Ergin Yıldızoğlu’na ahmakça sorular

İnsanlığın bugününü ve gelecek tasarımını çok güzel hicveden bir film: Idiocracy. “Ahmaklar” diye çevirmişler Türkçeye. Kısaca özetlersek şöyle: İnsanlığın zekası giderek endişe verici bir hızda düşmektedir. Gizli bir deney tam da bu kötü gidişin ortasına denk gelir. Ertesi yıl uyandırılmak üzere ABD’nin en sıradan, en vasat zekadaki insanı seçilir. Ama programın başına gelen aksilik yüzünden Joe bir yıl sonra değil, beş yüz yıl sonra uyanır dünyaya kendiliğinden.

İçine düştüğü toplumu anlamaya çalışır. Ama insanlık tam anlamıyla salaklaşmıştır. En süper zekalılar bile ancak vasat zekalı bir Amerikan ergeninin akıl düzeyindedir.

Joe bu ortamda sorunlarını çözmeye, derdini anlatmaya çabalar. Ama girdiği iletişimlerde en basit, en sıradan mantıkla kurduğu cümleler nasıl bir öfkeyle karşılanır bilir misiniz? “Homo gibi konuşma!” O konuştukça karşılaştığı hemen herkes aynı tepkiyi verir: “Homo gibi konuşuyorsun! Açık söyle, anlamıyoruz!”    

Bugünkü değişik toplumsal hareketlere ne kadar övgüler düzsek, gençlerimizle ne kadar onurlansak da; sosyal zeka cidden gerilemekte. Yıl 2013. 1913’den çok daha geri bir sosyal zeka ortalaması göstermekteyiz bazı bakımlardan.

2006 yapımı, Mike Judge’ın yönettiği Idiocracy, sağlık, beslenme, hukuk, kamu düzeni, insan ilişkileri ve tüm bunlara egemen tekelci kapitalizmin teşhiri açısından ibretlik bir film.

“Homo gibi konuşma!”

Yazının başlığı “Ergin Yıldızoğlu’na Homoca Sorular” olsaydı, daha uygun düşecekti. Ne var ki, “Başlıkla ilgi çekmeye çalışmışlar” suçlamasından kurtulalım hiç değilse.

Bugün dünya ve Türkiye entelektüel-aydın aleminde, kim en basit bilimsel yöntem kaygısıyla, sıradan mantığı kullanarak bir yazı yazsa veya soru sorsa, neredeyse aynı tepkiyle karşılaşıyor. “Homo gibi konuşma!” demedikleri kalıyor tek.

Sol taraf da bu açıdan sağ cenahtan fazla fark göstermiyor. Sol cephede belli başlı altı yedi siyasi akım, düşünce kanalı mevcut. Bunlardan birini seçip o mecrada yazıp konuşursanız fazla sorun çıkmıyor. Ötekiler sizi eleştirir, bazen küfreder, ama ne dediğinizi anlayarak, destekli küfreder; bulunduğunuz çizgi ise zaten sizi destekler.

Fakat bir de şu görüşün şöyle yanları doğru, böyle yanları ise yanlış; öteki tarafınsa şöyle şöyle eksikleri var, ama daha haklı bir noktadalar… tarzı, daha bilimsel, hiç değilse daha nesnel ve akıldan yana bir tutum almaya görün... Katiyen çok farklı, yeni, aykırı bir şey söylemenize gerek yok, “Ne saçmalıyor bu, amma da yalpalıyor” türü tepkiler yükselir; beş on okuyucunuz varsa, yarısı da öyle kaçar gider.      

Sosyalizme Hıristiyan Batı’dan bakmak

Sevgili Ergin Yıldızoğlu’nun, sendika.org sitesinde “Zor Dönemin Tatsız Bir Konusu” başlıklı bir yazısı yayımlanmış. Niye tatsız bir konu, onu sormak gerek ilkin. “Din” sosyalistler açısından hep tatsız olagelmiştir. Yazısının şeker eksikliği de ondan kaynaklıdır gerek.

