Vasatın ideolojisiyle ya da popüler kültürle savaşmak aptallık mı?

Ortak tuvaletleri temizlemek sanmıyorum ki bazılarımıza eğlenceli gelsin. Bu iş için ücretli bir eleman yoksa sıraya koymak gerekir. Ancak ne kadar sıkı nöbete  koysanız da kimisi kaytaracak, kimisi üstünkörü yapacak, iş başka bazılarına kalacaktır her zaman görüldüğü gibi. Tuvalet yıkamaktan en çok hoşlananlara değil. Sorumluluk duygusu en yüksek olanlara… Ve aksi gibi pislikten en çok nefret edenlere yıkılacaktır bu görev. İnsanlar birçok karakter sınıfına ayrılır. Bazıları pisletmekte sorun görmez, bazılarıysa başkalarının pisliğini temizler.

Taylan Kara, son yazısında yine “sol” popüler kültür dergilerini eleştirirken, “bundan hoşlanmıyorum, ama yapacak başkaları çıkmadığı için iş bize kalıyor” gibisinden bir şeyler söylemişti. Tam da budur bizim bu sitede ve başka yerlerde yaptığımız… Toplumun ideolojik-kültürel-siyasi hela temizleyiciliği…

Geniş bir cepheye karşı kültürel bir savaş yürütmek bir yana sık sık kendi yazarlarımız ve okurlarımızla da kavga etmek zorunda kalıyoruz. “Savaşmak” ya da “kavga etmek” bizim gibi mücadeleden beslenen kişiler için bile eğlenceli değil. Aksine yıpratıcı. Peki niye yapıyoruz bu işi? 

Sağ olsun, bize daha önce ciddi destekler vermiş, katkılar sağlamış bir yazar-okurumuz “kendini çok fazla önemsiyor” demiş. Problem bundan kaynaklanıyormuş kavgalarla ilgili olarak. Oysa hiç de vazgeçilmez değilsin, çok da farklı değilsin, gibi sözlerle bağlamış dostumuz yorumunu.

“Hiç de önemli değilsin” sözü, bizimle sorun yaşayan birçok yazar-okur-yorumcunun son hamlede başvurduğu sihirli bir silah. Müthiş yaralayıcı gücü var… hiç değil de, öyle sanıyor kimi arkadaşlar. Daha öldürücü bir son atak silahı ise “Zaten kaç kişi okuyor ki bu yazıları” mermisi… Dom dom kurşunu gibi mübarek. “Sen kendini ne sanıyorsun”un matematiğe dayanan nükleer çeşitlemesi. Başka biri “Sen mi yazar yaptın beni, ben daha önce de ne biçim çızıktırırdım, sana borcum falan yok ülen” hali…

Rakamlardan başlayalım. Tersine abartıya niye başvururlar ki? “100-200 kişinin okuduğu bu yazıları ne kadar önemsiyorsun kuzum!” Oysa bu site tık sayılarıyla oynamayan, içindeki her bir şeyi olduğu gibi rakamları da kamuya açan pek az yayın organından biridir. 100-200 kişi değildir takipçi sayısı, ama diyelim 100’dür. Ne değişecek?

Bu arkadaşların daha saygılı davranmak için önemseyecekleri alt sınır nedir? 100 bin mi mesela? Yazıları 100 bin okunan üç-beş gazete-site var bu ülkede. Olumlu yönde ne değiştirebiliyor 100 bin rakamı? Meram kötülerden birine yaranmaksa 100 bin okutursun yazını. Dert bu mu?

Dert ne o halde? Popüler kültür diye bir şey her yanı sarmış. Adı üstünde popüler ve çoğumuza hoş, çekici geliyor. Solun, “muhalefetin” de bir popüler kültürü var… Can Yücel, Hrant Dink, Aziz Nesin vb. dersin, günümüzün ne kadar az-çok sevilen solumsu ismi varsa onlardan da bukete bolca eklersin; ortaya karışık, kendine hayran, karşı tarafa lümpen bir hava… Popüler kültürden sen de nasiplenirsin yayın aleminde…

Siyasette de popüler akımlar geçerli. Her ne kadar “sol” olanları bugün hayli daralmış ise de buradaki birkaç bin kişiden epeyce fazla bir kitleye ulaşabilirsin. Hangisini kendine yakın görürsen, çok daha geniş bir hazır taban bulursun. Bilimsel veya nesnel düşünme kaygısı taşımayan, takım tutar gibi taraf seçmiş yığınla insan…

Geçmişte 160 bin tirajlı bir gazetede düzenli yazdım 11 ay. Ha 1600 ha 160 bin, cidden fazla fark etmiyor değerli okur. Yazdığınız aynı, bundan sizin istediğiniz düzeyde etkileneceklerin sayısı aynı. (Böyle şeyler eğer yatkınsanız sadece caka satmanızda bir fark yaratır, “Aa, falanca kişi filanca yerde yazıyor” diye çevrenizde daha çok önemsenirsiniz. Yoksa fikirleriniz daha fazla etkilemez). Daha başka küçüklü büyüklü teklifler de aldım… Kendimi bu kanala uygun hale getirsem başka birçok yol da açılırdı önümüzde. Hani günümüzün medya starlarına bakın, neyimiz eksikti?

Şimdi oraya geldik. Başka birkaç şeyin yanı sıra, esas olarak bir şey kesin eksikti: “Bireysel sosyal zeka”. Halen de aynı sorun devam etmekte. Bireysel-bireyci sosyal zekaya psikoloji dilinde “EQ” da deniyor. Yani emosyonel-duygusal zeka.

Zeka nasıl tek bir bütün değilse, parçalı bir yapı gösteriyorsa ve bu parçalardan biri de sosyal zeka ise, sosyal zeka da tek bir bütün değil. Bireyci sosyal zeka adını verdiğim EQ’su yüksek kişiler, kişisel ilişkilerde, toplu yaşanan ve çalışılan işlerde başarılı olan kişilerdir. Genellikle herkesle iyi geçinirler. Birileriyle kötü geçineceklerse bunu güçsüzler, dışlanmışlar arasından seçerler. Herkesle iyi geçinirler derken de kendilerine fazla yarar getirmeyecek kişilerle ilişkilerini “iyi” düzeyde tutup sorun çıkmasını olabildiğince engellerken, kendilerine yarar getirecek ilişkileri “çok iyi” düzeyde tutmayı becerirler. Duygusal olarak, öfke denetimi anlamında, planlı hareket, bir şeylere ses çıkarmak veya susma seçimlerini iyi yapmak, başarıya odaklanmak, ortalamaya uyum gösterip onlara uygun birer yıldız olma anlamında, karakter bakımından “uyumlu kişi görünmeye”, “sorun çıkarmamaya”, “yükselmeye”, “huzurlu ve mutlu olmaya” vb. daha yetenekli insanlardır.

