konuşuyosun" olur. 13. cümleten insanca akşamlar dilerim. a.y.a. bu arada, VAY KERANACILAR VAY!
01-12-2014 20:48 (25)
18 numaralı yayınlanmayan yorum galiba benim oluyor. Oysa 4 nolu Ahmet uyduradlı zata anladığı dilden iltifat etmiştim. Siz küfür sanmışsanız sizin sorununuz. İltifata devam edeceğim ama, yine sansürlersiniz, ona saygılarımı ilenmenizi reca ederim o takdirde. İMZA KALDIRILDI (editör)
01-12-2014 20:22 (26)
YAYIMLANMADI
01-12-2014 20:46 (27)
Nöbetçi sıkıdenetimci editör anlaşıldı sizin dağarcıkta bunlar yok. Dur ben söyliyim 25 nodaki Madır F. Mother Fucker'ın türkçesinin kısaltmasıdır. İsterseniz böyle de kalsın.
01-12-2014 20:50 (28)
YAYIMLANMADI
01-12-2014 22:38 (29)
iki kez tekrar edilen "VAY KERANACILAR VAY" ne demek? bu, size sevimli mi geliyor sn editörler? aya ya bunca torpil niye ki?
02-12-2014 09:11 (30)
YAYIMLANMADI
02-12-2014 09:05 (31)
Yirmili yaşlarımdan başlayarak bu "Yahudi soykırımı" üzerine yazılanlar, filmler çok ilgimi çekmiştir. Zulmün "doruğu" olarak anlamaya çalışmışımdır; acı çekerek, çok zaman ağlayarak. Bu kötülüğü açıklamak, anlamak istemişsem de hala yapamadım. Taylan'ın yazdıkları, bilgisel olarak bilinse de, onun somut gözleminden yazılan o acıları duyumsayışı ile ilettikleri, bu "vahşetin" hiç bir zaman unutulmaması, unutturulmamasını pekiştiren katkıdadır. Hem bu Yahudi Toplama kamplarında ve hem GULAG'da-Stalin terörü ile kaç milyon insanın nasıl öldürüldüğü, nasıl ölümden daha büyük acılara uğratıldığı; zindanlar ve kamplarda nasıl bir bedensel ve ruhsal işkence ile dolaylı olarak kaç beden-kaç "ruhun" katledildiğinden daha da büyük bir vahşetin uygulandığı unutulmamalı! Her iki ülkede de geride kalan, yaşayan herkesin bu cinayetlere suçortağı edilmesine dayalı yöntemler uygulanmasında yatar! Gürsel (1)
02-12-2014 09:05 (32)
Almanya'da bir Yahudi'yi saklayan ölümle cezalandırılır. Kocasını, babasını ihbar etmeyen de GULAG'a gider. Tencere-tava çalan komşu ihbar edilmelidir! Taylan K. yalnızca olmuş-bitmiş şeylerden söz etmiyor. Bu yazıdan "meramı" anlamayanlar da süregiden barbarlık çağında benzer "kötülüklerin suçortağı" olmaya yatkın karakterleri olmalı.. Gürsel.
02-12-2014 09:09 (33)
Ben 2. Yahu, bu sitedekiler iyice uçtu gitti artık. Bu ne paranoyadır? Kadın iması yapmak vallahi aklıma bile gelmedi. Ne bileyim Kiev için söylense akıllar oraya gidebilir de, Polonya'nın özel olarak öyle bir durumu olduğunu sanmıyorum. En azından benim kafamda yok. Neyse bu münasebetsiz mevzuyu kapatalım, söylemek istediğim şuydu: Ne bileyim, şehri dolaşıp bir havasını soluyayım, günlük yaşamını göreyim, diğer şehirlerde olmayan özgün bir tarafı var mıdır bir araştırayım demediniz mi? Basit turistik faaliyet kategorisine sokulabilecek, ama daha özel anlamları da olabilecek şeyler: oraya özgü bir yemek yemek, park olur, koru olur, yüksek irtifada bir yer olur, doğasıyla bir bağ kurmak, trene binip şehrin dışına gidip gelmek vb.aklına gelmemiş midir? (bunlar da bir çeşit ahlaki düşüklük olarak görülebilir. ama bu fikrin zorunlu sonucu bu dehşetten sonra evinize kapanıp çile, ölüm orucu tutmak, intihar etmek olur. belki ahlak yüceliğine yakışan budur, bilemem. fakat (devamı var)
02-12-2014 09:09 (34)
sizin de onaylayacağınız gibi evrende öyle çok da önemli bir varlık değilsek, yaşama devam etmek ve çevreyle bu türden bir bağ kurma faaliyetini kökten reddetmemek meşru gibi görünüyor. ha dersiniz ki, buradan yola çıkar bütün rezillikleri ahlak sistemimize sokabiliriz: yapan yapar, ama bazı sınırlar ve ölçüler bulunabilir, bunları koymak için tartışmanın başka boyutlarda genişletilmesi gerekir herhalde. gelecek olası bir suçlamaya bu cevabı vererek parantezi kapatıyorum.) Bu sorular pespaye bulunabilir, ama sormak mümkün, külyutmazlıkla, sadece onun için gittiğinize inanmamakla veya kabul edememekle falan bir alakası yok. Auschwitz'i gördükten sonra evine dönmek, yapan yapar, ama külfetli ve zor iş olduğu açık. Elbet T.Kara gidip bir çeşit turist salaklığına kendini bıraksın, selfie çeksin demiyoruz, dediğim çerçevede soruyorum. Son olarak, bu grotesk üslubunuz görülmemiş bir şey değil. Niyetim tam olarak o değil, ama bu konumu iğnelemek, rahatsız etmek de mümkün.
