Dindarlık zihinsel sağlığın göstergesi midir?

Dinler sosyolojik bir gerçeğimiz. Bu gerçekteki normallik ve hastalık boyutunu ayırt etmek ise bir anlamda görev. Dinsel içerikli psikoz, dinsel dogmalara dayalı bozulmuş bir düşünce içeriğine, bazen bununla birlikte varsanılara (halüsinasyon) hasta bir ruhun sıkıca sarılmasıyla ortaya çıkmakta. (Kendini mehdi, Mesih, peygamber, hatta Allah zannetme veya onlarla, cinlerle, şeytanlarla temas kurduğunu düşünme vb.) Araştırmacılar psikotik bozukluğu olan insanların önemli bir çoğunluğunun hastalığın ağır semptomlarıyla baş edebilmek için dinsel veya ruhani duyguları kullandığını, bir kısmının ise doğrudan dinsel delilik boyutunda düşündüğünü ve eylemlerde bulunduğunu göstermiştir.

Delilik (psikoz) boyutuna geçmeyip sadece dinsel duygulardan faydalanarak kendisini rehabilite eden hastaların seyrinin daha iyi olduğu yönünde çalışmalar da vardır. Bunun tersine dinsel içerikli psikozu olan insanlarda ise hastalık seyrinin daha ağır ve kötü olduğu ifade edilmekte. Çalışmalar, dinsel içerikli psikozu olan insanlarda, hastalığın seyri ve semptomlar başlamadan önce düşük bir entelektüel seviye bulunduğunu göstermiştir. Koenig isimli bir araştırmacı, şiddetli zihinsel hastalığı olan hastaların çoğunun dinsel psikozlarını tedavi ettirmek üzere başvurduğunu ifade etmekte. ABD’de yapılan bir çalışmada şizofreni hastalarının %25-39’unun ve bipolar hastalığı olan insanların ise %15-22’sinin dinsel içerikli psikoz (delilik) gösterdikleri saptanmış. Diğer önemli bir nokta ise, bir ülkenin kültürel yapısının dinsel psikozun ortaya çıkma oranını doğrudan etkilemesi. Örneğin Katolik ve Protestanlar arasında dinsel delilik oranları farklıdır.

Yaşadığımız Türkiye gerçeğinde dinsel içerikli psikozların yaygınlığı bir yanda dursun, dinsel patolojik düşünce içeriklerinin sosyal dokuyu etkilemesi gerçeği ile karşı karşıyayız. Yani bir anlamda toplumsal psikoza doğru dümen kırdık. Örneğin Otistik çocukların beyinlerinde inanç bölümünü sorgulayan; gelişmediğini iddia ettiği bu bölüme zorla birtakım inançları yerleştireceğini söyleyen bir sosyolojik gerçek. Bu ve benzeri hastalıklı yapı toplumsal aklın sınırlarını zorlamakta. Bu kişiler kontrolsüz düşünce içeriklerine karşı bir engel bulunmamasından aldıkları sosyolojik güçle Fazıl Say’ın otistik olduğunu iddia edip, durumunun araştırılması gerektiğini savlayacak kadar da kontrolsüz.. Bu ağır sosyolojik gerçek ve onların tanımı ile “inanmayan insanlara” yapılan zulmün kaynağı kesinlikle kutsal İslam dini olmasa gerek. Bu sadece İslamiyet’i katı dogmalar üzerinden kullanan bir grubun faşizan saldırısından ibaret. Bu saldırgan yapı inancını sorguladıkları insanların katline, sosyal izolasyonuna ve itibarsızlaştırılmasına imkan verecek kadar kudurganlaşabiliyor. Bu saldırganlığın kökenlerinin tarihsel zemini de var ve buna benzer uygulamaların çoğu insanın kanını donduracak kadar şiddet içermekte. Zira İslam’ın felsefesini dışlayarak İslam’ı kendi zihinlerindeki patolojinin tezahürü katı dogmalar üzerinden yönlendiren bu insanların ortak özelliği şiddetin daima içerisinde olmaları..

Şiddet içeren ruhların dinsel tezahürleri bizim şu anda toplumsal gerçeğimiz. Bu tezahürlerin psikiyatrik analizini yapmak ise biz hekimlerin görevi. Bir hekim sorumluluğu ile yazdığım makalemde, amacım hızla artmış dinsel temayüllerin ve dinsel ritüellerin ne anlama geldiğini ve bu ritüellerin altında yatan patolojiyi resmedebilmek. Ki aşağıdaki bazı davranışlar size hikmet diye ifade edilirse kabul etmemeniz için sıralanmıştır ve fevkalade değerli bilgiler içerir. Şu davranışlara haiz insanlara dikkat:

*Dindar olmayan bir insanda aniden başlayan abartılı dinsel temayül ve ritüeller,

*Aniden başlayan ve inancın mabetlerinin dışında dahi ritüeller uygulayacak kadar aşırı bir dindarlık ve sürekli din ve Allah hakkında konuşma,

*Düşüncelerini ve gündelik yaşamlarını tamamen dinsel kurgular üzerinden yapılandırma. Örneğin Allah’ın kendisini sürekli gözlediğini düşünerek ona göre dinsel ritüellerini gerçekleştirme; Allah’ın kendisini değerli veya değersiz bulduğunu düşünerek kendisini ödüllendireceğini veya cezalandıracağını savlayan insanlar,

