Sıra sağlığa gelene kadar...

Sıra sağlığa gelene kadar...

Bu ülkede sağlık üzerine yazmak zordur, hem de çok zor. Masanızın başına geçer, her yıl binlerce insanın yaşamlarından çalan, çal(a)masa da yaşamlarını zindan eden bir sağlık sorunu üzerine yazmaya başlarsınız. Gerçekten de önemli bir sorundur. Literatür tararsınız, sorunun tarihsel – toplumsal süreçler içindeki gelişimini, sermaye tıbbının soruna yaklaşımını irdelersiniz, o sırada medyaya bir haber düşer: Ya bir inşaat işçisi hiçbir güvenlik tedbiri alınmadığından iskeleden metrelerce aşağıya düşmüştür, ya da yaşamının baharında bir üniversite öğrencisi genç kadın evine dönmek için bindiği minibüsün şoförü tarafından kaçırılmış, tecavüze yeltenilmiş ve uzuvları kesildikten sonra yakılarak öldürülmüştür. Birden yazmakta olduğunuz sorun gözünüzde küçülmeye başlar, ufalır ve yok olur gider.

 

Geçtiğimiz hafta sonu Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde dördüncüsünü gerçekleştirdiğimiz Toplumcu Sağlık Söyleşisi’nde katılımcılardan Kaan Arslanoğlu şunları söyledi (ses kaydı çözümünden):

“Çok fazla konu var uğraşılması gereken. İnsan olarak, duyarlı bir insan olarak, bir aydın olarak ya da siyasi bir kişi olarak veya parti olarak uğraşılması gereken çok fazla sorun var. Sadece sağlık alanında bile bunları sıralamaya kalksak çok hayati 30 – 35 tane sorun sıralayabiliriz. Bu konuda öncelikle mücadele edilmesi gerekir, bu konuda özellikle örgütlenilmesi gerekir diyebileceğimiz 30 – 35 sorun. Sağlık alanından çıktığınız zaman, belki yüzün üzerinde, şu anda Türkiye’de çok acil, muhakkak mücadele edilmesi gereken sorunlar var. Zaten sistemin avantajı da burada, iktidar partilerinin, iktidar güçlerinin avantajı da burada. Bizi o kadar çok soruna boğuyorlar ki, hangi birinden tutalım, hangi birinden başlayarak bir şeyler yapalım diye insanları çaresiz bırakıyorlar. Medya da buna hizmet ediyor. Medya bir bilgi bombardımanı altında her gün önümüze yüzlerce büyük sorun getiriyor. Bunlardan beşine, onuna bile yoğunlaşmanız mümkün değilken, hangi birine yoğunlaşacaksınız ve hangi birinde bir mücadele örgütleyeceksiniz?”     

 

Gerçekten doğru, eksiği var fazlası yok. Sağlık sorunlarına en yüzeysel bir bakışla bile her biri sözcüğün tam anlamıyla “yaşamsal” olan, her yıl binlerce, on binlerce can alan onlarca sorun var ve bunlar arasında “öncelikler” sıralaması yapabilmek gerçekten olanaksız. Kim “önceliğimizi meslek hastalıklarına verelim, trafik kazaları o kadar önemli değil” diyebilir? Hava kirliliğinin neden olduğu sorunlarla, okul çağında çocuğu olan herkesin kabusu olan bağımlılık sorunu nasıl kıyaslanabilir?

 

Kuşkusuz çok daha yakıcı sorunlar da var. Bunlardan biri nükleer santral projeleri. 1945’den günümüze yaşanan onlarca irili ufaklı felakete karşın, hatta bunlardan birinin (Çernobil) etkilerinin Türkiye’de yakından yaşanmasına ve hala yaşanmaya devam etmesine rağmen, bugün Mersin’de insan sağlığını tehdit eden en büyük projelerden biri gündemde. Bu tehlikeye hangimiz sırtımızı dönebilir, gözlerimizi kapatabiliriz?