Sosyal zekanın tek kategorisi, bireyci sosyal zeka veya EQ değildir. Sosyal zekanın yüksüz veya olumlu başka birçok çeşidi veya dışa vurumu söz konusu. Empati yeteneği, mizah duygusu, sevgi kapasitesi, saygı hissi, hoşgörü anlayışı, sıcakkanlılık, acıma duygusu, duygusal denetim, duygusal çabuk toparlanma vb…

Bir de “Toplumsal Sosyal Zeka”… İşte genel olarak insanda ve bizim toplumuzda en kıt bulunan zeka türü. İnsanların kendi başarıları, kendi huzur ve mutlulukları yönünden sosyal zekaları hiç de fena işlemiyor, hatta bazılarının zekası bu anlamda deha düzeyinde. Ama toplumu düzeltmek açısından zeka eğrisi dipsiz bir çukurda.

Öyleyse öyle, ne yapalım demeyin. Büyük çoğunluk böyle diyor zaten. İşte bütün bu popüler kültürün hoş çağrışımları, eğlencelik yönü, tüm bu popüler ideolojilerin korkunç ikna ediciliği, tüm bu popüler sağ veya sözde sol siyasi akımların afraları tafraları, etraflarına on binleri, milyonları çekiyor… Ama, sonuç? İşte yaşadığımız felaketler. Toplumsal anlamda bir başarı getirmiyor hiçbir cakalı sanat gösterisi, medya şöleni, televizyon şovu, siyasi örgütlenme, sokak direnişi vb… Neden? Çünkü ideoloji çürük, siyaset yoz, kültür kokuyor, kafa boş ve yarı dolu kafalar işte bunlarla tam boşaltılıyor… Yalan yanlış da olsa bunlarla gelecek bir “muhalif” başarıya bile razıyız. Popüler ideolojilerin tırışkalığının en büyük kanıtı: Ne kadar kötücül, yalancı, olumlu yönde başarısız siyasi akım varsa.. işte onları yaratması, onlarca sahiplenilmesidir. 

Sonuç olarak ortaya, on binler toplansa temizlenmeyecek bir kültürel dışkı yığını çıkıyor. Sorumluluktan, inanın ki sorumluluktan giriyoruz içine; elden geldiğince bir bölümünü temizlemeye çalışıyoruz. İdeolojik tuvalet temizleyiciliği...

O bir dostun söylediği gibi “kendimi çok mu” önemsiyorum? Çoku bilmem, çokun ölçüsü yok. Bu işi ve kendimi önemsiyorum. Başka türlü yapılmaz. Başkası yapsa o saniye bırakırım. Başka bir yayın organı çıksa, bu bizim yaptığımız işleri bizden iyi, bizden çok yapsa, hemen onun destekçisi olurum. Geçmişte birçok şeyin destekçisi oldum. Arkada durmak, işi asıl yapanlara yardımcı konumda kalmak daha rahat ve yapıma daha uygun. Ama çıkmıyor.

Bu sitedeki yorumlara da keşke daha az bulaşsam. Başkaları kavga ederken ne kadar sakin oluyorum, yatıştırıyorum ortalığı. Başkası kavga ederken yatıştırmak görece kolaydır. Keşke burada bize olan sataşmalara, haksız suçlamalara başkaları cevap verse. Ara sıra birileri yapıyor bunu. Keşke öteki editör arkadaşlar ve genellikle suskun kalan yazar dostlar da işe karışsa, ben de “sakin insan”ı, hoşgörülü editörü iyi oynayabilsem. Hiç değilse kendilerine sorulan soruları cevaplasa, kendi sorumluluklarıyla ilgili muhatap alınabilse bazı arkadaşlar.

Bir de tuhaf bir alışkanlık. Yazısını eleştirdiğimiz (bazıları için bu bile gereksiz -yazılarını yeterince övmediğimiz) birtakım yazar dostlar yazıyı-çiziyi falan bırakıp doğrudan bize dalıyor. Ortalıkta en çok da ben göründüğüm için doğrudan bana dalıyorlar. Diyelim yazar arkadaşın yazısında övülen birinin iktidarla ilişkisini mi koydum yorum olarak aşağıya. Ben o adamı eleştirmişim, yazarı değil ki. Bunu da belirtiyorum, sözüm sana değil diyorum. Ama o yazar “dost” doğrudan bana saldırıya geçiyor: “Sen de şurada şunu yapmamış mıydın?” Konu ne çabuk editörlere geliyor! Hiç alakası yokken editörlerin kişiliği ne kadar kolay herkesin önünde tartışılıyor! Editörlere en çok sataşılan ilk iki yayından biri bu yayın. Ama tatmin olmuyor bazı arkadaşlar. İstemenin sonu yok. Onca sataşmaya, yayınlanan ve yayımlanmayan hakarete biz hep dayanıyoruz, kendileri bir yazı için dayanamıyor. Ve üstelik daha tuhafı.. bazı üçüncü kişiler bu kronik olguda biz editörleri gaddar ve sansürcü, bizleri pasta fırlatma mankenine çeviren bu kişileri mağdur görüyor. “Zayıftan yana” ve “otorite düşmanı” yorumlarla siteyi yönetenlerin çirkin baskılarını, sansürleri, “kovmaları” kınıyorlar.

Yani onca emeğe, günde ortalama dört beş saatlik mesaiye, cepten paralara karşın, keyfi geldikçe burası aklına gelen, eşref saati gelince bir yazı gönderip gelecek alkışları beklemeye koyulan bu dostlar bizim korkunç despotluğumuz karşısında hep masum, hep mağdur düşüyorlar!.. Biz “kovuyoruz” çünkü. Oysa kimseyi kovmuyoruz. Baştan belki on kere, bazılarını kırk kere uyarıyoruz: “Bak bindiğin dalı kesiyorsun, düşeceksin!” Bağıra çağıra kesmeyi sürdürüyorlar. Ona buna hakaret edip, site “otoritesine” meydan okuyup, editörle bağlarını cesurca kesiyorlar. Sonra düşüyorlar. Düşünce daha çok küfrediyorlar. “Zaten kimsenin okumadığı, bir işe yaramayan bir sitede, yazsam ne olacak, yazmasam ne olacak?” diyor neredeyse hepsi. Madem böyle, yazma o zaman diyoruz. 

