Şeker ve Sağlık
Şeker basit karbonhidrattır
Besin gruplarını karbonhidrat, protein, yağ, mineral, vitamin şeklinde sayarız. Şeker karbonhidratlar içinde yer alır. Karbonhidratları kan glikoz seviyesini yükseltme hızlarına bağlı olarak basit ve kompleks karbonhidratlar olarak ikiye ayrılır. Örneğin beyaz undan yapılan ekmek basit karbonhidrat olup kan şekerini ani yükseltir. Tam buğday ekmeğinde ise lifler nişastayı tutar, kolay bırakmaz, bu yüzden unun nişastası kana hızlı karışamaz. Bisküviler ise ince undan yapılmış olduğu için, bağırsağın iç yüzeyine sıvanıp hemen kana karışır.
Yakın tarihçesi
Orta çağda Avrupa’dan sıcak iklimli ülkelere yapılan seferlerin önemli bir sebebi oralardan şeker getirmek imiş. Şeker kamışı soğuk Avrupa kıtasında yetişmediği için, başka kaynak bilinmiyor, gemilerle getirilen şeker elit tabakaca tüketiliyor, halk özlemini duyuyor, şeker pek değerli kabul ediliyor, beyaz altın deniyormuş. Ne zaman ki Alman kimyacı Margraf pancardan da şeker elde edilebildiği keşfetmiş, soğuk iklimlerde yetişen bu bitkinin ekimi Avrupa’ da alabildiğine yayılmış, şeker fabrikaları açılmış, şeker bollaşmış, kolayca elde edilebilir hale gelmiş. Biz günümüzde hala ortaçağı yaşatıyor, önemli günlerimizde ziyarete giderken karşı tarafa şekerli bir şeyler götürüyoruz. Bilinçli bir azınlık ise meyve götürmeyi tercih ediyor. Evine hiç şeker sokmayan azınlık da var.
Kanda yangın
Kan şekerinin ani yükselmesi vücudumuzun tanımadığı bir durumdur. Kanda yangın çıktığını düşünebiliriz.
Pankreas bağırsaklara yapışık bir organımızdır. Orada bulunmasının sebebi sindirimle ilgili birçok faaliyet yapmasıdır. İnsülin meselesi yaptığı işlerin toplamı içinde çok az bir yüzde tutar. Basit karbonhidratları tükettikçe, yüzyıllardır böyle bir şeye alışık olmayan pankreas kan şekerini düzenlemekte zorlanır, çok ısrarcı olursak da bir gün pes eder.
Medyadan tanıdığımız Prof. Dr. Kenan Demirkol araba örneğini verir. Nasıl ki aniden yüksek devire çıkartıp motoru zorlarsak, vücudumuzda pankreasın aşırı çalışarak, kana fazla insülin salgılanmasını buna benzetiyor. Arabanın motor aksamının hızlı eskiyeceği gibi, iç organlarımızın hızlı yıpranacağını, ömrümüzün kısalacağını söylüyor.
Suçlu kim ?
Canlıların şekere zaafı vardır. Konumuz insan için de.
Vücudumuzda enerji öncelik sırasıyla 3 kaynaktan elde edilir. Glikoz varsa, hazır
yakıttır, o yakılır. Bitince yağlara geçilir. Bu yavaş bir prosestir, spor
yapıyorsak paralelinde bir miktar da protein yakılır. Beyin haricinde, vücut
hücreleri enerji için 3 kaynağı da kullanırlar. Beyin ise salt glikoz yakar.
Beynimiz bencildir, her olayda önce kendini düşünür. Örneğin kan dolaşımında
zayıflama olur, kendine az kan gelirse hemen bizi bayıltarak sırtüstü yere
uzandırır. Bu sırada başımızı bir yere vurup vurmayacağımızı düşünmez. Yatay
pozisyonda kendisine kan gelmesi amaçtır.
Diğer bir örnek, kendine gelen kan damarı üzerinde beyin
bariyeri tabir edilen sistem olmasıdır. Böylelikle bazı zararlılara karşı
kendini korur. Örneğin okside olmuş kolesterol lipidi geçemez buradan. Beyin
dışarıdan kolesterol almaz, kendi kolesterolünü üretip kullanır.
Bu örnekleri bildiğimizde, şeker düşkünlüğümüzün beyinden kaynaklanıyor
olabileceğini düşünebiliriz. Vücuda zararlı olduğunu bile bile, kendi glikoz
zarureti nedeniyle bizi şekerlilere yöneltiyor olabilir. Halbuki karaciğerde
beyin için glikoz deposu vardır. Normalde sürekli oradan beslenir. Ama bununla
yetinmez, depo dolu olunca arkadan gelen glikozu yağ olarak stok yaptırır.
