Şekerden kaçının, çayı doğru demleyin…

Şeker ve Sağlık

Şeker basit karbonhidrattır

Besin gruplarını karbonhidrat, protein, yağ, mineral, vitamin şeklinde sayarız. Şeker karbonhidratlar içinde yer alır. Karbonhidratları kan glikoz seviyesini yükseltme hızlarına bağlı olarak basit ve kompleks karbonhidratlar olarak ikiye ayrılır.  Örneğin beyaz undan yapılan ekmek basit karbonhidrat olup kan şekerini ani yükseltir. Tam buğday ekmeğinde ise lifler nişastayı tutar, kolay bırakmaz, bu yüzden unun nişastası kana hızlı karışamaz. Bisküviler  ise ince undan yapılmış olduğu için, bağırsağın iç yüzeyine sıvanıp hemen kana karışır.

Yakın tarihçesi

Orta çağda Avrupa’dan sıcak iklimli ülkelere yapılan seferlerin önemli bir sebebi oralardan şeker getirmek imiş. Şeker kamışı soğuk Avrupa kıtasında yetişmediği için, başka kaynak bilinmiyor, gemilerle getirilen şeker elit tabakaca tüketiliyor, halk özlemini duyuyor, şeker pek değerli kabul ediliyor, beyaz altın deniyormuş. Ne zaman ki Alman kimyacı Margraf pancardan da şeker elde edilebildiği keşfetmiş, soğuk iklimlerde yetişen bu bitkinin ekimi Avrupa’ da alabildiğine yayılmış, şeker fabrikaları açılmış, şeker bollaşmış, kolayca elde edilebilir hale gelmiş. Biz günümüzde hala ortaçağı yaşatıyor, önemli günlerimizde ziyarete giderken karşı tarafa şekerli bir şeyler götürüyoruz. Bilinçli bir azınlık ise meyve götürmeyi tercih ediyor. Evine hiç şeker sokmayan azınlık da var.

Kanda yangın

Kan şekerinin ani yükselmesi vücudumuzun tanımadığı bir durumdur.  Kanda yangın çıktığını düşünebiliriz.

Pankreas bağırsaklara yapışık bir organımızdır. Orada bulunmasının sebebi sindirimle ilgili birçok faaliyet yapmasıdır. İnsülin meselesi yaptığı işlerin toplamı içinde çok az bir yüzde tutar.  Basit karbonhidratları tükettikçe, yüzyıllardır böyle bir şeye alışık olmayan pankreas kan şekerini düzenlemekte zorlanır, çok ısrarcı olursak da bir gün pes eder.

Medyadan tanıdığımız Prof. Dr. Kenan Demirkol araba örneğini verir. Nasıl ki aniden yüksek devire çıkartıp motoru zorlarsak, vücudumuzda pankreasın aşırı çalışarak, kana fazla insülin salgılanmasını buna benzetiyor. Arabanın motor aksamının hızlı eskiyeceği gibi, iç organlarımızın hızlı yıpranacağını, ömrümüzün kısalacağını söylüyor.

Suçlu kim ?

Canlıların şekere zaafı vardır. Konumuz insan için de. Vücudumuzda enerji öncelik sırasıyla 3 kaynaktan elde edilir. Glikoz varsa, hazır yakıttır, o yakılır. Bitince yağlara geçilir. Bu yavaş bir prosestir, spor yapıyorsak paralelinde bir miktar da protein yakılır. Beyin haricinde, vücut hücreleri enerji için 3 kaynağı da kullanırlar. Beyin ise salt glikoz yakar.
Beynimiz bencildir, her olayda önce kendini düşünür. Örneğin kan dolaşımında zayıflama olur, kendine az kan gelirse hemen bizi bayıltarak sırtüstü yere uzandırır. Bu sırada başımızı bir yere vurup vurmayacağımızı düşünmez. Yatay pozisyonda kendisine kan gelmesi amaçtır.

