Sahtekar bir adam olarak Freud'un rezil cinsellik kuramı - Freudculuğun eleştirisi (4)

"Genele uygulanabilecek tek bir fikir belirdi kafamda. Bir vaka olarak kendime baktığımda da anneme aşık olduğumu ve babamı kıskandığımı fark ettim, şimdi bunun çocuklukta rastlanan evrensel bir olay olduğunu düşünüyorum" Freud (Wilhelm Fliess'e mektubundan)

Bu dizinin yazarını tanımasanız bile şimdiye dek yazılanlardan herhalde anlamışsınızdır. Freud'un Oedipal kuramında en ufak bilimsel gerçeklik bulabilseydik o gerçekliği kabul ve derinleştirmede anaların dibine kadar gider, cinselliğin tavanına vururduk. İtirazımız tutucu-gerici ahlaktan kaynaklanmıyor. Evrensel temel ahlaka ve bilimsel ahlaka dayanıyor.

Freud'un aklına esseydi de mitlerden, hikayelerden Oedipus'u değil de, herhangi başka birini seçseydi, örneğin tüm insan ruhsal yapısını, varoluş dramını Othello üstüne kursaydı, ne değişirdi? Hiç sordunuz mu kendinize böyle bir şeyi? Othello'nun kıskançlığını da değil, başka bir şeyi kurgulasaydı. Mesela şöyle bir senaryo: Çocuk doğduğu andan itibaren annesinin görünümünden, deri renginden farklı bir karşı cins aramaya başlar. Annesi beyaz tenliyse kara tenli, kara tenliyse beyaz tenli bir kız veya erkek arar. Onu bulduğunda ve aralarında ilişki başladığında sorun bitmez. Bu kez de gözü kendi ten renginde karşı cinsten bireylere kaymaya başlar. Ve bu çözülmez, bitimsiz gelgitler, kıskançlıkla açıklanamayacak ruhsal boşluklar yaratır kişinin bilinç ötesi dünyasında...

Pekala kabul edilebilir bir kurgu, öyle değil mi? Şu anda beş dakikada uydurdum. Emin olun bu kurama yaşamdan milyonlarca örnek bulunabilir ve Oedipal kuramdan çok daha gerçekçidir. Ama aslında en ufak bir bilimsel değeri yoktur, çünkü tüm insanlığın karakterini, yazgısını açıklayacak bir kurgu asla değildir, ufak hakikat parçalarından türetilmiş bir fantezidir. Freud, "Oedipus karmaşası" kuramı yerine "Othello açmazı" kuramını dünya entelektüel alemine sunsaydı belki yüz yıldır onu konuşuyor olacaktık. Belki de konuşmayacaktık, çünkü bir kuramın ne kadar saçma ve gerçekdışı olsa da tutulmasını veya tutulmamasını sağlayan şey çoğu kez belirsizdir. Belki de Oedipus kuramındaki o iç gıcıklayıcılık, o insanda isyan hissi uyandıran pervasızlıktı onu popüler kılan.

Fakat gerçeğe baktığımızda, elbette çocuk cinselliği diye bir şey var. Bunu çok az kişi reddediyor. Küçük çocuk, kafasında ana babasına dair o masum çocuk cinselliği içinde birtakım hisler geliştirebilir, birtakım yarı bilinçli arzular duyabilir. Zaten çocukların içleri erişkinlere göre çok daha dışlarıyla birdir. Bazı duygu, heves ve arzularını ifade ederler zaten. Babamla evleneceğim, diyebilirler, annemi babamdan kaçıracağım da derler. Ama bu duygular sıklıkla yer değiştirir. Bazen babası kimine göre anası öne çıkar. Ve asla bu anne babayla sınırlı bir ilgi değildir. Kardeşine de aynı duygular besleyebilir, komşu teyzeye de, akraba bir delikanlıya da. Ve tüm bunlar bir-iki yaşında tamamen çocuğun ilkel zekası içinde de cereyan edebilir, 3-6 yaş arasında görece yükselmiş aklıyla ve kısmen anımsanan dönemde de, 6 yaştan sonraki tüm dönemlerde de.        

Ve bu dönemlerden hangisinin daha önemli olduğuna, anımsanan deneyimlerin mi anımsanmayanların mı baskın olduğuna dair hiçbir bilimsel kanıt bulunmamaktadır. Ayrıca bu tür masum cinselliğin insan karakterinin oluşumunda gerçekten önemli rol oynadığına dair hiçbir veri yoktur.

Ancak farklı türden düşünceler giderek kuvvetlenmektedir ki, onları doğrulayan çok sayıda çalışma yapılmıştır, bu çalışmalar devam etmektedir.

"Kişilik ve mizaç-huy, çoğumuz başka türlü düşünsek de akıl hastalıkları gibi biyolojiktir. Temel mizacımız anaokuluna gidinceye dek kurulur ve çalışmalar üç yaşında saptanan temel mizacın on sekiz yaşındaki erişkin mizacımızı öngörebildiğini ve kararlı olduğunu göstermiştir." (Nassir Ghaemi - First Rate Madness)

Thomas ve Chess'in 1984 çalışması 133 deneği bebekliklerinden ergenlik sonuna dek izledi. Bu deneklerin 3 yaşında gösterdikleri temel huy özelliklerinin ergenlik sonunda büyük oranda korunduğu gösterildi. Ana baba tutumunun ve maruz kalınan travmaların, sonuçları büyük ölçüde değiştirmediği görüldü. Evlat edinme çalışmalarının birçoğu, anti sosyal kişilik bozukluğunda genetik etmenin büyük rol oynadığını gösterdi. (Düzgün aileler içinde yetişen anti sosyal ana babanın çocuklarında yüksek oranda kişilik bozukluğu görülüyordu.) İkiz çalışmaları tek yumurta ikizlerinde çift yumurta ikizlerine göre yüzde 68'e, yüzde 33'lük bir üstünlük gösterdi. (Katleen R. Merikangas, Myrna M. Weismann, American Journal of Psychiatry, 1986)

Psikolog Walter Mischel'in 1960'lardaki "lokum deneyi" klasikleşmiştir. Dört yaşındaki çocuklar bir odaya alınır. Önlerine birer lokum konulur. İstedikleri zaman onu yiyecekleri söylenir. Fakat 15 dakika sonra yerlerse bir lokum daha verilecektir onlara. Bazı çocuklar kendini tutamayıp lokumu hemen yerken, bazıları arzularını denetleyerek 15 dakika dayanırlar ve ikinci lokumu da yiyebilirler böylece. Bu, çocuktaki kendini denetim gücünü gösterir. Aynı çocuklar ergenlik sonrası yıllarına dek izlenmiştir. Kendini denetleyebilen gruptakilerin denetleyemeyenlere oranla birçok bakımdan daha başarılı oldukları saptanmıştır. (Robert Kurzban - Neden Sizden Başka Herkes İkiyüzlüdür, Alfa Yay.)

