Aydınlar bugün ortak bir açıklamada bulundu mu? Entelektüeller, Prometheus Miti ve zincirleri kırmak

            Aydınları gündeme taşıyan bir haber başlığı bu: “Aydınlar bugün ortak bir açıklamada bulundu.”  Hükümete, yolsuzluklara, hukuk sisteminin denetlenemezliğine karşı bir bildiri, bazen kısa bir açıklama ile çıkıyor aydınlar. Bir bakıyorsunuz, birbirinden çok farklı, çok ayrı dünya görüşündeki insanlar, sanatçılar bu bildirilerde “aydınlar” tanımı içerisinde yan yana getirilmiş. Oysa bu tanımdan ne kadar eminiz? Bu kavramı azıcık kazımak, kurcalamak ve sorgulamak gerekmez mi?

            Elbette, “kişilerle” ya da “kişisel düzlemde” bir sorunumuz yok. Bu kişiler hakikaten “aydın” da olabilirler. Benim asıl burada sorgulamak istediğim aydının ya da entelektüelin tanımlanması, kavramın yerli yerine oturtulması meselesi. Bunu sahiden doğru algılıyor muyuz? Her yazar, her sanatçı, aynı zamanda bir entelektüel midir? Bunları yerli yerine yerleştirmek gerekiyor. Aksi halde, kalemlerini yıllarca iktidar için kullanan Elif Şafak da aydındır, Perihan Mağden de… Kavramları olgularla ilişkilendiremiyorsanız, herhangi bir futbolcu ya da bir pop star da yarın bir gün “ben aydınım” diye çıkabilir, hiçbir itirazınız olamaz.

            Gündelik dile yerleşmiş halde bu aydın: “sözde aydın”lar, “gerçek aydın”lar, “liberal aydın”lar… Kavramlar havada uçuşuyor. Bir kişi, birinin görüşünü beğenmediğinde, hemen, “sözde aydın” diyebiliyor o kişiye. Ya da, “O aydın değil ki” deniyor.

            Batı dillerinde “akıl” ve “zekâ”dan türüyor entelektüel. Sözcük önceleri fiilken, isim olarak anlamına ilk kez Fransa’da Dreyfus Davası’nda kavuşuyor. Emile Zola,  Yüzbaşı Dreyfus’un aleyhinde tek delil olmamasına rağmen haksız yere yargılanmasına karşın yargılanmasına, “J’Accuse!” “Suçluyorum!” diyerek karşılık veriyor Cumhurbaşkanına yazdığı mektupta. Olay sonunda pek çok akademi üyesi, profesörler, Zola’yı destekleyen bir bildiri yayımlıyorlar. Praksis’le, yani yaratıcı eylemle ilişkilendiriliyor böylece ilk kez Zola ile birlikte entelektüel.

Osmanlı dilinde aydının karşılığı olan münevver, “nur” ve “ışık”tan türemiş. F Develioğlu, N. Kılıçkını’nın sözlüğünde “Aydınlatılmış, bilgili, ışıklı” anlamına geliyor. Dil devriminden bugüne sözcüğün karşılığı aydın. Osmanlı’da ulema ve ilmiye sınıfından kişiler aydın olarak kabul edilmiş. Türkiye’de ise uzun yıllar, bürokrasi ile ilişkisi olanlar. Sözcüklerin bilinçle ilişkisi vardır. “Nurlandırılmış, ışıklandırılmış” karşılığı bile aydına, eylemsel olarak değil, metafizik bakıldığının bir göstergesi.

