"Antidepresan Tuzağı" adlı kitap neyi anlatıyor?

1960’lara dek ‘depresyon’ adı altında toplanacak bir hastalık grubu bulunmamaktaydı. O tarihe kadar depresif belirtiler gösteren hastalar için tercih edilen tanı ismi, ‘melankoli’ ve ‘manik depresif’ hastalıktı. Hatta 1950’lerde kullanımına başlanan ve bugün ilk antidepresan ilaç olarak kabul edilen ‘imipramin’ için, o tarihlerde hiç kimse antidepresan ilaç adını kullanmıyordu.

 

Depresyon ve antidepresan isimlerinin bulunmadığı 1960 öncesi dönemde, melankoli ve manik depresif adlı tanı isimleri, bugün depresyon olarak teşhis ettiğimiz hasta grubunun gösterdiği belirtilerden çok daha ağır, psikozun da eşlik ettiği tablolar için kullanılmaktaydı. O günlerde bu ciddi tabloların dışında sıkıntı ve çökkünlük belirtileri gösteren kişilerin, ilaç tedavisi yapılmadan da iyileşebilecekleri düşünülüyordu ve başka yöntemlerle bu insanlar sıkıntılarından kurtulabiliyorlardı.

 

1960'lardan sonra dünya, hızla gelişen bir ilaç endüstrisi ile tanıştı. Bu yeni endüstri alanında faaliyet gösteren firmalar antidepresan adı altında yeni ilaçları piyasaya sürdükçe depresyon adı verilen yeni hastalığın teşhis edilme sıklığı ve toplumda görülme sıklığı artış gösterdi. Bunların sonucunda depresyon olarak yeniden tanımlanan tablolarda çok etkili bir tedavi edici etken olduğu ileri sürülen çok sayıda antidepresan ilacın piyasaya sürüldüğüne şahit olduk.

 

Antidepresanlar ve depresyonla ilgili birbirini teşvik eden filmi son 20 yılda, psikostimülan ilaçlar ile dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğı teşhisi için yeniden seyrediyoruz. Şiddetli bağımlılık yapma potansiyelleri olduğu için kırmızı reçeteye yazılma zorunluluğu bulunan psikostimülan ilaçların son 4 yılda satışları ikiye katlanmış durumda.

 

Antidepresan Tuzağı adlı kitap, bu konulara ışık tutmak amacıyla yazıldı.                                 

Mutluhan İzmir

Editör Notu: Arkadaşımız Mutluhan İzmir'in "Antidepresan Tuzağı" adlı kitabı yeni çıktı (Hayy Kitap). Kendisinden kitabı tanıtıcı kısa bir yazı istedik. Yukarıdaki yazı en kısa biçimde yapıtın özünü yansıtmaktadır. Arkadaşımızı kutlar, çabasının başarılı olmasını dileriz. Kaan Arslanoğlu