 

Diğer yandan bugün Türkiye’nin en “görünür” halk sağlığı sorunu olan şiddet, artık her gün can almaya başladı. Adli hekimlik yapan bir dostumuz, insanların birbirlerini akıl – mantık almaz nedenlerle, örneğin banka kuyruğunda sıraya uymamak, otoparkta yer kapmak veya “yan bakmak” nedeniyle öldürdüklerini anlatıyor. Biz olayları “kadına”, “sağlık çalışanlarına”, “lgbti bireylere” şiddet gibi sınıflandırıyoruz fakat aşağıdaki örnek durumun kendilerini bu konularda “duyarlı” hissedenlerin dahi düşünebildiklerinden daha vahim olduğunu gösteriyor:

 

Evine gitmek üzere Ayrılık Çeşmesi metro istasyonundan çıkan bir genç erkeği gören bir grup genç “taraftar” erkek arasından biri arkadaşlarına, “şu gelende .... takımı taraftarı tipi var” diyor ve gencin giyiminde aslında o takımın taraftarı olabileceğine ilişkin hiçbir işaret olmamasına rağmen (kaldı ki olsa ne olur), sorgusuz sualsiz gence saldırıp darp ediyorlar. Genci linçten tesadüfen orada bulunan bir sivil polis silahını çekerek kurtarıyor.

 

Bunlar her gün, her yerde yaşanırken ve artık “ölümle” sonuçlanmadıkça gazete sayfasına dahi giremezken, siz ülkede birçok insana “aşırı tanı” konuyor olabileceğine ilişkin endişelerinizi tartışmak istediğinizde elbette yalnız kalıyorsunuz.  

 

O halde ne yapmalı? Kaan Arslanoğlu konuşmasının devamında bu soruya yanıt oluşturmaya çalışıyor (ses kaydından):

 

“Bu konuda iş politik önderliğe düşüyor. Politik önderlik yani sosyalist partiler, komünist partiler, bunlardan hangisini seçecek ve hangisine ağırlık verecek ve onun üzerinde ana çelişkiyi belirleyecek şeklinde bir önderliğe ihtiyaç var. Problem tek tek insanların duyarlı olduğu konularda mücadele etmesi değil. Tabii ki her insan kendi bulunduğu alanda bir şeyler yapmalı. Ancak bunları Türkiye ölçüsünde derleyecek, toparlayacak olan politik önderliktir”.

 

Gerçekten de öncelikle sağlıkla ilgili bütün sorunların, hatta tek tek hastalıkların dahi özünde “politik” sorunlar olduğunun farkına varmamız, sorunlara bu bilinçle yaklaşmamız gerekiyor. Down sendromuna yaklaşım da, şiddete karşı duruş da, nükleer tehlike de, iş kazaları ve meslek hastalıkları da, trafik kazalarından ölümler de birer politik sorundur ve çözümleri de politiktir. Bu sorunların hiçbiri salt tıbbi – teknik “çözümlerle” aşılamaz.

 

Yazımızı Toplumcu Sağlık Söyleşileri’nin mottolarından biriyle, toplumcu tıbbın babalarından Rudolf Virchow’un deyişiyle kapatalım:

 

“Tıp bir sosyal bilimdir ve politika geniş ölçekte tıptan başka bir şey değildir”.

 

