Vasatlığa Giriş Dersleri’nde sınıfta kalanlar

Vasatlığa Giriş Dersleri’nde Sınıfta Kalanlar

 

“..gördüğün sükûnet, yüzlerce yıllık korkunç çığlıkların bir ürünüdür.”

 

Bruno, Suhreverdi, Hallac-ı Mansur, Sokrates, Hypatia, Galileo, Takiyüddin, Bedrettin, Müntzer, Spartaküs, Baba İlyas, Ömer İmâlüddin Nesimi ve daha nice düşünür. Yakılan, asılan, kurşuna dizilen… Yaşadığımız düzlemde, sonsuz kez minnet duyacağımız fikirlerin, eylemlerin sahipleri… Taylan Kara, “Vasatlığa Giriş Dersleri” başlıklı kitabında, bu düşünürleri anarak, vasatlığın başlangıcında: faşizmin ayak seslerinden yükselen bilgi karşıtlığının, benci bireyin, toplumsal ötelemelerin olduğunu olgularla irdeleyerek saptar.

 

Toplumun vasatlığı; tembelliği, bilgi edinmeye kapalılığı, an’lık haz ve edimlerle örülü yaşantısı içinde tüm duyarlıkları kendi bireyselliğinde yaşamaktadır. Kendi aynasında, kendi ‘biricikliği’, sarsılmaz, kemikleşmiş bir vasat olmanın pekiştirecidir. Dolayısıyla: “vasat, kendisiyle nesnel gerçeklik arasında oynadığı oyunda hep kendisini kayırır.” Toplumsal, ekonomik şu ya da bu gerçeklikleri, yaşamını derinden etkileyen değişkenleri susarak karşılar. Lâkin vasat kişinin farkında olmadığı ve sadece sus payıyla, sıradan bir biçimde olaylar karşısında söylendiği düşünülürse; “Vasat yaşadığı özgürlüğün ve konforun bedelini susuşuyla ödemiştir. Vasata taksit taksit verilen yaşama hakkı peşin ödenen susuşlarla elde edilmiştir.”(s.43)

 

Vasat, bireye, devletçe, ekonomik sistemce, iktidar odaklarınca, giydirilen kostümdür. Onu giymesi işine gelir ki, kendini yenilmez, rahatı bozulmaz hisseder; sonsuz bir iştâhla tıka basa dolaşır. Sonuçta bunun sonlu bir durum olduğunun farkındalığıdır ki vasat olana bu düzlemde yaptıramayacağı şey yoktur. Taylan Kara’nın vurguladığı gibi: “Kendine bir gövde edinmiş vasat kadar tehlikelisi yoktur. Normalde hiçbir hacmi ve kütlesi olmayan vasat birey, arkasına büyük bir gücü aldığında bir hacim ve kütle kazanır. Cisimleşmiş vasat, sürünün bütün küstahlığını ve hoyratlığını üzerine giyer. Desteklediği iktidar onu cisme kavuşturduğu için iktidar olmadan bir yaşam hayal edemez. Kendisine gövde sağlayan güç, sona erdiğinde o yine eski sefil, hacimsiz, kütlesiz, buharlaşmış yaşamına geri dönecektir. İthal edilmiş bir yaşamı olduğunu, bu “her şey dâhil” saltanatın uzun sürmeyeceğini sezmektedir. Kendi kendine ayakta kalabilecek bir yaşamı olmadığından böyle bir yaşamı olanlara yaşama hakkı tanımaz. Bilinci ve yaşamı her yere konabilen bir sinek gibidir; konamayacağı iktidar, reddedeceği bir konaklama yeri yoktur. Her iktidara uyum sağlayabilir, her güce tapabilir, her partiye oy verebilir, her şeyi onaylayabilir.”(s.47) Bunun içindir ki: “Vasat, en az enerji harcayacağı dünya görüşünü benimser. / Ego gökdelenleri üzerine serpiştirilmiş kibir parçacıklarından yapılmıştır vasatın eşkâli… Faaliyette olan bir yanardağ gibi varlığından dünyaya sürekli ego fışkırtır, zirvesinden gökyüzüne uzanan bir kibir bulutu ona eşlik eder.”(s.36)