Facebook
yorumlar ... ( 18 )
15-10-2013
16-10-2013 09:28 (1)
"Tıp Bu Değil", bir yayınevi olarak kurulsa yeridir sanırım. Sn. İzmir'in kitabı da Tıp Bu Değil'de anlatılanların örneklerinden sayılır. Okudukça korkuyorum, kendimden çok çocuklarım için. Özgür Coşar
17-10-2013 08:43 (2)
"sıkıntı ve çökkünlük belirtileri gösteren kişilerin, ilaç tedavisi yapılmadan da iyileşebilecekleri düşünülüyordu ve başka yöntemlerle bu insanlar sıkıntılarından kurtulabiliyorlardı":demek ki bu hastalık var ama önerilen, ilaç dışı bilişsel tedavi.yazarın psikoterapi ile ilgilendiği görülüyor kendi internet sayfasından.kanser, diyabet, kalp yetmezliği vb de ilaçla tedavi ediliyor.akut psikozun, delirium'un ilaçla tedavi edilebildiği doğru değil midir?dikkat eksikliği için verilen ilaçların bağımlılık yaptığı doğru değil.ihtiyatla okunmasını öneririm bu kitabın; çok yanlı önermeler bunlar.DH
17-10-2013 08:44 (3)
Yazara sorum: bir psikiatrist olarak anti-depresan denen ilaçları reçete etmiyor mu? Kapitalist ilaç üretim modeli ayrı bir şeydir, bu ilaçların herhangi birini kendi asla kullanmamak yahut reçete etmemek ayrı şeylerdir. Öncelikle bu ilaçların ithal edilmesi ve ülkemizde pazarlanmaları süreçlerinde ne kadar büyük hırsızlıklar olduğuna bakmak ve bilimsel üretim karşısında, kapitalist pazarlama ve bizim gibi kapitalizm işbirlikçisi iktidarlarla yönetilen ülkelerin ne kadar teslim alındığına bakmak lazım.Hatta geçenlerdeki Küba, Venezüela tıp eğitimi ile ilgili yazıya bakmak gerekebilir. DH
17-10-2013 08:45 (4)
Dikkat eksikliği denen çocuk hastalığının tam olarak ne olduğuna herhangi biri youtube'a "attention deficit hyperactivity disorder" künyesini girerek bakabilir; ortada gerçekten hastalık olarak adlandırılabilecek bir şey var mı yok mu diye. bu hastalara verilen ilaçların yan etkileri olup olmadığı uzun zaman sorgulandı; çocukluk-adolesanlık sürecinin söz konusu ilaçlar ile nasıl düzeltilebildiğini görebiliriz. Çocuk psikiatristlerine danışmadan okurların bu ilaçlardan ürkmemesini diliyorum (psikiatrist değilim, sadece okurum). DH
17-10-2013 09:48 (5)
Kırmızı reçeteye tabi olmak bir ilaç için, bağımlılık riski olduğunu gösteren ciddi bir uyarıdır. Bu kitapta bahsi geçen hastalıkların varlığı değil, bu hastalıkların teşhis edilme yaygınlığının aşırı biçimde genişletilmiş olması ve aslında ilaç tedavisi gerektirmeyecek durumların da ilaç gerektiren hastalık grubuna dahil edilmesi sorunu tartışılıyor. Mutluhan İzmir
17-10-2013 12:46 (6)
Prozac'ın hammaddesi sodyum florür, aynı sodyum florür diş macunlarında da bulunur, fare zehrinde de... işin güzel kısmı, sodyum florürü ilk nazi almanyası toplama kamplarında kullandı, mahkümların psikolojik direncini kırmak ve olası direnci alt etmek için içme suyuna kondu. çocuklarda dikkat bozukluğuna gelince, bu da gelecek nesillerin düşünebilen anlayabilen 'lan nası yani?' diyebilen keskin zekalı insanlar olmamaları için zehir dolu hapları leblebi gibi yutturma bahanesinden başka bişey değil. çocukların etrafında ne kadar boktan sıkıcı ruhsuz dünyaya bir bakın derim.
17-10-2013 14:15 (7)