Kişiliğin oluşmasında genetik ve çevresel etmenlere tekrar döneceğiz. Burada genetik biyolojik belirleyiciliği vurguladık diye çevresel etmene önem vermediğimiz anlaşılmasın. Yalnız çevresel etmen dediğimiz şey de kesinlikle Freud'un fantezisindeki tuhaf şeyler değildir, bilimsel yaklaşımda bu uydurmaların hiçbir önemi kalmamıştır artık.
Birçok "textbook"da, tarafsız tıbbi yayında değişik ruhsal hastalıklara neden olabilecek etmenler sıralanırken Oedipus karmaşası veya oral-anal-fallik dönemin Freudcu yorumunun bahsi bile geçmemektedir. Rastgele bir örnek, Mayo kliniğinin bir yönergesinden:      

Somatizasyon bozukluğu, konversiyon (histeri) için yatkınlık getiren etmenler: Yakın zaman gerilim, ruhsal örselenmeye uğrama; kadın olmak; başka bazı nevrotik psikiyatrik bozuklukları olmak; başka bazı nörolojik bozukluklar; yakın akrabalarında, ailesinde aynı türden hastalık geçirenlerin bulunması (kalıtım); geçmişte fiziksel veya cinsel örselenmeye uğramak; ihmal edilmiş çocukluk...

Rastgele dedik ama, bunu özellikle somatizasyon bozukluğu, konversiyon (yani histeri) üstünden seçtik ki, Freud'un en çok üzerinde durduğu, kuramını neredeyse tamamen üstüne inşa ettiği psikiyatrik hastalık tam da budur. Var mı bu devirde anaya aşktan, babanın kendini hadım etmesinden korkma diye bir şey bilimsel psikiyatride?

Yineliyoruz: Freud insanın cinselliğe bakışında bir çığır açmış, bunun önemini vurgulayarak bir devrim yapmıştır, ama bir karşıdevrimdir bu. İnsanın cinsellik bilincini en az elli yıl kapamıştır. Keza bilinçaltı-bilinçdışı kuramı da bir yeniliktir, ama onu da baştan çarpık kavradığından bilinçaltı kavramını da bilinçle birlikte batırmıştır. Şimdi Freud'dan başka somut örnekler göreceğiz.

Freud'un zavallı vakaları    

Kadınları küçük gören bakışına, kuramıyla onları aşağılamasına karşın her ne hikmetse Freud'un hastalarının büyük çoğunluğu kadındır, kuramını üstünde kurduğu vaka örneklerinin de çoğu kadındır.

Niye kadınlar büyük çoğunluktur? Kadınlarda Freud'un ilgilendiği türde nevrozlar çok daha yaygındır bir kere.  Muhtemelen şimdi olduğu gibi erkekler çok zorda kalmadıkça psikiyatriste gitmemektedir. Freud'un tanı ve tedavi tarzı büyük ölçüde doktorun otoritesine, telkinine ve karizmasına bağlı olduğundan buna daha az kapılan erkekler olasıdır ki tanı ve tedaviye daha çok "direnç" göstermekte, bu da başarı şansını düşürmektedir. Her neyse konumuz bu değil.

Konumuz şu: Freud'un kadınlar üstündeki başarısız tedavili vakaları inanılmaz derecede çoktur. Fakat bunların büyük çoğunluğu psikanalizin aylara yıllara yayılan ve bağımlı hale getiren yönteminden ötürü terapistten (Freud'dan) bir türlü ayrılamamaktadır! Pardon, konumuz bu da değil. Konumuz şu ki, Freud başarısızlığı gizlemek için notlarında, yayınlarında türlü numaralara başvurur, bunlara kılıf uydurur ve kuramı neredeyse bu kılıflarla örülmüş koca bir yamalı bohçadır.  

Freud'un kuramını oluşturan vakalardan en çarpıcıları:

Emma Eckstein vakası:

Freud'un genç hekimlik yıllarında en yakın dostu, kankası, eşcinsel hisler duyduğu bir hekim arkadaşı vardır. Wilhelm Fliess. Freud'un eşcinsel hislerini saklamaya gerek duymaması, ikide bir bunu ifadesi emin olun beni hiç ilgilendirmiyor, ama konuyu anlamanız açısından bunu belirtmek gerekliydi. Biraz bende de vardır homofobi, ama inanın Freud'a tepkim asla onun cinselliğinden de cinselliği abartmasından da kaynaklanmıyor. Bu iki kanka durmadan kokain çekerler ve üstelik hastalarına da kokain verip hızlı "iyileşmeler" sağlarlardı. O da beni ırgalamıyor fazla, Freud bir süre sonra hastalarına kokain vermeyi keser (ondan bile emin değilim artık). Çünkü o zaman bile hekimler arasında kokainin reçete edilmesi yanlış bulunmakta, ayıplanmaktadır, suç kapsamına girmek üzeredir, muhtemelen bu yüzden Freud bir süre sonra tırsar.

İşte bu kankası Fliess, Emma Eckstein adlı bir kadına başarısız bir burun ameliyatı yapar. Niye mi yapar? Orası ayrı bir skandaldır. Bahsi geçen iki kafadar histeri hastalığı ile insandaki cinsel organ mukozası ve burun mukozası arasında bir bağlantı kurmaktadır. Zavallı genç kadın Emma histerik belirtilerinden ötürü her ikisinin de hastasıdır. Bir gün histeriyi önlemek için Fliess kadıncağıza burun ameliyatı yapmaya karar verir ve Freud da bunu onaylar. (Şimdi aklıma geliyor da ne malum bu kadına durmadan kokain vermedikleri, eğer burundan çekiyorsa, kokain burun mukozasında tahribat yapabilir, ameliyatın asıl sebebi bu da olabilir. Nitekim aynı yıl aynı ameliyatı Fliess, Freud'a da yapmıştır.) Ancak Emma'nın ameliyatında tentürdiyotlu tamponlardan biri içerde unutulur. Sonrasında durdurulamayan bir kanama başlar ve uzun sürer. Kanama neden sonra durdurulur, ama yara iltihaplanmıştır bu sefer de ve enfeksiyon iyileştirilemez. Enfeksiyonu iyileştirmek için genç kadının yanağında koca bir delik açılır. Kadın sonunda kurtulur, ama façası fana halde bozulmuştur.