Diğer bir örnek, kendine gelen kan damarı üzerinde beyin bariyeri tabir edilen sistem olmasıdır. Böylelikle bazı zararlılara karşı kendini korur. Örneğin okside olmuş kolesterol lipidi geçemez buradan. Beyin dışarıdan kolesterol almaz, kendi kolesterolünü üretip kullanır.
Bu örnekleri bildiğimizde, şeker düşkünlüğümüzün beyinden kaynaklanıyor olabileceğini düşünebiliriz. Vücuda zararlı olduğunu bile bile, kendi glikoz zarureti nedeniyle bizi şekerlilere yöneltiyor olabilir. Halbuki karaciğerde beyin için glikoz deposu vardır. Normalde sürekli oradan beslenir. Ama bununla yetinmez, depo dolu olunca arkadan gelen glikozu yağ olarak stok yaptırır. Günümüzün karbonhidrat ağırlıklı beslenme sisteminde depolar hep doludur. Bu yüzden yağ kütlelerinde artış olur durur.

Bu düşünceler kapsamında, suçlunun beynimiz olduğu çıkarımını yapabiliriz!

Diğer bir suçlu da bu zaafımızı alabildiğine  istismar eden gıda endüstrisi olsa gerek (istisnalar dışında)

Çayı doğru demleyin

Prof. Dr. Kenan Demirkol: “Çayın üzerine kaynamış su dökmek çay demlemek değil, çay haşlamaktır.”

Bu bilgi aklınızda olsun, çayın üzerine su dökmeyin, suyun üzerine çayı koyup demlenmesini bekleyin. Daha detay bilgi altta.

Sakarya Üniversitesi’nde çay demleme üzerine yapılan araştırma

Siyah çayda demleme süresi, su kaynadıktan sonra 5 ila 10 dakikayı geçmemeli. Demlenen çay ise 10 dakika beklemeli ve süzgeçten geçirilmeli.

Kimya öğretmeni Nihal Bedir’in Sakarya Üniversitesi’nde çaylar üzerine yaptığı tez çalışması, çay demlemeyle ilgili doğru bilinen yanlışları ortaya koyuyor. Çay demlemenin basit gibi görünse de büyük dikkat istediğini belirten Bedir, siyah çayda demleme süresinin su kaynadıktan sonra 5 ila 10 dakikayı, bitkisel çaylarda ise 3 ila 5 dakikayı geçmemesi gerektiğini söylüyor. Çay demlemede en önemli noktanın ise süzgeç kullanılması olduğunu dile getiren Bedir, iyi bir çay demlemek için kabın özelliğinin de önemli olduğunu vurguluyor ve şu tavsiyeleri sıralıyor: Cam ya da porselen demlik kullanılmalı. Suyu çok ya da az kaynatmamak gerekiyor. Suyun 100 derecede 3 dakika kaynaması lazım. Bunun faydalı antioksidanların çözülmesinde büyük etkisi var. Bu yüzden su kaynar kaynamaz çay demlenmemeli. Çayın üzerine su dökülmemesi gerekiyor. Su kaynadıktan sonra üstüne çay dökülmeli. Çayı süzgecin içine doldurup 10 dakika suyun içinde tuttuktan sonra alınmalı. İçinde kalan süzüntü en faydalı süzüntü. Bu süreden sonra ağır metallerin suya geçme hızı artıyor. Soğuk içilen çaylar ise zararlı. 80 derecenin altındaki çayın içilmemesi gerekiyor. Soğuk çay metabolizmanın işleyişini bozuyor ve yavaşlatıyor. Faydalı antioksidanların geçişini azaltıyor. Midede kasılmaya yol açıyor.

Paket çaylarda metal oranı daha yüksek

Dünyada yüzde 70 siyah çay, yüzde 30 oranında da bitkisel çay tüketildiğini anlatan Bedir, “En çok siyah çay tüketiyoruz. Bedenin ihtiyacı olan antioksidan siyah çayın, hastalıklardan koruyucu, uyarıcı ve dinçleştirici etkisi var. Bunun yeşili daha kıymetli. Ihlamur, nane gibi bitkisel çayların faydası yüksek olduğu halde tercih edilmiyor.” diye konuşuyor. Yaptıkları çalışmada marketlerden aldıkları farklı meyve çayları ile nane, kantaron, rezene, kekik, melisa, biberiye ve siyah çayların içindeki ağır metalleri incelediklerini dile getiren Bedir, “Bulgular incelendiğinde tüm çay örneklerinde deme geçen metallerin insan vücuduna alınması gereken miktarların üzerinde olduğu görüldü. Bu metal miktarları paket çaylarda çok fazla, açık çaylarda ise paket çaylara göre nispeten daha azdı.” diyor.