Sosyalistlerin dine tavrı konusunda yeni bir fikir çıkar ümidiyle Yıldızoğlu’nu dikkatli bir okuma… Hayır. Yok. 19. Yüzyıl sonunda kalmışız. Ve hâlâ Avrupa’dayız.

Ergin Yıldızoğlu sol düşüncede açılım umut edilen aydınların başında geliyor. Avrupa ve Amerika’dan bir şey çıkacağı yok, o kesin. Ama bizden, Asya’dan ve Latin Amerika’dan yeni büyük kuramcılar çıkar diye bekliyoruz. Bizden çıkabilir evet. Kimler diye sorarsanız dipten gelebilecekler dışında akla altı-yedi kişiden fazlası gelmiyor. Bunlardan biri de Yıldızoğlu.

Yıldızoğlu dünya kültürü, sol düşünce ve Marksizm konusunda çok birikimli bir insan. Ama nedense sanat alanında gösterdiği devrimci tavrı, siyasi kuramda göstermiyor. Kast ettiğim pratik, siyasi devrimcilik değildir. Bu önemlidir, ama düşünsel devrimcilik çok daha önemlidir.

Yıldızoğlu bizlere çok şey öğretti. Modernist refleks üstüne yazdıkları örneğin. Modernist yazar kendi derdi, kalbinde hissettiği insanlığın büyük derdi için yazar. Kendi gerçeği, kendi doğru bildiği için yazar. İyi bir bilim insanı gibi doğru bildiği şey için yazar, kimseyi umursamaz: O ne der, bu ne düşünür... Modernist yazar piyasa için yazmaz. Beğeni toplamak için yazmaz. Gerekirse kimseye açmaz eserini. Açacaksa da çevresinde bir şok etkisi yaratmak için açar. Biz bu ve benzeri telkinlerle sanata baktık on yıllardır.

Uzatmayayım, sorulara geçelim. Ne mezmurları tükenmez bir kutsal kitapmış Marx kitabı. Hayatta ne çok şeyi hata gösterse de ne büyük bir dinmiş, müritlerinin inancı kırılmayan… Ne kadar çok, ne kadar farklı manalı gizemler simgelermiş tümcelerinde...

İşte sorular:

1-      Marx’ın tarif ettiği türden “Batılı” işçi sınıfınca yapılmış bir tek devrim var mıdır?

2-      Marx’ın öngörülerini yanlışlayan çok sayıda sosyalist devrim, onun kuramına bir zenginlik katma gibi mi yorumlanmalı; yoksa onu temelden yeniden ele alma için fırsat mı yaratmalı?

3-      Haziran Direnişi gibi kalkışmaların sınıfsal çözümlemesi yapılmalı mı?

4-      Yıldızoğlu’nun bizdeki sosyal sınıfların yeniden tasnifi ve tanımı doğrultusunda bize öğretecekleri nelerdir? Bunlardan hangilerine dayanmalıdır sosyalist hareket?

5-      Yeni tasnif ve sınıflama tablosu Marx’ı mı doğrulayacaktır yoksa sonraki liderleri mi; hangilerini?

6-      Yoksa, bırakın bunları, sınıf kuramı öldü, solcu olan olur, devrimci olansa meydandakidir teorisi mi en geçerlidir?

7-      Türkiye’de sosyalist hareketlerin toplamda yüzde yarımı aşamamaları belli başlı hangi nedenlere dayanmaktadır?

8-      Marx’ın tarif ettiği türden işçileri, kol emekçilerini ve yoksulları kazanma diye bir hedefi olmalı mıdır sosyalist hareketin?

9-      Böyle bir hedef hâlâ geçerliyse ne yapılmalıdır 80 yıldır yapılandan farklı olarak?

10-  Dünyada şu ana dek hiçbir İslam ülkesinde sosyalist devrim gerçekleşmemesinin sebebi nedir?

11-  Bugüne dek yapılan neredeyse tüm sosyalist devrimlerin ulusalcı-yurtsever motivasyona dayanmasını nasıl açıklamalıyız?