            Dünya’da neler oluyor bu sırada? Zola, ardından ne çok aydını topluyor. Gramsci, Schumpeter, Paul Baran… Ardından Sartre, Edward Said. Şöyle diyor Paul Baran Aydınların Görevi ve Sorumluluğu yazısında. “Gerçeği dile getirme arzusu, aydın olmanın ancak bir koşuludur. Diğeri, vardıracağı sonuç ne olursa olsun, incelemeyi aklın gösterdiği yönde yürütmeye, (Marx’ın ifadesiyle) “varolan her şeyin acımasızca, eleştirinin kendi kaldıracağı sonuçlardan da her ne olursa olsunlar kendileriyle çatışabileceği güçlerden de yılmadan sürdürülmesi anlamında acımasızca, eleştirisi”ne girişmeye hazır olmak, bunu göze alma cesaretine sahip olmaktır. Aydın denilen kişi, böylece, yaptığı işi özü ve esası bakımından bir toplum eleştirmeni, daha güzel, daha insanca ve daha akla uygun bir toplum düzenine bir toplum düzenine giden yolu tıkayan engellerin ne olduğunu arayıp bulmayı, incelemeyi ve bunların aşılmasını kendisine dert edinmiş kimsedir.”

            Aydının belirleyici özelliği “cesaretli” olması, P. Baran’a göre. Gerçeği söylemesi, her ne olursa olsun hakikatten yana olma. Schumpeter de bunu söylüyor, Gramsci de Sartre da ve bir bakıma Foucault da. Schumpeter, bir de kapitalizm karşıtlığını koyuyor. Aydın denilen kişi, kapitalizme karşı olmalıdır. Sartre’a göre de aydın, bir seçim yapmalıdır.  Ya egemen sınıftan yana olacak ve o durumda “aydın” olmayacak, ya da egemen sınıfa karşı olacak. Egemen konumdakilerin isteğine göre hareket eden ve onların söylediklerini kayıtsız şartsız kabul eden kişiye, mesela böyle bir akademisyene, “bilgi teknisyeni” diyor Sartre. Ve yüzyılın belki en etkileyici tanımını yapıyor: “Aydın yalnızdır. Çünkü hiç kimse onu görevlendirmemiştir.” Kimse onu zorlamadığı halde, kimse onu mecbur bırakmadığı halde, görev ve sorumluluk bilinciyle eyleme geçmek. İşte, aydını aydın yapan. Aydın, gücünü de bu yalnızlığından alır aynı zamanda.

Edward Said praksisi esas alıyor aydını tanımlarken. “Entelektüel bir dağa, bir kürsüye tırmanıp yücelerden atıp tutmaz.diyor. “Yalnız başına konuşur entelektüel, ama ancak kendisini bir hareketin gerçekliğiyle, bir halkın özlemleriyle, müşterek bir idealin peşinde hep beraber koşanlarla birleştiğinde yankı bulur sesi.” Edward Said’e göre aydın, eylemli kişi.  Foucault da “iktidar sisteminin parçası” olarak görüyor entelektüeli. Entelektüel dediğimiz, toplumdan, iktidardan koparılmış bir özne değildir, o da iktidarın, bu sistemin bir parçası diyor. Birisi suçlanmak, aşağılanmak istendiğinde, “entel” denir Türkiye’de. Oysa entelektüel olmak, başlı başına ne kadar zor, ne kadar uğraşı, emek gerektiriyor.

            Medya, sık sık, yazarlarla ilgili bir haber yapmak istediğinde, “Aydınlar şöyle… Aydınlar böyle…” der. Aydınları kullanmak, medyanın işine gelir. Çünkü kavramı muğlaklaştırmak, onları ya da güdümünde oldukları iktidarı güçlendirecektir. Hem sonra…  Aydınların hakikatten yana olan yanına ne oldu? Nerede yalnız tek kişi bir konuda hakikatten yana olsun, orada linç girişimi başlıyor. Linç, önce, bu aydın sandıklarımızdan gelebiliyor. Edebiyatın, sanatın metalaşmasına karşı çoğunluk sessiz. Sorsak, bunlara da herkes karşıdır. Öyleyse haksız, çıkara dayalı ilişkileriyle var olan sanatçılara karşı çıkmadığınızda, hiçbir şey değişmez. Birkaç gazete, size “aydın” der, ama siz aydın olmuş olmazsınız. Aydının tanımının değişmesi gerekiyor. “Okumuş yazmış” “akademi tarafından bir şekilde kabul edilmiş” herkese aydın dememek gerekir. Herkes aydın olduğunda, kavramın içi boşalır, aydının kendisi anlamsızlaşır çünkü. Bu tartışma, “Aydınlar bugün bir bildiriye imza attı mı, atmadı mı?” haber başlığından daha öteye taşınmaz böylece.

