Natürliche bir ajanın itirafları – Türkiye’de aklın teslimi (2)

Merhaba tekrardan, kaldığım yerden devam edeyim.

Türkiye’de sizler alışmışsınız. Şu meydan dediğim medyada sürekli tartışma programları oluyor. Bu kadar tartışma programını tuhaf bulmuyor musunuz? Dünya’nın hiçbir yerinde bu kadar çok tartışma yayını yok. Çok mu tartışıyor bu millet. Öyledir galiba. Demokraside Türkiye’nin üstüne yok. Dışarıdan aynen öyle görünüyor.

Şaka tabii. Esprilerime gülmeyebilirsin. İzin veriyorum. Benden bu kadar. Espri yapmak niyetiyle espri yapmıyorum, durumlar böyle. Bunlar beyin yıkama. Yanlı haberler, haber kuşakları, sonracıma bunlarla pekiştirme. Beyin yıkama. Halkın her gün beynini yıkıyorlar. Bana çok aklı başında sandığım insanlar mesaj gönderiyor, ne adamlar. Kadınlar veya. Falan kanalda şöyle bir tartışma var, aman kaçırma. Şu kanala şu çıktı, şununla kapıştı, mail geliyor. Sosyalist insanlardan ha! Onlar bile bunları seyrediyor. Bunları mı seyrediyorsunuz diye tersleyecek oluyorum. Onlar beni tersliyor. Gelişmeleri takip etmek lazımmış. Halkın beynini yıkıyorlar görmez misiniz diyorum, biz etkilenmeyiz, takip etmek lazım diyorlar. Bakıyorum, onların beyinleri de yıkanmış, çoktan yıkanmış, farkında değiller. Esas tuhaflık bu kadar çok tartışma olmasında değil. Bak, onu da büyük harflerle yazıyorum. TARTIŞMA ADI ALTINDAKİ BEYİN YIKAMA PROGRAMLARINDA HEP AYNI KİŞİLERİN KONUŞMASI TAM BİR FAŞİZM, TAM BİR GİZLİ SERVİS OPERASYONU.

Ama sanırım bunu göremiyorsunuz. Dünyanın hiçbir yerinde bütün siyasi konuları hep aynı 20-30 azman-uzman tartışmaz. Avrupa’da, Amerika’da göremezsiniz bunu, Asya’da da göremezsiniz. Uydu yayınlarını izleyin, birkaç akşam gez kanalları. Bizdeki gibi aleni beyin yıkayan, hep aynı 20-30 kişiyle dönen bir ülke göremezsiniz. Bizi, daha doğrusu sizi meydanda açık açık güdülmeye alıştırmışlar.

Dış politika konuşulacak hep aynı üç dört kişi, iç politika aynı beş on kişi. Kamera şakası. Başka uzman, aydın, yazar yok mu bu ülkede? Hayır, embedded uzmanlar bunlar. Ne söyleyecekleri önceden belli. Programa hiç çıkmasınlar, söyleyeyim ne diyeceklerini, noter huzurunda tespit yapalım, aynısını söylemezlerse şerefsizim. En demokrat, en muhalif merkez medya hangisi? Herhalde CNN. Kim var başında. Taha Akyol mu?   

Bilmiyor musun Taha Akyol kim? O demokrat geçinen haysiyetsiz adamlar, CNN'e çıkıp demokrasi dersi verenleri, solculuk molculuk taslayanları diyorum. Taha Akyol neler yazıyordu 80 öncesi 80 sonrası. Kimdi bilmezler mi? Bilirler. Bilip bilmemeleri dert değil. O kanalın ankıran adamları womanları doğrudan Amerika’dan gelmiştir. Banko. Orada program yapanlar, o programlara demirbaş çıkanlar doğrudan Amerika’dan izinlidir, hiç tereddüt.  Sınavlardan geçe geçe gelmişlerdir. Bunu bilip de bilmez numarası yapan sol siyasi şeflere ne diyeceksin? Demirperde dedikleri ülkelerin radyolarında televizyonlarında bile her konu hep aynı adamlara sorulmazdı. Ama bunu fark etmeyen kitleler yetiştirdiler. 12 Eylül’den başlayıp. Kimler eliyle?  Hep bu insanlar eliyle. Benim sorunum bu. O adamların ismen kim oldukları zerre kadar ırgalamaz. Onların ne olduğunu görüp de görmeyenler ırgalar. İşte bu kadar namus yoksunu kitleler yetişti. İşte dert bu.  

