Düşmanınızı mutlak yanlış, kendinizi mutlak doğru görürseniz hakikatten uzaklaşmaya, sahte bir dünya yaratmaya başlarsınız. Bu tutum ne bilimsel, ne ahlakidir. Fakat gerçeği iyi bir şey için çarpıtmanın siyaseten işinize yarayacağını düşünebilirsiniz. Evet, yarar, ama daha çok sağ siyasete yarar. Tüm solun sağcılaşmasının baş nedeni budur.
AKP'den nasıl kurtulacağız?
AKP yanlılarıyla zaman zaman tartışırım. Onlar bana muhalefeti haksız gösterecek AKP iyiliklerinden bahsederler. En öne çıkardıkları şey ülkede gözle görülür refah artışı. Eskiye göre pek çok hizmetin çok daha düzgün yürümesi. Şehirlerin, yolların görünümünün düzelmesi. Ulaşımda sağlanan ilerlemeler. Sağlık hizmetlerindeki kolaylıklar vb. "Doğru" derim. Kaba muhalefet yapmak istemem, çünkü kaba muhalefet hep onların işine gelir. "Böyle ama, nedenleri de şunlar" demem. Çünkü nedeniyle çoğu kişi ilgilenmez, neticeye bakarlar.
Ama derim, "doğayı bitirdiler." Biraz irkilirler o an, çok da umurlarında değil. "Ama kültür diye bir şey bırakmadılar." "Eğitim imkanları çok arttı" diye yanıtlarlar, kültür nedir ki, kimin umurundadır! "Her yere imam hatip açtılar, artık zorunlu tutuyorlar oraya gitmeyi! Ve bu dindarlık değil, bunların dini para dini çünkü, bu siyasi sahtekarlık." Biraz rahatsız olurlar ama, o konuda duyarlı kişiler zaten CHP'lidir, HDP'lidir; AKP'liyi fazla sarsmaz.
"En önemlisi" derim, "yalana dolana, açgözlülüğe, sahtekarlığa alıştırdılar milleti. Ahlak diye bir şey kalmadı. Bu cilalı ilerlemelere bakmayın, ruhu çürük, salt para üstüne kurulu bir ülke günün birinde borsa gibi tek saatte çöker. "
Kendileri ve çocukları için en çok bu sözlerimden etkilenir, bir süre susup kalırlar.
Sol kendi yalanında boğuluyor
O kısa suskunluğun ardından şöyle derler: "Evet, iktidarda yamuk adamlar da var, ama muhalefet çok mu farklı. Bize tam dosdoğru bir parti, tam dosdoğru siyasetçiler gösterin, haklısın diyelim."
İşte orada ben de susar kalırım. Muhalefetin en zayıf noktası!
CHP'den başlayalım. İçinde iyi niyetle çalışan dürüst birçok siyasetçi var. Ama çoğunluklar mı? Asla! CHP kaypak mı kaypak bir parti. Bunu cümle alem biliyor. Gerçi en sağlam noktası da bununla ilgili. Kaypak ve ilkesiz bir parti olduğunu pek de gizlemiyor. Gizlemek için kendini zorlamıyor. Neyse o... Belki Türkiye siyasi yaşamının en az yalanlı partisi. Ama Türkiye'yi yalana boğan bir iktidarın karşı seçeneği kaypak parti olabilir mi?
MHP'den söz etmeye bile gerek yok. Onlar da görece az yalanlı, ama dürüstlükleri kaba kötücüllükse neye yarayacak?
Ya HDP? Ya HDP'yi destekleyen tüm sözde sosyalistler? Bunlar yalancılıkta, sahtecilikte AKP'yle yarış eder, bazı kulvarlarda onu bile geçerler. 30 yılda siyasi yaşamı bu ölümcül radyasyonlu, bu korkunç kimyasallı söylemleriyle öylesine kirlettiler ki, bu topraklarda sol adına bir ot bile bitmeyecektir on yıllarca.
Peki Marksistler?
Çoğu Marksist zaten ya AKP ya HDP destekçisidir. Bağımsız kalmaya çalışanların da ezici çoğunluğu birkaç sokak eyleminde sıra savar, sonra yine girer milliyetçilik kuyruğuna. Yoksul Türklerin ve Kürtlerin en cesaretli evlatlarını kıran ırkçı bir eksende solun gelişeceğini, bu kin ve kandan güzellik çıkacağını tıslayıp duranların solcu, sosyalist değil, düpedüz karşıdevrimci olduğunu ne zaman anlayacaktır bizzat kendileri?
Yoksul çalışanların, işsizlerin büyük bölümü sağcıdır bu ülkede. Onları kazanmak için ne fikren, ne pratikte neredeyse parmak oynatmazlar. Kürdün ve Türkün, Sünni ve Alevinin birbirine girdiği bu ülkede Türk ve Kürt yoksulu gerici olmasın da ne olsun! Garibanı bırakın, okumuş yoksul ve işsizleri temel alan bir sınıf politikası üstüne çalışan? O da yok! 30 yıldır sürekli yaşamdan dayak yiyen teori ve pratiklerini değiştirmek için ciddiye alınır bir duyarlılık görmeyiz.
Sendikaları kokuşmuştur, aldırmazlar. Meslek odaları zenginden yanadır, umursamazlar. Aydınlar, sanatçılar piyasacı olmuştur, oh derler, biz de yararlanalım, yeter ki saflarımızda kalsınlar! Halkçılığı silmiş, kendi için var olan, kendine aşık solculuk! Sadece faşizmi besler.
Ulusalcılara ne demeli?