Freud'un yorumu ne mi olmuştur? Kadına biraz üzülür ama dostu için daha çok üzülür ve kaygılanır. Fliess bu olaydan ötürü suçlanmaktadır, ceza alma ihtimali söz konusudur. Freud arkadaşının hiçbir kusuru olmadığını belirtmekle kalmaz (zaten yapılan ameliyat baştan gereksizdir, buna hiç değinmez) daha da yüzsüzleşir. Bu kuramsal ve çok daha tehlikeli bir alçaklıktır. İnsanlığı bir asır etkileyen kuramı yavaş yavaş kurulmaktadır. Kanamayı kadının histerisine bağlar (yok artık demeyin - aynen böyle yazmıştır), histeriyi de Emma'nın "cinsel özlemlerine". (Louis Breger, Freud Görüntüsünün Ortasındaki Karanlık)

Katharina vakası: Freud'un kuramını üstünde kurduğu ilk vaka serileri birbirinden ilginçtir. Bunlardaki ortak nokta bu kadınların anlattıkları, gerçek durumlarıyla Freud'un bunlara getirdiği absürd yorumlar arasındaki derin çelişkilerdir.

Katharina, panik atağa benzer kuvvetli anksiyete belirtileriyle üstadımıza başvurur. Freud'un notlarında bu belirtilerin babasıyla ablasının cinsel ilişkilerini görmesinden sonra başladığı yazılıdır. (Hastalığa neden olacak bundan daha güçlü bir örselenme düşünülebilir mi?) Görüşme ilerlediğinde Katharina'nın 14 yaşındayken babasının tecavüz girişimiyle karşılaştığı da açığa çıkar. Freud sırrı çözmüştür: Katharina erken çocukluk döneminde (6 yaş öncesi oluyor) babasına aşık olmuştur, şimdi bunun kıskançlığını yaşamaktadır. Son iki olaydan şöyle bir bahseder Freud, ona göre asıl travma veya karmaşa 14 yaşında, 18 yaşında falan yaşanamaz, ne karmaşa yaşanmışsa ilk altı yılda olur biter, sonra insana her gün tecavüz etsen, üstünde pek fazla konuşulacak bir şey değildir büyük düşünürümüz için.

Görüldüğü üzere bizim karşı çıktığımız Freud'un cinsel örselenmeleri çok öne çıkarması değildir, aksine adam çok ağır cinsel örselenmeleri bile kolaylıkla hafife almaktadır. Freud'un bilinçaltı-bilinçdışı kuramı tümüyle yanlış, hayali değildir. Ama onun asıl ereği başka bir  çarpık kuramsal fantezisini bir şeyin içine sokmak için bir şey, bir kap, bir araç bulmaktır. Bu kap, bu araç bilinçdışından başka bir şey değildir. Bir safsatayı kafalara sokmak için, o safsata çok mantıksızsa, dirençle karşılaşıyorsa ne yaparsınız? Karşınızdaki kişiyi veya tüm bir toplumu bilinçaltında yaşadığı bir şeyi o bilinç altında olduğu için bilmemekle suçlarsınız. Bilinemiyorsa sadece inan! Dinsel ilke aynı. Bilinemiyorsa, bilinçaltında yaşanmış ve anımsanmıyorsa o halde bilinçli olarak kabul edilemez. Bu kabul edilemez şeyi ona gösterecek kimdir? Freud ve izinden giden terapistler. Dindeki peygamberlikle, altındaki havariler, kardinaller, papazlar hiyerarşisiyle aynı. Bir şeye inandırmak için bilinemezliğin içine sok, bilinemezliğin içine sok ki insanlar araştırmasın, düşünemesin, hakkında kanıt isteyemesin. Freud'un bilinçaltı ve Oedipus fantezileri bir bütündür, bir bütün olarak safsatadır ve o yüzden bu kadar çok tutulur.

Birçok kuram ve bilimsel tez aslında gerçeğe sevdadan değil, kişisel-toplumsal-ekonomik-siyasi ihtiyaçlardan doğar. Firmalar gıda üretimini ucuzlatmak için GDO'yu kullanır örneğin, sonra tekelleşebilmek, daha fazla kar elde edebilmek için itirazları önleme gereksinimi doğar, GDO'nun insanlığa yararları bilimsel olarak "kurulur." Bu kurguda her şey yanlış değildir, kuşkusuz GDO'nun birçok yararı da vardır, ama asıl amaç ne, gerçeğe ve insanlığa hizmet mi; bir amaç doğrultusunda kuramsal kılıf uydurma mı? Amaç bozuksa, amaca giden yolda bilimsel yöntemden sapılmışsa, o kuram bir bütün olarak gerçeğe düşmandır ve onunla bir bütün olarak mücadele edilmelidir, çünkü insanın gerçeklik bilincini tahrip eden her şey insana düşmandır, zararlıdır.    

Dora vakası:

"Gençliğinin baharında, zeki ve güzel kız olan" (Freud'un ifadesi) Dora, babasının ısrarıyla Freud'a tedaviye gönderilmişti. Birtakım somatizasyon, anksiyete ve depresyon belirtileri gösteriyordu. Dora'nın annesi çekilmez bir temizlik hastasıydı. Dora'yla araları soğuktu. Babasını ise eskiden severmişti (Eskişehirliler gibi dedim ama, buraya uydu), fakat babasının tanıdık bir ailenin hanımıyla cinsel ilişkiye girdiğini öğrenince araları açılmıştı. Bu kadının kocası ise Dora'ya iki kez (on üç ve on beş yaşlarındayken) cinsel tacizde bulunmuştu. Bunlardan birinde adam Dora'yı dudaklarından öpmek isteyince kız çok tiksinmişti. Bizim Freud olayı hemen Oedipale bağladı. Dora'nın iğrenme tepkisini "histeri" diye etiketledi. Kız aslında babasına aşıktı, ama bir yandan da tacizci adamın karısına homoseksüel arzular duyuyordu Freud'a göre. Dora'daki psikolojik kaynaklı olarak değerlendiren öksürüğü de o söz konusu adamla oral seks yapma arzusuna yordu. (Bana rastlasa ağzını burnunu kırardım bu şerefsiz doktorun, ama yok, kıramazdım, çünkü dünya bunlardan kaynıyor, onlar bizi kırıyorlar.)