Bizim için kalite, okur sayısından çok daha önemli. Yazıların ve tartışmaların ne kadar emeğe dayandığı, ne kadar özgünlük içerdiği önemli. Belli bir niteliğe ulaşsak 100 adet düzenli okura bayram ederiz. Ondan sonra on binlere, yüz binlere ulaşsak elbette ne ala.

İdeolojik anlamda hiç hazzetmediğimiz ne kadar düşünce varsa savunuldu bu sitede; kırmızı çizgimiz falan hiç olmadı, her renk boyayla suratımızı her yönden sıvadı sağ olsun birçok dost. En hamasisinden Kemalizm, en uzlaşmazından Türkçülük, en sinsisinden Kürtçülük, en çıldırtanından sözde bilimsel tıpçılık, en vasatından sanat sevicilik, en ısrarcısından Lacancılık… Bir iki üç değil, onlarca yazıyla, yüzlerce yorumla resmi geçit yaptı.

Düşündük ki, bu düşünceler madem toplumda bunaltacak kadar bolca var, bizim arkadaşlarımız – dostlarımız da içlerindekini döksün, tartışalım, sağlıklı şekilde yorumlaştıkça herkes safını daha bilinçli seçsin. Böyle bir tartışmayı kaldıran çıktı, güzel şeyler paylaşmış olduk, kaldıramayan çıktı. Kaldıramayanlar doğrudan editörlere saldırmayı seçtiler. Bu tartışmalarda olayı ilk kişiselleştiren, kişiliğe saldıran biz olmadık hiç. Birkaç istisna dışında cevaben de pek fazla kişiselleştirmedik. Merak edenler yorum silsilelerini okurlar, kendileri karar verirler. O birkaç istisnadan birinde bir eski arkadaş beni buna alenen zorlamıştı. O kişiyle, çok gariptir, yaşamın neredeyse hiçbir alanında benzer düşünmüyorduk. 10 temel alan varsa.. tartışmalara konu olan 10 temel alan… Tekinde bile fikirlerimiz uyuşmuyordu. Bu kadar mı olur? Evet, oluyor işte. Ama o arkadaşın burada belki 150 sayfa yazısını yayımladık. Zerre kadar anlamamıştı derdimizi, davamızı, bir araba hakaret etmişti amaçlarımıza. Lakin bağıra çağıra giderken o mağdurdu, bizse “kovucu otorite”.  Bazıları keşke gitmeseydi, zenginlik katıyordu, falan dediler… 

Elbette yorum onayları sırasında birçok hata yaptık. Ben şahsen daha sakin kafayla etmeyeceğim birçok sözü etmiş bulundum tartışmalar sırasında. Bunlar hataydı. Ama öte yandan da açıklığımızdı. Böyle bir dürüstlük ve açıklık olmazsa, hatasıyla, öfkesiyle, yanlış anlamasıyla, herkesi önemsemek ve herkese hızla cevap verme sorumluluğu göstermek gibi kötü ve iyi yanlarıyla böyle bir kişilik olmazsa… böyle bir emosyonel tablo olmaz. Bu emosyonel tablo olmazsa böyle bir kişilik de olmaz. Böyle bir kişilik olmaz ise böyle bir yayın da çıkmaz. Tabii ki daha az hata yapmak güzel şey, ama daha az hata yapacağım derken “EQ”yu yükseltmek, yani vasat toplumun star yaratan başarı anlayışına kaymak da olmaz. Böyle davrananlar çok, vasatın starları sağda ve solda bol. Onların yazdığı duygusal üstün denetimli, “hatasız” yayın organları mevcut şükür ki. Onlar üstelik on bin, elli bin okur sayılarına da ulaşıyorlar. Onları okumayın, oralara yazmayın dedik mi hiç!      

Tüm bu tartışmalar sırasında yine sansürcülüğümüzden, öfkeliliğimizden yakınan bir yazar-yorumcumuz zihin açsın diye bir bağlantı vermiş: Freudcu, Zizekci bir çözümleme J Her şey şaka gibi. Karşılaştığımız her kişiyle ve dahası daha önce yüzlerce kez karşılaştığımız her kişiyle her yeni durumda sil baştan! Olumlu tarafından bakarsak bayağı eğlenceli bir hayat J

SONUÇ: Vasatın ideolojisini, popüler kültürü üstümüze yağdıran binlerce odak çevremizde. Arınmış bir ada kuralım diyoruz, derdimizi burada bile iyi anlatamıyoruz. Buraya da aynı anlayışları sokuyorlar. Üstüne üstlük burada da egemen olmak istiyor vasat ideoloji. Kurtuluş yok. Hiç değilse aptalca bulsalar da ütopyamıza, gerçeğe saygı tutkumuza azıcık saygı gösterseler. Bunun için yüzlerce dostla, binlerce arkadaşla köprüleri atmışız, kendimizi taammüden tecrit ettirmişiz. Niye? Bunu niye yapmışız? Anlamak için biraz çaba! O da olmayacak. Bunu anlayan ve gereğini yerine getiren 100 kişi ülkeyi değiştirir. Hayal işte… Gerçeğe tutku… Zerresi yok birçok arkadaşta. Bunun ne anlama geldiğinin bile farkında değiller. Gerçeğe saygı yoksa bir kişide-yazarda, 3 konuda aynı düşünsek bu tamamen rastlantıdandır. 7 konuda ayrılacağımız, ilk krizde kapışacağımız kesindir. Bunu bildiğimiz halde zorluyoruz, çabalıyoruz. İnsan BU… Gidebileceği yere kadar!      