Yandaş ilaç firmalarının giderek artmasından,biyoeşdeğerliği tartışmalı ilaçlarını piyasaya sürmelerinden,giderek artan bitkisel-doğal ilaç salgınından,her köşe başında artan falcılardan ve medyumlardan bahsetmeyelim mi?İlaç firmaları masum olmayabilirler.Ancak denetimden geçirilmeleri ve iddialarını istatistiksel çalışmaların sonuçlarına dayandırmaları karşı çıkmayı güçleştiriyor.Eğer sadece karşı çıkmak istiyorsak kişisel görüşlerimizle kendimizi tatminden öteye geçemeyiz. İlaçların zararları hakkında ikna edici olmak istiyorsak istatistiksel bilimsel verilere ihtiyaç var.Saygılarımla.Hamza
17-10-2013 14:15 (8)
Prozacın hammaddesi sodyum florür değil fluoksetindir.Santral sinir sisteminde selektif seratonin reuptake inhibitörüdür.Yani vücudumuzun salgıladığı seratonininin daha etkili olmasını sağlar.Antidepresanların hepsi aynı değildir.Farklı etki mekanizmaları vardır.Bilimsellik,sanayi toplumu olamayışımızla en az yüzyıldır uğraşan toplumumuz için yabancı olabilir.Bilim, felsefe sayesinde şahsi kanaatlerin yanıltabildiğini anladığından beri her iddiasını ortak uzlaşılmış bir yöntemle ispatlama sorumluluğu olduğunu kabul etmiştir.Kesinliği kanıtlanmayana inanmak ise kör inançtır,sağlıksızdır.Hamza
17-10-2013 16:19 (9)
Antidepresanların bipolar tabloları tetikleyerek verdikleri zararlarla ilgili bilimsel çalışmalar kitapta sunulmuştur. Ayrıca, antidepresanlar çıktığından bu yana, bipolar hastalığın teşhisinin, depresyon tablosunun daha çok teşhis edilmesiyle birlikte azaldığı ve bunun da yanlış tanılandırma yoluyla hipomani tablolarını tetikleyerek verdiği zararlarla ilgili bilimsel makaleler de sunulmuştur. M.İ.
18-10-2013 22:45 (10)
"Kesinliği kanıtlanmayana inanmak ise kör inançtır,sağlıksızdır.Hamza " çocukların içtiği gazoz-kolalara aspartamı, her tür zehri, beyni alt üst eden kimyasal toksik formülleri koyanlarla, ilaç şirketlerini yönetenler aynı insanlar. Bu yüzden, 1000 işsiz bilim adamını işe alıp 'işte bilim kanıtladı zararı yok' demeleri de normal. Prozacın hammaddesi zehir, başka birşey değil. "Santral sinir sisteminde selektif seratonin reuptake inhibitörüdür." benden sana bilimsel tavsiye, laptopuna bir bardak su dök, o da iletkenliği artırır, bak bakalım iyi gelecek mi.
19-10-2013 09:06 (11)
Gökyüzünü etkileyerek düşüncelerimizi etkilediği,şehir suyuna virus ekleyip beynimizin kontrolünü ele geçirdikleri,uzaylıların dünyamıza farklı dönemlerde gelip müdahalelerle tarihi değiştirdikleri,küçük yeşil adamların geceleri evlerimize girip beynimize çip taktıkları ya da beynimizin içine yerleştikleri,cinler,periler...Akıl sağlığımızı korumak için kesinliği kanıtlanmayandan şüphe etmeliyiz.Hayal gücü,hayalle gerçeği karıştırmadığımız sürece eğlencelidir.İnanmak içinse şüphe etmeli,bilimsel kanıtlara başvurmalıyız.Gördüğümüz,duyduğumuz,kokladığımız,dokunduğumuz bile bizi yanıltabilir.Hamza
19-10-2013 12:50 (12)
Değerli Hamza arkadaşım, Ben şahsen organik psikiyatriye yakın bir insanım, oldum olası ilaçları da severim, yararlarına inanırım. Bu yararları hastalarda gördüm, kendimde de gördüm. Mutluhan'ın kitabını henüz okumadım. Ama o da fanatik ilaç karşıtı değildir, sadece ilaçların her geçen yıl daha da abartılı şekilde, hasta zararına kullanıldığını görüyoruz. İtirazımız bunadır. Gökyüzü veya virüs yoluyla değil akademiyi, uzmanlık derneklerini,bizzat doktorların cebini son derece somut ve genellikle yeşil kağıt biçimindeki nesnelerle etkileyen büyük sermayenin etkisini hafife almayın.Saygıyla. K.A
19-10-2013 17:53 (13)