Akif Akalın

Facebook
yorumlar ... ( 30 )
22-02-2015
22-02-2015 13:53 (1)
Çok haklısınız Sn Akalın; siyaseti tanımlayan bir söz de "iki kişinin olduğu yerde siyaset başlar" der. O halde, bir hasta veya sağlığı tehdit altında olan bir kişinin bulunduğu yere, 2. kişi geldiği anda (2. kişi hasta olsa da olmasa da) siyaset başlayacaktır. Akıl, muhakeme ise yetemiyor ne yazık ki, "toplam yarar"ı kestirmeye, halihazırda. KA'dan alıntıladığınız sözlerin ilk bölümüne katılıyorum; ancak, politik önderlik kısmının, ne yazık ki şu anki ülkemiz koşullarında -çok gerekli gibi görünmesine karşın- sorunlu olduğuna/olacağına inanıyorum. Birey olarak yapabileceklerimiz çok önemli, ancak sınırlı da; bununla birlikte, çoklu olarak ekipler olmaya, herkesin (tabii mevcut durumu olumsuz gören) kendi alanında, sivil toplum örgütleri içinde veya etrafında, ama her şeyden önce barış ve sağlık ekseninde, elinden gelenin en iyisini yapmaya çaba göstermesi gerektiğini düşünüyorum. Elbet, düşünmeye-düşündürmeye, okumaya, yazmaya, çizmeye, paylaşmaya devamla. Saygılar. Mine
22-02-2015 13:54 (2)
resim yazıyla uyumsuz bence.dbo
22-02-2015 13:55 (3)
Ben de aynı fikirdeyim dbo ile. Ama editör nedense bunu uyugun görmüş? Kaan A.
22-02-2015 14:11 (4)
Bir de şunu eklemeliyim, yazıda sözü edilen sorunlar, sadece sol tarafından değil, her kesimden insan tarafından mesele edilecek biçimde gündeme getirilmeli, ele alınıp tartışılmalı; meselelerin tümü siyasi olmakla birlikte, sanki tek bir siyasi kutbun meselesi gibi sahiplenildiğinde, daha baştan, bazı kesimlerin dikkati dışında kalmasına ya da tam tersinin savunmasına yol açabiliyor, muhtelif ön yargılar nedeniyle, ne yazık ki. Mine
22-02-2015 15:50 (5)
Yazıdaki resim, yazının yazarı Akif Akalın'ın talebi üzerine konmuştur. Bilginize sunarım. Saygılarımla T.Kara
22-02-2015 16:48 (6)
sol bir gazete veya internet sitesinde farklı (ulusalcı/sosyalist/liberal) düşüncelere sahip kişilerin yazmasına/konuşmasına şaşırıyorsunuz sn KA, ama yukarıdaki resimde siz de ülke tv'de konuşuyor görünüyorsunuz.ki daha önce de cnn vb.şimdi o tv lerin izleyicileri ya da bazı yayıncıları da kızıyor mudur KA gibi solcuları ne demeye çıkarıyorsunuz diye?yoksa her koyun kendi bacağından asılır, bu onların problemi deyip geçmeli mi?dbo
22-02-2015 16:58 (7)
Sayın DBO, enteresan bir kişisiniz vallahi, tam bir tersinden anlama üstadısınız. Keşke sizi tanıyabilseydim, gerçi tersinden anlama hepimize mahsus bir meziyet, ama sizdeki sekmiyor :)) İleri Haber'de keşke başka kişiler de yazsın, farklı görüşler de yazsın, bir kere bile aksi yönde bir fikrimi gördünüz mü? İyi de HTKP'nin parti olarak görüşünü nasıl anlayacağız? Sorun orada. Bu sıradan bir yayın değil ki, partinin yayını. Leninizm diye bir şeyi bilir misiniz, bakın kimlik belli olmayınca böyle şeyler sormak, konumunuzu tahmin etmek gerekiyor. Leninizmde veya benzer ekollü disiplinli partilerde partinin tek bir görüşü olur, ufak tefek ayrılıklarla herkes belli bir görüşü anlatmaya çalışır. HTKP hangi görüşü anlatacak? Ama bu bir kitle partisiyse, cepheyse, Leninizmden vazgeçtik diyorlarsa, ona da kabul. Ama bilelim. Her şeyci birden olmak siyasi etikte ancak potmodernlerin kabul edebileceği bir şey. Her şeyci olacaklarsa ÖDP'ye katılsınlar. Kaan A.