***

Ek bilgi: Çayın kokusunu, aromasını almak, daha önemlisi sağlığınız için şekersiz için. Şeker kullanıyorsanız azar azar azaltın, sonunda sıfırlayın. O aman her çayı beğenip içmeyeceksiniz. Şeker konduğunda ise şerbet olmuş deyip içmeyeceksiniz.

Derya Turgay

www.dipbilgi.net

 

Facebook
yorumlar ... ( 32 )
15-04-2015
15-04-2015 12:56 (1)
Elinize sağlık, güzel ve işlevsel bir yazı. Beyin bebeklerde keton cisimlerini de yakalbiliyor. Erişkinin de adapte olabilecek bir potansiyeli olabilir diye düşünüyorum. İlknur Arslanoğlu
15-04-2015 15:45 (2)
erişkin adaptasyonu? ketone body utilization erişkinlerde adaptasyon olarak değil, doğal olarak vardı. eskiden öyleydi. değişti mi? açlık hallerinin majör nöral doku yakıtı ketone body'lerdir. doğada zaten böyle camuz gibi boyna yiyecek bulup pinekleyemediğimiz bi 200 bin yıl sağlamından vardı. son 5 bin yıla aldanmayalım. aldanma çocuksu mahzun yüzüne, mutlaka terkedip gidecek birgün. birgün dedim, aklıma ç geldi. neyse. a.y.a. lifsss (eti fazla gaçırdık. toto sağlığımıza dikkat!)
15-04-2015 20:27 (3)
Üç beyazdan kaçının deniyor. Bana göre 2,5 beyaz. Beyaz un ve şeker tamam, tuz ise tam öyle değil. Kişinin böbrekleri iyi çalışıyorsa, beyin fazlasını idrarla attırıyor (Şekeri attırmıyor, tuzu attırıyor !). Tabi böbrekler yorulduğu, tuzdaki sodyum tansiyonu yükselttiği için tuzun fazlası iyi değil. Neyse, neticede ben tuza buçuk veriyorum :) Derya Turgay
16-04-2015 08:43 (4)
OHHHAAA! Life of Brian??? YUHHH! O film bi climax'tır. Ya, yapmayın! Hocam, buna harbi bi el atmamız gerek. Bi elin nesi var, iki elin sesi var! Vallahi 1. şişeyi tamamen metabolize ettirdi şu remark. O ne la??? Always look on the bright side of life! ÇÜŞŞŞ! Bu mu amariha? MAYKILSİKKOFİYILD FALAN BİLE BUNU İDDİA ETMEZ. ŞİZOFRENİ LA BU! OHHAAA!!! YUHHH! Sanba-3'e acil duyurulur. tamam. ben manyağım. o ayrı. ama bu?!. çüşşş!
16-04-2015 08:58 (5)
Arkadaşlar, burada tıp ve sağlık konusundaki fikirlerimizi ifade etmemizden dolayı (bana ve herhangi birine) tehdit yollu, ihbarcılık kokan, aba altından sopa gösteren yorum sahiplerini uyarıyorum. Her kuşun eti yenmez, bunun imasını bile hakaret ve saldırı kabul ederim. Yorumun isimsiz olması kişiyi kurtarmaz. Herkes haddini bilsin, yoksa bildiririz. Bu tür yorumlar da yayımlanmaz. Önce terbiyeli olunacak, insan olunacak, sonra bilimden bahsedilecek. Kaan A.
16-04-2015 10:03 (6)
Tuz, biz insanlar keçi olmadığımızdan zararlıdır ve sınırlandırılmalıdır. 16-18 gr tuz ortalamasıyla hipertansiyonda da birinci ülkemizin bilmişleri, ilaç firmalarını kazandırmayı bırakmak istiyorsa önce tuzu azaltmalı. Bilmiş cahillerle uğraşmaktan işimizi yapamıyoruz. Sakallı Celal'i anmadan günümüz geçmiyor. Ekmeği tuza banıp banıp yiyen hastaya antihipertansif ne yapsın. Tehdit mi? Hakim ideoloji sizsiniz. Bilim yanlıları örseleniyor memlekette. Tehditi, sopayı yiyen gerçek doktor. Kitaplar yazıp satan sizsiniz. Kim kimi tehdit ediyor. Tıp bu değil, budur diye ahkam kesip kafaları karıştıran sizsiniz. Biz size ancak doğru bilgiyi gösterebiliriz. Siz gerçeklerden ne kadar nefret etseniz de bunu yapmak görevimiz. Sizi şikayet etsek bizi suçlu çıkarırsınız. Vicdanınıza seslenmekten başka ne gelir elimizden, hangi tehdit. Memleketin hal-i pür melali memleketim insanını tedavi etmiyorken anlaşılmıyor olabilir. Ama ne olur şu dezenformasyon bitsin.