Güzel yazı olmuş Hamza. transhumanism (beyne çip demişin) gündemi gerçek mesela, küçük yeşilleri bilmem de yürütenlerden biri googledan Ray Kurzweil. "Akıl sağlığımızı korumak için kesinliği kanıtlanmayandan şüphe etmeliyiz. Gördüğümüz,duyduğumuz,kokladığımız,dokunduğumuz bile bizi yanıltabilir.Hamza " güzel yazı gene. bide bişey sorcam, kaç kişisiniz hocam orda? sen, egon, başka? Sizde bi kitap yazın da okuyalım, mesela 'akşam haberlerinde görmediğimize inanmayız' gibi, cilt bile olur.
19-10-2013 17:53 (14)
Kitabın yazarına ayrıca teşekkürler
25-10-2013 09:07 (15)
İlginiz için ben teşekkür ederim, saygılar, Mutluhan İzmir
28-09-2015 02:02 (16)
on yaşında zola antidepresan yutturulmaya başlanıp elli iki yaşında bedeni iflas etmiş bir insanım.Alerjiler her yanımı sarmış durumda. Elimi sürsem kan fışkırıyor. 1970 lerde huzursuz çocuk sınıfına sokup ağızımdan burnumdan tıkıştırdıkları ...klizan,,resan..zepam ..yolitik ...nevritik..kotik..heceleriyle biten yüzlerce her renk her boydan zehirleri "beni benden koruma "faşizmi adına veren aile doktor hastane kollektivitesi ve suç ortaklarından küçücük yaşımda "büyükler her şeyi bilir yanılgısıyla "hasta k " kimliğini ödünç alıp ona sıkıca sarılmış henüz iki yıl önce bu dayatmaları çöpe fırlatıp atan 25 senelik yabancı dil öğretmeniyim. Yarın alerji -immunoloji departmanına gideceğim. Bir çocuğa ta baştan dayatılmış bir kimlik ve bu nu dayatan hiçbir faktörün gelişme anlamında bir ADIM BİLE İLERİYE GİDEMEDİKLERİNİ ,GÖZLEMLEYEREK BÜYÜMEK...Zulüm sadece hapishanelerde olmaz.Hastaneleri bilmiyorsunuz. Doktorlar için bu doğal. ama benim için hiç olmadı.Gülay Altıok
28-09-2015 11:29 (17)
10 yaşındaki bi çocuğa zorla ilaç içirilmez. Hekim önerisi ve ebeveyn rızası "zor" kapsamına girmez. Kaldı ki, 52 yaşında olan ve 2 yıl öncesine kadar ilaç kullanmış insanın 32 yıllık bi özgür irade süresi de yine zor kapsamında ele alınamaz. Hastaneler zulümhane ya da işkence odası değildir. Saçmalama özgürlüğümüz sınırsız değildir. Tıp bu olmayabilir ama modern tıp eleştirisi de savaş ay ya da uğur dündar gazeteciliği stili "mağdur" edebiyatı olamaz. İnsan bu ise yorum böyle olmamalıdır. Yok eğer insanbu bu ise buna da muhalefet ilk ben ederim. Tıp da, akademi de sahipsiz değildir! Üyesi bulunduğumuz mesleği ve kurumsal yapıyı kritize etmek başka şey, onları sirkteki tahtaya bağlayıp yüzlerine yumurta veya çürük domates attırmak başka şey. Her ayarı bozuktan ayar yiyeceksek ona fayn tüyning denmez. İnadına Dr. Arif Yavuz Aksoy
20-12-2015 09:33 (18)
http://odatv.com/hamilelikte-antidepresan-riskli-mi-1912151200.html Biz yıllardır haykırıyoruz bu ilaçların sakıncalarını, Odatv yabancı bir kaynak (Amerikanın Sesi) dile getirince haber yapıyor. Diğer medyanın da farkı yok. Yerlinin adı yok. Bize bu ilaçları dayatan da onlar halbuki. Tıp Bu Değil serisinin editörü bir Amerikalı olsaydı herhalde best seller olacaktı ama ne yazık ki editör ve yazarlar yerli. Modern tıp böyle; iyice araştırmadan, yan etkilerini tam olarak bilmeden, önce ilacı piyasaya sür, kitlesel olarak kullanılmasını sağla, yıllar sonra yan etkilerini gör, bunların ışığında ya ilacı toplat, ya da kullanım biçimini değiştir, yine kullandır insanlara. Bu arada milyonlar denek olarak kullanılmış oluyorlar, zarar görüyorlar, ne gam, ilaç firmalarının kasası doluyor ya gerisi önemli değil. Mutluhan İzmir
DOST SİTELER
Toplam Giriş Sayısı : 2210321
Arama

İmzasız yazı yayımlanmaz. Yazıların sorumluluğu öncelikle yazarına aittir.