02-12-2014 09:10 (35)
YAYIMLANMADI
02-12-2014 09:10 (36)
Yorumumun kalanını yayınlamadınız.Sevgilerimle. Banu Demir
02-12-2014 10:25 (37)
33-34 nolu yorumcuya: Bu açıklamanızdan sonra sizden içtenlikle özür dilerim. O kadar absürd, acımasız ve vicdansız yorumlar okuyoruz ki, sizin yorumunuzda da böyle bir ima olduğunu düşündüm. Eğer gelen ve artık yayınlanmamasına karar verdiğimiz yorumları okusaydınız inanın bu tepkiyi mazur görürdünüz. Benim için önemli olan o vicdansız yorumun gerçek olmadığını bilmemdir. Yorumunuzun geri kalanını elbette tartışabiliriz, eleştirinizde muhtemelen haklısınızdır. Saygılarımla Taylan Kara
02-12-2014 10:26 (38)
değerli banu havadaki kokudan da belli olduğu gibi burası erkek yoğun bir ortam olup no 2 deki gibi görmeli yapmalı konuştuğunda başka türlü alınması çok zayıf olasılıktı hele de dilimizin çok lastikli olduğunu düşünürsek (inanınız bu yazdıklarımda bile riskli kelimeler var o kadar yani) siz yine de takip edin lütfen çünkü inanırım ki tüm erkekler -ben dahil- kerestedir ve kadınlar onları yontar. saygılar İhsanBu
02-12-2014 10:32 (39)
Tarih, sözde iyi insanların doğru bildiklerini kitlelere uygulama pratiklerinin yol açtığı acılarla yazılmıştır. Savaşı kazanan kahraman, kaybeden cani olarak anılır. Kötülük niyetiyle katliama başlayan bir katil yoktur. Ortak dertleri anlaşılamamak. Apaçık kötülerden korkmam o kadar, iyilik maskesinde kötülük daha yaygın. Böylesi bol taraftar da bulur. Hedefine ulaşması mümkün olmadığından devamlı kurban bulur, doymaz. Işid de, hitler de insanları doğru yola getirmeye çalışıyorlar. Yola gelmeyenleri kesiyorlar. İnsanaki eksiklikleri, farklılıkları kabul etmiyorlar. Procrustes gibi kalıba uymayanı katlediyorlar.
02-12-2014 10:32 (40)
Sayın Banu hanım, trol ve karşılıklı taciz trafiğini yönetmeye çalışırken sizin yorumun kalan bölümü silinmiş. Özür dileriz. Hatta bu yoğun trafikte birkaç yorum daha istemeden gitmiş, örneğin Ahmet adlı bir beyefendiye "öyleyse kolayı var, niye intihar etmiyorsun" yollu bir yorum vardı, o da yanlışlıkla silinmiş. Durum budur, herkesten özür diliyoruz. Editörlük
02-12-2014 10:47 (41)
Yahu ne yüzsüz bir trol bu 2-33-34, niyeti sanki belli değil, herkes anladı bir tek kendi farklı maksattaymış göya. Hemşerim, 2 numaralı görgüsüz alo, Taylan Kara senin babanın oğlu mu, ona sen diye yazıyorsun bir kere, ukala. Bi de kibar Taylan Hocam özür dilemiş. Yapmayın ya, bunlara saygı bizim gibi normal kalmaya terbiyeli olmaya çalışanlara haksızlık. Ne siteymiş be bu. Bağımlılık yapıyor, troller bile ayrılamıyor. Bir de bunun sırrını açıklayın editör abilerim. Hürmet bizden, trol sizden. M.F.