Günümüzün karbonhidrat ağırlıklı beslenme sisteminde depolar hep doludur. Bu
yüzden yağ kütlelerinde artış olur durur.
Bu düşünceler kapsamında, suçlunun beynimiz olduğu çıkarımını yapabiliriz!
Diğer bir suçlu da bu zaafımızı alabildiğine istismar eden gıda endüstrisi olsa gerek (istisnalar dışında)
Çayı doğru demleyin
Prof. Dr. Kenan Demirkol: “Çayın üzerine kaynamış su dökmek çay demlemek değil, çay haşlamaktır.”
Bu bilgi aklınızda olsun, çayın üzerine su dökmeyin, suyun üzerine çayı koyup demlenmesini bekleyin. Daha detay bilgi altta.
Sakarya Üniversitesi’nde çay demleme üzerine yapılan araştırma
Siyah çayda demleme süresi, su kaynadıktan sonra 5 ila 10 dakikayı geçmemeli. Demlenen çay ise 10 dakika beklemeli ve süzgeçten geçirilmeli.
Kimya öğretmeni Nihal Bedir’in Sakarya Üniversitesi’nde çaylar üzerine yaptığı tez çalışması, çay demlemeyle ilgili doğru bilinen yanlışları ortaya koyuyor. Çay demlemenin basit gibi görünse de büyük dikkat istediğini belirten Bedir, siyah çayda demleme süresinin su kaynadıktan sonra 5 ila 10 dakikayı, bitkisel çaylarda ise 3 ila 5 dakikayı geçmemesi gerektiğini söylüyor. Çay demlemede en önemli noktanın ise süzgeç kullanılması olduğunu dile getiren Bedir, iyi bir çay demlemek için kabın özelliğinin de önemli olduğunu vurguluyor ve şu tavsiyeleri sıralıyor: Cam ya da porselen demlik kullanılmalı. Suyu çok ya da az kaynatmamak gerekiyor. Suyun 100 derecede 3 dakika kaynaması lazım. Bunun faydalı antioksidanların çözülmesinde büyük etkisi var. Bu yüzden su kaynar kaynamaz çay demlenmemeli. Çayın üzerine su dökülmemesi gerekiyor. Su kaynadıktan sonra üstüne çay dökülmeli. Çayı süzgecin içine doldurup 10 dakika suyun içinde tuttuktan sonra alınmalı. İçinde kalan süzüntü en faydalı süzüntü. Bu süreden sonra ağır metallerin suya geçme hızı artıyor. Soğuk içilen çaylar ise zararlı. 80 derecenin altındaki çayın içilmemesi gerekiyor. Soğuk çay metabolizmanın işleyişini bozuyor ve yavaşlatıyor. Faydalı antioksidanların geçişini azaltıyor. Midede kasılmaya yol açıyor.
Paket çaylarda metal oranı daha yüksek
Dünyada yüzde 70 siyah çay, yüzde 30 oranında da bitkisel çay tüketildiğini anlatan Bedir, “En çok siyah çay tüketiyoruz. Bedenin ihtiyacı olan antioksidan siyah çayın, hastalıklardan koruyucu, uyarıcı ve dinçleştirici etkisi var. Bunun yeşili daha kıymetli. Ihlamur, nane gibi bitkisel çayların faydası yüksek olduğu halde tercih edilmiyor.” diye konuşuyor. Yaptıkları çalışmada marketlerden aldıkları farklı meyve çayları ile nane, kantaron, rezene, kekik, melisa, biberiye ve siyah çayların içindeki ağır metalleri incelediklerini dile getiren Bedir, “Bulgular incelendiğinde tüm çay örneklerinde deme geçen metallerin insan vücuduna alınması gereken miktarların üzerinde olduğu görüldü. Bu metal miktarları paket çaylarda çok fazla, açık çaylarda ise paket çaylara göre nispeten daha azdı.” diyor.
***
Ek bilgi: Çayın kokusunu, aromasını almak, daha önemlisi sağlığınız için şekersiz için. Şeker kullanıyorsanız azar azar azaltın, sonunda sıfırlayın. O aman her çayı beğenip içmeyeceksiniz. Şeker konduğunda ise şerbet olmuş deyip içmeyeceksiniz.
Derya Turgay