Bunları ben bu kadar net birkaç yıldır görüyorum. O yüzden kimseyi nefretle suçlamıyorum. Nefretle konuşmuyorum. İsyanla konuşuyorum. Kendime isyan ediyorum. Başta ben enayiymişim. Sizin gibi insanların yazılarını  okuyordum. Bazı yerleri doğru geliyordu. Ama onlarda eleştirellik azması bulurdum. Sivrilik, lüzumsuz sivrilik yapıyordunuz geliyordu. Abartıyorlar diyordum. Eski solculuk hastalığı dedim. Bunlar şimdi fiilen bir şey yapamıyorlar ya, eylem-etki imkanı falan yok, kitle bulamıyorlar ya, dillerine vurmuş devrimcilik diyordum. Ona buna bok atarak bu iş düzelmez. Lafazanlığa vurmuş aşırı radikalizm bu. Bu kadar da olmaz diyordum. Bu işlerin bu kadar aleni, bu kadar göz göre göre yapılacağına ben ihtimal veremiyordum. Geçmişte bunlar adına yaptığımı aklıma getirmiyordum. Yaşadığım şeyleri unutuyordum.  

Konu işte oraya geldi. Uzun süredir Almanya’dayım dedim. Kısaca oraya geleyim. Biliyorsun galiba, 12 Eylül’den sonra biz direnişe devam etmiştik. Sonra darbe yemeye başladık. Örgütü fena balyozladılar. Ben güç bela, şans mans diyeyim epeyce sonra buraya kaçabilmeyi başardım. Çareler tükenince.

Bir süre üst düzeyden yöneticilik yaptım. Burada da yaptım. Sonra sancılı süreçler başladı. Oraları anlatmıyorum. Üst düzeyi bıraktım, daha alt düzey çalıştım birkaç yıl. Sonra onu da bırakmak icap etti.

Bu Bundesliga’nın adamlarıyla en üstlerdeyken temas kurmaya başladık. Biz onları bulmuyorduk, her adımda onlar bizim karşımıza çıkıyorlardı. Şöyle yapın, böyle yapın, şöyle yapmayın böyle yapmayın diyorlardı. Adamlar orada tamamen haklılar, ne diyeyim, biz gelmişiz ülkelerine, güya sığınmışız, aynı işleri aynı hız yapmaya çalışıyoruz herifin ülkesinde.

Başlarda biz bayağı saftık, onlar bize saf saf yaklaşıyorlardı, sonra gittikçe kurtlaştık, onlar kurt kurt yaklaştı. Diyorlardı, mağdursunuz, özgürlük uğraşınız için, insan hakları için, demokrasi için ne yaparsanız arkanızdayız, size destek oluruz, işlerinizi kolaylaştırırız. Ama teröre bulaşmayın. Suça bulaşmayın. Burada bu dediklerimiz dışında siyaset yapmayın. Kendi ülkenizde ne yaparsanız yapın, o işleri buraya taşımayın. Haklılar. Dürüst bakalım. Biz de makul buluyorduk. Böyle davranmaya çalışıyorduk. Ama başkaları, başkaları dedimse,  bizim öteki örgütler gözlerini çabuk açtılar. Burada büyük rant var. Yasal rantlar bol, işini bilirsen. Fonlardan para yağar. Onları öğrenmeye başladık. Yasal olmayan işler var. Mafya işleri, pis para işleri. Önce bunlardan haraç alma şeklinde bir kazanç kapısı başladı, sonra haraç komisyona dönüştü, sonra niye komisyon alacağız, tamamını alalım bilmem ne.