 

“Cinayet seyircilerinin yüzlerine kan sıçramasına hazır olmaları gerekir.” Evlerinde, rahatlık düşkünlüğüyle/düşüklüğüyle vasatlığı yaşayan ve yaşatan toplum, köpeksiz köyde değnekle dolaşan tiplere benzer. Mademki bir tehdit unsuru yok, o noktada neden elinde ‘silah’ var? Ve bu ‘silah’, o toplumun vasatlığıysa; durum, hepten çöküşü imler.

 

Vasatlıkla çöküş, biteviye devam eder. Bu kuşkusuz edebiyatı da, “piyasa edebiyatı” hâline sokar. Sonuçta, “vasat, kısa yolların insanıdır; bir başkasının yıllarını vererek edindiklerini, kısa yoldan elde etmek en büyük becerisidir. Herhangi bir konuya doğrudan zaman harcamaktansa; o konuda hiç emek harcamadan o konuyu bilmenin yollarını bulmak için zaman harcar. Vasatın en büyük erdemi tembelliğine dayanır. Dört yüz sayfalık bir romanın dört yüz sayfasını okumak ona zor geldiği için üç sayfalık özetini okur ve bu okumayla o kitabı anladığını düşünür.” (s.42) Taylan Kara, burada vasat edebiyatçıların en belirgin özelliğine değinmiştir. Şiir, öykü, roman yarıştıran edebiyat cangılının, piyasa sırıtkanı suratlı jürilerinin yolu, yordamı gibidir, özetin özetini okumak. Yoksa ne mümkün, onlarca/yüzlerce eseri yarıştıranlar, hakkını vererek eserleri değerlendirebilsinler.

 

“Bir toplumu birbirine kenetleyen en büyük harç, suç ortaklığıdır. Bir toplumda, en çok görülen suç ortaklığıysa ‘suskunluk ortaklığı’dır.” (s.26) Geçmişte faşizmin suçlarına, suskunlukla ortak olanların, günümüz sömürgecileri olduğunu unutmamak gerekir. Aynı suskunluk, vasat bireyin ‘banka kuyruğunda yaptığı tartışmada’ gizlidir. Suskunluğunu bozduğu tek an, yani!

 

Taylan Kara kitabında; vasatlığı, faşizmden tutmuş, günümüz kot taşlama işçilerinin sömürüsüne kadar taşımış; iktidarların toplum mühendislikleriyle uyuşturulan halk katmanlarından, günlük çekişmesiz yaşayış hallerimize kadar ilişkilendirmiş. Duraksızca okuyacağımız, iyi bir yapıt ortaya koymuştur.       

                                                                                             

                                                                                                          Kaan Turhan

 

 

