Nasıl hep haklı olunur?
Bir cerrahın yaptığı 100 ameliyat sonrası, hastalarının 100’ünün de öldüğünü düşünün. Böyle cerrah sizce nasıl bir doktordur?
Çıktığı 100 yolculuğun tamamında kaza yapan bir otobüs sürücüsü sizce nasıl bir şofördür?
Bir aşçı hazırladığı her yemeği ocakta yakıyorsa sizce iyi bir aşçı mıdır?
Bir müteahhitin yaptırdığı 50 binanın tamamı birkaç ay içinde yıkılıyorsa, bu kişi nasıl bir müteahhittir?
Bir marangozun yaptığı 100 sandalyenin hiçbirine oturulamıyorsa, sandalyelerin ayakları kırılıyor, çivileri bedeninize batıyorsa bu marangoz iyi bir marangoz mudur?
Bu sorular yanıtlarını bildiğimiz sorulardır. Yukarıda tanımlanan cerrah kötü bir cerrahtır, soruşturulmalıdır. Bu otobüs şoförünün ehliyeti elinden alınmalıdır. Bu aşçı tekrar eğitilmelidir. Bu marangozdan sandalye alınmamalıdır. Bu müteahhitin binaları incelenmeli, belki de yargılanmalıdır.
Her söylediği yanlış ama hep haklı
Peki yıllardır yaptığı onlarca siyasal analizin tamamı yanlış çıkan siyaset bilimcisi nasıl bir siyaset bilimcisidir? Yazdığı her konuda yanılan, iddiaları aylar içerisinde çürütülen, önerileri kısa sürede yalanlanan bir siyaset bilimciyi düşünün. Başkalarının değerlendirmesinden değil, yargılarının bizzat kendisi tarafından yalanlanmasından söz ediyorum. 2-3 yıl önceki yargısı, 2-3 yıl sonra kendisi tarafından yalanlanan, birkaç yıl önce ateşli bir şekilde desteklediği partiye şimdi amansız düşmanlık gösteren, birkaç yıl önce devrimci bulduğu hareketleri şimdi yobazlıkla suçlayan bir siyaset bilimciden söz ediyorum. Yani yargıları, bir başkası tarafından değil bizzat kendisi tarafından yalanlanan, yanlışlanan, inkar edilen bir siyaset bilimci... Siyaset bilimci, yorumcu ya da kanaat önderi... Ne derseniz deyin. Bu siyaset bilimci iyi bir siyaset bilimci midir? Bu kişinin yukarıda söz ettiğim, cerrahtan, otobüs sürücüsünden, aşçıdan, marangozdan, müteahhitten ne farkı vardır?
Yukarıdaki gibi bir cerrah olsaydı, hakkında soruşturma başlatılır, davalar açılırdı.
Otobüs sürücüsü, birkaç kazadan sonra işten atılır ve muhtemelen ehliyetine el konurdu.
Yukarıdaki gibi bir marangozdan hiç kimse alışveriş yapmaz, dükkanı kapanırdı.
Ancak siyaset bilimcisi için bunlar geçerli değildir.
Böyle kişiler genellikle bir gazeteden bir başka gazeteye transfer olur ve hiçbir zaman en küçük bir özeleştiri bile vermezler.
Daima haklı, daima doğru
Bu kişiler bir partiyi desteklerken de, birkaç ay sonra eleştirirken de kendilerini hep haklı görürler. Bunlar birbirine tamamen zıt görüşleri, birkaç ay arayla savunurken bile açıklama yapma gereği duymaz. Her pozisyonda kendilerini haklı görürler. Bu tutumun sözlük karşılığı ya da nesnel tanımı pişkinliktir. Asgari ahlakı olan sıradan bir insanın başına gelse, asla sokağa çıkamayacağı durumlar bu kişiler için hiçbir sorun oluşturmaz. Kendilerine sonu olmayan bir kredi açmış, kendilerini yanılmaz kabul etmektedirler. Birbiriyle çelişkili tavırlarını, kendilerinin yanlışı olarak değil, durumun çelişkisi ya da “somut durumun somut tahlili” olarak açıklarlar. Önceden destekledikleri parti çok iyidir, sonrasında desteklememişlerdir çünkü o parti sonradan kötü olmuştur.
Anadolu’da bir kıraathanede, hiçbir entelektüel etkinliği olmayan sıradan bir insanın yorumları bile bazen tesadüfen doğru çıkabilir. Ancak bu sözünü ettiğimiz kanaat önderlerinin gözleri o kadar kendileriyle bürünmüştür ki kendi egolarına o kadar hayranlardır ki hiçbir hatalarından ders almazlar. Bütün yargılarının yanlışlandığı yerde ilk günkü kibirle yeni bir yargı üretirler.
Ego zehirlenmesi
Türk siyasetinde, sanatında ve basınında, bu şekilde egoları şişmiş, kendi egolarında boğulan, ağzına kadar kendi egolarıyla dolu birçok kanaat önderi vardır. Böyle bir kanaat önderi, yorumcu ya da siyaset bilimci olmanız için siyaset bilmeniz, entelektüel olarak gelişkin olmanız gerekmez; pişkin olmanız, sarsılmaz bir egonuzun olması yeterlidir. Bu tür insanlarda özeleştiri diye bir kavram, içe bakış, kendini değerlendirme gibi bir özelliğin sözü bile edilemez. Siyasetteki kirliliğin yürümesi için böyle insanların bulunması şarttır. Bu nedenle bu insanlar hiçbir zaman yazacakları bir köşe, sırtlarını dayanacakları bir güç bulmakta asla zorlanmazlar.
Sağır ama dilli!
Bir başkasında milyonda birisini görse, üzerine en ağırından 5 yazı yazacağı bir yanlışı kendisi yaptığında, bunu büyük bir kendini beğenmişlikle savunabilir ve kendi özgeçmişlerine asla başkalarına baktıkları gözlerle bakmazlar.
Başkalarının gözlerindeki küçük kıymıkları ballandıra ballandıra büyütüp bunlardan derin siyasal dersler çıkarırken kendi gözlerindeki koca koca kütükleri görmezler. Bu da böyle bir ahlaktır işte. Siyasetin ve toplumun çürümüşlüğü oranında bu kişiler el üstünde tutulmaktadır.
Peki bütün bunlara rağmen hala nasıl el üstünde tutulabilirler? Bu kişiler hala nasıl var olabilir? Neden mi?
Ameliyatını hala o kötü doktora yaptırdığın için...
Hala o sürücünün otobüsüne bindiğin için...
Hala o aşçının yemeklerini yemeye çalıştığın için...
Hala o kötü marangozun sandalyelerini satın aldığın için...
Hala o kötü müteahhitin evlerinin taksitli pazarlığını yaptığın için...
Sen bu tür kanaat önderlerine paye verdikçe, hala onların söylediklerini ciddiye aldıkça onlar da var olmaya, köşeleri tutmaya, yanlış bilinçler üretmeye ve yanlışları büyütmeye devam edeceklerdir.
Taylan Kara
taylankara111@gmail.com