Dora bu yorumlara karşı çıktı. Bunun üzerine Freud o ünlü "direnç" kuramını ve "aktarım" buluşunu nazil etti. Dora bilinçdışı suçluluk duygularıyla bu gerçekleri reddediyordu. "Benim onu öpmemin hoşuna gideceğini düşünmüş olmalı" diyecek kadar ileri gitti şarlatan doktor. "Freud'un Dora'ya uyguladığı tedavinin kıza büyük hasar verdiği açıktır; günümüzde bu vakayı okumak, babasının ve hayatındaki önemli yetişkinlerin bencil oyunlarına alet olmuş bu genç kadına uygulanan saldırgan ve anlayışsız tedaviye şahitlik etmek üzücüdür" (aynı eser)

Bu baba onun pezevenk arkadaşı, Freud'u parayla satın alıp onun vasıtasıyla Dora'yı susturmuşlardır. Benim okumam da budur, hiç entelektüelce sayılmaz, öyle değil mi? Kimin okuması daha gerçekçi? Freud o kadarla kalmamış, bu adaletsizliği bu vaka özelinde bırakmamış, kuramsal kapsamda tüm dünyaya yaymıştır.

Nerede bu millet, nerede devlet!... Ey feminist, özgürlükçü, ifade şeysi, anti vesayet bilmemnesi copy paste entelektüelleri. Neredesiniz ey, Boğaziçi akademisyenleri, Cihangir insan hakçıları, 2. Radikalciler, ÖDP-Ödip kompleksi, Metis ve İletişim uleması, Leyla Erbil kerimeleri, mahdumları, Zizek fanları... Hani niye bu bastırılmış cinsel şehvetli Freud denen büyük kuram babasının fallusuna karşı dikilemezsiniz?  

Freud'un akıllara zarar ruhsal travma ve çevre etmeni anlayışı

Birinci Dünya Savaşı gelir ve Avrupa insan mezbahasına dönüşür. Tarihte hiçbir savaşta görülmediği kadar kırım yaşanır. On milyonlarca insan cephede her saniye ölümü bekleyerek aylarca yıllarca kar buz çamur içinde sürünür. Arkadaşları yanı başlarında paramparça olur, kendilerinin kolları bacakları kopar, gözleri çıkar. O zamana dek hiç böylesi görülmemiş bir salgın hastalık çığ gibi yayılır. Savaş nevrozu. Çaresizlik ve korku askerleri çıldırtır, intiharlar, arkadaşını öldürmeler, öldürüleceğini bile bile siperden fırlamalar, psikolojik kaynaklı felçler, durdurulamayan bayılma nöbetleri, sürekli ağlayarak katılmalar, bitmek bilmeyen gece kabusları vb. yüz binlerce askeri esir alır.

Freud ve tuzu kuru hempalarının savaş nevrozuna yorumu basit ve kesindir: Kadınsı erkeklerde görülen histerik belirtiler ve hepsi de 3-6 yaş Ödip şeysine bağlı.

Freud'un en yakın gözdesi, katı takipçisi Abraham'a göre "askerlerin dehşet semptomları, sürekli ölümle, öldürmeyle ve sakat kalmakla yüz yüze olmaktan değil, siperlerde başka erkeklerle fazla yakın olmanın uyandırdığı "homoseksüel libido" dan kaynaklanıyordu.

Aynı Abraham dokuz yaşındaki bir kız çocuğunun tecavüze uğradıktan sonra bunu anne babasına geç haber verişini, onun bu işten zevk aldığına yormuştu ve bunu yazdı. Bu adam daha ileri gitti, savaş nevrozu vakalarının kadınsı erkeklerde görüldüğünü, bedenin yaralı bölgelerinin erojen bölgeye dönüştüğünü de yazdı. Savaş nevrozlarıyla hiç ilgilenmemiş olan Freud efendi de (Çünkü bu nevrozlarla uğraşması için evinden biraz uzaklaşması gerekebilirdi ve üstelik o tip hastalar para da bırakmıyordu) uzaktan ahkam kesti, kuramlar geliştirdi ve Abraham'ın tüm saptamalarına onay verdi.

Bunlar kadınsılıktan kaynaklanıyorsa (üç yönlü hakaret var işin içinde, üç cinsin de aşağılanması) savaşın ortasında kalmış kadınların veya kadın askerlerin neden acaba hepsinde savaş nevrozu ortaya çıkmıyor, hatta kadınlar daha dirençli çıkabiliyor diye bir tane adam gibi adam veya kadın gibi kadın çıkıp sormadı. Üstelik basbayağı cesaretli, savaşta kahramanlıklar gösteren birçok eşcinsel bilip bilinirken. Eski Yunan'da, Sparta'da, Makedonya'da askerler arasında eşcinsellik çok yaygındı, ama bunlar ölümüne savaşırlardı.

Freud'a göre kız çocuğu hep bir penis sahibi olmak hayaliyle yaşar, acaba buradan mı çıkardı cevap. Kadınların savaşa direngenliğinin erkeklerden az olmaması acaba etraflarında bombayla parçalanan bir erkeğin penisinin kopup tam şeylerine yapışması beklentisinden mi kaynaklanmaktaydı?        

Oysa bilimsel çalışmaların ortaya döktüğü gerçekler bambaşka:

Post Travmatik Stres bozukluğu-disorder (PTSD) üstüne yapılan iki araştırma korkutucu ve çaresiz bırakıcı çok ağır ruhsal-fiziksel travmalardan sonra kimlerin bu hastalığa uğradığı veya uğrayanlarda kimlerin bu bozukluğun semptomlarını daha uzun süreli ve ağır yaşadığını ortaya koydu. (Rusya'da 1994-2005 yılları arasındaki 72 terörist saldırının kurbanları üstünde yapılan araştırma ve ABD'deki 11 Eylül saldırısının kurtulan kurbanları üstünde yapılan araştırma.) İki çalışma da hayata daha olumlu bakan, mizah duygusu yüksek bireylerin travmadan daha az etkilendiğini, nörotik karakterdeki bireylerin ise (güvensiz, kuşkucu, kapalı kişilik özellikleri) PTSD'ye daha çok uğradığını gösterdi. (Nassir Ghaemi- aynı eser)

