Marx işçi sınıfı hakkında yanıldığını itiraf ediyor.. Sayfa: 40

Kemal: Ya sosyalist devlette ne konumda sizin işçi?

Karl: Orada da makinenin parçası. Özne değil fiil. Sosyalist olmayan sosyalizmin karaktersiz parçası. O yüzden geçilemiyor benim adıma kurulan devletlerde gerçek sosyalizme. Demin bir söz buyurdunuz paşam. Ben o tarafta bir parlaklık göremedim, dediniz. Burası fevkalade önemli. Halklar, sınıflar merkezde olmak ister. En iyi, en ışıltılı neresiyse oraya akmak ister. Ekonomik olarak bu böyle, sosyal bakımdan böyle. Gösterinin, kalabalığın, zenginliğin, ihtişamın merkezinde olmak ister. En yoksulu bile boğulacaksam büyük denizde boğulayım der. Biz sosyalist devletlerde o parlaklığı, o çekim merkezini yaratamadık. Bu resimde gösterilen en hoş halleri... ve hepsi bu. Böyle olmuyor işte. İşçiler, halk kapitalist ülkelerden sosyalist ülkelere akmalıydı, sınırları zorlayarak, kaçarak, vurularak... Tam tersi oldu...   

T. Fikri

Facebook
Kemal, Karl ve Celalettin bugünü konuşuyor ...
yorumlar ... ( 5 )
04-06-2014
04-06-2014 22:17 (1)
Bu "halk ışığa koşar" meselesini daha önce kitaplarımda da yazmıştım. Ama bir yandan da insanın olumsuz özü, çıkarının ve düzeysizliklerin peşinde koşması eğilimi de var... Öyleyse sosyalizm özünde çoğunlukla vasat, tembel olan insanın koşacağı ışıkları nasıl yakacak? Onların koşacağı ışıkları yakmak demek, sosyalizmden de ödün vermek demek olmayacak mı? Bu meseleyi bir türlü çözemedim, sonunda ketum adamın biri oldum çıktım... Sürreel Kaan Arslanoğlu (Editör Notu: bu yorum isimsiz bir okurundur, K. Ars'a ait değildir)
05-06-2014 16:41 (2)
Karl Abi ve Kemal Abi’nin düşüncelerini ilgiyle takip ediyorum. Yeni bilgi pek edinmediğim halde böylesine hoş bir öğrenme duygusu yaşadığım için sevinçliyim. Farklı bakış açıları, özgün fikirler… Birçok düşünce çağrışımı yaşıyorum. Konuşmalar arasında, “insan” denen canlının iyi mi kötü olduğu meselesi de var. Bunca barbarlığın, alçaklığın, yozlaşmanın yaşandığı bir dünyada, bunların öznesi konumundaki insana iyi demek pek mantıklı görünmüyor. Zaten bu kötülüğü nedeniyle; hastalıklı ihtirasları ve açgözlülüğü sonucunda belki de kendi yaşam koşullarını yok edecek. Ama… ZK(1)
05-06-2014 16:42 (3)
Ama insanlar kötü olsaydı, güzellikleri hak etmez ve nitelikli yapıtların değerini anlamazlardı. Beethoven, Dostoyevski, Nazım… İnsanların güzelliği hak ettiğine ve değerden anlayacağına inanmasaydı, herhangi bir büyük sanatçı nasıl ortaya çıkardı? “İnsanların türkülerinin kendilerinden güzel olması” olgusu da galiba bu gerçekle ilgili. Sanırım bu durum, iyi romanların bir özelliği sayesinde açıklanabilir. İyi romanlarda salt iyi veya salt kötü karakter olmaz. Kahramanların kişiliklerinde iyi ve kötü özellikler olur. İçinde yaşadığı koşullarda, farklı özeliklerini ortaya çıkarırlar. ZK(2)
05-06-2014 16:42 (4)
İnsanları “iyiler” ve “kötüler” diye ayırmak pek işe yaramadığına göre, hangi özeliklerin hangi durumda ortaya çıktığı meselesini düşünmek gerek. Burada Gasset’in “herkes” kavramını kullanmak faydalı olabilir. “Herkes”, bir araya gelen bireylerin her birinden farklı, hatta onların dışında bir özne niteliğinde. Örneğin, tek tek kişilerin büyük çoğunluğu karşı olsa da, töre baskısı “herkes”in kararı olarak uygulanabilir. E, insan sosyal bir varlık olduğuna göre, bireylerin niteliğinden çok, bir araya geldiklerinde ortaya çıkan “herkes”in niteliği belirleyici olsa gerek. ZK(3)
05-06-2014 16:42 (5)
Gasset’e göre, “herkes”, kendisini meydana getiren bireylerden daha kötüdür. Nazım ise, insanların türkülerini kendilerinden güzel bulduğuna göre, tersini düşünüyor. Belki de en önemli “inanç meselesi” budur. Belki de doğrusu-yanlışı yoktur bu tartışmanın; önemli olan hangisine inandığınızdır. Zafer Köse(4)
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211234
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.