02-12-2014 11:03 (42)
YAYIMLANMADI (TROL tacizi)
02-12-2014 11:47 (43)
Rica ederim. Tekrar yazayım. Ölü bedenlerin fotoğrafı kullanılmasaydı keşke. Müzedeki gibi ayakkabıların fotoğrafı ile anlatılmak isteneni anlardık. Ölen insanlara ve yakınlarına biraz saygısızlık gibi geliyor. Seçim yapabilecek durumda değiller. Yakınları onları o halde hatırlamak istemiyor olabilirler. Kendinizi onların yerine koyun. Ben istemezdim. Bu benim görüşüm. Farklı düşünenler olabilir. Biz ne anlatıyoruz sen neye takıldın diyebilirsiniz. Kadınlar biraz daha hassas oluyor böyle konularda herhalde. Banu Demir
02-12-2014 14:07 (44)
Sn. Demir (43). ölü bedenlerin sahiplerine, onları öldürerek zaten "saygısızlık" yapılmış oluyor. Bizim bu görüntüleri görmeden müzedeki ayakkabılardan anlam çıkarmamız mümkün değildir. IŞİD'çilerin kesik kafalarla top oynadıkları gibi, Fransızların Cezayir'de direnişçilerin kafalarını kestikten sonra ağızlarına penislerini tıktıkları fotoğrafları görmeden vahşeti algılamamız da öyle. Hemen bir test yapalım: size IŞİD-kesik insan kafası-top desem aklınıza ne gelecek belli değil mi? Peki, Fransa-Cezayir-kesik insan kafası-penis deyince? Şu an hiç birşey ama o resimleri gördükten sonra beyninizde karşılığını bulacak o görüntüler. Sözkonusu sıradan bir ölüm değil, vahşet görüntüleridir ki kötülüğün sınırlarını tahayyül edebilmek için görülmelidir. Elbette hiç kimse cesedinin teşhir edilmesini istemez ve zaten de sarıp sarmalanıp konur cesetler toprağın altına canlıymışcasına ve sağlam mezarlar yaptırırız çünkü bu dünyada biraz daha kalmak isteriz, normaldir, ölmekten korkarız. M. Harma
02-12-2014 14:07 (45)
43'e... Herkes semboloji ya da doğru çağrışım dersi almadığından bu resmi koymak daha doğru kanaatimce. Ayrı bir tartışma başlığı doğurur. Ama yukarıda nasıl birbirimizi yanlış anladığımız dururken çıplak gerçeği en canlı haliyle böyle ifade edebilirsiniz. Kafalar da fazla bulanmaz böylelikle. Saygılar. a.y.a.
02-12-2014 14:09 (46)
Ben 2-33-34, arada başka yorum girmedim. 41'e cevap vereyim: Güzel kardeşim, sana sen diye hitap ediyorum, yazdıklarımı iyi oku, trollük yapmadım orda, kötü niyetli olma, insan ol. "siz" diye hitap etmişim birçok yerde T.Kara'ya, arada bir cümlede -ız sehven eksik bırakılmış (esasında o cümleyi başta kişisiz yazıyordum o yüzden hata olmuş: "böyle yapan bir adamın aklına gelmemiş midir" diye), 2'de de hocam+sen kullanmışım, bana göre olabilir, taylan hoca çok da büyüğümüz değil. Bu olaydan benim anladığım aya'lar, ayu'lar, derya'lar siteyi zıvanadan çıkarmış, editörler delilerle uğraşmaktan normalleri arada kaynatacak hale gelmiş. bir de önüne gelen veryansın ediyor. son olarak, ben 39'u T.Kara'ya bir eleştiri olarak algılıyorum. İnsanı eksikli gedikli haliyle sevmeyen, mutlak düzgünlük, ahlaki kusursuzluk isteyen fikriyatlar tehlikelidir, diyor olabilir, demiyorsa da ortaya atılmaya değer bir yargı olurdu bu.