Psikiyatride çelikleştirici etki diye bir şey tartışılmakta. Çocukluk travmalarının ruhsal olarak zayıf veya hasta bireyler ortaya çıkardığına inanılmaktayken, aslında tersinin doğru olabileceğine dair çalışmalar da mevcuttur. Ağır depresyon geçirenler üstünde yapılan bu çalışmalar, örneğin çocukluklarında yoksulluk çekenlerin depresyona daha direngen olduğunu göstermiştir. Buna "steeling effect - çelikleştirici etki" denir. (David H. Barlow- Anxiteyy and its disorder: The Nature and Treatment of Anxiety and Panic)

Obsesif kompulsif bozuklukta tek yumurta ikizlerde ayrı yumurta ikizlerine göre anlamlı derecede daha fazla hastalığa rastlandı. Bu hastalığı gösteren kişilerin birinci derecede akrabalarında hastalık oranı yüzde %'35'di. Bir çalışmada intihar edenlerin birinci derecede yakınlarında ortalama intihar oranının dört katı intihar görüldüğü gösterildi. Başka bir çalışmada intihar etmede monozigotluğun çift yumurta ikizliğine göre anlamlı derecede intihar oranını artırdığı bulundu. Saldırganlıkla ilgili çalışmalar kalıtımı güçlendiren sonuçlar verdi. (Kaplan, Sadock, Synopsis of Psychiatry)

Guze, 1976'da 223 erkek ve 66 kadın mahkumun birinci derecede akrabalarında  normal popülasyona göre yüksek oranda anti-sosyal ve başka kişilik bozuklukları ve alkolizm buldu.  (Katleen R. Merikangas, Myrna M. Weismann, American Journal of Psychiatry, 1986)

Sınır Kişilik bozukluğunda genetik yük üstüne çok sayıda çalışmanın derlendiği bir makale 1989'da yayımlanmıştı. (Gunderson, Zanarini, Review of Psychiatry, volume 8,)

Eşcinsellikte, tek ve çift yumurta ikizlerinin karşılaştırıldığı genetik temeli gösteren iki çalışma için: Whirter, Review of Psychiatry, volume 12, 1989

2011 tarihli ve American Journal of Psychiatri kaynaklı haberlerden: The Independent şöyle diyor: "Bilim insanları ilk kez depresyona neden olan genetik nedeni belli bir kromozom üstünde saptadılar" Depresyonun genetik ve çevresel etmenlerden kaynaklandığı, fakat ciddi depresyonda ve tekrarlayan depresyonda genetik nedenin daha önde olduğu biliniyordu. Ancak bu kez kromozom 3 üstünde "3p25-26" olarak adlandırılan genin tekrarlayan ağır depresyonla bağlantılı olduğunu gösteren açık kanıtlar var.

Çalışma 839 aile ve 971 ikiz çift üstünde King's College Psikiyatri Enstitüsünce gerçekleştirildi. Esas kaynak: Breen G, Todd Webb B, Butler AW, et al. A Genome-Wide Significant Linkage for Severe Depression on Chromosome 3: The Depression Network Study. Am J Psychiatry Published May 15, 2011

Ermenistan'daki büyük depremden sağ kalanlar arasında rastlanan depresyonlarda yüzde 60 oranında genetik geçiş saptandı. http://www.recoveryranch.com/articles/therapy/depression-heredity/

Neuron adlı dergide yayımlanan başka bir çalışmada depresyonla ilgili SLC6A15 kodlu özel bir gen bulunduğu yazıldı. Martin A. Kohli, Susanne Lucae, Philipp G. Saemann, Mathias V. Schmidt, Ayse Demirkan, Karin Hek, Darina Czamara, Michael Alexander, Daria Salyakina, Stephan Ripke et al. The Neuronal Transporter Gene SLC6A15 Confers Risk to Major Depression. Neuron, Volume 70, Issue 2, 252-265, 28 April 2011

2008'de Massachusetts General Hospital, Kaliforniya Üniversitesi ve Yale Üniversite'sinden bir grup bilim insanı anksiyete, içe kapanık davranış kalıpları ve kendini engellemeyle ilgili özel bir geni buldu. http://www.livestrong.com/article/143408-genetic-factors-depression-anxiety/

Bir çalışmaya dayanan makale, erkek eşcinsellerin benzer genetik özellik taşıdığını (xq28 üstünden) ama bu geni taşıyanların %40'ının eşcinsel olduğunu gösterdi. 2011 tarihli İngiltere kaynaklı bir ikiz çalışmasında lezbiyenliğin en az %25 oranında genetik kaynaklı olduğu gösterildi: http://fhs.mcmaster.ca/main/news/ news 2007/sexual orientation genetics.html

Bu kaynakları, kanıtları neden verdim? Aslında ruhsal hastalıklarda, kişilik bozukluklarında ve doğrudan kişilikte biyolojik-genetik etmenin başat rolünü gösteren onlarca kat fazla başka çalışmalar da gösterilebilir. İnanmayanlar için onlar da yeterli olmayacaktır. Konuya ilgi duyup nesnellik içinde araştırmak isteyenler de zaten kendileri farklı kaynaklar bulabilir. O yüzden bu listeyi uzatmayacağım.

Nesnel olarak olguya bakabilen kişiler, insan kişiliğinin Freud'un iddiası doğrultusunda 0-6 yaş arasında mı oluştuğunu, insanın ruhsal hastalıklarının muhakkak bu 0-6 yaş arası bilinç dışı karmaşalara mı dayanması gerektiğini; yoksa insan kişiliğinin başka bir takvimle ve başka etmenler mi şekillendiğini ve ruhsal hastalıkların birçok çeşidinin farklı nedenlerden mi kaynaklandığını anlayabileceklerdir.

Sonraki bölümde genetik etmen nedir, çevre etmeni nedir, birlikte nasıl işlev görürler, tek ve çift yumurta ikizleri çalışmaları neden önemlidir gibi temel sorunlara değinecek, sonra Freud'a yeniden döneceğiz.