 

Prometheus Mitini Yeniden Yazmak… Aiskhylos’tan Bugüne…

            Belki de “yeni bir aydın” tanımı için, köklerimize dönüp bir bakmamız gerekiyor. Prometheus bir Antik Yunan miti. Titanlar soyundan geliyor Prometheus. Adı, “önceden gören” “düğümleri çözen” anlamlarına geliyor. Zeus’tan Olympos’luların iktidarını alıp, yerine insanlığı koymakta kararlı. Bunun için yasakları, işkenceleri göze alıp, “ateşi” yani bilgiyi insanlara götürüp veriyor. Zeus tanrılar tanrısı. İnsanlığa bilgiyi götüren, Zeus’a isyan eden Prometheus, bunun üzerine bir kayalıkta zincire vuruluyor Zeus tarafından. Bununla bitmiyor Prometheus’un cezası. Bir de Prometheus’un her gün yeniden doğan ciğerini yiyen bir kartal gönderiyor Zeus ona. Prometheus’un ciğeri her gün yeniden doğuyor, kartal onu her gün yeniden yiyor.

Aiskhylos’un Zincire Vurulmuş Prometheus oyunu, bu mitten yola çıkılarak yazılmış. İÖ. 465 yılında yazılmış oyun. Oyunda Güç ve Zor tarafından tutularak bir kayalığa zincirleniyor Prometheus. Aiskhylos, Prometheus’a inanıyor ama iktidarın da gün gelip yumaşayacağına, uzlaşmaya da inanıyor. Çünkü tanrılara, tanrıların adaletine inanan bir yazar. Prometheus, oyunda, gerek Okeonos, gerekse Hermes tarafından, “aklını doğru kullanmamakta” eleştiriliyor sık sık. Uzlaşmadan kaçması, insanlığa ateşi götürdüğü halde kendi kurtuluşu için bir şey yapmaması Prometheus’un aşırılığı, Aiskhylos’a göre.

Oyunun hemen başında, Güç’ün repliği ise her dönemin iktidarı için söylenmiştir sanki:

 “Zeus’un yüreği yumuşamak bilmez

Gücü yeni elde eden sert olur.”

            “Gücü yeni elde eden sert olur.” Sözün evrenselliği, sözün gücü bizi, her çağda yakalıyor. Prometheus ise dolaylı yoldan da olsa belli ediyor Zeus’a olan inancını. Prometheus, kendisini ziyarete gelen ve onu affetmesi için Zeus’la konuşacağını söyleyen Okeanos’a şöyle diyor:

“Koru kendini, bilirsin nasıl koruyacağını.

Bana gelince, ben bu çileme katlanacağım

Zeus’un öfkesi geçinceye kadar.”                                                   

            Hakikaten kendisine verilen cezaya katlanır Prometheus. Zeus’un öfkesinin geçeceğinden ümitlidir hâlâ. Zeus’un değişebileceğinden. Oysa Zeus bu, hiç değişir mi? Nitekim oyun sonunda kasırgalarla, binbir türlü felaketlerle baş başa bırakıyor insanlığı.

Bugün, bu oyunu yeniden yazmak gerekiyor. Prometheus’a aydın dersek, bugün için aydın, suçlanma, işkence görme pahasına insanlığa bilgiyi ulaştıran, gerçeği götüren kişi. Ama asla, Zeus’un öfkesinin geçmesini bekleyen, koşullar ondan yana olunca ya da öfkesi geçince onunla “uzlaşabilecek” kişi değil. Olmamalı.

Prometheus’un ciğerini yiyen kartal, mesela kapitalizm. Her gün büyük bir iştahla saldırıyor.  Vitrinlerde, holding yayınevlerinde, mağaza zincirlerinde, yoksulların bedeninde, büyük büyük şirketlerde, küçük insan ilişkilerinde görmek mümkün onu. Böyle okunabilir bugün kartalın öyküsü.  Onun her gün yeniden doğan ciğeri ise, umut. Bize umudu üretmek, hep yeniden üretmek gerektiğini söylüyor. Ölüm ve yaşam, döngüsel biçimde tamamlanıyor, bütünlüyor birbirini.