Taylan Kara, Vasatlığa Giriş Dersleri, Hayal Yayınları, Ekim – 2013, İstanbul

Facebook
yorumlar ... ( 27 )
07-12-2014
07-12-2014 11:09 (1)
Taylan Kara'nın kitabı üzerine daha uzun ve kapsamlı yazmak isterdim ve de istedim. Lâkin yazdıkça çoğaldı, yazdıkça kitap olacaktı. Alıntılanacak, değerlendirilecek o kadar çok değini, olgu, olay var ki, kısa bir yazıyla, kitabın okunmasını sağlamaya değgin uğraş bana daha doğru geldi. Kitabı mutlaka ama mutlaka edinin. Kitabı okutmanız, insanlara ulaştırmanız çok önemli. Kaan Turhan
07-12-2014 13:47 (2)
Suskun tembellerin o kadar da kötü insanlar olmadıklarını düşünüyorum. Hırsları, kıskançlıkları olmayan insanlar da tembel sessiz olabiliyorlar. Rekabet etmek istemiyorlar. Kapitalist kariyer yarışmalarına girmiyorlar. Örneğin Oblomov'un ahlakını Ştoltz'unkine ben şahsen tercih ederim. Tüm tembellere vasat demek bana doğru gelmiyor. Ahlakçılığın fazlası bazen acımasızlık bahanesi olabiliyor bence. Taylan Kara'nın yaptıklarına saygı duyuyorum. TK olmak, herkesin yapabileceği birşey değil. Konuyla doğrudan ilgisi yok ama bu arada söylemeden edemeyeceğim. ayalar, ayular, anti-aya anonimler siteye farklı bir enerji getirmiş. Sevgiler. Banu Demir
07-12-2014 16:37 (3)
Ahlâk da eylemle anılıp, bütünleşmez mi? Ştolz'un ahlâkı ya da Oblomov'un ahlâkı; bize eylemlerini ve eylemsizliklerini anlattığı kadar ahlâk değil mi? Tembel sessizlik bence, bir depresif ruh hâlidir. Bir de karakteristik özellik de olabilir. Bununla yaşayan, yaşamını böyle sürdüren de olabilir ki: ahlâk farklı bir eylem alanı olmayı içermesi açısından başlıbaşına bir sorun gibi duruyor!
07-12-2014 18:16 (4)
Banu Hanım enerji falan geldiği yok bence. Birkaç ay öncesine kadar bu siteyi yakından takip eder, aşağı yukarı her yorumu okurdum. Şimdi nasıl uğraşacaksın, birbirine girenler, uzun uzun laf cambazlıkları... Tamam azı renk katıyor ama günde böyle 20 yorum yazılırsa tadı kaçıyor. Krakovlu
07-12-2014 18:20 (5)
edim, pekiştireç ve imlemek kelimeleri (veya çekilmiş halleri) kullanılmadan da bu yazı yazılabilir miydi? merakımdan soruyorum. yazar bunu bir kitap tanıtımı olarak mı tasarlamış? yoksa bu kitaptan yaptığı alıntılarla bir gönderme mi yapıyor? ben dün akşamdan beri biraz karın ağrısından muzdaribim. belki o yüzden anlamamış, algılayamamış olabilirim. bana yardımcı olacaklara sevimli yılbaşı kartı vaadediyorum. saygılar. a.y.a.
07-12-2014 19:01 (6)
Taylan Kara'nın "Vasatlığa Giriş Dersleri"nin, başta üniversitelerde olmak kaydıyla, tüm eğitim-öğretim kurumlarında, "zorunlu ders" olarak okutulmasını, "vasat bir yurttaş" olarak salık veriyorum. bünyamin durali
07-12-2014 19:52 (7)
Sayın aya, internette birçok çevrim-içi sözlük hizmeti var. Kelime dağarcığınızı geliştirmek için türkçe kursları var. Bol şiir okumanın da faydası oluyor. Bilmediğiniz kelimeleri sözlükten araştırmanız daha doğru olur. Yılbaşı kartınızı PTT'ye benim adıma bırakın, ben alırım. Green Lantern
07-12-2014 23:55 (8)
Bak dc comics, kelime dağarcığım senin boyunu çok aşar. Ben onları anlamadığımı söylemedim. Onlarsız da yazılabilirdi. Bunu söyledim. Ama stilin bu. Çapın da bu. E insan da bu. Sana hürmet yok. a.y.a.