16-04-2015 10:27 (7)
Hastalar o kadar tuzu paket gıdalardan alıyor olmasın? Ben günde 16 gram tuzu banarak yiyen hasta görsem karşısında saygı duruşuna geçer, ellerinden öperim. Onur ŞAHİN.
16-04-2015 10:28 (8)
6 NUMURA. ÖNCE TUZ MESELESİ: Kısmen haklısınız tuzda. D vitamini tartışmamızı hatırlayın. Biz herkes D vitamini alsın derken bu önermedeki hata payını belirtmiştik. Belirtmediğimizi sanıyorsanız yineleyim. D vitamini tetkiki yaptırmadan, D vitamini eksikliğini saptamadan "herkes D vit alsın" demek, evet, riskli. Ama biz toplumda büyük çoğunluğun zaten D vit. eksikliğinde olduğunu bildiğimizden bu riskli önermeyi yapmıştık. "Herkes tuzu kısıtlasın" önermesi de, hergün Tv'lerden, egemen tıpça yapılıyor. Herkes D vitamini alsın önermesinden çok daha tehlikeli ve riskli bir önerme. Neden mi? Evet, toplumda hipertansiyon eğilimindeki insan sayısı çok fazla. Normal tansiyonda veya hipertansiyonda tuz dediğiniz gibi muhakkak kısıtlanmalı. Ama toplumda azımsanmayacak sayıda hipotansifler de var. Ayrıca beden işinde çalışan milyonlar var. Yaşlılar var. Bunların özellikle yaz aylarında tuz kısıtlaması D vit ile karşılaştırılmayacak şiddette hayati risk yaratır. Hipotansif krizle düşmelere +++
16-04-2015 10:28 (9)
ölümlere yol açar. Demek ki neymiş. Genellemelere karşıysanız, halka genel yanlış bilginin aktarılmasına samimi olarak karşıysanız tansiyon kontrolü olmaksızın genel tuz kısıtlamasına da karşı olmalısınız. Rehberlerde bu var mı, bilmiyoruz. Yoksa bir zahmet koydurun. Yoksa rehberci olarak siz sorumlu olursunuz. Alın size bir ince tehdit. İncesi kalını, tehdit ve ihbar bizde hiç hoş karşılanmaz. Bizde derken sol geleneği kast ediyorum. Bu konuda çok nahoş hadiseler yaşanmıştır ve hassasiyetimizi anlamanızı bekleriz. Bekler miyiz? Sonraki görüşleriniz de zaten zırva. Güya biz tıpta egemen görüşü savunuyormuşuz. Ne zamandan beri sosyalist tıp anlayışı Türkiye'de egemen oldu? Siz kiminle konuştuğunuzu bilmiyorsunuz, bizi bilmiyorsunuz, muhtemelen kendinizin de kim olduğunun farkında değilsiniz. Egemeni biz temsil ediyormuşuz :))) Sizden ancak böyle bir "bilimsel" yorum beklenirdi. Sizin elinizde o tıp rehberleri de iyi yönleriyle kötüye dönüşür maalesef. İddia için iddialaşıyorsunuz. K.A.
16-04-2015 11:06 (10)
Fikirlerinizin yaygınlığının farkında değilsiniz. Bize inanmayıp televizyonda kolesterol ilacı zararlı diye ortalığı ayağa kaldıranlara inananlar çoğunlukta. Kendi babam bile kalp krizi geçirmiş diyabetik olmasına rağmen bu egemen dezenformasyondan etkilenip ilaçlarını kesiyor. Bu ikilem hastaların o kadar kafasını karıştırıyor ki doktora güvenmez oluyor. Modern tıp bilimi düşmanlığından sigaranın zararına bile ikna edemez oluyoruz. Hacamat ve sülüğe itibar daha çok, yasallaştı da zaten. Alın size sosyalist tıp