22-02-2015 18:07 (8)
Anadolu Ajansı yine beni benden aldı. şu Çernobil neymiş be arkadaş! bana Türkiye'de Çernobil olayı sonrasında baş-boyun kitlelerinde, kemik iliği patolojilerinde ve benzeri gıvırzıvırda artış olduğunu gösteren bi tane (rakamla - 1) aklı başında, düzgün metodolojili, ciddi istatistik zırvalaması olmayan çalışma gösterebilir misiniz? lütfen! lütfen diyorum bakın. yurdum insanının "ganser de ne arttı yav, her haneden artık bi ganserli çıkıyo, çağımızın vebası, çernobilden oluyo bunlar hep" düzeyindeki kıraathane geyiği türevinde cümle yazmayınız. çünkü yazı kalıcı bişey. bunu okuyup böyle bişeyin olduğuna inanabilecek bissürü (rakamla - 35.678.942 falan gibi) mal var benim güzel ama yalnız memleketimde. Virchow YAYIMLANMADI zırvası üzerine daha evvel kallavi bi yorum yapmıştım. tekrara gerek yok. büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim. hadi bay bay. a.y.a.
22-02-2015 18:07 (9)
anlama demeyelim,anlamaya çalışma diyelim.ki anlamaya çalıştıkça anlama ve anlaşma olasılığı artar.dbo
22-02-2015 19:18 (10)
TTB. (2006). Çernobil Nükleer Kazası Sonrası Türkiye'de Kanser. Ankara.
22-02-2015 20:03 (11)
1.Auvinen A, Hakama M, Arvela H, et al. Fallout from Chernobyl and incidence of childhood leukaemia in Finland, 1976–92. Br Med J 1994; 309: 151–54 (akt. Moysich KB, Menezes RJ, Michalek AM. Chernobylrelated ionising radiation exposure and cancer risk: an epidemiological review. Lancet Oncol 2002, 3, 269–279). 2. Appleby LJ, Luttrell SP. Case-studies of significant radioactive releases. In: Warner F, Harrison RM, editors. Radioecology after Chernobyl. Chichester’ John Wiley & Sons; 1993. p. 33–53. 3. Astakhova LN, Anspaugh LR, Beebe GW, et al. Chernobyl–related thyroid cancer in children of Belarus: a case–control study. Radiat Res 38 ÇERNOBİL NÜKLEER KAZASI SONRASI TÜRKİYE’DE KANSER „ 1998; 150: 349–56 (akt. Moysich KB, Menezes RJ, Michalek AM. Chernobyl-related ionising radiation exposure and cancer risk: an epidemiological review. Lancet Oncol 2002, 3, 269–279). 4. Baldwin J. Mapping the fallout from the Chernobyl disaster: an interview with John Baldwin. Environ Rev 1
22-02-2015 20:03 (12)
http://www.ttb.org.tr/kutuphane/cernobil_06.pdf buradaki sonuç kısmını okuyun.yeterince kaynak var.
22-02-2015 21:37 (13)
10, 11 ve 12 numaralı yorumları gönderen isimsiz varlık, sence ben bu gönderdiklerini okumadan "aaa, la bak, harbi gaynak varmış ya" der miyim? Cık! Demem. Okudum mu? Okudum. Sen okudun mu? Sanmam. Çünkü okusaydın benim gibi uyuzun, cinsin öndegidenine bu bulşiti arşın diye göndermezdin. Halep nere ben biliyom guzuuum. Alpaslan Türkkan'ın yazdığı bölümde 2005 tarihli, O. O. Şentürk'e ait uzmanlık tezi referans verilmiş. Cık! Maalesef başka törkiş data yok kanser konusunda. Orada da çalışmanın metodolojik kusurları mevcut. İstatistik kaput. Hülasa, başka kapıya guzum. Ben 8 nümeroda aslında soru sormadım. Cevabı biliyodum. Orada kastedilen tam da bu verinin yokluğuydu. Bilim imanla yürümüyo. Doğu Karadenizli emicelerin geyiğine benim garnım tok. Sen takılabilirsin. Ama bi ricam olacak. Lütfen kürttabiblerbirliği cerahatini bana kanıt diye sunma. Olur mu? Niye mi kürt? Hiç türk olduğuna ben şahit olmadım da... Halkların gardeşliği falan fıstık. Hadi mucukus. a.y.a. sizi seviyor.