08-12-2014 00:29 (9)
Değerli aya, kızmayın lütfen. Söylemek istediğim bu yazı çizgi roman, trevanian, çizgi film değil, edebiyatla ilgili bir yazı. O nedenle böyle kelimeler kullanılabiliyor. Conan ya da ben bir maceramızda imlesek komik bir edim olabilir gerçekten de, haklısınız. Siz kelime dağarcığınızla yardımcı olun. Bu kelimelerin karşılığı olabilecek daha uygun kelimeler öğrenmek isterim elbette. GL
08-12-2014 10:58 (10)
Marifet iltifata tabidir deyip boşa göznuru dökmemeye, göze batan kusuru olmayan beyanata alan razı satan razı diyerek müdahale etmemeye karar vermiştim ama vasat yine dokundurmasıyla, baş öğretmenliğiyle baş veriyor yorumlarda. Şu yazının ne kadarı doğrudan alıntı, ne kadarı telif, dikkat edeniniz var mı? Taylan Kara olsam ölçerdim ama ilk bakışta metnin 3/5'i direkt alıntı gibi. Gerisi de lakin-makin. Bir de rica ediyorum, büyük bir bilgelik işareti gibi şu "lakin"i kullanmasak. Biliyoruz; Kaan Arslanoğlu kullanıyor, Yavuz Dizdar kullanıyor. Böyle osmanlıcılaşmadan hafif bir ahşap tokluğu getiriyor ifadeye ama tek buna saplanmayalım, onlarca bağlaç var. Bana direklerarası vodvillerini hatırlatıyor: "Lakin o da ne, bir revolver teşhir ettti!". Cambazı var, kılıç yutanı var, bıçak sanatçısıı var, dikkatli olma lazım. Cyrano de Bergerac
08-12-2014 11:10 (11)
10 nümerodaki uzunburunlu hocam, 5 nümeroda aynen bunu ifade etmekti derdim. Ve fekat, 100 nümeronun açık kalan kapısından süzülen diğsiğkomiks gargarası ile karşılaştım. Yılar mıyım? Yooo. Ben yine vasata vasat diyeceğim. Hürmetler hocam. a.y.a.
08-12-2014 11:11 (12)
Cyrano ustam, bu bir kitap tanıtımıdır, alıntının bol olması tabiidir, lakin siz de bir kitap tanıtırsanız veya herhangi bir konuda fikir beyan ederseniz, doğru yazı, doğru Türkçe konusunda daha iyi örnek verirsiniz. Bir de şunu belirteyim, bizde arı Türkçe yerleştirilecek diye günlük kullanımdaki pek çok sözcük atılmış, sözlükler kuşa çevrilmiştir. Lakin bu bakımdan dilde zenginleşme giderek zorlaşmıştır. İngiliz bir "ama" yı elli çeşit söyler, bizde ise "ama "dışında ne kullanırsanız cıstır elitist aydınımıza göre. Lakin yine bu bakımdan bizim en iyi yazarlarımız bile Tanpınar'ın kelime dağarcığının yarısına varamaz. Bir de yeri gelmişken "tamamen telif" şu benim "Böyle Aydınlarla" başlıklı yazıma ne dersiniz. Saygılar. Burnunuz daim uzun kalsın efendim. Kaan Ars.
08-12-2014 12:44 (13)
Saygıdeğer a.y.a., nümero, ve fekat, diğsiğkomiks gargarası, yooo gibi türk dil kurumu sözlüğünde bulamadığım kelimeler kullanmışsınız. Kelime dağarcığınızın genişliği hemen anlaşılıyor. Bu kelimelerin anlamlarını nereden bulabiliriz? Ya da siz lütfedersiniz belki. Kulunuz DC Comics karakteri Green Lantern
08-12-2014 12:57 (14)