Kaan Arslanoğlu

Facebook
yorumlar ... ( 53 )
06-01-2016
06-01-2016 13:11 (1)
Görüldüğü üzere grevim şu dakikadan itibaren bitti. Grev iyi de oldu. Birkaç gün Taylan grev kırıcılığı yaptı, ama tepkilerden korkup Almanya'ya kaçtı. Onun yokluğunda Nihat Ateş girdi devreye. Şiir sayfası dışında pek bir etkinlik göstermeyen bu editörümüz tüm sayfalara karışmaya başladı bu vesileyle, iyi oldu. Bundan sonra da böyle devam edecek, ayrıca Face ve twit sayfalarımıza hareketlilik getirdi. Bunun üzerine Taylan ülkeye geri döndü. Şimdi gerçek anlamda üç editör olarak çalışmaya devam edeceğiz. Saygılar, sevgiler herkese. Kaan Arslanoğlu
06-01-2016 16:12 (2)
Sizin kendinizi çok önemsediğinizi hiç sanmadım, bile isteye sanmıyorum demiyorum. Size bu eleştiyi yapan kimsselerin dibine kadar popüler kültüre bulanmalarından ama birşey yaparsa da eleştirileceklerini bilmelerinden o nedenle birşey yapmadan eleştirlerse birşey yapıyormuş gibi olup içlerini rahatlattıklarını düşünüyorum. 93 yaşında ölen babannemin söylediği gibi bizim evde olan siyasi tartışmalara kuzum ne uğraşıyorsunuz elle gelen düğün bayram' derdi. Yani babannem bile düzen bozuk ama uymasan seni bozarları iliyormuş o bile olan bitene kendi çapında daha gerçekci bakıyormuş. Bİlmem okuduklarımı doğru mu anlamışım ama bu yazdıklarınız çocukluğumda geçen babannemin insanların mücadelesine noktayı koyuverişini aklıma getirdi. Ama onu daha ahlaklı buldum çünkü söyledği basit lafla bile kendini nekadar çok eleştirdiğini farettim.
06-01-2016 14:19 (3)
Grevin bitmesine sevindim. Sizi özlemiştim. Daha önce de yazmıştım, tekrar edeyim; yorumda kırıcı olduysam, ki olmuşum anlayabildiğim kadarıyla, özürlerimi kabul edin lütfen. Bugün öğlen yemeği sonrasında da bir ton söz söyledim bir arkadaş ile konuşurken. Konu, bence aynı. Neden olmuyor? Neyi yanlış yapıyoruz? Neyi nasıl yapsak işler daha farklı olur? Kendi adıma tüm sorularıma yanıtlarım var. Bir işleri toparladığımda belki çokça yorum alacak ve muhtemelen cepheden çokça eleştirilecek "özgün" fikirlerimi içeren bir yazı gönderebilirim. Son söz olarak, sizin (siz derken editörlerin tümünü kastetmek anlamında) hiç bulaşmak istemeyeceğim bir iş yaptığınızın farkındayım. Benim blog sayfama bir (rakamla 1) eleştiri içeren yorum gelmesi üzerine bir yıl blogumu kapal
06-01-2016 14:20 (4)
++ kapalı tutmayı tercih ettim. Yani, sizin karşılaştığınız eleştirilerin yüzde birine bile tahammül edemiyorum açıkçası. Bu anlamda, "tuvalet temizliği" benzetmeniz çok yerinde. Kendi adıma en azından etrafı pisletmemeye ve işinizi daha da zorlaştırmamaya gayret edeceğim :) Saygılarımla, Özgür Coşar
06-01-2016 16:12 (5)
EQ ya da SQ gibi kavramlara inanmıyorum. Bunlar daha itaatkar, daha boyun eğici ya da daha uyanık ve yalaka tipler yaratmak amacıyla uydurulmuş kavramlar bence. Bana çocukluğumdan beri EQ su yüksek tipler ya "O fındık kadar beyninle beni kandırmaya mı çalışıyorsun?" diyorlar ya da ne tür üçkağıtlarla malı nasıl götürdüklerini anlatıp akıl veriyorlar. Zaten ortalıkta "ayıya dayı demek", "işini bilmek", "sükutun değeri" üzerine üretilmiş bir ton deyim, özdeyiş vb. olması da toplumun EQ sunun ne kadar ileri olduğunu gösteriyor. Ama yenilik ve gelişme için farklı bir tür zekaya ihtiyaç var tabi. O da bildiğimiz IQ bence. Öncelikle ondan nefret etmememiz ve eğitebilmemiz gerekir ki Toplumsal Sosyal Zekadan bahsedebilelim.(B.Ö)
06-01-2016 16:16 (6)
2 numaralı yorumu altında imza olmadığı halde onayladık. Yorumların altına ad soyad yazmak zorunluluğunu hatırlatmak amacıyla. Gerçek isimlerini öteki yorumlarından ötürü bildiğimiz arkadaşlar, sürekli isim soyisim baş harflerini kullanmazlarsa iyi olur. Çünkü biz onların kim olduğunu biliyoruz ama yeni okurlar demek böyle de oluyormuş diyerek başharflerini yazmakla yetiniyorlar. Onları onaylayamıyoruz. Saygıyla. Kaan Ars.
06-01-2016 16:49 (7)
Grevinizin bitmesine tekrardan yazmaya başlamanıza sevindim:) Sitenin amacını anlatan çok güzel bir yazı olmuş. İnsanbu'nun sistemden uzak durma çabası önemlidir. Popüler kültürden arınmış sığınabilecek bir ada kurma çabasındadır. Taylan Kara'nın Bavul dergisi yazısı da bu bağlamda çok önemlidir. İnsanbu, Bavul dergisi olmama tercihinde bulunmuş,bu nedenle sistem uzak durma çalışan nitelikli ama daha az kişi tarafından okunan bir yayındır. Bavul dergisi ile ilgili siyasal olarak birbirine zıt gözüken fikirde tanıdığım kişiler (ulusal "sol"cu,liberal "sol"cu) sosyal medyada övgü dolu paylaşımlarda bulunabiliyor. ç.
06-01-2016 18:53 (8)
Zaman zaman kırgınlıklar, ara vermeler insana iyi gelse de kalıcı ve yıkıcı olmaması arzu edilen. Yazınızdan payıma düşeni almakla birlikte en azından şaka- eğlendirme tarafında yer aldığımı düşündüm, sevindim :)) Kırgınlığınıza üzüldüm, her zamanki gibi dileğim, yılmadan, sabırla iyi şeyler üretmeye devamınızdır. Ancak, yazıyla birlikte, zaman zaman hissettiğim karamsarlığım pekişti. Açıklayacağım. +++++ Mine M.