Kaan Arslanoğlu

Facebook
yorumlar ... ( 33 )
05-01-2015
05-01-2015 22:47 (1)
Bilinemiyorsa sadece inan! Dinsel ilke aynı. doğru söze ne denir.bu yüzden solda bile şehit kavramı yerleşmiştir.bize inanç değil bilinç lazım.az bil ama öz bil ve saçmalama.kaan bey Freud'un üstüne gitmeyin onun suçu yok.babası yaparken malzemeden çalmış.yapacak birşey yok.ismail kaptan.
05-01-2015 22:47 (2)
Freud'un çalışmaları ve kuramının öznelliği bir yana, işin size dokunma biçimi sizde oluşturduğu tepki biçimi ilginç, bunca öfkenizin analiz edilebilitesi nedir, merak uyandırıcı.Okşan
06-01-2015 00:00 (3)
okşan yorumcusunun yorumlarındaki "dokunma biçimi" değinisi... bunu tekrarlamaktaki hassasiyeti... taktil hissiyat çağrışımlı niki... bunlar hep beni benden alıyor. "analiz edilebilite" buyurmuş. jargon tanıdık. neyse. yazıya dönelim. conan tek yumurta ikizleri üzerine yapılmış çalışmaların sonuçlarını dikkatle takip eder ve ahaliye de bunları takip ve tahlil etmelerini bahusus tavsiye eder.
06-01-2015 00:22 (4)
Sn KA bu ilginç yazısında sonraki bölümde genetik ve çevresel etmenleri ayrıca anlatacağını belirtmiş; ancak buraya kadarki kısımda bir hususu vurgulayarak katkı koymak istiyorum...Genetik, yani genlerle ilişkili hastalık eşittir ailesel veya kalıtsal hastalık demek değil, yani aynı anlama gelmemekte...Yatkınlıkların dışında, bir çok durum/hastalıkta, yaşamın ileriki dönemlerinde sonradan, genler üzerinde değişiklikler olabilmekte; çevresel maruziyetler (enfeksiyonlar, ilaç ve kimyasallar, radyasyon vb) de ayrıca genler üzerinde hasarlanma oluşturabilmekte ve burada epigenetiği de anmakta yarar var...Öz. stresle ilişkili epigenetik değişiklikler oldukça ilginç...Saygılar.HM
06-01-2015 00:36 (5)
hığğğ ve çukulata! epigenetiği ben söylicektim yaaa
06-01-2015 09:41 (6)
YAYIMLANMADI
06-01-2015 09:49 (7)
Okşan rumuzlu erkeksi şahsın yaklaşımı Freudculuk açısından ilginç ve tipiktir. Buna iki bölüm sonra daha etraflı değinecektim, gerçi ilk bölümlerde de var bu Freudcu faşizm. Bu faşist bakışa göre Freudcu saçmalamaları kabul etmediğinizde, itiraz ettiğinizde hastasınızdır, bilinçaltı kompleksleriniz çok yoğundur, "homoseksüelsiniz" vb. vb. Bu YAYIMLANMADI faşist kafalar kendi tarikatlarından ayrılanlardan kendilerine karşı çalışmasınlar diye yazılı itirafnameler bile almışlardır. Okşan kendini pek zeki sanıyor ama bu tipik Freudcu 6 yaş öncesi zekadır. Hadi bakalım, bu zekayla bu kadar. Kaan A.
06-01-2015 09:55 (8)
6, bu sitede, içinde kaplıca geçen bir yorum yayınlanamaz mı yaa. kaplıcayı da mundar ettiniz sonunda.
06-01-2015 10:53 (9)
Tam Okşan'ın kim olduğunu seziyor gibiyim diyecektim sümsük geldi aniden. Tabii ne yazdığını görmeden sümsüğü görmemiz pek hakça bir durum değil. Sümsüğün eski arkadaşlara daha şiddetli inmesi ve onların pek oralı olmamaları ilişkinizin geçmişine ait ama bizi de ürkütmüyor değil. Diyeceksin ki "sizin bir kafamıza çıkmadığınız kaldı, el insaf", bunun için bayağı göz nuru döktüğümüzü ve hariçten üfürenlerle aramızdaki kalın çizginin tarafınızdan takdir edildiğini umdum hep, torpilli parishilton kontenjanından olduğumuzu değil. Ergenliğinden beri Fröyd tacizine maruz kalan biri olarak ben hevesle izliyorum yazılanları da, beriki sinsi sapkınların ne dediğini de bilmek isterdim. Burada da "onlar zaten her yerde, hakim olan ve ezenler onlardır" denecek - düşünce okuma var bende, aldıracağım vaktim olunca-. Bilmiyorum, d-vitamininde sümsük bayağı yakına gelmişti, dün de sizin Gülümser'i benzettik diye sakata gelmeyelim yani. Bak korkudan kimse tv'de gördük, gürbüzdü yazamıyor :) YÜ
06-01-2015 10:53 (10)
Okşan zeki veya kendini zeki sanan değil sadece dokunma ve dokundurmalara duyarlı bir kardeşiniz, elbet bu da aktarım -karşıaktarım çerçevesinde analize dahil edilebilir. Okşan
06-01-2015 13:15 (11)
sümsük ona değil bana geldi. sümsük geldi ama haksız geldi. neden derseniz; orada ben, dokandırma ve deydirme şeysi yapan Okşana Ayaş kaplıcalarına gidermisin demiştim. kötü bişey midir bu a dostlar.
06-01-2015 19:29 (12)
Kaan beyin konuya dair yazılarını (Ben bu yazıları artık bilimsel makale olarak kodlamaktayım) okumalarım devam ettikçe bu şaklaban ve ardılları hakkında ne kadar cahil olduğumu bir kez daha idrak etmiş bulunuyorum.Yine 'kılı kırk yaran bir titizlik'!Evrensel ve bilimsel ahlak vurgusu,kişiliğin oluşmasında genetik ve çevresel etmenlere güçlü bir ışık tutma çabası,çok ağır cinsel örselenmelerin bile zatı muhteremleri tarafından kolaylıkla hafife alınabilmiş olunmasının bizlerle paylaşımı çok çarpıcı...''Bilinemiyorsa sadece inan! Dinsel ilke aynı.Bilinemiyorsa, bilinçaltında yaşanmış ve anımsanmıyorsa o halde bilinçli olarak kabul edilemez. Bu kabul edilemez şeyi ona gösterecek kimdir? Freud ve izinden giden terapistler.''Şapka çıkarılacak satırlar!Beyzadelerin savaş nevrozuna yorumları karşısında adeta nutkum tutuldu.Dedim ya,okudukça cahilliğimi yüzüme çarpan satırlar...Elinize sağlık Sn.Arslanoğlu,Caner
06-01-2015 19:39 (13)