Prometheus mitini yeniden yazarken, Prometheus’un isyanını, isyanımızı, Zeus’un öfkesi geçinceye kadar değil… Zeus gelip bizi tahtına ortak etse bile… Her zaman… ve her koşulda sürdürmeliyiz.

Aiskhylos’un eserinde yeryüzü felaketler içindeyken Prometheus halen zincirlidir. Acı içinde, ama zincirlerini zorlamadan dünyayı izler.

Bugün, o zincirleri kırmak gerekiyor.

Özgün Ergen

 

 

 

Facebook
yorumlar ... ( 18 )
23-10-2015
24-10-2015 10:58 (1)
---kurtarıcı aradığınız yukarıdaki yazıyı salim kafayla okuyan her okuyucunun anlayacağı bişey. siz promete'nin (güneş işler mi Tülay hanım? pro-mete. mete öncülü? hmmm?) ateşi insanlığa armağan ettiği gibi lütufkar olacak "kahraman" akademisyen portresi çizerken iyi de, biz buna "o öyle olmaz" deyince mi kötü?--- bana ait bi yorum. şu an yazarının çığrısı üzerine kaldırılmış bi yazının altındaydı. yorumlar arşivinde hala saklı. yalnız, o edward said'den intelekt yorumu çıkartmak zorlama olmuş kanaatimce. hem "eylemsel ve metafizik" kıyası da yine gereksiz bence. yine bi "bizden adam olmaz abi yea"cılık gibi koktu bana. evet. o kavram adlandırmaları önemlidir. ama entellektüelde nerden bi eylem"sel"lik sezdinizdi? arif yavuz aksoy duygusuzca gerçek dünyasına geri dönsss ve esselamualeykümsss
24-10-2015 11:36 (2)
Aydın, "ortalama"yı pek aşmaz. Aşmak istese de aşamaz çoğunca. Bu yönüyle de "yürürlükte olan"la, giderek "hükümran olan"la iyi kötü geçinmeye bakar. Küçük küçük îtirazları yok mudur onun da; vardır ama o kadardır işte, daha ileriye gitmez, gidemez; devrimselliğe eklemlenmeyi göze alamaz. Şair /yazar filansa, her ay dergilerde boy göstermek, yıl sonları seçkilerde yer almak, kokteylli sanat-edebiyat âyinlerinde rol kesmek, bir-iki de plaket ya da heykelcikle ödüllendirilmek.. tamamdır. Akademisyense, bilimsel araştırmaymış, siyasal-yönetsel haksızlıklarmış, ona ne! Onun derdi, meslekî aşamaları hızla tırmanmak, bir an önce prof. olmaktır. Örnekler çoğaltılabilir, yetsin buncası. Entelektüelse, tek tümcede söyleyeyim de gerisini siz getirin: yukarıda saydıklarımın 180 derece (360 derece değil!) terslerini içselleştiren öznedir. bünyamin durali
25-10-2015 09:25 (3)
Sayın yorumcu 1, Prometheus miti ile kahraman akademisyen portresi arasında ne tür bir ilişki var, değininizde bu anlaşılır değil. "Bilgi" içeren noktaları "yorum" olarak işaretlememek ve öyle anlamamak gerekiyor. Olguları somut olarak ilişkilendirmeli. Batı'da ve Türkiye'de aydının karşıladığı anlam, bunların tarihsel bağlamları, "bilgi"dir. Ve bu etimolojik karşılıklar, bunların yorumları, sadece benim bilgim ya da yorumum da değildir. Ayrıca yazıda kurtarıcı aramaya ilişkin tek bir satır bulunmamaktadır. Aksine, varoluşunu, dayanağını iktidardan almamaya ve özne olarak kişinin kendiliğini var etmesine ilişkindir. Eylemsellik metafiziğin karşısına yaratıcı eylemi yerleştirir.Böyle gelmiş böyle gider" ahmaklığının yerine yeni bir şey koymak ve aydın tanımını bu bağlamda değiştirmek gerekiyor.Zola,Gramsci,Sartre örnekleri bu nedenlerle verilmiştir. Ki her biri, dönemin aydınlarını eleştirerek yeni bir aydın tanımı ortaya koymuşlar. Bugün için de aynı gereklilik geçerlidir. özgün ergen