Dürüst, işini iyi yapan pek çok Atatürkçü'nün bu ülkenin çıkmış çivisine rağmen dağılmamasında, buraya kadar gelmesinde rolü büyük. Ne ki ulusalcı liderlerin de büyük bölümü oligarşiyle, emperyalist odaklarla sıkı fıkıdır. Herkese reklam ettikleri ilkelerini çok defa satmışlardır, bundan sonra da satacaklardır. Ulusalcı kesim tutucudur, yazılarını paylaştıkları, peşlerinden gittikleri sivrilmişlerin gerçek yüzünü görebilecek devrimci uyanıklıktan çok uzaktır. İstisnalar dışında.
Yalan makineleri
Neredeyse tüm muhalefet büyük laflar etmeye bayılır. Sorun şudur ki, o büyük lafların hakkını veremez, vermek şöyle dursun, böyle bir niyet de göstermez. O zaman tüm o büyük söylemler ayağa düşer. O söylemler zehirlidir, değdiği yerde yaşam bırakmaz.
Bugün AKP yarın bir başkası. Tüm gericiliklerini AKP'ye karşı radikal bir söylemle, ara sıra bir sokak gösterisiyle gizlemeye çalışan aktivistlerimiz... Bugün AKP'yi (tek derdimiz AKP değildir zaten, ama bunda bile hiçbir tutarlılık yoktur), yarın bir başkasını güçlendirirler.
Kimi düşman görüyorsanız, yüzde yüz haksız değildir o. ABD mi düşman! Faydası hiç mi yok? Yaptığı iyi iş bulunmaz mı? İşine gelince sığınıveriyorsun kucağına? AKP mi düşman! Hiç mi güzel şey yapmamış? Hiç mi fayda görmemişsin? Vardır bir yüzde 14-15. O da mı yok? PKK da mutlak kötü değil. Onun da haklı olduğu şeyler var. Hiç mi yararlanmazsın varlığından? IŞİD bile tamamen haksız değil. Daha birkaç yıl öncesine dek aynı coğrafyada aynı adamların işgale direnişini desteklemiyor muyduk?
Sözünü ettiğimiz sansürcü solcularda? Onların iyilik oranları kuşkusuz çok daha yüksektir. Burada ve başka yerlerde az mı övdük yaptıkları iyi işleri. Sosyal faşizmlerine karşın... Yani?..
Her şeyi artısıyla eksisiyle görebilmek lazım. Bilgiye tüm yönleriyle ulaşabilmek lazım. Ondan sonra yorumla istediğin gibi, ardından açık açık tartışalım. Ama sen bilginin bir yanını kasıtlı biçimde gizleyeceksin, gerçeğin işine gelmeyen yanını sürekli örteceksin, tartışmayı kapatacaksın, sonra da muhalefetin gelişmesini bekleyeceksin. Eskiden sol akımlar kamuya açık kıyasıya tartışırlardı görüşlerini. Şimdi o da yok.
Kendin yüzde yüz haklısın! Neredeyse tek kusurun yok. Bu şekilde çıkan gazeteler. Cumhuriyet, Aydınlık, Birgün vs... Tanrı elinden çıkma kusursuz sol partiler!.. Yalana en az gereksinim duyanlar bile yalana sarılmış durumda. Kendi ayıpları görünür diye sol içi tartışmayı bile yok etmişler. Bizim takım haklı, her durumda, yüzde bin beş yüz bizim takım haklı! Böyle grupları hangi aklı başında vatandaş ciddiye alır? Her köşe başında kralı oynayan bir palyaço. Gerçek insan değil. Söz cambazı. Başkalarının kanıyla ülkeyi kurtaranlar. Her katliamdan siyasi rant çıkaran, yeni katliamlar çağıran cinayet tacirleri! Duygu simsarları! Siyasetçisi, şarkıcısı... Sıradan sosyal faşizmin vasat şakşakçıları.
Yalana karşı birleşik cephe...
Biz insan BU'da kendimizi kusursuz, hasmımızı ise mutlak yanlış göstermiyoruz. İNSAN BU... Bir yazar bir şey yazıyor, öteki gelip tokadı patlatıyor. Façası bozulmamış tek otoritemiz yok. Kralı oynayan palyaço durumuna düşmüyoruz hiç değilse. Palyaçoysak palyaço. Yorumlarda da öyle. Palyaçonun tepesinde tepinmek isteyenler de çıkıyor, hem de altına ismini yazmadan. Bazen sadece bunu engelliyoruz. Ne garip eleştirilere, ne sürekli aşağılamalara tahammül ediyoruz. Kimse dokunulmaz değil. Öfkeleniyoruz, kavga ediyoruz. Yazarların insan olduğunu, sahici, yaşayan insan olduğunu gösteriyoruz.
Bizim muhalif yayınlardan, partilerden beklediğimiz şey bunun yarısı bile değil. Ama hiç değilse işlerine gelmeyen haberleri de ara sıra verebilsinler. Okurlarla tartışmıyorlar, hiç değilse kendi yazarları azıcık birbiriyle tartışsınlar.
Bu görülmezse, o insanların gerçek insan olmadığını, bunların sahte kişilikler, sahici olmayan duruşlar, bir şeyleri oynayanlar olduğunu vatandaş fark eder, ediyor.
Ey okur,
Bu sahtecilikle birlikte mücadele edelim ki, günün birinde gerçek muhalif insanlar, gerçek liderler çıktığında ve halka seslendiğinde onların sözleri de yalan bilinir. Siz bir şeyler yapın, biz sizi destekleyelim biraz da. Bizde mide kalmadı, haberiniz ola. Bugünden geçtik, gelecek kuşaklara karşı da mı sorumluluk duymayalım?
Kaan Arslanoğlu