sitede kullanılması yasak kelimeler şimdilik şunlardır; Ayaş, Haymana, kaplıca, sıcak su, birlikte havuza girmek... Oxana
06-01-2015 20:01 (14)
niet problem! davay davay hatta! yevgeniya
06-01-2015 20:01 (15)
Bugün Halk TV'deki sohbetin son 15 dk'sına yetişebildim. Liberalizmin iki yüzüne ilişkin yorumlar çok iyiydi. Gerçi birçokları için anlaşılması gerçekten çok zor bir konu. Bu nedenle haksız eleştiriler alabilirsin hocam. AA
06-01-2015 20:19 (16)
K. Arslanoğlu Hulk TV'ye mi çıktı? e ama söyleyeydiniz ya. ıslıkla falan da olurdu. tüh. conan
06-01-2015 20:19 (17)
yoksa AYÜ vs gülümser hoca mı? dhalsim vs ryu olmuş!
06-01-2015 21:42 (18)
Ben şimdi hangisi oluyorum? Liseden-sözde-abime önceki maçta 5 çekmiştim ama ablanın karşısında hepimiz apıştık doğrusu. Solumdaki Gökhan da meşhur tekneli olan, aylar önce yazmıştım. Veyl diyorum, kardedim de de kopor kolumuzu Kaan baba, şeriatın kestiği parmak acımaz! Açın tartışmalı pozisyonları, bu da gol diilse cezama razıyım. Bi de şu Derya'yı un- küstür. Yaz güzelim Liv'i, kolayına kaçmadan, göz ameliyatı, kolonoskopi reklamlarıyla yaz, bizim kampüsteki beyaz dişli, dokırslı Maks fon Sidov yaşlı bezi reklamını da unutma. Or Ahayim'ın nöbet odasının duvarlarının dili olsa da konuşsa :) Prince of Persia
06-01-2015 22:43 (19)
programı daha izlemedim programı izlemek isteyenler için linki: http://www.youtube.com/watch?v=Ei48Jzk8osM ç.
07-01-2015 09:41 (20)
bir de... Kaan Arslanoğlu'na önerimdir. kendini misafir eden insanlar bu kadar zevksiz giyiniyorken lütfen o programa çıkmasın. radyo kaydı değil ya bu. lütfen. tıbbi psikoloji ne la? bu ne??? anam!
07-01-2015 09:41 (21)
YÜ'nün katıldığı program da burada http://www.youtube.com/watch?v=raO1APxKP1M
07-01-2015 09:42 (22)
http://www.youtube.com/watch?v=o9q7b_2tkMo kuzular, sizin için sabahın şu saatinde kalktım (bu arada saat 8:15 - bana harbi sabah - 6 yıl boyunca 04-C'den başla diye 90 tane hastanın pansumanı için sabahın 5'inde sizi de kaldırırlarsa bu hale geliyorsunuz!). ustam, hele şunu bir izleyelim de fallik simge neymiş, arketip (ya, arketip! tu maç anason kabul etmem!) neymiş biraz da burada konuşalım mı?! bebeler unuttu. sağolsun asabi ve ince bıyıklı gürcü, türk militarizminin fotzesine ııhhh! ama elin amarihanya kafiri neler yapiy. ben bakıyore!
07-01-2015 10:40 (23)
Sabah sabah sürmenaj ve sürklase oldum, ben de erken kalkıyorum ama yol mol, kafa takoz gibi, gelen binbir maili anlamaya çalışıyorum. Son yanıtladığımdan itibaren: - Hakkaten kam oğğn, bu kez biraya denk gelemedim metinde? - şimdi bakamıyorum, ama Kaan kaşkolu çıkarmamış, stüdyo mu soğuk, gıdımızı mı gizliyoruz? fakat renk seçimi mütenasip – remzeder, öğlene doğru – hakketen o bayıltıcı meh meh tarz, mel brooks young frankenstein – ve o kıyafetleri bırak, uzun zamandır banyo yapmamış, sabahlamış stil, açıkta kalmış peynir gibi, bu mudur, emekli kahvesine mi konuk olmuş bizim yiğit?- ne kaş göz-ağız oynatıyor değil mi YÜ, tikli - yazarız hep beraber, önce Liv hospital, tarama işi sakat gündemde kolonoskopi var ki çok tatsız, AYA’dan sormalı , ama meme bırak mamografiyi, güvendiğin doktorun olmalı, düzenli muayene – Künyelerine bakmadım ama eleştirenler de ötekilerle aynı kimyadan ama daha kaliteli mamul gibi geldi bana “mütemmim cüz” ve “mış gibi yapmak”la beni benden aldılar en +
07-01-2015 10:40 (24)
başından, bir de karşı tarafın akademisyenliğini kabul edip bunu akademiyi küçümsemek için kullanmak var daha önce yazmıştım- şu an bakamıyorum yutup fakat.., lan anlattın unutmuşum yazacaktım, o kapıyı da kapatmışın! Louis
07-01-2015 11:08 (25)
Arkadaşlar, yahu ne tuhaf insanlarsınız, tvlere hevesimiz olmadığı için gerçi her teklifi kabul etmiyoruz, yarı yarıya, mamafih çok da teklif gelmiyor, niye yalan söyleyeyim. Kırk yılın başı çıktığımızda bizi çağıranlara zevksiz giyiniyor falan derseniz işimiz var. Üstelik zevksiz de sayılmaz, neler var, belki biraz renk uyumu. TV'de biraz farklı görünüyor tabii, tv renkleri farklı, dikkat etmek lazım. Gıdım yok ki saklayayım kardeşim, olsa da saklamam, ilk defa kaşkollu çıktım, dışarda tipi, kar yağıyor içersi de sıcak sayılmaz, bende de öksürük, ilaçla gidebildim oraya. Programı izleseydin Dışarda Kar Yağıyor lafını Lacancı açıdan irdelediğimizi de görürdün. Bu mudur tartışmadan anladığınız, içerik yok mu, İvana Sert mi kaçtı içinize? Mamafih sağ sümsüğümü gizledğim doğru, onu senin gibiler için saklıyorum :)) Şaka gerçekten, gizlediğimiz kayda değer bir şey yok Allaha Şükür :))) Herkese saygı, selam. Kaan A.
07-01-2015 12:05 (26)
ivana sert dediniz, beni benden aldınız usta
07-01-2015 12:07 (27)