25-10-2015 09:25 (4)
Sayın yorumcu 2, sözlerinizde ne kadar haklısınız. Aslında, tam da böyle olduğu için, akademilerin çürümüşlüğüne, edebiyatın, sanatın içindeki bunca yozluğa, ilkesizliklere karşı yeni bir aydını, entelektüel olarak var etmek gerekiyor. Sıklıkla devrimciliği ya da aydın olmayı, ancak “kendisine haksızlık yapılınca” ya da bir saldırıya uğrayınca harekete geçen kişi olarak algıladı bu toplum. Oysa gerçek bir devrimci, sadece kendisine değil, kendisi ile hiç ilgisi olmayan başkaları “haksızlığa uğradığında” da buna karşı çıkabilendir. İşte tam da bu yüzden, aydının ne olmadığını anlatırken, aslında ne olması gerektiğini göstermek ve tanımlamak gibi bir yükümlülüğümüz de bulunuyor. Aiskhylos’un metnine başka bir açıdan bakmak, bu yüzden gerekliydi. Oysa bu metne bakarken Prometheus’u yüzde yüz devrimci olarak algılayan ne çok kişi (çoğunluğu yazar olan) var. Yalnız bu bile, sola, devrimciliğe ilişkin bakış açısının kısıtlılığının bir göstergesi sayılabilir. Özgün Ergen
25-10-2015 09:26 (5)
Bünyamin beyin vurguladığı nedenlerle ülkemizde aydın olmak zor, başka ülkeler de çok farklı değil. En doğru tanım Sartre'ın tanımı, aydın yalnızdır. Çünkü bugüne değil geleceğe bakar ve anlaşılması güçtür. Aydın bugün henüz belirginlesmedigi için ötekilerin henüz anlamakta zorlanacağı sorunları saptanmıştır, bu nedenle günlük yaşama gömülmüş ötekiler tarafından gereksiz şeylerle uğraşan birisi olarak algılamaktan kurtulamayacaktır. Mutluhan Izmir.
25-10-2015 12:29 (6)
Sayın yazar bay / bayan ergen (ad aseksüel), bi sitede yazınız çıkıyo. Bismillah. İnsan bi burda adamlar daha evvelden ne diyomuş diye bakar. Biz burda otlamıyoduk. Yazdığınız şeyleri biz de aynıyla olmasa da ele aldık. Göndermeler yaptık. Analojiler gördük. Siz o yorum alıntısında kiminle muhatap olunduğunu bilmeden kontryorumda bulunuyosunuz. Kişinin kendiliğini var etmesi nedir? Tarihsel bağlamın bilgi olması ne demektir? Bilgi içeren ve yorum olarak işaretlememiz gereken şu noktalar neydi? Beni şu selli sallı stille gargaraya getirmese kimse... N'oolur?! Duygusuzum. Şiir "sel"lerinden ve şiir"sel"likten gram hazetmeyen biriyim. Edward Said postmodern olmuyo mu? Fazla ad koyunca Dadaloğlu'na mı havale olunuyo güvenilirlik? Soru çok. Merak etmeyin bay(an) ergen, hemen "yeni yazara bikleme ulan" diyecek, mahallemizin abisi, jinopdere hocamız nasıl olsa size koşulsuz destek çıkar. Ama arif yavuz aksoy ona non-hürmetsss. O bi defa başka siteye adsız dadanmamayı öğrensin. Dadaiste selams
25-10-2015 12:29 (7)
Açıklamalarınız, vurgularınız, diliniz; çok güzel, elinize sağlık Sayın Özgün Ergen. Saygılar. Mine Miskioğlu
25-10-2015 20:25 (8)
İnsanı yazdığına pişman etmeye çabalayanlar var bu ülkede. "Düşüncenin üstesinde gelemeyenler, düşünenin üstesinden gelirler" Paul Valery. Hüseyin Kaplan