hakimiyeti. Modern tıp tu kaka, altenatif tıp baş tacı. İlaçlar öldürür, dua diriltir. Panaks in, statin out... Bununla mücadele etmiyorsanız hangi sosyalizm, nerede bilimselliğiniz. Rica ederim bırakalım. Bilimsel kanıtlara beraber bakalım, ama modern tıbba hasetten uzaklaşalım. Size uymayabilir bazı tedaviler, insanları yanlış yönlendirmeyelim.TV'de, gazetede gördüğünü doğru zanneden insanları kurtarmak istiyorum. Fikirleriniz şu anda hakim emin olun. Bilim yanlıları azınlıkta
16-04-2015 11:14 (11)
Her şeyi birbirine karıştırma, ters gösterme uzmanı olsanız bu kadar başarılı olmazdınız. Değerli kardeşim: Bizim fikirlerimiz egemen falan değil. TOPLUMDA BÜYÜK BİR GÜVENSİZLİK VAR. TOPLUMDA HİÇKİMSEYE GÜVENMEME VAR. TOPLUMDA HİÇBİRŞEYİ DOĞRU BİLMEME VAR. TOPLUMDA TIBBA VE DOKTORLARA BÜYÜK GÜVENSİZLİK VAR. BUNDA DOKTOR HATALARININ, TIBBIN PARAYA ALET EDİLMESİNİN, PARAGÖZ BİLİMSELLİĞİN BÜYÜK ROLÜ VAR. BU ORTAMDA BİZİM SÖYLEDİKLERİMİZİ DE ÇOK AZ KİŞİ ANLIYOR. En başta ya anlamamayı kafaya koymuş ya da dikkat eksikliği sendromundan muzdarip sizin gibiler anlamıyor. Ama haklısınız tıp konusunda tıbbın özü ve bilimsellik konusunda en geri kesimlerden biri hekimler. Acı fakat gerçek. FAKAT DOKTORLARA TIBBA GÜVENSİZLİK VARSA, BU BİZE RAĞMEN OLDU, BUNU BİZ YAPMADIK. Olaya o kadar dar bakıyorsunuz ki, neredeyse tıp demek statin demek sizin için, bizim konumumuz ve söylediklerimiz konusunda bilinçli zır cahil konumdasınız. Kaan A.
16-04-2015 11:18 (12)
Sürekli yorumları takip edemediğimden tartışmaya katılamıyorum. Ancak şunları belirtmeliyim: 1. Burada hiç kimse kanıt dışı bir tıp pratiğini, bilim dışı uygulamaları savunmuyor. A.Aydın'ın taş devri diyeti kitabında söyledikleriyle ilgili yüzlerce makale linki vardır (pubmed'den ulaşılabilen) 2. Hiç kimse "bu böyledir" deyip geçmiyor, beslendiği literatür, yine bilimsel literatür, buna K.A da dahil. Dolayısıyla karşımızdakinden saman adam yaratıp ona saldırmak doğru değil. 3. Kalp krizi geçirince doktora gider misiniz? sorusu bu açıdan bir demagoji. 4. KA'nın söyledikleri ve savundukları "alternatif tıp" değil. 5. Kılavuzları dikkate alan biri olarak bu kılavuzların: -sık sık değiştiğini -zaman zaman birbirine zıt uygulamalar içerdiğini -tartışmalı konular olduğunu -büyük şirketlerinin etkilerini görmezden gelemem. Bu konuda eleştirel olmaya mecburuz. Çok yakın bir örnek hormon replasman tedavisidir (HRT). 20 yıl önce neydi, şimdi ne oldu? 20 yıl önce HRTYİ eleştirseniz +++
16-04-2015 11:20 (13)
+++size gülerlerdi. Literatür ve kılavuzlar dinamiktir. Buradaki verileri bilimsel şüphe ile eleştirmek bilim dışı değil bilimsel bir tutumdur. Bilimsel tutum, kullanılan metodolojidedir. Sonuç olarak kılavuzlar (tıp pratiğinde bunları uygulayan biri olarak söylüyorum) değişmez ayetler değildir. Yeterince kanıt varsa değişir şeylerdir. Buradaki eleştirelliği "panax, hacamat vs" şarlatanlıklarıyla bir tutmak kötü niyetten başka birşey değildir. Saygılarımla Taylan Kara
16-04-2015 12:01 (14)