Conan'ın dediği gibi I am content. Yani tatmin oldum'un acık daha nötürü. Mamafi(h), diyorum ki; yalnızca "lakin", eski "yani, falan, kesin" ler gibi biraz suistimal hissi yaratıyor bende. Fakat, ancak, buna mukabil, ne var ki, yi de zorlayalım. O yazıdaki mesajınızı aldık, hatta propogandasını yaptık kanaatimce. Daha önce ihsas buyurduğunuz "yazıları üstünkörü okuyup hazır kanaatlerimize ulaşmak" hastalığımızdan kurtulursak, açtığınız "çağrı"ya katkılarımızın olabileceğini umuyorum. Mümkünse kendi kuyruk acım olan Birikim-Açık Radyo-Bilgi-Taraf eksenine yönelmek isterim. Arkadaşlarım profilden Tanpınar'ı andırdığımı söyler hep :) Sn. yazarlar, bizim pratiğimiz o endüstri destekli dergilerin editörlüğüyle, TÜBİTAK'la filan olduğundan acık İngiliz futbolunu andırır, kusura bakmayacaksınız. Doğduğum yerlerde şimal rüzgarları eserdi misali...Tekraren; yorum kutusunu iyi göremediğimden harf hataları yapıyorum. Saygı bizden, Cyrano
08-12-2014 13:35 (15)
Kıymetli büyüğüm Cyrano, 17. yüzyıldan bu yana bazı değişiklikler oldu. İhsas buyurmak ya da şimal yerine geçebilecek yaygın kabul görmüş kelimelerimiz var artık. Ben de sizin kullandıklarınızı tercih etmeye çalışacağım bundan böyle, buna mukabil gençler de okuyor siteyi. Mamafih sözlük bakma alışkanlığı kazanıyorlar gençler sayenizde, lakin tarzınızın zenginliği burnunuzun büyüklüğü ile ilişkilendirilme şanssızlığına kurban gitmesin efendim. Kalem tutan elleriniz dert görmesin. Kulunuz Green
08-12-2014 15:59 (16)
Yerden göğe haklısınız, tartışmaya değer olduğu için uzatıyorum konuyu: dilinin hafifliği ve göndermeleri, alıntıları takip etmeden konuya girebilmenizi sağlaması açısından takipçisi olduğumuz sayın Arslanoğlu bile bana arı dil ile dilin fakirleştiği uyarısında bulunuyor. Bir kaç kez kazaya uğrayan dilimizi; arabi-farisi'de ifrada kaçmadan (bir ara da böyle bir ağır adam dili çıkmıştı ortaya), ingilizce fransızcayla doldurmadan (ben almanca cümle yapısı kullanıyorum bazan deneysel olarak), argoya boğmadan (yapınca vıcık vıcık diyorsunuz), hepimiz için bir kabus olan neolojizm (?) e kurban etmeden nasıl Tanpınar'a döneceğiz. Bu arada dikkat ettim de Tanpınar da (bir de çok fazla de kullanıyorum) benim de bir ara çok taktığım bir sözcüğü -bahusus'tu galiba- rahatsız edici derecede çok kullanıyor, ayrıca bayağı cümle hataları oluyor. Şimal rüzgarları ise bir şiirden alıntı. Kurda sormuşlar burnun niye büyük diye, sizi daha iyi koklayabilmek için demiş, Bilmukabele. Cyrano
08-12-2014 16:33 (17)
neoloji kaka mıdır gerçekten? kakaysa rengi kahverengi mi olur? yeşil mi?.. böyle sarı sulu ya da kanlı?.. kelime türetmede çağatayca mı esastır? hocaefendi, ölümden sonra hesap gününe kadar kabir azabı kimler için vardır? a clockwork orange klasik olamamış mıdır? öyleyse bütün kavram-ad türetmeleri kabız mıdır? kubuz mudur? demir kubuz mudur? bu babda aleman dilinde feylesofluk yapan hurensohnların kendi dillerinde de olsa uydurdukları adlar kıymetsiz mi addedilmeli? avusturya köylerinde bu kavramlar vardı da, hans'la peter bunları saklamış mıydı? basübadelmevt'e iman amentünün direklerinden midir? arz ettim! kim. co.
08-12-2014 17:45 (18)
Efendim kelime türetmede (yani neolojide)kıvam önemli bence. Sık ve sulu ise zararlıdır, zorlama ve katı olanların lavmana ihtiyacı olabilir. Kırmızı veya beklenmeyen renklerde olması patolojik olabilir, lakin kaynağına bağlı olarak normal varyasyon da olabilir. Kararında ve düzgün şekilli olanı makbuldür. Zamanında katı veya sulu olmuşsa da rutin düzene girmişse yine sorun yoktur bana kalırsa. Sağlıcakla. Green Lantern