22-02-2015 22:27 (14)
http://www.nukte.org/node/105 aya haklı, bakın burda da hiç artmadığı yazıyor.
22-02-2015 22:38 (15)
ee bu ne, ttb ninki kötü, sağlık bakanlığı daha güvenilir öyle mi? o zaman cahit aral-turgut özal -kenan evren'e de güvenelim. koca bakan, başbakan, cumhurbaşkanı yalan mı söyleyecek? bir de bütün diğer yerlerde arttığı araştırmalarla kanıtlanırken biz de artmamasının altında nasıl bir keramet var acaba? yoksa türke aids gibi radyasyon da etki etmiyor mu sayın aya... isimsiz varlık
22-02-2015 22:56 (16)
Sayın aya diye yazan ellerin dert görmesin emi unidentified commenting subject. O gönderdiğin TTB bulşitini kendin bi okuyaydın ilk bölümde kafiristan verileri de mevcuttu. Ne yaziy orda? Yonanistan dışında anlamlı ilişki gösterebilmiş ülke bazlı çalışma yok. Yonan verisi de hayli tartışmalı diyollar! Sen beni okumadan yorum yapıyo sanıyosun. Ama feci yanılıyosun. Ben hiç işkembeden sallamam. Tiynetim müsait değil. Belarus verisini ben zati biliyodum. Hatta ben ekliyim. Ukrayna ve Moldovya verileri de benzer. Sadece 16 yaş altı baş-boyun kitleleri için artış var. Baş-boyun diyorum ya, kafan karışmasın. Tiroid kitleleri bunlar. Papiller tiroid kanseri diye iyice özelleşelim istersen. Ben gerçekten bazı yorumcuları anlayamıyorum. Hayır arkadaş, bahsettiğim şey benim işimin bi parçası. Senelerdir tiroid kanserleriyle uğraşıyorum. Bu verileri inanın sizden iyi takip ediyorum. Yani... Lütfen! El insaf! Bize de mi lolo?! a.y.a.
22-02-2015 23:10 (17)
zaten radyasyonda artış gösteren kanser tiroid papiller kanseri ile lösemiler, bir de sarkomlar değil midir? çocuk tiroid kanserlerinde artış olduğunu kendin söylüyorsun işte. o kanserden sayılmıyor mu?
22-02-2015 23:10 (18)
Ben sana başka bi bilgi daha veriym. Hazır ağrıdan uyuyamazken... Ukrayna, Moldovya, Belarus sathında Basedow-Graves hasta sayısı da dünya ortalamasının çok üstünde. Acaba tiroid kitlesi oranlarında yükseklik de bunla alakalı olmaya? Hem bu yükseklik ta 60'lı yıllardan beri biliniyo. Çernobil? 20 yıl evveline nası etki etmiş sence? Lütfen! Cisimsiz darlık getirtmeyin bana. a.y.a.
23-02-2015 00:13 (19)
17'ye... 18'i okumadan yorum yazmışın. Cık cık cık. Aceleci davranmanın acı sonucu. Bak yine Türkiye ve Çernobil dalgasına dair bişe çıkmıyo. Tüh. Bu gece de olmadı. Hadi iyi cüceler. a.y.a.
23-02-2015 00:13 (20)
Aya'nın üslubunu bilmem ama burada yazdıkları doğru. Kendi sahası, sakat da çıksa saha avantajı var. Geçmiş olsun. MB
23-02-2015 09:59 (21)
A.Y.Ü. ve sen yokken buraların tadı tuzu olmuyo be MB. Mehmet Harma da pek gözükmüyo. Edi'yle Budu, Şakire'yle Dudu kalakaldık öyle. Yoruldum. Çernobil hala bende kronik bi yorgunluğa neden oluyo. Kafam da Çernobil yüzünden hafif kırık zaten. Sen radyasyonlu çay içmedin umarım. Arada uğra, olur mu? Özletme kendini fazla. Ben de bi uyuyabilsem... a.y.a.
23-02-2015 10:00 (22)
ben ayanın iddiasını anlamadım. radyasyon kansere yol açmaz mı diyor yoksa çernobil kansere yol açmadı mı diyor, yoksa çernobil başka yerlerde kanser yaptı ama türkiyede yapmadı mı diyor. eğer ayanın iddiası radyasyonun kansere yol açmadığı ise ve bunu konunun uzmanı olarak söylüyorsa saygı duymak lazım diyorum, konunun uzmanı olmayanlar konuşmasın lütfen, uzmandan iyi mi biliyorsunuz?