06-01-2016 18:53 (9)
Zaman zaman ifade ettiğiniz gerçeğe saygınızdan, inancınızdan şüphe etmiyorum. Ancak, gerçeği aradığınızdan emin değilim. Çünkü "gerçeği", bütün cevapları bulmuşsunuz; doğrunuzdan hiç şüphe etmiyor, tüm düşüncelerinizi doğruluyor, "etraftaki her şeyi-herkesi" de vasatlık/popülizmle etiketliyorsunuz. Belki tek soru, nasıl çoğalabiliriz? Ama "o da bir yere kadar derdim" der gibi. Önce de belirttiğiniz gibi, "tebliğ ediyorsunuz", bu tebliği "tartışmak/tartıştırmak konusunda, değil kaygınız, tahammülünüz bile yok gibi. "Biz"in kimleri içerdiğini gerçekten merak ediyorum, düşüncelerini doğru/yanınızda bulduğunuz kaç kişi var, gerçekten? Bu üslubun büyüklenmeciliğe kayıp kaymadığından emin değilim.+++++ Mine M.
06-01-2016 18:54 (10)
Devam +++ Bu yazının ardından algım böyle oldu, ne yazık ki. Belki yine eğlenebileceğiniz ümidi, tesellim olacaktır... Saygılar. Mine M.
06-01-2016 18:54 (11)
Hoş geldiniz,sefalar getirdiniz Kaan bey.Özlemişiz.Nihat bey de nöbetçi editörlük vecibelerini, sağolsun iyi yerine getirdi.Mahşerin atlısının iki değil üç olması da iyi haber.Saygılar,selamlar.Caner Ercan
06-01-2016 21:32 (12)
Kaan, burada istediğiniz gibi at koşturdunuz (biz kim oluyoruz onu da merak ediyorum) lafından sonra buraya yazmamaya karar vermiştim ama Özgür Coşar'a yaptığın haksızlıktan sonra dayanamadım. Özgür gayet yerinde ve olumlu bir öneride bulunmuş, hepimiz zaman zaman kendimizi önemsemekte ileriye gidebiliyoruz, kimseye özel bir durum değil. Özgür bu konuda bireysel deneyimini yazmış, sana megalomansın demiş gibi çıkışıyorsun ona. Bence Özgür'ün yorumunu salim kafayla bir daha oku. 100-200 okuma sayısı da senin siteni aşağılamak için değil, kendi yazılarımı senin dediğin kadar abartmadığımı belirtmek için söylenmiş bir söz. Seni ve siteni önemsemesem yazmazdım zaten. Mutluhan.
07-01-2016 18:24 (13)
sevgili kaan a abimiz, satırlarını okuduğun bu kardeşin EQ sunu harekete geçirmediği için şu anda işsiz. yıllarca kavga ede ede kendi emeği ve duruşuyla kimsenin laf edemediği ve dokunamadığı ve dolayısıyla kovamadığı( bu kovma kelimesi insani değil normalde kullanmam ama modaya uydum ben de ) bir kardeşinim. EQ biz de yok mu var ama bu zeka türünün kullanmak bence yetenekten çok bir tercih meselesi. karakter meselesi. herkes tarafından sevilmek ve yolunu bulmak sahterkarlığına yatarsan bu EQ yu kullanırsın ama kişiliğini ne pahasına olursa olsun satmayacaksan bu EQ cuları cebinden çıkartacak zekaya sahip olsan bile aklından bile geçirmezsin onlar gibi yapmayı. ben neden mi işsizim . her türlü zorluğu göze alıp dayanabileceğim en son noktada bıraktım. bulunduğum lağımı temizleyemedim kaan abi. onlarla pisliğe batmak yerine onları pislikleriyle başbaşa bıraktım. belki gücümün yetebileceği başka lağım bir bulurum.
07-01-2016 08:18 (14)
Ayrıca yine görebildiğim kadarıyla, eleştiriye açık ol(a)mamak, eleştiriyi kişisel kabul etmek, her şeyden kendine bir pay çıkarmak gibi durumlar da yüksek EQ nun önemli bir göstergesi. (B.Ö.)
07-01-2016 16:10 (15)
Merhaba; Gönül isterdi ki en çok mıçan temizlesin ortak tuvaletleri ama onu eden de ben ettim demeyeceğine göre; hem de asla; iş başa düşüyor ne yazık ki. Editörlük zor zanaat. Ondan daha zoru ise acemi yazarlık. Vallahi okurluk krallık. Tanpınar'ımızın da dediği gibi edebiyatın tadını okurlar çıkarıyor. İyi de okur nerede? Ey insan ne olur okur ol okur. Olur mu; insan bu. Olabilir de olmayabilir de(Kemal Sunal)Olsa bu gün böyle olur muydu dünya? Biraz ışık ne olur...Saygılarımla; Miyase Aytaç Yılmaz
07-01-2016 17:26 (16)
Bu platformda iletişim problemi yaşandığını görmek üzücü. Sözel olarak iletişimi çok beceremiyoruz ama yazılı iletişimde de sorunlarımız var demek ki. Kendimizi, düşüncemizi en açık ve doğru anlaşılır biçimde ifade etmek konusunda sorunlarımız var. Yanlış anlaşıldığımızı düşünüyorsak eğer, kendimizi doğru ifade edememiş olma ihtimalimizi de göz önünde bulunduralım derim. +++
07-01-2016 17:26 (17)
+++Burada onca emeği kısır tartışmalara kurban etmeyin, hiç birimizin benzeri yok, on üzerinden on uyum da yok bana göre. Aynı inancı paylaşıyor olmak bir arada olmak için yeterli olabilmeli, bu kadar ayrıntıya takılmak özü kaçırma sonucunu doğurur. Geleceğimize yön verenlere bir bakın!!!Deniz Can
07-01-2016 17:27 (18)
Kaan Bey hoş geldiniz diyorum, üç iyidir, dengedir, güçtür. Nihat Beyin varlığıyla daha güçlü olacağınıza inanıyorum. Hayırlı olsun diyorum. Deniz Can
07-01-2016 22:34 (19)
Değerli Deniz Can, O kadar şey yazdım, bir de yorumlara yanıt verip yer işgal etmeyeyim diyordum ama sizin yorumunuzu okuyor okuyor yine takılıyorum. "Aynı inancı" paylaşmak ne demek? "Ayrıntılara takılmak" ne demek? Takıldığımız ayrıntılar nelerdir? Cidden anlamak için soruyorum, oradan nasıl görünüyor merak ettiğimden. Örneğin bir yazarımızla yaşamın 10 temel alanından 10'unda da ayrı düşündüğümüzü yazmışım. Ayrıntı bu mu oluyor? Ortak inancımız nedir? Saygılar. Kaan Ars.