08-12-2014 17:45 (19)
Bir de binaenaleyh vardır ki tadından yenmez. Ama arkasından edeceğiniz laf ölüme çare olacak ağırlıkta olmalıdır yoksa boşa gider sanki. Nevertheless'ı sevmem ama however güzeldir. mh
08-12-2014 17:45 (20)
Bilgisayarı sevdik, belgegeçer-belgeç tutmadı, elmek tam hibrid. mh
08-12-2014 20:22 (21)
YAYIMLANMADI diye baaran kutu sayısı ne kadar azaldı son zamanlarda. sanki ortamlarda bi oto kontrol var gibi
08-12-2014 21:47 (22)
evet öğrenilmiş çaresizlik de bi nevi otokontrol sayılabilinir :)
08-12-2014 21:57 (23)
Orijinal sözcükten daha uzun, söylemesi daha zor ve anlamsal çağrışımı zayıf sözcükler pek tutmuyor, genellikle; bir de o kavramın uygulama/kullanıma girmesiyle yeni sözcüklerin oluşturulması arasında geçen süre de önemli, süre uzayıp kavram yerleştikten sonra dönüştürme de daha zor oluyor... Bu yüzden ilgili alanların uzmanlarına çok iş düşüyor... Gönül ister ki biz de kendi "bulduğumuz" "şey"lere isim verebilelim; başkaları düşünsün, ne diyeceğiz buna diye... Ne yazık ki pek çok alanda seyirci veya takipçi bile olamama sorunumuz var...HM
08-12-2014 22:32 (24)
Hep diyorum. Bu HM çok düzgün bi akıl. Söylediği çok şeyin altına ben de imza atarım. Da... İşte onun standartları yüksek. Ben tırto kalıyorum yanında. Yoksam ben de bunları defahatle söyledimdi. Hürmetzzz
08-12-2014 23:22 (25)
o çaresizliği öz. S3 sayesinde öğrendik yalan yok şimdi
11-12-2014 14:47 (26)
Kaan Turhan'ın "aynı kerkenezin son çığlığı" başlıklı şiiri: afra tafralarıyla, yakalarına iliştirdikleri ordan-burdan aparma ödül madalyalarıyla ortalığı toza-dumana katan, sahte solcu, skolastik-bürokratik edebiyat kumpasçılarının; bitmedi, vasat-altı sanal edebiyat siteleriyle asosyal medya ortamlarında birbirlerini saat be saat pışpışlamaktan usanmayan / utanmayan, çiçek-böcek / aşk-meşk şairsilerinin suratlarına çarpılmış, "estetik kalkışma" tarzında esaslı bir tokattır. bünyamin durali
22-12-2014 13:28 (27)
Vasatlığa Giriş Dersleri'nden aklımda kalanlar: 1.Vasatlık bir yanıyla derin bir atalet durumu 2.Vasatlığa yönelimin dayanılmaz hafifliği, vasatın kendisi için yapılması gerekenlerin başkaları tarafıdan düşünülüp yapılmasına olan bağımlılığı, sorgulamaktan ve sorgulanmaktan hoşlanmaması 2.Hem vasatın hem de etinden sütünden faydalananların çıkar durumu sebep sonuç ilişkileri 3.Vasatın, vasatlığın beslenme şekli,toplumsal terminolojimize de yeni moda tabirle giren algı yönetimi 4.İnsanın içindeki aidiyet duygusu, güçlünün, iktidarın yanında gölgesinde yer alma arzusu güce ortak oluyormuş olma sanrısı 5.Uçmanın hastalık olduğunu düşünebilecek şekilde kafeste doğma durumu (tabir V.Türkali'den alıntıdır anlatılmak istenen özgün) 6.Son olarak da doğrudan kötülük, insanın, kendinden iyilikten çok kötü olmaya meyli Dostoyevski'nin mantıksızlığı ahlaksızlığın bir sonucu olarak tanımladığı gibi vasatlık için de sebepler bulunabilir ama sonuç ortada. Eline sağlık Taylan.
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210982
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.