26-10-2015 11:44 (9)
şu özlü sözlerle beni benden almaya çabalayanlar var bu ülkede. "unutma! unutulanlar unutanları asla unutmazlar" İbrahim Erkal. arif yavuz aksoy
26-10-2015 16:43 (10)
Yazı önemli ve sorunlaşan bir kavram karmaşasına eğiliyor. Benim itirazım referanslarına. Sartre'ın, Said'in, ilkçağdan Aiskhylos'un referans alındığı bir aydın araştırmasında, beş ciltlik Aydın Üzerine Tezler'iyle ve tek başına aydın mücadelesiyle Yalçın Küçük'ün olmaması büyük eksiklik. Aydın Üzerine Tezler'in yeni baskısının önsözünde benzer bir saptaması var. Günümüzde "Aydın" kavramı bir zamanların itibarlı "bezirgân" kavramı gibi anlam kaybına uğramıştır. Yeni bir kavram aramak gerekliliği doğuyor. B. Sadık Albayrak
28-10-2015 23:09 (11)
Teşekkür ederim bu eleştiri ve katkılarınız için. Elbette aydınlar üzerine bir araştırıyı gerçekleştirirken, Yalçın Küçük'ün Aydın Üzerine Tezler'inden, Aydınlar Dilekçesi Davası'na, Türk Aydını ve Kimlik Sorunu derleme kitabından da söz etmek gerekir. Fakat ben bu yazıda ağırlığı Aiskyhlos'un metnine ve Batı'ya verdim. Türk aydınlarını ayrı bir başlıkta ele alacağım için bu yazının kapsamına girmedi. Yoksa, elbette, bu katkıları yok saymıyoruz. Hatta bu tartışmayı yazılarla sürdürmek, devam ettirmek gerekiyor. Murat Belge'nin, Orhan Pamuk'un entelektüel kabul edildiği bir kitle hâlâ varken, bunları ifşa etmek gibi bir sorumluluğumuz da var ve hep olmalı...Özgün Ergen
29-10-2015 09:01 (12)
"Işığı kendinden menkul" başlıklı yazısında Yavuz Alogan; "Aydın, tarihsel olarak devrimlerle birlikte ortaya çıkmıştır; normatif yapısı sağlam, sınıfsal olarak örgenleşmiş, hukukun işler halde olduğu toplumlarda işlevseldir. Mutlaka angaje, yani belirli bir siyasi ideolojiye bağlı olması gerekmez; bağımsız olmakla birlikte toplumu aydınlatan, halkın ve iktidarların kulak verip dikkate aldığı, kendi normları olan bir entelijansiya olarak da varlığını sürdürebilir. Normları dağılmış, sosyal sınıfları örgütsüz, hukuk sistemi 17. yüzyılın (habeas corpus) bile gerisine düşmüş bir karşı-devrim toplumunda aydının bağımsız bir işlevi yoktur...Böyle toplumlarda aydın bağımsız olamaz; siyasileşmek, hatta militanlaşmak zorundadır. Aksi halde sürekli yakınan tuhaf bir yaratık halinde çürüyüp gider..." ve devamla...1/2 mehmet harma
29-10-2015 09:02 (13)
...Yavuz Alogan; "Her şeyin buharlaştığı, yenisinin henüz somutlaşamadığı bu geçiş döneminde işlevi olan sosyalist bir aydın tipinden söz etmek zordur. Bugünün şartlarında, dar ortamlarda sansasyon yaratmaya çalışan...siyasi bir tavrı savunmamış unsur, aydın falan değil, sadece dönemsel bir fenomendir... İttihat ve Terakki, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Kemalizm, 61 Anayasası, TİP, Dev-Genç çizgisi kendi işlevsel entelijansiyasını yaratmıştı. Şimdi de netice almaya odaklanmış geniş bir Cumhuriyet Cephesi yeni bir aydınlanma devrimini başlatacaktır." diyor. http://www.aydinlikgazete.com/isigi-kendinden-menkul-makale,61275.html 2/2 mh