08-01-2016 01:25 (20)
Ortak inanç, insanı önceleyen bir sistem anlayışı denebilir, bu yayını izleyen beğenen herkes aynı noktada değil mutlaka, ancak büyük çoğunluğu aynı tarafta diye düşünüyorum. Paradan ve güçten yana olmak değil, doğrudan yana olmak ve en doğrunun arayışı bizi bir arada tutuyor. Ayrıntılara takılmak derken, tavırların bazen fikirlerin önüne geçmesini kastediyorum. +++
08-01-2016 01:25 (21)
Sizin konumunuzdan ötürü artı bir yükünüz var, olmalı da. Saygı duyuyorum, özeleştiri yapabiliyorsunuz, özgür bir platform burası, farklı fikirler tartışılabiliyor. Yanlış anlaşılmalar, alınganlıklar olmasa, olursa özür dilemeyi bilsek ya da yanlış anlaşılmayı düzeltsek ( lafım herkese)daha güzel olacak.Deniz Can
08-01-2016 01:27 (22)
Konunun ne yazık en can alıcı kısımlarından biri, bireyci sosyal zekası yüksek insanların içkin yeteneklerinin pekçok alanda suyun başını tutmaya çok elverişli olması. Oysa empati, saygı, sevgi, mizah gibi olumlu nitelikler bir yana bireyci sosyal zekası gelişkin insanlar kendilerine yarar getirecek ilişkileri güçlü tutma kaygılarından mütevellit, en küçük birlikteliklerden toplumun geneline değin sorunların çözümünde başlangıç noktası olarak düşündüğüm taraf olma ve sorumluluk alma noktasında adalete,eşitliğe olanak sağlayamayacak bir ortam yaratmaktalar. Kolaylıklar dilerim. Ahmet İnam'ın sağlık tanımı ile de sağlık. "Bedeninizin, duygularınızın, düşünme ve anlam verme gücünüzün, toplumsal, kültürel ilişkilerinizin, çevrenizle bağınızın hakkın
08-01-2016 01:29 (23)
hakkını vererek yaşamaktır sağlıklılık." Ben de bu sitede yapılan işleri iyi ilişkiler kurmaktan öte kişinin toplumsal varoluşunun, mesleğinin, ideolojisinin hakkını vermesinin bir parçası olarak okuyorum. Emel Sakınç
08-01-2016 08:54 (24)
Kaan Bey yorumum sizin yazınızdan çok Mutluhan Beyin yorumu üzerineydi, bu yorumu okuyunca yanlış anlaşılma değil, orada kendini doğru ifade edememe olduğunu düşündüm. Belirtmediğim için özür dilerim, kafa karıştırdım. Deniz Can
08-01-2016 13:01 (25)
Değerli Kaan Arslanoğlu bek in tavn...ve gelir gelmez de eski yorumculara ayar verdi, "açık isim kullanın!". Kendisi Ars. kısaltmasını kullanıyor ve bir de ç bu davete hiç icabet etmiyor ama olsun, biz dediğini yapalım ve karakter kaybına mal olsa da açık isim yazalım seve seve. Nihilist esintiler taşıyan yazısında, "Toplumun ideolojik-kültürel-siyasi hela temizleyiciliği", "İdeolojik tuvalet temizleyiciliği" metaforları ile tam 12'den vurmuş. Eleştirilerine katılmamak mümkün değil. 2016 bu anlamda hepimiz için yeni bir süreç olabilir diyerek resmi cuma namazı tatili hakkımızı kullanmak üzere şimdi hepimiz dağılalım. saygı-hürmet mehmet harma.
08-01-2016 13:21 (26)
emel sakınç yorum yazmış. şampanya patlatarak kutlama yapasım geldi. gerçi "Oysa empati, saygı, sevgi, mizah gibi olumlu nitelikler bir yana bireyci sosyal zekası gelişkin insanlar kendilerine yarar getirecek ilişkileri güçlü tutma kaygılarından mütevellit, en küçük birlikteliklerden toplumun geneline değin sorunların çözümünde başlangıç noktası olarak düşündüğüm taraf olma ve sorumluluk alma noktasında adalete,eşitliğe olanak sağlayamayacak bir ortam yaratmaktalar." cümlesinden bişe anladıysam arraboliym. bi de şu ahmet inam nam "yumuşak ve edepli konuşan" ahir zaman gurusu feylesoftan örnek vermemiş mi... beni benden aldı. öyle uzaklara götürdü. geri gelemedim. yani kendime... a.y.a. kendine gelemesss ve arrab olamasss
08-01-2016 14:13 (27)
Kıymetli Mehmet Harma, "ç" denilen arkadaşa özel kanun çıkartmıştık hani, onu hatırlatayım. Kişiye özel kanun olur mu demeyin, arkadaş uluslararası hukuğun kazanılmış hak geri alınamaz hükmünden yararlandı. Mamafih, her şey yine bize giriyor çıkıyor editör olarak. Mutluhan arkadaşımız onun ben olduğumu savunuyor ısrarla :) Ayrıca Kaan Ars. yazmak da pek ismi gizlemek manasına gelmiyor zannımca. Gönderme pek oturmamış. Her neyse bunları espri olarak kabul edeceğinizi umuyorum. Sonunu AYA gibi bağlayayım. Keşke başkası editör olsss, ben sade rahat yorum yazsss. Hoşgeldin diyenlere de ayrıca teşekkür. Ama maalesef bi yere gidememiştim. Azcık istirahat. Saygılar, sevgiler. Kaan Arsl.
08-01-2016 19:18 (28)
Kaan Hocam, şu aralar sitemizde bir hiperirritabilitedir gidiyor, ancak benden yana bir sıkıntı yok. Kin gütmüyorum, espri ve mizahı her zaman büyük laflara tercih ediyorum, ne yalan söyliyim esasen çoğu site sakininde de bu dinginliği görüyorum. Bu arada merak ettiğim birkaç şey sorayım; grevdeyken siteye girdiniz mi, yorumları okudunuz mu, biz ne yeriz ne içeriz hiç düşündünüz mü? Kayıplara karıştığınız günleri bizimle paylaşmayı düşünür müsünüz? Özlemedik desek yalan olur. Doğruya doğru. mehmet harma
08-01-2016 23:54 (29)
DUYURU: "Lyme Hastalığı - 21. Yüzyılın Salgını" başlığı altında bir KONFERANS: Prof. Dr. Barbaros Çetin. 15 Ocak Cuma. Saat: 19-21 arası. Maltepe Belediyesi Konferans Salonu. Kaan Ars.