Hiçbir soruda ironi yok. İyi niyetle ikna edilme beklentisi var. Eğer mantıklı, bilimsel ve gerçek verilere dayanan bir açıklama gelirse. Cevap gelmezse de ne yapalım, başka insanlara sorarak bu süreç devam edeceğe benzemektedir.

İlgili Yazılar:

Sosyalistlerin de En Büyük Sorunu: Sosyal Embesillik: http://insanbu.com/a_haber.php?nosu=1148

Sosyalistler İslam’ı AKP’li Çakmalara Bırakmamalıhttp://insanbu.com/a_haber.php?nosu=1137

Kaan Arslanoğlu

 

 

 

 

Facebook
yorumlar ... ( 20 )
24-07-2013
24-07-2013 14:12 (1)
Batılı işçi sınıfında devrim yoktur da, devrim olan yerlerin hangisinde devrimci partinin dini örgütlenmesi vardır? Rusyada mı, Çinde mi? Müslüman Endenozya'da, İran'da ve Türkiye'de sosyalist devrim nasıl engellendi? Yıldızoğlu'nun yazısını buradan duyup okudum. Sizin önderilerinizden çok daha önemli ve güncel bir soruna işaret ediyor. Biri de bu tayfanın DSİP'le ilişkilerini incelese keşke. Keşke siz de biraz mütevazi olup, "ben de mi bilimsellikten saptım acaba" diye düşünseniz.
24-07-2013 14:15 (2)
Bolşevik Parti'nin "Müslüman Merkezi Komitesi" vardı. Adı "Müslüman"la başlıyordu. Müslüman Kızıl Ordu vardı. Adı Müslümanla başlayan birçok devrimci örgüt kurmuştu Bolşevikler. DSİP'le kimin ilişkileri varmış, onu anlayamadım yalnız? Kaan Ars.
24-07-2013 23:16 (3)
Bir de aklıma takılan “Proleteryanın (işçi sınıfının) zincirlerinden başka kaybedecekleri şeyleri yok “ cümlesi… Ya kaybedecekleri şeyleri varsa ? (Bence var) Mücadelenin birçok özelliğinin değişmesi gerekmez mi? Nebil
25-07-2013 08:00 (4)
Günümüzdeki işçi sınıfı ve burjuvazi Marx'ın 19.yy'ından farklıdır.Ancak eşitlik,özgürlük politikalarının Marx tutarlı açıklamasını yapmış ve yeni politik olasılıkları ortaya koymuştur.Tartışmanın bu boyutu bitmemelidir.Sizin hiçbir şeyi eleştiriden öteye taşımamakta ki ısrarınız nedendir?Nerede durduğunuzu yazdıklarınızdan anlayamadım.Bilimsel olduğunuz iddiası nereden kaynaklanıyor?Sıradan akıl nedir?Sağduyu mu,ilk aklımıza gelen mi?Nesneliniz nedir?Öznelliğinizin ne kadarı buna dahil oluyor?
25-07-2013 08:01 (5)
Her insan ayırımsız tarihin bir ürünüdür!Neden Marks veya Lenin bu gerçekliğin dışında mı? Bu haksızlık değil mi?K.A'nun "ahmaklık" sözcüğünü onun gibi bir "eleştiri" sözcüğü olarak kullanıyorum."Ahmaklık",son 70 yılda,üretici güçlerin"manyak"artışını 100 yıl önce hiç kimse gibi öngöremeyen dahilerin tümden haklı-doğru olmasını beklemektir!Önce putlar yaratıyoruz;sonra putları nasıl yıkarız diye kıvranıyoruz!Marks,Lenin bugün hala yaşasaydılar nasıl düşünürlerdi?Aynı mı?Mümkün değil!OGürsel
25-07-2013 08:32 (6)
Sevgili Kaan, Yıldızoğlu ne der bilmiyorum ama bence Marks'ın ve solun en temel sorunu işbölümünün ortadan kalkacağı düşüncesi. Lenin bu meseleyi geleceğe erteleyerek çözmüş ve "devrimi bugünkü insanla yapacağız" demiştir (Devlet ve Devrim). İşbölümü ve devlet ortadan kalkmayacaksa onun kurulması/yeniden kurulması gerekli ki bunun daha gelişkini kurulana kadar geldiği en üst nokta "ulus-devlet"tir. Bunun da ulusalcı-yurtsever motivasyonla kurulması son derece doğaldır. Turabi Yerli