Herkes yapıyor, biz niye yapmayalım demeler falan. O süreçte ben alta indim. Tek neden bu değil, dürüst konuşayım. Tahmin edebileceğin başka bir sürü şey.

İşte o zaman Bundesliga’nın adamları buradaki örgütlere sınır getirmeye çalışmaya başladılar. Madem tam önleyemeyiz hiçbir zaman o işleri, örgütlerle pazarlık yapalım. Siz şu kadarla sınırlı kalın göz yumalım. Siz şuralara girmeyin size şöyle şöyle yardım edelim.

Buradaki nüfustan alınan bağışları başlı başına büyük toplam. Örgütlerin temel gelir kapısı Avrupa. O rantlar, o ilişkiler, bildiğin gibi değil. Onun üstünden parmaklarında oynatmaya başladılar.  

Buradaki en güçlü yapı herkesin bildiği gibi PKK idi. Gerek Alman hükümeti, gerek Bundesliga PKK’ye başından beri ABD gibi yaklaşmamıştır. Almanlar PKK’ye daha sıcak girdi, anlamaya çalıştı ve anladı. Doğal elbette, kendi ülkelerinin içindeki bir güç, alsan alınmaz, satsan satılmaz. Almanlarla Amerikalıların PKK konusundaki politikası Körfez savaşından sonra tam örtüştü. Kuzey Irak’taki Kürtler Amerikan tebası olduktan sonra. Baştan bayağı serttiler ona.  Türk devletini daha çok tutuyorlardı. Sonra ibreyi kaydırdılar. Almanlardan öğrendiler.

Bir yetkili aynen şöyle demişti bana: Onların bir davası var (PKK için diyordu) sizin neyiniz var? Onların yurtlarında başka devlet hükümran, dillerini konuşamıyorlar, Kürt oldukları için terör görüyorlar. Sizin derdiniz ne? Bizim derdimiz mi ne? Sınıf mücadelesi, sosyalizm, eşitlik diyecek oldum.. Bunlar bitti, dedi bana.. Bunlar hayal.. Bu hayal peşinde ne yaparsanız terörist olursunuz. O zaman ilk biz karşılarız sizi.  Başka biri ne dedi: Siz yok yere problem çıkarıyorsunuz. Sosyalistim falan diretirsen bunu diyorlar. Yok yere, anladın mı. Bizim hedefimiz yok yere. Yok yere olur mu, biz eşitlik istiyoruz. Ekonomik eşitlik. Yoksul zengin fark olmayacak. Nerede var o eşitlik, bizde bile yok diyor adam. Doğru. Nerede olmuş. Ama çalışırsan paran olur. Çalışmasan yine olur. Para yardım ediyoruz size. Herkese ediyoruz. O da doğru. Ama bizim ülkemiz yoksul. Çalışın yoksul olmasın diyor, karışıklık çıkaracağınıza çalışın. Çalışacağız ama bırakmıyorsunuz. Emperyalizm falan diyecek oluyoruz. Komik kaçıyor. Ulan her şeyinizi biz veriyoruz, ne emperyalizmi. Düşmüşüz ocaklarına, geçirmişler yuları boynumuza.  Oraya kabul için zaten baştan ya Kürdüm diyeceksin, ya Aleviyim, Ermeniyim. Mahkemem var ondan kaçtım desen baştan şüphelisin.  

PKK bizimkinin yüz misli şiddet yapar ama onlar terörist olmuyor… Görüyor musun. Terörist diyorlar resmi olarak PKK için. Uygulama hiç öyle değil. Hükümet ayrı politika yapar gibi olur, polis ayrı davranır, gizli servisin ajandası tamamen farklı, mahkeme hepsinin ortasında. Onlar fiilen demokrat, ne yaparlarsa yapsın demokratlar, çünkü davaları var. Biz ise sırf terör için var olan marjinalleriz. Karışıklık için. Çünkü davamız yok.  