08-01-2016 23:56 (30)
DUYURU: www.kitapeki.com adlı yeni bir site kuruldu. Adı üstünde, içindeki yazılar kitap eleştirileri-tanıtımları ağırlıklı. Özellikle edebiyat kitapları ele alınıyor. Kadrosunda bizden hiç hazzetmeyen bazı yazarlar da bulunmakla birlikte yönetmeni Aziz Hatman ilginç ve ciddi bir yayıncılık yapacağı izlenimi veriyor ilk bakışta. İlgilenenlere duyurulur. Kaan Ars.
09-01-2016 14:02 (31)
Güzel güzel haberler alıyor, seviniyor, göneniyoruz. İnsan BU'nun en genç şairi Zeynep Yasmin'i, bugün Yeni Yüzyıl gazetesinin ekinde Sayın Sayım Çınar konu etti. Zeynep kardeşimin macerasının anlatıldığı yazıda bir de güzel haber vardı: Yasmin'in kitabı şubat ayında yayımlanıyor. Sevgili Zeynep daha şiir yaşamının başında burada bazı haksız değerlendirmelere de maruz kaldı, ama bunu gelecekte karşılaşacaklarına da bir hazırlık olarak görmesini diliyorum:) Kitap yayımlandığında tekrar konuşacağız tabii. Kutlarız Sevgili Zeynep. Gönlün, aklın hep açık, kalemin kavi olsun. Yazıya şu linkten ulaşabilirsiniz. http://www.gazeteciler.com/medya-kosesi/daha-16-yasinda-ama-kitapli-bir-sair-94328h.html Nihat Ateş
10-01-2016 01:02 (32)
Lyme Hastalığı Konferansı Maltepe Belediyesi Kültür Merkezi Küçükyalı Serince salonunda olacaktır. 15 Ocak Cuma akşamı saat 19:00 ta. D.Turgay
11-01-2016 01:18 (33)
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/haber/hafta-sonu/dogu-perincek-sadece-mitte-degil-her-yerde-etkiliyiz-9090 röportaja da aynı gazetenin yazarları arasında Ufuk Uras'ın yazılarına da bakın derim. iktidara destek verme konusunda birbirleriyle yarışıyorlar. ç.
12-01-2016 11:24 (34)
https://m.youtube.com/watch?v=nP6xBFyA_aw&sns=fb David Bowie anısına İ.Arslanoğlu
13-01-2016 12:24 (35)
https://www.youtube.com/watch?v=dDkp7GysvbY ve https://www.youtube.com/watch?v=YoDh_gHDvkk --- benim jenerasyonum onu bunlarla hatırlar sanırım. toprağı bol olsun. İman'ı kuvvetli bi "ağbi"mizdi. a.y.a. İman'a gelsss
15-01-2016 14:15 (36)
Taylan Kara, Edebiyat iktidarının 'Bakanlar Kurulu'nu ve bu iktidarın 'yolsuzluklarını' yazdı. Edebiyatın iktidarında kimler vardır? http://abcgazetesi.com/edebiyatin-iktidarinda-kimler-vardir-6117.html Nihat Ateş
15-01-2016 20:38 (37)
Yalçın Küçük Mehmet Harma'yı doğrulamış. http://odatv.com/o-orada-oldugu-surece-bu-orduya-bizim-ordumuz-diyemeyiz-1401161200.html --- Onomastik hezeyanlarını yazıdan çıkartınca gayet net görülebilir. Saygıyla. Çağrı Erhan
15-01-2016 20:38 (38)
Hüsnü Arkan'ın yeni çıkan "Solo" albümü, sanki sitemizin müzikal versiyonu gibi. O kadar naif ve bir o kadar da duyarlı. İçinde C. Yücel, O. Veli, N. Hikmet ve çokça H. Arkan var. Hararetle tavsiye olunur. Bütün musiki dükkanlarında arayınız. Pişman olmayacaksınız. mehmet harma
15-01-2016 20:38 (39)
İç savaş arifesinde olduğumuz şu günlerde, "Siz hangi Türk boyundansınız" dan sonra, manidar bir manşet daha "Gelmiş geçmiş en iyi 50 silah" http://www.sozcu.com.tr/mobil/home/detay?post_id=1042510&cat_id=1&galeri=1 mehmet harma
17-01-2016 12:13 (40)
İçinde, Kaan Arslanoğlu'nun “Devrimciler” inin de geçtiği Osman Çutsay'ın yazısı "Türk edebiyatı, tek tük istisnalar hariç, sosyalizme düşman bir birleşik cephedir ve Semih Gümüş türünden memurlarla bazı oligarkların daha da “yolunu bulmasına” yaramak dışında bir anlam taşımamaktadır." diyor. http://abcgazetesi.com/piyasaci-memur-yazici-semih-gumus-batakliginda-vakit-kaybi-6231.html mehmet harma
17-01-2016 23:24 (41)
Ülkemin akademisyenleri şaşırttı beni, tavır ve üslup olarak onaylamasam da fikren, yıllardır hiç onaylayamadığım birileriyle aynı safta buldum kendimi. Deniz Can
20-01-2016 09:14 (42)
AŞIRI SAĞCI AKADEMİSYENLERİN MALUM BİLDİRİSİ tartışmasına Gaffar Yakınca da (Deli Gaffar) bizzat katıldı. Teşekkürler. Ve de duyurulur: http://www.insanbu.com/a_haber.php?nosu=1931
22-01-2016 18:23 (43)
Biraz önce bir yazıya yorum yaparken; nasıl düşündüklerini öğrenmek için yazmalarına izin verilebilir demiştim. Ama bu sözü erken söylemişim. Bu yazıyı okuyunca onlarla uğraşman ın zaman kaybından başka bir şey olmayacağını anladım. Onlarla zaman kaybetmeyelim. Deyişinizi çok beğendim; "Arınmış bir ada kuralım diyoruz". gerçekten bu adaya ihtiyaç var ve bence çok çok önemli ve değerli bi iş yapıyorsunuz. Saygılarımla, Fatih Torun
23-01-2016 02:00 (44)
Bir yıldız doğuyor: "Joe Biden'dan Ege Dündar'a: Çok cesur bir baban var, gurur duymalısın". http://t24.com.tr/haber/bidendan-can-dundarin-ogluna-babanla-gurur-duymalisin-cok-cesur-bir-baban-var,325232 (Ne demek, o gurur hepimize ait.) mh
25-01-2016 21:52 (45)
SON GÖÇMEN FELAKETLERİ nedeniyle hatırladım: “Avrupa her zaman zenginmiş, burası ve birkaç başka bölge. Yoksul ülkelerdeki aç yığınların çok büyük kalabalıklar halinde öbürlerinin sınırlarına yürüdüğü, karadan ve havadan böcek sürüleri gibi hücum ettikleri, on binlerce tekneyle, botla uygar ülkelerin kıyılarına yanaştığı ve son büyük savaşı bu olayların başlattığı bilinirdi. Meraktan bazı kayıtları birkaç dakika izlemiştim, ilgimi çekmemişti bu kanlı kirli görüntüler. Sinekler gibi vurulmuşlardı, açlıktan hastalıktan on milyonlarcası kırılmıştı, binlercesi dalgalara akıntılara kapılmıştı.” Sessizlik Kuleleri romanımdan bir parçadır. 2007 Kaan Arslanoğlu