25-07-2013 09:50 (7)
BAAS ve Nasır devrimleri var. Nesnellik bu tarz bir sosyalist yönelişi doğurmuştur. Başarısız olabilir, sonuçta SSCB de yenilmiştir. Devlete bakış değişince sosyalizme bakış ve beklenti de değişir. Güncel ile baş edemezseniz regresif bir tutum olarak dine sarılırsınız ki Ortadoğu'da (OD) emperyalizmle baş etmenin bedeli ağırdır. Merkez kapitalist odakların OD politikaları bölgenin çözülmesine hizmet eder. Buna yeni olanı yaratma veya "ümmet cenneti"ne dönme hedefiyle direnirsiniz. Turabi Yerli
25-07-2013 18:01 (8)
Komünistler, üretim araçlarını burjuvazinin elinden zorla alıp kamulaştırdıklarında, devrim yaptıklarını sanmışlardı. Oysa unutmayalım, burjuvazi, kendi devrimini aristokrasinin elindeki üretim aracını (toprağı) zorla alarak değil, yeni üretim araçları (makineler) yaratarak gerçekleştirmişti - Marx buna işaret etmişti. Günümüz sosyalistleri devrim yapmak mı istiyor? Üretim araçlarını kamulaştırmak yetmez, yeni üretim araçları yaratmak gerekiyor. M. Ylmz
25-07-2013 18:01 (9)
Bolşeviklerin "müslüman" adını taşıyan komiteleri sosyalizme uygun ilahiyat teorisi kurmak ya da müslümanlara islam anlatmak için mi kurulmuştu yoksa ulus ismiyle tanımlanmaları henüz mümkün olmayan bölgenin müslüman halklarının örgütleri olarak mı? DSİP ile antikapitalist müslümanların ilişkisi var, bazıları dsipli. Ayrıca, Müslüman Endonezya, İran ve Türkiye'de devrimin bir zamanlar din meselelerine hiç girilmeden mümkün olduğu meselesi üzerinde de durmanızı beklerim.
25-07-2013 18:10 (10)
Arslanoğlu fazla iyi niyetli. Tartışma açmaya çalışıyor, soru sorunca cevaplar gelecek zannediyor. Öylemi ya, Türkiye'de Marksist çoktur, ama sınıf tahlili yapan neredeyse yoktur. Birkaç cümlede hallederler işi. Sınıf tahlili yapmak cesaret ister. Yanılmak istemez kimse. Yanlış yapmaya cesaretleri yoktur. Geçiştirirler. Şimdiki sınıfsal durumu saptamak birileriyle kötü olmak demektir. Bir yandan Marksistliğin prestijini kullanmak bir yandan riskli hiçbir yazıya yanaşmamak varken.
25-07-2013 18:26 (11)
Öncekinden önceki yoruma cevap: Sosyalizme uygun ilahiyat teorisi kurmak gibi bir önerim olmadı. Başlangıç için dini inancı olan sosyalistlerin aramızda utanmadan dolaşması ve kendi gibileri örgütleme cesareti bulması yeter. Ayıplanma korkusu yaşamadıklarında -ki şimdi bariz şekilde bu var- o zaten kendiliğinden olur, ama daha örgütlü, planlı niye olmasın. DSİP o gruba bu imkanı veriyorsa bu onların akıllığındandır. İran, Türkiye vb. de ise bırakın sos. devrimi, ona yaklaşılmamıştır bile. K.A
25-07-2013 18:26 (12)