Makuldü söyledikleri. Dikkate değer. He he deriz bildiğimizi yaparız. Nah yaparız. Kafa değişmeye başlıyor yavaş yavaş. Sorumluluklardan tümden kurtulunca bana daha çok destek olmaya başladılar. İnsan hakları, özgürlükler için Türkiye’de görüşmeler yaptım. Senin bir romanında olduğu gibi. Karşıdevrimciler’di o değil mi? Geldim çıktım iki defa. Görüşmeler yaptım. Bazı eski arkadaşlarla buluştum. Faydalı şeyler yaptım. Aynı senin romanındaki gibi tuhaf şeylerle de karşılaştım. Ulan dedim romanı okuyunca, bu beni yazmış resmen. Orası İngiltere idi. O kadar değişiklik olur. İngiltere Türkiye konusunda üçüncü planda. Almanya birdir Fransa iki. Neyse, itirafçı olduğunu bildiğim bir eski devrimci geldi beni buldu o da bir şeyler anlattı. O zaman düşünmüştüm ki Türk makamları da farkındaydı Türkiye’ye girmişim. Bunlar hepsi birbirini biliyor.

Bundesliga’nın adamları bizi hep Kürt hareketiyle uzlaştırmaya çalıştılar. Uzlaşma olmazsa büyük kriminal sorunlar çıkabilirdi, böyle görüyordum baştan olayı. Nitekim böyle şeyler yaşandı. Burada cinayetler işlendi. Bazı sol örgüt sorumluları öldürüldü. Bize de saldırdılar. PKK’nin iç muhalifleri öldürüldü. Ama özellikle PKK’nin yaptıklarını önemsiz gösterdi, kapadı Bundesliga. Siz ancak kapayamadıklarını bilirsiniz. Bize onların suyundan gidin telkinleri yapılıyordu. Zaten sosyalizm ve sınıf mücadelesi terörizm ise bize biçtikleri görev demokrasi, insan hakları, etnik özgürlükler ise, PKK’nin yolundan başka yol kalmaz ki. Ermeni sorunu ve Kürtler. Çalışacaksan bunlar üstünden çalışacaksın.

Dikkat edin birçok illegal yapının merkezi 80’den bu yana Avrupa, bilhassa Almanya. Merkezi burada olmayanın taraftarı var. Dünyanın adamı. Türk Kürt kaynıyor buralar. Buradan para akıyor. Bütün sol örgütlerin PKK çizgisine o süreçlerde girmesi hiç tesadüf değil. Ne zaman arada bir gerginlik çıksa, bir süre kopukluk çıksa, bir zaman geçer, Avrupa’daki merkezlerden yeni talimat gelir, işler yine rayına oturur.       

Gördün mü nasıl yürüttüler işlerini. Sopa ve rıza. Kenan efendi orada sopayı indirdi kafamıza, buraya kaçtık burada razı edildik. Sosyalizm olmasın, ekonomik temelli eşitlik kavgası olmasın, emperyalizm kavramı olmasın. Emperyalizm lafı safsatadır. Bunu kim savundu ilk defa. Birikim. Murat Belge. Tesadüf desinler bakalım. Avrupalı beynimizi yoğurdu. Bu demokrasi işi önemli. Onu konuşmalıyız seninle.

CIA ve Bundesliga Türkiye üstünde anlaştılar. Sen sağın kafasını yoğur, biz solun kafasını yoğuralım. Laf arasında CIA’in sol içinde çok adamı olduğuna inanıyorum. 80’den önce de vardı. Paranoyak desinler. Ben kanıtları koyayım da. O sonra. Ben de uzun süre bunlar için çalıştım. Güzel işler yaptım. Vakıflar için gönüllü oldum. Gönüllü derken biraz para da kazandım. İnsan haklarını takip ettim. Kürtlerin en tabii hakları için isyanlarını dile getirdim. Haber aldım, haber yaydım. Çevremdekileri ikna etmeye çalıştım. Yeniden motivasyon kazandım biliyor musun, enerji buldum. 

