Sanatçı, yalnızca topluma karşı sorumluluk taşımakla kalmaz,
toplumu da sorumluluğa çeker...
B. Brecht
Okur beğenisi kayıtsız şartsız saygın mıdır? Okur neylerse güzel mi eyler, okurun her yaptığı işte derin kerametler mi aramalıyız?
Saçma sapan bir kitap gördüğünüzde, oturup bu metnin yazarını eleştiren bir metin kaleme alabiliriz, bu sıkça yapılır. Birisi çıkıp “yazarın yazma özgürlüğü” ya da “sanatçının öznelliği” adı altında böyle bir eleştiriye karşı çıkarsa, hemen kimse tarafından ciddiye alınmaz. Özgürlük ve öznellik varsa sorumluluk da vardır, yazar yazdıklarından sorumludur. Peki ya okur? Okur dokunulmaz ve sorumsuz mudur?
Okur sorumsuz mudur?
Dostoyevski “herkes herşeyden sorumludur” demişti. Nasıl ki yazar yazdıklarından sorumlu ise okur da okuduklarından sorumludur.
Okur dokunulmaz ve kayıtsız şartsız saygın değildir. Yazara karşı çizdiğim bu çerçeveden bakarsak “okur istediğini alır okur, kime ne” diyerek işten sıyrılamazsınız. Yazara karşı takınılan bu haklı tutum okura karşı da takınılmalıdır.
Örneğin bir kitap, bir pazarlama stratejisi olarak erkekler için gri kapaklı, kadınlar için pembe kapaklı çıkarılmış, bu strateji de tutmuşsa, kitabın içeriğinden çok kapağının renginden etkilenen bir “okuyucu” saygıdeğer değildir. Bu “okuyucu”yu saygıdeğer ya da derin bulan yazar en azından yalancıdır. Bir kapakla “ikna olan” okurdan düşünce, sanat ya da edebiyat alanlarında hiçbir şey beklenemez.
Sanatta “demokrasi”
Bir sanat eserini değerlendirmede ölçü, sadece “okur beğenisi” ya da “okurda bıraktığı izlenim” olamaz. O zaman en çok satan kitapların en iyi kitaplar olduğunu kabul etmek zorunda kalırız. İnsan kültürünün en yüksek ürünlerinin hemen daima bu listelerde olmadığını herkes bilir. Ne Dostoyevski, ne Tolstoy, ne Kafka, ne Zweig, ne de Proust… En üst düzey edebi metinler çoğu kez okur beğenisine ilk sunulduğunda garipsenmiştir. Bilimde ve sanatta “oy çokluğu” ya da demokrasi olmaz.
Sıradan okur neyi beğenir?
Çünkü sıradan okurun
beğenisi reklamlarla ve bir yığın ideolojik aygıtla yönlendirilir. Hangi
kitaplara ulaşacağı, hangisini okuyacağı bile az çok öngörülmektedir, çoğu okur
da bu profile uyar. Sıradan okur bir yansıtıcıdır, çoğu kez egemen
kültürün kendisine verdiklerini yansıtır. Sıradan bir okurun estetik zevki
toplumundan bağımsız değildir ve estetik bilinci belli bir biçimde
biçimlendirilmiştir ve çoğu kez ne yazık ki düşük niteliktedir. 100 tane vasat roman
okuyan bir okur, eline aldığı 101. romanı bu estetik düzeyle karşılaştırır; bu
kitapta önceki kitaplara göre bir farklılık gördüğünde “beğenmedim” der.
Kısacası okur beğenisi, “tartışılmaz”, “mutlak saygı
gösterilmesi gereken”, “saygın” tercihler değildir; çoğu kez “ortalama”yı
yansıtır. Sıradan bir okurun değerlendirmesi çoğu kez “sürükleyici”,
“sıkıcı”, “hoşlandım”, hoşlanmadım” gibi sınırlı sayıda ölçütle sınırlıdır.
Bunlar ise bir edebiyat eserini değerlendirmede asla
bir ölçüt olamaz. Bundan kurtulduğumuz ölçüde, eserin içeriğine daha çok
yaklaşır, daha derin değerlendirmeler yaparız.
Eğer romanların ve sanat eserlerinin içeriklerini gerçekten anlamak istiyorsak ve “nesneleri adıyla çağırma” diye bir derdimiz varsa herşeyden önce bu OKUR FETİŞİZMİnden kurtulmalıyız.
Taylan Kara
taylankara111@gmail.com