İlave: Yalnız sosyalist devrimden kastınız dış destekli, ordu müdahaleli yarı sosyalist rejimlerse, evet Endonezya bunun kıyısına geldi. Orada komünistlerin dinle ilişkilerini bilmiyorum. Ama Baas rejimleri, Libya rejimi vb. zaten İslam'ı referans noktası alan rejimlerdi. Sonuç: Arnavutluk dışında bir İslam ülkesinde sosyalist rejim yok. Bilimsellik mi dediniz. Önce mantık diyelim. Bu saptamayı kabul etmek, bilimin de mantığın da alfabesini ilk harfidir. K.A.
25-07-2013 19:57 (13)
Dini inançlıların sol içerisinde yer alması ile dini referanslı sol siyaset ayrı şeyler. Dinciler isterlerse sol davranabilirler. Solun halka bir şey anlatmak için dini referans göstermelerini doğru bulmuyorum. Depremde suların klorlanmasına abdesti bozduğu için karşı çıkanlar vardı. Dr.lar ikna için ayetleri referans gösteriyorlardı.Tık yok. Derken bir dr. "ben dini bilmem, bu su klorlu onu içerim şu klorsuz boklu kabul eder içmem.Abdest almak için hangisini isterseniz kullanın." İkna oldular.
25-07-2013 19:58 (14)
klorlu hikayede imzam eksik kalmış Turabi Yerli
26-07-2013 23:36 (15)
Evet mantık leziz şey. 70'lerde mini etekli, sendikalı insanlar şimdi dindar olmuşsa bu erzak, ihale, işle değil dinin genetik gerekliliği ile açıklanır ancak. Endonezya'da dış destek ve ordu destekleri sayesinde beşyüzbin komünist cennete gitti. İran ve Türkiye'de zaten sosyalistler yalancıdır. Siyasi, stratejik hataları ve dağınıklıkları değil, dinden uzak oldukları için devrim yapamadılar. Klor meselesi ise zaten hanefilikte çözülmüştü, yoksa dindarlar hayatta içmezdi o suyu.
26-07-2013 23:36 (16)
Ben işin "homo gibi" kısmında kaldım. Olaylar başlayalı beynimi kemiren ama "imanımın eksikliğindendir" diye cesaret edemediğim 1 numaralı soruyu sorduğun için helal diyorum. Tabii " homo gibi" benzetmesinden de darbe gelebilir ona da helal.. Bilimsellik de bu nevi taşlanası soruları sormak ve yanlışlanabilirliği göze almak, hatta bunu alışkanlık haline getirmekten başka birşey değildir. Yağız Üresin
26-07-2013 23:37 (17)
Crucible diye bir film vardı Daniel Day Lewis,Winona Ryder oynuyordu.Cadı avı ve safsata üzerine.Hamile kadınlara söylenenleri de düşünün.Siyasette dinin nasıl mantığı altüst edici olduğunu, siyasetle dinin neden birarada olmaması gerektiğini anlatıralgıs açık dimağlara.Gerçi bu tür bir tartışmanın tarihi geriye saran bir ülkede olması şaşırtıcı değil.Nesnellik neden-sonuç ilişkisini yanlış kurup("dini kullanmadan iktidar olamadık o zaman dini kullanmak iyidir"gibi), doğru budur demek midir?
18-08-2013 12:55 (18)
Sayın Aslanoğlu sizinle ayni görüşteyim. Yıldızoğlu yüzakı aydınlarımızdan. Sorularınıza vereceği cevabı merak ve önemsiyerek bekliyorum.. yusuf bodur
18-08-2013 00:19 (19)
Mail adresiniz yayınlanmaz belirtisi ne anlama geliyor anlıyamadım. Yusuf Bodur.....
18-08-2013 13:01 (20)
"Mail adresiniz yayımlanmaz" deyip orada silmeyip unutmak ve yayımlamak benim salaklığım anlamına geliyor değerli Yusuf Bodur. Şimdi fark ettim ve sildim. Kusuruma bakmayınız. Kaan Arslanoğlu
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211378
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.