Sonra ne mi oldu da bunun iş olmadığını anladım. Sizin yazılarınızdan falan değil. Belki azcık etkisi olmuştur. Ama tepkiseldim baştan. Bu çocuk ne biliyor ki, neler yaşadı ki böyle iddialı konuşuyor diyordum. Ben bundan yaşlıyım, bu bizim elimizde büyüdü, ben daha üst düzeydim, daha çok ilişki yaşadım, daha çılgın işler yaptım, bu mu bize bir şey öğretecek diyordum. Zaten pek seyrek okurdum çıkıntı yazıları.  

Bana ne görev verilirse yüksünmeden yapıyordum. Gurur duyulacak işler çok değil, öyle temsil, konuşma yetki falan bana pek düşmezdi. Seyrek. Ayak işleri yaptım. Olsun diyordum, devrimcilik bescheiden (mütevazı b.n.) olmaktır. Buraya gelen Türk aydınların işlerini görüyordum. Onlara resmen hizmet ediyordum. Biri bana bavullarını aldırdı bir gün. Gittim aldım. Sonra eve dönünce ağırıma gitti. Kimdi ulan bu herif. Biz Ertuğrul Kürkçü’ye pek değer vermezdik bilirsin o zaman. Devrim için ayağa kalkmışız, şaibeli bir pasifisti kim takar. Nasıl parlattılar ama adamı. Ama o zaman helal diyordum, bayağı devrimci olmuş gene. Ama o akşam işte yine şu ego belasına bunları düşündüm. Benim gibi eşekçesine çalışan adam, ama ara sıra soru soruyor. Kuşkusunu tam kaybetmemiş. Sorguluyor bazen. Onları ayak işlerine koşturuyorlar. Geçmişte yanımızda laf bile konuşamayacak enteller, yok sempatizanlar el üstünde tutuluyor. Onlar soru sormuyor çünkü. Tiyatro gibi görüyorlar mücadeleyi. Güler yüzle oynuyorlar. Bizde ne de olsa bir kazık yeme endişesi. Belki suratımıza işlemiş. Kürkçü gibiler guru olmuş, hadi iyi kötü bir geçmişi vardı onun. O zor zamanlarda bize yaklaşmaktan korkanlar kahramanlaştı birden. Anlatırım. Pohpohlandıkça kahramanlaşıyorlar, kahramanlaştıkça pohpohlanıyorlar.

O zamandan sonra bir koptum, bir daha yanaşmadım yanlarına. Burada iç dekorasyon, ev tamiri tadilatı işleri gibi şeyler yapan bir şirket açtım. Siyasetten koptum. Onlara göre dönek oldum. Ego belasına. Ego belasına dedim, çünkü onlardan soğumuştum ama yaptıklarını doğru görüyordum, onlar için kendi yaptıklarımı da doğru görüyordum gene.

İşte bunlara aymam birkaç yıl önce oldu. Gezi hareketinden önce. Gezi hareketinde pekişti.  Bir şey gördüm. Canımı çok yaktı. Çok önce görmem gereken bir şeyi o zaman gördüm. İçimi acıttı gizliden.

Biz gençlere, yeni kuşağa bir şey anlatmıyorduk. Anlatamıyorduk. Anlatmıyorduk. Sosyalizm için canımızı koymuştuk yıllarca ortaya. Canımızı koyduğumuz davayı anlatmıyorduk. Zaten onlar anlamıyordu anlatmaya çalıştığımızda. Sosyalizm mi, demokrasi mi? Kafamız karışıktı, nasıl anlatıp ne anlatacağız?

Fedakar, idealist, iyi gençler eskisi kadar politik değil. Politik olanlar sanki farklı bizim zamanımızdan. Az buçuk idealist çocuk az buçuk da solculuğa hevesliyse PKK’li oluyor. Biraz milliyetçiyse Atatürkçü ulusalcı oluyor. Olsun ne olursa olsun, politik olsun diyordum eskiden. Öyle değil. Çok kof bir politiklik. Kafalar çok boş. Bom boş. Geri alıyorum bu lafımı. Fazla klischee. Kafalar boş değil, aksine fazla dolu. Başka şeylerle dolu. Kariyer hırsları, para, ün kazanma, bir şeyler olma. Önce bu düzende yeri sağlam olacak, sonra bir şey yapacak. Her biri dünyayı fethedecek, ama önce kendi için. O zaman kafada az bir yer kalıyor geriye. Onunla siyaset nasıl yapılır. Bu kadar yapılır. Bizde kafamız tamamen tek bir hedefe doluydu. Başka şeye yer yoktu. Yanlış olan oydu diye düşünmüyor değilim bazen. Kafam karışıyor. Böyle genç çok az şimdi. Olan PKK'li oluyor, IŞİD'ci oluyor. Tek hedefe kilitlenmiş olanlar.  