02-12-2014 15:06 (47)
2, 33, 34 ve 46 nümerolu yorumların sahibi canlı formuna soruyorum: iyi, tamam da sen kimsin? bak "sen" diyorum. metni gözünle okuyaydın "Krakow’un en ünlü yemeği, Krakow’un gece hayatı, Krakow’un gezilip görülecek yerleri de beni hiç mi hiç ilgilendirmiyor ya da en fazla diğer şehirlerinki kadar ilgilendiriyor. Krakow’un benim için anlamı iki yerden ibaretti, hala da öyle: S. Lem’in mezarı ve Auschwitz toplama kampı." diye alınan bölümü daha 2. paragrafta görecektin. ama senin maksadın trollemek olduğu için, sen kötü niyetli bir canlı formu olduğun için, hatta bizatihi kötülüğün ve vasatlığın cisim bulmuş hali olduğun için 2. yorumdaki soruyu yumurtladın. o yüzden, bana veya diğerlerine bulaşacağına, git de kendine başka trol mecraları bul. devlet garantili iş veriyorlarmış bu arada senin türüne. mayış-emeklilik falan! ne dersin? hmmm? hem sen bizi merak etme! biz kendi kendimize dalar, kendi kendimize barışırız. tiynetsizlere ihtiyacımız yok. selametle canım. hadi 2'le. a.y.a.
02-12-2014 15:07 (48)
bu arada, mehmet harma'yla pekçok kez olduğu gibi fikri kesişimimiz olmuş (46: fikriyatlar değil a guzum; o zaten çoğul!). e trol değiliz neticede. inadına zıtlık yapacak halimiz yok. arada yıldızımız da barışabilir. mealen ben de boka bok derim. resmi de bu çıplaklığıyla gösteririm. ki, böylece, söylediğim söz, tam da olması gereken şiddette anlaşılabilir. şimdi, "bozuk saat bile günde en az 2 sefer doğru gösterir, sen kimsin ki mehmet harma'yla aşık atıyosun, bıt bıt bıt" diyecek trollere peşin cevabımdır. burada bir bozuk, buzuki, saat etimolojisine girerim. feleğiniz şaşar. yiğidi öldürür ama emekli maaşını dul karısının banka hesabına düzenli olarak yatırırım. o kadar. hadi sağlıcakla kalın! a.y.a.
02-12-2014 15:07 (49)
Görsellik çağındayız, "verba volent resim manent". Park Foto
02-12-2014 15:08 (50)
Ölümü görseli olmadan anlayamıyorsak şiir yazmak da anlamsız. Adorno bunu mu kastetti acaba. Banu Demir
02-12-2014 15:08 (51)
41 kardeşim, bir kadınla mücadeleden asla sağ çıkamazsın, sakın topa girme derim. ErkekBu
02-12-2014 15:19 (52)
Sağol 51 numaralı arkadaş, amma 41'in kadın olduğunu nereden anladın. Canlar, kuzenler asıl ben başka şey soracam. Kaç tane BANU HANIM var burada? Daha önce şöyle yazan bir Banu hanım vardı aynen aynen şöyle: "Çok faydalandım... Harika bir yazı... Elinize sağlık.... D vitamini eczanede üç form da satılıyor. Allerjik astım hastasıyım. Ben de başlayacaım. Hangi formunu aliyim? Ne kadar aliyim? Tşk. ederim. Banu" Şimdiki sayın Banu hanımınsa yazısı imlası müthiş, bi de Adorno'dan bahsediyor. Biri trol değilse bu bir İNSAN BU eğitim mucizesi. M.F.