27-01-2016 12:54 (46)
ÖCALAN’IN MAHKEME İFADESİ: “1991 yılında DEP’e oy vermeyen herkesin tavuğunu bile öldürün diye talimat verdim. Ancak bunun bir hata olduğunu anladım, talimatımın adeta bir katliama dönüşeceğini düşünemedim (...) Bir ara da dini duygulardan dolayı dini kullandım. Halep ve Roma’da kendimi İsa’ya yakın hissettiğimi söylemem tamamen taktik gereğidir. Öyle bir Kürt milliyetçiliği oluşturun ki karşı taraf da Türk milliyetçiliğini savunur hale gelsin ve bloklar oluşturulsun dedim (...) Soruldu: (...) peki sizler orada yüz binler varsınız bir kibrit kıvılcımı sıkıp orman yakmak zor mudur, dediğiniz, bu talimatınızdan sonra Türkiye’nin hemen her bölgesinde orman yakmalarının çoğaldığı anlaşılmıştır. Cevap: Bu talimatımı inkâr etmiyorum. Bu talimatı verdiğim doğrudur. (...) Şu anda pişman olduğumu söyleyebilirim.” (A. Öcalan, Kaynak: Mahsun Hayri Pir, Bir Yanılsamanın Sonu, Komal Yay.)
27-01-2016 12:55 (47)
TÜRKİYE SOLCUSU SİHİRBAZDIR, HDP’DEN BARIŞÇI SOSYALİST, KOÇLARDAN İLERİCİ DİRENİŞÇİ ÇIKARIR.. DEVAM: DENİZ GEZMİŞ’İN İFADESİ: Bizim düşmanlarımız Amerikan emperyalizmi ve onun yerli işbirlikçileridir. Yani emperyalizm ile işbirliği yapan patronlar, feodal mütagallibe yani bezirgânlar, tefeciler. PEKİ TÜRKİYE SOLU NİYE BU HALDE? Biz dahil kimse sol adına bir şey yapamadığından şapkadan tavşan çıkarmaya çalışıyoruz. Herhalde balık hafızamızdan ve maymun (iştahlı) karakterimizden. Kaan Arslanoğlu.
27-01-2016 14:24 (48)
wittgenstein'ı babamın hayrına örnek vermemiştim. kendisi avrupa'nın en zengin ailesinin (babası avusturya-macaristan imparatorluğu'na bile borç veriyodu - avrupa çelik endüstrisinin önemli bi figürüydü o dönemde) üyelerindendi. felsefesini eleştirmek ayrıdır. ama adam bütün bu malvarlığını (miras bu, boru değil!) reddedip bi manastır'da çok uzun bi münzevi hayatına çekilmiştir (ayrıca kendisi çıfıt kökenlidir - not edile!). mesele sadece kurumsal olarak kapitalizmin yarattığı zenginlikten hasbelkader "koç" ismiyle faydalanma meselesi değil yani. maçası yiyen reddedebiliyomuş demek ki. hem devletin bütün organizması sana çalışsın (nimetler sonsuz olsun), hem de devrimci (?!) bi kimlik olarak anıl. anca türkiye'de olur. +
27-01-2016 14:24 (49)
+ ve artık anca türkiye'de olan şeylere ben OHA bile diyemiyorum. YUH ve hatta BÜRSSST falan diyesim geliyo. kendimi tutiym diyorum. tutamıyorum. a.y.a. YUHSSS VE HATTA BÜRSSSTSSS
27-01-2016 14:37 (50)
http://haber.sol.org.tr/turkiye/siyasi-partiler-taziye-kuyruguna-girdi-143394 Liberal "sol"umuzun da ulusal "sol"umuzun da kapitalist sistemle derdi olmadığı ortada. http://ilerihaber.org/selami-ozturkun-derdi-marka-degeri/29264/ bu habere de yorum yapmayayım en iyisi ç.
27-01-2016 22:10 (51)
http://siyasihaber2.org/tecavuzcu-deyip-gecme-bak-ayni-sen kimlik siyasetin gerçeklikten kopmasının bir örneği. muhafazakar mahallelerdeki kadınlarla sohbet etsin yaşanan tecavüz konusunda ne düşünüyorlar diye ya da komşusu olan kadınların kapısını çalsın. duydukları karşısında dehşete düşecektir. toplumsal "değerler" görmezlikten gelinip erkek kimliğine indirgenirse gerçeklikten kopulur. tecavüze uğrayan kadının algılanış biçimi en büyük sorun. suçluymuş gibi görülüyor,suçlu gibi görülmese bile yaşadığı travma büyütülerek daha olumsuz bir psikolojiye girmesi sağlanıyor. psikolojik destek olunacağı yerde. bir kadından tecavüze uğraması yerine ölmesini bekleniyor. bu seçimde bulunmasını bekleyen ebeveyn,kardeş,eş,sevgili olunmamalıdır.ç.
28-01-2016 11:44 (52)
Ç'cim, gözüne sağlık. bu mal değneğini okumuş ve bize de link göndermişsin. hepimiz erkeğiz, o yüzden suçluyuz bu mal değneğine göre. bunun bi versiyonu daha vardı. midnight express! "hepiniz türksünüz; o yüzden domuzdan bile daha aşşaa varlıklarsınız; yeryüzünden sizin gibi pislikleri kazımak lazım" demeye getiren bi zavallı filmdi. mal değneği çok bu dünyada. ben de diyorum ki, "ey mal değnekleri, bi ..." anladınız siz onu. a.y.a. ...sss (noktanoktayı ben koydum, editör değil)
01-03-2016 13:10 (53)
(44)'le bağlantılı olarak; ve o yıldız nihayet doğdu ve sımsıcak gülümsemesi, Gerry Adams gibin sakalı, özenle düşünülmüş Yalçın Hoca kaşkolu emsal kırmızı kazağı ile geldi ortamlara. Tahliye günü manidar, sitemkar doğum günü yazısı da soğuk limonata gibi ferahlatıyor. Bir de gardiyanla diyalog var ki tam müsamere. Hele de yumruğunu sıkmaz mı, içimizin yağı tam eridi be! Evet sol'un yeni kurtarıcısını yeni prodüksiyonlarda görmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz. Artık parti mi olur, pen/nobel mi olur neyse... mh
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210640
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.