Tuz zararlı değil ama şeker, un zararlı diyorsunuz. Bilimsellikten bahsediyorsunuz. Hipogliseminin ne kadar diyabetik hastanın ölümünden sorumlu olduğunu biliyor musunuz? Ne vereceğiz bu hastalara? Protein mi, yumurta mı? Yapmayın rica ediyorum. Sizin bahsettiğiniz tuz, besinlerde doğal halinde yeterince var. Yemeğe attığınız tuz solid yük. Size öyle gelmesi, gelecekteki bilimin gideceği yolu hissetmeniz bunlara karşı çıkabilmeniz için yeterli değil. Bilime karşı bilimdışılık; bilimsellik, sosyalizm vs. adı altında savunulmamalı. Yönteminiz sorunlu. Tehdit ettiğiniz bilimin kusurları olabilir. Bunların üstesindem bilimin yöntemleriyle gelinmeli, Nostradamus yöntemleriyle değil.
16-04-2015 12:36 (15)
yine zırvalamışsın. cahilsin. o "solid" değil. solüt! ya ben sana daha ne diyeyim? bu arada a.y.a. eski saati kullanır. yani? ben şimdi cumaya geçtim!
16-04-2015 13:23 (16)
Aya bey, cümlenin tamamını okursanız akut batın tablosundaki hastayı NSAI ilaçla "eve göndermek" yazmışım. Eve göndermediğinizi biliyorum, gözlerinizden öpüyorum. Kasıtlı yanlış anlama mı demiştiniz...
16-04-2015 21:29 (17)
Tuz diye minerallerinden ayrılmış sodyum söz konusuysa yasaklanmalı bence. Rafine tuzla turşu, lakerda nasıl olmuyorsa, bizim vücudumuzda da pek bir şey olmuyor, boşuna tansiyon yükü getiriyordur. Tuz herkeste tansiyonumu artırmıyor, böbrekler düzgün çalışıyorsa fazlası atılıyor. Bu özelliğiyle diğer iki beyazdan ayrılıyor. O yüzden 2,5 beyaz yakıştırması yapıyorum. Böbreklere aşırı yük getirmesi açısından, sağlıklı insan için de fazla tuz tüketmek iyi değil tabii ki. Burada başka önemli bir husus su tüketimi. Suyu az içmek hem böbrekleri yoruyor, hem de tuzun kandan hızlı uzaklaştırılamamasıyla tansiyon yüksekliğiyle sonuçlanıyor. Tansiyon ilaçlarının bir faydası da, su içmeyen insanların, en azından bu ilacı suyla içmeleri. Su meselesi başlı başına bir konu. Batmangelic’ in "Hasta Değil Susuzsunuz" kitabını keşke herkes okusa. D.Turgay
17-04-2015 00:19 (18)
http://www.quackwatch.org/11Ind/batman.html . Su tedavisi gerçeğini buradan okuyun. "Bilim nedir?"den, yani en temelden başlamak gerekiyor galiba.
17-04-2015 14:45 (19)
Burada herkes şekerin zararlı olduğunu kabul etmiş ki, şeker konusunda pek yorum yok, konu tuz ve suya geldi. Çevremizde sebepsiz baş ağrısı çekenler vardır. Su içmelerini söyleyelim onlara. Çoğunun bu problemi bitecektir (kendimden biliyorum). Şu ikisi arasında tercih yapsın insanlar, şimdi bardakla içmek mi, yoksa sonra kuruyup takırdayan kemik aralarına enjeksiyonla mı.
20-04-2015 10:26 (20)
Yanlışsam düzeltin lütfen; glikojen ve su birlikte depolandığı için düşük karbonhidratlı diyete geçildiğinde özellikle ilk günlerde böbreklerden su ve tuz atılımı çok hızlı oluyor. Yüksek miktarda tuz kaybedildiğinde, sodyum-potasyum dengesinin sağlanması için vücut potasyumu da atmaya başlıyor. Ketojenik diyete başlayanların karşılaştığı kas krampları vs de elektrolit dengesindeki bozukluklarla ilgili diye biliyorum. Bu nedenle, düşük karbonhidratlı ve özellikle ketojenik beslenenlerin günlük sodyum, potasyum ve magnezyum ihtiyacı bu şekilde beslenmeyenlere oranla daha yüksek. Epilepsi tedavisinde uygulandığı için sanırım ketojenik diyetlerde elektrolit dengesinin korunmasıyla ilgili yerleşik kılavuzlar vardır diye tahmin ediyorum. Dolayısıyla özellikle bu tip bir diyetin ilk günlerinde "yemeklerdeki tuz yeterli" şeklindeki bir yaklaşım sıkıntıya sebep olmaz mı? Özgür Demirtaş