23-02-2015 11:07 (23)
22, canımındışı, niye böyle yapıyosun? Adsız çıkıyosun piyasaya. Ben radyoaktif enerji formları insanda neoplastik süreç stimulusu yapmaz demiş miyim? Yooo. Bak benim kimliğim belli. Peki sen kimsin de bana kılçık atıyosun? Hiç. Adın olmadığına göre kişi de değilsin. Sana ha guzuma bile yok. Ağır disleksiden kurtulman mümkün gözükmüyo. a.y.a. büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öper. Sen kişi olmadığın için sana 😶 sımaylisi gönderiyore.
23-02-2015 11:07 (24)
Sn. a.y.a., 1. yazıdaki "(Çernobil) etkilerinin Türkiye’de yakından yaşanmasına ve hala yaşanmaya devam etmesine rağmen" cümlesine istinaden 8 numaralı yorumu yazmış ve benden kaynak istemişsiniz, ben de okurlar için kaynağımı 10 numaralı yorumda vermişim (11 ve 12 numaralar bana ait değil). Benim yazımda sadece "Türkiye'de Çernobil etkilerinden" bahsediliyor, ne sizin iddia ettiğiniz gibi "baş-boyun kitlelerinde, kemik iliği patolojilerinde ve benzeri gıvırzıvırda" artış olduğu iddiam yok. 2. Kaynakta "Çernobil Nükleer Santral kazası sonrası Türkiye’ye de radyoaktif bulaş olmuştur. Ancak bu bulaşın insan sağlığına olan zararı konusunda yeterli veri bulunmamaktadır" deniyor (S. 45). 3. Eğer Çernobil kazasının Türkiye üzerinde HİÇBİR etkisi bulunmadığını savunuyorsanız bence bunu bir makale ile yayınlayarak bilim dünyasına önemli bir katkı yapabilirsiniz. Tıp dünyası sizin gibi değerli bilim adamlarını dört gözle bekliyor lütfen buralarda harcamayın kendinizi. Saygılar. AA.
23-02-2015 12:54 (25)
haaa, bakın bu olmadı sayın akalın. hem de hiç olmadı. şimdi 1) yanılıyosunuz. ben sizden kaynak istemedim. bilip de bilmemezlikten gelme numarası yaptım 8 numaralı yorumda. 13 numarada da bunu açıkça belirttim. kaldı ki 8'i okurken bunun anlaşılması zaten gerekiyodu. 2) çevir gazı yanmasına gerek yok. sizin bu yazınızın 4. paragrafını okuyan insan çernobil'in ülkemiz enflasyonu, işsizlik oranları ve kredilerde geri dönüş yüzdeleri üzerinde olumsuz etkisinin olacağını mı anlamalıydı? ben 8'de radyoaktivitenin etkisi olması beklenen durumları daha açıkça ifade ettim (gıvırzıvırı doğumsal anomali ya da embryolojik gelişim bozukluğu olarak ele alın. sarkom markom cıs!). 3) ben bişey iddia etmiyorum. hele çernobil'den sonra türkiye'de radyoaktif bulaş olmadığını iddia edecek salaklıkta hiç olmadım. 4) ama benden farklı bi konumda (bu yazıyı yazmış kişi olarak; başka anlamda değil) siz bi iddia sahibisiniz. çünkü bişey yazmışsınız. ben de diyorum ki, iddianızı ispat edin. +++
23-02-2015 12:56 (26)
+++ çünkü var olduğunu iddia ettiğiniz bişeyi (tanrı ya da überzortik ışıma gücüyle insan zihni kontrol edebilme becerisi falan değilse sözkonusu fenomen) ispatlamak kolaydır. zaten uyanık dinciler ne der? tanrı'nın yokluğunu ispat edebilir misin? bu ayrı bi mantık tartışması. ama benim etki yok diye bi iddiam olmadığına göre argümanınız boşa çıkar. 5) 3. remarkınıza sizin tarzınızda cevap vermeyeyim. ama bunu bi kenara not ettim. tıp dünyası galiba sizden umudu çok kesmiş olmalı ki, sizi epeyce buralarda harcanıyor görüyorum. 6) bu notum tüm site okurlarına: ben burada kişisel dalaş yapmıyorum. bi üretim faaliyeti sonucu a) şiir çıkartabilirsiniz, b) deneme - kurgu türünde tasnif edilebilecek bişeyler çıkarabilir, c) haber nitelikli bi veri sunabilirsiniz, d) bilimsel temelli bazı savlar ortaya koyabilirsiniz (makale sözcüğünü kasten kullanmadım!). a ve b için estetik kritik anlamlıdır. ama c ve d için tutarlılık ve mesnetlilik aranır. yani siz bişey dediniz diye ben ona iman edemem!+