02-12-2014 16:31 (53)
Sayın 52, Banu'nun kadın olmayabileceğini (hatta intikam bazlı, iyi polis-kötü polis senaryosu kokusu bile var havada) ben de düşünmedim değil ancak işimiz burada karyotip analizi yapmak olmadığından, Banu da kadın olmasa bile kadın hissettiğinden olsa gerek bu kimliğe büründüğünden dedim kendime bir kadına nasıl davranıyorsak ona da öyle davranmalıyım ve kendi cinsel tercihidir saygılı olmak lazım diyerek sonuçta Banu muamelesi görüyor benden. Çıkıp ben Banu diyilim dese bile zaten çok ileri gitmedik olay yazı bazında kaldı diyebilirim bir zararı olmaz zira ve ben diyeceğimi demiş olurum öbür yandan. Üstelik kadın/kadın-adam güzel gündem yaratıyor, ekşın getiriyor ortama gerisi hikaye. Velhasıl Banu'ya devam... Mehmet Harma
02-12-2014 17:43 (54)
Sn. 48 a.y.a., seni iyi gördüm bu arada. Al benden de o kadar derim sadece ve naçizane katıldığım görüşlerin yok mu? var ama bunu belirtmenin hadsizlik olarak değerlendirilebileceğinden cüret edemedim şahsınıza. Şu gökkubbenin altında da kompetisyonu bırakalı çok oldu hatta hiç olmamıştı diyebilirim rahatlıkla. Hem böylesi daha iyi. Saygılar Size, Mehmet Harma
02-12-2014 17:45 (55)
YAYIMLANMADI
03-12-2014 08:00 (56)
ben @2, buradan sayın arif nihat asya'ya sesleniyorum, çünkü belli ki şair 47'de bayrağa sesleniyor. valla o sorularımdan "krakow'a gittiğinizde yapılacak 50 şey" türünden sosyete tarzı bir turistik gezi çıkarıyorsan o senin doktor'luğun, lifestyle'cılığın. ben sırtçantasıyla gezerim, backpack'çiyim, fakirim, orta sınıf çocuğuyum. bir şehre gidince oraya dair en azından bir izlenim sahibi olmaya çalışırım, kendi zihnimdeki kategorilerle kavramlarla, sistemimle ilişkilendirmeye çalışırım. t.kara belli ki insanı, dünyayı silmiş. o yüzden t.kara'nın herhangi bir gezi yapmasına da gerek yok, nasıl ki haberleri izlemesine de fikriyatını ilerletmek için pek gerek yoksa (ben okumuyorum).açıkçası t.kara'nın bir kere şimdiki kafa yapısına ulaştıktan sonra insan kültürüne dair herhangi bir okuma araştırma yapması da ilginç. yeni bir şey öğrenmeyecek ki oradan. dolayısıyla krakow'u da merak etmeyecek, insanı, doğasında ilginç bir şey var mıdır diye ilişkilenmeye gerek görmeyecektir. (devamı var)
03-12-2014 08:01 (57)
evet, soruyu hem basit bir merakla, ama biraz da bu yazdıklarımı çerçevesinde sordum. bir boyutu da t.kara'nın "püriten" yaklaşımını eşelemek. çok önemli bir şey değildi, yanlış anlama üzerinden çok büyüdü. son olarak sitenin dibine dinamit koyan (ve balık sürülerini trolle avlayan) iki-üç adamdan birisin, bana trol suçlaması getirecek son adamsın. suçlunun kendisi en çok "suçlu bu!" diye bağırır, seninki de böyle bir tavırdır, aya'n beyan ortadasın, bana hikaye anlatma, ben seni çıplakken de gördüm (avusturya'dan yazan doktor ağabeyimiz vilhem rayıh.)
03-12-2014 09:00 (58)
56, 57 işin doğrusu şu; t. kara da aslında bekpekçi imiş ama bu kırakov'a ikinci gidişiymiş. ilkinde oranın izlenimlerini almış, özümlemiş, demiş "bütün ilginçliklerini gördüm buranın ben döneyim", dönmüş de gerçekten ama sonra bu gidişinde "amaaan ben kırakov olmuşum" demiş gideyim şu rezillikleri de göreyim demiş. Dostum, engin ardıçın bile üç gün uykusunu kaçıran yerleri (internette var kendi söylüyo), duygularıyla bize aktarmaya çalışıyor neyini beğenemedin? KafaBu
03-12-2014 09:58 (59)