*Allahın emrettiğini savlayarak diğerlerini cezalandıran, yönlendiren ve yöneten insanlar. Bu diğerleri çoğunlukla inanmayanlar olup, bazen de hareketlerinde ve konuşmalarında simgeler yakaladıkları varlıklar, insanlar, hayvanlar ve bitkiler dahi olabilir. Örneğin Satanistler,

*Allahtan emir aldıklarını iddia edenler; Allah tarafından görevlendirildiklerini iddia edenler,

*Allahtan veya kendince kutsal veya düşman varlıklardan sözel talimatlar duyanlar,

*Günlük hayatın sıradan yaşantısı içerisinde sıradan eylemlerden büyük sonuçlar çıkaranlar. Sıradan olayları hayra ve şerre yoranlar,

*Kendisinin yardıma, ilaca şefkate korunmaya ihtiyacı olmayacak kadar büyük olduğunu doğrudan cennete gideceğini savlayanlar,

*Allahtan ziyade şeytan olarak isimlendirdiği ve kendisine kötülük geleceğini düşündüğü bir düşünce sistemine sıkıca bağlı kalanlar ki, bu insanlar şeytanın kendisini izlediğini, sıradan hareketlerini takip ettiğini ve onun hoşlanmadığı bir şey yaptığında cezalandırmak için beklediğini dahi savlarlar,

*Günlük sosyal yaşantıdan kopacak kadar, hatta işini dahi yapmayarak geceler günler boyunca sürekli ibadet edenler.

Dinsel içerikli delilik bireysel bir hastalık olup hastalık boyutunda değerlendirildiğinde hastalığın kötü etkilerine maruz kalan kişiler bizzat hastanın kendisi, yakınları ve hasbelkader bu kişi etkin bir iş sahibi ise, çalışanları olacaktır. Yani her koşulda bireysel hastalıkların etki alanı dardır. Bugün Türkiye’nin sosyolojik gerçeği ise çok daha ağır. Bu hastalıklı düşüncelere muhalif yapılanmanın ve itiraz edebilecek insanların korkutulması sindirilmesi bir yana, henüz körpe beyinlerin hasta değer yargıları ile düşünce içeriklerini bozulması gerçeği ile karşı karşıyayız. Ne yazık ki hasta dogmaların şiddeti, insanların ve toplumların özgürce düşünmelerinin önünde en büyük engel. Bu insanların katı dogmaları bazen reaksiyoner düşünce yapılarını dahi teşvik etmektedir ki, reaksiyoner yapılanmalar da özgür düşüncenin neticesi değildir.

Bir eğitimci veya aileye düşen tek görev bir çocuğa temiz ve saf iyi amellerini göstererek, özgür iradesiyle sağlıklı bir uhrevi düşünce sistematiği geliştirmesine yardımcı olmaktır. Fazıl Say gibi uhrevi düşünce yapısı son derece sağlam bir insanı yargılamak şiddete temayüllü kontrolsüz beyinlerin haddine değildir.

Prof. Dr. Gülümser Heper

 

Facebook
yorumlar ... ( 4 )
24-04-2013
10-01-2015 01:29 (1)
Gülümser Hoca bi tane ya... Ben bu konuda ilk kez bir şey okuyorum.çok iyi tesadüf ettim. Belediye seçimlerinde kalpten desteklediğim tek ama tek adaydı. Sivastan adaylığı azmi ciddiyeti filan çok romantikti. S. Baknalı
10-01-2015 08:45 (2)
Dinler, insanı Yaratıcı'ya inanmaya çağırır. Peygamberler de insanları dinlere çağırır. Sonuç olarak, insanın Yaratıcı'ya inanması hedeflenir ancak realite şöyle gerçekleşir; insanların çok azı sadece Yaratıcı'ya, çok büyük kısmı ise dinlerine ve peygamberlerine inanır. İnsan için, çok tanrılı inanç sisteminden tek tanrıya geçebilmek çok zordur. Tek tanrılı dinler aslında, peygamber+tanrı şeklinde en az iki kutsallıdır (hristiyanlıkta üç; baba+oğul+kutsal ruh). Her dinin kendi tanrısı ayrıdır. Sadece tanrı/yaratıcı/ilahi güce inanmaya, dinler cevaz vermez. Öte yandan, dine inanmaktan yaratıcıya sıra gelmez. Düşünerek erişilmiş ateizm, düşünmeksizin kabul edilen dinsel inancın yanında, aklı kullanıyor olması hasebiyle, derin bir imanı içerir ki, bu ayrı bir bahis mevzuudur. mh
20-06-2015 20:07 (3)
Kuran' ı okumasaydım sorun yoktu. Okuyunca hayretler içinde kaldım, evrenselliği olmadığı, o günün anayasası olduğunu anladım. İçinde her şey o günlere göre. Örneğin, o günlerin bilgisine uygun olarak Dünya düz, tepede yıldızlar yok, yukarı asılı kandil onlar. Keşke herkes okusa da, bunları tartışabilsek. Ama istenmiyor bu, bu yüzden anlamadan, Arapça okutuluyor. Turgay
08-04-2016 21:31 (4)
"Risale i Nur okuyunuz" diye yorumuna başlayan sayın yorumcu. Son 8 aydır gerçek isim ve soyismini belirtmeyenlerin yorumlarını onaylamıyoruz. Yorum kutusunun hemen üstünde (bir santim üstte) bu belirtiliyor zaten. Ad soyad belirtin, bekleyen yorumunuzu onaylayalım. İfade özgürlüğünde ise hiç iddialı değiliz. Çünkü ifadelerimiz çok çeşitli nedenlerle özgür değil, olamaz da. Saygılar. Editör.
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2211116
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.