23-02-2015 13:07 (27)
+ o yüzden, bu sitedeki tüm yorumlarımda sizin çoğunuzun belki hiç hoşuna gitmeyen bi stilde, ama hep makul bi eksiklik noktasından eleştiri yaptım. siyasi konularda ne yazmışım? sol mol?.. cık! ı-ıh! benim mecram belli. burada birileri tıpla ilgili yorumlar ve yazılar gönderirken ben de mesnetli olanları ve mesnetsiz olanları kafamda tartıyorum. yine de yorum yazmadan evvel bi kontrol ediyorum. ondan sonra, mesnetsiz olanların bu haline kendi meramımca işaret ediyorum. dil, kökenbilim falan konuları da ayrı bi ilgi alanım. amatör üstü bi ilgi! o yüzden bu başlıklardaki yazılara bulaşıyorum. amacım kişisel dalış değil. bu usül ve mantık hatalarını mümkün olduğunca teşhir etmek. ki yazanlar okuyucu karşısında sınırsız sorumsuz olmadıklarını hatırlasınlar. yoksa bana ne, di mi? ama KAÖD! ben demiym, sen deme, herkes birbirini gazlasın. ondan sonra bu hale düşüyoruz işte. 7) tekrar belirteyim, benim kişisel kavgam yok! hatta bazı yazarların ve yorumcuların zekası çok hoşuma gidiyo, sırf +
23-02-2015 14:56 (28)
+ azıcık makara kukara yapalım da milletin kafası bi grilikten kurtulsun diye topa artistik dalışlar falan yapıyorum. onların bazıları da güzel karşılıyolar. size estetik gelmiyo diye kötü ya da zararlı olmak zorunda değil nihayetinde. karagöz-hacivat gibi düşünün. merak etmeyin. ben hacivat olduğumu iddia etmem. benden olsa olsa ayı karagöz olur. işte böyle kardeşler. hepinize hürmetzzz. çernobil'den gözüm yandı. az uyiym. a.y.a.
23-02-2015 14:57 (29)
Sayın a.y.a., yazıyı tekrar okuma zahmetine katlanabilirseniz yazının İDDİASININ "Çernobil etkisiyle Türkiye'de kanser vakalarının artmış olduğu" değil "Down sendromuna yaklaşım da, şiddete karşı duruş da, nükleer tehlike de, iş kazaları ve meslek hastalıkları da, trafik kazalarından ölümler de birer politik sorundur ve çözümleri de politiktir. Bu sorunların hiçbiri salt tıbbi – teknik “çözümlerle” aşılamaz" olduğunu anlayabilirsiniz. Eğer bu konuda eleştiriniz varsa buyrun tartışalım. Yazı içinde "(Çernobil) etkilerinin Türkiye’de yakından yaşanmasına ve hala yaşanmaya devam etmesine rağmen" cümle parçasına (cümle dahi değil) yer vererek sizin Çernobil sonrası Türkiye'de kanser vakalarının artmış olduğunun KANITLANMIŞ olduğunu sanmanıza neden olduğum için gerçekten özür dilerim. İnanın amacım sizi bu konuda yanıltmak değildi. AA.
23-02-2015 22:01 (30)
sayın AA, her mokun ucu politikaya dayanıyo. buna itiraz etmedim ben. malumu ilam'a gerek var mıydı? bir yılda kişi başına doktor vizit sayısının 10 yılda 4 kat artması tabii ki tıbbi bi gerekçeyle açıklanamazdı (eğer veba ya da kolera salgını başlayan ortaçağ Floransa'sında değilsek). Beşiktaş seyircisi, lütfen! a.y.a.
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210909
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.