Rayihandan anlıyorum senin orda olduğunu Rayıh. Dert etme. Ama bana cücük adam muamelesi de çekme. Püriten ahlaka giriş, genç marksistin tutarlı davranış kılavuzu ve "namaz öğreniyorum" serisi (bunun sesli seccadelisi de çıkmış) benim için bayıltıcı. İyi bir kritik, kısıtlı bir yazar olduğunu düşündüğüm kişinin bazan fazla Enver Hoca, bazan da Kemalettin Tuğcu stayla bulduğum estetiğini beğenmiyorum. Orgon enerjisi düşük diye tasnif ediyorum. Evet. Ben burnumu karıştırıyorum. Koltuğumdan (1 tanesinde 2 karpuz taşınan) pırt sesi çıkartıyorum. Geğirirken "abdülcanbaz" diyorum. Ve evet. Tabanla dalıyorum. Ve yine haklısın, ben de alık, pardon balık avlamayı çok severim. Ama oltayla! Çekince kenardaki çimene centilmence geri bırakırım sazanı tatlı suyuna. Diyeceğim o ki, dinamiti koyan sensin. Hobi olarak sen yine balık avla. Ama Enola Gay'den bomba sallamadan, olur mu wilhelm? Enola Gay, uçak adıdır. İlk atombombasının atıldığı... Bir de, anonim insan, I know what u did last summer! Renf
03-12-2014 11:46 (60)
58'e: beğenmediğim falan yok, burada eleştiri-tartışma yapıyoruz. bu site bunun için var, de mi? eskiden gezip göreceğini görmüş, dünya (evren)görüşünü oluşturmuş diye, bundan sonra lanet edip dursun, başka bir şey yapmasın mı? 59'a: bir iki noktaya cevap yazayım dedim ama sonunda sansürlemesinler diye "enola gay"in ne olduğunu açıklamana güldüm, vazgeçtim. iyi iyi, yola geleceksiniz böyle. yok öyle coşkun'luk, iribaşlık falan [editöre açıklama, iribaş: kurbağa yavrusu]
03-12-2014 11:49 (61)
ARKADAŞLAR bu son olsun bu son olsun diye tekrarlayıp duruyoruz, ama hepten laçka ettiniz kafamızı. Ne laf tutuyor artık beynimiz ne fikir anlıyor. AMA ARTIK BU SON OLSUN. BELDEN AŞAĞININ İMASI BİLE YOK. SATAŞMANIN S Sİ YOK. LÜTFEN. YAŞASIN TAM SANSÜR. Geçici sıkıdenetimci 3. Editör
03-12-2014 15:18 (62)
Sayın 3. Editör, belden aşağı diye mesela ayak başparmağı da mı yasak. Ayak Bileği
03-12-2014 15:19 (63)
Sitede son zamanlarda kimi yazıların "Sansürü" üzerine editör notları okuyoruz. Bu vesileyle Kaan A.'nun Sansür üzerindeki yazısına yeniden dönmek gerekli görünüyor.O yazıda çok büyük bir eksiğin farkına vardım! Elbette sağlıklı bir ruhsal yapısı olanın da aklına gelmeyecek bir eksiklik.Burada (ve bir çok yerde) emek verilmiş,bir bilgi,bir"ilişki",neden sonuç ilişkilerine ait kafa yorulmuş bir yazının altındaki yorumlara bakıldığında insan bir tuhaf olabiliyor."Kişi", herkesin içinde gaz çıkarıyor;caddenin kenarına sıyırmış,oturmuş,s.çıyor;"Hop, ne yapıyorsun" denildiğinde "sansür yapamazsınız" yanıtı geliyor."Sansür" bir düşünce, bir bilgiye dair sorgulanan bir işlem değil miydi?Burnunu karıştırıp, yuvarlayıp, üzerinizdeki giysiye sıvamaya çalışma haline "dur bakalım" demek bir sansür müdür? Elbette değildir.Bu nedenle ben bu tip "pis işlere" karşı önlemlerin sansür olarak adlandırılmasını yanlış görüyorum.Bu işleme sansür denilemez!Kelimeyi doğru kullanalım!Gürsel
03-12-2014 21:36 (64)
Sözüm hem Taylan Beye hem de diğer editörlerimize; bu yazının ikincisi gelmedi, bekliyoruz. Conan abiden "insan neden kafa keser" temalı yazı bekliyoruz (kendi demişti yazıyorum diye), bir de yaklaşan yılbaşı -31 Aralık İsa'nın doğum günü zannedilerek bir kısım mahfillerce Mekke'nin kurtuluşu diye alternatif olarak kutlanarak yok sayılacak (ki onlar esas doğum günü partisinin ve de sadece batı kilisesince 25 Aralık'ta yapılacağını hiç bilmeyecekler) olması nedeniyle alternatif tarih yazıcılığı-hiç böyle bişey olmadı ki-bunu daha önce biz bulmuştuk zaten-kızıl sultan değil ulu hakan gibi çoklu temalı bir yazı isteyebilir miyiz. Kristallnacht da olurdu ama bu sene kaçırdık onu. Gördünüz mü bağımlı olduk, iş buralara geldi. Ne yapalım OkurBu. mh.
04-12-2014 08:13 (65)
59 tamam artık son sözü de söylemeyiver. yanlış mecralarda, yanlış yoldasın.
04-12-2014 08:13 (66)
Gürsel abi, oldu mu hiç? Ele verir talkını, kendi yutar salkımı yapmasaydınız be abi. Yani, bari siz yapmayaydınız. Kim. Co.rkak hain kurttan
04-12-2014 21:54 (67)
Gün akşam oldu, yazının 2. kısmı daha gelmedi. Bekliyoruz. Saygılar. mh
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210753
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.