20-04-2015 14:49 (21)
Özgür Demirtaş'a cevap: Ketojenik diyet ne önce bunda anlaşalım. Atkins diyetinde karbonhidrat aşırı kısıtlanır, sıfırlanmaya çalışılır. Bu belirgin ketoz yapar. Ama Taş Devri beslenmesinde ketoz zayıftır, çünkü K.H'ın oranı düşürülür sadece. Bundan ötürü kramp geçiren ben çevremde görmedim. Biraz daha araştırayım, soruşturayım. Ketojenik beslenmenin yetişkinlerde etkinliği zayıftır lafından ben bir şey anlamadım aya, onu bir izah etsen. Nasıl beslenme yani. Tuza gelince. Birkaç saat beden işi veya egzersizden sonra (hele sıcak havada) muhakkak mineral takviyesi (en başta sodyum) yapın denir ki klasik bilgidir. Eyvah, bu konuyla alakasızdı, şimdi Yağız kızacak. Şunu demek istiyorum, çevremde cidden hipotansif eğilimli kişiler var ve bunların tuz ihtiyacı benimkinden fazla. Başka zamanlarda ister ketojenik ister başka diyette (gıdalarda sodyum zaten var) normal zamanda ne kadar az tuz alınırsa o kadar iyi vatandaşın büyük bir çoğunluğu için. Bilgiye göre ilave ederim. Kaan A.
20-04-2015 15:56 (22)
Epilepside ketojenik diyet. Bu cümleyi atlamışım. O yüzden anlamamışım. Dikkat Eksikliği Sendromu. Pardon. Epilepside ketojenik diyet konusunda bir şey bilmiyorum. K.A.
23-04-2015 22:21 (23)
Düşük karbonhidtata geçilince vücuttan çok su atılır, şişmeler iner. Sebebi şekerin tuzdan yaklaşık 190 kat fazla su tutmasıdır. Hep tuz suçlanır, aslında şeker suçludur. D.Turgay
25-04-2015 18:58 (24)
Yazı için teşekkürler. Bir haftadır bu şekilde çay demliyorum demlediğim zaman ve tadı, kokusu ve içimi de güzelleşti eski klasik usülle yapılana göre. (Daha önce Karadenizli birisinden aynı metodla ama süzgeçsiz ve soğuk suyla yapılışını görmüştüm. Soğuk suda demlenen çayın suyunun ısınmasını beklemişti kendisi ama pek iç açıcı bi sonuç almamıştım.) Süzgeçle birlikte çayın posasını çekmek ve özünü içmek oldukça kritik bir hamle olsa gerek. Bu yöntemi çay severlere şiddetle tavsiye ediyorum. Bir de hazır beleş doktor bulmuşken benim gibi miğde hassasiyetleri olanlar için çayın kullanım miktarı veya deminin azlığı çokluğu bakımından genel olarak ne tavsiye edersiniz bilgisi tecrübesi olan varsa.. Çayı az ve açık mı içmek gerek acep kendimle ilgili bu meseleyi pek çözemedim de. Hasta Değil Susuzsunuz kitabını da 10 sene kadar önce sanırım duymuş ve merak etmiştim.Okumadım ama hatırlatma için de sağolun varolun. Bi bakarız artık. Eskiye göre daha çok su içiyorum.Faydasını da yaşıyorum (1)
25-04-2015 20:29 (25)