Sosyalizm ne? Sosyalizm mücadelesi ne? Hakikaten yahu, biz ne yapmıştık? Anlat deseler anlatamıyorduk. Sosyalizm mücadelesi ne? Belki de bomboş bir şey. Ama ne kadar inanmıştık bilirsin. Nasıl yapılır bu mücadele? Bu ortamda yapılsa neye benzer? Unutmuşuz. Şimdi tarif et deseler ne diyeyim. Birkaç ezber sözcük, o kadar. Vallahi ben unutmuşum. Yoktu belki böyle bir şey. Onu düşünmeye başlamıştım. Böyle bir şey sahiden yok muydu? Olsa az buçuk kendim hatırlamaz mıydım? Sosyalist kişi sosyalizm ortamı yoksa ne yapar, nasıl savunur sosyalizmi? Boşluk. Vallahi boşluk.  

Bitti. Bitmişti. Gençleri kazanamıyorduk. Kazanacak sözümüz yoktu. Kazanacak yerimiz yoktu. Kürt ve Türk gençlerden söz ediyorum. Almanlara hiç giremiyorduk zaten, bizim gençler giriyordu onlara. Onlar Almanlaşıyordu.

Kimseye geçmişimizi anlatamıyorduk. Biz neydik? Niye dövüşmüştük? Kızıma bile anlatmamıştım. Kızıma dişe dokunur hiçbir şey anlatmamıştım. Şimdiden veya geçmişten. Gezi’de bir şey değişir diye umdum, biraz baktım, akıl daha kötüye gidiyor. Hem de ne kötü.  

Geçmişimizi silmekle geleceğimizi sildik. Kendimiz yaptık bunu. Gençlere bir şey anlatmamıştık. Kızıma bile bir şey anlatmamıştım.

Kızımı bile etkileyememiştim, Kızıma bir şey anlatmamıştım. Kızım nasıl görüyordu beni?

Burada kesmek zorundayım.   

Not: İlk bölümde belirttiğim gibi mektubun bu şekilde hızlı bitişinden sonra cevap yazdım. Kısa cümlelerle ikişer e-postalık yazışmamız oldu. Ben bu bölümün düzeltilerini yaparak yayına hazırlarken üçüncü mektup da geldi. Çok gün geçmeden onu da siteye asacağım. Üçüncü bölümün dikkat çekici konusu: Evrensel Gazetesi Operasyonu.  K.A.

Facebook
yorumlar ... ( 5 )
05-10-2015
06-10-2015 09:43 (1)
Tefrika roman gibi. Merakla bekliyorum üçüncü bölümü. Özgür Coşar
06-10-2015 15:55 (2)
Dizi film gibi, gittikçe ilginç oluyor. D.Turgay
06-10-2015 20:05 (3)
sevgili kaan...bunlardandan mutlaka bir roman çıkar...çıkmalı... can ertan
08-10-2015 10:25 (4)
"ilgiyle okuyorum, sonra bir daha okuyorum" demiş GA rumuzlu sayın yorumcu. İsimsiz yorumları bazen böyle dolaylı aktarıyoruz. Yorumlara gerçek ad soyad yazılmasını bir daha anımsatırız. Müdüriyet.
13-10-2015 23:56 (5)
Yazının her kelimesinden şüphe duyuyor fakat yine de uyuşturucu gibi okumaya devam ediyorum. Ayrıca Sol'a dair bildiklerimizi "bir de benden dinleyin" türünden bir tarzda anlattığı için daha inandırıcı geldi. Emir Karamanlı
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210794
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.