29-10-2015 09:09 (14)
Sayın ve Sevgili Mehmet Harma, Alogan bunu nerede yazmış? Aydınlık'ta. Daha önce soL'da yazıyordu, TKP'yi bölen komploda KÜRTÇÜ kanatta yer aldı. Demem o ki, 360 derecedeki bir cepheye karşı mücadele eden sadece sanırım biziz. Başka neredeyse herkes iktidara bir ucundan bağlanmaya çalışıyor. Bu farkı görmeden aydın olunamıyor. Cumhuriyet Cephesi falan tamam da değerli Alogan gibi birçok aydın, burada yeterince güç-kuvvet görmedikleri için bizlere en ufak destek vermiyor. Güce yöneliyorlar. Alogan TIP BU DEĞİL kitaplarını beğendiği halde yazılarında tek söz etmemişti. Bizim arşivimiz büyük. Ve ne yazık ki aydınların durumu hiç parlak değil. Saygıyla. Kaan Ars.
29-10-2015 10:50 (15)
360 derecelik bir cepheye karşı savaşıyorsanız siz merkezdesiniz ve hepsi size karşı demektir. İlginç. Bunu gerçekten düşünüyor musunuz? Hiç kinaye yapmadan soruyorum. Bir de, siz bayram kutlamazdınız pek. Hayırdır? Çağrı Erhan
29-10-2015 10:51 (16)
Değerli Kaan Arslanoğlu, Yavuz Alogan'ın eski yazılarına göz gezdirirken bu yazısını okudum ve konuyla ilgisine binaen İnsanBu'ya gönderdim. İtiraz edilebilecek şeyler yok yazıda, ya da ben öyle değerlendiriyorum diyelim. Doğrudur, bahsettiğiniz olayların arka planını ve YA'nın kişisel savrulmalarını bilmiyorum. Hoş, bilseydim de bu yazıyı yine de siteye gönderirdim. Ayrıca, kendisinin dediğine göre, İşçi Partisi'ni bölmeye çalışan iki parti yöneticisinden de biriymiş (Vatan Partisi’nin gizli oyları, 02.06.2015, Aydınlık) ancak şu an Aydınlık yazarı. Belki de olayları konjonktürel değerlendirmek gerek sanki. YA'nın, hakkınızı teslim etmeyen tutumuna rağmen, görüşlerini medyanızda yayınlamanız ise sizin dürüst, tutarlı aydın tavrınızdır. Genelinde aydın canlısının durumu da, şaşırtıcı olmayarak, birleşik kaplara uyuyor, katılıyorum. Saygı bizden. mehmet harma
29-10-2015 10:58 (17)
15 numara Çağrı Bey, ilahi, şaka yapıyorsunuz sanırım. Herkes için kendisi merkezdedir. Nasrettin Hoca bunu gayet güzel anlatmıştır. Her insan, her çevre, her yayın için doğal olarak ve açık biçimde merkez kendisidir. Ama bizim bir farkımız, 360 derece çevreye karşı şiddetli bir ideolojik mücadele vermemiz, ittifak gücünü kalıcı anlamda tanımamamız. Neyse, sonra yine anlatırım. Bayram kutlamaya gelince. Burada dini bayramlar da kutlandı. Biz kutladık, okur ve yazarlarımız kutladı. Açın geriye bakın. Sadece "Kurban Bayramına" külliyen karşıyım, o kadar. O da benim görüşüm. Saygılar. Kaan Ars.
04-11-2015 00:13 (18)
Herkesin, aslında iktidarın ortağı olduğu tespiti, kendisini bir şekilde bu herkesten farklı gördüğü bir grup, oluşum, parti, çevre adına ne derseniz deyin, "şeye" ait hisseden için kolay kabul edilir değil. Bana kalırsa "aydın" olmanın sorumluluğu bir yerde. İşin doğrusu insanbu'yu takip nedenim de bu tavır. Bence yol doğru. Özgür Coşar
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210604
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.