-tam gönderirken net gitti sanırım- ne diyodum? Kendimle ilgili etrafımda nahoş durumlardan dolayı kabaca kötü elektrik salınması nedeniyle diyelim vuku bulan ve ağrı kesici içsem de geçmeyen örnekleri dışındaki baş ağrısı ve hatta halsizlik, bitkinlik vs gibi genel geçer sorunlara iyi geldiğini, gelebileceğini düşünüyorum bol su takviyesinin. Dedem su içmeyi sevememiş hayat boyu ve şu anda böbrek sorunları yaşıyor maalesef. Bol suyu ve bu şekilde demlenmiş çayı tavsiye ediyor ve çay demlemeye gidiyorum. Özellikle tuhaf, sinir bozucu yorumlarla boğuşmak zorunda kalan editörler dahil var mı isteyen? :)) (Az önce okuduğum yorumlardan da korktum biraz ve artık yorum yazarsam tam ismimle yazıcam.) (2) H. Yasin Aksoy
25-04-2015 22:08 (26)
Afiyet olsun güzel demli çayınız H.Y.A İnsanı özendiriyorsunuz. Çayın şahsen benim mideme bir zararı olmuyor, söylentilerin aksine. Fakat aç karna, koyu demli çayı bol bol içmiyorum. Tok karına koyu dem de zarar etmez. Ama mide boşken açık içmekte fayda var. Onu bilir, ancak o kadar söylerim. K.A.
29-04-2015 12:07 (27)
Aç karnına çay dokunuyor bana. Hatta yeşil çay içiyorum, o bile dokunuyor. Yanında küçük bir şey atıştırırsam dokunmuyor. Tarlada çalışan atalarımız sabah aç karnına kahve içer, dokunmasın diye yanında ufak bir kurabiye yerler, buna kahve altı derlermiş. Günümüzdeki kahvaltı ismi buradan gelmiş (Prof.Dr.Ahmet Aydın) İçilen suyun yeterli olup olmadığını anlamak için küçük idrarın renginin açık ve şeffaf olması, büyük idrarın sert olmaması referans alınabilir (Prof.Dr. Kenan Demirkol). D.Turgay
29-04-2015 13:37 (28)
tarlada çalışan atalarınız tarhana çorbası içerdi. kurabiyeyi rüyalarında bile görmemişlerdir. lütfen!
29-04-2015 15:26 (29)
Her zaman pahalı ve az bulunmasından ötürü kahve hiç ata içeceği oldu mu bilmiyorum ama kurabiyenin de ata yiyececeği olması su götürür. O dediğiniz ekmek-peynir/ekmek-zeytin/ekmek-soğan olmasın? Şimdilerde kahve-kruvasan var ama o da o saatte bulunmaz (tarlaya gitme saati; sabah ezanından sonra) mh
29-04-2015 15:26 (30)
evet aç karna ben de içmiyorum ne de bi süredir tok karna çok demli.. faydasını da gördüm sanırım. teşekkürler (hya)
05-05-2015 16:58 (31)
Pişirilmiş bir unlu bi şeyi kasdetmek istemiş, bunu kurabiye anlandırmıştım. Bu poğaça da olabilirdi. Çorba içiminin yaygın olduğunu biliyorum. Kahve altı unlu minik atıştırmalık Prof.Dr. Ahmet Aydın' ın söylemi idi, bunu vurgulamıştım. Milletçe kahve alışkanlığımız olduğu bilinmekte. Çay az bilinirken, Karadeniz Bölgesinde ne yetişi r çalışmasının sonucu çay çıkınca, o bölgede çay ekimi başlamış, sonra kamu kurumlarında, kışlalarda, hastanelerde çay içimi başlatılmış. Kahvedeki kafeinin yerini çaydaki tein aldığından, çay toplumca yadırganmamış, bunun da tiryakiliği türemiştir. Günümüzde kıraathanelerde, sahil bahçelerinde çay içiliyor, ama şehirli gençler, reklamlardan mı olsa ne, kahveye daha düşkünler. Açılan çay kafeler pek iş yapmazken, kahve kafeler gençlerce çok tutuluyor. D.Turgay
26-08-2015 11:43 (32)
http://bilimvegelecek.com.tr/insan-evriminde-karbonhidrat-diyetinin-onemi/ Paleo diet: Big brains needed carbs Importance of dietary carbohydrate in human evolution http://www.sciencedaily.com/releases/2015/08/150806133148.htm Dikkate değer. Mine M
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210871
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.