bababa, remzetti, gördün mü :)) Gıdın olmadığını biliyorum baboli, zaten ben kıyafetlere takılmadım ama -içerikten önce üsluba takılanlara dalan biri olarak - "anlatım araçları" nın toptan gözden geçirilmesi gerektiğini gerçekten çilingir sofrasına yatırmıştık AYA ile, şimdi onun denemelerini yapıyoruz. Benim atarlı-tikli tarzım çok mu matah? Ama programda da anlattığım gibi ortaya çıkan toplam mesaja dikkat etmek, insanları kanserlilerin %98'i ölür gibi bir algıyla bırakmamak kişisel kaygılardan önemli. Gülümser'in niyetinden şüphem yok ancak "ön sıra çalışkan öğrenci" tarzndan ödün vermemesiı öldürücü, yoksa çıkışta nezaketini bozmadı, saygı duyarım. Öteki ikisiyle beni aynı kefeye koyarsan bırak sümsüğü, aşağıdan yukarı güzel kafa atarım:)) Sizinkini tam izleyemedim henüz ama girizgah ve lakayıt-bezgin duruş (host) davası olan ve haklı olan insanlar için baştan eksi. Lacan'ı,Freud'u oraya taşıman ise süper. Dur şu "cool, bir tavrın anatomisi" ni de bir kurcalayalım.Mahsus selam. YÜ
07-01-2015 12:48 (28)
Yorum yazmıycaktım da duramadım, YÜ hocanın da katıldığı habertürkteki kanser proğramını canlı izledim. YÜ hoca, Gülümser Heper hocaya sanki bir gıcıklığı varmış gibi bakıyordu:). Gülümser Heper hoca ne söylese, burun kıvırma tarzında dinliyordu. YÜ hocaya şöyle katılabilirim; Gülümser Heper'in görüşlerina katılsam da, bir yerlerde bir eksiklik vardı sanki. söyleşinde mi, bakışlarında mı artık bilemiyorum. Aynı görüşleri Yavuz Dizdar söylese mesela, insanın dinliyesi geliyor. etkileniyor. Halk tv deki proğramı banttan izledim. Gayet güzel bir proğram olmuş bence. tek sıkıntı, K. Arslanoğlu, söyleceklerini tam söyleyemedi. parça parça oldu. Arslanoğlu, güncel değerlendirmelerden uzak kalmaya çalışırken, proğram sunucuları ısrarla güncele konuyu çekmeye çalışmaları, sanırım halk tv 'nin formatında kaynaklandı. saygılar. R.Kulaksız
07-01-2015 13:32 (29)
Kardeşim, dediklerini dinlediniz mi? Hangi görüşlerine katılıyorsunuz mesela? Kanserli hastanız, yakınınız var mı? Dışarıda güzel konuştuk, hatta Gülümser hanım çalışmıştır, benim topa çok girmem gerekmez diye düşünüyordum. Orada da söyledim, düzeni eleştireceksek Gülümser hanımın yanında olurum, seve seve yaparız. Ama sırf kendi kariyeri adına "toplumcu tıpçılık" adı altında var olan tıbbi gerçekleri saptırıp insanlara korku salmak? Orada konuşulan kanser tadavisindeki durum. Bir tarafta kendi ticaretini sağlamlaştırmak isteyen piyasacılar, bir tarafta toplumcu façalarını güçlendirmek isteyen ezberciler. Ya onları dinleyen hastalar, hasta sahipleri? Sırf kedi reytingini, kariyerini, kazancını, takıntısını desteklemek üzere insanları yanlış yönlendirmek nedir? Koruyucu hekimlik,piyasa eleştirisi, evet. Tanı/tedavide geçerli seçenekleri yok saymak, hayır. Yavuz keza. Evet çok tatlı, bilmiş konuşur, ne dediğini dinliyor, ne yazdığını okuyor musunuz? Koktu bunlar YEMEZLER. YÜ
07-01-2015 19:22 (30)
a.y.ü. linkine bakan ve programı izleyen oldu mu? birkaç yorumda bulunmak isterim. 1. gülümser heper'in artikülasyon bozukluğuna neden olan tıbbi bir sorunu yoktur umarım. 2. umarım disleksi yaratacak bir sorunu da olmamıştır. 3. o %2 oranına nasıl ulaşabildiğini anlamak için epey düşündüm. başka bir açıklama bulamadım. 4. insanlar bilmedikleri konular hakkında sadece felsefi katkı yapmak için konuşamazlar. 5. türkçe'yle gayet de güzel felsefe yapılır. 6. ama felsefe için önce okumak gerekiyor. 7. ve okuduğunu biraz anlamak... 8. umarım o rakamlar ve oranlar tıpkı milyar-milyon dil-dimağ sürçmesinde olduğu gibi tamamen "sürçük" olarak o ağızdan çıkmıştır. 9. yok eğer informasyayı taammüden bu halde vermişse o zaman kendisinin "global" olarak andığı andı yine kendisi ihlal ediyor olur. 10. fonksiyonel tıpçı / konvansiyonel tıpçı ne demek? 11. ben "boyut değil fonksiyon önemli" lafına pek iman etmem de, ondan şeyettim. 12. ahmet rasim küçükusta'ya aldanmayın. memişler kontrole! conan
08-01-2015 00:46 (31)
Sn KA'nın programını izledim..İlk 15 dk özellikle pek fena, iki yönüyle:Öncelikle, sunucular programı gündelik haberlerle işgal ederek hem konuğa ayıp ettiler hem de konu başlığı ile ilgilenen ve konuşmacıyı dinlemek üzere ekrana geçen izleyicilere..Ayrıca, ülke gündemindeki çok önemli meseleleri, magazin/maç yorumu programı edasıyla, keyifle, eğlenerek kendilerince tahlil ettiler. İkide bir KA'yı da kendi muhabbetlerine çekmeye çalışarak..Genel izlenimim ise ana konunun önemi ve genişliğine karşın, ya konuyu iyi bilmemelerinden ya izleyicilerin fazla derine dalınırsa sıkılacağını/anlamayacağını düşünerek ya da KA'nın istemedikleri sulara girme olasılığından, programı yüzeysel-kısa tuttukları..Oysa KA'nın her sözü her hareketi, ne kadar bilgili, birikimli, ciddi biri olduğu mesajı veriyordu, bundan daha çok yararlanmak yerine yüzeyel klişe havuzunda salınmayı tercih ettiler... Futbol maçları saatlerce ciddi ciddi didiklenirken yaşamsal meselelerin magazin edasıyla ele alınması üzücü.HM
08-01-2015 08:31 (32)
Sn. KA'nın programını izlemedim ama kıyafeti hiç de fena değil, gayette iyiydi. Sadık Okur
08-01-2015 11:31 (33)
Conan Dostum -aslında yükselenimiz küçükburcu olduğundan ağzımıza yakışmıyor, sevgi yok ya- Conan Kanka, bunu atlamışsın, bak HM yine demek istediklerimizi usturubunca denkleştirmiş, hığğ ya! Peki kolonoskopiye ne diyorsun? Ellisinde froydyen mi olacağız? İvan
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210959
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.